Category Archives: Yaradan

“Sevginin Ve İhsan Etmenin Üst Gücü Olan Yaradan’a Dönmek” (Quora)

Yaşamlarımızdaki en önemli ve ihtiyaç duyulan eylem – sevginin ve ihsan etmenin üst gücü olan – Yaradan’a dönmek ve O’nun bizi yarattığı bu durumdan – kötü eğilimden, başkalarının zararına kendi çıkarımız için egoist alma arzusundan – kendimizi ıslah etmemize yardım etmesi ve bizi ihsan etme arzusuna yönlendirmesi için O’ndan yardım istemektir.

Bizler, bu şekilde ıslah olmuş olacağız yani egoist arzumuzun yerine ihsan etme arzusunu edineceğiz ve manevi gerçekliği hissetmeye başlayacağız.

Şu anda egoist arzularımızda yozlaşmış bir maddesel gerçekliği, kısa ömürlü, geçici hazların ve eksik algıların gerçekliğini hissediyoruz. Manevi gerçekliği keşfederek, varlığımızın üzerinde sonu olmayan bir dünyayı, sonsuz ve mükemmel bir yaşamı da hissedebileceğiz.

Böyle bir ifşayı harekete geçirecek olan tetikleyici, bizim kendi talebimizdir; Yaradan’dan bizi manevi gerçekliğe yükseltmesini istememizdir. O, bizden böyle bir talep umar ve bekler. Bu nedenle hayatımız boyunca duadan daha önemli ve özel bir eylem yoktur yani ben-merkezli arzularımızdan kurtulmamıza ve birbirimizle bağ kurmamıza yardımcı olması için Yaradan’a dönmek. Dahası, birbirimizle bağ kurduğumuz ölçüde, Yaradan’ın sevgi ve ihsan etme niteliğinin bağımızı aydınlatmasıyla birlikte, aynı şekilde Yaradan’la da bağ kurarız. Bu aslında hayatımızda çok büyük bir öneme sahiptir.

Oyuncak Ödülden Gerçek Ödüle

Ödül beklemeden, ihsan etmek için yapılan doğru çalışma, yalnızca dostları ve onlar aracılığıyla Yaradan’ı düşünmek, onlara manevi çalışmalarında yardım etmeyi istemek anlamına gelir.

Bu niyeti her zaman korumak gerekir yani daha da çok bağlanmak ve bu yükü Yaradan rızası için hep birlikte kaldırmaya çalışmak gerekir. O zaman, yükün giderek ağırlaştığı gerçeğine rağmen, bunu her seferinde nasıl daha da iyi yaptığımızı göreceğiz.

Dostlar kalbimde çünkü Yaradan’ı üzerimizde yükseltmek ve yüceltmek olan ana ortak amacımız uğruna, onlardan güç almak ve sahip olduğum tüm gücü onlara aktarmak için onlarla bağ kurmak istiyorum.

Burada gerçek bir manevi ödül dilemek için, bir seçim yapmamız gerekiyor. Sonuçta, doğamız gereği, gerçek bir araba yerine oyuncak bir araba hayal eden çocuklar gibi, egoist bir tatmin arzusuna kapılırız.

Sonra akıllanırız ve oyuncak ödülü göz ardı etmeye başlıyoruz, ancak henüz gerçek ödüle de ulaşmayız. Sonuçta, bunu yapmak için dostlarınızla bağ kurmanız ve onlarla birlikte bu “gerçek arabayı” zihninizde ve kalbinizde inşa etmeye çalışmanız gerekir. Manevi çalışma böyle başlar.

 

Yaradan Her Zaman Kişinin Yanındadır

Kişi, Yaradan’ın kendisine her an farklı etkiler ve olaylar aracılığıyla hitap ettiğini görmeye çalışmalıdır. Aslında, Yaradan her zaman kişinin yanındadır ve onun üzerinde çalışır.

Bu yüzdendir ki eğer insan aramayı bırakmazsa ve hissettiği her şeyin Yaradan’dan geldiğini her zaman hatırlar ve O’nunla bağ kurmayı arzularsa, asla doğru yoldan sapmaz ve daima Yaradan’a yönelir.

Herhangi bir zamanda, herhangi bir olayın arkasında, Yaradan’ın kişiye hitabı gizlidir ve burada her şey, sadece kişinin ne ölçüde sürekli olarak Yaradan’a yönelebildiğine bağlıdır.

Bazen Yaradan, kişiye rahatsızlıklar göndererek onun soğumasına neden olur ama bu onu yoldan çıkarmak için değildir; tam tersine onu uyandırmak ve ona öğretmek içindir. Ebeveynler de bir çocuğa yürümeyi bu şekilde öğretirler; çocuk çaba göstersin ve kendilerine doğru bir adım atsın diye geri çekilirler.

Ne olursa olsun, her an mutlaka bizden bir saniye bile ayrılmayan Yaradan ile muhatap oluruz ve ihtiyacımız olan tek şey O’nu terk etmemektir. Yaradan’ın bize karşı tutumunu nasıl hissedersek hissedelim, asıl önemli olan O’nunla doğrudan bağı kesmemektir. Yani Yaradan’dan aldığımız her izlenime, kalpten bir şekilde Yaradan’ın bize hitap ettiği gibi karşılık vermeye çalışmalıyız.

Kişinin hala bilgiden yoksun olması önemli değildir, kişi sadece Yaradan ile bağ içinde olmak ister ve bu nedenle Yaradan’ın kendisine hitabına karşılık vermeye sürekli hazır olmaya çalışır.

 

Benden Nefret Eden Birini Nasıl Sevebilirim?

