Üst Dünyayı Nasıl Edinebiliriz?

Yorum: Yaradan’ı haklı çıkarmak için, O’nun yönetimini anlamalıyız. Ve O’nun yönetimini anlamak için, O’nun niteliklerine benzememiz gerekir. Bu bir kısır döngü gibi görünüyor.

Cevabım: Hayır. Sadece egoist dünyamızda bu böyle görünüyor ama maneviyatta değil. Maneviyatta “O’nu haklı çıkarmak için” diye bir şey yoktur. Maneviyatta sevgi ve ihsan etme arzuları üzerinde, bilginin değil inancın niteliği üzerinde çalışırım.

Maneviyata sıradan anlayışımla, aklımla ve maddesel duygularımla ulaşamam. İçimdeki maneviyatı sınırlayamam. Orada her şey onun fiziğini, yapısını vb. anladığım fiziksel dünyadakinden farklı bir şekilde gerçekleşir ve ben, içimde bir model inşa ederim ve bir şekilde bunun dünya olduğunu düşünerek, onun içinde yolumu bulmaya başlarım.

Manevi dünya bu şekilde edinilmez. O benim dışımda edinilir ve onu sınırlayamam. Eğer yaparsam, bu üst dünya değil, uydurduğum bir şey olur.

Başkasının Yararı İçin Kendini Yenilemek

Soru: Kabala çalıştığımızda ne olur? Erkekler ve kadınlar doğalarını hissetmeye başlar mı?

Cevap: Önce anlamaya başlarlar ve sonra birbirlerine tamamen zıt olduklarını hissederler: beden, zihin, farkındalık ve dünya görüşünde. Bizler bu ayrımı o kadar bulanıklaştırdık ki, dikkat bile etmiyoruz ve sanki yok gibi geliyor.

Bu şekilde bir tür karşılıklı anlayışa, cinsiyet eşitliğine vb.ne ulaşabileceğimizi düşünüyoruz. Bu doğru değildir. Bir erkek ve bir kadın arasındaki farkı açıkça anlamalıyız, çünkü her birimiz doğru konumda olduğumuzda, diğerinin yararına kendimizi ekleyebilir ve yenileyebiliriz.

Kabala, çelişkilerimizi korurken ve hatta onları daha belirgin hale getirirken, birbirimizle nasıl birleşmemiz gerektiğinden bahseder. Bir kadına, benim gözümde onun bir kadın olduğunu gösterdiğimde ve ona kendimi bir erkek olarak gösterdiğimde, hemen kendimizi bir tür samimi ilişkiye sokmayız.

Zihinsel, duygusal seviyede, yetiştirilme ve etkileşim seviyesinde konuşuruz. Bununla ne kadar zıt olduğumuzu ama aynı zamanda birbirimizi nasıl tamamlayabileceğimizi gösteririz. Kabala, erkeğin ve kadının nasıl birbirine bağlanması gerektiğini açıklar.

Bize öyle geliyor ki, doğada, örneğin bir erkek ve bir dişi arasında böyle bir bağlantı çok daha basittir. Aslında o kadar basit değildir. İçsel farklılıklarını, birbirleriyle nasıl etkileşim kurduklarını anlamıyoruz.  Farklılıklarımızı doğru bir şekilde kabul etseydik, bu bizi tamamen farklı bir kültüre, iletişim alanına ve diğer sosyal kurumların inşasına götürürdü.

İş yerinde, tatilde ve aileler arasındaki etkileşimlerde tamamen farklı bir şekilde iletişim kurardık. Başka televizyon ve radyo programlarımız olurdu. Oyunlar, sporlar, her şey farklı görünürdü.

Bütün Doğayı Hissedin

Soru: Dünyanın bütünlüğünün edinilmesinin, kişinin manevi seviyelere yükselişi ile bağlantılı olduğu bilim dilinde nasıl açıklanabilir, bütünsel evrenin yapısına manevi dünyalar nasıl dahil edilir ve onların varoluş gerçeği nasıl açıklanır?

Cevap: Kabala ilmi, dünyamızda yaşayan bir insana, kendisini ifşa eden bir bilimdir, o zaman tabii ki tüm bunlar mümkündür. Sadece bunu doğru bir şekilde anlamaya çalışmalı ve başkalarına açıklamalıyız.

