Category Archives: Zohar

Zohar Kitabı Maneviyatın Giriş Biletidir

Zohar Kitabı’nın özel olduğunu herkes bilir. O, insanı manevi dünyaya götürebilen tek kitaptır. Eşsiz amacı nedeniyle ünlenmiştir ve insanlık ona özel bir şekilde davranır.

İnsan bu dünyaya, hiçbir şey bilmeden doğar. Doğa, onun için dünyaya çok garip bir giriş hazırlamıştır, ona önceden hiçbir şey açıklanmaz ve ona babasından, annesinden veya önceki nesillerden duyumlar, hafıza veya zihin aktarılmaz.

İnsan bir et parçası olarak doğar ve bu dünyadan izlenimler almaya başlar: sıcak, soğuk, ışık, karanlık, sesler, gürültü ve sessizlik…

Yeni doğduğunda, insan hiçbir şey hissetmez. Yavaş yavaş seslere, ışığa, sonra annesinin tavrına, kendi üzerindeki bazı hareketlerine tepki vermeye başlar ve güler ya da ağlar. Dünyayı keşfetmeye başlar, etrafını saran şeyleri anlamaya çalışır ve bedeniyle tanışır. O bu şekilde büyür.

Bir hayvan yavrusunun doğumundan birkaç gün sonra her şeyi bilmesi ve bu dünyada kendi başına hayatta kalabilmesi, ancak bir insan yavrusunun yetişkinlerin ilgisi olmadan hiçbir şey yapamaması şaşırtıcıdır. Ayrıca eğer o, ormanda bırakılmış olsaydı çevresindeki hayvanlara benzemeye başlardı.

Bir çocuğun dünyamızdaki tüm gelişimi; aldığı izlenimler ve dünyada var olan ve yetişkinlerin ona gösterdiği ve açıkladığı örnek ve davranış kalıpları temelinde gerçekleşir.

Çocuklar için müzik, oyuncaklar, kum havuzlu ve kaydıraklı oyun alanları, çeşitli inşaat setleri ve oyunlar var. Bunların hepsi çocukların kırmayı, birleştirmeyi, sökmeyi, renkleri ve sesleri ayırt etmeyi öğrenmesi içindir. Bütün bunlar, onu dünyamızdaki hayata hazırlamak için, onun gelişimi için varlar.

Ebeveynler ve çevre, çocuğun kendi kuşağına ve içinde yaşadığı dünyaya yakışır bir şekilde büyümesi için her şeyi sağlamaya hazırdır. İçgüdüsel olarak, çocuğumuza içimizdeki her şeyi vermek isteyecek şekilde yaratıldık. Aksi takdirde çocuklar hayata hazır olamazdı.

Bu tür bir yetiştirme tarzı doğaldır, bizim doğamızdan gelir ve onu yok edemeyiz. Bir kişiyi doğrudan bir bilgisayara bağlayıp onu ansiklopedik bilgilerle doldurarak ona bilgi yükleyemeyiz.

Doğumdan hemen sonra onu eğitim ve bilgi ile doldurup onda duyular, tepkiler, hassasiyetler geliştiremeyiz; ancak yavaş yavaş, adım adım, izlenimler biriktirdiği ölçüde, kendisi bir birey formunu alır.

Bu süreç insanın hayatının ilk 20 yılını ve hatta daha fazlasını alır. Ve yetişkinler olarak biz de öğrenmeye ve gelişmeye devam ediyoruz ve reşit olduğumuzda daha önce bir şey bilmediğimiz için pişmanlık duyuyoruz.

Benzer bir gelişme süreci, üst dünyada doğuşumuz ve gelişimimiz de bizimle birlikte gerçekleşir. Tek fark, bu süreç esnasında maddi dünyada da var olmamızdır ve bu gerçekten kişiyi etkiler!

Ama aynı zamanda manevi bir baba ve anneye, manevi bir çevreye, oyuncaklara, eğitime, yetiştirilmeye ve açıklamaya da ihtiyacım var. Ve örnek alamazsam, manevi dünyaya hazır olamayacağım, o bana açılmayacak ve onu tanıyamayacağım.

