Yeni İlişkilere Doğru

Baal HaSulam, “Zohar’ın Tamamlanması İçin Bir Konuşma”: Bilgelerimizin söylediği şey budur, “Tüm eylemleriniz Yaradan için olsun”, yani Yaradan ile birleşme için. Birleşmenin amacını yüceltmeyen hiçbir şey yapmayın. Bunun anlamı, tüm hareketlerinizin ihsan etmek ve dostunuza faydalı olması demektir. O zaman, Yaradan’la form eşitliğini gerçekleştirirsiniz; zira O’nun tüm aksiyonları ihsan etmek ve başkalarına fayda sağlamak içindir, öyleyse sizin, tüm hareketleriniz sadece ihsan etmek ve başkalarına yarar sağlamak için olacaktır. Bu, tam bir bütünleşmedir.

Ve bununla ilgili olarak şöyle sorabiliriz, “Kişinin tüm hareketleri nasıl başkalarına fayda sağlamak için olabilir? Sonuçta, kişi kendisi ve ailesini ayakta tutmak için çalışmalıdır.”

Soru: Gereksiz ekonomik sektörlerin, gereksiz mesleklerin ve ürettiğimiz fazlalığın yakında ortadan kalkacağını söylüyoruz. Kişi bu durumu nasıl kavrayabilir? Mesleği gereksiz hale gelirse kendini nereye koyabilir?

Cevap: Doğa dört seviyeden oluşur: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan. İnsan ve hayvan doğası arasındaki fark nedir? Sonuçta,  vücudumuzun yapısına göre, kendimiz için belirli bir toplum ve koşullar yaratmamız gerektiğine dair ufak bir ilaveyle, kesinlikle hayvanız.

Sadece “derimiz” içinde yaşayamayız; giyinmek zorundayız. Hazır doğa ürünlerini yiyemeyiz, onları bir şekilde işlemeliyiz, pişirmeliyiz. Hastalanırız ve her türlü ilaçla tedavi edilmeliyiz. Başka bir deyişle, insan kendisine en yakın hayvan türlerinden daha gelişmiş olmasına rağmen, aynı zamanda, bu ölçüde ve hatta daha fazla kusurludur.

Hayvanların nasıl davrandıklarına bakarsak, çok geniş bir sosyal çevreleri vardır. Bizler sadece onların çevrelerini tam olarak anlamıyoruz.

Bir kişi kendi türüyle iletişim kurmaz. Sadece kendi ilgi alanları ile ilgilenir, örneğin, futbol ve benzeri şeyler, genel olarak ilişkilerini geliştirmek dışında başka her şey.

Hem genç hem de yetişkin hayvanlar, zamanlarının çoğunu ilişkilerinin, oyunlarının vb.nin gelişimine adamaktadır. Ve bu insanlar tarafından çok fazla gözden kaçırılır çünkü birbirleriyle karşılaşmamak için herhangi bir yere kaçarlar.

Kötü ilişkilerimizi irdelemediğimiz ve birbirimize yakınlaşmadığımız için acı çekiyoruz. Sonuçta, prensip olarak, doğanın gerekli gördüğü şeyi yapmıyoruz.

Hayatta bize verilen zamanın yüzde yüzünden fazlasını, tamamen gereksiz şeylere harcıyoruz. Örneğin, her gün işte 10 saat harcıyoruz ve doğada, düzenli iki ila üç saat.

Ama sonra geri kalan zamanda ne yapacağım? Hayvanlar bu zamanı ilişkilerine ayırırlar. Birlikte dinlenirler, güneşte uzanırlar, yol boyunca dolaşırlar, ağaçlarda otururlar. Biz ne yapıyoruz? Bizler sözde boş zaman olarak adlandırılan zamana vakit ayırmıyoruz, doğa ve birbirimizle olan ilişkilerin açıklığa kavuşturulmasına da zaman ayırmıyoruz ve bu nedenle durumumuz içler acısıdır.

Bu karmaşık, küresel ve integral virüs ortadan kalktığında ve bizlere, birbirimize yeni bir davranış tarzıyla yaklaşma fırsatı verdiğinde, dikkatlice düşünmemiz ve nasıl yaşayacağımıza karar vermemiz gerekiyor.

Doğa bütünseldir, boşuna hiçbir şey yapmaz, onun içindeki her şey hesaba katılır. Bu nedenle, şu anda gerçekleşen her şey, onun tüm parçalarının daha fazla etkileşimini netleştirmeyi amaçlamaktadır.

