Category Archives: Zohar

“Zohar Kimin İçin Yazıldı?” (Quora)

Zohar, hayatın zirvesine, yaradılışın amacına ulaşmak isteyen ve niyetlerini doğuştan gelen egoist niyetimizden (yalnızca kişisel çıkar için almaktan) ihsan ettiğimiz, sevdiğimiz ve başkalarıyla olumlu bir şekilde bağ kurduğumuz bir niyete dönüştürmeye çabalayan insanlar için yazılmıştır.

Zohar, niyetimizi bu şekilde tersine çevirmeyi ve ıslah olmuş niyetimizde, doğada barınan pozitif gücü keşfetmeyi mümkün kılan, “ışık” adı verilen gücü sağlar.

Bu nedenle Zohar, tüm Tora gibi ya yaşam iksiri ya da ölüm iksiri olabilir. Zohar’ı çalışmak istiyorsak, ona yaklaşma niyetimizi kontrol etmeliyiz.

Zohar’ı okuyarak, çekebileceğimiz ışığı çekerek niyetimizi değiştirmek istiyorsak, o zaman Zohar -Tora’nın Beş Kitabı’nın bir tefsiri- onun çalışılmasının yardımıyla, yaşam iksiri haline gelir şöyle yazıldığı gibi ” Kötü eğilimi [insan egoizmini] Ben [Yaradan] yarattım ve onun ıslahı için Tora’yı verdim çünkü onun içindeki ışık kaynağa geri döner.”

Eğer ihsan etme yani kaynağa geri dönme niyeti için çabalamıyorsak, ancak egoist arzularımız tatmin olmak ve kendimize “putperestlik” adı verilen başka hedefler koymak için Zohar çalışmamızı motive ediyorsa, o zaman çalışmamız ölüm iksirine dönüşür ve bizi yaratılış amacından uzaklaştırır.

Bu nedenle, Zohar’ı okurken, doğanın pozitif gücünü, sevgiyi, ihsan etmeyi ve bağ kurmayı edinmek için niyetimizi hazırlamamız gerektiğine dikkat etmeli ve bunu hatırlamalıyız.

Orijinal Kaynaklar Nasıl Anlaşılır?

Yorum: Öyle oluyor ki, On Sefirot Çalışması dersinden sonra bir öğrenci: “İki saattir TES dersinde oturuyorum ve çok çabalamama rağmen hiçbir şey hissetmiyorum” diyebiliyor. 

Cevabım: Hiçbir şey yapamazsınız. İki saat veya iki yıl daha oturabilir. Bu o kadar kolay olmayacak. Kendisinde ihsan etme niteliği belirinceye kadar TES’i hissetmeyecektir. 

Yorum: Zohar‘ı çalışmaya başladığımızda, bize alışılmadık bir şeyin ifşa edildiğine dair bir his vardı. En azından insanlar öyle düşündü.

Cevabım: Çünkü kendilerine artık her türlü mucizenin ortaya çıkacağını, göklerin açılacağını, tiyatral ve ilahi bir şey olacağını zannettiler.

Ancak Zohar, kendini açan bir kişinin ne anladığından bahseder. Sonuçta, kişinin kendisini buna açması gerekiyor. Bu olmazsa, Zohar gizli bir kitap olarak kalır. Bu yüzden gizli olduğu söylenir. Ve o nasıl açılır? Kendinizi açın ve o zaman bu olduğu ölçüde, sizin içinizde de onun açıldığını göreceksiniz 

Yorum: Ama insanlar bunu bir tür içsel titreşim olarak hissettiler. 

Cevabım: Bu sadece “çocukça” bir heyecan. Hepsi bu. Saf insan izlenimi. 

Zohar – Mitler ve Efsaneler

Soru: Zohar Kitabı etrafında pek çok hikâye var. Onlardan hangisi güvenilirdir?

Cevap: Bu bilinmiyor. Bu Kitap uzun bir süre gizli kaldığı için, gerçek Kabalistlerin – Ari ve Baal HaSulam’ın, söyledikleri dışında hiçbir varsayıma inanmıyorum.