Egomuzun büyüdüğü, şekillendiği ve geliştiği ölçüde dünyamızı ediniriz. Bu nedenle, Kabala, egoizmin doğru biçimde gelişmesiyle ilgilenir yani alma arzusunu, doğamızın temel arzusu olarak anladığımızda ve onun üzerinde, kendimizin üzerinde gerçekleştirmemiz gereken yapay bir tepki olarak başka bir yapı, ihsan etme arzusu oluştururuz.

Bu iki eylemin, yönün ve niyetlerin yardımıyla, tüm doğayı tüm tezahürlerinde kesinlikle hissedebilir ve kavrayabilir, onu fark edebilir ve başkalarına aktarabiliriz. Kabala bilimi bunu yapmamızı sağlar.

“Kalpteki Noktayı Anlamak” (Linkedin)

İnsanların Kabala çalışmaya ilk geldiklerinde öğrendikleri ilk şeylerden biri, “kalpteki nokta” adı verilen bir kavramdır.  Kabala çalışmaya gelenlerin, özellikle zorluklara ve engellere rağmen bunda ısrarcı olanların, gelişmiş ya da güçlü bir kalpteki noktaya sahip insanlar olduğu söylenir.  Kabalistlerin bize söylediği, buna sahip olanların, öğrenmelerinde başarılı olma ve manevi derecelerde ilerleme olasılığının daha yüksek olduğudur.

Ama gerçek bu nedir?  Rav Yehuda Ashlag, diğer adıyla Baal HaSulam, Zohar Kitabı hakkındaki Sulam [merdiven] yorumunda, kalpteki noktanın gerçekten bir soru olduğunu yazar.  On Sefirot’un Çalışılması’na girişinin başlangıcında, kalpteki noktanın “Tüm dünyanın sorduğu kızgın bir soru yani ‘Hayatımın anlamı nedir?’” diye yazar. Baal HaSulam ayrıca sorar, “Hayatımızın bize çok pahalıya mal olan bu sayılı yılları ve onlar için çektiğimiz sayısız acı ve eziyet …Bunları kim sever?”

Bugünlerde pek çok kişi bu soruyu soruyor, ancak pek çok kişi yanıt aramaya itilmiyor.  Pek çoğu umutsuzluk ve her türden kaçışa yöneliyor.  Birinin kalbindeki noktası yeterince güçlü olduğunda, o kişi pes edip kenarda oturmak yerine arayışa başlar.

Öğrencilerim arasında her ırktan, inançtan, yaştan ve milletten insanlar var.  Bazıları yüksek eğitimlidir ve bazıları ise sıradan insanlardır;  bazıları sofistike ve anlamlı, bazıları ise bir düşünceyi güçlükle ifade edebilmekte.  Yine de, hepsinin ortak noktası kalpteki nokta, hayatın anlamı hakkındaki o yakıcı soru.  Ve bu nokta onları tüm farklılıkların üzerinde birleştirir.

Kalpteki noktası olan insanların aralarında birleşmelerinin iyi bir nedeni vardır.  Kişi otantik Kabala’yı çalışırken, hayatın anlamını yalnızca başkalarıyla kalpten kalbe bağlandığında bulduğunu keşfeder.  Başka bir deyişle, kişisel alanımızla sınırlı kalırsak ve yalnızca kendimizle ilgilenirsek, hiçbir şey keşfedemezdik.  Bu, bizim ilk varoluş durumumuzdur ve eğer bunun ötesinde gelişmezsek, herhangi bir şeyi nasıl keşfedebiliriz ki?  Bu nedenle hayatın anlamını bulanlar, onu başkalarıyla olan bağlarında bulurlar.  Kendi ihtiyaçlarıyla meşgul olmanın ötesine geçip başkalarını düşünmeye başladıklarında, orada olduğunu bilmedikleri yeni dünyalar, yeni varoluş alemlerini keşfederler.  Bu gerçekleştiğinde, hayatın anlamı sorusu, cevabını alır.  İnsanların başardıkları bağ, onları bilge, duyarlı ve tüm yaşamın bilincinde kılar.  Bunu başardıklarında, neden doğduklarını, neden yaşadıklarını, neden bir gün öleceklerini ve hatta sonrasında ne olacağını anlarlar.

Ek olarak, vermekle meşgul olan kişi asla üzülmez, asla moralini yitirmez ve hayata dair her zaman umutlu ve heyecanlıdır.  Böyle bir insan, her zaman başkalarıyla kalpten kalbe bağ kurarak hayatlarının anlamını bulacaklarını paylaşacakları, kalpteki noktaları olan daha fazla insan arar.

