Bir Sonraki Izdıraba Doğru! (Linkedin)

Harika!Covid-19 için bir aşı var!Bir sonraki ızdırabın pençesine doğru ilerleme zamanı geldi …

Gerçekten de Covid-19’u neredeyse bitirdik gibi görünse de, bunu aşmayı hak edecek hiçbir şey yapmadığımız nettir. Ve 2020’de yapmadığımız şeyi 2021’e sürükleyeceğiz. Gelişimimizin bir sonraki aşamasının bize sunacağı ek zorluklarla, hiç şüphe yok ki gelecek yıl bu yıldan daha zor olacak.

Biz ne yapmadık? Birbirimize bağlı olduğumuzu öğrenmedik; Onu derinlemesine anlamadık ve mesajını içselleştirmedik: birbirimize en az kendimize baktığımız kadar iyi bakmalıyız yoksa birbirimizi hasta ederiz.  Ayrıca iş piyasasının sonsuza dek değiştiğini öğrenmedik ve yeni çağa uygun yeni bir tane hazırlamadık. Bugün en önemli çalışmanın dayanışma ve karşılıklı sorumluluk inşa etmek olduğunu anlayamadık. Tek yaptığımız, kendimizi suçsuz görürken tespit edebildiğimiz her yanlış için birbirimizi suçlamaktı. Geçtiğimiz yıl, birini, başka görüşlere sahip olduğu için suçlamanın sadece kusurlu olmadığını fark edemedik; bu, kendinizede zarar verir, çünkü diğerini yok ederseniz, kendinizi de yok edersiniz. Başka birinin başka görüşlere sahip olduğu için hatalı olduğunu düşünürsek haklı olamayacağımızın farkına varmadık. Başkaları ne düşündüklerini düşünmedikçe, bizler de ne düşündüğümüzü düşünmezdik. Bu gerçektir, ve bu yıl bunun farkına varmaya yaklaşamadık.

Geçen yılki başarısızlıklarımıza geri dönmek için inşa etmemiz gereken iş piyasası, insanların gerekli olan şeyde çalıştığı, geri kalan insanların dayanışma geliştirmekle meşgul olduğu bir iş piyasası olmalıydı çünkü az önce de söylediğimiz gibi, bugün yapabileceğimiz en önemli iş birbirimizle bağ kurmaktır.

Gelire gelince, bu toplum yanlısı mesleklerle uğraşan herkes, insana yakışır bir yaşam için yeterli olacak bir gelir elde edecektir. Bu, mevcut yardım programlarının yerini alacak ve bu geliri elde etmek, toplumda, ülkede ve dünyada dayanışma inşa etmek için bu çabalara katılmaya bağlı olacaktır.

Yapılması olanaksız bir iş gibi görünse de ve tek bir yılda elde edebileceğimiz bir şey olmasa da, ilk adımı bile atmadık ve başarısız olduğumuz yer burasıdır.

Artık bir aşı olduğuna göre insanlar 2019 yaşam tarzına dönmek isteyecekler. Bu bir süre yükselebilir, ama yakında azalacaktır. Bizler geçen yıl boyunca değiştik; maddi mallar ve gösterişle değil, ilişkilerle ilgili, daha derin ve daha anlamlı yeni bir tatmine ihtiyacımız var. İşverenler personel arayacaklar, ancak bulmaları çok daha zor olacak ve hoşunuza gitsin ya da gitmesin, Covid-19’un bize gösterdiği yöne gitmek zorunda kalacağız: bedenlerde değil kalplerde bağa.

Ve eskisi gibi, 2021’de ne kadar uzun süre oyalanırsak, kesinlikle gelecek olan bir sonraki darbe daha acı verici olacaktır.

Biz Hayalperestlerdik

Gerçek şu ki, Yaradan tüm evreni doldurur. Hakikat (“Emet”), “Alef” – “Mem” – “Tav” (“א – מ – ת”) harflerinden oluşur, yani yaratılışta var olan üç güçten. “Alef – א” alfabenin ilk harfidir, Keter’dir, Yaradan’dır. “Tav – ת” alfabenin son harfidir, Malkut’tur. Ve “Mem – מ” ortadadır, Keter ve Malkut’u birbirine bağlayan Bina’dır.

Şunu anlamalısınız ki hakikat; düşüncemize ve duygularımıza göre bize görünen şey değildir. Dendiği gibi: “Gözleri var ama görmeyecekler; kulakları var ama işitmeyecekler. ” Yani, sanki kör ve sağır gibi nerede olduğumuzu hissetmeyiz, gerçek dünyayı hissetmeyiz, onun içinde dokunarak hareket ederiz.

