İyi İle Kötü Arasındaki Yol

Her zaman içimizdeki tüm kötü nitelikleri ışığın nitelikleriyle telafi ederek nasıl dengeleyeceğimize bakmalıyız. “Sevgi tüm günahları örter”, yani her zaman tüm parçalar arasında doğru bağı kurmalıyız: kendi içimizde ve aramızda ve çevremizde.

Tora, cansız doğaya, bitkilere, hayvanlara, insanlara ve üst güç olan Yaradan’a , yani doğanın bir alan, mükemmellik biçimini alması için beş arzu seviyesinin nasıl düzenleneceğine dair yasaları açıklar.

Böylesine mükemmel bir form yaratmaya çalıştığımızda, her şeyi yaratan kaynağı, üst gücü ifşa ediyoruz. Yaşamımız, tüm parçacıkları her yöne dağıtan negatif bir kuvvetle, tamamen paramparça olan Büyük Patlama ile başlar. Ve sonra parçacıklar toplanıp birbirleriyle birleşince yaratılış başlar. Çalışmamızı böyle görmemiz gerekiyor: Doğanın tüm karşıt parçalarını toplamak ve birbirlerini destekleyecek şekilde bir araya getirmek.

Kötülük ortadan kalkmaz çünkü iyilik, kötülük olmadan var olmaz. İnsanlık bunu anlamadığı sürece, savaşa yaklaşacaktır. Sonuçta, doğanın kanunlarını anlamıyoruz, buna bağlı olarak ayrılığımız sadece büyüyecektir, ve bizler bunun üzerine birliğe ve bağa gelmeliyiz.

Küçük bir çocuk yalnızca iyi şeyleri kabul edebilir. Ancak bir yetişkin, problemsiz bunun imkansız olduğunu anlar. Kişinin gelişimi sırasında, kişi kötülüğün dışarıda değil, kendi içinde olduğunu anlar ve kötülüğü düzeltmek için onu sevgiyle, bağ kurarak telafi etmek gerekir. Ayrılık ve bağdan başka bir şey yoktur.

“Barış” (Şalom); “mükemmellik” (Shlemut), tamamlanma anlamına gelir. Kötülük kalır çünkü o Yaradan’dan gelmiştir. Ama Yaradan’dan bize iyiyle kötü arasında bir orta çizgi inşa etmemiz için, iyi olan ikinci bir güç vermesini talep ederiz. Yaradan’ın kötü ya da iyiyle ilgili olmadığı gibi, biz de iyiyle ve kötüyle ilişki kurmayız, ancak kendimizi sadece orta çizgide aralarında organize etmek isteriz.

Bu orta çizgide, O’nunla birlikte çalışarak Yaradan’ı giderek daha çok keşfederiz. İfşa olan tüm kötülükleri iyilikle örterek, orta çizgiye geliriz ve her şeyin Yaradan’ı ifşa etmek ve O’nunla bir bağ kurmak için olduğunu anlarız. Bu nedenle, “Sevgi tüm günahları örter” tavrıyla Yaradan ile bir ilişki kurar ve O’nunla bütünleşiriz.

İnsan Doğasının Özü

Soru: İnsanlar hayatları boyunca özgürlük için savaşıyorlar. İnsan Hakları Bildirgesi şöyle der: “Demokratik bir toplumda, hak ve özgürlüklerin kullanımında, ahlak, kamu düzeni ve genel refahın adil gerekliliklerin karşılanması bakımından ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin gereği gibi tanınması ve saygı görmesini sağlamak amacıyla herkes, yalnızca kanunla belirlenen sınırlamalara tabi olacaktır.” Bu söze katılıyor musunuz?

Cevap: Doğanın ötesine geçmediği ölçüde.

Sorun, insanların yetiştirilme biçimine, hayatta önlerine gelenlerden anladıklarına göre “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganını ilan etmesidir. Kabala ise doğa kanunlarından bahseder. Bu çok daha geniştir ve kulağa farklı gelebilir.

