Manevi ve Dünyevi Arzu Arasındaki Fark

Dolayısıyla, üst dünyalar ile bu dünya arasındaki tek fark, O’nun bolluğuna dahil olan alma arzusu tam olarak gerçekleşmediği sürece, onun hala bu dünyanın üzerindeki manevi dünyalarda olduğu kabul edilir (Baal HaSulam, ” Kabala Bilgeliğine Önsöz,” #2).

Soru: Arzu bir kez gerçekleştiğinde, bu dünyada zaten mevcuttur. Manevi dünyadaki bir arzu ile bizim dünyamızda gerçekleşen aynı arzu arasındaki fark nedir?

Cevap: Aradaki fark, arzunun kendisinde, niteliğinde ve seviyesindedir yani her şeyi neyle doldurmaya çalıştığındadır; bedensel, egoist arzular, hazlar, niyetler ve tatminler ya da manevi arzular. Arzuların arasındaki büyük fark, bunların derecelendirilmesi ve kademeli olarak ayrılmasıdır.

Soru: Bizim dünyamızda psikologlar, arzuları temel arzulardan, hayatın anlamını anlamaya yönelik arzulara kadar beş türe ayırıyor: “Ben kimim, neyim.” Bütün bunlar dünyevi arzular mıdır?

Cevap: Evet, hepsi dünyevi arzularla ilgilidir. Yani bunlar bizim dünyamızda doğmuş, bizim dünyamızda yaşayan ve onu var olduğu yer olarak hisseden bir insanın hissedebileceği arzulardır.

Soru: Fakat bu arzuların kökü, henüz gerçekleşmemiş olan manevi dünyadadır. Bir insan onları nasıl hisseder? Aynı arzu, mesela yemek için, maneviyatta da mevcut mu?

Cevap: Mesela bir kimyasal formül ya da fiziksel denklem çizersen, bu sizin maddedeki, hatta madde üzerindeki arzunun ifadesi olacaktır.

Soru: Ben sadece bu arzu manevi hale geldiğinde eklenen şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Maddi olan benim için açık, burada her şey net: Bir parça et alıyorsun, yutuyorsun ve reseptörler aracılığıyla bir tür haz alıyorsun. Maneviyatta bu nasıl oluyor?

Cevap: Maneviyatta da aynı şekilde oluyor. Doyumu alırsın, arzuyu onun içine çekersin ve arzunun doyuma ulaştığı hissini yaşarsın.

Soru: Yaradan bu formülün neresinde? O, bunun içinde nerede tezahür ediyor?

Cevap: O hiçbir yerde tezahür etmez. Sadece senin hislerinde.

Soru: Peki, O, bu haz ve bereket midir?

Cevap: Hazzın kaynağının hissiyatı Yaradan olarak tanımlanır.

Bir parça etin tadını çıkarırken, bu hazzın nereden geldiğini bilmiyorum. Sadece şunu biliyorum ki, eğer yiyecek reseptörlerimle temasa geçerse o zaman haz duyarım. Ben bu şekilde düzenlenmiş durumdayım. Maneviyatta bunun arkasında başka bir kaynak mı var yani bana bu ek hazzı veren birini hissediyor muyum?

 

Fiziksel İletişim

Soru: Genellikle insanlar konuşurken göz teması kurmaya dikkat ederler. Neden bir kişiyi görmemiz gerekiyor?

Cevap: Kişi öncelikle görme, duyma, koklama ve dokunma yoluyla gerçekleşen bütün bir iletişim ister. Bütün bunlar, temasta olduğumuz kişilerle olan konuyu anlamamızın bir parçasıdır. Bu nedenle kendinizi onun izlenimleriyle doldurmanız tavsiye edilir. Bizim ihtiyacımız budur.

Ortak arzumuz; Hohma, Bina, Zeir Anpin, Malhut ve benzeri dünyevi özelliklerden oluşur: Hochma görme, Bina duyma, Zeir Anpin koklama, Malhut tat alma ve dokunma duyularıdır. Doğal olarak muhatabımızı tanımak, onu hissetmek için tüm bu hisleri edinmek isteriz. Bu her insanın arzusudur.

