“Ahlak Nedir?” (Quora)

Ahlak, “Dostunu kendin gibi sev” ilkesinin açık bir şekilde gerçekleştirilmesidir yani doğuştan gelen egomuzda hissettiğimizden, tamamen farklı bir gerçekliği algıladığımız ve hissettiğimiz, egonun üzerinde mutlak pozitif bağ koşuludur. Bizler “Dostunu kendin gibi sev” ilkesini gerçekleştirene kadar, dünyamızda ahlak olarak tanımladığımız şey, biz daha da geliştikçe değişir.

Bir güçler sistemi içinde yaşıyoruz ve her bireyin içindeki egoist niteliklerini belirleyemeyiz. Bu nedenle ilişkilerimizi düzenleyemeyiz veya tanımlayamayız.

Bu nedenle, ahlaki değerlerimiz, içinde yaşadığımız koşullara dayanır ve bunlar, insan evriminin sonucudur. Onlar insan egosundan doğarlar, bu bize hayatımızı yaşayış şeklimizin her nasılsa yanlış olduğunu, farklı yaşamamız gerektiğini ve kendimizi belirli bir şekilde yöneterek, hepimizin daha iyi hayatlar yaşayacağımızı düşündürür. Başka bir deyişle, insan egosu, bizim üzerimizdeki kontrolü ile ahlaki değerlerimizi belirler.

Bin Kez Düşüp Yükseleceksiniz

Yaradan’dan bir düşüşün geldiğini hala hatırlıyorsam, o zaman bu henüz bir düşüş değildir. Gerçek bir düşüş tamamen kopukluktur,  Yaradan ile ilgili bağımın, düşüncelerimin, arzularımın olmadığı zamandır. Sadece bir seçenek kalır: onlu ile iletişim kurmak.

Bizler, bunun için “maddesel dünya” denen bir koşulun içindeyiz, böylece onun içine düşebilir ve sıfırdan, maddesel seviyeden, maneviyattan ayrılıktan başlayabiliriz. Ama yine de, bize, bir tür ip parçacığının sonu bırakılmıştır, bu ip, dünyamızdayken bile aşağıya uzanır. Ve bu yüzden dünyamızda, dünya grubu ile, onlu ile, derslerle bağ içindeyiz, Bnei Baruch sistemindeyiz.

Tamamen düşsem ve maneviyattan kopsam bile, manevi sistemle: onlu ile, derslerle, hâlâ maddesel bir bağlantım vardır. Onlu ile bu maddesel bağı hissettiğim ve Yaradan beni tamamen dışarı atana kadar ona bağlı kaldığım sürece, arzumun eksikliğine, nefret ve reddetmeye rağmen, yine de maneviyattan düşmüş sayılırım, yani manevi bir koşulun içindeyim ve ondan yükselmeye başlayabilirim.

Bu nedenle denilir ki: “Erdemli olan bin kez düşer ve yükselir.” Düşüşlere alışmalısınız, panik de yapmayın. Yaradan, her zaman ilacı darbeyle birlikte verir. Gruptaki biri düşüşteyse, o zaman kesinlikle, düşmeyen ve yardım edebilecek olanlar olacaktır. Ve ayrıca, Gabay ve Şaatz var – herhangi bir koşulda, gruptaki bağla ilgilenmekten ve onu hızla yükseltmekten sorumlu kişiler. Her şey grubun doğru organizasyonuna bağlıdır.

Twitter’da Düşüncelerim / 26 Aralık 2020

Çoğu insanın aşılara karşı olduğunu görmek çok güzel – kimseye inanmıyorlar, tüm kuruluşlar yozlaştıklarını ve sadece kendilerini önemsediklerini gösterdiler. Egoizmin kötülüğünün bu ifşası çok değerlidir bu, insanların egoistik formunun içinde kendilerinin yok edecekleri toplumumuzun sonunun başlangıcıdır.