Bir insan nasıl ki bilgisi olmadan bizim dünyamızda var olamazsa, ruhu da bilgi olmadan üst dünyada var olamaz. Dahası, üst dünyanın bilgisi, onun içindeki bir yaşam hissidir (Baal HaSulam, “Beden ve Ruh”).

Yeni doğmuş bir bebeğe, beşiğinde bırakıldığını ve varlığı için gerekli olandan başka hiçbir şey verilmediğini düşünün. O bir et parçası olarak gelişmeden kalırdı.

Yeni, çeşitli izlenimler almazsak gelişemeyeceğiz. Onları bir bebeğin anlamaması gibi biz de anlamayabiliriz ama her türlü dış etki ve izlenimle dolmaya başladıkça bu şekilde büyürüz.

Aynı şey maneviyat için de geçerlidir. Kendimizi manevi dünyadan gelen çeşitli dış etkilerle doldurmalıyız. Ama bu etkiler bizim maddi dünyamızda yoklar!

Zohar Kitabı’nın üzerimizde sahip olduğu tam da bu “dış” etkidir. İşte bu yüzden bu kitap özeldir. Bir insan bu kitabı okursa veya dinlerse, anlayışı ne olursa olsun, kitap onu bilinmeyen üst dünyanın çeşitli izlenimleriyle doldurur. Başka hiçbir kitabın insan üzerinde böyle bir etkisi yoktur.

Bizler, Zohar kitabını çalışırken, yavaş yavaş  ondan izlenimler alacağız, onları biriktireceğiz ve onlar bize nüfuz edecek ve ilerlememizi sağlayacaklar.

Elbette, kişinin, onun anlatımıyla bir miktar bağ kurmasını sağlamak için Zohar Kitabı’nı okumaya küçük açıklamalarla eşlik edeceğiz.

Ama aslında insan, ona hiçbir açıklama yapılmadan sadece anlama arzusuyla bile onu okuyabilir, tıpkı gözleri fal taşı gibi açılmış bir çocuğun, doğası bir dakika bile rahat kalmasına izin vermediği için, dünyaya ulaşmak ve her şeyi bilmek istemesi gibi.

Duyularımızı, kalbimizi ve zihnimizi bu kitaptaki her şeyi özümsemek için açarsak, dünyayı coşkulu gözlerle özümseyen bir bebek gibi, ilerleriz.

Ve kişinin parlak bir zihne sahip olması veya öğrenmesinin zor olması, tembel veya çevik, rasyonel veya duyarlı olması fark etmez, herkes kendisi için en uygun gelişimi alacaktır.

Kabala’nın Dili Kişiyi Nasıl Etkiler?

Soru: Baal HaSulam, her aşamayı düzinelerce sayfada ayrıntılı olarak açıkladığı “Kabala Bilgeliğine Önsöz” makalesini yazdı. Bu, tüm Kabala’nın temelidir.

Kabala dili, doğanın kendisinden ortaya çıkmıştır. İlk kez büyük Kabalist Ari tarafından edinildi. Bunun nedeni, kendisinden önce hiç kimsenin “kısıtlama, sarma, ayrılma”, “form eşitliği” gibi kavramlarla hareket etmemiş olması mı?

Cevap: Evet, Ari, Kabala ilminin temelini oluşturan tüm bu evreleri, nitelikleri ve yayılmaları açığa çıkardı ve ilk kez o bunları açıkladı.

Esas olarak, onlar Zohar Kitabı’nın yazarı Raşbi tarafından da biliniyorlardı. Ancak Raşbi bunu Ari’nin yaptığı gibi tarif edemedi. Daha az bildiği için değil. Tüm bunların açıklanamayacağı bir zamanda yaşadı. Açıklama vasıtalarını henüz almamıştı. Bu Kabalistler arasında neredeyse 1500 yıl vardı.

