Category Archives: Zohar

Daimi Ateş Eyleme Çağrıdır

thumbs_Laitman_420_05Zohar Kitabı, ”Tzav”, 50.madde: Sönmeyecektir. Tabii ki Tora’nın ateşi sönmeyecektir. Çünkü günah Tora’yı söndürmez ama bir günah Mitsva‘yı söndürür ve günah işleyen birisi bir Mitsva‘yı, yani “bir mum” denilen şeyi söndürür. Nitekim kişi bir kişinin bedenindeki mumunu söndürür, yani ruhunu, şöyle denir, “İnsanın ruhu Yaradan’ın mumudur.”

Bir kişi eğer maneviyatta günah işlerse, neticede Mitsva (emir) ateşini söndürmüş olabilir. Fakat egosu ve Saran Işık (Or Makif) hâlâ bir mumun görüntüsünü, kişinin ve Yaradan’ın nitelikleri arasındaki bağı ortaya çıkarır. Daha sonra kişinin niteliği kademe kademe Yaradan ile uyumlu şekilde düzeltilir.

Bu seviyeden Tora’da sıkça, Makabiler hikayesinde olduğu gibi bahsedilir. Örneğin, onlar bir kavanoz içinde, aslında mantıkça yalnızca bir gün yeterli olacak fakat sekiz gün yanmayı sürdüren yağı bulmuşlar. Bu ise şu anlama gelir: daimi ateş, amaç için sürekli, kesintisiz devam eden özlemdir. Sürekli bağ ve sürekli anlayış, daimi bir ateş gibi, sanki aramızda artık olmayan kimselerin hatırasına ilişkin sürekli yanarcasına.

Bu bizim için ebedi hatıraya ilişkin eyleme çağrıdır. Bizler içimizdeki bu ateşi korumalıyız ve Üst Işık, Yaradan ve bencil arzularımız arasında sürekli şekilde bağ içinde olmalıyız. Bu böyledir çünkü arzumuz yüzünden Işık aydınlatır ve kademe kademe azalır ve Işık için yakıt olarak hizmet eder.

Yaradan (Işık), yalnızca O’nun seviyesine yükselebilirsek ve kendimizi yanan bir ateş haline dönüştürebilirsek belirir. O zamana kadar Yaradan yoktur ve işte bu yüzden O’na “gel ve gör”, Bo-re denir.

Bizler kendimizi sevgi ve ihsan etme niteliğine dönüştürmeye çalıştığımızda, enerji yağdan, fitilin içinden geçerek yükselir ve mumu yakar. O zaman mumun şekli yalnızca Yaradan’ın şekli değil, O’nun niteliği olup, aynı zamanda kişinin, yani Yaradan’a benzeyen insanın (Adam) şeklidir. Nitekim onlar birbirlerine uyarlar ve tamamıyla bütünleşmişlerdir.

Bunun sonucunda, doğası itibariyle yanmayan element yanmaya başlar. Bu olmadan ateş olmaz ama ancak Yaradan’a eşdeğer hale gelmeye ulaşmak için özlem duyduğu anda ortaya çıkar. Işık bunun neticesinde belirir çünkü bu olmadan, ne üst seviye ne de üst dünyalar yoktur.

Manevi dünya kendi içimizde, bizde olan kaynaklar ile bunu oluşturduğumuzda ortaya çıkar. Aralarındaki bağ içinde sevgi ve ihsan etme niteliğini keşfetmek için özlem duyan, öncelikle gruptur. Şayet aramızda böyle bir nitelik uyanırsa, aramızdaki sıkıştırma, baskı ve bağ kurma arzusu neticesinde tutuşma oluşur. Nitekim o zaman, aramızdaki Yaradan’ın görüntüsü yani Işık belirir.

KabTV’den “Ölümsüz Kitabın Sırları” 27.11.2013

Kısa Hikayeler: Son Sürgün

Yahudiler İsrail topraklarına girdikten sonra, yani içsel olarak bağ seviyesini içsel çalışmayı kendileri üzerinde yapmaya, sevgiyi, iyiliği ve birbirleri içinde bütünleşmeye başladıktan sonra edindiler. Daha sonra yeni liderler ortaya çıktı. Kral Davut ve her nesildeki peygamberler.

Bu kişiler, İbrahim’in yolunu devam ettiren, ulusun birliği, bağ kurmaya yardım eden, büyüyen neslin eğitiminde yer alan yüce Kabalistler idiler.

