“Pfizer COVID-19 Aşısının, % 90’ın Üzerinde Etkili Olduğuyla İlgili Haberler Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?” (Quora)

Pfizer’in Koronavirüse karşı aşısının, vakaların yüzde 90’ında etkili olduğunu açıklaması birçok insana umut verdi, ancak bir iyimserlik haricinde bu aşıdan, ortaya çıkan virüse karşı uzun süreli bir tedavi göremiyorum.

Çeşitli uzmanlardan edindiğim izlenimim, Koronavirüse karşı etkili bir tedavinin dört ila beş yıl daha alacağı yönünde. Dahası, 40 yılı aşkın bir süredir Kabala bilgeliğini çalışmaktan gelen, doğanın amacı ve planı hakkındaki anlayışıma göre, dünyanın bir tedaviye hazır olması, bizim olumlu bir şekilde bağ kurmaya hazır olmamıza bağlıdır.

Doğa gittikçe daha büyük bağlantı durumlarına evrilir ve olumlu olarak yönlendirildiğimiz bağlantıyı anladığımızda, hayatı mükemmel ve uyumlu olarak deneyimleyeceğiz.

Eğer güdülerimizi birbiriyle bağlı ve birbirine bağımlı olarak, doğa yasalarıyla uyumlu bir şekilde bağlarsak, o zaman sağlığı tam anlamıyla, yani bireysel, sosyal, küresel ve ekolojik ölçeklerde dengede içinde yaşayacağız. Bununla birlikte, olumlu bağımızı hesaba katmazsak ve bölücü dürtülerin bizi birbirimizden ayırmasına izin verirsek, birbirimiz hakkında kötü düşünürsek, o zaman virüsler bizi enfekte etmeye devam edecektir.

Şu anda, örneğin, çoğu insan, kendi kendine hizmet etme güdüleriyle, yani bunu yaparak kendi sağlıklarını korumak için maskeler takıyor. Bununla birlikte, bu salgın sırasında maskeler, kılık değiştirmiş bir doğa egzersizidir. Aslında maskeler, maske takanların çevresindeki diğer insanları, maske takanların kendilerinden çok daha fazla korurlar. Bu nedenle, maske takmayı karşılıklı değerlendirme egzersizi olarak ele almak akıllıca olacaktır: diğer insanları korumak ve onlara değer vermek için maske takmak. Bununla birlikte, başkalarını düşünmeden bile, pandemiye katlanıp, toplumla fiziksel olarak karşılaştığımızda maskeler taktıkça, doğa bize en azından bilinçsizce de olsa, başkalarına karşı kendimize bir duyarlılık katmanı ekleme yönünde daha fazla alışkanlık kazandırır.

Bununla birlikte, genel olarak, Pfizer aşısının, kısa umut dalgası ve birçok insana getirdiği rahatlama duygusu açısından olumlu olduğuna inanıyorum. Yine de aynı şekilde, birbirimize karşı tutumumuzu geliştirmenin hayatımızı iyileştireceğini söyleyecek sağlık uzmanlarına ihtiyacımız yok.

Koronavirüs salgını, doğanın bizimle iletişim kurma şeklidir. Bireysel köşelerimizde kendimizi kapatırsak ve bölücü dürtülerimizin üzerine çıkmak ve birbirimize uyumlu bir şekilde bağlanmak için hiçbir hamle yapmazsak, doğanın buna göre tepki vermesini bekleyebiliriz.

Bu nedenle, doğanın nihayetinde bizden ne istediğini ve birbirimize karşı tutumumuzu nasıl geliştirebileceğimizi düşünmek akıllıca olacaktır. İnsan toplumuna, içimizden gelen bölünme ve kutuplaşmanın üzerinde olumlu bir birlik ruhu aşılayarak, pandeminin sonunu ve doğayla denge içinde sağlıklı, mutlu, kendinden emin, güvenli ve uyumlu bir şekilde gerçekten nasıl yaşayacağımızı keşfedeceğimiz, yeni bir başlangıç göreceğiz.

Bitiş Çizgisi Mi Yoksa Ceza Yayı Mı?

