Twitter’da Düşüncelerim / 18 Temmuz 2020

Arada sırada verilen manevi geni (Reshimo) gerçekleştirmek için sorumluluk duygusu içinde harekete geçmek gerekir. Bununla ne yapacaksın? Bunu nasıl gerçekleştireceksin? Sonuçta, tam olarak gerçekleşmesinden sen sorumlusun.

Senden talep edilen başka bir şey yok!

Dünyada iyilik yoktur. Yaradan yalnızca kötülüğü yarattığını savunur. Görevimiz sadece kendimizde ve her şeyde egoizmi görmek ve ondan o kadar nefret etmektir ki karşıt tarafı görünür olsun – iyilik, maneviyat.

Ve böylece kötülüğü görmek ve ondan üst dünyayı inşa etmek, tüm düşünce ve hislerde!

Yeni Hayat 1098 – Tedavi ve İyileşme Süreci

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Nitzah Mazoz ile söyleşide

Tüm hastalıkların kaynağı aramızdaki ayrılıktır. Bizler, hiçbir çıkış yolu olmayan güçlü, sonsuz bir sisteme bağlıyız. Bu sosyal ve duygusal iletişim sistemi bedenlerimizin durumunu etkiler. Aslında, beden sadece ortak ruhun gölgesidir. İlişkilerimizi iyileştirirsek, her şey iyileşir ve daha en başta hiç kimse hastalanmaz. Biz, ruh ve iyi, sosyal bir çevre tarafından besleniriz. Eğer aramızda doğanın genel, iyileştirici gücünü ortaya çıkaracak gerçek ve sevgi dolu bir bağ kurarsak, tüm hastalıklar için evrensel bir tedavi hemen hazırdır.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1098-tedavi-ve-iyilesme-sureci/

Virüsler Sıraya Giriyor

Soru: Dünyanın yakın geleceğini nasıl görüyorsunuz; örneğin, bu sonbahar?

Cevap: Virüsün gideceğini sanmıyorum. Mutasyona uğrayacak ve değişecek. Doğa bizi rahatsız etmeye başlayacak ve hasta olmamak ve bu darbeleri deneyimlememek için, neye benzememiz gerektiğini düşünmeye zorlayacaktır. Umarım doğadan doğru bir şekilde öğrenir ve ona göre davranırız.

Ve gerçek şu ki şimdi kaç kişinin hastalandığını sayıyor olmamız hiç önemli değil. Tüm sorunlarımızın sadece aramızdaki yanlış karşılıklı ilişkilerden geldiğini açıkça hissetmeliyiz.

Bu nedenle, yaz mı yoksa sonbahar mı olduğu önemli değil. Elbette, mevsimler önemlidir, ancak esas olan şey değildir. Bütün bu virüsler, içimizde ortaya çıkmak için sırada duruyorlar.

Evrensel Islah Sorunu

Soru: Bugün evrensel ıslah sorunuyla karşı karşıyayız. Ya da bir grup Kabalist tarafından, durumu kurtarmak için bir fırsat var mı?

Cevap: Ve eğer doğanın amacı tüm yaratılışın karşılıklı ve bütüncül bir şekilde birbiriyle bağlantılı olması, bağın ve sevginin niteliklerine ulaşmak ise, bir grup Kabalist durumu nasıl kurtaracak? Küçük bir grup bunu nasıl yapabilir?

Bu sadece herkese birleşme metodolojisini öğretmek, onlar için öğretmen olmakta bulunur. Bu nedenle, bu sürece kesinlikle herkes dahil edilmeden hiçbir şey olamaz.

Soru: İnsanlığın küçük bir kısmı gelen krizin özünü anlıyor, ama çoğu bunu bilmiyor. Kişi, tüm dünyanın ıslahı için, insanın değişmesi gerekliliğini tüm dünyaya nasıl iletir?

Cevap: Bu sizin çalışmanızdır ve bunu yapmalısınız. Mümkün olan her şeyi yapmaya çalışın.

“Gelecekteki En Kazançlı Kariyer veya Meslekler Nedir?” (Quora)

Sosyo-ekonomik altyapımız şu anda lüks endüstrilerden uzaklaşmaya ve yaşamın esaslarına daha fazla vurgu yapılmasına vesile oluyor. Ayrıca, daha fazla işin otomasyon ve yapay zeka tarafından ele alınacağı bir geleceğe gidiyoruz.