Doğa açısından, kişi egoizminin içinde olduğundan özgür olamaz. Bundan nasıl kurtulacağız? İşte sorun bu. Ben doğuştan böyleyim, o doğuştan öyle: iyi, öfkeli, gergin, kıskanç, vb. her türlü kötü ve iyi niteliğe sahibiz. Ne yapmalıyız?

Soru: Genel olarak bu felsefi bir sorudur. İnsanın doğası kötü müdür, yoksa iyi midir?

Cevap: Kesinlikle öfkelidir çünkü ben sadece kendi çıkarımı düşünürüm. Belki bir diğer kişinin zarar görmesini istemem ama bana iyi gelecekse o zaman ona zarar veririm. Burada böyle bir “gri alan” var.

Kabalanın bakış açısından, bu dünyada var olan bir kişi kötüdür! Dolayısıyla, Tora’da insan doğasının, herkesin pahasına da olsa, egoistik bir haz alma arzusu olduğu söylenir. Biz böyle yaratıldık! Bir hayvanın yiyeceği, sağlığı ve üremesi içgüdüleriyle sınırlıysa, o zaman insan tüm dünyayı yutmak ister.

Bu nedenle, hareket özgürlüğümüz yok. Kötü bir eğilim tarafından yönetiliyoruz. İsteseniz de istemeseniz de, başkalarını kullanacaksınız; çünkü siz bu şekilde doğdunuz. Buna elbette eğitimi, kısıtlayıcı yasaları, toplumun görüşünü ekliyoruz, ancak genel olarak kişinin kendisi kötüdür.

Tora der ki: Bir kişinin kötü eğilimi özünden gelir. O doğmadan önce bile, içinde zaten kötülük vardır.

“Manevi Sevgi Hakkında 5 Gerçek Nedir?” (Quora)

1) Manevi sevginin ve manevi bağın edinimi, ancak nefret ve reddediş hislerinin üzerinde gerçekleşebilir. Sevgiyi, nefret ve reddetmenin üzerine inşa etmeden başkalarını seversek, o zaman bu manevi sevgi değildir.

2) Tora’da manevi sevginin edinilmesi hakkında “Sevgi tüm günahları örtecek” diye yazılmıştır (Özdeyişler 10:12).

3) Manevi edinim, “günahları” yani başkalarına karşı nefret ve reddi hissetmeden sevgiye sahip olamayacağımız için, “Sevgi tüm günahları örtecek” kuralına bağlı kalmayı gerektirmektedir. Bu nedenle, sevgi ve nefrete karşı tutum, önem bakımından eşit olmalıdır. İkisi arasında maneviyatı ediniriz; bu nedenle maneviyatı edinmek isteyenlerin, kendileri nezdinde, sevgi ve nefreti veya bağı ve reddi, eşit şekilde konumlandırmaları gerekir.

4) Başkalarının pahasına haz alma arzusu olan insan egosu, başkalarına karşı nefret ve reddetme duygusunun sebebidir; “maneviyata zıt” bir niteliktir. Bu nedenle manevi sevgiyi geliştirmek, egomuzun maneviyatı reddinde aydınlatıcı bir nefret ve reddetme hissetmeyi, ardından egoyu kısıtlama kararına ulaşmayı ve sonra da egonun üzerinde bir sevgi ve başkalarıyla bağ kurma tutumu geliştirmeyi gerektirir. Dahası, böylesi bir tutum, aynı anda hem sevgi hem de nefreti hissedip, sevgiyi nefretin üzerinde seçtiğimiz sabit bir durumu gerektirir. Bu, farklı zamanlarda sevdiğimiz ve nefret ettiğimiz maddi dünyamızdan farklıdır. Bu nitelikleri bir arada tutmak, sonsuzluk hissine ulaşmamızı sağlar.

