Geleceğin Mesleği: Kalplerin Bağının Mimarı

Halen Yaradan rızası için nasıl davranacağımızı bilmediğimiz için, grubumuzun iyiliği için, dostlarımızın iyiliği için hareket etmeliyiz. Aynen sıradan bir hayatta olduğu gibi, kişi hiçbir zaman sadece kendisi için yaşamaz. En nihayetinde onun zaten ebeveynleri, çocukları ve hatta torunları vardır ve hepsinin iyiliği için yaşıyordur.

Bazen insanın her şeyden vazgeçip, ıssız bir adaya gidip sadece kendisiyle ilgilenmenin hayalini kurduğunu duyarız. Ancak bu yalnızca çaresizlikten kaynaklanmaktadır, zira insanın başkalarıyla bağ kurması gerekir.

Modern medya bizi giderek daha fazla birbirimize bağlıyor. Sonuç olarak, sadece bilgisayarımızın içinde değil, beynimizin, kalbimizin içinde, kaçmanın imkânsız olduğu bir yerde, tüm dünyayla birlikte yaşadığımızı hissedeceğiz. Bu şekilde, Yaradan bizi tek kalp, tek adam olarak birleşmeye mecbur edecektir.

Biz bu bağı şimdi reddediyoruz, ancak başka bir çözüm olmadığı için, kısmen bilinçsizce, kısmen de kendi arzumuz doğrultusunda bu mutlaka gelecektir.

Herkesin insanlar arasındaki bağ kurma alanında uzman olması gerekecek. Tıpkı bugün herkesin bilgisayarı nasıl açacağını, nasıl şifre gireceğini, e-posta ve diğer uygulamaları nasıl kullanacağını bilmesi gerektiği gibi, gelecekte de kalpler arasında bağ kurmak için, giderek daha fazla bilgiye ihtiyacımız olacak.

Bir Sonraki Derecenin Doğuşu

Soru: Bir sonraki derecenin doğuşunu nasıl açıklayabilirsiniz?

Cevap: Bir sonraki derecenin doğuşu, erkek ve dişi parçalar arasındaki ilişkinin bir sonraki seviyedeki devamıdır. Üstelik bu seviye genellikle daha yüksektir.

Bir erkek ve bir kadından bir çocuk doğar. Ama bu çocuğun temeli, bir sonraki koşuldur.

Manevi erkek ve kadın ya da dünyamızdaki erkek ve kadın, bir çocuğun doğmasının sadece dışsal nedenidir. Diyelim ki bir çocuk doğacak; birbirlerini arzulayan bir çift ortaya çıkar, birleşirler ve ona hamile kalırlar, zira dünyamızda bedensel ifadelerinde belirli sayıda ruhun doğması gereklidir.

Neden aniden birbirleriyle flört etmeye başladıklarını, bir tür ilişki başlattıklarını kendileri de bilmezler. İçlerinden, doğanın kendisinden birini doğurmak gerektiğinde, onların içlerinde bir arzu uyanır. Biz kendi başımıza mı bir şeyler yapıyoruz? Bunlar her ne kadar bize kişisel arzularımız gibi görünse de, aslında ortak bir sistem geliştirme ihtiyacından kaynaklanır.

Bezelyeler gibi, bu alanın içindeyiz. Gerçekleşmesi gereken şey içimizde uyandırılır ve biz onu istemsizce gerçekleştiririz ama istemsiz olarak değil de edinimlerimize dayanarak da gerçekleştirebiliriz. Kabala buna rehberlik eder.

 

“Bir Anneden Öğrenilecek En İyi Şey Nedir?” (Quora)

Annem vefat ettiğinde, ki ben 70 yaşımı çoktan geçmiştim, bütün hayatım boyunca beni kollarında taşıdığını ve ancak ayrıldığı o anda benim gitmeme izin verdiğini hissettim.

Bebekken tamamen annelerimizin bakımına bağımlıyız ve annelerin bebeklerine gösterdiği doğal ilgi, diğer tüm insani arzulardan çok daha önemlidir. Bunun nedeni, annenin bebeğine bakma ve onunla bağ kurma arzusunun bizim diğer tüm arzularımızdan (yemek, cinsellik, aile, zenginlik, saygı ve kontrolden) önce gelmesidir.