Ancak bu ıslahın olduğu yerdir. Yaradan, bu gizliliği bilerek yarattı, böylece mükemmelliğe ulaşabiliriz, yani gizlilikten ifşaya, akıldan mantık ötesi inanca, Malhut’tan Bina’ya, almaktan ihsan etmeye gelebiliriz.

Kişi dış dünyayı hissettiğini düşünür ama aslında kendi içinde hapsolmuştur ve kendini içeriden hisseder. Bütün gerçeklik içimizdedir. Tüm evren, galaksiler, yıldızlar, gezegenler ve üzerindeki her şeyle dünya, hepsi “Ben”im.

Bu, sanki bilincimi kaybetmişim ya da rüya görüyorum gibidir. Bazen rüyamda bir yere yürüdüğümü, gerçekmiş gibi bir şeyler yaptığımı görüyorum. Ama sonra uyanıyorum ve gerçek realitenin hayal ettiğim gibi olmadığını görüyorum.

Maneviyat ifşa olduğunda da aynı şey bize olur. Bir rüyada olduğumuzu anlarız ve şimdi uyandık ve gerçek realiteyi gördük.

Mantık ötesi inanç, gerçekliğin şu anda hayal ettiğim gibi olmadığını anlamak anlamına gelir. Aslında ben, beni kontrol eden üst gücün, Yaradan’ın içindeyim. Ve önümde görünen uçsuz bucaksız dünya benim içimde ve tüm dünyamı doldurmak ve her şeyi bir düzene oturtmak için Yaradan’ın gücünü çekmeliyim.

İnsan, tüm evreni dolduran Yaradan’ı ifşa etmek için elinden gelenin en iyisini yapmalıdır. Bu da ancak onlu aracılığıyla, kaybolup dostlarınız içinde eriyerek mümkündür, onları o denli özümsersiniz ki Yaradan’ın tüm dostlarınızın arkasında olduğunu ve O’nu ifşa etmenizi beklediğini hissederiniz.

İşte bu şekilde inanç ışığını algılamaya, yani Yaradan’ı hissetmeye başlarım. Buna mantık ötesi inanç denir. Mantık, gözler tarafından görülen ve kulaklar tarafından duyulan eski gerçeklik duygumdu. Ama şimdi fiziksel algının ötesinde gerçekliği hissetmeye başlarım ve dostlarım aracılığıyla, manevi Kli’mi dolduran, Yaradan’ın, ruhumun on Sefirot’unun  ifşasına ulaşırım. Böylece ilk manevi ifşaya gelir ve daha da ileriye gitmeye devam ederiz.

Başarılı Ebeveynlerin Sekiz İlkesi, 1. Bölüm

Soru: Harvard Kennedy Okulu Profesörü Ronald Ferguson, başarılı çocuklar yetiştirmeyle ilgili “Formül: Son Derece Başarılı Çocuklar Yetiştirmenin Sırlarını Çözmek” adlı kitabın ortak yazarlığını yaptı. O ve ortak yazar olan gazeteci Tatsha Robertson “İyi Ebeveynlerin 8 Rolü” nü sunuyor.

İlk rol, “erken öğrenme arkadaşı” dır. Ebeveyn, çocuk okula başlamadan önce bile öğrenmeyi ve yaparak öğrenmeyi ve problem çözmeyi eğlenceli hale getirmeye, çocuğun ilgisini çekmeye çalışır.

Bir çocuğun öğrenme arkadaşı olmak ne demektir?

Cevap:  Bir ebeveyn konuştuğunda, çocuğa önceden bu hisleri, bu ilişkileri tanıtır ve açıklar.

Soru: Aynı zamanda çocuğu sınıf birincisi olmaya teşvik eder mi?

Cevap: Hayır. Konu rekabet değil, doğru tavırla ilgilidir.

Soru: Nasıl bir tavır olmalı?

Cevap: Bir çocuğa bilginin çekiciliğini aşılamak.

Yorum: İkinci role “uçuş mühendisi” denir. Bu, çocuğun çevresini kontrol eden ve bir şeyler ters gittiğinde müdahale eden bir ebeveyndir.

Cevabım: Bu doğaldır. Çevre, kişiyi ve onun gelişimini belirler.

Soru: Bir sorun varsa, ebeveyn devreye girip çocuğu farklı bir ortama taşıyabilir mi?

