İnsanlar Manevi Değişime Hazır Mı?

Soru: Görünüşe göre insanların çoğunluğu son derece manevi, soyut değerlerin algılanmasına henüz hazır değiller. Belki de çoğu insanın anlayabileceği bir tür günlük davranış kuralları yayınlamayı düşünmeye değer mi?

Cevap: Sizi anlıyorum ve bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim. Ancak büyük sorunlar üzerimize düştüğünde ve tüm dünya bunlardan muzdarip olduğunda, doğal olarak küresel, ayrılmaz, karşılıklı bir bağlantıda olduğumuz ve bununla ilgili bir şeyler yapmamız gerektiğine dair bir anlayış ortaya çıkar.

Ancak insanlar hazır olup olmadıklarını söyleyemezler. Onlar, asla manevi değişime hazır olmayacaklar. Asla! Başarılı olamayacaklar. Ama hayat bunu yapmalarını sağlayacak. Bence, buna rağmen bu nesilde olacak.

Yeni Hayat 1105 – Hayat ve İletişim Ağı

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Tal Mandelbaum ben Moshe ile söyleşide

İdeal ağda, herkes dahil edilir ve iyi ilişkilerimiz bir sevgi topu yaratır, ancak insan egosu buna karşıdır. Doğal bağımızla egoist tutum arasındaki boşluk, kaderimizi belirler. Manevi büyüme, tutumumuzu ruh adı verilen bir cihazla düzeltirken ve ağı olumlu yönde etkilediğimizde ortaya çıkar. Gelişimin zirvesi, tüm ağı kavramak ve Yaradan’ın seviyesine ulaşmaktır.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1105-hayat-ve-iletisim-agi/

Birliğe Karşıtlık, Bölüm 3

Soru: Sürgün nedir? İnsanlar arasındaki bu ilişki nedir?

Cevap: Kabala’da “sürgün” terimi ihsan etme ve sevgi niteliğinden, birbirleri arasındaki bağdan sürgün anlamına gelir.

Bir çeşit bağ içinde olan bir grup aniden egoist arzularla ele geçirildiğini hissetmeye başlarsa ve insanlar içsel olarak birbirlerinden uzaklaşırlarsa, bu onların firavun, egoizmleri tarafından yönetildiği anlamına gelir. Bu duruma maneviyattan çıkarılma denir. Bu fiziksel değil, duyusal bir hissiyattır.

Yorum: Tarihten bile, o dönemlerde uygulamada insanların fiziksel olarak sürgün edilmediği ve Babilliler olarak adlandırılan, Süryani sürgünü sırasında insanların yerinde kaldığı ve sadece yönetici elitlerin sürgün edildiği bilinmektedir.

Yaradan’ı Görmek

Soru: O’ndan başka hiçbir şeyin olmadığına inanmaya hazırım. Ama Yaradan’ı nasıl görebilirim? Hiçbir fırsat yok.

Cevap: Ne demek fırsat yok? Var. Yaradan’ı görmek için Kabala çalışıyorsunuz.

Görmek, mutlaka gözlerinizle görmek demek değildir. Dünyada görmediğimiz ama hissettiğimiz birçok farklı şey ve olgu var. Bu nedenle, meselemizin üzerinde bir his geliştirmeliyiz ve o zaman Yaradan’ı hissedeceğiz.

Yaradan bir alandır. Örneğin, manyetik bir alan hissediyor musunuz? Hayır. Fakat bu alanı algılayabilecek bir aletiniz olsaydı, bunu hissedersiniz. Yaradan da bir alandır, ancak her şeyi içine dahi eder!

O’nu hissetmek için, bu alanı algılayacak özel bir duyu, özel bir araç geliştirmeniz gerekir ve o zaman Yaradan adını verdiğiniz niteliğin her şeyi doldurduğunu göreceksiniz.

Kabala ilmi bununla iştigal eder ve her bireyin Yaradan’ı ifşa etmesine imkan verir.

Kabalistik Terimler: “Üç Çizgi”

Üç çizgi, Malhut’un çalışmasının özüdür, kendini Yaradan’ın benzerliğinde inşa eden arzudur.

Sağ çizgi ihsan etme, sol çizgi almadır ve ortadaki çizgi, Yaradan’la benzerlikte onların birleşmesidir.