Benzer şekilde, ileriye baktığımızda, öncelikle insanların temel ihtiyaçlarının – gıda, barınak, giyim, eğitim ve sağlık – karşılanması gerektiğini ve yetkililerin, insanların temel ihtiyaçlarının karşılanmasına öncelik vermesi gerektiğini anlamalıyız.

O zaman, temel ihtiyaçlar yerine getirildikten sonra, insanlar ne yapacaklar sorusu geliyor?

Lüks malların talebinin azalması ve otomasyon ve yapay zekanın yükselmesi nedeniyle daha az işgücüne ihtiyaç duyulduğunda, daha önce hiç görülmemiş sayılara yükselen bir insan nüfusu ile birlikte, doldurmamız gereken yeni bir delik ortaya çıkıyor: sonuçta geleceğe doğru ilerleyen toplum için hangi meslekler ve kariyerler gerekli olacak, katkı sağlayacak ve faydalı olacak?

Materyalist rekabetçi yaşam tarzlarımız, daha temel şeylere odaklanmış olan, daha sakin ve daha dengeli yaşam tarzlarına dönüşeceğinden, toplumlar arasında mutluluk, destek ve güven duygusunu geliştirmek için, zamanımızın büyük bir kısmını öğrenmeye ve olumlu bir insani bağ atmosferi inşa etmeye harcamamız gerekecek.

Nüfusun büyük kesimleri düzenli olarak olumlu sosyal bağların öğretilmesi, öğrenilmesi ve inşasına- yeni kariyerleri veya meslekleri olarak- katıldığı zaman, yeni,  iyi-bağlarla birbirine bağlanmış toplumların çiçek açtığını göreceğiz.

Bu tür toplumlardaki insanlar, birbirlerinin ihtiyaçlarına, isteklerine ve duygularına ve ayrıca her bir insanın kendi çıkarları için başkalarını sömürmeye yönelik yıkıcı eğilimlerine karşı artan hassasiyetler geliştirecekler ve sosyal birlik ve dayanışmanın korunmasını sağlayacaklardır.

Bölücü hareketlerinin üzerinde olumlu bir bağ kurmayı amaçlayan bir topluma katkıda bulunmak için sonsuz alan vardır. İnsanların önerdikleri/sundukları beceri ve yeteneklerinin tamamı, olumlu bir toplumun yaratılmasına hizmet ettikleri sürece uygulanabilir.

Bununla birlikte, bağ kurma bilgeliğini öğrenmek için düzenli bir dozaj, daha fazla insanın bağ kurması için, herhangi bir faaliyetin ön koşulu olarak böyle bir sistemde bulunmak zorundadır.

Bağ kurma bilgeliğini öğrenmek; hem olumlu sosyal bağlantının geniş kapsamlı faydaları hakkında düzenli olarak bilgi edinmek, bunun yanı sıra bağ kurmayı geliştirici deneyimlere düzenli olarak katılmak anlamına gelir.

“Kazançlı” ve “yararlı” için tanımlamalarımız, o zaman böyle bir durumda değer vereceğimiz şeye göre değişecektir: kişisel imparatorluğumuzun herkes ve her şey üzerinde kurulmasına öncelik verdiğimiz rekabetçi-bireyci kar biçimleri değil, herkesin olumlu bir şekilde bağlı bir toplum inşa etmeye katkısından dolayı, herkesin nasıl önemli ölçüde sağlık, mutluluk ve güven kazanması açısından kârlılığı görürüz.

O zaman en kazançlı kariyer veya meslek ne olurdu?

İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılamada ya da insanların daha anlamlı etkileşim ve memnuniyetleri konusunda daha derin ihtiyaçlarına katkıda bulunmak için topluma hizmet etmek olacaktır.

Ne kadar gelişirsek, birbirimizle olan doğal bağımızın gerçekleşmesine o kadar yakınlaşırız ve bu bağı, giderek daha olumlu bir şekilde gerçekleştirme ihtiyacımız olur.

Bağlarımızı geliştirmek için ne kadar çok çalışırsak, yeni, uyumlu bir realitenin keşfi içinde kendimizi o kadar büyüteceğiz.