Yorum: Anladığım kadarıyla en özel şey, insanlar tam olarak anlamadıkları bu tanımları okuduklarında dahi bu onları zaten etkiliyor.

Cevabım: Evet. Bu çok önemli. İnsan hiçbir şey yapmasa da, sadece dinlese bile onda bazı değişiklikler olur çünkü biz, köklerimizle ilgili şeylerden bahsediyoruz.

Zohar Kitabı, Bizler İçin İfşa Oldu

Zohar Kitabı, sadece günümüzde ifşa olabildi çünkü gelişimimizde cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeleri geçtik ve insan seviyesine ulaştık (İnsan – Adem, “Edomeh” kelimesinden gelir, Yaradan’a benzer anlamındadır).

Bu nedenle bugün hayatımızda kriz, çaresizlik, umutsuzluk ve hayal kırıklığı hissediyoruz.

İşte bu nedenle Zohar Kitabı, ıslahımızı gerçekleştirebilmemiz yani hepimizin bir bütün olarak birbirine bağlı olduğu, sonsuzluğun Malhut’unda olduğu gibi; aramızdaki aynı bağlantı sistemine ulaşabilmemiz için ifşa edilmiştir.

Islahın ilk aşaması “kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” denir. Bu, Hafetz Hesed (kendisi için hiçbir şey istemeyen) seviyesidir, korkudan (endişeden) dönüş seviyesidir.

Islahın ikinci aşaması daha yüksektir, komşunu kendin gibi sevme seviyesidir, sevgiye ya da ihsan etme uğruna almaya dönüş seviyesidir.

Bu iki ıslahı da yapmak zorundayız ve bunların her ikisi de insanlar arasındaki ilişkilerde uygulanır.

Ne de olsa Yaradan,  ıslah olmuş ilişkilerimiz vasıtasıyla ifşa olur yani komşumuza olan sevgimiz ve ihsanımız ölçüsünde ya da “Başkasının sevgisinden Yaradan sevgisine” sözüyle ima edildiği gibi.

Bir grup Kabalist tarafından yani insan seviyesine ulaşmak isteyenler arasında uygulanması dışında, tek bir ıslah gerçekleştirilemez.

Onlar birbirleriyle olan ilişkilerinde, sonsuzluğun Malhut sistemini inşa ederler ve onun içinde sonsuzluğun ışığını yani Yaradan’ı hissetmeyi arzularlar.

Zohar Kitabı bunun için bize güç, arzu ve içsel edinimler vermelidir.

Bu nedenle, Zohar’ı okurken, kişi,  hepimizin bir olduğu ve kalpteki noktalarımızın yani maneviyat arzularımızın birleştiği ve bu ortak arzular vasıtasıyla içinde Yaradan’ı hissedeceğimiz manevi kabımızı, Şehina’yı ya da sonsuzluğun Malhut’unu inşa ettiğimiz niyetini korumaya çalışmalıdır.

Zohar’ın yazarları, Rabbi Şimon grubu gibi, birlikte hissetmeli ve aramızdaki bu bağ sistemi içinde Kitap’ın ne hakkında konuştuğunu hayal etmeye çalışmalıyız.

Ne de olsa Zohar, sadece aramızdaki bağdan bahsediyor, onu sözde bu dünyaya ait her türlü form ve imgeyle anlatsa da, aslında ruhumuzun güçleri hakkında konuşuyor.

Zohar, Tüm Hastalıkların İlacıdır

Zohar’da da tıpkı Tora’da olduğu gibi ille de sırayla okuma zorunluluğu yoktur; kitabı istediğiniz yerden açabilirsiniz!

Mezmurlar gibidir; bir yerden, herhangi bir ayetten açarsınız ve okursunuz. Ortadan bile başlayabilirsiniz.

Kutsal kitapları (kutsallık, ihsan etme, Bina niteliğinden Yaradan’a ulaşmış olanlar tarafından yazılanı) okurken, asıl mesele ne okuyacağınız veya ne hakkında okuyacağınız değildir, asıl niyet okuyarak ne elde etmek istediğinizdir?