Aynı zamanda egoları da büyümeye devam etti, insanların birbirlerine karşı hissettiği zıtlaşmaların arttığı, durdurulamayan bir süreçti.

Bu durum hem tarihsel hem de diyalektik açıdan gerekli bir safhaydı,  nitekim İsrail ulusunun insanların doğru şekilde nasıl yaşaması gerektiğine ilişkin tüm dünyaya örnek olmasına ihtiyaç vardı.

Bu nedenle, onlar İsrail topraklarına ulaştıktan sonra sürgüne girmek için, dünya ulusları arasında bir süre yaşamak için ve manevi seviyede tohumlar ekebilmek ve bunların içinde dinler, bilim, kültür vs. şeklinde oluşturmak için ayrı şekilde büyüdüler; bu safhanın sonuna gelindiği zaman, bu ulusları yetiştirmeye başladılar.

İsrail toprakları seviyesinden, Rabbi Akiva zamanı esnasında insanların temeli olmayan nefret seviyesine düşüşleri 800 sene sürmüştü.

Rabbi Akiva büyük bir manevi liderdi ve herkesin aralarındaki sevgiyi ve bağı güçlendirmesi için çağrı yaptı ve sordu: ”Bizler niçin dostunu kendin gibi sev kuralına uymuyoruz? Aslında bu Tora’nın genel kuralıdır!” Fakat kimse onu dinlemedi.

İnsanlar temelsiz nefret içine o kadar çok batmışlardı ki, onlar İsrail topraklarından sürüldüler. Onlar aralarındaki bağı kaybettiler çünkü onları bir arada tutan nitelik gitmişti ve birbirlerinden koptuktan sonra onlar dünyanın her yanına dağıldılar.

Tüm İsrail ulusu, manevi dünyayı edindikten ve manevi dünyayı hissetmiş olmalarına rağmen, daha sonra bunu bütünüyle unutarak ”dünyanın ulusları” seviyesine düşmüştü. Bugünkü hale kadar da bu bizim hâlâ içinde olduğumuz seviyedir.

Fakat bizler evrim planının parçasını bu şekilde yerine getirdik: bizler dünya uluslarına dinleri, kültürü, bilimi vs. götürdük. Orta Çağ’daki filozoflar bütün bunların bizim gerçek Tora’mızdan, Kabala bilgeliğinden kaynaklandığını söylediler.

Rabbi Akiva’nın, Rabbi Şimon Bar Yohai adında yüce bir öğrencisi vardı. Kendisi bu manevi metodu öğretmeninden aldı ve bunu Zohar kitabında ifade etti. Bu çok özel bir kitaptır. 2000 seneden beri bir nesilden nesle aktarılmıştır.

16. yüzyılda başka bir değerli Kabalist, ARI ortaya çıktı. O bizim anlayabilmemize uygun olarak Kabalist metodu bize açık bir şekilde ifade etti.

20. Yüzyılın başında başka bir öncü Kabalist, Baal HaSulam (Rav Yehuda Aşlag), Zohar’ı ve ARI’nin bilgeliğini anlayabileceğimiz bir dilde günümüzdeki nesle götürmüş oldu. O pratikte bilimsel Kabala’yı inşa etti. Bu şekilde içinde yaşadığımız dünyayı anlamamız ve tüm yaratılışı tamamıyla son ıslaha getirmek yani misyonu yerine getirmek için ne yapmamız gerektiğini idrak etmemiz ve mümkün oldu.

Bizler Kabalist metodu yerine getirmek zorunda olduğumuz zamanın içinde yaşıyoruz. Bizler güncel şekilde aynı tarihi kırılma içinden, bizlere dünyanın bencil seviyesinin ifşa olduğu seviyeden, insanlığın nereye doğru dönmesi gerektiği ve ne yapması gerektiğini bilmediği bir seviyeden geçiyoruz. Bu durum devrimlere, savaşlara, kendimizi neredeyse imha ettiğimiz durumlara ve  pratikte her şeye sebep olan yöne doğru gidebilir. Fakat bizler dünyayı kurtaracak metoda sahibiz.