Bir annenin çocuğuna gösterdiği ilginin, büyük önemini sık sık vurgularım çünkü insanlığı uyumlu ve barışçıl bir konuma getirmek için, bu şefkatli gücü kullanmamız gerekiyor. İnsan toplumunun iyi geleceği buna bağlıdır.

Kabala bilgeliğinde, Bina Sefira’sını, bir annenin çocuğuna gösterdiği ilginin bu dünyadaki örneğine bir şekilde benzeyen, bir koruma, sarma ve kalkan olarak, yalnızca vermeyi ve ihsan etmeyi arzulayan bir nitelik olarak ele alırız.

Eğer Bina‘nın bu gücünü kullanmak yani kendimizi ihsan etme gücüyle sarmak istersek, o zaman annesinin kucağındaki bir bebeğe benzer hale geliriz. Kabalistlerin “Hassadim‘in (merhamet) ışığı” dediği, doğadaki bir güç olan Bina‘nın özel gücünün korumasını kazanırız, bu da hayatımızdaki her türlü acıya neden olan olumsuz egoist güçleri uzaklaştırır.

Bir annenin bebeğine gösterdiği doğal ilgiye benzer şekilde, toplumdaki ilişkilerimizi bir şemsiye gibi kaplayan, yalnızca ihsan etmek isteyen yüce bir şefkat gücü hissi. O zaman birbirimize karşı olumsuz davranamayız çünkü zararlı egoist güçler aramızda mevcut olan ihsan etme gücü olan “anneden korkar”.

Doğanın Planını İnceleyin

Doğanın kendi gelişim planı vardır. Ama biz bugüne kadar kendi planlarımıza göre mi geliştik? Bizim yaptığımız tüm planlar çöküyor. Doğanın ne gibi planları vardır? Onları tanıyalım, onlara ulaşalım ve onlara bir göz atalım. Her zaman, en azından içinde bulunduğumuz şeyi tanımaya değer.

Bizi çevreleyen doğaya hiçbir şey yapamayız, biz onun bir parçasıyız. Bir şeyi istediğimizi sandığımız zaman bile, o da tamamen bu doğadan gelir. Ondan çıkamayız ve ben de kendimden çıkamam. Ne kadar çabalarsam çabalayayım, yine de kendi doğamın içindeyimdir.

Peki, ona göre sürekli değiştiğim bu içsel program nedir? Bunu anlamam lazım; aksi takdirde bu program beni kim bilir nelere iter. Şayet onu tanırsam, ona uygun olarak rahatça ve iyi bir şekilde gelişmem oldukça mümkündür. Ben kendimi iyi hissedeceğim ve herkes kendini iyi hissedecek. Artık insanlığın bu kadar cahil olmayı bırakmasının zamanı geldi.

Kabala bilgeliği bundan bahseder. Bu nedenle, bu şimdi ifşa oluyor ve her şeyden önce bizi, doğayı nasıl kendimize tabi kılacağımızı değil, kendimizi ona nasıl tabi kılacağımızı incelemeye çağırıyor.

Bu konuda karmaşık bir şey yoktur. Doğada yalnızca iki güç vardır; alma gücü ve ihsan etme gücü. İhsan etme gücü, bizi yaratan ve her şeyi canlandıran üst güçtür. Alma gücü ise tüm yaratılmış varlıkların gücüdür ve bir insanda hepsinden daha büyüktür. İnsanoğlu bunu kesinlikle mantıksız bir şekilde kullanır ve tüm doğayı ve etrafındaki herkesi onların aleyhine sömürür.

Bu, bize verilen her iki gücü de en iyi şekilde nasıl kullanacağımızı doğadan öğrenmemiz gerektiği anlamına gelir. Eğer bunu nasıl yaptığını görürsek, iyi olacağız. Doğaya ister Yaradan deyin, ister doğa deyin; fark etmez. Yani Kabala, doğa ile ilgili en doğal, bütünsel ve küresel bir bilgeliktir.