Çünkü zaten hissetmediğiniz ve anlamadığınız üst dünya hakkında okuyorsunuz.

Zohar, tüm kutsal kitapların en yüksek kaynağıdır. Bu, üst ışığın en güçlü kaynağıdır, ıslah ışığıdır. Bir hastaya infüzyon gibidir, aldığınız ilaçtır.

Peki, bu ilacı alarak ne elde etmek istiyorsunuz? Sağlıklı olmak sizin için ne anlama geliyor? Zohar Kitabı’nın gücü sizin için hem hayat veren bir yaşam iksiri hem de ölümcül bir zehir olabilir, ikisinden biri!

Bu nedenle, Kitabı açmadan önce düşünmeli, hissetmeli, kendinizi ayarlamalı, hazırlanmalı ve ondan şimdi ne elde edeceğinizi bilmelisiniz?

Sembolü yılan olan bir ilaç alacaksınız. Onun zehri gerçekten zehir olabilir veya bütün hastalıklara şifa olabilir.

Bu nedenle, Zohar Kitabı’nı açmadan önce, doğru niyetle dolmalıyız ve ölümcül bir zehir değil, hayat kurtaran bir yaşam iksiri almalıyız.

İnsanlar doğru niyet olmadan Tora’yı çalışırlarsa, o zaman kurur ve cansız hale gelir. Bu, Zohar Kitabı gibi çok büyük bir güç kaynağının önündeysek özellikle tehlikelidir.

Ve sıradan insanlardan, bu kadar uzun süre saklanması, ancak Kabalistlere ifşa edilmesi tesadüf değildir.

Bir Kabalist (yani doğru arzuya ulaşmış bir kişi) bu kitabı bir şekilde her zaman birinden, biri aracılığıyla bulmuştur; bir şekilde ona yukarıdan gönderilmiş ve onu bulabileceği bir yere getirilmiştir.

Ama diğer insanlara açıklanmadı çünkü daha önce kendimizi doğru niyetle donatamadık. Bu nedenle, Zohar bize yalnızca zarar verebilirdi.

Ve bugün, Zohar Kitabı’nı bize iyilik getirmesi, yaşam kaynağı olması ve Allah korusun ölümcül bir zehire dönüşmemesi niyetiyle açıyoruz.

Sonuçta, Zohar’da o kadar kuvvetli bir güç var ki, onu sadece birlikte, sadece doğru tavırla açmaya dikkat etmelisiniz.

Ve bu yüzden bizim zamanımızda kendini ifşa etmiştir; bize harika fırsatlar sunmaktadır. Ve bizler bunu, tüm insanlara sunmak istiyoruz.

Ancak herkes bilmeli ki, Zohar çalışması sırasındaki sadece doğru niyet, onu yaşam iksirine dönüştürür.

“Zohar Kimin İçin Yazıldı?” (Quora)

Zohar, hayatın zirvesine, yaradılışın amacına ulaşmak isteyen ve niyetlerini doğuştan gelen egoist niyetimizden (yalnızca kişisel çıkar için almaktan) ihsan ettiğimiz, sevdiğimiz ve başkalarıyla olumlu bir şekilde bağ kurduğumuz bir niyete dönüştürmeye çabalayan insanlar için yazılmıştır.

Zohar, niyetimizi bu şekilde tersine çevirmeyi ve ıslah olmuş niyetimizde, doğada barınan pozitif gücü keşfetmeyi mümkün kılan, “ışık” adı verilen gücü sağlar.

Bu nedenle Zohar, tüm Tora gibi ya yaşam iksiri ya da ölüm iksiri olabilir. Zohar’ı çalışmak istiyorsak, ona yaklaşma niyetimizi kontrol etmeliyiz.

Zohar’ı okuyarak, çekebileceğimiz ışığı çekerek niyetimizi değiştirmek istiyorsak, o zaman Zohar -Tora’nın Beş Kitabı’nın bir tefsiri- onun çalışılmasının yardımıyla, yaşam iksiri haline gelir şöyle yazıldığı gibi ” Kötü eğilimi [insan egoizmini] Ben [Yaradan] yarattım ve onun ıslahı için Tora’yı verdim çünkü onun içindeki ışık kaynağa geri döner.”