Her insanın kalpteki noktaya sahiptir.  Çoğu insanda bu uyku halindedir.  Ancak günümüzde, giderek daha fazla insan hayatın sınavlarına ve sıkıntılarına cevap arıyor.  Bu yüzden Kabalistler, bu bilgeliği herkese açtılar, böylece Baal HaSulam gibi “Hayatımın anlamı nedir?” diye soran herkes cevabı bulacak, huzur ve mutluluğu bulacaktır.

“Karşılığında Bir Şey Beklemeden Vermeyi Nasıl Öğrenebilirim?” (Quora)

Karşılığında hiçbir şey beklemeden birine vermek ve ona yardım etmek gerçekten inanılmaz derecede zor ve hatta imkansızdır.

Yapmakta olduğunuz her şeyi verirken veya yardım ederken, bunu yaparak dünyaya pozitif bir güç kattığınızı düşünüyorsanız, öz saygınız, eyleminizin büyüklüğü artacaktır. Anahtar, dünyaya daha fazla iyilik getirerek dünyayı daha iyi bir yer yapmak istediğinizi düşünmektir.

Ancak, iyiliğinizin karşılığında bir şey kazanacağınızı düşünüyorsanız, “teşekkür ederim” kadar küçük bir şey veya fedakârlığınızı minnetle kabul eden bir gülümseme bile, o zaman aynı zamanda iş yapıyorsunuz demektir. Başka bir deyişle, başardığınız sonuçlardan sonra kendinizi iyi hissedersiniz.

 

Bir kez daha, karşılığında hiçbir şey beklemeden nasıl verileceğini öğrenmenin anahtarı, düşünceleriniz ve eylemleriniz aracılığıyla dünyaya iyiliğin nasıl girmesi gerektiğini, yani dünyanın daha iyi bir yer olmasını istediğiniz düşüncesini uygulamaktır.

Başkalarına nasıl iyi işler yapacağımız ve dünyaya nasıl olumlu ve şefkatli bir enerji getireceğimiz hakkında daha fazla düşünmek için kendimizi organize etmek akıllıca olacaktır.

Doğamız gereği, eylemlerimiz için her zaman kendi amaçlarına yönelik fayda arayan egoistleriz. Bu yüzden dünya için iyilik yaparak egolarımıza nasıl haz vereceğimizi aramalıyız. Dünyaya verdiğiniz için kendinize saygı duymanız olumludur.

Bununla birlikte, başkalarına fayda sağlamaktan çok kendi yararına öncelik veren değerlerle dolu bir toplumda, dünyaya verdiğimizde gerçekten kendimize saygı duyabilmemiz için, kendimizi kalibre edeceğimiz destekleyici bir çevreye ihtiyacımız var.

Kendimizi böyle bir yolla daha fazla verici hale getirmeyi başarırsak, o zaman dünya daha iyiye doğru değişecek. Bugün arttığını gördüğümüz olumsuzluk, nefret ve ayrımcılıkların yerine, dünyada birdenbire pek çok iyilik görmeye başlayacağız. Her şey dünyaya nasıl baktığımıza bağlıdır: Eğer niyetimizi bu dünyada olumlu bir verici güç olmak için ayarlarsak, o zaman başkalarına karşı daha verici ve anlayışlı olmak için ne kadar çok değişirsek, dünya da o kadar çok iyiye doğru değişecektir.

“Manevi Sağlığı Nasıl İyileştiririz?” (Quora)

Manevi sağlık, maneviyata daha fazla yakınlaşmak için birbirimize pozitif olarak bağlandığımız bir durumdur, yani birbirimizi sevmek ve önemsemek ortak niyetiyle birleştiğimiz bir durum.

Bu, bağlantılarımızdaki bu niteliklerle tek bir ruh olarak bağ kurma ortak niyetimiz aracılığıyla, gerçekliği dolduran sevginin, ihsan etmenin ve bağ kurmanın üst gücü ile bağ kurduğumuz bir durumdur.

Bunu yaparak, Kabala bilgeliğinde aramızdaki bağın “ıslah eden ışık” diye adlandırıldığı bir güç olan, sevginin, ihsan etmenin ve bağın üst gücünü uyandırırız ve bu güç ortak bir sevme, özen gösterme ve ihsan etme niyetiyle bizi birbirimize bağlar.