5) Manevi sevginin, ona zıt olan nefret ve reddedişin üzerinde gelişmesi ve keşfi, maneviyatın “sanatıdır”. Kabala’nın dilinde şu şekilde ifade edilir:  Manevi Partzuf (manevi bir varlık veya kişilik), nefret duygusu ve başkalarıyla tam bir bağ eksikliği olan Aviut’unu (bayağı egoist arzu) alır ve egoist arzunun Tzimtzum’u (kısıtlaması) ile Partzuf, bağ kurmak için (yükselen bağ değerleri, doğal egoist eğilimden çok daha önemlidir) Aviut’un üzerine yükselir ve sevgi/bağ ve nefret /reddetme nitelikleri arasındaki zıtlık ölçüsünde, yeni, daha yüksek, daha manevi ve veren bir Partzuf keşfedilir: hem aşağıdaki Aviut (bayağı egoistik arzu) hem de yukarıdaki Zakut (saflık) aracılığıyla.

“Birçok İsyan, Tek Suçlu” (Linkedin)

 

ABD Başkanı Joe Biden, seçim kampanyası sırasında söz Koronavirüse geldiğinde, “Herhangi bir yerdeki enfeksiyon, her yerde enfeksiyondur” dedi. Bu sadece Koronavirüs için geçerli değil. Yakın zamana kadar Amerika’da yaşanan isyanlara bakın; Rusya’ya geçmiş görünüyorlar. Fransa’da başlayan diğer isyanlar da Hollanda’ya kaydı. Myanmar’da bir darbe oldu; Avrupa’daki diğer ülkelerde ve başka yerlerde hükümetler sallanıyor; ve küresel istikrarsızlık dünyayı ele geçirmiş gibi görünüyor.

Bunda bir rastlantı yok. Küreselleşmenin öncelikle ülkeler arasında ekonomik ve ticari bağlar demek olduğunu düşündük ama yanılıyorduk. Tüm dünya aynı düşüncelerden, aynı eğilimlerden ve aynı zihniyetlerden etkilenir. Herhangi bir yerde sorun olduğunda, her yerde sorun vardır! Yeni normal budur.

Bizler kendimizi hala ayrı bireyler, ayrı toplumlar ve ayrı ülkeler olarak düşünüyoruz, ancak biz bunların hiçbiri değiliz. Hepimiz bağlıyız. Avustralya’da bir kişinin ne düşündüğü, Alaska’da yaşasalar bile dünyadaki tüm diğer insanları etkiliyor. İnternetin fikirleri yaymanın ve insanları isyana kışkırtmanın bir yolu olduğunu düşünüyoruz, ancak bundan çok daha derin: En temel arzularımız ortak bir kaynaktan, bizim egomuzdan çıkar ve şimdi bu arzular birbirleriyle olan bağlarını göstermeye başlıyor. Bundan sonra, hiçbir münferit sıkıntılar, münferit zaferler olmayacak; biz istesek de istemesek de her şey tüm insanlık tarafından paylaşılmış olacak. Kelimenin tam anlamıyla hep birlikte yükseleceğimiz ya da hep birlikte düşeceğimiz, önümüzdeki aylarda ve yıllarda giderek daha net hale gelecektir. Tüm isyanların ve tüm sorunların tek bir suçlusu var – bizim egomuz. Bu bağlı, ortak kök ortaya çıktı ve artık onu daha fazla gizleyemeyeceğiz veya görmezden gelemeyeceğiz. Bu nedenle, bugün, kişinin kendi çıkarını düşünmesi sadece katlanabileceğimiz bir lüks değil, gerçeklikten kopmak ve düpedüz aptallıktır.

Bu arzuların birleşmesi çok ciddi ve derin bir sebepten dolayı gerçekleşiyor. Aynı arzuya sahip olmak, dünyanın her yerindeki insanların davranış ve ifadelerinde gördüğümüz gibi, aynı düşüncelere sahip olmak demektir. Başka bir deyişle, bu insanları bir araya getirir. Onlar bu yakınlığı benimserlerse mutlu olurlar ve toplum zenginleşir. Reddederlerse acı çekerler, çünkü bu bağ herhangi bir şekilde ortaya çıkar ve bizi istenmeyen bir gerçekliğe getirir.