Soru: Sol çizginin, benim doğal arzum olduğunu söyleyebiliriz. Sağ çizgi, benim dışımda olan ve kendi üzerime çağırmam gereken bir güçtür. Birbirleriyle birleştiklerinde üçüncü çizgiyi mi elde ediyorsunuz?

Cevap: Birçok farklı orta çizgi türü vardır. Bu onlardan biridir.

Soru: Kabala’da “12 kabile” terimi de vardır. 12 kabileden bahsederken, herkes bazı insanların kabilelere ayrıldığını hayal etmeye başlar. Kabalistik bakış açısından, sonunda 12’yi veren, dört harfli HaVaYaH ile çarpılan üç çizgiden mi bahsediyoruz?

Cevap: Evet. Bu en eksiksiz HaVaYaH’dır: dört safha, her birinde üç çizgi, 12 kabileyi veya özel bir yaratılış çalışmasını oluşturur.

COVID-19 Günlerinde Bilmemiz Gereken 5 Şey (Linkedin)

Kimse onu anlamıyor. Nereden geldiğini, nasıl yapıldığını, amacının ne olduğunu, bizi nasıl etkilediğini, neden bu şekilde etkilediğini, hatta bir yolu varsa ondan nasıl kurtuluruz, gerçekten kimse bilmiyor. COVID-19 bizi köşeye sıkıştırdı, kendi merhametine göre ve bizler sadece birinin gelip bizi kurtarmasını bekliyoruz.

Ama gerçekte, bu az önce belirtilen soruları cevaplamaktan daha büyük bir sorunumuz var. Bizim sorunumuz virüse karşı tutumumuzdur, çünkü tavrımızı değiştirirsek, tehlikeyi bir lütuf haline getiririz. Aşağıda tutumumuzu değiştirmek ve bunu bir nimet haline getirmek için bilmemiz gereken beş şey var.

1. Bilmemiz gereken ilk şey virüsün vücudumuzdan daha da fazlasını etkilediğidir. Belirgin fiziksel etkilerinin yanı sıra, bizi duygusal ve zihinsel olarak da etkiliyor. Virüs, psikolojimizi değiştiriyor. Bizi karantinaya zorladı ve doğru kabul ettiğimiz birçok değeri yeniden değerlendirmemizi sağladı. Her an bir şeyler satın almamanın ya da alışveriş fırsatlarını aramamanın sorun olmadığını gösterdi. Çevremizdeki insanlara, anne babamıza, çocuklarımıza, eşlerimize ve dostlarımıza karşı gözlerimizi açtı. Ne kadar sabırsız olduğumuzu, ne kadar yardımsever olup olmadığımızı ve akrabalarımızı ne kadar önemseyip önemsemediğimizi gösterdi.

2. COVID-19 karşılıklı sorumluluğun öğretmenidir. Hasta hissetmesem, genç, güçlü ve sağlıklı olsam bile, taşıyıcı olabilirim ve virüsü o kadar genç, güçlü, sağlıklı olmayan ebeveynlerime veya büyükanne ve büyükbabalarıma iletebilirim. Bu nedenle, onlara sarılıp öpmekten veya bazı işleri yapmak istediğimde çocukları onlarla birlikte olmaya göndermekten kaçınmalıyım. Ve bunu virüsü yakalamak istemediğim için değil, onlara iletmemek için yapmalıyım. Yetkililer virüsü başkalarına, tüm yabancılara iletmemek için, dışarı çıktığımda bu yaklaşımı uygulamam gerektiğini söylüyor! Bu tamamen yeni bir sosyal yaklaşımdır, ancak yine de aşırı bulaşıcı virüsler günümüzde hayati önem taşımaktadır.

3. Bilinmesi gereken bir diğer önemli şey de virüsün ekonomiyi yeniden yapılandırdığıdır. İster beğenin ister beğenmeyin, o, tüketimciliği öldürüyor, kapitalizmi yok ediyor ve NY Times köşe yazarı Thomas Friedman’ın “kalplerle ve kalpler arasında daha fazla değer yaratan” işler dediği şeyi tanıtıyor. Bu, 20 yüzyıl komünizmi veya sosyalizm değildir. Herkesi aynı şekilde gören bir ekonomi değildir.  Aksine, herkesi benzersiz olarak görmekte ve herkesin benzersiz becerilerinden ve yeteneklerinden faydalanmaya çalışmaktadır. Buna göre, toplum,  her bireyin katkısını tanır ve toplumu yaşamak için daha iyi bir yer yapma çabalarından ötürü takdir ederken, her bireyin kabiliyetlerini ve yeteneklerinin gelişimini destekler ki  kişi, o zaman toplumu bir bütün olarak geliştirmek için mutlu bir şekilde çalışır. Böylece toplum, hem insanların katkılarından faydalanır, hem de insanlar mutlu bir şekilde katkıda bulunur çünkü bu onları güçlendirir, hayallerini gerçekleştirir ve onları insan olarak değerli ve faydalı hissettirir.