Cevap: Kesinlikle!

Soru: Bu zorlama değil midir?

Cevap: Hayır. Bu, yukarıdan yapılması gereken bir ayarlamadır.

Soru: Ya çocuk orayı seviyorsa?

Cevap: Ne sevdiği önemli değil.

Soru: Bu boyutta mı? Neredeyse zorla mı? Tek kelimeyle onu başka bir okula mı götürüyorsunuz?

Cevap: Evet.

Soru: Çocuğu nasıl bir ortama götürmeliyim?

Cevap: Çocuğun gelişmesine yardımcı olan ve onu sınırlamayan ya da önünde yanlış idealler oluşturmayan bir ortama.

Soru: Doğru ortam ideali ne olmalıdır?

Cevap: Ücretsiz, kapsamlı şekilde geliştirilmiş, arkadaş canlısı, hiçbir şekilde kısıtlanmamış.

Soru: Bir ortamda olması gereken bu mu? Buna öğretmenler, sınıflar ve arkadaşlar dahil mi?

Cevap: Elbette, her şey.

Yorum: Üçüncü rol “iş bitirici” dir. Bir ebeveyn, çocuğunun başarılı olmak için gereken her şeye sahip olmasını ve çocuğun hayatını iyileştirme fırsatının kaybolmamasını sağlar.

Cevabım: Bunu yapmak için, önce ebeveyni eğitmeniz gerekiyor.

Soru: Bir çocuğun hayatını iyileştirmek için ana imkanlar nelerdir?

Cevap: Toplum, çevredir. Başka bir şey değil.

Yorum: Dördüncü rol “İfşa eden/ortaya çıkaran” dır. Ebeveyn-ifşa eden, onlara dünyayı ve onlara sunulan fırsatları göstererek, çocuğun dünya görüşünü genişletir ve onları müzelere, kütüphanelere ve sergilere götürür.

Cevabım: Doğru. Ben o şekilde yetiştirildim. Babam beni her zaman sinemaya götürürdü. O büyük bir film hayranıydı. Sadece sanatçılar, müzisyenler ve harika insanlarla ilgili filmlerin olduğu bir sinema salonumuz vardı. Bütün bu filmlere haftada bir gittik.

Soru: Bu, dünyaya bakış açınızı genişletti mi?

Cevap: Elbette! O zamandan beri, büyük sanatçılar, müzisyenler ve sanat insanları ile ilgili böyle filmleri görmedim.

Orta Çizgi – İnsanın Yolu

Nefret, reddedilme, anlaşmazlık ve yanlış anlama, özünde, birliğin zıt formu olan Yaradan’ın zıt biçimidir. Bizler bundan, yavaş yavaş Yaradan’ın edinimine geliriz.

Nesilden nesile ne kadar çok gelişirsek, kendimizi o kadar diğerlerinden ayrılmış bireyselciler gibi hissederiz. Yine de tüm günahları sevgiyle örttüğümüzde, tüm farklılıkların üzerinde bağ kurabileceğiz.

Reddetme ve bağ arasındaki, nefret ve sevgi arasındaki fark, Yaradan’ın ifşa oluşunun yoğunluğunu verir. Bu fark, üzerinde bağ ortaya çıktığı arzunun derinliği olarak kalır: kısıtlama, perde ve yansıyan ışık. Sonra eksi ve artı arasında, tüm karşıtları bir tutkal gibi birbirine bağlayan Yaradan’ın ifşasının gücünü hissederiz.

Bu nedenle Yaradan, Adam HaRishon’un ortak ruhunu kırdı, kırılan parçaların arasına tüm Gücüyle girdi ve orada Kendi zıt formunda kaldı. Böylece tamamen yapışmaya gelene kadar, O’nun zıttından, sevgiyi nefretten, birliği ve bağı reddetme ve yanlış anlaşılmalardan anlayabilir ve O’nu ifşa edebilirdik.

Bu nedenle, Adam HaRishon’un parçalarını tek bir sisteme bağlamak veya bizi birbirine yapıştıran Yaradan’ı ifşa etmek bir ve aynı şeydir.

Çalışma basittir: benim ve dostlarım arasında zıt formda Yaradan vardır, çabalarım, talebim ve dualarım vasıtasıyla, karanlığın ışık gibi parlaması için, reddetme gücünden bağın gücüne, yapışmanın gücüne dönüşüyorum. Sonsuz nefretin yerinde, aramızdaki kara uçurumda, en güçlü ışık, tam olarak açığa çıkan karanlık nedeniyle büyük bir gücün bağı ve sevgisi ortaya çıkacaktır.