Yorum: Ancak bu çok zor bir şekilde anlatılıyor. Herkes bunu anlayamayacaktır.

Cevabım: Fiziğin ve diğer bilimlerin her şeyi çok daha kolay anlattığını düşünmüyorum. Aksine, Kabala basit bir bilgeliktir çünkü her şeyi herkesin anlayabileceği hislerle anlatır. Kabala’nın söyledikleriyle çalışmaya başladığınızda, bu eylemleri kendi üzerinizde deneyimlersiniz. Bunlar tamamen sizin içinizde oldukları için, size en yakın, en gerçek ve en elle tutulur hale gelirler.

 

“Neden Doğal Afetler Yaşamak Zorundayız?” (Quora)

Doğadan aldığımız büyük darbeler, eninde sonunda bizleri egoist bir paradigmaya göre yaşadığımız (sömürü, manipülasyon ve nefretin bağlarımızda bulunduğu) durumdan, “tek kalp tek adam” sözleriyle tanımlandığı gibi, yani sorunsuz işleyen, birbirine bağlı ve birbirine bağımlı tek bir sistem olarak, olumlu bir şekilde bağ kurduğumuz belirli bir duruma getirmek içindir.

Diğer bir deyişle, eğer insan seviyesinde birbirimizle uyumlu ve dengeli bir bağı paylaşsaydık, o zaman bizim seviyemizdeki denge, doğa boyunca dalgalanırdı ve doğayı uyumlu ve huzurlu bir şekilde yaşardık ve doğal afetler diye adlandırdıklarımız geçmişteki bir şey haline gelirdi.

Bu tür darbelerden elde edebileceklerimizle, gelecek durumlara dikkat etmemiz akıllıca olacaktır: darbeler bizi birbirimize karşı egoist tavırlarımızın içindeki rüya benzeri mevcut durumdan sarsmak ve bizi tam tersi, uyumlu ve huzurlu bir dünyaya uyandırmak için gelir.

Aslında her şeyin iyi olduğu bir dünyada yaşıyoruz ve sadece biz insanlar, birbirimize karşı egoist tutumlarımızla dünyaya olumsuz bir şekil veriyoruz. Birbirimizle egoist -her birimizin başkalarının pahasına kendi çıkarımıza öncelik verdiği- bakış açılarıyla ilişki kurmayı bırakıp, bunun yerine birbirimizle olumlu, nazik ve şefkatli tutumlarla sabırla ilişki kuracağımız zaman yaklaşıyor.

Eğer böyle bir değişim yaparsak, daha önce hiç yaşamadığımız güzel bir yaşama tanıklık etmiş oluruz. Bu nedenle, bu tür ilişkilere mümkün olduğunca çabuk ulaşmaya çalışmalıyız.

Dünyayı İyileştirmek Mi Kendinizi Değiştirmek Mi?

Yorum: Bir kişinin asıl sorunu, daha yüksek koordinatlara bağlı olmamasıdır. Dünyamızın var olmadığını, bunun sadece bir ilüzyon olduğunu söylediğinizde, şu soru ortaya çıkıyor: “Ben neredeyim?”

Cevabım: Hiçbir şey yapılamaz. Bunun için bir metodoloji var. Bu nedenle, kişiyi yavaş yavaş buna sokmak, bunu açıklamak ve ona niteliklerini nasıl yöneteceğini keşfetme fırsatı vermek gerekir. Bütün bunlar başlangıçta bize verilir. Herkes gerçeğe ulaşabilir ve ulaşmak zorundadır. Bu öğrenilmelidir.

Dünyadaki tüm acılar, bizi tam da bunu yapmaya iter. Bizi içinde bulunduğumuz bu küçük küre olan dünyamızı iyileştirmeye zorlamaz. Buna gerek yoktur.

Kendimizi değiştirmeliyiz ki dış küreye, sonra daha dış bir küreye ve daha da dış bir küreye çıkabilelim. Ancak bunun yerine kendi küçük küremizi geliştirmeye başlarsak ve onun içinde kalmak istersek, bizi kiraz çekirdeği gibi sadece dışarı itmeye çalışan doğanın darbeleriyle karşılaşırız. Bugün dünyadaki tüm eylemlerimizde hissettiğimiz şey budur.