O, yalnızca daha mükemmel etkileşime doğru ilerliyor. Görünüşe göre uyumsuzluklarımıza ve nasıl daha doğru, daha iyi ilişkilere yol açabileceğimize dikkat etmeliyiz.

Umarım insanlık bunun için hazır olacaktır.

“Başkalarının İyiliği İçin Maske Takın” (Linkedin)

Washington Post, “Anma Günü’nden bu yana en az dokuz eyalette hastaneye yatışlar artıyor” diye yazdı. Associated Press analizine göre, “Devletlerin neredeyse yarısında davalar artıyor.”

Koronavirüs anlayışlı değildir. Ekonomilerimizi yeniden açmak ve daha önce yaşadığımız hayata geri dönmek istememiz onun umurunda değildir. Bulaşdan kaçınmazsak, yapmamız gerekeni yapana kadar geri gelmeye devam edecektir.

Ve yapmamız gereken, bu dünyadaki hayata ilişkin tüm perspektifimizi değiştirmektir; virüsün bizleri yapmaya zorladığı şey budur. İyi bir iş bulursak ve yeterince para kazanırsak, hayatın bize gülümseyeceğini düşündük. Ancak herkesi bu kadar çabuk etkilediğimiz bir dünyada, eğer güvende olmak istiyorsak, sadece kendimizle ilgili düşünmeyi göze alamayız.

Güvende olmak için, herkesin güvenliği ile ilgili düşünmek zorundayız, hatta kendi güvenliğimizden daha fazla. Virüse yakalamaktan kaçınmak için değil, başkalarına virüs bulaşmasını önlemek için maske takmalıyız, çünkü kimin virüsü kapmış olduğunu ve kimin kapmadığını, kimin temiz ve kimin bulaşmış ama asemptomik olduğunu bilmiyoruz.

Giymemiz gereken maskeler ve korumamız gereken mesafe, kendi iyiliğimiz için değil, ama her şeyden önce onları sağlıklı tutmak için, herkes içindir. Ancak bu şekilde düşünürsek, ülkeyi virüsten temizleyebiliriz.

Ve ülkeyi temizlerken, başkalarını gerçekten nasıl düşüneceğimizi öğreneceğiz. Sadece başkalarını düşündüğümüzde kendimizin de güvende olabileceğini öğreneceğiz. Kendi güvenliğimizi düşünürsek, bu bizi, koruyucu giysiler ve silahlar ile kendimizi donatmaya zorlar. Bu da sırayla, şiddet ve kayıplara neden olur.  Ancak topluluğumuzu ve şehrimizi güvende tutmaya odaklanırsak, herkes güvende olacak, kişisel güvenliğimiz de artacaktır, aynı zamanda kendimize güvenimiz ve sakinliğimiz artacak ve hayatlarımız daha kolay ve daha mutlu olacaktır.

Anlaşılan o ki bize kendimiz için değil, başkaları için maske takmayı öğreterek, Koronavirüs bize, karşılıklı sorumluluk geliştirmeyi öğretiyor.

Koronavirüs Sonrası Sosyal Huzursuzluk Tehlikesi, Bölüm 2

Koronavirüs dünyayı büyük huzursuzluk, devrimler ve dünya savaşı ile tehdit ediyor. Giriştiğimiz, doğaya karşı çıkan ve bütüncül bir toplum için çaba göstermediğimiz acının yolu, bizlere yeni bir dünya savaşına kadar birçok sıkıntılar ve farklı sorunlar getirecek. Ne yazık ki dünya, hala esas olarak kendi yararları ve konumları ile ilgilenen, egoist hükümetler tarafından yönetilmektedir.

Hareket yönünü daha iyi hale getirmek için ne yapılmalıdır?  Koronavirüs’ün doğanın bir ürünü olup olmadığı veya ABD’nin Çin’i suçladığı gibi, bir laboratuarda üretilip üretilmediğine dair süregelen ateşli bir tartışma var.

Ama doğanın tüm unsurları arasında, doğru bağ koşullarını yerine getirmeyen insanlığa karşı harekete geçmek istenmişse, virüsün tam olarak nereden geldiğinin çok önemli olduğunu düşünmüyorum.  Virüsün bir pazardan veya bir laboratuardan, nereden geldiği önemli değildir, bu, zamanında ıslahı kabul etmeyen insan egoizminin bir sonucudur.