Realitenin iyi ve kötüden oluştuğunu, birinin diğeri olmadan olamayacağını ve her ikisinin de eşit derecede önemli olduğunu anlıyoruz çünkü Yaradan’ın ifşa olması aralarındaki bağdadır. Sevgi geldiğinde nefreti sürdürmek çok zordur. Nefreti düşünmek istemiyoruz, tüm kalbimizle sevgiye çekiliyoruz. Nefrete tutunmak ve kendinizi sevgi okyanusuna atmamak çok daha zor bir iştir.

Ancak, bizler her ikisinden de oluşmalıyız ve ancak o zaman Yaradan’ın karşısında dururuz. Yaradan, mutlak iyiliğin tek gücüdür. Ancak bizler, iki kuvvet dahi ederiz ve bizimle birlikte olan Yaradan’ın yardımıyla, aralarında bir orta çizgi inşa ederiz.

Her insanın, her zaman iki görüş, iki güç, iki zıt arzu içerdiği gerçeğine alışmalıyız. Doğru yaratılışta, doğanın iki formu birleştirilmiş olmalıdır ve onların ortasına, Yaradan’ı yerleştirmek isteriz ki, “Yukarıda barış sağlayan O, bize ve tüm İsrail’e barış sağlayacaktır.” İyi ile kötü, aydınlık ve karanlık arasındaki farkı anlayarak, zıt durumların zıtlığı üzerinde üst gücü ortaya çıkarıyoruz. İyi ve kötüyü, nefret ve sevgiyi, ayrılık ve bağı, reddetmeyi ve dostlar arasındaki çekimi ifşa etmeye çalışırsak, aramızda Yaradan’ı ifşa eder ve bir orta çizgi inşa ederiz.

Nefret ve sevgi, birlikte mumu yakan yağ ve fitil gibi birbirlerini destekler. Her zaman direnç (fitil), bağ kurma güçlüğü, aynı zamanda yağ ve ışık olmalıdır. Realiteye karşı doğru tavrı böyle inşa ederiz.

Bu nedenle, dünyanın tüm iyi olma girişimleri, varoluşumuz için farklı bir yönteme ihtiyacımız olduğunu anlayana kadar, kötülüğün daha da büyük ifşasına yol açacaktır. Egoizmin istediği gibi, tüm karşıtları ortadan kaldırarak birbirimizi yok edemeyiz. Tam tersine, tüm karşıtları kullanarak orta çizgiyi inşa edebiliriz. Bu artık dünyanın her yerinde, özellikle en gelişmiş ülkelerde belirgin hale gelecektir.

Zıtlıklar kalır, ancak tüm günahlar sevgiyle örtülüdür. Bu yolu takip etmezsek, bir aile kuramayacağız ve aileyi sürdüremeyeceğiz, çocuk yetiştiremeyeceğiz veya ülke içindeki taraflar arasında ve ülkeler arasında barışı sağlayamayacağız. Doğada yıkıcı bir güç olacağız. Cansız maddeler, bitkiler ve hayvanlar, doğa tarafından kontrol edildikleri ve içgüdüsel olarak doğru bir şekilde hareket ettikleri için var olabilirler. Ama insanlar, ancak orta çizgiyi bulurlarsa var olabilirler.

Milliyetçilik ve Irkçılık Nasıl Önlenebilir?

Soru: Artık dünyada saf kan insanlar yok. Babil’den bu yana, 4000 yıldır, herkes hemen hemen karıştı. Yine de milliyetçiliği ve ırkçılığı engelleyemedik. Bu fenomenin nedeni nedir? Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, hiçbir şey yardımcı olmuyor, karma evlilikler bile.

Cevap: Hayır, hiçbir şey yardımcı olmaz çünkü sadece karışmamalıyız, aynı zamanda bu farklılıkların olmadığı ve artık maddesel bir biçimde de var olmadığımız, bir sonraki seviyeye yükselmeliyiz.

Yani, bizi birbirimizden ayıran kişisel egoizmimizi tamamen özgeciliğe, ihsan etmeye ve sevgiye dönüştürmeliyiz. Kendi üzerimize yükselmeliyiz. O zaman bu gerçekleşecektir.

Soru: Irk reddetme, genetik olarak belirlenmiş bir fenomen midir yoksa sadece kişinin yetiştirilmesinin bir sonucu mudur?

