Category Archives: Yaradan

Engellerin Özünü Nasıl Anlayabiliriz?

Soru: Karşılaşılan tüm engellerde Yaradan’ı nasıl görebilirsiniz?

Cevap: Sizi sürekli bu koşulda tutması gereken bir grup ancak size bu konuda yardımcı olabilir.

Fakat size gelenleri nasıl deşifre edebilirsiniz? Bir engelle nasıl çalışabilirsiniz? Önce bu engeli inceliyoruz ve sonrasında kişi kendi içine doğru giriyor.

Neden çalıştaylar, söyleşiler, soru-cevaplar yapıyoruz ve makaleleri neden okuyoruz? Sonuçta, bütün bunlar bizim tüm çalışmamızı tanımlamaktadır. Elbette insan çeşitli koşullardan geçtiği zaman, bunun daha önce hayal bile etmediği bir şey olduğunu anlamaya başlar.

Ancak daha sonra, her yeni koşuldaki birincil kaynakları okuyarak, bunun ne hakkında olduğunu anlamaya başlar. Bu hep daha sonradır, bunu önceden hissetmez ve sonra onlarda yazılanların gerçekten olduğunu görür.

Bu en yüksek psikolojidir, bir sonraki seviyeye, bir sonraki boyuta kademeli, yumuşak bir geçiştir. Yoksa doğanın genellikle yaptığı şeyi mi yapmasını istersiniz? Yani bir tür ölür ve yerine başka bir tür gelir. Bu böyle de olabilir. Bugün biz bir seçimle karşı karşıyayız.

Soru: Neden her şeyi hemen değil de daha sonra anlamaya ve fark etmeye başlıyoruz?

Cevap: Eğer önceden bilseydiniz, egoistçe onun peşine düşmek isterdiniz. Bu nasıl mümkün olabilir?! Ve şimdi, yeni düşünceleriniz ve zihninizle anlıyorsunuz. Eskiden de aynı şeyi okuyordunuz ama şimdi onu yeni bir şekilde hissediyorsunuz çünkü içinizde yeni özellikler, yeni algılayıcılar, yeni duyumlar, değerlendirmeler ve içsel boyutlar doğdu. Kendinizi yeni bir seviyeden incelemeye başlıyorsunuz.

Bir Erkek ve Bir Kadın – Yaradan ve Yaratılan

Soru: Yaradan ve yaratılan ile karşılaştırıldığında, erkek ve kadın ilişkisi arasında ne gibi paralellikler kurulabilir?

Cevap: Yaradan ile yaratılan arasında var olan tüm hareketler, bağlar, yakınlaşmalar ve uzaklaşmalar, kadın ile erkek arasında gerçekleşir çünkü maneviyattaki bu durumlar, dünyamızdaki cinsiyet ayrımının kaynağıdır.

Başlangıçta ne dünya vardı, ne insanlık, ne de insanlar arasında ayrım. Bunlar tam olarak Yaradan yaratılanı yarattığı için ortaya çıktılar – Yaradan’dan alan bir şey.

Yaradan, yaratıcı ve gelişen eril bir güç olarak kabul edilir. Yaratılan, gelişmesiyle Yaradan’ın algısına ve O’nunla bir olma arzusuna ulaşan, alan, çoğalan ve genişleyen dişi bir güçtür. Bu yaratılış amacının içindedir.

Bedensel dünyada, biyolojik protein bedenlerimizde, bu dünyevi seviyede gerçekleşir. Protein seviyesindeki doğru uygulama aynı zamanda tüm yaratılışın tüm seviyelerinde, doğru duruma gelebilmesi için de gereklidir. Bu birlikteliğin ötesinde hiçbir şey yoktur.

Bu nedenle Kabala, güçlerdeki bu birliği inceler ve doğada her seviyede – insanlar arasında, doğanın parçaları arasında ve insan toplumunda – olan her şeyi ve bir kişinin her türlü politik, ekonomik, ticari, aile ve diğer sistemleri kendi doğasına göre yarattığını anlar.

Kabala, evrensel bir bilgeliktir çünkü en evrensel şeylerle çalışır: iki güç, Yaradan ve yaratılan. Bunların bir hiyerarşi aracılığıyla yavaş yavaş dört dünyaya nasıl indiklerini, dünyamızı nasıl oluşturduklarını ve onun içinde aynı farkındalığa nasıl ulaştıklarını açıklar. Her şey çok basittir.