Bu birlik ve bağ metodudur; karşılıklı sevgiyi oluşturmak, dünyayı  ahenge doğru getirmek, üst gücün ifşası, insanlığın içselliğinin bizim dünyamız seviyesinden bütün bir sonsuz var oluşa doğru yükselişidir. Bizler bunu burada ve şimdi edinebiliriz.

Kab TV’den, ”Kısa Hikayeler”, 22.10.2014

Erkek Baştır ve Kadın Boyundur

Zohar Kitabı, “VaYikra,” Madde 63: Kişi kurban etmeli demek, karısı olmayan birini çıkarmak demektir, kişinin fedakarlığı fedakarlık olmayacağından, kutsama da alamaz, ne yukarı ne de aşağı doğru.

Bu demektir ki, kişi kurban etmeli denir ve o kişi farklıdır ve o bir adam değildir, ademoğlunun parçası değildir ve o kusurlu olduğundan ve ona malul dendiğinden dolayı Şehina (Kutsallık) onun üzerinde durmaz ve malul herkesten uzak durmalıdır ve bir kurban getirmek için daha da fazla kişi sunaktan kurban etmeli.

Evli olmayan bir erkek egosu ile çalışmak istemeyen biridir. Onun sadece bir tarafı vardır, erkek tarafı.

Dünyamızda bu, aile derdine düşmenin özel sıkıntısını yüklenmek istemeyen ve rahatça kanapede uzanarak gazete okumayı ya da TV’de futbol maçı izlemeyi tercih eden erkekte ifade edilir. Manevi dünyada egosu ile çalışmak istememektedir. Bundan dolayı, kendisine bir insan, Âdem denemez, çünkü Âdem egomuzu özgeciliğe doğru düzelterek içimizde yavaş yavaş yükselttiğimiz bir görüntüdür.

Içimizde Yaratıcı’ya benzeyen bir görüntü inşa ederek, Âdem’in durumunu edinmiş oluruz, bu Yaratıcı’ya benzeyen kişi anlamına gelir. Manevi düzeltme ile gerçekten uğraşan bir kişi daima egosuna açıklığa kavuşturur, onunla mücadele eder ve gerçek formunu keşfeder. Bu adamın “karısı” ile, içinde inşa ettiği düzeltilmiş egosu olan diğer yarısı ile birlikte yapması gereken bir iştir.

Soru: Bu, dünyamızda nasıl ifade edilir?

Cevap: Bugün manevi düzeltme sürecinde kadınların rolü çok önemlidir. Düzeltme yöntemini doğru şekilde anlayıp bunu yerine getirmede aktif rol almaktadırlar. Onların eylemlerine, ciddi dürtülerine ve amaç için yanıp tutuşmalarına gerçekten minnetarım. Birbirlerine fazlasıyla yardım ediyorlar, ayrıca erkeklere de yardım ediyorlar.

Dünyamız geliştikçe, katılımları için gittikçe artan bir ihtiyaç vardır, bu da erkek baştır, kadın boyundur deyişini doğrular, çünkü boyun döndüğünde baş da aynı yöne döner.

Yayım tarihi: April 12th, 2014 at 8:09 pm

KabTV’den “Ebedi Kitabın Sırları” 10/24/13

Tek Partzufta Bütünlük ve Eksiklik

Soru: Hangisi Yaradan’a daha fazla memnunluk verir? Dostlarla birlikte gerçekleştirilen bir çalıştay mı yoksa hep beraber Zohar kitabını okumak mı?

Cevap: Çalıştayda, dostlarla birlikte, kabımızı ve aklımızdaki ve kalbimizdeki eksikliklerimizi açıklığa kavuştururuz. Onları uyandırır ve harekete geçiririz bu sayede onları tartışır, hisseder ve farklı yönlere çeviririz. Bu yüzden çalıştay, içsel çalışmamız için iyidir ve faydalıdır. Yarım saatlik bir çalıştay sırasında, kişinin bir çok fikirleri vardır ve kendi içine dalarak bir o yanı bir bu yanı, bilerek ve bilmeyerek düşüncelerinde hareket etmeye çalışır. Çalıştay, kendi içimizi kazıyarak, içimizde olanı, içeride bize her ne olmuşsa onu açığa çıkararak, kabımızın, arzumuzun hazırlanışıdır.