Cevap: Hayır, bu sadece kişinin yetiştirilmesinin bir sonucu değildir. Eğitim de bir sonuçtur. Kökümüzde, dört parçaya bölünmüşüzdür ve bu nedenle kendimizi ıslah etmeden birbirimizle barışık olamayız.

Soru: Irkçılığın birkaç nedeni vardır: toplumun zengin ve fakir olarak tabakalaşması, farklı ırkların önceden hazırlık yapmadan eğreti bir şekilde karıştırılması, insanların ayrılması, salgın sırasında insanların zorla tecrit edilmesi ve farklı ülkelerdeki çatışmalar.

Irkçılığın, başkaları için kötü olduğunda, haz alma arzusundan kaynaklandığını yazıyorsunuz. Bunun nedeni bu mu?

Cevap: Elbette. Bu şekilde, kendimizi diğerlerinin üzerine yükseltiriz. En yüksek egoist kaderimizi deneyimlememiz, her zaman başkalarından üstün hissetmenin hazzındadır. Bu nedenle ırkçılık, egoizmin en yüksek şeklidir.

Soru: Arzularımız büyüdükçe insanlar arasındaki nefret de sürekli artıyor. Toplum ne kadar gelişmişse, insanlar arasında o kadar çok nefret olduğunu görüyoruz. Uluslar arasında, az ya da çok yeterli duygulara neyin neden olabileceğini ve bunu kimin gerçekleştirebileceğini açıklayabilir misiniz?

Cevap: İnanıyorum ki sadece yaratılış ve önceden belirleme ile ilgili bir bilim olabilir çünkü bu, herkesi aynı köke yükseltecektir. Sadece ona doğru ilerleyerek aramızdaki birliği sağlayabiliriz.

Boşu Boşuna Yaşanmayan Yıllar

Soru: İnternette hayatın hızlı akışına alışmış insanlar için gerçeklik çok sıkıcı görünüyor. Bu ifadeye katılıyor musunuz?

Cevap: Her şeyin nereye aktığına bağlı. Bizi tonlarca yeni, çeşitli ve gereksiz veriyle doldurmak için mi? Her gün, İnternette kimsenin ihtiyaç duymadığı her türden büyük bilgi havuzları oluşturmak mı ?! Ne için?

İnsanlığın şimdiye kadar sahip olduğu her şeyi kesinlikle silebilirsiniz. Doğru davranmak ve yaratılış amacına ulaşmak için bunlardan hiçbirine ihtiyacımız yok.

Ancak bunlar boşa harcanmış yıllar değildir çünkü onların temelinde, kendimizi değiştirmemiz gerektiği sonucuna vardık.

Bununla birlikte, tüm olumlu değişiklikler, yalnızca doğru yaşama yönelik gerçek arzumuz ve onu yukarıdan, doğanın içinden oluşturabilecek güçler vasıtasıyla ortaya çıkacaktır.

Hanuka Nedir? (Quaro)

Hanuka (aynı zamanda ” Hanukkah ” İbranice “חנוכה” olarak da yazılır), doğanın birleşik gücünü hissetmemizin başlangıcını belirtir. Bu dünya ile manevi dünya arasındaki sınırdan ilk yapışmayı gösterir.

Hanuka kavramları ve gelenekleri, egoist ve özgecil algı arasındaki bu sınırın geçilmesi ile bağlantılıdır, bu başkalarına fayda sağlamak yerine kendine faydayı önceliklendiren, doğuştan gelen arzularımızın üzerine yükselmeyi gerektirir.

Makabiler –  Yunanlılar savaşı, içimizde, egomuzun mantıksal düşünmesi (Yunanlılar) ve doğanın gücünü bağımıza (Makabiler) çeken birleşme eğilimi arasında içsel olarak gelişir.

Fakat  bizi egoist varlıklar olarak tanımlayan insan doğamızın sınırını nasıl aşabiliriz?

Ek olarak, bir araya gelme, sevme ve başkalarını önemseme arzularımız, egoya kıyasla çok küçüktür ve bu da bizi başkalarının pahasına haz almaya sürekli zorlar.

Hanukkah mucizesi bu ikilemde devreye girer.

Kişisel çıkarlarımız üzerinde arzularımızı birleştirmeye olan ısrarımız, doğanın sevgi, ihsan etme ve bağ kurma gücünü çeker ki bu aynı zamanda Kabala bilgeliğinde “Işık” olarak da adlandırılır.

