Acıların Üstesinden Nasıl Gelebiliriz?

Soru: Acıların üstesinden nasıl gelebiliriz?

Cevap: Acının üstesinden bilgi ile gelirsiniz. Neden, nasıl ve neye doğru hareket ettiğimi bilirsem, eylemlerimi ve attığım adımları net bir şekilde anlarım ve acıların beni hedefe doğru iten, iyi olan Yaradan’dan kaynaklandığını dikkatlice incelemeye ve anlamaya çalışırım. Ama hedefe doğru ilerlemek istemediğim ve buna direndiğim için, küçük inatçı bir çocuk gibi acı hissederim. Üst Güç  ile aynı fikirde olmadığım için acıyı kendime doğru çekerim.

Soru: Akıl zihindir, beyindir, acı ise duygulardır, kalptir. Eğer durum buysa, akıl kalbin üstesinden gelir mi?

Cevap: Akıl duyuları yönetir. Doğru niyetimiz ve grupta gerçekleştirdiğimiz doğru eylemlerle, belirli güçleri çağırırız ve bunlar duygularımızı değiştirir.

Maneviyata Doğru Hareket

Soru: Prensip olarak, sürekli onlularda çalışıyoruz. Şimdi eksik olan neyimiz var, bir tür dürtüsel çabaya, dışsal birlik içindeki içsel çalışmamız aracılığıyla bir atağa mı? Başarılı olmak için onludaki çalışmamıza ne eklememiz gerekiyor?

Cevap: Yavaş yavaş değişiyoruz. Bunu, size sunduğum materyalden ve onun nasıl aktığından anlayabiliyorum.  Bu rastgele materyal değildir. Bizler, bir aşamadan diğerine geçerken her dersten önce hazırlarız. Ayrıca düşüncelerimi Twitter’da biçimlendiriyorum.

Görüyorum ki ilerliyoruz, onlular güzel yapılandırılmış ve arkadaşlar bunlara katılmaya kayıtsız değiller. Başlangıçta onlularda çalışmak zorunda kaldılar, sonra başka seçenekleri olmadığını anladılar çünkü gerçekten böyle olmalıdır.

Şimdi onlar, sadece olmaları gerektiği için onluda değiller, egoist anlamda bile onlu aracılığıyla bir şeyi algılamaya başladıklarını hissediyorlar. Onlu vasıtasıyla kurtuluşun gücünü, ifşanın gücünü, ilhamı, tüm arzuları, tüm ışığı ve tüm maneviyatı ortaya çıkaracaklarını anlamaktalar. En azından önemli bir şey olarak, maneviyatla değerli bir ilişki kurduklarını görüyorum.

En azından kimse onluya kayıtsız kalamaz,  bu hareketi hissetmemizin nedeni de budur, ve bu çok iyidir.

Islahın Nesli

Virüs için güvenilir bir çare vardır: bağ kurmak. Bu tüm sorunlardan bir cankurtarandır çünkü kesinlikle küresel ve bütünleyici olan doğaya benzer hale geliriz. Bu şekilde bağlanırsak, hayatımızın tüm sistemlerini doğru bir şekilde ayarlayacak olan doğanın ortak gücüne daha bağlı hale geliriz.

Doğada hepimizi kontrol eden genel bir yasa vardır. Bu yasaya yakınlaşmak ve onunla doğru etkileşime girmek için bağ kurmalıyız. Tıpkı cansız maddelerin, bitkilerin ve hayvanların tek bir ortak yaşamda birbirine bağlı olması gibi, insanların da bağ kurması gerekir.

Öyleyse neden doğada birinin diğerini yok ettiğini görüyoruz? Bunun nedeni biz insanların birbirimize egoist davranmamızdır ve egoizmimiz doğanın: cansız, bitkisel ve hayvansal diğer tüm seviyelerini etkiler. Eğer egoist arzumuzu ıslah, kurt kuzunun yanında huzur içinde yaşar ve doğada hiç kimse diğerine saldırmaz.

Doğa ile uyum içinde olmanın faydasını göreceğimiz herkes için aşikardır. Bizim neslimizde, bu uyum tüm insanlık tarafından sağlanmalıdır ve bu nedenle, buna ıslahın nesli denir.

Kabala’da Bilgi Transferi

Soru: Manevi bilgi taşıyan birçok kitap, öğretmeni dinleyen ve sonra onun söylediklerini yazan öğrenciler tarafından yazıldı.