İlk başta herkesin Çin’i suçladığı açıktır. Peki, bizler bu ülkeden gerçekten ne istiyoruz? Bu, egoist bir sistemdir, tüm diğerleri gibi aynıdır, ancak sadece kendine özgü karakteri vardır.

Onların yerinde olan herkes aynı şekilde davranırdı. Her ulus, Çin kadar güçlü ve büyük olmak ister. Kâra susamışlığımızdan kör olan biz kendimiz, tüm üretimi Çin’e devrettik ve böylesi bir güç kazanmalarına imkan verdik. Şimdi onları ne için suçluyoruz?

Çinliler bütün bunları aldı ve tüm ihtiyaçlarımızı karşılamak için gayretle ve özverili bir şekilde çalıştılar, tüm işi onlara devrettiğimiz gerçeğini haklı çıkardılar. Bu ulusun kısa sürede yükselmesine bizler imkan verdik ve şimdi öfkeliyiz çünkü bu durum hoşumuza gitmiyor. Kendimiz dışında suçlayacak başka hiç kimse yok!

Şimdiye kadar, daha mükemmel bütünleşme tarafına dönmeksizin, onu egoistik yollarla düzeltme arzumuz nedeniyle, salgın daha daha fazla yayılmıştır. Bizler, dünya üzerinde entegre bir sistemde yaşıyoruz: cansız doğa, bitkiler, hayvanlar ve insanlar.

Doğanın dört seviyesinin tümü, birbirleriyle iletişim kurmak ve birbirlerini desteklemek zorundadır. Cansız, bitki ve hayvan yaşamı, ortak yaşam içinde sürdürür ve birbirlerini besler. Ama üst seviye, bu dünyanın insanı, zihninde farklı şekilde davranmamız gerektiğini anlayabilse de, diğer tüm seviyeleri acımasızca yok eder.

Burada, daha özgecil bir şekilde davranma ve bütüncül bir toplum inşa etme ihtiyacını fark eden akıl ile bizi daha fazla fırsattan istifade etmeye ve kaçmaya zorlayan ilkel egoizm arasında bir uyumsuzluk vardır. Onlar sürekli birbirleriyle savaşıyorlar.

Ama sonra bir virüs aniden ortaya çıkar ve birleşik, küresel, kapalı ve karşılıklı yardıma dayalı olmak zorunda olan, insan toplumuna karşı tutumumuzu değiştirmemize yardımcı olur. Aksi takdirde, ister istemez dünya savaşına ve tamamen kendini yok etmeye ulaşacağız.

Bütünsel bir topluma giden yol, ancak kişiyi eğiterek, öğrenerek mümkündür, böylece herkes ne tür bir dünyada yaşadığımızı, doğanın bizden ne istediğini, doğanın üst integral gücünün bizi mükemmel bir duruma götürdüğünü ve ayrıca, doğanın talimatlarını takip etmemizi ve iyi bağlarla bağ kurmamızı engelleyen şeyi anlar.

Dünyanın tüm nüfusu bunu öğrenmekle yükümlüdür. Eğer şimdi bunu öğrenmeye başlarsak, artık salgın hastalıklar görmeyeceğiz. Bu bütüncül bağlantıyı hala gerçekleştiremesek bile ve yeni öğrenmeye başlamış olsak bile, asıl şey başlamaktır ve o zaman bunun tüm hayatımızı nasıl daha kolay hale getirdiğini göreceğiz!

Bu hemen bize yardımcı olacak ve her şeyi tek bir kapalı sistem olarak düşündüğümüz için aniden ticaret, sanayi, iş ve aileleri korumak için yeni fırsatlar keşfedeceğiz. Ama başkalarının zararı pahasına kâr etmenin mümkün olduğunu düşünen egoist gibi davranmaya devam edersek, o zaman bu artık işlemeyecektir.

İyileşme/gelişme çok zaman gerektirmez ve bizler çalışmaya başlar başlamaz değişiklikler hemen gerçekleşecektir. Biz kendimiz değişeceğiz ve bundan dolayı neyin değiştirilmesi gerektiğini anlayacağız.

Birliğin Özü Ve Kökü, Bölüm 4

Neden Birleşmeliyiz?