… daha fazla atılım yok ve olmayacak. Büyük keşiflerin zamanı geçmişte kaldı. Bir sonraki atılım, yalnızca insanın kendisindeki bir değişiklik yoluyla gerçekleşecek – kendisiyle yaptığı çalışmada, egoist benliğini özgecil bir benliğe değiştirmesiyle. Bu değişiklik, yeni zamanın tüm keşiflerine yol açacak. Aksi takdirde durağanlıkla karşı karşıya kalacağız …

Kendinden Çıkmak Ne Anlama Gelir?

Soru: Izdırap, arzulanan şey ile sahip olduğumuz şey arasındaki farktan kaynaklanır. Sahip olduğumuz şeyi doğru bir şekilde takdir etmeyi nasıl öğrenebiliriz?

Cevap: Bunu yapmak için, kendimizden çıkmanın ne anlama geldiğini yavaş yavaş anlamalıyız.

Bu, gruptaki dostlarınızla olan ilişkiniz sizin için kendiniz ile ilgili hissettiğinizden daha önemli hale geldiğinde ve onlarla olan bağınız kişisel ilgi alanlarınızdan daha önemli hale geldiğinde gerçekleşir.

Arkadaşla bağlantı bu kadar önemli hale gelirse, bu, kendinin üzerine çıkman ve dolayısıyla kendinden çıkman anlamına gelir. O ölçüde Yaradan’ın aramızda olduğunu hissedebiliriz.

O var mı? O, kesinlikle var, şu anda bile! Sadece kendinizden çıkmanız gerekiyor ve O’nu hissedeceksiniz.

Her Şey Sadece İyilik İçin

Soru: Yanlış yol, duygularımı etkileyebilir mi? Örneğin, tam bir egoistim ve kimseyi görmek ya da duymak istemiyorum. Öyleyse, sistemin işitme duyumu, dikkatle dinleme yeteneğimi ve hatta görme yeteneğimi aldığını varsayalım, onun için başkalarıyla daha dikkatle ilişki kuracağım, dudak okuyacağım vs.

Cevap: Sistemin sizinle ne yaptığına dikkat etmeniz gerekmez çünkü tüm bunların neden sizin için hazırlandığını bilmiyorsunuz. Sizin iyiliğiniz için olduğunu, ancak daha sonra göreceksiniz. Her şeyi, sadece dostlarınızla bağ kurmak ve Kabala bilgeliğini çalışarak, bu bağın içinde, üst dünyayı ifşa etmek için yapmanız gerekir.

Belki de şu anda üst dünyanın aranızda nasıl ifşa olabileceğini anlamıyorsunuz, ama aranızdaki karşılıklı eylemler ağını yaratmaya başladığınızda, bu, üst ışığın, üst sistemin, üst bilginin, üst hissiyatın daha sonra ifşa olacağı yer anlamına gelen, ruhun kabı olacaktır.

Bu şekilde, bağın içinde üst dünyayı ifşa etmeye başlayacak, benlikten kopacak ve genel sistemde var olacaksınız.

Manevi Gelişimin Temel Prensibi

Soru: Manevi gelişimin temel prensibi, Yaradan’ı her saniye hatırlamak mı yoksa bu bir zorunluluk değil mi?

Cevap: Manevi gelişimin temel prensibi, her şeyi istisnasız olarak Yaradan’a bağlamaktır çünkü “O’ndan başkası yoktur” ve içimizdeki her şey O’nun tarafından yaratılmıştır ve yönetilmektedir.

Sadece Yaradan ile doğrudan temasımız var ve bu bağlantı bizi etkilemektedir. Ama O’na bağlanmak için onluda birleşmemiz gerekir ve o zaman, onludan,  O’nunla karşılıklı ve etkileşimli olarak hareket edebileceğiz.

Soru: Grubun manevi gelişimini nasıl ölçebiliriz?