Dünya algımızın yüzde doksan dokuzu işitme ve görme, Hohma ve Bina aracılığıyla gerçekleşir. Dokunma duyuları, tat ve koku ise çok sınırlı bir aralıkta bize özgüdür.

Bizim için en yüksek bilgi alanı görmedir yani Yaradan’dan bize yayılan Hohma ışığına karşıdır. Bu nedenle ona bu kadar bağımlı olmamız ve iletişim halindeyken ona özel olarak dikkat etmemiz doğaldır.

Genellikle bir ortağı, bir kişiyi, eşi nasıl seçeriz? Sadece görme yoluyla! Fakat gözlerinizi kapatın, bambaşka bir dünya göreceksiniz, her şeyi farklı algılamaya başlayacaksınız.

 

Parsa – Dünyalar ve Arzular Arasındaki Sınır

Soru: Assiya dünyası ile BYA dünyaları arasında Parsa adı verilen bir tür sınır çizgisi var. İkinci kısıtlamanın gerçekleştiği yer burası mı?

Cevap: Evet, Parsa, üst ışığın aşağıya inemeyeceği kesin bir sınırdır. Dolayısıyla sonsuzluk dünyasından Parsa’ya ve Parsa’dan temele kadar, tüm dünyaları, tüm manevi alanı bölebiliriz.

Bizim çalışmamız, kırık, egoist arzularımızı aşağıdan yukarıya yükseltmek ve orada, Parsa’nın üstüne çıkarmak, onları birleştirmek ve üst ışıkla, Yaradan’ın varlığıyla doldurmaktır. Henüz yükseltemediğimiz tüm egoist arzular, Parsa’nın altında boş ve karanlık kalır.

Başka bir deyişle, çok fazla sayıda arzu vardır. Parsa’dan önce, bu arzular daha hafiftir ve onlara yalnızca ilk kısıtlama uygulanır (kişinin kendi iyiliği için alma yasağı). Ancak kendi iyiliğiniz için değilse, bunları kullanabilirsiniz.

Parsa, ötesinde karanlık arzularımızın var olduğu sınırdır ve onları Yaradan adına bile kullanamayız çünkü orada bu gibi niyetler olamaz.

Dolayısıyla, Kabala’nın bahsettiği ıslah yolunun tamamı, hem hafif hem de bayağı egoist arzuların ıslahıdır. Bayağı olanlar Parsa’nın üzerine çıkılarak ıslah edilir. Ve tüm bu arzular yalnızca Yaradan ile ilişkilendirilir. Yaradan ile olan bağı nasıl kullanabiliriz? – Yaradan rızası için ya da kendi iyiliğiniz için. Kişinin kendi iyiliği için olan, Parsa’nın altındadır ve Yaradan rızası için olan, Parsa’nın üstündedir.

 

Manevi Yasalar ve Dünyamız

Soru: Her manevi yasa, dünyamızda bir etkiye sahip midir?

Cevap: Hayır, her biri değil. Bizim dünyamızda manevi yasalar, en ilkel olan “vermek ve almak” dışında hiçbir şekilde ortaya çıkmaz.

Ancak dünyada, birlik olma eğilimi vardır. Örneğin, moleküller birleşerek daha karmaşık maddeler oluştururlar vb. gibi. Bu gücün mevcut olduğunu görüyoruz. Dünyamız da her ne olursa olsun yavaş yavaş birliğe doğru ilerliyor.

Soru: Eğer manevi yasalar dünyamızda tezahür etmiyorsa, bu, birinci ve ikinci kısıtlama yasalarının cansız, bitkisel ve hayvansal seviyede mevcut olmadığı anlamına mı geliyor? Bunlar sadece insan seviyesinde mi?

Cevap: Pratik olarak evet. İlk yasa, kişinin kendi iyiliği için alma yasağıdır. Biz bunu iptal edemiyoruz veya değiştiremiyoruz. Bu bizim dünyamızda mevcut değil. Bunun uygulamasını göremiyoruz.