Dünya bize ihtiyacımız olandan çok daha fazlasını sağlar. Kendimizi tek, küresel bir aile olarak düşünürsek, sadece temel düzeyde değil, barınmadan sağlık hizmetlerine ve eğitime kadar, eğlence ve dinlence için bile, hayatımızın her alanında herhangi bir eksikliğin olmadığını görebiliriz.

Değişimlerin hızı sadece artacak ve bizim buna uyum sağlamamızı talep ediyor. Topluma karşı tavrımızı değiştirmezsek ve dünyanın her yerinde ortaya çıkan yakınlık ve karşılıklılığı kucaklamazsak, bir nehirde hızlanan akıntıya karşı yüzdüğümüzü hissedeceğiz. Bir seçeneğimiz var – aşağıya doğru yüzmek ve yolculuğun tadını çıkarmak ya da akıntıya karşı yüzmek, kendimizi tüketmek, nehir tarafından uzaklaştırılmak ve sonunda boğulmak.

2021’in Başlıca Riskleri

Soru: 2021’in birçok önemli riski dile getirildi. Ve bu Koronavirüs değildi. 2021’in ana riskinin Amerika’nın bölünmesi olduğu ilan edildi; ABD nüfusunun yarısı, ülkenin herhangi bir yeni liderini gayri meşru olarak görüyor.

Siz 2021’in ana riskinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Cevap: Tüm dünya için, tüm insan topluluğu için görüşlerimizle, düşüncelerimizle, tutumlarımızla ve anlayışımızla uyuşmayan hiçbir şeyi dikkate almadığımızı görüyoruz. Başka hiçbir şeyi fark etmiyoruz.

Hiçbir şekilde ve hiçbir yolla! yabancı her hangi bir şeye tahammül edemeyeceğimizi fark etmeye başladık. Ve Amerika’nın bize gösterdiği budur. Amerikalılar çok ciddi bir yoldan geçtiler. Bu çok büyük bir ilerleme.

Amerika kendi içinde nedir? İnsanın yalnızca kendini düşündüğü ve kesinlikle hiçbir şeyi umursamadığı, oldukça gelişmiş egoist bir toplumdu. Diğerleri sadece onlardan para kazanmak için vardı.

Toplum pratik olarak iki eşit parçaya bölündüğü noktaya gelene kadar gelişiyorlardı. Amerika bize gösteriyor ki, eğer tüm dünya onların gitmiş olduğu yoldan gitseydi, aynı sonuca gelecekti. Ve sonra ne olacaktı?

Yani artık egoist olarak ilerlemenin mümkün olmadığı açıktır.

Ve bu nedenle, doğa tarafından çok ilginç bir alıştırma geliyor. Bu, okulda sınıftaki bir kişiden alıştırma yapması istenmesi gibidir, böylece daha sonra kişi belki de hayatta aynı hataları yapmayacaktır.

Yani, burada sorunu çözmemiz gerekiyor. Bütünsel bir toplumu nasıl yaratabiliriz? Neredeyse tüm uluslardan ve etnik gruplardan inşa edilen Amerika’da olduğu gibi, herkesin kendileri için en iyi koşul olduğunu anlayacağı bir toplumu nasıl inşa edebiliriz? Yalnızca mümkün olanın en iyisini değil, genel olarak en iyisini.

Soru: Görev daha da küresel mi? Bu toplumdan az çok daha birleşik bir şeyi, böylesine tek bir milleti nasıl yapabiliriz?

Cevap: Evet, doğal olarak. Amerika’nın bize gösterdiği bu. Ondan öğreneceğiz.

Yorum: 2021 riskleri listesinde ikinci sırada, uzun süreli bir salgın var. Aşılamanın arka planında, toplumun zengin ve fakir olarak daha da büyük bir bölünmesine, işten çıkarmalara, yetkililere güven kaybı vb. olacağına inanılıyor.

Cevabım: Bunun toplumumuzu iyileştirdiğine ve tüm tehlikeli atmosferi ortaya çıkardığına inanıyorum. Bu salgın eninde sonunda bizi arındıracak.

Cehennem, araf ve cennet vardır. Hepsinden geçmemiz gerekiyor.