Modern araştırmalara göre, bu bilgi aktarım yöntemi, onun çarpıtılmasına yol açmaktadır çünkü diğer kişinin söylediklerinin yalnızca % 25’ini duymaktayız. Böyle bir aktarım nasıl güvenilir olabilir?

Cevap: Kabala’da bilgi aktarımı fiziksel dünyadakinden farklı bir şekilde gerçekleşir çünkü öğrenci sadece öğretmeni dinlemekle kalmaz, bir dereceye kadar egoizminin üzerine çıkarak ona ulaşır ve sonra edindiklerini yazar. Ve hala öğrenciden geçmesine rağmen, tamamen farklı bir bilgi aktarımı gerçekleşir, tamamen farklı bir kanaldır, bu da öğretmen ve öğrencinin niteliklerinin benzerliğinden gelir.

Bu nedenle öğrenci, öğretmenin söylemediği ancak bu derecede olan şeyleri bile “duyabilir”.

Toplumun En Küçük Öğesi Onludur

Soru: İletişimin var olması için, bilgi alma ve iletme, kodlama ve kod çözme kuralları gereklidir. Bu kurallar, yani verme ve alma yasaları nelerdir? Kişi bunu öğrenebilir mi?

Cevap: Evet, insanlar bu konuda eğitilmelidir. İletişim becerileri çok önemlidir. Onların yokluğunun, bizleri nasıl birbirimizi yanlış anlamaya, inzivaya götürdüğünü görüyoruz. İletişim pratik olarak her şeydir.

Gerçek şu ki, bizler başlangıçtan egoistler olarak yaratıldık, egoizmimizle barış içinde yaşayabileceğimize ve hiç kimseye ihtiyacımız olmadığına inanıyoruz. Ve birine ihtiyacımız olursa, o sadece bir dereceye kadar tahammül edebileceğim ve kullanabileceğim biridir. Ama bu kesinlikle yanlıştır. İnsanlara toplumun en küçük biriminin aile değil on kişi olduğunu anlatmak gerekir. Aile hayvansal seviyede bir birimdir. Ve bir sosyal birim, ruhen size yakın olan, hayatta ortak bir amacı olan ve onu somutlaştıran on kişidir. Bu koşullar içinde, kişi mutlak sonsuz durumlara kadar gelişebilir.

Soru: Bu on bir ömür boyu değişebilir mi?

Cevap: Evet.

Soru: Yani “on” ile içsel bir terimi kastediyorsunuz,  on kişi diye, kişi sayısını değil?

Cevap: On kişi aynı zamanda on farklı bireysel arzu kombinasyonunu içeren fiziksel bir niceliktir. Kabala’da bunlara kalpteki noktalar denir.

Bir Köprü İnşa Etmek, İki Taraf Gerektirir (Linkedin)

Sol ve Sağ taviz vermeyecek. İnsan benmerkezciliği sürekli arttığı ve insanlar giderek daha inatçı ve hoşgörüsüz hale geldiği için bunu yapamazlar. Buna yardım edemeyiz; doğa her bitkiyi ve hayvanı geliştirdiği gibi egoizmimizi de geliştirmektedir. Yapabileceğimiz tek şey, egolarımızı olumlu ya da olumsuz nedenlere yönlendirmektir. İlkini seçersek, insanlık hayatın her alanında yeni zirvelere çıkacaktır. İkincisini seçersek, kendimizi  III. Dünya Savaşı’nın içinde bulacağız.

Doğa, egolarımızı daha yoğun hale getirdiğinden, halihazırda olduğumuzdan daha da bölünmüş olmaya mahkumuz. Dahası, Amerika’da gördüğümüz gibi, bu bizi neredeyse aynı büyüklükte iki yarıya ayırıyor. Doğa da bizi giderek daha inatçı hale getirdiğinden, bize iki seçenek bırakıyor: ölümüne savaşmak veya anlaşmazlıklarımızı aşmak ve onların üzerinde birliği bulmak.

İkinci seçeneği seçmek ve kendimizi yıkımdan kurtarmak için birliği hayatımızdaki en önemli tek değer haline getirmeliyiz. Bunun, Tanrı’ya bağlılık, çevreyi önemseme, kadın hakları için kampanya yürütme, vatanseverlik ya da şu anda önem verdiğimiz herhangi bir değer için, mevcut değerlerimizle çatışması gerekmez. Birlik,  kendi başına bir seviyede olmalıdır ve bu, her konuda anlaşamayabileceğimiz ancak günün sonunda,  tek bir millet olduğumuz anlamına gelmelidir.