Ancak, Zohar kitabını okurken, bir yandan bir eksiklik hissetmeliyiz, diğer yandan da bir bütünlük hissetmeliyiz. Bu anda Sonsuzluk Işığının kaynağında olmuş oluruz ve onunla olan bağımız sayesinde, bizlerin bir bütün olduğunu hissetmemiz gerekir. Ancak aynı zamanda, bir eksiklikte hissetmemiz gerekir çünkü, Sonsuzluk Işığını doğru bir şekilde kullanmayı başaramamışızdır. Bu da demek oluyor ki, bu iki olguyu aynı zamanda hissetmemiz gereklidir.

Zohar’ın tüm Işığını keşfetmemiz için, tüm safhalardan geçmemiz gerekir: İbur (gebelik başlangıcı), Yenika (emmek), Mohin (olgunluk) ve manevi seviyelerin tüm merdiveni; ancak bundan sonra Zohar’ın ne demekte olduğunu anlayabileceğiz. Zohar’ın yazarları tüm 125 seviyeyi edindiler ve bu yüksek dereceden bu kitabı yazdılar. Bu 125 seviyeden geçip de gelişirken, birinci, ikinci, üçüncü, ellinci ya da yetmişinci seviyeden bu kitabı yazmadılar. Önce, tüm 125 seviyeyi edindiler ve ancak ondan sonra herşeyi bu yüksek seviyeden yazdılar.

125. seviyeden daha aşağıda olan seviyeler hakkında yazdıklarında bile, önce onlara baktılar ve bu 125. seviye yüksekliğinden onlar hakkında yazdılar. Bu tıpkı birinci sınıf öğrencilerine 1+1=2’yi öğreten okul öğretmenleri gibidir. Bunu anladığı yolla, bunu öğrencilerine aktardığı yol arasında büyük bir fark vardır. Öncelikle, 125. seviyeye yükseldiler ve sonrasında daha aşağı seviyeler hakkında yazdılar.

Bu yüzden, saf olmayan güçlere (Klipot) ya da en düşük seviyelere ilişkin makaleler okuduğumuz zaman, bunlar sayesinde de hala Sonsuzluk Işığını almaya devam ederiz. Aslında bu Zohar kitabını yazdıkları yüksekliktir. Bu yüzden, daha alt seviyeden kısa bir paragrafı çalışıyor olmamız fark etmez.

5 Mart 2014’de yayımlandı.

Günlük Kabala Dersinin 4.kısmı, 25 Şubat 2014, Baal HaSulam’ın Yazıları.

Zohar’ı Okumanın Sırları

Soru: İnsanların, dilini anlamasak bile Aramik dilinde yazılmış olan Zohar Kitabı’ndaki harflerebaktığımızda, bizleri otomatik olarak Işığa bağladığı konusunda söyledikleri doğru mudur?

Cevap: Hiçbirşey otomatik olarak gerçekleşmez. Bu yeni doğmuş ve bu dünyada yaşamakta olan ve sadece kendini yetişkinlerden önce geçersiz kıldığından kendisi ile ilgilenildiği için büyüyen bir bebek ile karşılaştırılabilinir. Bu içsel bir niteliktir ve bununla ebevenynlerinin kendisi ile ilgilenmelerini sağlar. Ebeveynler onunla ilgilenirler ve bebek de büyür.

Kişi çalışma sırasında kendini Zohar Kitabını okurken geçersiz kılarsa, kişi hiçbirşey anlamaz ve hiçbirşey hissetmezse fakat kendini Işığın etkisi altına yerleştirmek isterse, o zaman dostlarının etkisi ve koruması altındadır. Dostlar ve topluluğun birçoğu bu konuyla ilgilenir. Ancak, kişinin bu niyete sahip olması gereklidir. Bunu unutsa bile, hala ait olduğunu hissetmeye ihtiyacı vardır.

Soru: Zohar Kitabı’nı okurken aynı zamanda da doğru niyeti koruyabilmek için metinleri nasıl takip edebiliriz?

Cevap: Asıl konu niyettir ve metin, kişinin ona doğru niyeti vermesinin derecesine göre önemlidir. Yavaş yavaş, kişi metindeki kelimelerin doğru anlamlarını görmeye başlar: “çocuk”, “bilgeler”, “Sefirot”, “Malhut” ve “Bina”. Bunu anlayacaktır. Çok yavaşça hareket eden ve Islah Eden Işığın etkisi altında, ağır ağır, az az, kişi farklı izlenimler hissetmeye başlayacaktır. Okudukları ile bir bağlantı hissetmeye başlayacaktır.