Oysa ikinci kısıtlama yani ikinci yasa ise, Kabalistlerin bir aşamada egoist arzuların varlığını ortaya çıkardığından bahseder ki şimdilik perdeye sahip olmadığımız için Yaradan uğruna bile kullanamayız. Ancak, onları ıslah ettiğimizde, onların içine alabileceğiz.

 

Küresel Yükseliş İçin

Soru: Çalışmamızdan elde edilen bilgiler, inancın ölçüsünü nasıl etkiler?

Cevap: Kabalistlerin tavsiyelerini takip ederek pratik yaptığınız ölçüde, egoist niteliklerinizi algılamaya başlarsınız ve bunların sizi sürekli olarak dünyaya, Yaradan’a ve dostlarınıza karşı eleştirel olmaya ve kendinizi tamamen haklı çıkarmaya ittiğini fark edersiniz. Bu, sıradan bir çalışmanın sonucudur.

Öte yandan, kişi egoizminin ne kadar çirkin olduğunu gördüğünde, kendini eleştirmeye başlar ve Yaradan’dan onu düzeltmesini ister. Islahın yolu buradan başlar.

Soru: Bu durumda mantık ötesi inanç, ödüle olan inançtan nasıl farklıdır?

Cevap: Ödüle olan inanç, gösterdiğim çabalar için ödüllendirilmeye çabaladığımda egoist bir inanç olur. Ve mantık ötesi inanç ise, egoizmin üzerine çıkma ve tam olarak karşılıklı ihsan etmede Yaradan ile birleşme arzusudur.

Soru: İnanç ölçüsünü nasıl güçlendirebilir ve Yaradan’dan uzak olduğumuzun farkına varıp ümitsizliğe düşmeyebiliriz?

Cevap: Eğer dostlarınızla birleşirseniz ve kolektif yükselişinizin başarısı için, Yaradan ile aranızdaki bağlantı için birlikte çalışırsanız, o zaman başarılı olursunuz. Yaradan bize ne kadar küçük ve güçsüz egoistler olduğumuzu tam olarak gösterir ki doğru yolu seçelim.

 

O’nun Adı Yaradılışı Dolduran Işıktır

“O birdir” demek,  Eyn Sof ışığı anlamına gelir. “O’nun adı birdir” demek, hiç değişmeden oraya dâhil olan haz alma arzusu demektir. Bilgelerimizin ne ima ettiğini anlayın, “O’nun adı” Gematria’da arzudur yani “haz alma arzusu” anlamına gelir (Baal HaSulam, On Sefirot (TES) Çalışması, Cilt 1, Kısım 1, İç Gözlem).

O’nun adı, Yaradan’dan gelen ve yaradılışı dolduran ışıktır. İnsan aldığı şeyi nasıl hissettiğine göre, ona Yaradan’ın adı der. Yani ad; Yaradan’ın, yaratılışın kendi içinde hissetmesini istediği şeydir.

Arzu, her seferinde kendisini O’nun adına uygun hale getirmelidir. Bu şekilde Yaradan’ı farklı yönlerden tanırız çünkü O, farklı formlarda tezahür eder. Arzu da farklı şekillerde tezahür eder, böylelikle bu arzuyu taşıyan kişiyi her yönüyle tanıyabiliriz.

Soru: Bu arzu, kişide özlem ve hasretle birlikte büyür ve Reşimot’un ortaya çıkmasına neden olur. Onlu gruba geldiğimizde,  Reşimot orada da ortaya çıkıyor mu?

Cevap: Evet, buna benzer bir şeydir.

Soru: Bağ kurma esnasında ben nelere dikkat etmeliyim?

Cevap: Kalplerimizin birbirimize yaklaşmamızdan ne ölçüde etkilendiğine dikkat edin.

 

Partzuf— Manevi Bir Nesne

Soru: Partzuf nedir?

Cevap: Partzuf, Yaradan’a vermek adına ışığı alan manevi bir nesnedir ve üç bölümden oluşur: Roş, Toh ve Sof (baş, gövde ve bacaklar).