Evrim kesinlikle bizi gönüllü olarak veya ıstırap yoluyla Yaradan ile form eşitliğine götürecektir; burada sadece iki yol vardır. İlk başta, doğanın güçleri nedeniyle tüm dünya bilinçsizce gelişir. Ancak kişi, gelişimin belirli bir aşamasından başlayarak, hayvansal varlığından kopar ve kendi içinde, Yaradan’a benzer bir manevi form olan bir kişi geliştirir.

Bu tür insanlar, üst bir gücü kendilerine çekip gelişimlerini hızlandırabilirler ve kendi kendilerine, açık bir kanal aracılığıyla, bu gelişme gücünü herkese aktarabilirler. Sonuç olarak, tüm kötülükler iyiye dönüşecektir, ancak bu sürece aktif katılımcılar olarak katkıda bulunmalıyız.

Gelişim sürecinin bitiş çizgisindeyiz ve bu nedenle geriye atılmamak için aktif bir rol almaya değer. Aksi takdirde, çocuk oyunlarındaki gibi, bir oyuncunun her defasında birkaç adım ileri gitmesi, fakat bir sonraki zar atılması ile aniden neredeyse oyunun başlangıcına geri gönderilmesi gibi bir tehlike ortaya çıkar.

Evrimin ceza yayına böyle bir dönüşten kaçınmak istiyorsak, doğa yasalarına, Yaradan’ın yasalarına uymalı ve daha fazla birleşip üst güçle bağ kurmaya çalışmalıyız. Ve sonrasında bizden dünyaya daha fazla ışık akacaktır.

Dünya hiçbir şey için suçlanmamalı, her şey “İsrail” in Yaradan için çabalayan kısmına, tüm ulusları birbirine, tüm bu çemberi bir hat aracılığıyla doğrudan bir kanal ile Yaradan’a bağlayanlara bağlıdır.

Ahlakı Belirleyen Nedir?

Soru: Ahlaki normların kaynakları; gelenekler, görenekler, kamuoyu, Buddha, Sokrates gibi otoriteler ve son olarak kişinin kendisi olabilmektedir. Kişi ayrıca kendisi için toplumdan aldığı bazı ahlaki standartlar belirleyebilir. Size göre belirli bir ahlaki davranışın kaynağı önemli midir?

Cevap: Gerçek şu ki, bizler belirli bir güçler sistemi içinde var olmaktayız. Her bireyin içindeki egoist nitelikleri belirlemiyoruz ve bu nedenle aramızdaki ilişkileri düzenleyip tanımlayamayız. Onlar zaman zinciri boyunca gelişimimizdeki değişimlerdir.

Bu nedenle bizlerin ahlakı, var olmaya zorlandığımız koşullara dayanır. Onlar bizim tarihsel gelişimimizin sonucudur.

Soru: Onların kaynağı nedir? İnsanın ahlaki ilkeleri nereden gelir?

Cevap: Onlar kişinin egoizminden kaynaklanır çünkü kişi anlar ki bu, yaşamanın yolu değildir yani farklı yaşamamız gerekir. Bu diğer yoldan daha iyidir, ve bunun gibi.

Egoizm, bize patronluk taslayarak ahlaki değerlerimizi belirler.

Benzersiz İptal Seviyesi

Soru: Diyelim ki ben sağlık bakanıyım ve siz de maliye bakanısınız. Ülkenin, karantina için kapatılıp kapatılmayacağına bir saat içinde karar vermemiz gerekiyor. Farklı görüşlere sahip olacağımız nettir. Öyleyse, siz kendi fikrinizi,  ben de benim fikrimi iptal etmeli miyiz?

Cevap: Hayır. Hiçbirimiz kendi fikrini iptal edemez. Hiçbir faydası olmayacaktır. Burada tamamen farklı bir karar alma sistemi oluşturmamız gerekiyor, ancak kesinlikle bakanların kabinelerinden değil.

Egoist fikirlerinin üzerine çıkmak isteyen bir grup oluşturmalıyız. O veya başka bir egoistin tarafını tutmak değil, sadece kendi üzerlerine çıkmak. Bu ancak her birimiz diğerlerinin önünde kendimizi feshettiğimizde mümkündür.