Cevap:  Grubun manevi gelişimi, dostlar arasındaki karşılıklı garanti, karşılıklı bağ ve karşılıklı destek seviyelerine ve birbirlerine olan bağlılıklarının seviyesine göre ölçülür. Manevi dünyada eşsiz bir bütün olduğunuzu anlamalısınız. Kendinizi bu şekilde dikkatle incelersiniz.

Neden Hanuka’ya Mucize Denir?

Hanuka bayramı özel bir zamandır. Görüyorsunuz ki, dünyamız manevi dünyanın bir yansımasıdır ve çalışmalarımız nedeniyle çeşitli manevi yenilenme ve ıslah sembollerini içerir.

Bu nedenle, yıl boyunca, ruhu inşa etmede, parçalanmış Adam HaRişon’un ortak ruhu olan manevi kabı eski haline getirmede, ilerlememizin sembolleri olarak bu dünyada iyi zamanlar ve özel durumlar yaşıyoruz.

Bu yolda, en bozuk durumdan tamamen ıslah olmuş duruma doğru, önemli noktaları geçiyoruz: Yeni Yıl (Roş HaŞana) olarak adlandırılan ıslahın başlangıcı, ardından parçalanmanın farkına varılması: Kefaret Günü (Yom Kippur) ve saran ışıkla ıslah: Sukot. Bu yoldaki bir sonraki durak, ihsan etme aşaması olan Bina durumuna yükselmeyi simgeleyen Hanuka’dır.

Bu bayramları bu dünyada kutluyoruz, ancak elbette tüm tezahürleri manevi seviyede gerçekleşiyor. Mantık ötesi inanca tam anlamıyla ulaşırsak, buna Hanuka denir ve ihsan etmek için almaya daha da yükselirsek, bu Purimdir.

Her insan ve tüm dünya, Adem’in tek ruhunun kırılmasını ıslah ederek, ıslahlarında bu durumlardan geçmelidir, çünkü bizler o ruhun parçalarıyız.

Hanuka’ya ‘mucize’ denir çünkü yukarıdan yardım almadan, Yaradan’ın gücü olmadan birbirimizle bağ kuramayız. Bu bağ, bir mucize gibi maddesel doğanın üzerinde gerçekleşir.

Maddesel doğa,  sadece ayrılığa, mesafeye, kendi otoritesine çekilen egoizmdir, alma arzusudur. Manevi doğa, tersine, bağ kurma ve kendini iptal etme arzusundadır. Bu nedenle, Hanuka’ya, mucize, Bina’nın gücünü edinmek deniyor.

Mucizeyi, elde etmek uğruna hiçbir şey yapmamış olduğumuz bir şey olarak düşünürdük: Çalışmadım ve birden bire piyangodan bir milyon kazandım – bu bir mucize! Ve o milyonu çalışıp kazanmış olsaydım, bunun bir mucize olduğunu düşünmezdim.

Ancak, manevi çalışmada çok çaba sarf ederiz, bağ kurmaya çalışırız, birçok eylemde bulunuruz ve sonra manevi ifşa mucizesi ile ödüllendiriliriz. Buna mucize denir, çünkü bu gerçekleşene kadar neye ulaşacağımızı bilmeyiz. Sadece bu gerçekleştiğinde anlarız: “Demek bu manevi dünya; bunun böyle olduğunu düşünmemiştim! Bu hiç hayal ettiğim gibi değil! ” deriz. Bu yüzden buna mucize denir, ancak çok çalışmayı gerektirmektedir.

Virüs, Bizler Sebebin İnsan Egosu Olduğunu Anlayana Kadar Saldıracak (Newsmax)

Doğa harika bir mizah anlayışına sahiptir:  tam insanlık aşıları yaymaya başlamışken, o Koronavirüsün iki yeni türünü üretti, biri muhtemelen Birleşik Krallık’ta, diğeri Güney Afrika’da. Her iki tür de hızlı yayıcıdır ve doktorlar, aşıların onlara karşı etkili olup olmadığından henüz emin değiller.