Soru: Zohar Kitabı’nı okurken yaklaşımımız ne olmalıdır ya da içinde ne değişmelidir ki Işık bizi etkileyebilsin ve değiştirebilsin?

Cevap: Birbirimize bağlanmamız gereklidir. Kişi bunu tıpkı bir komando birliği içindeymiş   gibi hissetmelidir, tıpkı ayrı parçalardan oluşmuş bir bütün içindeymiş gibi. Bunu doğal olarak hissetmesi gereklidir. Aksi durumda, niyetleri doğru niyetler değildir

Bu yüzden, tüm gerçekliğin kendi içinde bağlı olduğunu hissettikçe, Yaradan’a bağlanmak ve tutunmak için ona ait olmak ister. Bunun içindeki değişimlerin bir sonucu olarak gerçekleştiğini anlar ve bunu beklemeye başlar.

21.02.2013, Günlük Kabala Dersinin 2.kısmı.

Manevi Egoizm ile Dünyevi Egoizm Arasındaki Fark

Soru: Kabala Bilgeliği’ni çalıştığımız süre boyunca ego artmakta. Bu durum, bizim egonun büyümesini hızlandırdığımız görünümünü meydana getiriyor. Aramızdaki bağı geciktirdiğimiz sürece insanlık daha egoist oluyor.

Cevap : Ego, bizden insanlığa geçmez. Hakikaten de keskin biçimde gelişir ancak o içimizdedir. Dostlarına olan sevgiyi özlemleme ve arzulama derecene göre onlardan nefret ettiğini ve onlar tarafından reddedildiğini hissedersin. Maneviyatı özlemlemeyen birisi hiçbir şey hissetmez. Onlar sıradan dünyevi hayvansal dürtülere sahiptir ve fazlası da olmaz.

Eğer dostlarla birlikte “pozitif”e doğru çaba sarfedersem ve buna ulaşırsam buna “Pozitif Bir” diyelim. Sonra aniden “Negatif Bir”i hissederim. Ama ben sıfır düzeyindeysem, ilk dünyevi seviyedeysem, ben sadece bir hayvanımdır. Bunun, sıradan dünyevi bir ego olduğu anlamına gelir.

Manevi ego, tamamıyla farklı bir konudur; bu, grup içinde beni dostlarla daha kuvvetli bir bağa çekmek amacıyla vücut bulur. İlk başlarda her şey güzeldir, harikadır, “Hadi bağ kuralım arkadaşlar”! Bir yer kiralarız kendimize, herkes ateş içinde yanıyordur, herkes hararetle çalışıyordur. Aniden fark ederiz ki kimse kimsenin yüzüne bile bakmadığını hissetmekte. Bu, negatif bir manevi seviye anlamına gelir ve bu iyi bir şeydir.

İşte tam burası üzerine yükseleceğimiz yeni bir seviyedir ki buradan “Pozitif İki” seviyesine geçeriz. Hemen ardından bu kez “Negatif İki” sahne alır. Ve bu böyle sürüp gider. Bu zigzaglar olmaksızın gelişemeyiz.

Kabalist Şimon’un (Zohar yazarı Raşbi) öğrencilerinin birbirlerini yakmaya hazır olduklarının yazıldığı gibi insanların ne tür bir egoya sahip olduklarını hayal edebiliyor musunuz?

Böyle bir seviyeye yükseldiğinizde bu nitelikler içinizde açığa çıkar. Anlaşıldığı üzere yeni bir çevre inşa etmek zorundayız. Sizi destekleyen ve yöneten güçlü bir grup olmaksızın bu seviyeye ulaşamayacaksınız. Bu durum gerekli olduğu zaman sizi “sallar” öyle ki uyanasınız ve nerede olduğunuzu göresiniz; bu, sizi ve diğerlerini dağıtım yapmak gibi, geceleri (sabah derslerine) uyandırmak gibi grup içindeki görevleri yapmaya zorlar. Bu olmaksızın ilerlemek imkansızdır.

İlk başlarda grup içinde minnacık bir ego belirir. Ancak dostlar bunu fark edemezse, grupta yardım edecek birileri ortaya çıkmazsa  grup düşer. Ara sıra bu tür gruplar olduğunu duymaktayım.

O halde manevi gelişimin ciddi işaretleri belirdiğinde gerçekten mutlu olmalıyız. Esasen manevi egoizm budur.