Son Islahtan Sonra Dünya Nasıl Olacak?

Her birey kendi yararı ile topluluğun yararının bir ve aynı olduğunu anlayacak ve bununla dünya tam ıslahına gelecektir (Baal HaSulam, “Barış”).

Birisine burada komünizm veya sosyalizmden bahsediyoruz gibi gelebilir ama aslında Kabala bilgeliği doğanın genel yasasını açıklar, buna göre tüm doğa herkesin herkese bağlı olduğu bütünsel bir biçimde birbirine bağlı ve bağlantılıdır.

Kabala bilgeliği, doğanın her bir unsuruna ve Yaradan olarak adlandırılan, onun genel gücüne fayda sağlamak için genel doğayı nasıl etkileyebileceğimizi açıklar.

Buna ister sosyalizm ister komünizm deyin, fark etmez, ancak bütünsel doğanın genel yasası başlangıçta tüm evrende işler. Hareket eden, her şeyi birbirine bağlayan ve tam bir birliğe götüren tek bir güç vardır. Doğanın tüm parçaları birbirine bağlıdır ve onları doğada başlangıçta yerleşik olan bu bütünsel bağımlılıktan çıkarmaya hakkımız yoktur.

Bu nedenle, bu yasayı çalışmalı ve bize daha uygun ve faydalı görünen herhangi bir değişiklik yapmadan, onu nasıl uygulayacağımızı bilmeliyiz. Görevimiz doğa kanunlarını çalışmak ve onlara uymaktır. Bu tavsiye bize Kabala bilgeliği tarafından verilmektedir ve bu tavsiyeye uyanlar kesinlikle başarılı olacaktır.

Son ıslahtan sonra, tüm insanlık öyle bir şekilde birleşecek ki herkes kendi kaderini anlayacak ve tüm gerçeklik bize başından sonuna açıkça ifşa edilecek yani Yaradan herkese ifşa olacaktır. Açık, şeffaf bir dünyada yaşayacağız ve karşılıklı işbirliği ve birlik içinde, sadece insanlarla değil, genel olarak tüm cansız doğa, bitkiler ve hayvanlarla kucaklaşarak nasıl doğru bir şekilde var olacağımızı bileceğiz.

“Tanrı İle Doğa Arasındaki Fark Nedir?” (Quora)

“ ‘Doğa’nın (İbranice ‘HaTeva‘ [‘הטבע’]) ‘Tanrı’nın (İbranice ‘Elohim‘ [‘אלהים’]) ile aynı sayısal değere—seksen altı, sahip olduğu şeklindeki Kabalistlerin sözleriyle hemfikir olmak ve kabul etmek, bizim için en iyisidir. O zaman, Tanrı’nın kanunlarına ‘doğanın emirleri [Mitzvot]’ veya tam tersini (Tanrı’nın emirlerine [Mitzvot] ‘doğanın kanunları’ adıyla) söyleyebileceğim, çünkü onlar bir ve aynı şeydir.” – Kabalist Yehuda Ashlag (Baal HaSulam), “Barış.”

Kabalistlerin eşit olarak “doğa” veya “Tanrı” olarak adlandırdıkları, doğa sisteminden başka hiçbir şey yoktur ve bizler bu sistemin ayrılmaz parçalarıyız.

Dolayısıyla tek bir Tanrı vardır dediğimizde, parçası olduğumuz bu tek sistemde, tek bir kuvvet dışında hareket eden hiçbir şey olmadığı anlamına gelir.

Gerçeklikte hareket eden bu tek gücün arzusu, bizi onunla bağa getirmektir – zorlama yoluyla değil, olumlu bir şekilde farkındalık yoluyla.

Bu gücü iyi ve iyiliksever olarak anladığımız, hissettiğimiz ve edindiğimiz kadar, ona bağlı kalabilir ve tam farkındalık düzeyine ulaşabiliriz.

Arınma Aşamaları

Maneviyattan sürgünümüz, dört yüz yıl olarak adlandırılır. Tüm eylemlerimizde, Yaradan’ın dört harfli ismine karşılık gelen yani üst niteliğin tam tezahürü olan dört aşamadan geçeriz.