Bu nedenle, dünyayı değiştirmemize ve hatta toplumu iyileştirmemize gerek yok, bunun yerine, kişinin başka bir boyutta, başka bir dünyada tamamen farklı bir görüntüyle bir sonraki varoluş derecesine ulaşmasına yardımcı olmamız gerekiyor.

Başka bir şey yapmanıza gerek yok, sadece bu. Geri kalan her şey yalnızca daha fazla acıya ve sonun ertelenmesine yol açacaktır; iyi yükselişi uzaklaştıracaktır.

Dünyamız sadece bunu arzuluyor ve mutlaka buna geleceğiz. Ama her şey, çekilen ızdırabın miktarına ve nihayetinde mantıklı bir şeyler yapmamız gerektiğini – doğanın bizim için neyi planladığını kavramak gibi, anlamamız için geçen süreye bağlıdır.

 

“Stres Ve Kaygıyı Yönetmek İçin Bazı İpuçları Nelerdir?” (Quora)

Birbirimizle daha fazla olumlu bağ, dostluk ve yakınlık geliştirerek, stres ve kaygının üstesinden gelebiliriz. Aksi takdirde, bu ve diğer olumsuz duygular bizi giderek daha fazla rahatsız edecektir.

Karşılıklı saygı ve destek bağları geliştirdiğimiz küçük toplumlar yaratırsak, korkulardan, hastalıklardan, uykusuzluktan ve hayatın stresini ve kaygısını üzerimize empoze eden bütün her şeyden kurtulabiliriz.

Stres ve kaygı gibi olumsuz duyguları ne kadar çok yaşarsak, dostluk, işbirliği, karşılıklı destek ve ilgiye olan ihtiyacı anlamaya o kadar yaklaşırız. Aynı şekilde, bu tür değerleri ön plana çıkaracak toplumlar yaratmanın gerekliliği anlayışına da ulaşmış olacağız. Aksi takdirde, yukarıda belirtilen değerlere olan ihtiyacımızı fark edene kadar, çok uzun bir süre boyunca daha fazla olumsuz duygu biriktirerek gelişmeye devam edeceğiz.

Başkalarının Arzularını Sahiplenme

Kişi sadece kendi başına yaşasaydı, sadece kendini fark etseydi ve daha fazlasını yapmasaydı yani egoizmimiz başkalarını taklit etmeye çalışmasaydı ve kendisine tamamen yabancı yeni görevler icat etmeseydi, o zaman mutlu olurduk ve bizim için her şey basit olurdu. Bütün sorun, kıskançlık, şöhret ve güç arzusunun yardımıyla sahiplendiğim başkalarının arzularını fark etmekte yatıyor ve bu arzular benim arzularım haline geliyor.

Bu bizim ileriye doğru ilerlememiz! Başkalarının istediğini istediğim gerçeğiyle (birden bire ben de onu istiyorum) gelişiyorum. Ancak bu arzular bana başkalarını hissedip onlarla bağ kurabilmem, onların arzularını yerine getirebilmem ve bundan haz alabilmem için veriliyor, onların arzularını kendime mal edip onları yerine getirmeye çalışmam için değil. Bu şekilde asla haz alamam ve asla tatmin bulamam.

Başkalarının arzularını sahiplendiğimizde ve “istiyorum!” diye kendi içimizde onları yerine getirmeye çalışmaya başladığımız zaman, kendimizi yerin dibine batırmaya başladığımız zamandır.

Eğer tersini yapsaydım, bu arzuları kendimde değil de başkalarının içinde, sahip oldukları biçimde, bulundukları yerde yerine getirseydim, o zaman sonsuz mutlu olurdum! Herkesle bağ kurardım. Bu yüzden, kıskançlık, haset, itibar, onur ve diğer tüm nitelikler bana verildi ki, böylece başkalarının niteliklerini hissedeyim ve onların içindeki bu arzuları yerine getireyim. Her şeyin ne kadar basit olduğunu görüyor musunuz?