4. Koronavirüsü bizi iş piyasasında radikal değişiklikler yapmaya götürecektir. Maddi düzeyde toplum, insanların temel ihtiyaçları ile ilgilenecek; yiyecek, su, barınak, sağlık, eğitim, hatta eğlence için endişelenmelerine gerek kalmayacaktır. Topluma katkısı, herkese hammadde üretimi ve temini olacak insanlar olacaktır. Halkın geri kalanı boş oturmayacak, Friedman’ın söylediği gibi, sosyal dayanışmayı ve uyumu arttırarak “kalpleriyle değer” yaratmakla meşgul olacaklardır.

5. Yeni Koronavirüs pandemisinin nihai sonucu, insanlarının temel ihtiyaçlarını zahmetsizce alan, gün boyu birbirleriyle sosyalleşen, birbirleriyle ve doğa ile barış içinde yaşayan bir toplum olacaktır. Aşırı alışveriş artık insanları memnun etmeyeceğinden, ihtiyaç duyduklarından fazlasını tüketemeyecekler ve gezegenin kaynaklarını yok etmeyecekler. Doğa iyileşecek, iklim dengeye dönecek ve insanlar kendi aralarında ve tüm doğayla birleşmiş hissedecekler.

Son Neslin Zamanı Geliyor

Yorum: Şu anda Koronavirüsten sonra ne olacağı konusunda çok fazla spekülasyon var. Çoğunlukla iş olmayacağı gerçeğinden çok fazla korku var. İnsanların şu anda parası yok. Yeni virüslerden korkuyorlar, evlerini terk etmekten korkuyorlar, çocukları anaokullarına vb. göndermekten korkuyorlar.

Anketler, az sayıda insanın tünelin sonunda ışık gördüğünü gösteriyor. Kabalistler bunun “son neslin” zamanı olduğunu söylüyorlar.

Birçok insan bu “son” nesil kelimesinden korkuyor. Sonuçta, son ondan sonra hiçbir şey olmayacağı anlamına gelir.

Lütfen sıradan insanlara son neslin ne olduğunu açıklayın.

Cevabım: Son nesil koşulunda, yavaş yavaş kendimizi bir sonraki koşula, ruh koşuluna geçmeye hazırlıyoruz. Bunu yapmak için fiziksel olarak ölmek gerekli değildir, sadece yaşamaya başlamak, manevi bağ koşulunun içinde var olmak gereklidir.

Son neslin işareti, insanlığın, egoizmini ıslah etmeye ve ondan kurtulmaya yaklaşmış olmasıdır.

Tüm maddi ve egoistik değerleri sürdürmemiz gerekmeyecek. Artık maddi değerlere, maddi hayata dikkat etmeyeceğimiz noktada, sakin, basit bir şekilde var olabileceğiz. Sadece maneviyata doğru yani aramızdaki bağa doğru yöneleceğiz. Aramızda sadece karşılıklı bağa değer verdiğimiz bir koşula geleceğiz.

Dostlardan daha fazlası olmak için, hatta tek bir bütünden daha fazlası olmak için birlikte çalışmaya başlayacağız.

Soru: Sizce insanlık şimdi bu yönde ilerliyor mu?

Cevap: Kesinlikle net bir şekilde görüyorum. Dahası bu hareket oldukça yoğundur.

Soru: Doğanın bu bağa gelmemizi sağlayacağını söylüyorsunuz. Eğer buna direnirsek, bizi sürekli zorlayacak. Bir kişinin bunu hissetmesini nasıl sağlarım? Tamamen bir egoist olduğunu hissetmesi mi gerekiyor? Önemli olan şey bu değil mi?