Sürgünü takip eden aşama çok basittir: ihsan etmenin, sevginin niteliğini hissettiniz ve bu artık sizin için çok değerlidir. Neden? Egonuzun iyiliği için değil, değil mi? Tamam, bunun için değil. O zaman ne için, neden? Bu niteliği uygulamaya nerede hazır olabilirsiniz? Daha fazla nasıl tanımlayabilirsiniz?

Başkalarıyla birleşmeye başlamalısınız. Pratik uygulamaya bu şekilde başlarsınız. Tüm insanlık önünüzde. Harekete geçin! Herhangi bir dünyaya girmek zorunda değilsiniz. Vermek ve sevmek istiyorsanız her şey önünüzde. Neler olduğuna bir bakın – tüm dünya önünüzde: cansız, bitkisel ve canlı doğa, insanlar.

Öncelikle, en azından küçük bir grup içinde, dünyayı etkilemek ve diğer herkese yardım etmek için kendi içlerinde biriktirmek istedikleri ortak özgecil gücü kullanmak için, egonuzu yenerek başkalarıyla bağ kurma arzunuzu kanıtlamalısınız.

Ancak tüm bunlarda belirli bir kişisel egoizm vardır: Kendimiz için, kendim için değil, tüm dünya vb. için dileriz, isteriz. Arzularınızı, niteliklerinizi arındırır gibi, birkaç inceleme daha yapmanız gerekir.

Ve eğer egonun içinde kalırsanız, yine de acı çekecek ama yine de diğer insanlara iyilik yapmak için kendi koşullarınızın üzerine çıkacak mısınız? Yapabilir misiniz? Arzu eder misiniz? Kendiniz için değil, başkaları için – her konuda? Peki ya sizden nefret edenlere, sizin kötülüğünüzü isteyenlere iyilik yapmaya ne dersiniz?

Ve burada ihsan etme niteliğine ait olmaya ve yalnızca onu kendisi için sevmeye hazır olana kadar arınmanızın bir sonraki aşamasına başlarsınız. Bu durumda, egoizminizin kölesi olmaktan, özgeciliğin bilinçli kölesi olursunuz; yani sadece onu seçer, kabul eder ve arzularsınız.

Bu, bir kişinin sürgünde geçirdiği sözde 400 yıldır. Ve sonra, doğanın üst gücü veya Yaradan olarak adlandırılan, ihsan etme ve sevgi niteliğinin hissine girmekle ödüllendirilir. Mısır’dan çıkış veya manevi doğum bu şekilde gerçekleşir.

Kurban Etmek Nedir?

Soru: Kabala’da manevi gelişimle meşgul olan herkesin geçtiği bir koşul vardır. Buna kurban etmek denir. Bu koşulun özü nedir? Neyi kurban ediyoruz?

Cevap: Egoizmimizi yani sadece hazları, kolay yaşamı ve mümkün olan her şeyde başarıyı arzulayan doğamızı (cansız, bitkisel ve hayvansal) kurban ediyoruz.

Böyle bir yaşam için arzumuz, egoizmin doğuştan gelen doğasıdır. Ve eğer kendimizi onun içinde kısıtlamak ve egoizmimizi kullanmak istemediğimiz, aksine ondan uzaklaşmak ve onu kullanmamak istediğimiz başka bir koşula gelmek istiyorsak, buna kurban etmek denir.

Yaradan’a Yaklaşmak Uğruna

Soru: Yaradan’a yaklaşmak uğruna egoizmimizi kurban ettiğimizi söylüyorsunuz. “Yaradan’a yaklaşmak uğruna” ifadesini nasıl anlayabiliriz?

Cevap: Yaradan mutlak iyi olduğundan ve yalnızca iyilik yaptığından ve insan mutlak kötü olduğundan, eğer kötülüğümüzü sınırlarsak, zaten bir şekilde Yaradan’a yaklaşıyoruz ve O’na benziyoruz. İşte bu kurbandır.

Yani egoizmimi, kötü huylarımı kurban ediyorum ve bu beni Yaradan’a yaklaştırıyor. Egoizmimi kısıtlayarak ve başkalarını kendi iyiliğim için kullanmayarak; O’na bu şekilde yaklaşıyorum.