Cehennem diye düşündüğümüz, henüz farkına varamadığımız ve içinde olmak ve bu ateşten kendimizi ısıtmak istediğimiz bu dünyadaki varoluşumuzdur.

Araf, kendimizi egoizmimizden arındırmaya çalışacağımız zamandır, bu da bu korkunç nefret ateşini, muhalefeti vb. alevlendirir. Ve sonra, tüm bunları hepimizin iyiliğine çevirdiğimizde cennete ulaşacağız.

Soru: Prensip olarak, tüm bunlar hasas bir noktanın tanımı mı? “Bu hassas bir noktadır. Ben, virüs, size bunu göstermeye geldim ve gitmenize izin vermeyeceğim.” Öyle mi?

Cevap: Evet. Ve bu nedenle, yaşadığımız gelişimin tüm anlarına olumlu bakmalıyız ve her şeyden sonra nasıl davranmamız gerektiğini öğrenmeliyiz, sadece onları düzeltmek için yani bir tehlikeden veya bir darbeden kaçmak için değil, ancak böylelikle bizi döven sopayı öpecek kadar gerekliliklerinin farkına varabiliriz. Buna yaklaşmaya başladığımızda, o zaman zaten gelişimimizin gerçekten bilinçli unsurları haline geleceğiz.

Yani, gelen şeyin iyi olduğunu anlarsam,  buna karşı mücadele de aşı yardımı ile değil, başka bir şekilde mi olur? Hangisi?

Cevap: Toplumun doğru bir üyesi olmak için sadece kendimle mücadele edeceğim. Eğer birbirimize karşı insani, evrensel nefret virüslerini ortadan kaldırırsak o zaman geri kalanı tamamen ortadan kaybolacaktır.

Yorum: 2021’in üçüncü riski, uluslararası rekabete yol açacak olan iklim değişikliğiyle mücadeledir.

Cevabım: İklim değişikliği bize, bizlerin doğaya, kendimize ve insan toplumuna karşı tutumumuza bağlıdır. Bunun nedeni maalesef insan toplumunun hiyerarşide en üst seviyede olmasıdır: cansız, bitkisel, hayvansal ve sonra insan doğası.

Bu nedenle, tüm Kabala biliminin bir insanın insanla nasıl ilişki kurması gerektiğini ele aldığı, uygulamada kendi aramızdaki doğru etkileşimleri keşfedersek, o zaman tüm bunları düzeltiriz. Bunda karmaşık bir şey yok, her şey bize bağlıdır. Her şey aramızdaki ilişkinin durumuna bağlıdır.

Her şeye sadece insanlar arasındaki ilişkiler düzeyinde karar verilir.

Soru: Gerçekten, bu “altın anahtarı” bulursanız ne olur? Tüm bu riskleri tek seferde çözer miyiz?

Cevap: Bu insanlara bağlıdır.

Soru: İnsan neden sağırdır ve bunu duyamaz? Bilim adamları değil, politikacılar, hiç kimse.

Cevap: Çünkü bu, egoizme karşı egoizmden bir çağrısıdır.

Yorum: Ve kulaklarını kapatır, her şeyi kapatır.

Cevabım: Bu çok fazla ıstırap ve sorun gerektirir, kişi bunun olduğunu düşündüğünde, yapabileceğim başka bir şey olmaz, o zaman dinlemeye hazır olurum.

Umarım virüsle savaşmayı bırakıp, aramızdaki virüsün çoğalabileceği ve bize bulaşabileceği durumları ortaya çıkaran kötü ilişkilerle savaşmaya başlayacağız.

“COVID 19 Pandemisinden Sonra Dünya Nasıl Değişecek?” (Quora)

Bizler, birbirine bağlılığımızın ve karşılıklı bağımlılığımızın muazzam boyutunu anlamaya başladığımız büyük bir geçiş döneminin ortasındayız.