(7 Aralık 2012 tarihli Novosibirsk Kongresi’nin 1. dersinden)

Birçok Sorun Var; Sebebi Tek

Tüm Tora gibi Zohar Kitabı, sadece aramızdaki bağ hakkındadır, birliğe geldiğimizde bağımız yeni bir gücü açığa çıkartmaktadır. Her an adeta birkaç “kilogram”lık bir güçle karşılıklı bağımızın merkezine girmeyi deniyormuşuz gibi tek diğeriyle bağ kurmak amacıyla kendimizi zorluyoruz. Biz bir kez bağ inşa etmek için yeterli güç oluşturduk; “Assiya Dünyası” olarak tanımlanan özel bir bağ türünü açığa çıkardık. Daha yüce bir heyecan oluşturduğumuzda bu bağa ifşa olunan (açığa çıkan) “Yetzira Dünyası” denir. Böylelikle daha yukarı manevi seviyelere tırmanırız. Bundan fazlası yok.

Böylece Zohar’ı okurken sıklıkla bir diğeriyle daha kuvvetli bir bağ kurmayı ve bağımızın ne olduğunu öğrenmeye çalışırız. Keşfettiğin bağ sayesinde karşılıklı ihsan etme derecesine ulaşırsın ve karşılıklı ihsan etme derecesine göre özel bir güç olan Yaradan’ı keşfedersin. Buna “Yaratılmış olanların sevgisinden Yaradan sevgisine ulaşmak” denir.

Hakkında düşünmemiz gereken tek koşul budur çünkü bu koşuldan başka hiçbir şey yoktur. Her seviyede sadece bu koşulun gizliliği ve ifşası (açığa çıkması) mevcuttur. Henüz yeterince kuramadığın ama şöyle böyle kurduğun bağın derecesine göre her şeyin içinde umutsuzca ızdırapları, füzeleri, ekonomik sorunları hissedersin. Tüm bunların sadece tek sebebi bulunmaktadır: Diğerleriyle güçlü bir bağ kuramamış olman!

(22 Kasım 2012 Tarihli Günlük Kabala Dersi 2. Bölüm, Zohar)

Kase Dolana Kadar

Soru: Zohar Kitabı’ndan aldığım düzeltme nasıl ölçülebilir? İki yıldır halen Zohar Kitabı’nı okuyoruz ancak bazı hazlara ve arzulara çekildiğimi görüyorum.

Yanıt: O, çabanın gerekli ölçüsüyle dolu olana kadar, Zohar Kitabı, her an aynı şekilde görünecektir; adeta Kral’ın Sarayı’na girmişsin ve oradan bir şeyler alıp çıksan bile çıkarken her şeyi yere dökmüşsün ve hiçbir şey kalmamış.

Zohar Kitabı, büyük ızdırabı biriktirene dek, ızdıraptan başka hiçbir şey yoktur; ve böylelikle gitgide artan şekilde büyük bir duaya yükselirsin. MAN. Doğru yoğunlukta doğru talebe ulaşana dek, ve işte o zaman her şey açığa çıkar. İki yıl boyunca biriktirdiğin her şeyi alırsın ve tüm küçük çıkışlarının içinde bir defada daha fazlasını bulursun.

(18 Kasım 2012, Günlük Kabala Dersi, 2’inci Bölümden, Zohar)

Işığa Kapıyı Açın

Soru: Zohar Kitabı kötülüğü keşfetmemize yardımcı olur mu?

Cevap: Zohar Kitabı bir kişiye kötülüğünü hissetmesine yardımcı olmak için diğer tüm kaynaklardan daha fazla etkili olur. Bizler Işığın, Yaradan’ın, ihsan etmenin yolunda ilerliyoruz ki realitede tek hükmü olan ve işleyen budur zira eğer Işığın gücü, ihsan etmenin gücü etkilemezse alma arzusu hareket etmez.

Burada şu sonuç ortaya çıkar, Kabala Kitapları ve özellikle Zohar Kitabı olmazsa hareketimizin kaynağını keşfedemezdik sadece bu dünyada amaçsız gezinirdik. Eğer biz her taraftan onunla eşit olmaya yakınlaşmak için onu uyandırırsak daireler şeklinde bizi sararak etkileyen Işıktır ve o zaman her şey farklı sorun ve problemlerin içine dalar.