Kendimiz için alma arzularımıza yani para, onur, saygı, güç, kontrol, şöhret ve bilgi gibi materyalist arayışlarımıza kıyasla, birleşmek, sevmek, başkalarını önemsemek gibi nispeten çok küçük arzularımız olsa da, bizi kendimiz için alma arzularımızın üzerine çıkmamızı destekleyen,  teşvik eden sosyal bir atmosfer yaratarak, kendimizi egolarımızın üzerinde birleşmeye yönlendiririz.

Sonunda, başkalarının pahasına haz almak için doğuştan gelen arzularımızın üzerinde birleşmeye, sevmeye ve birbirimize değer veren bir topluma katılırız, sonra doğamız gereği egomuzun üstüne çıkamayacağımızı hissederiz. Hanuka hikâyesinde bu, Makabilerin, Yunanlıları yenmekten aciz hissetmeleri olarak kabul edilir.

Bu kritik noktada, mucizevî bir ışık belirir – doğada yaşayan sevgi, ihsan etme ve bağın birleştirici gücü, bize egoist arzularımızı birleştirici, sevgi dolu ve verici bir eğilimle yenmek için ihtiyacımız olan enerjiyi verir. Makabilerin, Yunanlılara karşı savaşı kazanmasının anlamı budur.

Bir yandan savaşı kazanmak için bir zorunluluk hissettiğimizde, diğer yandan kendimizi seçeneklerin dışında ve çaresizlik içinde yani Yunanlıların saldırısı altında bulduğumuzda başarılı oluruz. Saldırı altındayken, sahip olduğumuz her şeyle savaşmaya devam etmemiz gerektiğini hissederiz, ancak görünürde hiçbir başarı yoktur. Her halükarda, savaşı kazanmak için bir sorumluluk hissettiğimiz için, havlu atmayız, çünkü bu, egonun hücre hapsinde kilitli kalmayı kabul etmesi gibi olur.

Bu noktada mucize gerçekleşir – birlik, sevgi ve ihsan etme ışığının aydınlatması. Bizi her yerde var olan enerjisiyle yükler ve savaşı kazanırız.

Hanuka savaşı içseldir, egoist arzularla birlik, sevgi ve ihsan etme arasındaki sınırda gerçekleşir. Egoist arzularımız ve düşüncelerimiz, bizi çevreleyen ve bize nüfuz eden sınırsız sevgi ve ihsan etme gücüne ilişkin algımızı filtreleyen şeydir ve egoist arzularımızın üstünde birleşme savaşını kazandığımızda bu gücün ifşasından haz alırız.

Kısa Eğitim Ansiklopedisi, Bölüm 2

Soru: Bebek bekleyen ebeveynler, hamilelik süresince nasıl davranmalıdır?

Cevap: Birbirimize karşı saygılı olmalıyız, özellikle kadına. Ve hamilelik sırasında bir kadının iyi düşüncelere sahip olmasına, müzik dinleyip, kitap okumasına gayret edin. Genel olarak, onu olumlu ve daha yüksek duygular ve bilgi ile etkilemek için. Bütün bunlar çocuğu çok etkiliyor.

Soru: Ne tür müzik seçerdiniz?

Cevap: Ben şahsen klasik müziği destekliyorum çünkü en doğru, en eksiksiz olanı. Elbette ağır değil ama yumuşak klasikler.

Soru: Hamilelik sırasında bir kadın ne düşünmelidir?

Cevap: Tora’da bununla ilgili olarak bir kadının sadece içinde olanı, gebe kalınan ve büyümekte olan kişi hakkında düşündüğü yazılıdır. Sadece onun hakkında. Doğa bunu zaten öngörmüştür, yani müdahale etmeye gerek yoktur.

Soru: Hamileliğin en kritik zamanı nedir?

Cevap: Kural olarak, ilk birkaç ay. O zaman çocuğun temeli atılır.

Soru: Çocuk ne zaman anneye teslim edilmelidir?

Cevap: Çocuğu hemen annesine bağlı olduğunu hissetmesi için anneye vermelisiniz.

Soru: Bu ona daha fazla güvenlik mi sağlar?

Cevap: Hem çocuğa hem de anneye. Bir bağ olmalıdır. Bu çok önemlidir.

Soru: Anne sütü bebeğin büyümesi için ne anlama geliyor?

Cevap: Anne sütü mutlaka annesinden değil, başka bir kadından da olabilir. Yine de çocuğun annesinden süt alması tercih edilir. Ve bu süt çocuğa en yakın maddedir, şüphesiz pek çok element taşır.