Ama biz tam tersini yapıyoruz. Bu “zıt” yani başkalarının niteliklerini (kıskançlık, haset vb.) içimizde benimsemek, “Başkalarında ne var? Peki ya ben? Neden?” demektir. Bu, egoizmin gerçek bir ifadesidir. Bu bizleri yaratılış amacının aksi istikametine çevirir.

 

Kadınların Bağ Kurması

Yorum: Daha öncesinde sadece erkeklerin bağ kurabileceğini vurgulamıştınız. Ve şimdi bu durum hem erkekler hem de kadınlar için aynı hale geliyor.

Cevabım: Evet, kadınlar öne çıkıyor ve hayatın her alanında giderek daha aktif rol almaya başlıyor.

Önceleri kadın doğum yapar, yemek pişirir, temizlik yapar, herkese ve her şeye hizmet ederdi. Ve ona büyük bir saygıyla davranılmasına rağmen, herhangi bir manevi çalışma söz konusu değildi. Hatta ibadet yerlerinde bile onlara yer yoktu. Bu durum sadece 100 ila 200 yıl önce ortaya çıkmıştı.

Ama bugün her şey eşit düzeyde. Dünya, tüm toplumlarda kadınların eşit hale gelmesi gerçeğine doğru ilerliyor. Ve bu yalnızca biz çok iyi olduğumuz için değil, küresel ıslaha doğru bir hareket olduğu için böyle. Hiç şüphe yok ki, kadın tarafı ortak çalışmalarımızda giderek daha etkili ve gerekli hale geliyor.

Bu nedenle onlara çok önem veriyorum. Bunlar ciddi arzular, ciddi güçler ve tüm erkekler ve tüm dünya üzerindeki baskılardır.

200 yıl önce bir kadının siyasete girmesi mümkün müydü? Ama bugün, ülkelerin üst düzey pozisyonlarda birçok kadın var.

Yani bu küresel bir eğilim çünkü dünya büyüyor. Egoizm öne çıkıyor. Kadın, egoizmi, alma arzusunu temsil eder. Bu nedenle o, daha talepkâr ve daha bağımsız hale geliyor.

Kadınlara saygı duyulması gereken çok şey var. Çok tutarlı, çok ciddi ve çok titizler. Onların ıslahlarında belli bir sınırlama var ama bu onların sınırlaması değil, doğanın iki parçaya bölünmesidir.

Bu nedenle kadınların bağ kurmasını, çok büyük ve ciddi bir mesele olarak görüyorum.

“Toplumumuzdan Kim Daha Fazla Sorumlu, Erkekler Mi Kadınlar Mı?” (Quora)

İnsani yardım kuruluşu Care’in kadınlarla ilgili raporunda dikkate değer istatistikler var. İlk olarak dünya genelinde erkeklerden 150 milyon daha fazla kadın açlık çekiyor ve açlıktan ölen insanların yüzde 60’ı kadın ve ayrıca yine dünya genelinde on milyonlarca kadın en son ve en az yemeği yiyor.

Bu, kadınların ailelerine, çocuklarına ve çevrelerine karşı doğal bir sorumluluk hissettiklerine işaret ediyor. Kadına yüklenen bu doğal sorumluluk hakkında Tora, “kadın evdir” diye yazar.

Kadınların doğum yapabilme yeteneği, kadınların neden bu kadar doğal sorumluluk ve başkalarını kendilerinden önce görme niteliklerini barındırdıklarının bir yönüdür. Onlar daha içgüdüsel bir doğa hissine sahiptirler. Bu nedenle Tora’da Yaradan, İbrahim’e Sarah’ın söylediklerini dinlemesini söyler. Bu, kadınların sahip olduğu içsel doğal bilgeliği tanımlar.

Doğanın köklerine göre, kadınlar zaten doğanın içindedir, oysa erkeğin doğası, doğanın ıslahıdır -doğanın üstesinden gelme ve doğanın ihsan etme niteliğine benzer bir ihsan etme niyetiyle ona rehberlik etme yeteneğidir. Kadınların bu içsel doğal bilgeliğini dinleme eğiliminde olsaydık, o zaman dünyada kesinlikle daha fazla düzen, daha az savaş ve ızdırap olurdu.