Lüks endüstrilerin öneminin düştüğü ve otomasyon ve yapay zekânın günümüzdeki mevcut işlerinin çoğunu üstleneceği bir koşul içinde, biz insanların, bizi insan yapan şey -olumlu bir şekilde bağ kurma ihtiyacımız – üzerinde çalışmamız gerekecektir.

Gitgide daha fazla katılımımız bu yönde artacağı için, o zaman çok daha büyük bir mutluluk ve doyum duygusunun kapıları çok daha fazla insana açılacaktır.

Onlu — Yaradan’ı İfşa Etmek İçin Bir Cihaz

Yaradan ancak dostların içinde eriyerek, Bina seviyesine yükselerek ifşa olabilir. Bu, görünmez bir manyetik alanı tespit etmek için gereken bir cihaza benzer. Bu cihaz, üzerinde etkili olan ve kadranını saptıran belirli bir kuvvet olduğunu gösterecektir. Yani, bize gücün kendisini değil, onun bu güce tepkisini gösterir.

Kendimizi, dünyamızın tüm ölçüm aletleriyle aynı prensipte çalışan, Yaradan’ı ifşa etmek için bir cihaz yapıyoruz. Sadece içimizdeki her şeyi doğru bir şekilde organize etmek zorundayız ve böylece Yaradan’ı ifşa edebileceğiz.

Cihaz, bu olguyu algılamalı ve ona tepki vermelidir ve o zaman onun reaksiyonu ölçülebilir ve cihaz buna neden olan kuvveti tahmin etmek için kullanılabilir. Elektromanyetik kuvvetlerin ne olduğunu bilmiyoruz, ancak nasıl hareket ettiklerini biliyoruz: bu güçler, akımın bir telde akmasına veya pusula iğnesinin hareketine neden olurlar. Her zaman gücün kendisini değil, cihazın tepkisini görürüz ve bunu olayın kendisi ile adlandırırız.

Yaradan’ı ifşa etmek için kendimizden böyle bir pusula, bir indüksiyon devresi, üst kuvveti ortaya çıkaracak bir cihaz yapmamız gerekiyor. Yaradan şimdi içimizdeki her şeyi döndürüyor ama O’na dikkat etmiyoruz. Kişi, O’nu ayırt etmek için kendi içinde ne gibi bir değişiklik yapmalı?

Tüm çalışmalarımız bu kalibrasyonu, Yaradan’a ayarlamadan oluşur. Sorun şu ki, üst kuvvetin etkisine karşı kendi tepkimi hissediyorum ve bunu, Yaradan’ı içinde bulabilecek şekilde şifresini çözmem gerekiyor. O’nun arzum içindeki, bedenimdeki etkisine cevap veriyorum. Bu nedenle, arzumun, Yaradan’ın eylemlerini doğru bir şekilde anlamama izin verecek şekilde kendimi kalibre etmem gerekiyor.

Ve bunun için egoizmimin hiçbir şey istememesi amacıyla kendimi sıfıra indirgemem gerekiyor. Her cihaz önce bu şekilde kalibre edilir, sıfıra ayarlanır ve daha sonra ölçüm için kullanılabilir.

İlk kalibrasyonumuz, rüşvet almamak, önyargıyla yargılanmamak için, kendimiz için hiçbir şey istememektir. Bu kalibrasyonu onluda uygularız. Onlunun merkezine katılmaya çalışır ve tüm dostlarımla bağ kurmak istersem, cihazımı sıfırlarım. Şimdi, bu sıfırdan, Yaradan’a, O’nun benim üzerimdeki etkisine doğru bir şekilde cevap vermeye başlayabilirim.

Sıfırlama, onlu dışında zaten bir kişinin kendisi için hiçbir şey almamasına izin veren bir başlangıç noktasıdır. Egoizmim için hiçbir şey almadığımı doğrulamak için, onlumdan başka hiçbir göstergem yoktur. Önümde düşündüğüm dostlarım varsa, o zaman kendimi önlerinde iptal ederim. Kişisel olarak tarafsız olduğum, yani sıfır olduğum ortaya çıkar.