Pek çok insan, bunun mümkün olduğunu varsayarak kendi başlarına manevi sağlık ve esenlik durumuna ulaşmaya çalışır. Ancak manevi bir şeye tek başına ulaşmak imkansızdır.

Manevi sağlık ve esenliğe ulaşmak için, üst gücün, sevginin gücünün, ihsan etmenin ve bağın gücünün alanında olduğumuzu ve bu güce bağlı olduğumuzu hissetmemiz gerekir. Maneviyatla herhangi bir bağ kurmak için bu güce ne ölçüde bağlı olduğumuzu anlarsak, o zaman isteklerimizi, taleplerimizi ve dualarımızı, bir çocuğun ebeveynlerinin gitmesine izin vermediğinde onların elini tutmasına benzer şekilde, bu güce yönelteceğiz. Daha sonra kendimizle ilgili iyileştirmeler ve düzeltmeler yapmak için bu güce döneceğiz, kendimizde manevi olmayan egoist düşünceleri ve arzuları yani başkalarına ve doğaya fayda sağlamaktan ziyade kendi yararına öncelik veren düşünceler ve arzular keşfettiğimizde, o zaman bunu yapacağız. Bu düşüncelerin yönünü, üst gücün ihsan etme yönüne benzer şekilde, sevgi dolu, verici ve pozitif bağ kuracak şekilde değiştirmeyi talep edeceğiz.

Böylece maneviyatı öğrenerek, manevi ilerlememizi destekleyen bir ortama katılarak ve manevi güçlerin etkisini (“ıslah eden ışığı”) çekerek manevi sağlık ve esenlik durumuna doğru ilerleriz. Böyle bir süreç, manevi olarak nerede sağlıksız olduğumuzu keşfedene kadar, yani egoist doğamızın maneviyata nasıl karşı çıktığını ve direndiğini gördüğümüz, Kabala’da “kötülüğün farkındalığı” denen bir duruma ulaşana kadar gerçekleşir. Bu tür durumlar aracılığıyla, yavaş yavaş Kabala’da “ıslah” denen, manevi sağlık ve esenlik için gerçek bir talep geliştiririz yani insanlar arasında bölünmeyi ve nefreti ortaya çıkaran egomuzun, aramızda birlik ve sevgiyi – ruhun niteliklerini – ortaya çıkartan, onun zıttı olan özgeciliğe doğru ıslahıdır.

Manevi olarak sağlıklı olma şeklimiz budur. Kendimizi sevginin, ihsan etmenin ve bağın üst gücünün yerine yerleştiririz ve maneviyatı tamamen keşfedinceye kadar gittikçe bu güce benzer hale geliriz.

Bu nedenle, insanlar arasındaki bağı sevgi, özen gösterme ve verme bağlarıyla nasıl güçlendireceğimizi ve daha olumlu hale getireceğimizi düşünmeliyiz. Daha sonra, nihayetinde, tüm sistemin manevi sağlığını sürdürmek için, onun birbirini tamamlayan hücreleri ve organları gibi olduğumuzu algılayarak, hepimizin parçası olduğumuz büyük tek ruhu keşfedeceğiz.

Şimdilik böyle bir durumdan hala çok uzağız. Karşılıklı bağımlılığımızı ve birbirimize bağlılığımızı olumlu bir şekilde gerçekleştirme sürecine henüz başlamadık, burada hepimiz, diğerlerinin tüm egoist kayıtsızlık, ilgisizlik, bölünme ve nefret biçimlerini sevmeyi, ihsan etmeyi ve olumlu bir şekilde bağlantı kurmayı hedefliyoruz. Bu nedenle manevi sistemi birbirine bağlayan karşılıklı güvence ve karşılıklı sorumluluk yasalarını öğrenmek ve incelemek akıllıca olacaktır, bu da bizi manevi güçleri bağlantılarımıza çekebileceğimiz ve manevi olarak sağlıklı, barışçıl, uyumlu bir ilişki kurabileceğimiz aramızdaki dengeli durumu aktif bir şekilde aramaya yönlendirmelidir.

Yaradan’ın İsimleri – Manevi Yükseliş Ölçüsü

Soru: Kişi ne yapmalı, örneğin: Sizin için Yaradan iyidir ama benim için O korkunçtur.  Bu Yaradan’ın bizler için tamamen farklı olduğu anlamına mı geliyor?

Cevap: Elbette. Yaradan herkes için ve her an farklıdır.