Baş (Roş), üst ışığı alma, onu hissetme ve ışığa benzeyerek, ihsan etme adına almak için onunla nasıl çalışılacağını anlama işlevini yerine getirir. Bundan sonra, ışığın hazzı baştan, Partzuf’un bedenine (Toh) geçer ve orada hissedilir.

Partzuf’un bedene kabul edemediği şey, onun kendisi tarafından almaktan engellenir ve Yaradan’ın rızası uğruna doldurulamayacak olan boş arzular, belden ve aşağısında (Sof)  kalır.

Soru: Prensip olarak, arzulardan bahsediyoruz. Partzuf, her insanda olan bir arzu mu, yoksa tüm insanlığın ortak arzusu mu?

Cevap: Her ikisi de. Genel olarak hepimiz, tüm insanlığı tek bir Partzuf olarak temsil ediyoruz. Öte yandan her birimiz ve her bir parçamız da Partzufim’e (Partzuf’un çoğulu) bölünmüş durumdadır.

Tıpkı bizim dünyamızda olduğu gibi, eğer bir tür haz görürsem, otomatik olarak kafamdaki seçenekler arasında gezinerek bundan en iyi şekilde nasıl keyif alacağımı araştırırım. Bunu onayladıkça, bu hazzı kendi içimde hissederim. Ancak hala bazı nedenlerden dolayı kabullenemediğim bir kısım var. Bu yalnızca maneviyatta böyledir, tüm hazlar Yaradan’la ilişkilendirilerek belirlenir.

 

Bütünsel Dünyanın Sorunları

Bugün tüm insanlara ulaşıp, nasıl bir dünyada olduğumuzu anlatacak kendi eğitim sistemimizi hızla oluşturmamız gereken bir durumdayız. Çünkü bunu başka kimse yapamaz. Bu yalnızca, dünya ve kendi yapıları hakkında bütünsel bir anlayışa sahip olan insanlara bağlıdır.

Ben eğer bağ içinde değilsem, egoist bir dünyadaysam ve şimdi oluşmaya başlayan yeni bütünsel dünyayı anlamıyorsam, o zaman hiçbir şeyi açıklayamayacağım.

Fakat ben zaten başkalarıyla bütünleşme içindeysem ve üst dünya beni zaten bu dünyadaki herkesle bütünleşmiş bir duruma getirmişse, o zaman onlara bu metodolojiyi ve yakın geleceğe dair bir açıklamayı anlatabileceğim.

Sonuçta kriz, egoist bir dünyada bölünmüş olmamız ve bütünsel dünyanın matrisinin yukarıdan üzerimize inmeye ve içimize girmeye başlaması yüzünden çıkıyor. Ve bu iki dünya örtüşmüyor. Biri diğerine girdiği zaman, sonucunda yaşamın tüm alanlarını etkileyen çok sayıda kriz ortaya çıkıyor.

Üzerimize çöken, doğanın baskısı altında nasıl yeniden inşa etmemiz gerektiğini yani doğada yavaş yavaş görünür olan şeyin bizim için hayırlı olmasını sağlayacak şekilde, kendimizi nasıl bütünleyici hale getireceğimizi dünyaya hızla göstermeliyiz.

 

Dua Kalbin Derinlerinden Gelmelidir

Esas olan duadır çünkü dua Yaradan’a olan isteğimizi ve tavrımızı ifade eder. Dua, tamamen O’na bağımlı olduğumuzu, kendi başımıza kesinlikle yapabileceğimiz hiçbir şey olmadığını ve her şeyin yalnızca nasıl isteyebileceğimize bağlı olduğunu halihazırda anladığımızı gösterir. Bu nedenle asıl gücümüz duanın gücüdür.

Ancak biz tam tersine, genellikle tam olarak gücümüz olmadığı için ağlıyoruz. Aslında, tam da gücümüz kalmadığında gerçek çalışmaya yani duaya hazır oluyoruz. Yani kendimi güçsüz hissettiğimde aslında sevinmeliyim; çünkü Yaradan’a dönelebilecek, yakarabilecek, sorabilecek, dua edebilecek noktaya geldim.