Ancak bu problemler ve sorunlar nelerdir? Bunlar bizim Işık’la olan zıtlığımızın hissiyatıdır. Işığın ne olduğunu bilmiyoruz fakat onu bilmediğimiz için kendimizi kötü hissederiz.

Örneğin eğer küçük bir çocuk soğuk almışsa, titrer ve ağlar ancak ne yapması gerektiğini bilmez. Hemen yanında sıcak bir odaya açılan bir kapı vardır ancak çocuk oraya gitmesi gerektiğini bilmez. Böylece ağlamaya ve haykırmaya devam eder fakat bu kötü hissiyatı soğukla ilişkilendiremez. Soğuk aldığı, üşüdüğü için kendini kötü hissettiğini ve eğer hemen yandaki sıcak odaya geçerse iyi hissedeceğini anlayamaz. O hiçbir sebep ve sonuçla ilişkilenmeden sadece basit bir şekilde iç durumuna göre reaksiyon verir. Yani basitçe alma arzusuna göre hareket eder.

Fakat eğer bu arzu kendisi için bir baş inşa ederse o zaman bu düşüncelerin nereden ve niçin geldiğini ve onu nasıl kurtarabileceğini ve bu kötü koşullardan kaçmak için hangi aksiyonları yapması gerektiğini anlar – işte bu baştır. Ancak bu baş nasıl yaratılır? Işık onun içerisinde farklı aksiyonlar sonucu bu mekanizmayı yaratır ki bu hiçbir surette alma arzusunun içerisinde mevcut değildir.

Böylece bizler aşama aşama iyiye doğru ilerleriz.  Kendini kötü hissettiği zaman sadece basit bir şekilde bağıran bir gelişim seviyesinde olan insanlar vardır. Farklı yönlerde kaçmayı deneyen diğer insanlar vardır ancak doğru yönü bilmezler. Aynı zamanda kaçmayı başaranlarda vardır. Kaçmaya gerek olmadığını anlayanlar da vardır ve eğer bize gelen ve kendimizi kötü hissetmemize sebep olan Işığı algılarsak, şimdiki durumumuz, bunu iyiye çeviririz ve bundan kaçabileceğimiz hiçbir yer yoktur. Böylece bu insanlar kendi koşullarının üzerine yükselirler, bu durumu dönüştürürler ve aynı bu yerde Işığı keşfederler. Tüm her şey bizim gelişimimize bağlıdır.

18.11.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden, Zohar

Üst Işık İçin Bir Radar

Soru: Yukarıdan sabit olarak uyandırıldığımızı ancak form eşitliği eksikliğinden ötürü bunu hissetmediğimizi söylediniz. Zohar okuduğumuzda Yukarıda ne oluyor, daha güçlü bir şekilde mi uyandırılıyoruz yoksa daha hassas mı oluyoruz?

Cevap: Eğer sadece Kitabı okuyorsan hiç bir şey olmaz. Okusan da olur okumasan da. Her şey niyetine bağlıdır. Eğer niyetin form eşitliğini uyandırırsa o zaman eşitlendiğin seviyeye göre daha yüksek bir seviyeye gelirsin, bununla etkilenirsin. Ancak eğer ki formda eşitlenmeye eğilimin yoksa buna yaklaşmıyorsan, üst seviye seni aydınlatmaz.

Üst seviye sabit haldedir ve buna Hafetz Hesed (kendisi için istemeyen) denir. Sen onu uyandırabilirsen, eğer kendinden çıkar ve arzunu indirirsen o senin üzerinde etki yapacaktır. O zaman senin üzerinde ışıldayacaktır. Özellikle senin için ışıldayacaktır anlamında değil ancak sen kaplarına, yenilediğin arzularına göre ondan etkileneceksin.

Ancak sen yeni arzu ve kapları nereden alacaksın? Eğer diğer dostlarınla bağlanırsan o zaman aranızda, manevi kaba doğum verirsiniz. Hiçbirimiz Işığı emebilecek bir kab değiliz.  Böylece bağ kurmak için birbiri önünde kendisini iptal etmek isteyen birkaç insan gereklidir ve bu durum üst ile eşit hale gelmiş olacaktır. Böylesi bir form eşitliğinde, aralarında üst seviyeden daha güçlü bir aydınlanma hissedebilirler.

14.10.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden, Zohar