Eğer ihsan etme yani kaynağa geri dönme niyeti için çabalamıyorsak, ancak egoist arzularımız tatmin olmak ve kendimize “putperestlik” adı verilen başka hedefler koymak için Zohar çalışmamızı motive ediyorsa, o zaman çalışmamız ölüm iksirine dönüşür ve bizi yaratılış amacından uzaklaştırır.

Bu nedenle, Zohar’ı okurken, doğanın pozitif gücünü, sevgiyi, ihsan etmeyi ve bağ kurmayı edinmek için niyetimizi hazırlamamız gerektiğine dikkat etmeli ve bunu hatırlamalıyız.

Orijinal Kaynaklar Nasıl Anlaşılır?

Yorum: Öyle oluyor ki, On Sefirot Çalışması dersinden sonra bir öğrenci: “İki saattir TES dersinde oturuyorum ve çok çabalamama rağmen hiçbir şey hissetmiyorum” diyebiliyor. 

Cevabım: Hiçbir şey yapamazsınız. İki saat veya iki yıl daha oturabilir. Bu o kadar kolay olmayacak. Kendisinde ihsan etme niteliği belirinceye kadar TES’i hissetmeyecektir. 

Yorum: Zohar‘ı çalışmaya başladığımızda, bize alışılmadık bir şeyin ifşa edildiğine dair bir his vardı. En azından insanlar öyle düşündü.

Cevabım: Çünkü kendilerine artık her türlü mucizenin ortaya çıkacağını, göklerin açılacağını, tiyatral ve ilahi bir şey olacağını zannettiler.

Ancak Zohar, kendini açan bir kişinin ne anladığından bahseder. Sonuçta, kişinin kendisini buna açması gerekiyor. Bu olmazsa, Zohar gizli bir kitap olarak kalır. Bu yüzden gizli olduğu söylenir. Ve o nasıl açılır? Kendinizi açın ve o zaman bu olduğu ölçüde, sizin içinizde de onun açıldığını göreceksiniz 

Yorum: Ama insanlar bunu bir tür içsel titreşim olarak hissettiler. 

Cevabım: Bu sadece “çocukça” bir heyecan. Hepsi bu. Saf insan izlenimi. 

Zohar – Mitler ve Efsaneler

Soru: Zohar Kitabı etrafında pek çok hikâye var. Onlardan hangisi güvenilirdir?

Cevap: Bu bilinmiyor. Bu Kitap uzun bir süre gizli kaldığı için, gerçek Kabalistlerin – Ari ve Baal HaSulam’ın, söyledikleri dışında hiçbir varsayıma inanmıyorum.

Rabbi Şimon, Meron Dağı’na gömüldü. Olan şey bu. Tek bir şey biliyorum: Rabaş, Rabbi Şimon’un mezarına gitti ve ben ondan, kaynağa bağlı kalarak ne kadar yükseldiğini hissettim.

Asla başka bir yere gitmedi: Ağlama Duvarı’na ya da Rambam, Ramchal veya Rabbi Akiva’nın mezarlarına gitmedi; sadece Rabbi Şimon. Onun için bu sadece yaslanmaktı.

Soru: Rabbi Şimon, Rabbi Akiva’nın öğrencisiydi. Kaç yaşında onunla çalışmaya başladı?

Cevap: O zamanlar çok küçük yaşta başlarlardı. Prensip olarak hayatı boyunca çalıştı ama kaç yaşında başladığını bilmiyorum. Kural olarak, çocuklar üç yaşından itibaren Tora’yı ciddi bir şekilde çalışmaya başlarlardı. On Sefirot Çalışması’na Giriş‘te ve kutsal yazılarda yazılan budur, bir adam oğluna üç yaşından itibaren ihsan etme niteliklerini öğretmekle yükümlüdür.