Yaradan Korkusu, Bilgeliğin Başlangıcıdır

“Yaradan korkusu, bilgeliğin Resheet’idir [başlangıcıdır].” Ayrıca, “Yaradan korkusu bilginin Resheet’idir [başlangıcıdır]” diye de yazılmıştır, çünkü korkuya Resheet denir. Ayrıca bu, inanca girilen kapıdır ve tüm dünya bu Mitzva üzerinde var olur” (Baal HaSulam, Zohar Kitabı’na Giriş, “Tora’nın Emirleri,” Birinci Emir, Madde 189).

Yaradan korkusu, her şeyi birbirine bağlayan ve tüm binayı kendi üzerinde tutan ortak bir temeldir. Kişi, her şeyin kökü olan, her şeyi yöneten ve her şeyi düzenleyen Yaradan’dan korkar. Dünyada, her şeyi kucaklayan tek üst güç olan Yaradan’ın dışında var olan hiçbir şey yoktur.

İnsanın Yaradan’dan bağımsız olarak var olabileceğini ve bir şeye kendi başına karar verebileceğini düşünmek yanlıştır. Böyle bir şey doğada mevcut değildir. Her şeyi sadece Yaradan yapar ve bu nedenle Yaradan korkusu her şeyin köküdür.

Yaradan’dan korkmak, her yerde hüküm süren ve her şeyi yönetenin büyüklüğü karşısında, tıpkı dünyada bir insanın yüzde yüz bağlı olduğu tek güç karşısında olduğu gibi titremek demektir.

Ancak bu, Yaradan’dan korkmakla değil her şeyi kucaklayan güçten ayrılmaktan korkmakla ilgilidir. Kişi varoluşunun her anını Yaradan tarafından gönderilmiş olarak algılamalıdır. Yaradan korkusu denilen şey budur.

Yaradan, O’nun koyduğu tüm doğa yasalarını içeren doğanın tamamıdır.

Arzunun Kısıtlanması

Sadece dördüncü safha kısıtlanmış olmasına rağmen, ışık ilk üç safhadan da ayrıldı. (Baal HaSulam, On Sefirot Çalışması, Bölüm 1, “İçsel Gözlem”, Kısım 7).

Son, dördüncü aşama, ilk üç aşamanın genişlemesiyle ulaşılan arzunun kendisidir. Arzu, egoist olmak ve ilk aşamadan ters yönde farklılaşmak istememiştir; bu nedenle kendini kısıtlamış ve ışık ondan kaybolmuştur.

Sonra ışığın farklı bir gelişimini temel alır; ışığı alacaktır ama sadece Yaradan’a memnuniyet getirmek için. Burada bir yandan Yaradan’dan zıtlığı, diğer yandan da O’na benzerliği alır.

Soru: Işık, Kli’den ayrıldığında bu durum nedir? Bu bizim dünyamızda nasıl tezahür eder?

Cevap: Bizim dünyamızda tezahür etmez. Işık, Kli’den ayrıldığında, ölü olarak kalır. Bu herhangi bir canlı veya bitkisel bedenin ölmesine benzer. Hayat veren güç onu terk eder.

Soru: Işığın Kli’den atılması bilinçli olarak mı gerçekleşir?

Cevap: Evet, Kli bu durumda kalamaz, sadece Yaradan’ın zıddı olmamak için içindeki her şeyi feda etmeye hazırdır.

Korku Olmadan Sevgi Olmaz

Yaradan korkusu, O’nun içimde hüküm sürdüğü hissidir; tüm düşüncelerimi, tüm arzularımı ve başıma gelen her şeyi O kontrol eder. O’nun tüm yaşamımı belirlediğini her seferinde daha da net bir şekilde hissederim.

Yaşamım hakkında değil, bu yaşamda Yaradan’a bağlı olup olmadığım hakkında endişelenirim. O’na daha fazla bağlı olmaya özlem duyarım ve birbirimize bağlı olduğumuzu, beni her yönden kucakladığını ve tamamen O’nun merhametinde olduğumu hissederim.

Her şeyden önce korkuya ulaşmalıyız ve sonra korkunun üzerine sevgiyi inşa edebiliriz. Korku olmadan sevgiye ulaşmak mümkün değildir.