Soru: Bebek anne sütüyle ne elde eder?

Cevap: Bunu ifade etmek imkansız. Annesinin sütüyle, yukarıdan Ohr Hasadim denilen üst ışığı, merhamet ışığını alır.

Soru: Bir anne, emzirilen bir bebekle nasıl iletişim kurar?

Cevap: Bebeğiyle bunun aracılığıyla konuşur. Bebek anneyi göğsü vasıtasıyla hissediyor, anne de bebeğini göğsü vasıtasıyla hisseder. Bu hem hayvanlarda hem de insanlarda inanılmaz bir mekanizmadır.

Soru: Bir anne bebeğini ne kadar süre emzirmelidir?

Cevap: Genellikle iki yıla kadar tavsiye edilir.

Yorum: Bunu kimse uymuyor.

Cevabım: Kimsenin buna uymadığını biliyorum. Ancak manevi yasaya göre emzirme iki yıla kadar sürmelidir.

Soru: Peki bugün olduğu gibi işe gitmek gerekiyorsa?

Cevap: Tamam, herkes gidiyor, bu doğru. Bazı manevi veya doğa yasaları kimin umurunda dimi?

Yorum: Her şeyin önceden belirlenmiş olduğunu ve tüm eylemlerin de önceden belirlenmiş olduğunu söylüyorsunuz.

Cevabım: Hayatınızı mahvederseniz, doğayı suçlamayın.

Soru: Yani hayatı bizler mi çok mahvettik? Anneleri altı ay, bir yıl vb. içinde çalışmaya gönderiyoruz.

Cevap: Elbette.

Soru: İşleri doğru yapmak için ne yapılması gerekiyor?

Cevap: Doğru yapmak için – kadın hiç çalışmamalıdır.

Yorum: Bu, elbette günümüzde imkansızdır.

Cevabım: Neden? Sadece erkek çalışıp ailesi için yeterince kazanırsa bu neden kötü olsun ve ailenin normal, sakin ve sessiz yaşaması için bu yeterli olmaz mıydı?

Soru: Söyleyin bana, eğer anne kızmışsa ya da babayla kavga ettikten sonra, çocuğu o anda beslemeli mi yoksa beslememeli mi?

Cevap: Bu iyi değildir. Çocuk bunu kendi üzerinde fazlasıyla hissedecektir ve bu nedenle, bu tür durumlar kesinlikle istenmeyen bir durumdur! Kadın korunmalı, olumsuz, istenmeyen etkilerden izole edilmelidir.

Soru: Yani, tüm bunlar çocuğa hem kızgınlık hem de nefret olarak mı giriyor?

Cevap: Elbette. Bütün bunlar çocuğa sızacak ve olumsuz sonuçlarla tezahür edecek.

Soru: Bebek, genellikle ebeveyn ilişkilerinde evde neler olduğunu hissediyor mu?

Cevap: Elbette. O her şeyi hisseder. Her şey,  bitişik evde, başka bir şehirde olsa bile onun tarafından “hava aracılığıyla” hissedilir. Bunların hepsi aktarılır. Bebek çok hassastır. Onun için anne, dinlediği ve algıladığı bir alıcı gibidir, ona hiçbir şey söylemese bile. Ama anneyi etkileyen her şeyi, tamamıyla hisseder.

Soru: Görünüşe göre anne onun için altıncı his gibi mi?

Cevap: Elbette. Bize anneden çıktı ve göbek kordonu kesildi gibi gelir. Hiçbir şey kesilmez.

“X” Zamanı Çoktan Geldi

Soru: Birkaç bin yıl önce medeniyetlerin döngüsel doğası fark edildi. Zor zamanlar güçlü insanları doğurur. Güçlü insanlar güzel zamanlar yaratır. Güzel zamanlar zayıf insanları doğurur. Zayıf insanlar zor zamanlar yaratır.

Şimdi zor bir zamandayız. Bu,  güçlü insanları doğuracak mı? Döngü, daha önce gittiği gibi mi gidecek?

Cevap: Hayır. Nedenini açıklayacağım. O zamanlarda, onlar insanlığın egoist gelişim yasasını anladılar. Yani, büyüyen egoizmden bahsediyorsak, o zaman, onun ilerleye giden bir tekerlek gibi yukarı ve aşağı gelişmekten başka seçeneği yoktur.