Rabbi Şimon, Meron Dağı’na gömüldü. Olan şey bu. Tek bir şey biliyorum: Rabaş, Rabbi Şimon’un mezarına gitti ve ben ondan, kaynağa bağlı kalarak ne kadar yükseldiğini hissettim.

Asla başka bir yere gitmedi: Ağlama Duvarı’na ya da Rambam, Ramchal veya Rabbi Akiva’nın mezarlarına gitmedi; sadece Rabbi Şimon. Onun için bu sadece yaslanmaktı.

Soru: Rabbi Şimon, Rabbi Akiva’nın öğrencisiydi. Kaç yaşında onunla çalışmaya başladı?

Cevap: O zamanlar çok küçük yaşta başlarlardı. Prensip olarak hayatı boyunca çalıştı ama kaç yaşında başladığını bilmiyorum. Kural olarak, çocuklar üç yaşından itibaren Tora’yı ciddi bir şekilde çalışmaya başlarlardı. On Sefirot Çalışması’na Giriş‘te ve kutsal yazılarda yazılan budur, bir adam oğluna üç yaşından itibaren ihsan etme niteliklerini öğretmekle yükümlüdür.

Yorum: Rabbi Şimon’un nasıl Rabbi Akiva’nın öğrencisi olduğuna dair iki versiyon duydum. Birincisi, henüz erken çocukluk döneminde olağanüstü yeteneklere sahip olmasıydı. İkincisi, evliyken okumaya geldi ve Rabbi Akiva onu kabul etmek istemedi. Sonra Rabbi Şimon, iddiaya göre onu Tora çalışmalarını Romalılara anlatacağı konusunda tehdit etmeye başladı ve daha sonra onu kabul etti.

Cevabım: Şahsen ben bunu okumadım ve okumak da istemem. Benim için ne fark eder? Biz, bir kişinin içsel ediniminden bahsediyoruz.

Bu dünyaya hayvan kabukları içinde bakmıyorum. Onların içlerinde ne olduğunun ne önemi var?! Ben bu dünyaya sadece onu yöneten ve her şeyi belirleyen güçlerin bakış açısından bakıyorum. Hiçbir anlamı olmayan ve kendi başına var olmayan bir şeye neden bakayım?

Yorum: Ancak bu hikâyeler Kabala öğrencilerine Meron Dağı’nda tura çıkarıldıklarında anlatılıyor.

Cevabım: İnsanları daha fazla içsel bir çalışmaya çekmek için böyle söyleniyor. Ne yapabilirsiniz? Bir kişi yavaş yavaş edinime çekilmelidir. Yeni başlayanlara kuantum fiziğini öğretmeye başlayın ve onlara zamanın, mesafenin, hareketin olmadığını, her şeyin sonsuzluk, sınırsızlık olduğunu söyleyin. Onlara kuantum dünyasını açıklamaya çalışın. Dünyada kaç kişi bunu anlar? Ve maneviyat bundan daha da yüksektir.

Zohar Benim İçimde İfşa Olur

Zohar Kitabı’nda, üst sistemlerin yapısı hakkında okuduğumuzda, her zaman (ve en önemli şey de budur!) bu sistemlerin nerede konumlandığını düşünmeliyiz. Onlar her birimizin içindedir. Bizler onları ifşa etmeliyiz.

Partzufim, Sefirot adlarını ve çeşitli eylemlerin adlarını -Atik, Arik Anpin, birini diğerinden ayıran Parsa, yükselişler, düşüşler, bağlanmalar ve ayrılıklar-  dinlediğimde tek bir şeye bakmam gerekiyor: “Tüm bunların benim içimde olduğunu ne zaman hissedeceğim?! Bu nitelikler ve eylemler benim içimde ve duyumlarımda nerede? İşte Atik. Ve işte orada Arik Anpin. Ve burada, Parsa’nın ortasında, bu hissetmemi engelliyor!”