Soru:  “Doğa” ve “Yaradan”, Gematria’da, aynı sayısal anlama sahiptir. Buna “doğa” diyebilirsiniz, buna  “Yaradan” diyebilirsiniz,  “doğa yasaları” veya “Yaradan’ın yasaları ya da emirleri” diyebilirsiniz. Bunların hepsi aynıdır. Doğanın amacı nedir?

Cevap: Doğanın tek bir amacı vardır: özellikle ondan kovulmuş gibi yaratılmış, doğa ile uyum içinde olmayan yaratılanları, doğa ile bütünsel bir sisteme getirmektir ki böylece onlar,  bu yolla gelişimleri vasıtasıyla kademeli olarak birbirleriyle ve doğa ile birlikteliklerinin en iyi durum olduğunu belirleyebilirler.

Soru: Görünüşe göre, bizi geliştiren iki eğilim veya iki güç vardır. İlk güç yayılır ve birleştirir, ikincisi alır ve özümser.  Ve her seviyede bu şekildedir.

Cansız seviyede, atomlar moleküllerle birleşir ve bu moleküller daha karmaşık organizmalara dönüşür. Aynı birleşme, küçük kabile oluşumlarından insanların, mega kentlere entegre olduğu, insan seviyesinde gerçekleşir.

Öte yandan, egoizmin sürekli büyümekte olduğunu görüyoruz. Yani madde sürekli olarak gittikçe karmaşık, çeşitli, bölünmüş ve gelişmiş bir hale gelmektedir. Bu iki eğilimi anlamak neden önemlidir? Bizler neden birleşmeliyiz?

Cevap: Birleşmeliyiz çünkü genel doğa gibi olmalıyız. O, tüm tezahürlerinde bütün ve küreseldir. Galaksiler parçalansa da, yıldızlar patlasa da, gezegenler oluşsa da, bunların hepsinin genel bir eğilim içinde olduğunu görürüz.

İlk olarak, hepsi birbirine bağlıdır. Bu nedenle, eğer evrenin her hangi bir yerinde en küçük parçacıkta bile bir şey olsa, o zaman neredeyse tüm evren bunu hisseder. Sonuçta, her şey tek bir kökten gelir ve “Büyük Patlama” adı verilen bir kuvvetin etkisi altındadır.

Her şey Big Bang’den dışa doğru yayılır. Bu nedenle, maddenin bizim tarafımızdan bilinen ve bilinmeyen tüm parçalar, her seviyede, tüm olaylar, tüm yasalar birbirine bağlıdır.

Kozmolojide, Büyük Patlama’dan sonra meydana gelen bu sürece, tüm elementlerin her türlü maddeyi birleştirmeye, entegre etmeye ve oluşturmaya başladığı andaki, büyük birleşme süreci olarak adlandırılır.

Bağımlılık Hassas Bir Şeydir

Soru: Her ne kadar Koronavirüs birbirimize bağlı olduğumuzu hissetmemize yardımcı olsa da, birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzu anlamıyoruz. Bütün paradoks budur. Bunu nasıl sağlayabiliriz?

Cevap: Gerçekten de burada büyük bir sorun ortaya çıkıyor. Kaçınılmaz olarak birbirimizle bağlı olduğumuzu anlıyoruz, tek bir sistemde birlikteyiz ve virüs herkese etki eder, birinden diğerine geçer.

Dahası, bu sadece her bölgede değil tüm ülkelerde görülebilir. Bugün iletişimde bir sorun yok, bu yüzden dünyada olan her şeyi öğrenebiliriz.

Birbirimize bağlı mıyız? Evet ama bağımlılığı hissetmek bir sorundur çünkü bu farklı seviyelerde olabilir. Bunu belirlemek, bizim için çok zordur.

Ayrıca bağlanmışlık, bilimsel bir kavramdır. Farklı bağları inceleyebiliriz: kötü, iyi, her neyse, çünkü onlar nesneldirler.

Ve bağımlılığı hissetmek için, bizim öznel hissiyatımız zaten müdahale ediyor. Belki birisine bağımlı hissetmek istemem, ya da başkalarının bana bağımlı hissetmesini ve şikayet etmesini istemem. Bu nedenle bağımlılık çok hassas bir şeydir.

Birbirimize nasıl bağımlı olduğumuzu, bu bağımlılığın kendini nasıl gösterdiğini bulmalıyız, ya bilerek bu şekilde birbirimizi etkilersek ne olur? Burada her türlü varsayım ve spekülasyon için birçok vesile vardır.