Yorum: Rabbi Şimon’un nasıl Rabbi Akiva’nın öğrencisi olduğuna dair iki versiyon duydum. Birincisi, henüz erken çocukluk döneminde olağanüstü yeteneklere sahip olmasıydı. İkincisi, evliyken okumaya geldi ve Rabbi Akiva onu kabul etmek istemedi. Sonra Rabbi Şimon, iddiaya göre onu Tora çalışmalarını Romalılara anlatacağı konusunda tehdit etmeye başladı ve daha sonra onu kabul etti.

Cevabım: Şahsen ben bunu okumadım ve okumak da istemem. Benim için ne fark eder? Biz, bir kişinin içsel ediniminden bahsediyoruz.

Bu dünyaya hayvan kabukları içinde bakmıyorum. Onların içlerinde ne olduğunun ne önemi var?! Ben bu dünyaya sadece onu yöneten ve her şeyi belirleyen güçlerin bakış açısından bakıyorum. Hiçbir anlamı olmayan ve kendi başına var olmayan bir şeye neden bakayım?

Yorum: Ancak bu hikâyeler Kabala öğrencilerine Meron Dağı’nda tura çıkarıldıklarında anlatılıyor.

Cevabım: İnsanları daha fazla içsel bir çalışmaya çekmek için böyle söyleniyor. Ne yapabilirsiniz? Bir kişi yavaş yavaş edinime çekilmelidir. Yeni başlayanlara kuantum fiziğini öğretmeye başlayın ve onlara zamanın, mesafenin, hareketin olmadığını, her şeyin sonsuzluk, sınırsızlık olduğunu söyleyin. Onlara kuantum dünyasını açıklamaya çalışın. Dünyada kaç kişi bunu anlar? Ve maneviyat bundan daha da yüksektir.

Zohar Benim İçimde İfşa Olur

Zohar Kitabı’nda, üst sistemlerin yapısı hakkında okuduğumuzda, her zaman (ve en önemli şey de budur!) bu sistemlerin nerede konumlandığını düşünmeliyiz. Onlar her birimizin içindedir. Bizler onları ifşa etmeliyiz.

Partzufim, Sefirot adlarını ve çeşitli eylemlerin adlarını -Atik, Arik Anpin, birini diğerinden ayıran Parsa, yükselişler, düşüşler, bağlanmalar ve ayrılıklar-  dinlediğimde tek bir şeye bakmam gerekiyor: “Tüm bunların benim içimde olduğunu ne zaman hissedeceğim?! Bu nitelikler ve eylemler benim içimde ve duyumlarımda nerede? İşte Atik. Ve işte orada Arik Anpin. Ve burada, Parsa’nın ortasında, bu hissetmemi engelliyor!”

Bütün bunlar kişinin içinde ifşa edilmelidir. Sonuçta, maneviyat bizim içimizdedir. Bize öyle geliyor ki manevi dünya çok uzaklarda bir yerlerde, bir takım boşlukların içinde. Ama biz “gerçeklik algısı”nda çalışıyoruz ki tüm gerçekliği kendi içimizde hissediyoruz ve bu manevidir; en derin içsel katmanımızdır.

Bu nedenle, bir cerrah gibi, Zohar’ın bahsettiği üst sistemi kendi içimde, duyularımın derinliklerinde ifşa etmeye çalışmalıyım.

Ve sonra, “üst düşünce”, “RADLA”, “Atik”, “Arik Anpin” ve “Keter’e yükselir” sözcüklerini okuyarak, bunun içimde nasıl olduğunu hissetmeye çalışmalıyım. Zohar metninde yazılan her kelimenin bende kendi hissine sahip olmasını istiyorum.

Sürekli bunun üzerinde çalışıyorum. Buna maneviyatı ifşa etmeye çalışıyorum denir. Unutmayın!

Her dersten önce, Zohar’dan okuduğumuz her pasajdan önce, bu niyete geri dönmek, şimdi Tora’nın içsel kısmıyla, kişinin içinde ifşa olan içsel Tora ile uğraştığımızı hatırlamak gerekir.

