Category Archives: Zohar

Neden Tora’da 613 Emir Varken Zohar’da Sadece 14 Emir Vardır?

Bunun nedeni Zohar’ın tamamen farklı bir derecelendirme sistemine sahip olmasıdır çünkü 14 temel emrin her biri birkaç emre daha bölünmüştür.

Bu bize üzerinde çalışmamız gereken çok sayıda talimat gibi görünebilir ama aslında oldukça basittirler. Tüm emirler doğanın yasalarına nasıl uyabileceğimiz ve doğayı, toplumu ve kendimizi nasıl olumlu yönde etkileyebileceğimiz üzerine kuruludur.

Emirler, insan yapımı icatlar değildir. Kabalistler tarafından doğanın içsel yasalarına ve güçlerine ulaşmalarından yola çıkılarak yazılmışlardır. Eğer kendimizi bu yasalara adapte etmek istiyorsak, kendimizi belli bir şekilde yönetmemiz gerekir.

Doğanın yasaları, ihsan etme yasalarıdır. Bizim niteliklerimiz ise bunun tam tersidir. Emirler cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerde yüzeye çıkan arzuları doğa yasalarıyla denge içinde nasıl yönlendirebileceğimize dair doğanın talimatlarıdır.

Birlik, Dünyayı Ve Her Birimizi Kurtaracak

Modern insan, Yaradan’dan gittikçe uzaklaşıyor ve giderek daha da kötüleşiyor gibi görünüyor, ancak bunun nedeni ışığın avantajının karanlıktan ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla, bu mesafe, tam olarak Yaradan’a yaklaşmanın işaretlerinden biridir ve Mesih’in nesline ait olduğumuzun bir işaretidir.

Bu, bugün ya da yarın üst ışığı ifşa etmeye başlayacağımız ve manevi merdiveni tırmanacağımız anlamına gelmez. Ancak dünyamızın, doğanın üst gücünün bizimle çok sıkı bir hesaplaşma içinde olduğu bir döneme girdiği açıktır ve bizim de acele etmemiz ve ilerlememizde bu güce mümkün olan her şekilde yardımcı olmamız gerekiyor.

Dünyayı ve her birimizi ancak birliğimizin kurtaracağını insanlara anlatmalıyız; aksi halde insanlık kendi kendini yok etme aşamaya gelecektir.

Mesih’in dönemi, insanların, Kabala bilgeliği ve Zohar Kitabı tarafından bize iletilen mesajı daha iyi anlama kapasitesine sahip oldukları bir zamandır. Bu mesaj, yukarıdan bize yaklaşmak ve kendini ifşa etmek isteyen bir gücün olduğunu söyler. Bu güç, kendisini keşfedebilmemiz, ona ulaşabilmemiz ve ona benzer hale gelebilmemiz için, duygularımızı ve zihnimizi değiştirmeye çalışır.

“Yukarıdan” demek, bu gücün bizim gibi egoistçe almaya değil, tamamen ihsan etmeye yönelik olduğu anlamına gelir. Yukarıdan demek ihsan etme, aşağıdan demek ise almak anlamına gelir.

Tora kişiyi etkileyen ve onun tüm arzularını geliştiren, onları doğru bir şekilde birbirine bağlayan bir ışıktır, böylece kişi yukarıdan gelen mesajı doğrudan alabilir, onunla dolabilir ve üst güçle bağ kurabilir.

Açık Tora ile meşgul olmak, kişinin yapabileceği türden bir çalışmaya başlamak anlamına gelir; bu, hayatın anlamını ve amacını keşfetmek isteyen dostlarla bağ kurmaktır. Bu yapmak için, “her biri dostuna yardım edecek” ilkesiyle hareket eden, birbirinin sevgisini kazanmak için çabalayan, giderek genişleyen bir çevreden oluşan bir grupta bir araya geliyoruz.

Bu savaş, bize tüm varoluş hakkımızın ancak birliğimize bağlı olduğunu açıkça gösterdi. Bugün bu zaten herkes için nettir.

 

Zohar’ın Yazarları İle Bağlantı Kurun

Zohar Kitabı’nı okumadan önce, kendimizi bir grup içinde olduğumuzu hissedecek şekilde ayarlamamız gerekir. O zaman Zohar’ı yazan Kabalistler grubuyla aynı niteliklere sahip oluruz ve onların bize iletmek istediklerini daha kolay anlayabiliriz.