Bağımlılıktan söz ederken, burada net bir görüş ve sağlam bir temel olamayacağını anlarım ancak her zaman farklı insanlardan birbirlerine karşı yönlendirilen bazı eklemeler vardır.

Soru: Bağımlılık her zaman özgürlük eksikliğine mi yol açar? Bundan kurtulmak mümkün müdür?

Cevap: Bağımlılık ille de özgürlük eksikliği ile sonuçlanmaz. Önemli olan, kişinin neye bağlı olduğudur. Eğer tüm evrene bağlıysam, onun bir parçası olduğumu bilir ve onun içinde var olan yasalara gönüllü olarak uyarım, o zaman sonsuzluk ve mükemmellik hissi yaşarım. Bu nedenle, bu beni baskı altına almaz, bunun bir parçası olduğum için kendime de baskı yapmam.

Yeni Hayat 1070 – İnsan Beyinleri Arasındaki Bağlantı, 1. Kısım

  Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Yael Leshed-Harel ile söyleşide.

Gerçeklik algısında, bir kez doğru bir şekilde bağ kurduğumuzda, sizin zihniniz vasıtasıyla kim olduğumu anlayabileceğim, başka bir seviye daha vardır. Sizinle ilgili ne kadar çok düşünürsem, aklım sizinki ile aynı dalga boyunda çalışmak istediği için sizden duymaya daha istekli olurum. Sevgi, birisi hakkındaki anlayışımızı, başka her şeyden daha fazla etkileyebilecek faktördür, tıpkı bir annenin bebeği ile ilgili olduğu gibi. Hepimiz kesinlikle birbirimize bağlıyız ve ayrıca her insan küçük bir egoist arzu noktasına sahiptir. Kalplerimiz ve zihinlerimiz arasındaki bağlantılar birbirimizi etkiler. Kalplerimiz arasındaki bağlantı en önemlisidir.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1070-insan-beyinleri-arasindaki-baglanti-1-kisim/

Koronavirüs Sonrası Sosyal Huzursuzluk Tehlikesi, Bölüm 1

Zamanla, Koronavirüs pandemisiyle ilişkili korkular, sağlıkla ilgili sorunlardan işsizlik ve gıda kaynaklarının eksikliğine doğru kaymaktadır. Birçok işletme, Koronavirüs’ün neden olduğu krizden kurtulamayacaktır çünkü artık onlara talep olmayacaktır.

İnsanlık değişiyor; birçok eski alışkanlığın aşırı lüks olduğunu düşünmeye başlıyor. BM Dünya Gıda Programı Konseyi, Koronavirüs’ün, İncil kehanetlerinde olduğu gibi, eşi görülmemiş bir ölçekte küresel açlığa yol açacağından korkuyor. Aynı zamanda da zenginler, diğer herkesin pahasına daha da zenginleşir.

Daha büyük bir otomasyona geçişle çalışma tarzı değişiyor, enerji fiyatları önemli ölçüde düşüyor ve gelecek, korku ve belirsizlik getiriyor. İşgücü piyasasında neler oluyor ve nereye gidiyor?

Koronavirüs, biyolojik de olsa, bizde büyük değişikliklere neden olan bir güçtür. Bizi nereye götürüyor, insan toplumunu neye itiyor? Virüs, bütünsel bir toplumda yaşadığımızı ve birbirimize bağlı olduğumuzu anlamamızı sağlıyor.

Ölümcül bir hastalıkla bizi enfekte edebilen zararlı parçacıkların, virüslerin, bulaşma tehlikesi nedeniyle birbirimize yaklaşmamıza izin vermemekte. Virüs, bağlarımızın nasıl iyi olmadığını bize böyle gösteriyor, ancak onları düzeltirsek, bir kez daha kısıtlama olmadan yaşayabiliriz.

Aksi takdirde, normal yaşama dönmemiz olası değildir. Tabii ki, daha önce olduğu gibi birbirimizle temas edebilmek için, virüsün tedavisini bulmaya çalışacağız, ancak bu işe yaramayacak.

Sanırım insanlık, onun ortak, küresel, bütüncül formuna, doğru tür bağlara ilerlemek zorunda kalacak. Bu nedenle doğa bizi, aramızdaki iyi bağlantıları gerçekleştirmemizi ve düzenlememizi zorunlu kılacak şekilde etkilemeye devam edecektir.