Kabala bunu çok basit bir şekilde açıklar: Üst ışık mutlak durağandır. Onda hiçbir değişiklik yoktur, ancak tüm yaratıma baskı yapar ve yaratılışın her unsuru Yaradan’ı farklı isimlerle adlandırır.

Dahası, bizler Yaradan’ı iyilik yapan iyi, kötü, inatçı veya O’na verebileceğimiz adlar ne olursa olsun gelişi güzel adlandırmayız. Onlar sadece O’nu algılama şeklimizi gösterirler. Yani burada ıslahlar yapmak gerekiyor.

Yaradan mutlaktır. O’nun kötü olduğunu hissediyorsam, bu benim kötü özelliklere sahip olduğum anlamına gelir.

Bu nedenle, O’nun üzerimdeki tüm olumlu etkilerini kötü olarak yorumlarım. Öte yandan, Yaradan’a benziyorsam, O’nun üzerimdeki etkisini de o kadar iyi hissederim. Her şey, Yaradan’a ne ölçüde benzediğime bağlıdır.

Böylelikle, Yaradan’ın isimleri, manevi edinimimin derecesini, Yaradan ile manevi uyumluluğumu ifade eder. Ben ilerledikçe ve Yaradan’a yükseldikçe ve O’na daha çok benzedikçe, O’ndan daha olumlu bir şekilde bahsederim.

Bunu, Yaradan ile % 100 uyumluluğun (artı), Yaradan ile % 100 uyumsuzluğun (eksi) ve ortada nötr durumun (sıfır) olduğu bir ölçek olarak tasvir edebiliriz. Bu ölçekte nerede olduğuma bağlı olarak, niteliklerim, Yaradan’a ya daha zıttır ya da daha çok benzer. Genellikle tarafsız bir durumda doğarız ve yolumuza başlarız: biraz aşağı, biraz yukarı, biraz aşağı, biraz yukarı vb.

Soru: Öyleyse, “iyilik yapan iyi”den,  “kötüye ve en korkunç” olana gelebileceğimi mi söylemek istiyorsunuz? Yaradan’ın en olumsuz algısından, en olumlu algılamaya kadar böyle bir genişlik olabilir mi?

Cevap: Bu, olabilecek tek genişliktir. Tam ıslah seviyesine yükselmeden önce, tamamen zıt seviyedeyim. Hayat sürprizlerle doludur.

Farklı Arzulardan Bir Sistem Kurmak

Soru: İnsanlarda üst ışığı, Yaradan’ı edinme ve keşfetme arzusunu uyandırmak dünyamızda neden bu kadar zordur?

Cevap: Çok sayıda arzunun yoğunlaştığı bir sistem vardır. Başlangıç durumunda, tüm parçalar birbirine bağlıydı ve sistem kesinlikle dengeli bir sonsuzluk ve bütünlük durumundaydı.

Bundan sonra, bir kırılma meydana geldi yani sistemdeki parçalar arasındaki bağlantı ortadan kalktı. Sistemin bağlanmasını mümkün kılmayan bu kırık parçalara “egoizm” denir.

Bu neden iyidir? Bunun nedeni, yaratılanın Yaradan’dan uzaklaşması ve dolayısıyla içinde bağımsızlığın ortaya çıkmasıdır. Tamamen Yaradan’a benzeyen bir sistem O’na aykırı hale geldi.

Kırılmanın ardından, sistem dünyamıza doğru egoist gelişimini sürdürdü. Egoist güçlerin tüm sistem üzerinde tam kontrol sahibi olduğu bir duruma ulaştık. Ama Or Makif (Saran Işık), Yaradan, hala onun üzerinde işlemeye devam etmektedir.

Küçük bir egoizmden daha büyük ve daha büyük bir egoizme ve en büyük egoizme kadar, önce en dıştaki çemberi, sonra bir sonraki çemberi çıkararak ve izole ederek sistemi şekillendirmeye başlamaktadır.

Işığın etkisi altında, sistem ilk olarak doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerinde toparlanmaya başladı. Ancak insan seviyesine ulaştığında, burada bir sorun ortaya çıktı çünkü burada, bulunduğumuz yerde bilinçli bir anlayış gerekliydi ve bunu bir araya getirmek ve yönetmek bize kalmıştı. Bu şekilde misyonumuz tamamlandı.