Anlayış, ışığın etkisinin bir sonucu olarak gelir. Işık, hepsi birlikte tamamen ıslah olmuş bir koşul içinde olan yani birbirleriyle tamamen ıslah olmuş bir bağ içinde olan on Kabalistin ruhları arasındaki bağdan etki eder.

Bu nedenle, onlar aralarındaki bağı, hiçbirinin ıslah edilmemiş bir alma arzusuna sahip olmayacağı ölçüde ıslah ettiklerinde,  “Zohar” denilen üst ışığı – Arich Anpin’in Roş’undan (Başından) yayılan sonsuzluğun ışığını aralarında ifşa ettiler.

Bu nedenle, eğer Zohar Kitabı’nın yazarları gibi aramızda aynı ilişkiye ulaşmaya çalışırsak, onların ulaştığı aynı koşullardan ışık çekeriz.

Bu ışık, aramızda bir bağ yaratabilir, söylendiği gibi: “Yukarıda barış yapan, bizim üzerimizde de barış yapacaktır.” Zohar Kitabı’nı okumaktan beklememiz gereken şey budur.

Tora ile Zohar Kitabı Arasındaki Fark Nedir?

Soru: Tora ile Zohar Kitabı arasındaki en büyük fark nedir?

Cevap: Sadece Tora’nın üslûbunda, sunumunda ve mutlaklığındadır. İçinde ne yazıyorsa mutlaktır. Zohar Kitabı’nda yanlış yorumlanabilecek pek çok ifade vardır.

Zohar genel itibariyle kendi içinde tamamlanmamıştır. Başlangıçta, yaklaşık otuz ciltten oluşuyordu. Bugüne kadar sadece küçük bir kısmı bulunmuştur, yani eksiktir, parça parçadır ve Tora’ya benzediğini iddia edemez.

Ancak sunumunun gücü açısından Zohar, bizi Tora’dan çok daha fazla etkiler.

Zohar Kitabı’na Göre İlk Alıştırma

Bir kavşakta durduğunuzu hayal edin: Sola giderseniz kendi iyiliğiniz için, sağa giderseniz Yaradan’ın rızası için. İhsan etme yönünde ilerlemek için doğru niyeti nasıl seçebilirsiniz?

İhsan etmek için özlem duymalı ve her şekilde ona ulaşmaya çalışmalıyız. O zaman Yaradan bizi her zaman ıslah edecek ve bunu nasıl yapacağımızı öğretecektir. Önemli olan dostlarla birlikte hareket etmektir ve bize Yaradan’a yakınlaşma hissi verecek aramızdaki bağ biçimlerini aramaktır.

Öyle bir birlik yaratalım ki, içsel bağımız Yaradan’ın formunu, O’nun niteliğini ve karakterini bize ifşa edebilsin. Günden güne bu yönde ilerledikçe, Yaradan’ın kim olduğunu ve bizim kim olduğumuzu, bizi ayıran mesafenin ne olduğunu ve O’na biraz daha yakınlaşmak için ne yapmamız gerektiğini daha iyi anlamaya başlayacağız.

Her gün, bağ kurmayı arzuladığımız her an, bağımızın formunun birbirimize karşılıklı ihsan ederek giderek daha gerçek hale gelip gelmediğini kontrol etmeliyiz. Zohar’ın bize verdiği ilk alıştırma budur: onluda bağ kurmak ve Şehina’nın formuna yaklaşan karşılıklı ihsan etmeye ve karşılıklı bağa ulaşmak.

Bu fiziksel mesafe anlamına gelmez, daha ziyade içsel, manevi bir yakınlık hissi anlamına gelir.

Ancak bu doğru niyete kendi başımıza ulaşmamız gerekmez; önemli olan onu aramaktır. En önemli şey arayış, sorular, ona ulaşamadığımız için duyduğumuz içsel pişmanlıktır. Bundan, arzu edilen hedefe ulaşmamıza yardımcı olacak bir dua doğacaktır.

Yaradan, bizim için arzuyu düzenlemelidir ve O, aynı zamanda arzunun yerine getirilmesini, arzuya verilecek cevabı da düzenler. Bizim sadece arıyor olmamız gerekir.