Bunun için Onlu (Minyan) yeterlidir. Onludaki herkes diğerlerine karşı kendini feshetmeye başlarsa, o zaman toplumu hissedebiliriz, kendimizi feshettiğimizin ne anlama geldiğini hissedebiliriz.

Bu iptal noktası, Bina (yeni bilginin derecesi) derecesinin temeli olan, manevi gelişimimizin başlangıç noktası olacaktır. Bununla başlamalıyız.

Soru: Bu, birbirimizi kabul edip ortada bir şey bulsak bile hiçbir yere varamayacağımız anlamına mı geliyor? Çözüm farklı bir seviyede mi yatıyor?

Cevap: Evet. Ne yazık ki bu seviye hala belirsizdir çünkü gerçekten özel ve benzersizdir.

Yorum: Kavranması imkansız olan duygulardan bahsediyorsunuz.

Cevabım: Bu durumda, insanlık gözlerini kapatmadan ve bunu, zaten bu duyguya sahip olan insanlardan almadan önce biraz daha acı çekmek zorunda kalacak.

Korkunun Üstesinden Nasıl Gelinir?

Yorum: Bilim adamları en yaygın korkulardan, en az beşini belirlediler: salgın korkusu, sosyal izolasyon korkusu, yaşamın tamamen sanallaşması korkusu, çocuk sahibi olma korkusu ve insan genetiğine müdahale korkusu.

Cevabım: Bütün bu tür korkular günümüzde ortaya çıkıyor. Üstelik pandemi sayesinde daha da fazla ortaya çıkmaktalar. Bunun bizi ileriye taşıdığını düşünüyorum.

Soru: Korkuyu nasıl yenebilirim veya bu geçişi nasıl kolaylaştırabilirim?

Cevap: Sadece, tüm problemlerin üzerinde aramızdaki bağımızla-fiziksel bağ değil, yani karşılıklı yardımla, iyilik ve anlayışla. O zaman aramızda, hayatımızı güzelleştirecek bu tür dengeyi, bağı ve iletişim kanallarını yaratabileceğiz.

Ve hâlihazırda birbirimizden uzaklaşmamız gerektiği gerçeği de bizim yararımızadır çünkü mevcut ilişkilerimizle sadece birbirimize zarar verebiliriz.

Yaradan ile Aramızdaki Adaptör

Kişinin düşüncelerini ve arzularını, olabildiğince fazla limitin üzerine doğru değiştirmesi, onları Yaradan’a atfetmesi, üst güce bağlanması için gereklidir. Bu, Yaradan’a bağlı kalmama yardımcı olan, bir bağ adaptörü görevi gören onlu aracılığıyla yapılabilir.

On’luyu doğru bir şekilde düzenlersek, üst gücü onun aracılığıyla göreceğiz, onu kavrayabileceğiz ve kendimizi ona gittikçe daha fazla ayarlayabileceğiz yani bağımızda daha da fazla arzu ve düşünceyi iyi ayarlayabilecek ve böylece Yaradan’a daha yakın olacağız.

Ahlak Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Soru: Ahlak, sosyal bilincin özel bir biçimi veya bir tür sosyal ilişki türüdür. Ahlaki yasaların ne zaman insan toplumunun önemli bir parçası haline geldiği kesin değildir, ancak Tanah’ın yazıldığı zamana atfedilebilirler. Kral Süleyman’ın yazılarının bazı ahlaki ilkeler içerdiğine dair kanıtlar vardır.

Ahlakın ne zaman ortaya çıktığını düşünüyorsunuz?

Cevap: Bu ne tür bir ahlak anlayışı olduğuna bağlıdır. Bugün itimat ettiğimiz ahlak, yaklaşık 6.000 yıl önce ortaya çıktı. 3500 yıl önce eski Babil’de yasalar şeklinde düzenlenmeye başladı.

İktidara gelen dünyanın tüm firavunları ve yöneticileri, hükümetin ve toplumun yapısı hakkında kendi politikalarını, kendi görüşlerini ve kendi felsefelerini sürdürmek istediler. Tüm ahlaki sistemler oradan ortaya çıktı.