Bu dünya, olumsuz, egoist güce, kötülüğün gücüne karşı koyacak yeni bir gücün, olumlu bir gücün, iyiliğin gücünün ortaya çıkması gerektiğini anlamalıdır. Ve bizler, bu iki gücün bağında, onların arasında var olabiliriz.

Yani, doğanın kötü gücünü ortadan kaldırmayız, ama ona karşı iyinin gücünü inşa etmek için yavaş yavaş onu kullanırız. Ve o zaman bu iki güç, artı ve eksi gibi, bizi ileriye götürecektir. Başka hiçbir şekilde istenilen sonucu vermeyecektir.

Soru: Buna son neslin zamanı mı denir, Kabalistlerin bin yıldır bahsettiği en önemli şey? X zamanı geldi mi?

Cevap: Evet.

Soru: Peki bu yolu takip etmezsek?

Cevap: Doğa zaten bizi zorlayacak.

Soru: Çıkış yolu olmadığını mı düşünüyorsunuz?

Cevap: Hayır, hiçbir şekilde. Bu yapılar değişiyor ve kimse bize sormuyor.

Soru: Doğadan pozitif bir güç çekmeli miyiz?

Cevap: Evet. Bu, evrensel bağın gücüdür. Çevremizdeki tüm doğa aslında bütünseldir, birbirine bağlıdır ve birbirini karşılıklı olarak belirler. Negatif ve pozitif kuvvet yoktur, ama aralarındaki ilişki her şeyi düzenler. Sadece bizler, insan seviyemizde onların doğru uyuşmasını bozarız.

Pozitif ve negatif güçler arasında bir denge sağlamayı doğal olarak öğrendiğimizden emin olmalıyız. Yani ikisi de var olma hakkına sahiptir. Reddetmelisiniz, çekmelisiniz, ama her şey neyi çektiğinize ve neyi reddettiğinize bağlıdır, körü körüne değil mantıklı bir şekilde, böylece sonunda tüm doğanın nasıl çalıştığını anlarsınız ve onu kontrol edersiniz.

Soru:  Kişinin bunu fark etmesi için gerekenler nelerdir?

Cevap: Kişi, ancak o zaman insan olur! Şimdi ilkel gelişimimizden çıkmalıyız!

“İnsan” – “Adam” (“Adomeh” kelimesinden gelir, Yaradan’a benzeyen, daha yüksek pozitif güce benzer demektir) hayvani gücünün üzerinde nasıl hareket edeceğini anlayan kişidir. Bir eşeğe binen bir adam gibi, hayvani gücümüzün üstüne oturmalıyız. Ama gerçekte, şu anda bizler eşek tarafından sürülüyoruz. Öyleyse bir şekilde bundan kurtulmaya çalışalım.

Onlu, Dünyayı Nasıl Etkiler?

Soru: Yaratılışı yönetmek için onluyu birleştirmek ne anlama geliyor?

Cevap: Onlu ve tüm yaratılış aynı şeydir. Onlu aynı sistemdir ancak daha küçük bir ölçekte. Onlu içinde yaptığımız şey, tüm yaratılışı, onlunun ona benzerliğiyle aynı derece etkiler.

Genel yaratılıştaki karşılıklı ihsan etme yasalarına benzer olma vasıtasıyla, onluda bir şekilde bağ kurabilirsek, egoizmimizin üstünde bu yasaları uygulamaya çalıştığımız ölçüde tüm dünyayı etkileriz. Dahası, etkimiz de çok güçlüdür çünkü bizler, küçük ve zayıf yeni başlayanlarız.

Görünüşe göre ne kadar büyürsek, her şeyi o kadar çok etkileyebiliriz. Gerçekte, bir yandan görünüşte daha büyük bir etkiye sahibiz ama diğer yandan daha az etkiye sahibiz. Bu, küçük çocukların dünya üzerindeki etkisi gibidir. Güç açısından büyük değil, ama etkisi bakımından büyüktür.

Bu, çocuklara yetişkinlerden çok daha fazla önem verdiğimiz anlamına gelir. Dünyanın ve onun geleceğinin merkezi bir parçası olduklarından, dünya onlara özen göstermeli ve onlar için hareket etmelidir.

Öyleyse ihsan etme niteliğinin gücü ve kalitesiyle, yaratılışı büyük ölçüde niteliksel olarak ve çok az da güçle etkileriz.  Bu daha sonra değişecektir çünkü egoist dünyamızla ilgili değil, manevi dünyalar hakkında konuşacağız.