İnsanın hiçbir şeyi tek başına başaramayacağını anlaması çok çaba gerektirir.  Ancak bunun sonrasında kişi Yaradan’a döner ve O’ndan, dua yükseltmek için güç ve yardım diler. O zaman Yaradan bu isteği yerine getirir ve O’na bağlanmamıza izin verir.

Yaradan, kişinin O’na bağlanma arzusunu hisseder, tıpkı kişi henüz hissetmese de Yaradan’ın zaten kişiye yapışmış olması gibi.

Dua kalbin derinliklerinden gelmeli ve her seferinde daha da derinleşmelidir. Dua ile O’na dönmek, anne karnındaki bir cenin gibi;  sanki Yaradan’ın içindeymişim gibi ellerimle ayaklarımla Yaradan’a tutunmak demektir. O’ndan alıp besleniyorum ve O’nda çözülmek ve sonsuzca erimek istiyorum. Yani üst olanın önünde kendimi bu şekilde iptal etmek istiyorum.

Yaradan’a dönmek ancak dostlar aracılığıyla mümkündür. Yani dostlarıma tutunmak ve onların önünde kendimi iptal etmek istiyorum ki bu şekilde üst olana dahil olabileyim.

 

Yapay Zekanın Yükselişi

Soru: Günümüzde yapay zeka, geniş insan faaliyeti alanlarının, hatta yaratıcı alanların bile yerini alıyor.

Tahminlere göre yakında pek çok mesleğe ihtiyaç duyulmayacak. İnsan hiçbir şeyde kendini gerçekleştirmeyecek. Bu durumda, bu insanlar ne yapacaklar?

Cevap:  Kendi kendini eğiterek, daha derin düşünecek, daha derin arzulayacak ve doğanın daha derin katmanlarına ulaşmak için kendilerini daha derinden ayarlayacaklar.

Soru: Open AI CEO’su Sam Altman, bir podcast’te ChatGPT ve GPT-4’ten bahsetti. Bu podcastte yapay zekanın bilinçli hale gelebileceğine inandığını ancak YGZ’yi (Yapay Genel Zeka) ve bilinci tanımlamanın karmaşık olduğunu belirtti. Bilinçli bir yapay zekanın kendini anlama becerisine, hafızaya ve acı çekme yeteneğine sahip olması gerektiğini öne sürdü. YGZ’ye yönelik çalışırken bilincin bu yönlerini dikkate almak ve yapay zeka sistemlerinin insan değerleri ve tercihleriyle uyumlu olmasını sağlamak hayati önem taşımaktadır, dedi.

Siz yapay zekanın bilince sahip olacağını düşünüyor musunuz?

Cevap: Gerçek şu ki öncelikle yapay zekanın ne olduğunu belirlememiz gerekiyor. Zeka yapay olabilir mi? Bunu bir şekilde kontrol edebilir miyiz, yoksa bu sadece canlı bedenler için bir tür mekanik bir oyuncak mı?

Soru: Yapay zeka alanındaki bilim insanları, yapay zekanın yükselişini tanımlamak için bir terim icat ettiler: Genel Yapay Zeka Yükselişi. Onlar, bir noktada tüm insani girişimlerin yapay zeka tarafından tamamen ele geçirileceğini söylüyorlar. Kesinlikle her şeyin yerini alacak ve her şeyin kontrolü onun elinde olacakmış.

Böyle bir durumdan korkuyor musunuz?

Cevap: Kesinlikle hayır. Buna inanmıyorum. Böyle bir makine, böyle bir robot gerçekten çok şey yapabilir ama hiçbir zaman insanın üstüne çıkamayacaktır. Elbette kafamızı karıştırabilir. Bugün icat edip yarattığımız saçmalıklarda bile kafamız karışıyor. Ancak makinelerin ayaklanmasından korkacak hiçbir şey yok.