Bu şekilde, Yaradan’ın algılanması için doğru cihazı inşa ederiz. Üst kuvvetin etkisi altında onluda karşılıklı ihsan etmeyi uyandırmaya başlarız. Yaradan bizlere, O’nun aramızda olduğunu ifşa ettiğimiz ihsan etme gücünü verir. Sonuçta, onluda bu şekilde birbirimizle ilişki kurmaya başladık ve Bina’nın, ihsan etmenin niteliğini, direncin üzerinde mantık ötesi gücümüzü ve bilgimizi aldık.

Direnç de daha fazla hissedilmeye başlar çünkü bize elektronik bir cihazda olduğu gibi, bizi bağlayan bağın içinde akan bir güç gelir ve kendi içimizde direnç hissederiz. Bu yolla, “inanç” ve “bilgi” olarak adlandırılan potansiyellerin (üstte olan ihsan etme – altta olan alma arzusu) arasındaki farkları ölçebiliriz.

Ve bu inanç ve bilgi adımları yükselmeye başlar: Egoizmimizin gücü artar, ihsan etme gücü de artar ve bu şekilde yükseliriz. Malkut ve Bina arasındaki potansiyel farkı olduğu gibi aynı kalıyor -Zeir Anpin’in yedi Sefirot’u.

İlk başta bu sadece sıfırdı. Ama sonra yavaş yavaş yedi Sefirot’a doğru büyüdü. Zeir Anpin, yeni doğmuş ruhumun Partzuf’udur. Ruh, Bina ile ilgili olarak kendisini fesheden Malhut’la bağı nedeniyle Bina’nın karnında büyür.

ZA’in yedi sefirot’u — burası, tüm realiteyi ifşa ettiğim yerdir. Bilgi ile üst bilgi arasındaki bu boşlukta tüm dünyalar, tüm evren vardır. Başka bir şey yoktur. Bina’nın üstünde zaten Yaradan’ın nitelikleri vardır: Keter, Hohma, Bina. Bina’nın altında henüz doğmuş olan ZA’in nitelikleri vardır. Malkut ise Yaradan’ın yarattığı haz alma arzusudur. Bu nedenle, Malhut ve Bina arasında geliştirdiğim bu niteliklerin dışında, başka hiçbir şey yoktur – hepsi benim gerçekliğimdir.

Yaradan Bizi Yavaş Yavaş Islah Edecek

Eğer etrafta olan şeylerin içsel hissiyatları ve izlenimleri her gün yıkımı tamamlamaya daha yakın hale geliyorsa, günbegün doğru gerçeklik algısına nasıl ulaşabilirim?

Ben bunu yıkım olarak değil, Yaradan tarafından gerçekleştirilen ve bize kim olduğumuzu, ne olduğumuzu ve hangi durumda olduğumuzu düşünme fırsatı veren, manevi bir çalışma olarak görüyorum. Düşüncelerimizi henüz doğru yöne çevirmemiş olsak da, gerçek şu ki tüm dünyanın, ne olacağını ve neyin meydana geleceğini düşünüyor olunması, zaten büyük bir ıslahtır.

Yaradan bizi yavaş yavaş ıslah edecek. Bununla henüz hemfikir değiliz ama O, bunu da düzeltecektir.

Yeni Hayat 1096- Doğanın Sırları

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Yael Leshed-Harel ile söyleşide

Doğada hiçbir şey gizli değildir: doğada keşfettiğimiz her şey, insanlığın algılama kapasitesine bağlıdır. İnsan algısı, kişinin alma arzusuna dayanan beş duyusu ile sınırlıdır. Biz geliştikçe, kişinin içinde bu duyuların ötesinde olanı keşfetme arzusu uyanır. İhsan etme niteliği, insan gelişiminin bu aşaması için gereklidir, bu, kendimiz yerine başkalarına fayda sağlama niyeti anlamına gelir. Gelişim, doğanın sonsuzluğunu özümseyeceğimiz ve herkesin yararı için basit, güzel hayatlar yaşayacağımız beş yeni, manevi duyuyu inşa etmeye doğru ilerliyor.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1096-doganin-sirlari/

Kapitalizm Bitti, Sırada Ne Var? (Medium)

Uzun zamandır ölüyordu ama biz bilmiyorduk. Onu uyguladığımızı düşündük; insanoğlunun bugüne kadar gördüğü en gelişmiş ekonomik sistem sanıyorduk, aslında uzun zamandır kaputtu ya da Webster Sözlüğü ‘ nün tanımladığı gibi “tamamen bitti, yenildi, yok edildi, işlev göremedi”. Gerçekten de kapitalizm, sermayeleştirmeyi amaçladığı güç tarafından yok edildi: insan egosu.