Bugün böyle bir bağ zaten bizden bekleniyor. Evde kalarak, maske takarak vb. ile doğayı kandırmaya çalışabiliriz. Ancak nihayetinde karşılıklı ilişkilerimizi değiştirmemiz gerektiğini anlayana kadar, daha yeni rahatsızlıklar ortaya çıkacaktır.

Ve onları değiştirdiğimiz,  onları egoistten özgecil ve dostane hale getirdiğimiz ölçüde, bu derecede birbirimizle temas kurabilir, iş yapabilir ve birbirimizden para kazanabiliriz. Geçimimizi sağlamamız, bencil kazançtan ziyade iyi bağlara dayanmalıdır.

20. yüzyılın başında, insanlık, birçok insanın canını alan İspanyol gribi ile benzer bir salgın yaşamak zorunda kaldı. Ayrıca bu, birçok toplumsal değişime de neden oldu, ancak Koronavirüste olduğu gibi karantinaya veya izolasyona yol açmadı.

Buradaki büyük fark, bugün insanlığın küresel bir darbe alması, neredeyse anında salgının tüm dünyaya yayılmış olması ve hiçbir ülke veya ulus ayırmaması gerçeğidir. Virüs bizlere, tek bir beden gibi bağlı olduğumuzu gösteriyor. Daha önceki salgınlarda böyle bir durum söz konusu değildi.

Bizler, kendini ıslah etmesi ve tek bir aile olarak aynı bağın içinde yaşaması gereken “son nesil” diye adlandırılan, son egoist nesil olarak, yeni bir dönemde yaşıyoruz. Ve Koronavirüs’ün bize gösterdiği ilk şey, tüm dünyanın tek bir aile olduğudur. Bizim için çok net olmayabilir, ancak önümüzdeki birkaç yıl içinde bunu fark edeceğiz. Doğanın bu tür güçlerini önleyip,  korunabileceğiz.

Aynı Koronavirüs, hafife almamamız gereken, henüz ortaya çıkmamış olan çok çeşitli sonuçlara sahiptir. Onun taleplerine boyun eğmek en iyisidir. Virüs bize şöyle diyor: “Bir aile gibi birbirinize iyi davranmaya başlayın ve size gelip ne kadar bencil ve birbirinizden ne kadar uzak olduğunuzu göstermek zorunda kalmayayım.”

Karantina, toplumda ekonomik çöküşe yol açabilecek, huzursuzluğa ve gerilimlere yol açmaktadır. Salgın, dünyayı istikrar ve temel güvenlikten mahrum etmektedir. İyi ilişkiler kuramazsak yani sorunu kökünden çözemezsek, o zaman geniş kapsamlı bir ekonomik krizle karşı karşıya geliriz çünkü bizler, tam bağımlılıkla birbirimize bağlıyız.

Sonunda, doğa programında yer alan dünya savaşına ulaşabildik. Doğa acıma bilmez; bu bir kanunlar sistemidir ve bugün cevap vermezsek ve doğanın gerekliliklerine uymazsak, daha da etkili güçler gelecek ve bizi, insan toplumu olarak doğanın diğer tüm – cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeleri gibi bütünsel olarak birleşene kadar,  ıslahımız üzerinde çalışmaya zorlayacaktır.

Dünya üzerinde yaşayan insan, kendi türünden olan insanlara,  vahşi kurtlardan daha kötü davranır. Ve doğa, bununla hem fikir değildir. Bizler ilerledikçe,  sadece aramızdaki iyi bağların, ilerlememize yardımcı olacak iyi güçleri çekebileceğini anlamalıyız.

Bu arada, kurtlar birbirlerine çok iyi davranırlar. Bir kurdun insandan daha kötü olduğunu düşünen bizleriz. Bu, genel bir yanlış kanıdır.

Seçme Özgürlüğü, Bölüm 6

Kabala’nın bakış açısından “Kader”

Soru: Kabala’nın bakış açısından kader diye bir şey vardır. Ben onu değiştirebilir miyim?

Cevap: Kader aslında her birimizin doğasında vardır, yani hangi koşula ulaşmamız gerektiği.  Sadece bu hedefe doğru, nihai koşulumuza doğru hareket tarzımız bize bağlıdır, bundan başka bir şey değil.

Yine de, benim için taslağı çizilmiş olan koşula kesinlikle geleceğim ve şuan bile onu yaşamaktayım.  Aslında oradayım, ama özgür irademin gerçekleşmesi için buradayım.