Cevap: O bunu ilerledikçe hissedecek. Bir yandan, başkalarına yakınlaşması için baskı hissederken, diğer yandan bunu yapmaya başladığında, egoizminin direncini hissedecektir. Bağ kurmasını engelleyen şeyin egosu olduğunu anlayacak. Kişi nerede olduğunu, egoizminin nerede olduğunu bile bilmiyor.

Soru: Son neslin yasaları nelerdir?

Cevap: Prensip olarak, bunlar birlikten gelen yasalardır.

Soru: Kişi başka bir çıkış yolu olmadığını anlamalı mı?

Cevap: Kesinlikle! Başka seçeneğimiz yok. Zaten yola çıktık. Artık geri dönüş yok.

Soru: Yani şimdi görevim bununla hemfikir olmak, kabul etmek ve yavaş yavaş düzgün bir şekilde bu bağa doğru ilerlemek, onun hakkında konuşmaya ve düşünmeye başlamak mı?

Cevap: Kesinlikle. Var olan her şeyin entegre bir şekilde birbirine bağlı olduğunu anlayın. Ve birbirimizle ve doğanın geri kalanıyla karşılıklı olarak bağ içinde olmalıyız. Birbirimizi “kurtlar koyunlarla yaşayacak”, kadar çok sevinceye dek, görevimizi gerçekleştiremeyeceğiz.

Başka bir deyişle, tüm doğayı, insanlar birbirlerinin bakımını üstleneceği için, doğanın tümünün birbiriyle ilgileneceği karşılıklılık ve sevgiye yönlendirmeliyiz.

Soru: Her şey insanlarla mı başlar? Bu en üst mü? Bir kişi bu duruma ulaşır ulaşmaz, her şey çözülecek mi?

Cevap: Evet. Doğadaki bütünlüğe doğru gidersem, bütün doğa integral hale gelir.

Kişi bunu zaten virüsten görebilir. Ve virüs gitmemize izin vermiyor, bu yüzden, bu işten çıkabileceğimizi düşünmüyoruz. Bizler sadece küresel integral etkileşime doğru gitmeliyiz. Orada doğru, iyi, kolay bir varoluş bulacağız. Yani, burada kendimizi yeniden yapılandırmamız gerekiyor.

Soru: Kendimizi yeniden inşa etmemiz için insancıl, sevgi dolu bir doğa bizi büyük acıya götürebilir mi?

Cevap: Bizler, egoistler olarak değişmek istemiyoruz. Bize öyle geliyor ki, insancıl ve sevgi dolu doğanın bizi olduğumuz gibi kabul etmesi gerekiyor. Doğa bizi nihai, ıslah olmuş koşulumuzun tam tersi olarak yarattı ve bu koşullar arasındaki farkı öğrenip anlayabilmemiz için, yavaş yavaş bizi buna getiriyor. Ve sonrasında yetişkinler olacağız.

Twitter’da Düşüncelerim / 25 Temmuz 2020

Kabala’ya göre, gerçekten egoizmden özgecilliğe yeni bir kuşağa geçiş yaşıyorsak, pandemiye karşı tek kesin çözüm insanlar arasında ve özellikle İsrailliler arasında iyi bir yakınlıktır. Toplumun ve hükümetin odaklanması gereken budur!

Hepimiz bir tür karşılıklı anlayışa ve yakınlığa duyulan ihtiyaçtan geri püskürtülürüz, fakat doğa bizi acıyla ona zorlar. Kabala öğrencileri herkese geleceğimizin yakınlığımızı kucaklmaya bağlı olduğunu açıklamakla yükümlüdür.

Aksi takdirde, ona geçiş kanlı olacak! Gelecek yakın!

İnsanlar, Koronavirüs’ün bizi zorladığı karşılıklı yakınlık ihtiyacını fark etmiyorlar fakat bizler bundan bahsetmeliyiz ve öğretmenlerimizin-Kabalistlerin kaynaklarını incelemeliyiz – bu toplumu hazırlayacak ve bizi yükseltecektir.

Yeni Hayat 1104 – Yahudilik’in Gelişmesi

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Nitzah Mazoz ile söyleşide

Sina Dağı’nda insanlar, aralarında ortaya çıkan bir nefret dağının üzerinde, bağın gücüne boyun eğerler. Büyüyen nefrete rağmen, birbirleriyle tek kalp tek adam olarak bir araya gelme metodu sağlayan On Emri alırlar. Tora’yı almanın koşulu, “sıfır” olmayı kabul etmektir, böylece iyiliğin gücü kontrol altında olur. Yaradan onların hepsini içeren tek kalpte bulunur çünkü Yaradan, sevginin niteliğidir.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1104-yahudilikin-gelismesi/

Sosyal Salgın İçin Aşılama (KabNET)

Kaygıyı, bilinmeyenden daha güçlü bir tetikleyici yoktur. Ve bizler şu anda bilinmezliğe doğru zorlu bir dönemden geçiyoruz.