 

Zohar Kitabı Sizi Nereye Götürür?

Baal HaSulam, Zohar Kitabı’na Giriş’te, bize her şeyin gözlerimizin önünde oluyormuş gibi görünmesine rağmen, tüm bu resimlerin yalnızca beynimizin içinde var olduğunun, mantıklı herkes için açık olduğunu yazar.

Ancak böyle bir anlayışa ulaşmayı başardığımızda, Kabala biliminin bahsettiği şeye yavaş yavaş yaklaşmaya başlayacağız. Bu nedenle, Zohar Kitabı bizden gizlidir ve biz onu nasıl açıp okuyacağımızı bilmiyoruz. Ne de olsa, onu anlamanın anahtarı, gerçekliğin doğru algılanmasıdır.

Zohar Kitabı’na, içinde anlatılan her şeyi, tüm tanımları, sesleri, dünyaları, manevi nesneleri, ruhları, karşılıklı ilişkileri ve özellikle gerçeklik algısının parametrelerini kendi içinde hayal ederek, yalnızca içsel kavramlarla yaklaşılmalıdır: dünya-yıl-ruh, zamanın, hareketin ve mekanın ötesinde.

Metni, içimizdeki güçlerin ve niteliklerin ilişkilerinin bir şemasına açılıyor gibi algılarsak, o zaman yavaş yavaş içimizdeki daha derin içsel durumları ifşa ederiz. O zaman, bize ne kadar gerçek görünürse görünsün, bu dış gerçekliğin var olmadığı, dışsal olarak var olduğu ve bize tabi olmadığı bizim için netleşecektir.

Sadece şimdi, bu gerçekliği yaratanın ben olmadığım, onun kendisinin önümde ortaya çıktığı, doğumumdan önce bile var olduğu ve ölümümden sonra da kalacağı yanılsaması altındayım. Zohar Kitabı’nın bize ne açıklamak istediğini anlamaya başlayana kadar, tüm bu görüşleri değiştirmeye çalışmalıyız.

Zohar Kitabı’na giriş, onun anahtarı, “İnsan… tüm dünyayı kapsar” ilkesine göre, tam olarak her şeyin kendi içine aktarılmasında yatar. Bu nedenle, doğru çalışıp çalışmadığımı, tüm geleceğimi kendi içimde hissetmeyi ve ifşa etmeyi umduğum ölçüde anlamak mümkündür.

Zohar Kitabı Maneviyatın Giriş Biletidir

Zohar Kitabı’nın özel olduğunu herkes bilir. O, insanı manevi dünyaya götürebilen tek kitaptır. Eşsiz amacı nedeniyle ünlenmiştir ve insanlık ona özel bir şekilde davranır.

İnsan bu dünyaya, hiçbir şey bilmeden doğar. Doğa, onun için dünyaya çok garip bir giriş hazırlamıştır, ona önceden hiçbir şey açıklanmaz ve ona babasından, annesinden veya önceki nesillerden duyumlar, hafıza veya zihin aktarılmaz.

İnsan bir et parçası olarak doğar ve bu dünyadan izlenimler almaya başlar: sıcak, soğuk, ışık, karanlık, sesler, gürültü ve sessizlik…

Yeni doğduğunda, insan hiçbir şey hissetmez. Yavaş yavaş seslere, ışığa, sonra annesinin tavrına, kendi üzerindeki bazı hareketlerine tepki vermeye başlar ve güler ya da ağlar. Dünyayı keşfetmeye başlar, etrafını saran şeyleri anlamaya çalışır ve bedeniyle tanışır. O bu şekilde büyür.

Bir hayvan yavrusunun doğumundan birkaç gün sonra her şeyi bilmesi ve bu dünyada kendi başına hayatta kalabilmesi, ancak bir insan yavrusunun yetişkinlerin ilgisi olmadan hiçbir şey yapamaması şaşırtıcıdır. Ayrıca eğer o, ormanda bırakılmış olsaydı çevresindeki hayvanlara benzemeye başlardı.

Bir çocuğun dünyamızdaki tüm gelişimi; aldığı izlenimler ve dünyada var olan ve yetişkinlerin ona gösterdiği ve açıkladığı örnek ve davranış kalıpları temelinde gerçekleşir.