Hedefe Doğru, Arzu Edilen Yol

Soru: Istırabı haz olarak deneyimlemeye nasıl başlıyorsunuz? Yaramaz çocuklar gibi davranmaktan kaçınmak için tam olarak ne yapabiliriz?

Cevap: Gerçek şu ki herhangi bir ıstırap hissettiğimde ve Yaradan’ın, bana bu yolla, doğru bir şekilde rehberlik ettiğini anlamaya başladığımda, onlara derhal şükrederim ve onları ıstırap olarak değil, yol gösterici güçler olarak hissederim. Ve sonra ıstırap kaybolur. Hatta, ağrıdan kurtulmak amacıyla bir operasyon için tıpkı bir doktora ödeme yaptığımız gibi, bir şekilde acı çekmek isteyebilirim.

Ancak arzu edilen yol, birbirimizle bağ kurmamız ve olumsuz nitelikleri ve ilişkileri olumlu olanlara dönüştürmeye çalışmamızdır. Bu, bizi her şeyden çok hedefe götüren ve tüm ıstırapları kesinlikle ortadan kaldıran çok daha kolay ve hızlı bir yoldur.

Eğer grupta birbirimizle doğru bir şekilde etkileşime girersek, o zaman tüm ıstıraplar kaybolur ya da olumlu hislere, hatta hazza dönüşür.

Acıların Üstesinden Nasıl Gelebiliriz?

Soru: Acıların üstesinden nasıl gelebiliriz?

Cevap: Acının üstesinden bilgi ile gelirsiniz. Neden, nasıl ve neye doğru hareket ettiğimi bilirsem, eylemlerimi ve attığım adımları net bir şekilde anlarım ve acıların beni hedefe doğru iten, iyi olan Yaradan’dan kaynaklandığını dikkatlice incelemeye ve anlamaya çalışırım. Ama hedefe doğru ilerlemek istemediğim ve buna direndiğim için, küçük inatçı bir çocuk gibi acı hissederim. Üst Güç  ile aynı fikirde olmadığım için acıyı kendime doğru çekerim.

Soru: Akıl zihindir, beyindir, acı ise duygulardır, kalptir. Eğer durum buysa, akıl kalbin üstesinden gelir mi?

Cevap: Akıl duyuları yönetir. Doğru niyetimiz ve grupta gerçekleştirdiğimiz doğru eylemlerle, belirli güçleri çağırırız ve bunlar duygularımızı değiştirir.

Maneviyata Doğru Hareket

Soru: Prensip olarak, sürekli onlularda çalışıyoruz. Şimdi eksik olan neyimiz var, bir tür dürtüsel çabaya, dışsal birlik içindeki içsel çalışmamız aracılığıyla bir atağa mı? Başarılı olmak için onludaki çalışmamıza ne eklememiz gerekiyor?

Cevap: Yavaş yavaş değişiyoruz. Bunu, size sunduğum materyalden ve onun nasıl aktığından anlayabiliyorum.  Bu rastgele materyal değildir. Bizler, bir aşamadan diğerine geçerken her dersten önce hazırlarız. Ayrıca düşüncelerimi Twitter’da biçimlendiriyorum.

Görüyorum ki ilerliyoruz, onlular güzel yapılandırılmış ve arkadaşlar bunlara katılmaya kayıtsız değiller. Başlangıçta onlularda çalışmak zorunda kaldılar, sonra başka seçenekleri olmadığını anladılar çünkü gerçekten böyle olmalıdır.

Şimdi onlar, sadece olmaları gerektiği için onluda değiller, egoist anlamda bile onlu aracılığıyla bir şeyi algılamaya başladıklarını hissediyorlar. Onlu vasıtasıyla kurtuluşun gücünü, ifşanın gücünü, ilhamı, tüm arzuları, tüm ışığı ve tüm maneviyatı ortaya çıkaracaklarını anlamaktalar. En azından önemli bir şey olarak, maneviyatla değerli bir ilişki kurduklarını görüyorum.

En azından kimse onluya kayıtsız kalamaz,  bu hareketi hissetmemizin nedeni de budur, ve bu çok iyidir.