Bizim zamanımızdan başlayarak, sistem gelişmeyi durdurdu; cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerdeki bir önceki formlardaki gelişimini tamamladı ve insan seviyesine ulaştık. Bilinçli bir tutum, ne yaptığımıza dair bir anlayış, burada gereklidir. Yani basit olmayan bir zamanda yaşıyoruz.

Aramızdaki tüm çeşitli parçaları eski haline getirmeli ve yeniden inşa etmeliyiz, tüm sistemi tek bir bütün halinde toplamalı ve bir araya getirmeliyiz.

Bunu yapmak için birleşmeli ve onun sistemine katılmalıyız. Bunu nasıl yapabiliriz? İnsanlık sürekli kendini bir araya getirmeye çalışıyor çünkü doğa ve toplum onu buna doğru itiyor, ama hiçbir şey başarılı olamadı. Çünkü bunu yapmak için, bizi etkilemesi için daha yüksek bir gücü uyandırmalıyız.

Kabala Bilgeliği bize bu amaçla verilmiştir. Bizi şekillendirecek gücün nasıl çekileceğini açıklar. Sadece doğru bir şekilde sormamız, talep etmemiz gerekir. Sormadan önce soruyu, ihtiyacı formüle etmeliyiz. Tam da bu amaç için çalışıyoruz. Neredeyiz, ne sormalıyız, nasıl sormalıyız? Yani, ıslah edilmeye hazır bir arzuyu nasıl geliştirebiliriz? Tüm Kabala bilgeliği bizi sadece buna hazırlar.

“Dünyamızı Değiştirmek İçin, İnsanı Değiştirin” (Linkedin)

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Gutierres, Uluslararası Dünya Günü münasebetiyle “Bu intihardır. Doğaya karşı savaşımızı sona erdirmeli ve onu sağlığına kavuşturmalıyız” dedi. Artık kutlanacak pek bir şey yok – iklim değişikliği, ortaya çıkan salgınlar, hayvan ve bitki türlerinin neslinin tükenmesi ve yaygın kirlilik, aşırı derecede sıkıntılı bir gezegenin semptomlarından sadece birkaçı. Dünya nasıl iyileştirilebilir? Çözüm hem insanlar arasındaki hem de çevremize karşı egoist istismarcı tutumu değiştirmektir.

“Dünyamızı iyileştir”,  gezegeni etkileyen çevre sorunları konusunda dünyanın en büyük yıllık farkındalık ve eğitim etkinliği olmayı vaat eden bu yılki slogandır. Ancak, Dünya’nın bir tamirhanede tamir edebileceğimiz kırık bir makine gibi düşünülebileceğini varsaymak yanlıştır. Durumumuzun bu çarpık vizyonuyla onu iyileştirmekten bahsetmek imkansızdır. Daha derin bir dönüşümü, sadece yıkıcı insan doğamızı değiştirerek mümkün olabilecek gerçek bir değişimi hedeflemeliyiz.

Karşılaştığımız sorunlara verdiğimiz yanlış yanıtların bir örneği olarak, insan beslenmesindeki değişiklikler yoluyla Dünya gezegenindeki stresi ortadan kaldırmak için yapılan mevcut girişimlere bir göz atalım. Resmi verilere göre hayvansal tarım, küresel ısınmaya neden olan etmenlerden biri olarak, küresel sera gazı emisyonlarının %14,5’inden sorumludur. Ancak daha çevre dostu olduğu iddiasıyla  yapay “et” üretimi gibi yeni girişimler, doğanın doğrudan ürettiği şeylerin yerine işlenmiş ürünlerin tüketimine benzer şekilde, aslında uzun vadede daha maliyetli ve daha az faydalı olacaktır.

Başka bir deyişle, yapay çözümler üreterek, belirli diyetlerle veya uluslararası komiteler ve küresel zirveler aracılığıyla ekosistemimizi iyileştiremeyeceğiz. Sadece İnsanlar olarak birbirimizle ve çevremizle ilişki kurma şeklimize derinlemesine ve bütünsel bir yaklaşım, Dünya’yı rahatsız eden şeyleri iyileştirebilir.