Ama ne bekleyebiliriz ki? Bu pandeminin en başından beri, sorunun COVID-19 olmadığı konusunda uyardım; bu, kötü insan ilişkilerinden kaynaklanan çok daha derin bir sorunun belirtisidir. Siz semptomla savaşırken, patojenin size sürekli saldırması şaşırtıcı değildir. Mevcut strateji,  patlak bir boruya sahip olup, musluğu kapatmak yerine suyu kapatmaya çalışmak kadar akıllıcadır.

Zaman zaman doğa, bize vurmaya devam edecek ta ki virüslerin, volkanik patlamaların, savaşların, kan dökülmelerinin veya orman yangınlarının gerçek sorun olmadığını ama biz insanlığın, dünyanın tek sorunu olduğumuzu anlayana kadar. Kendimizden başka her şey yerine, kendimizi nasıl düzelteceğimizi sorduğumuzda, çabalarımızın olumlu sonuçlarını görmeye başlayacağız.

Tüm felaketlerimizin, travmalarımızın ve akla gelebilecek diğer rahatsızlıklarımızın ardında yatan temel neden, bizim kendi egoizmimizdir. Kendimiz dahil, yaşadığımız dünyayı yok eden şey budur. Sorunun egomuz olduğu söylendiğinde, öfkeyle reddederiz ama bu onu daha az doğru yapmaz. Bunu inkar ediyoruz çünkü egolarımız sorunun kendileri olduğu gerçeğiyle yüzleşmek istemiyorlar. Ama biz bunu yapana kadar, sorunlar daha da kötüleşecek.

Ve işte başka bir sorun geliyor: İsrail halkı yolu gösterene kadar, dünya egoizmin nasıl üstesinden geleceğini bilemeyecek. Şu anda biz Yahudiler tam tersini gösteriyoruz; kendi aramızda kavga ediyoruz ve bölünmeden başka bir şey göstermiyoruz. Yahudi karşıtları, tüm sorunlara neden olduğumuz için bizi suçladığında, yardım edemem ama onlarla aynı fikirdeyim.

“Tek kalp tek adam” olarak birleşmeyi kabul ettiğimizde, ulus haline gelen ve hemen ardından “uluslara ışık” olarak atanmış bizler, bizim yapmamız gerekenin aksine, bölünme ve ayrılığın karanlığından başka hiçbir şeyi parlatmıyoruz.

Bunun farkında olmayabilirler ama Yahudi düşmanları, onlara davranış şeklimiz yüzünden bizden nefret etmiyor,  birbirimize davranış şeklimizden dolayı bizden nefret ediyorlar. Birbirimiz için hissettiğimiz gizli düşmanlığı yansıttığımızda, o gizli düşmanlık dünyaya yayılır ve insanların birbirlerinden nefret etmesine ve birbirlerinin boğazına sarılmasına neden olur.

Rakipler nihayet Yahudilere karşı döndüklerinde, bunun nedeni günah keçisi aradıkları için değildir, günah keçisi yapmanın bununla bir ilgisi olsa da; bunu nasıl kışkırttığımızı söyleyemeseler de bu, esas olarak bizim yüzümüzden savaşta olduklarını hissettikleri içindir. Yine de sezgileri doğrudur: bölünmek yerine birleşmiş olsaydık, bölünme yerine birlik yansıtırdık ve dünyanın geri kalanı da barış içinde olurdu.

İnsanlık barış içinde olmadığında, milletler üstünlük için savaşırken, bunu başarmak için tasarruflarındaki her yolu kullanırlar. Bu süreçte insanları, doğal kaynakları sömürüyorlar, Dünya’yı kirletiyorlar ve yarın yokmuş gibi onu tüketiyorlar. Ama sonuçta bizim geleceğimizi mahvediyorlar.