Bu milletin içinde her türlü inanç, ırk, renk, cinsiyet, siyasi gündem ve aklınıza gelebilecek her şeye sahipsinizdir. Ancak canlı bir demokraside olması gerektiği gibi, çeşitlilik her fraksiyonun daha da parlamasını sağlar. Çeşitlilik olmasaydı, bireyler olarak düşünemez, yargılayamaz, öğrenemez ve büyüyemezdik. Çocuklukta bakış açıları içlerine yerleştirilmiş robotlar olurduk ve asla oradan gelişmezdik.

Ama hayat gelişim ve değişimdir! Hayat doğum ve ölümdür, gece ve gündüz, gelgitler, fırtına ve sükûnettir. Hayat, sayısız renk ve ton yaratmak ve sonsuz uyum ve dengeyi sürdürmek için birbiriyle iç içe geçmiş sayısız zıtlıktır. Çeşitliliği yok etmek isteyenler, yaşamı yok etmek isterler.

Ortak zemine sahip olamayız olmamalıyız da çünkü bu insan olarak varoluşumuzun sonu olurdu. Ancak zıt olduğumuzu düşünenleri alıp onlarla farklılıklarımızın üzerinde bir birlik örtüsünü inşa ettiğimizde neden ayrı olduğumuzu keşfederiz: çünkü bir köprü inşa etmek iki taraf gerektirir.

Neden Bağ Kurma Metoduna İhtiyacımız Var?

Soru: Savaş zamanlarında her zaman işbirliği vardır çünkü hayatta kalmak ve savaşı bitirmek için ortak bir hedef vardır. Barış zamanında toplumun tüm kesimleri arasında hangi ortak hedef olabilir?

Cevap: Savaş zamanı ile barış zamanı arasında pek bir fark görmüyorum çünkü bugün birbirimizle ve nükleer savaştan daha kötü olan doğa ile savaş halindeyiz.

Ayrılıklarda veya karşılıklı nefretten nasıl kurtulacağımızı anlamıyoruz. Bu ayrılıklar toplumumuzun ve hükümetlerimizin en üst düzeylerinden ailelere ve bireylere kadar her yerde mevcuttur.

Egoizmimiz her seviyede hakimdir ve birbirimizi hiç dinleyemediğimiz bir duruma ulaşır.

Bu nedenle, bir bağ kurma yöntemine ihtiyacımız vardır.

Soru: Sürekli üzerimize baskı yapan doğayı yenmek ortak bir amaç olabilir mi?

Cevap: Bu mümkündür, ki bu hedef bizleri organize edecek ve bizi birbirimize doğru yönlendirecektir. Doğanın bizim için hazırladığı felaketlerde yok olmamak amacıyla, birleşmek için doğru adımları atmaya başlayacağız.

Başkalarına Yardım Etmek, Hayatta Anlam Bulmanıza Yardımcı Olabilir Mi? (Quora)

Hayatın anlamını bulmak için birbirimize iyice bağlanmış olmamız gerekir, çünkü hayatın anlamı gerçekten mevcut hayatımızın üzerinde bulunabilir.

Bu nedenle, hayatın anlamını kendimizden çıkarak elde edebiliriz ki bu, başkalarıyla bağ kurmakla- kendi kişisel çıkarımızın ötesinde onların yararını dileyerek mümkündür.

Kendine hizmet eden arzularımız hayatın anlamı hissini engeller. Onlar, başkalarının ve doğanın pahasına kendi kendini memnun etme arayışındadırlar ve böyle bir memnuniyet, bizim onu almamızın üzerinde çözülür.

Kendimizden çıkarak ve başkalarının arzularını kendimizinmiş gibi hissedeceğimiz bir şekilde başkalarıyla bağ kurarak, çok daha büyük bir yaşamın ifşa olduğunu görmeye başlarız. Bu, kişisel dar arzularımızın sınırlarının dışında ve başkalarının arzularının içinde bir yaşamdır: her an yerine getirilmeye hazır arzular. Başka bir deyişle, hayatın anlamını başkalarının içinde olarak buluruz.

Hayatın anlamını elde etmek, bireysel dar algılarımızın üzerinde uyandırılmış hale gelmek için özel bir pozitif bağa ihtiyacımız vardır. Diğer bir deyişle, hayatın anlamını, hayatın gelip bize girdiği aynı yönde keşfederiz.

“Hayatın Anlamı Nedir? Hayatımızın Tek Amacı Mutluluk Mudur? ” (Quaro)

Mutluluk hayatımızın amacı değildir çünkü hissettiğimiz her mutluluk bizimle birlikte ölür. Eğer sonunda ölüyorsa ve bu ortadan kayboluyorsa, mutlu olmaktan nihayetinde ne kazanırız ki?