Çocuklar için müzik, oyuncaklar, kum havuzlu ve kaydıraklı oyun alanları, çeşitli inşaat setleri ve oyunlar var. Bunların hepsi çocukların kırmayı, birleştirmeyi, sökmeyi, renkleri ve sesleri ayırt etmeyi öğrenmesi içindir. Bütün bunlar, onu dünyamızdaki hayata hazırlamak için, onun gelişimi için varlar.

Ebeveynler ve çevre, çocuğun kendi kuşağına ve içinde yaşadığı dünyaya yakışır bir şekilde büyümesi için her şeyi sağlamaya hazırdır. İçgüdüsel olarak, çocuğumuza içimizdeki her şeyi vermek isteyecek şekilde yaratıldık. Aksi takdirde çocuklar hayata hazır olamazdı.

Bu tür bir yetiştirme tarzı doğaldır, bizim doğamızdan gelir ve onu yok edemeyiz. Bir kişiyi doğrudan bir bilgisayara bağlayıp onu ansiklopedik bilgilerle doldurarak ona bilgi yükleyemeyiz.

Doğumdan hemen sonra onu eğitim ve bilgi ile doldurup onda duyular, tepkiler, hassasiyetler geliştiremeyiz; ancak yavaş yavaş, adım adım, izlenimler biriktirdiği ölçüde, kendisi bir birey formunu alır.

Bu süreç insanın hayatının ilk 20 yılını ve hatta daha fazlasını alır. Ve yetişkinler olarak biz de öğrenmeye ve gelişmeye devam ediyoruz ve reşit olduğumuzda daha önce bir şey bilmediğimiz için pişmanlık duyuyoruz.

Benzer bir gelişme süreci, üst dünyada doğuşumuz ve gelişimimiz de bizimle birlikte gerçekleşir. Tek fark, bu süreç esnasında maddi dünyada da var olmamızdır ve bu gerçekten kişiyi etkiler!

Ama aynı zamanda manevi bir baba ve anneye, manevi bir çevreye, oyuncaklara, eğitime, yetiştirilmeye ve açıklamaya da ihtiyacım var. Ve örnek alamazsam, manevi dünyaya hazır olamayacağım, o bana açılmayacak ve onu tanıyamayacağım.

Bir insan nasıl ki bilgisi olmadan bizim dünyamızda var olamazsa, ruhu da bilgi olmadan üst dünyada var olamaz. Dahası, üst dünyanın bilgisi, onun içindeki bir yaşam hissidir (Baal HaSulam, “Beden ve Ruh”).

Yeni doğmuş bir bebeğe, beşiğinde bırakıldığını ve varlığı için gerekli olandan başka hiçbir şey verilmediğini düşünün. O bir et parçası olarak gelişmeden kalırdı.

Yeni, çeşitli izlenimler almazsak gelişemeyeceğiz. Onları bir bebeğin anlamaması gibi biz de anlamayabiliriz ama her türlü dış etki ve izlenimle dolmaya başladıkça bu şekilde büyürüz.

Aynı şey maneviyat için de geçerlidir. Kendimizi manevi dünyadan gelen çeşitli dış etkilerle doldurmalıyız. Ama bu etkiler bizim maddi dünyamızda yoklar!

Zohar Kitabı’nın üzerimizde sahip olduğu tam da bu “dış” etkidir. İşte bu yüzden bu kitap özeldir. Bir insan bu kitabı okursa veya dinlerse, anlayışı ne olursa olsun, kitap onu bilinmeyen üst dünyanın çeşitli izlenimleriyle doldurur. Başka hiçbir kitabın insan üzerinde böyle bir etkisi yoktur.

Bizler, Zohar kitabını çalışırken, yavaş yavaş  ondan izlenimler alacağız, onları biriktireceğiz ve onlar bize nüfuz edecek ve ilerlememizi sağlayacaklar.

Elbette, kişinin, onun anlatımıyla bir miktar bağ kurmasını sağlamak için Zohar Kitabı’nı okumaya küçük açıklamalarla eşlik edeceğiz.

Ama aslında insan, ona hiçbir açıklama yapılmadan sadece anlama arzusuyla bile onu okuyabilir, tıpkı gözleri fal taşı gibi açılmış bir çocuğun, doğası bir dakika bile rahat kalmasına izin vermediği için, dünyaya ulaşmak ve her şeyi bilmek istemesi gibi.