Bütün bunlar kişinin içinde ifşa edilmelidir. Sonuçta, maneviyat bizim içimizdedir. Bize öyle geliyor ki manevi dünya çok uzaklarda bir yerlerde, bir takım boşlukların içinde. Ama biz “gerçeklik algısı”nda çalışıyoruz ki tüm gerçekliği kendi içimizde hissediyoruz ve bu manevidir; en derin içsel katmanımızdır.

Bu nedenle, bir cerrah gibi, Zohar’ın bahsettiği üst sistemi kendi içimde, duyularımın derinliklerinde ifşa etmeye çalışmalıyım.

Ve sonra, “üst düşünce”, “RADLA”, “Atik”, “Arik Anpin” ve “Keter’e yükselir” sözcüklerini okuyarak, bunun içimde nasıl olduğunu hissetmeye çalışmalıyım. Zohar metninde yazılan her kelimenin bende kendi hissine sahip olmasını istiyorum.

Sürekli bunun üzerinde çalışıyorum. Buna maneviyatı ifşa etmeye çalışıyorum denir. Unutmayın!

Her dersten önce, Zohar’dan okuduğumuz her pasajdan önce, bu niyete geri dönmek, şimdi Tora’nın içsel kısmıyla, kişinin içinde ifşa olan içsel Tora ile uğraştığımızı hatırlamak gerekir.

İçimizde çeşitli düşünceler, arzular ve nitelikler vardır ve bunların en derinlerinde, Zohar Kitabı’nda okuduğumuz manevi gerçeklik ifşa olur.

Bu nedenle tüm dikkatim ve tüm beklentilerim kendi içimde ifşa edeceklerime odaklanmış olmalıdır.

Her şeyden önce, kendi içimde bu sözlere karşı herhangi bir hareket veya tepki görmeye çalışarak, bununla her zaman ilgilenirim.

Onları hayal etseniz bile, önemli değil. Asıl mesele, bu içsel hareketleri kendi içinizde hissetmeye çalışmaktır.

Bu istek başlı başına bir duadır. Metni bu şekilde ele almaya alışacağız ve sonra bu alışkanlığa aramızda bir bağ ekleyeceğiz.

Sonuçta, Zohar Kitabı sadece aramızda bir bağ oluşturmak için yazılmıştır. Bu bağ, bedenler arasında değil, daha çok içimde, içimdeki tüm ruhların noktaları arasındadır.

Bu bağı kendi içimde, “ben” imajı ile “diğerleri” imajı arasında kurmalıyım. İçimde yarattığım bu bağda, manevi algı kabımı, Kli’mi inşa ederim ve maneviyat onun içinde ifşa olur.

Bu nedenle tüm dikkatim kendi içimde yoğunlaşmalı. Ve kelimeler, metinler veya anlamları ne olursa olsun, her zaman içimdeki olgulardan bahsederler.

Kelimenin kendisini duymak istemem; içimde nasıl yankılandığını hissetmek isterim. Bu, onun anlamıdır. Ne de olsa, tüm kelimeler bu dünyadan alınmıştır, ancak onlar beni içimdeki üst dünya hissine götürmeliler.

Zohar Bize Ne Öğretir?

Zohar bize ne öğretir?  Kabala biliminden bilinir ki, Yaradan, içinde tüm ileri gelişimin yer aldığı, tek bir arzu yarattı.

Bu tek arzu, ortak bir ruh olan, Adam adı verilen, tek bir sistemde birbirine bağlı çok sayıda özel arzuyu içerir.

Sonra Yaradan, Kendi programına göre, bu her arzunun parçaları arasında var olan bağı yok etmeye başladı.

Onlar, organları birbirleriyle düzgün bir şekilde etkileşime girmeyen hasta bir bedendeki gibi, birbirleriyle bağlarını kaybetmeye başlarlar, bu da bir dengesizliğe yol açar ve hissettiğimiz şey, hastalığın semptomlarıdır: basınç veya sıcaklık artar, kimyasal içerikler, kanın bileşimi vb. yani vücut kendi kendini dengede tutmaz. Bu bir hastalıktır.