İnsanlığın üzerine ilk kez doğduğunda, kapitalizm doğru zamanda doğru şeydi. Gelişmeyi, sağlıklı rekabeti ve birçok durumda, insanın çok çalışma isteğine dayalı iyi bir yaşam kurma şansını kolaylaştırdı. Ancak son on yıllardır emek ve gelir arasındaki bağlantı parçalandı ve ezildi, yerine finansal sihirbazlık ve siyasi kazanç için finansal gücün sömürülmesi veya tam tersi konuldu.  Ve sadece bağlantıyı kanıtlamak için kendinize şunu sorun: Eğer ülkedeki her endüstri ve her hizmet şu anda rekor seviyelere düşüyorsa, Wall Street nasıl en yüksek rekoru kırıyor? Emek ve kazanç arasındaki bozuk bir bağlantı böyle bir şeydir. Bu yüzden çok az kazanç elde edilir.

Şimdi Koronavirüs sayesinde, kapitalizmin normal seyrini sürdürdüğü belli oluyor. COVID-19’un ilk vurduğu, ilk düşüşten sonra gördüğümüz stoklardaki dalgaların kapitalizmin Son Gösterisi olduğuna inanıyorum. Son çöküşten önce ölmekte olan bir adamın ani iyileşmesi gibi, Wall Street de şu anda kutlama yapıyor. Ama kısa ömürlü olacak. Çok yakında, son düşüşüne başlayacak. Bu daha uzun bir süreç ya da daha kısa bir süreç olabilir, ancak her iki durumda da kapitalizm kendi yolunu çizmiştir.

Bana göre daha rahatsız edici soru “Sırada ne var?” Çünkü eğer dikkatli olmazsak, işaretler yeni bir karanlık dönemi gösteriyor. Radikal güçler giderek daha sertleşiyor ve demokrasiyi ve kapitalizmi devirmeye ve totaliterliği kurmaya çalışıyor. Komünizm, Faşizm veya Nazizm biçimini alabilir, ancak hangisi olursa olsun, normal halktan yararlanamayacaktır.

Ancak, bu sadece boşta kalırsak olur. Bugün dünyanın, parçaları birbirine bağlı olan ayrılmaz bir sistem olduğu herkes için nettir. Her birimizin yaptığı her şey tüm insanlığı etkiler. Böyle bir sistemde sadece kendimizi önemsemek, göze alamayacağımız bir ayrıcalıktır. Hareketlerimizi sadece kendimize göre değil, topluluklarımız, şehirlerimiz, ülkelerimiz ve nihayetinde dünyanın yararına göre hesapladığımız, daha kapsayıcı bir düşünce geliştirmeliyiz. Eğer bunun farkındaysak, o zaman oturup olayların kendi başlarına gelişmesine izin vermek için hiçbir mazeretimiz yoktur. Birbirimizden sorumlu olduğumuz sözünü yaymamız gerekiyor.

Şu anda gördüğümüz şiddetli mücadeleler, sadece nefret ve ayrılığı artırdıkları için, karşılıklı sorumluluk amacına zarar vericidir. Birbirine bağlı ve birbirine bağımlı olmak, birbirimizi önemsediğimiz anlamına gelir. Ve aynı fikirde olmadığım ailemin bir ferdine karşı şiddet gösteremeyeceğim gibi, her ne sebeple olursa olsun hoşlanmasam da başkalarına karşı şiddetten kaçınmalıyım.

Sosyalizmi desteklemiyorum ve kesinlikle herhangi bir komünizmi de desteklemiyorum. Özel bir siyasi bağlantım da yok. Benim ilgim, insanlığın refahı. Buna göre, önemseme, karşılıklı düşünme ve karşılıklı sorumluluğu destekliyorum.

Kapitalizmin yıkılışından sonra ortaya çıkan ekonomik sistem, daha önce hiç denemediğimiz bir şey olacak çünkü aile olmadıkça, birbirimize hiç değer vermedik. Bu yeni ekonominin net bir taslağı yok çünkü henüz birbirimizi önemsemeye başlamadık ama önemsemeye başlar başlamaz, ne yapmamız gerektiğini bileceğiz.