Duyularımızı, kalbimizi ve zihnimizi bu kitaptaki her şeyi özümsemek için açarsak, dünyayı coşkulu gözlerle özümseyen bir bebek gibi, ilerleriz.

Ve kişinin parlak bir zihne sahip olması veya öğrenmesinin zor olması, tembel veya çevik, rasyonel veya duyarlı olması fark etmez, herkes kendisi için en uygun gelişimi alacaktır.

Kabala’nın Dili Kişiyi Nasıl Etkiler?

Soru: Baal HaSulam, her aşamayı düzinelerce sayfada ayrıntılı olarak açıkladığı “Kabala Bilgeliğine Önsöz” makalesini yazdı. Bu, tüm Kabala’nın temelidir.

Kabala dili, doğanın kendisinden ortaya çıkmıştır. İlk kez büyük Kabalist Ari tarafından edinildi. Bunun nedeni, kendisinden önce hiç kimsenin “kısıtlama, sarma, ayrılma”, “form eşitliği” gibi kavramlarla hareket etmemiş olması mı?

Cevap: Evet, Ari, Kabala ilminin temelini oluşturan tüm bu evreleri, nitelikleri ve yayılmaları açığa çıkardı ve ilk kez o bunları açıkladı.

Esas olarak, onlar Zohar Kitabı’nın yazarı Raşbi tarafından da biliniyorlardı. Ancak Raşbi bunu Ari’nin yaptığı gibi tarif edemedi. Daha az bildiği için değil. Tüm bunların açıklanamayacağı bir zamanda yaşadı. Açıklama vasıtalarını henüz almamıştı. Bu Kabalistler arasında neredeyse 1500 yıl vardı.

Yorum: Anladığım kadarıyla en özel şey, insanlar tam olarak anlamadıkları bu tanımları okuduklarında dahi bu onları zaten etkiliyor.

Cevabım: Evet. Bu çok önemli. İnsan hiçbir şey yapmasa da, sadece dinlese bile onda bazı değişiklikler olur çünkü biz, köklerimizle ilgili şeylerden bahsediyoruz.

Zohar Kitabı, Bizler İçin İfşa Oldu

Zohar Kitabı, sadece günümüzde ifşa olabildi çünkü gelişimimizde cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeleri geçtik ve insan seviyesine ulaştık (İnsan – Adem, “Edomeh” kelimesinden gelir, Yaradan’a benzer anlamındadır).

Bu nedenle bugün hayatımızda kriz, çaresizlik, umutsuzluk ve hayal kırıklığı hissediyoruz.

İşte bu nedenle Zohar Kitabı, ıslahımızı gerçekleştirebilmemiz yani hepimizin bir bütün olarak birbirine bağlı olduğu, sonsuzluğun Malhut’unda olduğu gibi; aramızdaki aynı bağlantı sistemine ulaşabilmemiz için ifşa edilmiştir.

Islahın ilk aşaması “kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” denir. Bu, Hafetz Hesed (kendisi için hiçbir şey istemeyen) seviyesidir, korkudan (endişeden) dönüş seviyesidir.

Islahın ikinci aşaması daha yüksektir, komşunu kendin gibi sevme seviyesidir, sevgiye ya da ihsan etme uğruna almaya dönüş seviyesidir.

Bu iki ıslahı da yapmak zorundayız ve bunların her ikisi de insanlar arasındaki ilişkilerde uygulanır.

Ne de olsa Yaradan,  ıslah olmuş ilişkilerimiz vasıtasıyla ifşa olur yani komşumuza olan sevgimiz ve ihsanımız ölçüsünde ya da “Başkasının sevgisinden Yaradan sevgisine” sözüyle ima edildiği gibi.

Bir grup Kabalist tarafından yani insan seviyesine ulaşmak isteyenler arasında uygulanması dışında, tek bir ıslah gerçekleştirilemez.

Onlar birbirleriyle olan ilişkilerinde, sonsuzluğun Malhut sistemini inşa ederler ve onun içinde sonsuzluğun ışığını yani Yaradan’ı hissetmeyi arzularlar.

Zohar Kitabı bunun için bize güç, arzu ve içsel edinimler vermelidir.