Bu bizi korkutuyor. Kafa karışıklığı, karantina ve endişe, COVID-19’un yansımaları nedeniyle Amerikan akıl durumuna yönelik bazı tehditlerdir. Uzmanlar durumun sosyal bir salgına yakın olduğuna inanıyorlar. Bu çalkantılı sularda, su üzerinde kalmanın tek yolu bir destek ağı aracılığıyla, insan bağlantısı yoluyla kaygıya karşı bir bağışıklık sistemi inşa etmektir.

Gerçekte, sayısız gizli nedenlere dayanan, toplumumuzun çeşitli yönlerine olan güveni kaybettiğimiz, öngörülemeyen ve kontrol edilemeyen birçok unsur var. Bu insanları endişelendiriyor.

Elli yıl önce, gelecekten bu kadar korkmuyorduk. İlerleyeceğimizi ve her şeyin daha iyi olacağını düşündük. Şimdi yarının ne getireceğini ve çocuklarımız için bir şeylerin iyileşip iyileşmeyeceğini bilmiyoruz. Bu artık bir spekülasyon değil, görüyoruz ki dünya geriliyor. Yaklaşmakta olan sıkıntılar konusunda gerçek bir korkuyla karşı karşıyayız.

Kişi doğal olarak gelecekteki ihtimalleri bilmek ister; aksi halde şimdiki zamanda nasıl hareket edeceğinden emin olmaz. Geçmişte çoğu insan hayatlarının akışının ne olacağını büyük ölçüde düşünebilirdi. Hayat sade, toprağa yakın, mevsimlerin rehberliği eşliğinde ve doğaya yakındı.

Yıllar geçtikçe, doğanın yaşamın kökü olarak, içinde bulunduğumuz yüce sistem olarak algılanmasından uzaklaştık. Kendimizi birbirimizden uzaklaştırdık, bireysel başarıları yücelttik ve büyüyen egoizmin bize hizmet etmek için yaratıldığını hissetmemize sebep olan, acımasız rekabeti teşvik ettik.

Bundan sonra ne olacağını bilmiyoruz. Bizi neyin etkilediğini veya nasıl doğru bir şekilde tepki vereceğimizi bilmiyoruz. Doğadan uzak ve toplum olarak parçalanarak, sürekli belirsizliğin içine düştük.

Giderek dünyayı etkileyen şoklara alışmaya devam ederken, gerçekte hangi gücün hareket ettiğini ve tüm bu olayları bize getirdiğini merak ediyoruz. Çevremizdeki her şeyin kaynağını bulmaya çalışmak ve bunun doğa olduğunu anlamak, bizim için belirsizlik unsurunu gerektirir. Bu, bizi ona benzer hale getirmeye, birbirine bağımlı ve karşılıklı olmaya zorlayan aynı kuvvettir.

Muazzam acılar ve sıkıntılar aracılığıyla, güçlü ve anlamlı insan ilişkilerinin kalesi inşa etmenin önemini yavaş yavaş kabul ediyoruz. Bu önermeyi içselleştirdiğimiz ve bağlantılarımız üzerinde çalışmaya başladığımız için, sıcaklık ve şefkati, destekleyici düşünceler ve başkaları için endişeyi doğuruyoruz. Bu eylemler geleceğe olan güvenimizi artıracak ve mevcut belirsizlik durumumuzda bizi güvenli bir şekilde yönlendirecektir.

Gelecekteki toplum, insanların aralarında bağ kurmak için yaşadıkları bir toplum olmalıdır çünkü bağın içinde neşe ve bütünlüğü keşfedeceklerdir.

İnsanlar sosyal varlıklardır. Topluma o kadar bağlıyız ki, kıtlık ve korku hissettiğimizde, o bizlerin güvenli cennetimiz olmalıdır. Güven duygusu, karşılıklı garanti veren bir çevre yaratmalıyız. Sosyal salgının iyileşmesi için gereken tek şey budur.