Ayrıca, kendimizi de dünyamızı yok ederken buluyoruz. Bunun nedeni ise birbirine bağlı ve birbirine bağımlı sistemlerin önemli bir yönü, tüm parçalarının sistemin yararına hareket etmesi durumunda, sistemin uyumlu bir şekilde çalışması ve parçalarının tüm sistemin sağlığını ve canlılığını deneyimlemesidir. Aksine, eğer parçaları bütüne fayda sağlamaktan ziyade kendi yararına öncelik veriyorsa, o zaman sistemin çöküşüne neden olurlar.

Son egoist eğilim, 2021’de insan toplumunun genel tutumunu ve davranışını tanımladığından, bildiğimiz şekliyle dünyanın parçalanmasını bekleyebiliriz. Bir yandan, finansal ve endüstriyel mekanizmalarımızın artan zayıflığını göreceğiz ve öte yandan, doğal afetlerin bizi gittikçe daha fazla sarsmasını bekleyebiliriz çünkü doğa, temelde bize birbirimizle olan ilişkimize göre tepki verir.

Olumlu, sağlıklı ve dengeli bir hayat yaşamak için, çaresizliğimize uyanana kadar olumsuz bir sarmaldan aşağı doğru ilerlemeye devam edeceğiz. Bu noktada, yaşama şeklimizi değiştirmek için büyük bir ihtiyaç geliştireceğiz. O zaman, nasıl birbirine bağlı ve birbirine bağımlı sistemin işlevinin bir parçası olduğumuza, onun amacının ne olduğuna, sistemdeki rolümüzün ne olduğuna, sistemin doğasının ve insan doğasının ne olduğuna, bunlar arasında nasıl denge kurabileceğine, bu sistemde neden ve nasıl ayrıldığımıza ve daha yakın olmak için birbirimize karşı tavırlarımızda ne yapabileceğimize dair güncellenmiş açıklamalara artan bir ihtiyaç duyacağız.  Başka bir deyişle, birbirimizle olan bağlarımızda bir iyileştirme yapmamız gerekecek ve bu iyileşme kendi başına gerçekleşemeyecek. Bu, bizleri  birbiriyle bağlı ve birbirine bağımlı bir gerçeklikte olumlu bağa, uyuma ve mutluluğa yönlendirebilecek yeni bir metod gerektirecektir.

“İnsanlar Neden İnançlarında Radikalleşme Eğilimindedir?” (Quora)

Bu bir sorundur, ki bizler doğanın bizden ne istediğini öğrenme gerekliliğini anlayamıyoruz, bu da tüm dünyanın başlıca dinlerinin temelinde yer alan aynı yasadır: “Komşunu kendin gibi sev” (Levililer 19:18).

Bizler tüm farklılıklarımızın, bölünmelerimizin, reddedişlerimizin ve birbirimize olan nefretimizin ötesinde sevgiye ulaşma gerekliliğinde eşitiz, çünkü “sevgi tüm günahları örter” (Özdeyişler 10:12). Ancak, başkaları pahasına haz almayı isteyerek, doğanın olumlu bir şekilde bağlanma talebini reddeden egoist insan doğamız, bizi birbirimize karşı konumlandırır ve bu tüm radikalleşmenin temel nedenidir.

İnsan egosu her kişinin ve grubun içinde işler. Bu, her birimizin kendimizi ve ait olduğumuz grupları diğerlerinden daha iyi olarak görmemize neden olur, inançlarını aşırılıklara götürmeye istekli radikallerde artışa yol açar. Nihayetinde ego, dünyamızı yok etmeye hizmet eder ve radikalleşme onun doğal sonuçlarından biridir.

Tüm bölünmemizin, nefretimizin ve radikalleşmemizin arkasındaki temel nedenin insan egosu olduğunu anladığımızda, o zaman egonun üzerine nasıl yükseleceğimize odaklanmak akıllıca olur. O zaman kendimizi herhangi bir yönelime bağlamaya gerek kalmaz, doğanın temelini oluşturan tek bir eğilime bağlanırız: İnsan egosunun üzerine çıkma, tüm farklılıkların üzerinde başkalarıyla birleşme ve ayrıca bunu yapmak için metodu öğretme ve paylaşma ihtiyacı.