Şimdi geleceğe ulaştık; insanlığın sömürüsünün, doğanın artık dayanamayacağı kadar ağır hale geldiği bir zamana geldik. Şimdi bizi geri itiyor ve biz değişene kadar durmayacak. Doğaya ne kadar çok baskı yaparsak, o kadar geri iter ve normal insanlar acısını çekecektir.

Ancak, İsrail halkı rollerinin farkına varırsa ve rotasını, küçümsemekten birleşmeye/bağlılığa doğru değiştirirse, İsrail ile birlikte tüm dünya rotasını değiştirecektir. Bu olduğunda aşılara ihtiyacımız olmayacak; kendi ilişkilerimiz bizi sadece virüslerden değil, aynı zamanda kopukluğumuzun neden olduğu diğer tüm talihsizliklerden de koruyacaktır.

İsrail’deki ve ardından insanlıktaki ayrılık seviyesinin, dünya çapında afetlerin yoğunluğunu ve sıklığını nasıl etkilediğini canlı bir şekilde görebildiğimiz bir noktaya geldik.

Şimdi geriye kalan tek şey, dünya ikna olana ve bizi ayıran ve dolayısıyla bizi öldüren egolarımıza karşı savaşmaya hazır olana kadar, bunu belirtmeye devam etmektir.

İyi Bağı Nasıl Artırabiliriz?

Soru: İyi bağı nasıl artırabiliriz?

Cevap: Sadece birbirimizle bütünleştiğimizde, birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzu sürekli olarak ifşa ederiz çünkü sadece doğru bağ vasıtasıyla, birbirimiz arasındaki ilişkiler aracılığıyla, üst dünyanın ve Yaradan’ın ifşası gerçekleşir. Her birimizin içinde değil, aramızda.

Manevi bir ağ, insanları ve arzularını görmediğimiz, ama arzular arasındaki bağlantıları gördüğümüz bir boyuttur. Bu iletişim bağları, genel ruhun kabıdır.

Manevi Öğretmenin Araçları

Soru: Manevi bir öğretmen, içsel niteliklerime odaklanmak ve ince ayar yapmak için hangi araçları kullanır?

Cevap: ilk olarak, sadece farklı konuları birlikte tartıştığımız ders sırasında, öğrenciler sorduğunda ve öğretmen açıkladığında gerçekleşir. Öğrenciler öğretmenle etkileşime girdiklerinde ve onu derinlemesine anlamaya çalıştıklarında, görünüşte ona girerler ve zihinsel olarak değil duygusal olarak onunla bağ kurmaya çalışırlar.

Duygusal olarak demek, onların arzularında demektir, söylendiği gibi: “arzunuzu onun arzusu gibi yapın.” Bu bağlantı çok önemlidir. Bunu yapmak için öğretmene fiziksel olarak yakın olmanıza gerek yoktur. Onunla doğrudan temas halinde olmanıza, onunla aynı binada oturmanıza da gerek yoktur.

Örneğin, ben, Santiago’daki grupla çok iyi bir bağa sahibim. Fiziksel mesafeye rağmen bana ne kadar yakın olduklarını hissediyorum.

Uzun zamandır tanıdığım gruplar var ama bu, birbirimizle bağ kurmak için içsel özleme bağlı olduğundan, o kadar yakın olarak hissetmiyorum.

Genel olarak konuşursak, öğretmenin bunu arzuladığını ve buna hazır olduğunu anlamanız gerekir, gerçi kendisi lafını esirgemeyen ve sert olabilir. Sonuçta, öğrenci ile ilgili olarak tamamen hassas bir eylemdir. Her şey sadece karşılıklı temas halinde olma ihtiyacıyla belirlenir, böylece benden manevi enerjiyi, hissiyatı, anlayışı, çalıştığımız şey ile içsel dünyamız, eylemlerimiz arasındaki bağı alacaksınız.