Bu nedenle, Zohar’ı okurken, kişi,  hepimizin bir olduğu ve kalpteki noktalarımızın yani maneviyat arzularımızın birleştiği ve bu ortak arzular vasıtasıyla içinde Yaradan’ı hissedeceğimiz manevi kabımızı, Şehina’yı ya da sonsuzluğun Malhut’unu inşa ettiğimiz niyetini korumaya çalışmalıdır.

Zohar’ın yazarları, Rabbi Şimon grubu gibi, birlikte hissetmeli ve aramızdaki bu bağ sistemi içinde Kitap’ın ne hakkında konuştuğunu hayal etmeye çalışmalıyız.

Ne de olsa Zohar, sadece aramızdaki bağdan bahsediyor, onu sözde bu dünyaya ait her türlü form ve imgeyle anlatsa da, aslında ruhumuzun güçleri hakkında konuşuyor.

Zohar, Tüm Hastalıkların İlacıdır

Zohar’da da tıpkı Tora’da olduğu gibi ille de sırayla okuma zorunluluğu yoktur; kitabı istediğiniz yerden açabilirsiniz!

Mezmurlar gibidir; bir yerden, herhangi bir ayetten açarsınız ve okursunuz. Ortadan bile başlayabilirsiniz.

Kutsal kitapları (kutsallık, ihsan etme, Bina niteliğinden Yaradan’a ulaşmış olanlar tarafından yazılanı) okurken, asıl mesele ne okuyacağınız veya ne hakkında okuyacağınız değildir, asıl niyet okuyarak ne elde etmek istediğinizdir?

Çünkü zaten hissetmediğiniz ve anlamadığınız üst dünya hakkında okuyorsunuz.

Zohar, tüm kutsal kitapların en yüksek kaynağıdır. Bu, üst ışığın en güçlü kaynağıdır, ıslah ışığıdır. Bir hastaya infüzyon gibidir, aldığınız ilaçtır.

Peki, bu ilacı alarak ne elde etmek istiyorsunuz? Sağlıklı olmak sizin için ne anlama geliyor? Zohar Kitabı’nın gücü sizin için hem hayat veren bir yaşam iksiri hem de ölümcül bir zehir olabilir, ikisinden biri!

Bu nedenle, Kitabı açmadan önce düşünmeli, hissetmeli, kendinizi ayarlamalı, hazırlanmalı ve ondan şimdi ne elde edeceğinizi bilmelisiniz?

Sembolü yılan olan bir ilaç alacaksınız. Onun zehri gerçekten zehir olabilir veya bütün hastalıklara şifa olabilir.

Bu nedenle, Zohar Kitabı’nı açmadan önce, doğru niyetle dolmalıyız ve ölümcül bir zehir değil, hayat kurtaran bir yaşam iksiri almalıyız.

İnsanlar doğru niyet olmadan Tora’yı çalışırlarsa, o zaman kurur ve cansız hale gelir. Bu, Zohar Kitabı gibi çok büyük bir güç kaynağının önündeysek özellikle tehlikelidir.

Ve sıradan insanlardan, bu kadar uzun süre saklanması, ancak Kabalistlere ifşa edilmesi tesadüf değildir.

Bir Kabalist (yani doğru arzuya ulaşmış bir kişi) bu kitabı bir şekilde her zaman birinden, biri aracılığıyla bulmuştur; bir şekilde ona yukarıdan gönderilmiş ve onu bulabileceği bir yere getirilmiştir.

Ama diğer insanlara açıklanmadı çünkü daha önce kendimizi doğru niyetle donatamadık. Bu nedenle, Zohar bize yalnızca zarar verebilirdi.

Ve bugün, Zohar Kitabı’nı bize iyilik getirmesi, yaşam kaynağı olması ve Allah korusun ölümcül bir zehire dönüşmemesi niyetiyle açıyoruz.

Sonuçta, Zohar’da o kadar kuvvetli bir güç var ki, onu sadece birlikte, sadece doğru tavırla açmaya dikkat etmelisiniz.

Ve bu yüzden bizim zamanımızda kendini ifşa etmiştir; bize harika fırsatlar sunmaktadır. Ve bizler bunu, tüm insanlara sunmak istiyoruz.

Ancak herkes bilmeli ki, Zohar çalışması sırasındaki sadece doğru niyet, onu yaşam iksirine dönüştürür.