Büyük işkencelerin ve çevresel felaketlerin bizi harekete geçirmesini beklememeliyiz. Bunu yaparsak, Dünya’dan yok olan dinozorlar gibi, kendimizin yok olma riskiyle karşı karşıya kalırız. Gezegenimizin ortak yuvamız olduğunun ve içinde ne olursa olsun, sonunda bizi etkileyecek sonsuz bir reaksiyonlar zincirine sahip olduğunu henüz anlayamadık. Bir gün, karşılaştığımız sorunların, kendini tatmin etmek için her şeyi elde etmek isteyen bireyci, ben merkezli, sömürücü ve dar bir vizyonla hareket eden insanın bencil doğasıyla başladığı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalacağız. Bireysel ve ulusal sınırları aşana ve küresel düşünmeye başlayana kadar, hiçbir şey bize yardımcı olmayacak. Biz insanlar, doğa durumunun, insanlar arasındaki ilişkilere ve insanın doğanın bütünlüğüne uyum sağlama isteğine bağlı olduğunu yani sadece egoist hesaplamaları dikkate almak yerine, yalnızca hayatta kalmak için gerekli olanı almak ve tüm sistemin iyi işleyişini dikkatle korumak olduğunu anlamalıyız.

İnsan ilişkileri doğada olan şeylerle nasıl bağlantılıdır? Doğada dört seviye vardır: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan. İnsan dışındaki tüm seviyeler, doğanın karşılıklılık ve denge yasalarına göre var olur. Diğer seviyelerin hiçbir konuda özgür seçimi yoktur; içgüdüsel olarak hareket ederler ve sadece hayatta kalmaları için gerekli olanı alırlar. Farklı olan sadece insan seviyesidir. Yeryüzünde yalnızca insanlar şiddet uygular ve bunu kasıtlı olarak, bilinçli olarak, bazen sadece zarar vermek uğruna yapar. Doğadan aldığımız tüm olumsuz darbeler sadece onun tepkisidir, eylemlerimizin doğal sonuçlarıdır. Basitçe söylemek gerekirse, bu felaketleri başımıza bizler getiriyoruz.

Karşılaştığımız ekolojik ve sosyal tehlikelerin kapsamlı çözümü bizim elimizde; anahtar, küresel bağa yönelik çabalarımızda yatmaktadır. Uyumlu bir insan ilişkileri sistemi kurmaya çalışırsak, tüm doğa sakinleşir. Herkese ne kadar bağımlı olduğumuzu hissetmeye başladığımızda, birbirimize kötü muamelede bulunmadan önce iki kez düşüneceğiz. Sadece karşılıklı sorumluluk vasıtasıyla, ortak evimizi kurtarmak ve tek bir çatı altında, gezegenimiz Dünya’da  güvenli ve mutlu bir şekilde yaşamak için gerekli tutumu, doğru zihin yapısını edineceğiz.

Gerçekliği Algılamaya Yönelik Kabalistik Yaklaşım

Soru: Bireysel bilince neler dahildir ve kolektif bilince neler dahildir?

Cevap: Bireysel ve kolektif bilinç, genellikle psikoloji ve gerçekliğin ifşası açısından ele alınır. Kabala’da biraz  farklı şeylerle ilgileniyoruz. Burada ilkel doğal özelliklerimizi değiştirmeli ve onlara tamamen farklı bir algılama imkânı vermeliyiz.

O zaman, gerçeklik algılarını değiştirebilen yani egoizmleri tarafından etkilenmeden gerçekliği kabul eden insanlar, onu olduğu gibi algılarlar. Egoizm içinde doğan insanların geri kalanı, bencil arzularından geçen bir gerçekliğe kavuşur. Buna göre, o içlerinde modellenir ve bu modülasyon sayesinde kişi tarafından onu görmek istediği şekle göre algılanır.

Yani fark çok büyüktür. Tüm bilim adamları ve mevcut tüm bilimler, egoist bir gerçeklik içindedir ve doğal olarak Kabalistler, tamamen farklı algılama koşulları nedeniyle onlarla ortak bir iletişim alanına sahip değildir. Bu nedenle genel olarak bir şeyden bahsetmek imkânsızdır.

Herhangi bir bilim, bir kişinin yalnızca bireysel bir kavrayışı değildir, aynı zamanda aynı algı tarzına sahip olan ve algılayabilen, yansıtabilen ve görselleştirebilen diğer insanlara verinin uzantısıdır. Bu nedenle Kabala gizli bilimdir. Bu sadece yeni nitelikleri içinde onu anlayanlara ifşa edilmiştir.

Ondan diğer bilimlere bir miktar eklemenin nasıl yapılabileceğini veya onlarla bir şekilde bağlantı kurabileceğini hayal edemiyorum. Sonuçta, bir kişinin yeni nitelikler edinmesi gerekir.