Hayatımızda mutluluk ya da dünyamızdaki özgürlük, sevgi ve başarı gibi diğer yüce hisler aracılığıyla bir amaç bulmakla ilgili olarak Kabala bilgeliği bunu Firavun olarak tanımlar. Firavun, mutluluğu ve diğer dünyevi zevkleri hayatın amacı olarak gören ve onu mezarına kadar takip edeceğini düşünen egoist ve materyalist bir hükümdardır. Bununla birlikte, bu hayatta elde ettiğimiz hiçbir mutluluk daha sonra devam etmez ve bu nedenle, gözümüzü ebedi ve sonsuz bir amaca dikmek akıllıca olur.

Hayatın ebedi ve sonsuz amacı nedir?

Bu sadece ruhumuzda, bedenimizin üzerinde, şu anda bildiğimiz ve beş duyumuzla hissettiğimiz her şeyin ötesinde var olmaktadır. Böylesine yüksek bir alanla temas kurarsak, hayatımızın amacına ulaşırız. Üstelik bunu mevcut bedenimizde yaşarken de yapabiliriz.

Bizi yöneten bu daha üst alanın  (“üst alan”, bedensel zihnimizin ve duygularımızın kavrayabileceğinin üstünde olan) algı ve duyumunun elde edilmesi, bize nereden geldiğimize, nereye gittiğimize, neye ve kime ait olduğumuza, bizi neyin yarattığının yanı sıra nasıl ve neden yaratıldığımıza dair tam bir algı ve anlayış verir.

Dahası, bu üst alana erişerek, gerçek ve sonsuz mutluluğu da keşfederiz. Bununla birlikte, bu tür bir mutluluk hayatın kendi başına amacı değildir, daha ziyade hayatımızın amacına yani ebedi gerçekliğe ulaşmanın bir yan ürünü olarak gelir.

“Eski Değerler Öldüğünde Yenileri Doğar” (Linkedin)

Bizim için hiçbir şey eşyalardan daha önemli değildi. “Eşyalar” derken, mutlaka nesneleri veya aksesuarları değil, bizi diğerlerinden ayıran, bizi özel ve benzersiz kılan her şeyi kastediyorum. Covid geldiğinde, bizi evlerimize kilitledi, bizi neredeyse görünmez kıldı ya da daha doğrusu sadece sanal olarak görünür hale getirdi ve neredeyse tüm “eşyalarımızı” anlamsız kıldı. Ama değerler olmadan yaşayamayacağımız için, çünkü o zaman hayvanlardan farkımız kalmaz, yenilerini geliştirmeye başladık. Şimdi, yavaş yavaş, başkalarıyla olumlu, karşılıklı bağlantılardan zevk almayı öğrenirken, saygı ve hayranlık kazanma zevkinden vazgeçmeye mecbur kılındık.

Sokaklardaki ve medyadaki atmosfer, tam tersi olabilir ama yeni bir gerçekliğin yolunu açan zayıf akımlar var. Dışarıdaki savaş, herkesin kendi için yaşadığı eski dünyanın son nefeslerine işaret ediyor.

Hiçbir başlangıç kolay değildir, şüphesiz yeni bir gerçekliğin başlangıcı da kolay değildir. Ancak, ne şimdi ne de hiç bir zaman geri dönemeyeceğimizi ne kadar çabuk anlarsak, geçiş o kadar hızlı ve kolay olacaktır. Eski değerler bize rekabeti, yozlaşmayı, sömürü ve kirliliği getirdi. Onlar depresyona, takıntıya, yabancılaşmaya ve izolasyona neden oldular. Ayrıca bizlere, sonunda onları birer birer öldüren Koronavirüsü de getirdiler.

Birdenbire diğer insanları düşünmemiz ve onların da bizi düşünmesi gerekti. Bu süreçte, rekabet etmekten ziyade iletişim kurmanın, alıp bırakmaktan ziyade almanın ve vermenin, yabancılaşmak yerine bağlanmanın ne kadar iyi olduğunu keşfediyoruz.

Şu anda kendi hakları için savaşanlar kaybedecekler. Her şeyden önce herkesi birleştirmek için savaşanlar, tüm farklılıkların ve tüm zorlukların galip gelmesini sağlayacaktır. Belki şahsen değil ama bağlantı yolu, ayrılık yolunu bozacaktır; basitçe bunun zamanı geldi.