Yaradan ruhlara bunu neden yapar? Bozulmayı hissedelim ve sonra ıslah olalım diye.

Bu hastalık orijinal halimize nüfuz eder, bizi tek bir sistemin parçası yapan aramızdaki bağı bozar ve birbirimize giderek daha az bağlı hissetmeye başlarız.

Aramızdaki bu bağ kaybında, sonsuzluktan birbirimize sonu olmayan şekilde bağlı olduğumuz ve bu bağın tamamen kaybolduğu bir duruma kadar, 125 derece iniş vardır.

Ve daha da fazlası, 125 derecelik seviyeden aşağı inildiğinde, Parsa denilen daha da büyük bir hasar meydana gelir ve pozitif bir bağ yerine, onun yokluğunun ardından yeni negatif bir bağ oluşur.

Ve artık herkes başkalarını kendi çıkarları için kullanmak ister. Beden sadece ölmez, aynı zamanda kendini tamamen yiyip bitirir.

Alma arzusu içine, başkalarını kullanma arzusu içine bu düşüş, birbirimizle olan tüm bağımızı, hem ihsan etme uğruna pozitif, hem de alma uğruna negatif bağı tamamen kaybettiğimiz bir duruma ulaşana kadar devam eder, bu da bizi maneviyatla tamamen çelişkiye ve onun farkındalığının veya bilgisinin yokluğuna getirir. Bu, birbirimizden ayrılmamızın bir sonucudur.

Ve sonra bu dünyayı hissederiz – hayali bir gerçeklik. Neden hayalidir? Çünkü bu, Yaradan tarafından bize O’nun yokluğu illüzyonunu vermek için özel olarak yaratılmıştır.

Ne yapmalıyız? Aramızdaki bağı ıslah etmemiz gerektiğini anlamalıyız. Aramızdaki bağ arttıkça, ruh bu dünyamızın duyumlarından sonsuzluğa doğru yükselir. Aramızda yeniden bağ kurmak bir yükseliş yaratır.

Bu nedenle, tüm ruhlarla, yaradılışın tüm parçalarıyla ile bağda olduğumuzu hayal edebildiğimiz ölçüde, Zohar Kitabı‘ndan aldığımız hazzı artıracağız.

Ne de olsa o, sonsuzluğun yüceliğinden yazılmıştır. Zohar Kitabı’nın yazarları bu çalışmayı 125 derece yükseklikte birbirleriyle bağ kurdukları yerden yazdılar.

Bu nedenle, Zohar‘ı çalışırken, birbirimizle bağ kurma arzusu duymalıyız. Özel bir bilgeliğe gerek yok. Her şeyi ancak birbirimizle bağ kurarak kavradığımızı hatırlamak yeterlidir.

Ve aslında, Zohar sadece ruhların bağından bahseder. Bana, Adam adı verilen evrensel sistemle, diğer tüm ruhlarla bağımın ne olduğunu ve hepsini ıslah olmuş, sağlıklı ve düzgün işleyen bir sisteme bağlamak için bunu nasıl kullanmam gerektiğini açıklar.

Zohar‘ın bahsettiği tek şey budur. Herkes için bu ıslah eylemini gerçekleştirmek için burada olduğumu vb.ni açıklar.

Sadece Kabul Edin – Ve O Ortaya Çıkacak!

Zohar‘ı okumaya hangi bölümden ve tam olarak nereden başladığımızın bir önemi yoktur. Kişi bir dersi ilk defa duysa bile hiç fark etmez. “Tora’da zaman yoktur”; o manevi durumlardan bahseder ve tüm bunlar içimizde olur ama biz henüz hissetmiyoruz.

Fakat bu önemli değil. En yüksek, en inançlı ve güçlü kaynak olan, Zohar Kitabı‘ndaki ışığı uyandırmak bizim için önemlidir. Hiçbir kitap, ruh üzerindeki etkisi açısından Zohar Kitabı ile asla karşılaştırılamaz.