Soru: Genellikle kaderin değiştirilemeyeceğini söyleriz. Yaradan gibi olmak, tam ıslaha ulaşmak, nihai hedef anlamına mı geliyor: Bu herkesin kaderi mi?

Cevap: Bu, Yaradan’ın programının anlayışının, onunla hemfikir olmanın, bağlılığın ve çabanın ifadesi olan, özgür iradedir. Bu programı haklı çıkarmak istediğinizde, onunla hemfikir olduğunuzda ise, bu hedefe doğru gitmek genellikle egoizme aykırıdır.

Erkek ve Kadın, Bölüm 9

Her Gün Yeni Bir Başlangıç

Soru: Kabalistik grubun ilkelerinden biri tavizler ve kendi iptaldir. Aile içinde, genellikle kavgaya yol açan durumlardan kaçınmaya çalışarak, ertesi güne sanki dün hiçbir şey olmamış gibi başlama konusunda hemfikir olmak mümkün mü?

Cevap: Dün bir takım kavgalar edilmiş olması gerçeğine rağmen, her gün yeniden başlamalıyız. Hem grupta hem de ailede, sanki hiçbir şey olmamış gibi sürekli olarak yeniden başlamalıyız.

Soru: Bunu nasıl yaparız?

Cevap: Bu, hem çok basit hem de çok zordur.

Soru: Diyelim ki bugün hemfikiriz, “Hadi bunu bu şekilde yapalım.” dedik.  Ya yarın böyle başlayamazsam ne olur, beni ne mecbur kılacaktır?

Cevap:  Böyle bir anlaşma imzaladıysanız, bunu yerine getirmekten gurur duyacaksınız. Egoizminiz acı çekmez ve onun üzerine gitmek sizin için daha kolay olacaktır.

Aslında, onun üzerine bile gitmezsiniz; bunun yerine, sadece ne kadar adam olduğunuzu gösterirsiniz, “İstemesem de bunu yapmam gerek, çünkü söz verdim.” Ve gurur duyacağınız bir şeye sahip olacaksınız.

Karınıza gelince, sizin yeni tutumunuzla hem fikir olması gerekecektir.

Soru: Bir kadının egoizmi ile bir erkeğin egoizmi arasında herhangi bir fark var mı?

Cevap: Bunlar tamamen farklı egoizm türleridir. Hiçbir şekilde birleştirilemezler.

Arzuların Gelişimi, Bölüm 11

Birliğe Engel

Baal HaSulam, “Matan Tora” (Tora’nın Verilmesi) Madde 12: “ ‘Hoyrat bir eşek insana dönecektir’ diye yazar, çünkü kişi yaratılışın rahminden çıktığında son derece kirli ve aşağılık bir durumdadır, yani her hareketi başkalarına küçücük bir iyilik içermeden kendi etrafında dönüp duran ona monte edilmiş kişisel-sevgi bolluğunun içindedir.”

Soru: Kişi esasen bir egoist olarak doğar. Anladığım kadarıyla Kabala’da ıslah edilmesi gereken benmerkezci algıdır değil mi?

Cevap: Bu belirli bir egoizmdir. Islah gerektirir.

Bu, herkesin içgüdüsel olarak belli bir tavır almak istediğinde, adamın iyi olmak için bir tür hesaplama yaptığı zamanki hayvansal egoizmle ilgili değildir. Bu, doğal bir egoizmdir, onunla savaşmaya gerek yoktur.

Doğal arzularımız (yemek, cinsellik, aile vb.) hiç egoist sayılmazlar. İnsanlar bunun egoizm olduğunu ve onunla savaşılması gerektiğini düşünüyorlar. Hayır, bu yanlıştır. Sadece birliğimize izin vermeyen egoizmle savaşmalıyız, dostluk, bağ ve sevgi koşulu içinde diğerleriyle birlikte olmalıyız.

Bu nedenle, kişi bir şekilde diğer insanlarla etkileşime girmeye çalıştığında ortaya çıkan muhalefet güçleri,  gerçek egoizmdir.

Soru: Bir başkasını incitme pahasına haz almak, birini kullanmak – bu da aynı zamanda egoizm midir?

Cevap: Elbette çünkü bunlar, aynı zamanda diğerleri ile birleşmemizi engelleyen güçlerdir.