Bu biraz ilk defa anne olmak gibi. İlk çocuğuna sahip olana kadar nasıl anne olacağı hakkında hiçbir fikri yoktur. Ama çocuk doğar doğmaz aniden öğrenir. Yapması gerekeni hisseder çünkü sevgisi, anneliğine rehberlik eder.

Aynı şey önemsemeye dayalı bir toplum için de geçerlidir. İnşa etmeye başlayana kadar nasıl olması gerektiğini bilemeyiz. Ama ilk adımımızı attıktan sonra bilgi, birbirimize olan ilgimizden gelecektir.

Bu mümkün ve acildir. Eğer beklersek radikal, totaliter güçler çok fazla çekiş kazanacak ve toplumu tam tersi yola sokacaktır.

Sonsuz Işığın Okyanusunda

“Manevi Edinim Meselesi” (Şamati 3) başlıklı makalede Baal HaSulam şöyle yazar; … gerçeğin sezinlenmesi, manevi edinim açısından üçe ayrılır: 1. Atzmuto (O’nun Özü), 2. Eyn Sof (Sonsuzluk), 3. Ruhlar…

3) Ruhlar, O’nun vermek istediği memnuniyeti alanlardır.

Ruhlar, Yaradan’ın ışığını, O’ndan gelen doyumu alan,  haz alma arzusudur.

Ein Sof, böyle adlandırılır çünkü Yaradan’ın ruhlarla bağını ifade eder. Aslında O’nu sonsuz bir kaynak olarak hissetmemiz için, bize haz vermek, bizi doldurmak ister. Bu bağdan başka hiçbir şey edinemeyiz ve bu yüzden başka hiç bir şey hakkında konuşamayız. Bu her şeyin başladığı Ein Sof ile bağın içindedir.

Üst dünyaya, Yaradan’a ulaşmaya başladığımızda, bu durumun sınırsız olduğunu keşfederiz. Bu sanki çevremizden istediğiniz her şeyi alabileceğiniz sonsuz bir okyanus varmış gibidir ve hepsi sadece arzunuza bağlıdır. Benzer şekilde, Yaradan’ın ışığını ifşa etmeye başladığımızda,  O bizi sardığından, sanki O’nun içinde yüzüyormuşuz gibi hissederiz.

Yaradan’ın ışığının okyanusunda olduğumuzu anlarız ve O’nun bize karşı tutumu tamamen iyi, sonsuz, sınırsız ve mükemmeldir. Fakat bu durumdan nasıl bir şey alabiliriz?

Yeni doğmuş gibi olduğunuzu ve ailenizin sizinle sınırsız sevgi ve yardımseverlikle ilişki kurduğunu düşünün. Ya daha sonrasında?  Ne isteyeceğinizi, ne talep edeceğinizi, ne yapacağınızı ve onlarla nasıl ilişki kuracağınızı bilmiyorsunuz çünkü mutlak bir sevgi ile karşı karşıyasınız.

Yaradan’ı ifşa etmeye başladığımızda yaşadığımız böyle bir durum, görünüşe göre insanı durdur, çünkü kişi böyle bir tavırla karşılaşırsa ne yapabilir?

Yaradan ile karşılıklı işbirliğimizin, kendimizi bir tür çerçeve içinde hissedebilmemiz için,  Yaradan ile aramızda bir tür engel yaratmaya çalıştığımızda, belirli sınırlarla inşa edilebileceğinin farkına varmaya başlıyoruz.  Aksi takdirde, bu sanki bir okyanusta yüzüyoruz ve hiçbir şeyi inceleyemiyoruz, hiçbir şey hissedemiyoruz gibidir.

Yaratılan varlıklar olarak, bizler ancak kendimizi belirli nitelikler ve etkilere bağlı olarak hissetmemizi sağlayan spesifik, doğru yapılar olduğunda var olabiliriz.  Ancak yapı yoksa, bu durum tarif edilemez veya hissedilemez ve hiçbir şekilde bunu niteliklerimize entegre edemeyiz.

Kendimizi bir yapının içine koymalıyız, Yaradan’ı bu yapıya dahil etmeliyiz ve o zaman tutumumuz veya O’nunla olan bağımız hakkında konuşabileceğiz.