Onun ışığı bize tesir edecek şekilde kişinin onu kendi üzerine çağırması ancak niteliklerde ona benzemekle mümkündür. Bu nedenle, Zohar Kitabı’nı birlikte okuyoruz yani her şeyden önce, bu Kitabı açmadan önce, herkes kendini başkalarıyla bağa hazırlamalıdır.

Tora’nın armağanı hakkında da yazılmıştır ki, “tek kalp tek adam gibi” olmayı ve (gelecekte) kardeş sevgisini elde etmeyi kabul ederseniz (bunu yapamayacağınız açıktır, ancak sadece kabul edersiniz!) o zaman Tora’yı yani kaynağa, Yaradan’a dönen ışıkla ıslah metodunu alacaksınız. O zaman bu ışık sizi etkileyecek ve sizi kaynağa, iyiliğe, Yaradan ile eşitliğe döndürecektir.

Bu nedenle, Zohar Kitabı‘nı okurken, her zaman şu koşulu yerine getirmeye çalışmalıyız: ışığın bizi etkilemesi için birleşmeye hazır olmak ve birliğimizde, tek bir ruhta olduğu gibi, ışığı, Yaradan’ı ifşa edeceğiz. Ne de olsa, bireysel bir ruh, yalnızca şimdi algıladığımız mevcut gerçekliğimizi hissedebilir.

Bina’nın 50. Kapısı

Bu sarayda üst üste pek çok gizli hazine vardır. Bu sarayın içinde gizlemek ve ışıkları durdurmak için yapılmış kapılar vardır. Onlar elli tanedir…(Zohar Kitabı’na Girişi, Bölüm “Kilit ve Anahtar”).

Zohar Kitabı’nı çalıştığımızda, bu kitabın biz alttakiler ile üstteki Yaradan arasında bir aracı olduğuna ve tüm bu bağın Rabbi Şimon grubu sayesinde gerçekleştiğine inanmalıyız.

Kapılar, uymamız gereken şartlardır. Kapılardan geçebilmek için onlara yaklaşmanız ve kendinizi belirli niteliklere göre ayarlamanız gerekiyor. O zaman kapıların bir kısmı açılıyor, bir kısmı iptal oluyor, bir kısmını da entegre ederek düzeltmemiz gerekiyor.

Her kapıdan sonra, kendi içimizde ihsan etme arzusunu giderek daha fazla ifşa ederiz, Yaradan’a gitgide daha çok yaklaşırız ve yaradılışı Yaradan’a bağlayan tüm sistemi daha iyi anlarız. Böylece geçtiğimiz her kapıda, Yaradan’ın sarayına doğru daha da ileriye gidiyoruz.

Sonuncunun, 50. kapının ardında, kesinlikle her şey ifşa olur, tüm Malhut, üst güçle tamamen yapışır.

Engelleri Aşın ve Üst Dünyayı İfşa Edin

Soru: Zohar nedir?

Cevap: “Zohar”, “üst aydınlık” anlamına gelir. Bu, Arık Anpin olan Atzilut dünyasının baş seviyesinin ışığıdır. Kitap adını bu parlamadan alır çünkü birçok farklı filtreden geçerek yavaş yavaş kendini küçülten ve bizi etkileyen kaynaktan bahseder.

Soru: Zohar neden hikâye tarzında bir anlatım biçimine sahiptir?

Cevap: Hayır! Bu insanlarla ilgili değildir. Ne Tora, ne Zohar ne de Talmud insanlardan bahsetmez, sadece manevi seviyelerden bahseder.

Eğer bir tür manevi seviyede olsaydınız, seviyenizi örneğin Rabbi Şimon’un veya başka birinin seviyesine göre ölçerdik. İnsan bu şekilde ölçülür, adıyla değil. Adının ne olduğunun benim için ne önemi var ki!?

Konuştuğu seviye benim için önemli çünkü bu seviyede tüm perdeleri aşar ve manevi dünyayı görür. Bunun ona ne açtığı benim için önemli. Bazı mikro parçacıkların hızlandırıcısı gibi çalışır.