İçimizde çeşitli düşünceler, arzular ve nitelikler vardır ve bunların en derinlerinde, Zohar Kitabı’nda okuduğumuz manevi gerçeklik ifşa olur.

Bu nedenle tüm dikkatim ve tüm beklentilerim kendi içimde ifşa edeceklerime odaklanmış olmalıdır.

Her şeyden önce, kendi içimde bu sözlere karşı herhangi bir hareket veya tepki görmeye çalışarak, bununla her zaman ilgilenirim.

Onları hayal etseniz bile, önemli değil. Asıl mesele, bu içsel hareketleri kendi içinizde hissetmeye çalışmaktır.

Bu istek başlı başına bir duadır. Metni bu şekilde ele almaya alışacağız ve sonra bu alışkanlığa aramızda bir bağ ekleyeceğiz.

Sonuçta, Zohar Kitabı sadece aramızda bir bağ oluşturmak için yazılmıştır. Bu bağ, bedenler arasında değil, daha çok içimde, içimdeki tüm ruhların noktaları arasındadır.

Bu bağı kendi içimde, “ben” imajı ile “diğerleri” imajı arasında kurmalıyım. İçimde yarattığım bu bağda, manevi algı kabımı, Kli’mi inşa ederim ve maneviyat onun içinde ifşa olur.

Bu nedenle tüm dikkatim kendi içimde yoğunlaşmalı. Ve kelimeler, metinler veya anlamları ne olursa olsun, her zaman içimdeki olgulardan bahsederler.

Kelimenin kendisini duymak istemem; içimde nasıl yankılandığını hissetmek isterim. Bu, onun anlamıdır. Ne de olsa, tüm kelimeler bu dünyadan alınmıştır, ancak onlar beni içimdeki üst dünya hissine götürmeliler.

Zohar Bize Ne Öğretir?

Zohar bize ne öğretir?  Kabala biliminden bilinir ki, Yaradan, içinde tüm ileri gelişimin yer aldığı, tek bir arzu yarattı.

Bu tek arzu, ortak bir ruh olan, Adam adı verilen, tek bir sistemde birbirine bağlı çok sayıda özel arzuyu içerir.

Sonra Yaradan, Kendi programına göre, bu her arzunun parçaları arasında var olan bağı yok etmeye başladı.

Onlar, organları birbirleriyle düzgün bir şekilde etkileşime girmeyen hasta bir bedendeki gibi, birbirleriyle bağlarını kaybetmeye başlarlar, bu da bir dengesizliğe yol açar ve hissettiğimiz şey, hastalığın semptomlarıdır: basınç veya sıcaklık artar, kimyasal içerikler, kanın bileşimi vb. yani vücut kendi kendini dengede tutmaz. Bu bir hastalıktır.

Yaradan ruhlara bunu neden yapar? Bozulmayı hissedelim ve sonra ıslah olalım diye.

Bu hastalık orijinal halimize nüfuz eder, bizi tek bir sistemin parçası yapan aramızdaki bağı bozar ve birbirimize giderek daha az bağlı hissetmeye başlarız.

Aramızdaki bu bağ kaybında, sonsuzluktan birbirimize sonu olmayan şekilde bağlı olduğumuz ve bu bağın tamamen kaybolduğu bir duruma kadar, 125 derece iniş vardır.

Ve daha da fazlası, 125 derecelik seviyeden aşağı inildiğinde, Parsa denilen daha da büyük bir hasar meydana gelir ve pozitif bir bağ yerine, onun yokluğunun ardından yeni negatif bir bağ oluşur.

Ve artık herkes başkalarını kendi çıkarları için kullanmak ister. Beden sadece ölmez, aynı zamanda kendini tamamen yiyip bitirir.

Alma arzusu içine, başkalarını kullanma arzusu içine bu düşüş, birbirimizle olan tüm bağımızı, hem ihsan etme uğruna pozitif, hem de alma uğruna negatif bağı tamamen kaybettiğimiz bir duruma ulaşana kadar devam eder, bu da bizi maneviyatla tamamen çelişkiye ve onun farkındalığının veya bilgisinin yokluğuna getirir. Bu, birbirimizden ayrılmamızın bir sonucudur.