“Ne İçin Yaşamalıyım?” (Quora)

Hayatın anlamı nedir? Hayatta olduğumuz sürece hayatımızın kaynağı ile bütünleştiğimiz bir seviyeye yükselmektir.

Kabala bilgeliğinde, bu kaynak “Yaradan”, “doğa”, “üst ışık”, “üst güç” ve diğerleri de dahil olmak üzere birçok isime sahiptir. Özünde her şeyi ortaya çıkaran sevgi ve ihsan etme gücüdür ve Kabala’da, biz onun her şeyi nasıl yarattığını, “direkt ışığın dört safhası” olarak adlandırılan ve bir dizi neden ve sonuçtan oluşan bir süreçle, burada bizim dünyamızda yaratılışımızdan gelişimimize kadar incelemekteyiz.

“Dünyamız” olarak bildiğimiz realitede yani görme, duyma, koku alma, dokunma ve tat alma duyuları ile bir gerçeklik algısı ve hissiyatı içindeyken, amacımız, hayatımızın kaynağıyla yapışmaya ulaşana kadar, geldiğimiz yere geri dönmektir. Kabala, geldiğimiz yere geri dönme sürecini  “Merdivenin basamaklarını aşağıdan yukarıya çıkmak” olarak adlandırır.

Hayatımızın nihai hedefine (hayatımızın kaynağı Yaradan’a yapışma) ulaştığımız zaman yeni keşfedilen sonsuz uyum ve mükemmelliği deneyimleyeceğiz. Dahası, şu anda yaşadığımız her şey, artan miktarda sorunlar, krizler, ızdıraplar ve memnuniyet eksikliği, bizleri yavaş yavaş kaynağımıza doğru merdiveni geri çıkmaya istekli ve hazır hale getiren bir olgunlaşma sürecinin gerekli unsurlarıdır.

Yaradan’a Ulaşmaya Adanmış Hayat

Soru: Görünüşe göre herkes, Yaradan’ın düşüncelerini anlamayı öğrenmek istemektedir ve herkes bunu kendi yararı için kullanacaktır. Nasıl gerçekten O’na benzeyebilir, başkalarına karşı şefkatli ve sevgi dolu olabilirsiniz? Sanırım bu bir ömür sürecek.

Cevap: Bu tüm hayatınızı alabilir ama gerçek şu ki, Yaradan’a ulaşamazsanız hiçbir şeye erişemezsiniz.

Sadece Yaradan’ın niteliğini ifşa ettiğiniz ölçüde, çevrenizdeki dünyanın niteliklerini anlamaya başlarsınız ve böylece her şeyin anlayışı, farkındalığı ve ifşası durumuna gelirsiniz.

Yaradan’ı ifşa etmeye başladığınızda, algılarınız egoistten özgeciliğe değişir ve o zaman gerçekten özgür hale gelirsiniz.

Kabala’da Bireysellik İçin Yer Yoktur

Soru: Bir yandan her şeyin bir insanın içinde olduğu söyleniyor, diğer yandan da siz, başka insanlarla çalışmaya başlamam gerektiğini söylüyorsunuz. Çalışmak, meditasyon yapmak ve dua etmek benim için yeterli değil mi? Yine de başkalarıyla iletişime geçmem mi gerekiyor?

Cevap: Bir kişinin tek başına Yaradan’ın ifşasına ulaşması imkânsızdır. Kişi, bunun yalnızca bir grupta başarıldığını ve başka yolu olmadığını anlamalıdır. Bireyselliğin, münzevinin, Kabala’da yeri yoktur.

Diğer insanlarla bir şekilde birleşmeye çalışarak, “Mısır’a girmeye” (egoizm) başlarsınız. Birlikte, birbirinizle bağ içinde, Yaradan’a benzer olacak niteliklerde toplanmaya çalışan onluyu geliştirirsiniz.

Benzerlik yasasına göre, siz ve Yaradan’ın nitelikleri arasında var olan şeyi, karşılıklı ihsan etme, sevgi, bağ, birlik niteliklerini, Yaradan’ı kendi içinizde hissetmeye başlayacaksınız.