Bu nedenle, onun bir kişi olarak değil, tüm engelleri aşan ve bana üst dünyayı gösteren “mermi topunda” hangi güç ve kaç elektron volt olduğu hakkındaki verilerine ihtiyacım var.

 

Zohar’a Giriş

Soru: Kişi Zohar Kitabı’na giriş yaptığında kendisi için ne keşfeder?

Cevap: Kişi bu kitabın anlattığı uçsuz bucaksız dünyayı hissetmeye başlar. Dünya aniden küresel bir ekran gibi dört bir yandan önüne açılır.

Üstelik sadece bir ekran gibi uzaklaşarak hareket etmez, giderek buharlaşan karanlık ışıkla dolu bir küreymiş gibi yavaşça kaybolur ve sizinle genel güç olan Yaradan arasında karşılıklı bağ hisleri olan bir kozmosun içindeymişsin gibi bir his olur.

Bu arada, uzayda bulunmuş birçok insan bu şekilde hisseder. Dünya sakinlerinin etkisinden kopukturlar ve Dünya’nın sürekli baskısı altında olmalarına rağmen, hala insanlığın farklı bir amacı olduğunu, evrenin düşüncelerle dolu olduğunu hissederler ve bu büyük bir vizyondur. Bu his hakkında, uzayda var olduğu için değil, Dünya orada onlara baskı yapmadığı için bahsediyorlar.

Soru: İnsanlar defalarca manevi bir durumu görselleştirmeye ve bazı görüntüler veya 3D grafikler icat etmeye çalıştılar, ancak bunların hepsi çok sınırlı. Ve duyulara göre, kişi sadece ışığı mı algılar? Bunu kelimelerin ve görüntülerin yardımıyla aktarmak nasıl mümkün olabilir?

Cevap: Hiçbir şey aktarılamaz! İpucu yok! Makaleler var ve makaleye göre bir şeyler hissederseniz hissedersiniz; hissetmezseniz, o zaman yoktur.

Bu hisler aktarılamaz çünkü onlara yeterince uyum sağlayamıyoruz. Beş duyunuzda tuzlu, acı, tatlı veya bazı sesler, bazı kokular ya da dokunuşlar vb. hisler varsa, o zaman size bir şey aktarılabilir. Hatırlarsınız ya da anlarsınız.
Ve bu duyu organına ve arşivine sahip değilseniz, buna bağlı belirli bir dizi izlenim yoksa hiçbir şey yapılamaz.

Kabalistik Bilgi Aktarmak İçin Diller

Yorum: Zohar Kitabı‘nda pek çok farklı isim var, ancak Baal HaSulam, özellikle Talmud Eser Sefirot’ta daha fazla manevi terminolojiye sahiptir.

Cevabım: Fark nedir? Bu sadece bir tanımlama. Manevi dünyayı tanımlamak için dört dilimiz var: Tora’nın dili, Talmud’un dili, efsanelerin dili ve Kabalistik dil.

Kabalistik dil en doğrudur çünkü tüm seviyeleri, nitelikleri ve etkileşimleri matematiksel ve fiziksel olarak tarif eder. Elbette bu lirik bir dil değil; bu kuru bir dildir. Ama ne yapabiliriz? Bilimde bu hep böyledir!

Diyelim ki şimdi ağlıyorsunuz ve üzgün hissediyorsunuz. “Ona on gram filan şeyden verin” diyorum. Sana enjekte ediyorlar, sen sakinleşiyorsun ve ben diyorum ki: “Şimdi bu heyecan seviyesinden şu heyecan seviyeye indi.”

Zohar, ne kadar “enjeksiyona” ihtiyacınız olduğunu ve hangi seviyeden hangi seviyeye ineceğinizi işte böyle anlatır. Ama aynı zamanda, duyularınızı aktarmaz. Ancak farklı bir formda yani farklı bir tanımla bunları aktaracaktır.

Bu nedenle fark etmez çünkü aynı şeyden bahsediyoruz; sadece kişiye farklı açılardan yaklaşıyoruz.