Ve sonra bu dünyayı hissederiz – hayali bir gerçeklik. Neden hayalidir? Çünkü bu, Yaradan tarafından bize O’nun yokluğu illüzyonunu vermek için özel olarak yaratılmıştır.

Ne yapmalıyız? Aramızdaki bağı ıslah etmemiz gerektiğini anlamalıyız. Aramızdaki bağ arttıkça, ruh bu dünyamızın duyumlarından sonsuzluğa doğru yükselir. Aramızda yeniden bağ kurmak bir yükseliş yaratır.

Bu nedenle, tüm ruhlarla, yaradılışın tüm parçalarıyla ile bağda olduğumuzu hayal edebildiğimiz ölçüde, Zohar Kitabı‘ndan aldığımız hazzı artıracağız.

Ne de olsa o, sonsuzluğun yüceliğinden yazılmıştır. Zohar Kitabı’nın yazarları bu çalışmayı 125 derece yükseklikte birbirleriyle bağ kurdukları yerden yazdılar.

Bu nedenle, Zohar‘ı çalışırken, birbirimizle bağ kurma arzusu duymalıyız. Özel bir bilgeliğe gerek yok. Her şeyi ancak birbirimizle bağ kurarak kavradığımızı hatırlamak yeterlidir.

Ve aslında, Zohar sadece ruhların bağından bahseder. Bana, Adam adı verilen evrensel sistemle, diğer tüm ruhlarla bağımın ne olduğunu ve hepsini ıslah olmuş, sağlıklı ve düzgün işleyen bir sisteme bağlamak için bunu nasıl kullanmam gerektiğini açıklar.

Zohar‘ın bahsettiği tek şey budur. Herkes için bu ıslah eylemini gerçekleştirmek için burada olduğumu vb.ni açıklar.

Sadece Kabul Edin – Ve O Ortaya Çıkacak!

Zohar‘ı okumaya hangi bölümden ve tam olarak nereden başladığımızın bir önemi yoktur. Kişi bir dersi ilk defa duysa bile hiç fark etmez. “Tora’da zaman yoktur”; o manevi durumlardan bahseder ve tüm bunlar içimizde olur ama biz henüz hissetmiyoruz.

Fakat bu önemli değil. En yüksek, en inançlı ve güçlü kaynak olan, Zohar Kitabı‘ndaki ışığı uyandırmak bizim için önemlidir. Hiçbir kitap, ruh üzerindeki etkisi açısından Zohar Kitabı ile asla karşılaştırılamaz.

Onun ışığı bize tesir edecek şekilde kişinin onu kendi üzerine çağırması ancak niteliklerde ona benzemekle mümkündür. Bu nedenle, Zohar Kitabı’nı birlikte okuyoruz yani her şeyden önce, bu Kitabı açmadan önce, herkes kendini başkalarıyla bağa hazırlamalıdır.

Tora’nın armağanı hakkında da yazılmıştır ki, “tek kalp tek adam gibi” olmayı ve (gelecekte) kardeş sevgisini elde etmeyi kabul ederseniz (bunu yapamayacağınız açıktır, ancak sadece kabul edersiniz!) o zaman Tora’yı yani kaynağa, Yaradan’a dönen ışıkla ıslah metodunu alacaksınız. O zaman bu ışık sizi etkileyecek ve sizi kaynağa, iyiliğe, Yaradan ile eşitliğe döndürecektir.

Bu nedenle, Zohar Kitabı‘nı okurken, her zaman şu koşulu yerine getirmeye çalışmalıyız: ışığın bizi etkilemesi için birleşmeye hazır olmak ve birliğimizde, tek bir ruhta olduğu gibi, ışığı, Yaradan’ı ifşa edeceğiz. Ne de olsa, bireysel bir ruh, yalnızca şimdi algıladığımız mevcut gerçekliğimizi hissedebilir.