Yorum: Sergey soruyor: “Sürekli şunu tekrarlıyorsunuz: ‘Komşunu kendin gibi sev.’ Bunun en önemli yasa olduğunu söyleyerek, sürekli bu yasaya geri dönüyorsunuz. Sorum şu, kişinin kendi gibi sevmesi gereken bu komşu kimdir? Ve size ya da evinize karşı pek çok düşmanlıklar planlamış ve gerçekleştirmiş bir komşuyu nasıl sevebilirsiniz? Aynı zamanda o en ufak bir pişmanlık hissetmiyor.”

Cevabım: Evet. Ancak yine de herkese karşı tavrımızı yeniden değerlendirmeli ve herkese karşı tavrımızın korkunç, olumsuz ve bencil olduğunu ve kesinlikle tam bir bağışlanmaya ihtiyacımız olduğunu görmeliyiz. Her birimiz için. Kendimi suçlamalı ve Yaradan’dan suçumu bağışlamasını istemeliyim.

Soru: Komşuma, o çok kötü olduğu için değil de ben çok kötü olduğum için mi böyle davrandığımı söylüyorsunuz?

Cevap: Elbette. Başka nasıl olabilir ki?

Yorum: O bana, sevdiklerime ve akrabalarıma karşı pek çok korkunç eylemlerde bulundu.

Cevabım: Sonunda, ya Yaradan’ın mükemmel olduğu ve sizin O’nun zıttı olduğunuz ya da tam tersi olduğu ortaya çıkar.

Soru: Ben mükemmelim ve Yaradan mükemmel değil mi? Ve siz Yaradan’ın mükemmel olduğunu mu söylüyorsunuz?

Cevap: Evet ama bu durumda ben O’nun zıttı oluyorum.

Soru: Peki, tüm bunların Yaradan’ın eylemleri olduğunu söylersek, o halde Yaradan tüm bunları benim kendime o şekilde bakabilmem için mi yapıyor?

Cevap: Evet.

Soru: Tamamen her şey: trajediler, savaşlar, etrafımda olup biten her şey mi?

Cevap: Kesinlikle. Hiçbir şeyin önemi yok, asıl önemli olan kişinin Yaradan’a karşı tutumunu düzeltme olasılığıdır.

Soru: İnsanın bütün yolu bu mudur?

Cevap: Evet. Bu onun tüm hayatıdır.

Soru: Peki yüzlerce yıllık tarihimiz, savaşların trajedileri, sırf bu yüzden mi?

Cevap: Kesinlikle sadece bunun için.

Soru: Eğer kişi başarırsa, bu tüm zincirin işe yaradığı anlamına mı gelir? Genel olarak, olan her şey?

Cevap: Evet, rüya gibi.

Soru: Bu bir rüyaydı. Peki, rüya olmayan nedir?

Cevap: Tüm bunları haklı çıkardığınızda ve Yaradan’ı, kendinizin, düşüncenizin ötesinde yücelttiğinizde, bu bir rüya değildir, o zaman rüyanın dışında var olmanın ne demek olduğunu göreceksiniz.

Soru: Söyler misiniz “Yaradan’ı yücelt” derken burada “Yaradan” ile neyi kastediyorsunuz?

Cevap: Kader.

Soru: Benim kaderim mi? Yani kaderim beni kendisine mi yönlendirdi?

Cevap: Elbette.

Soru: Benim kaderim Yaradan mı? Ve herkes, yaşayan sekiz milyar insanın her biri böyle mi düşünmeli?

Cevap: Evet ve bu sayede ortak iyi bir arzuda birbirimizle birleşiriz.

Soru: Yani kendimiz üzerinde çalışmak için, benzer niyetlerimiz varsa, o zaman bu şekilde mi birbirimize bağlanıyoruz?

Cevap: Evet.

Yorum: Anlıyorum. Ama şu anda kendim ile ilgili olarak kötü olduğumu düşünüyorum. Başkası hakkında düşünmüyorum.

Cevabım: Önemli değil. Dünyayı yöneten küresel arzudaki kendi bölümünüzü ıslah ediyorsunuz.

Soru: O halde son soru. Yaşamın yasası olarak “komşunu kendin gibi sev” ile başlamıştık. Kendimi ıslah etmek için, kendi üzerimde çalışmaya başladığımda “Komşunu kendin gibi sev” bu çalışmanın neresinde?

Cevap: Kendiniz dışında herkesi sevin. Onun hangi biçimde var olduğunu düşünüyorsan, onu nasıl hayal ediyorsan, kendini sevdiğin gibi onu da sevmelisiniz.

Soru: O zaman komşunu kendin gibi sevmek, kişinin kendi üzerinde çalışması mı oluyor?

Cevap: Tabi ki. Ve bu neyi gerektirir? Onu kendiniz gibi sevmeyi. Bu, onu sevemediğimi fark ettiğim anda, çalışmanın başladığı yer demektir.

 

İnsanların Kalpleri Yaradan’ın Elindedir

Yorum: Rabaş, başkalarını düzeltmenin, onları eleştirmenin ya da hatalarını belirtmenin hiçbir anlamı olmadığını çok erken fark etti.

Cevabım: Evet, çünkü bir Kabalist bunu yapmaz. Öncelikle insanların hataları nelerdir? Hiçbir hataları yok. Onların içinde ortaya çıkanlar, Yaradan’ın, doğanın etkisi altında tezahür eden şeylerdir.

Hitler ve Stalin’den başlayarak, kim olursa olsun, bir insan nasıl herhangi bir şeyle suçlanabilir ki? Bu doğadır, onları böyle yaratmıştır. Elbette suçlarını işlemeden önce onları yok etmek mümkün olsaydı, bu yapılırdı. Fakat onlarda ortaya çıkanlar, aynı Yaradan’ın etkisi altında ortaya çıkmıştır. “Bakanların ve kralların kalpleri Yaradan’ın elindedir.” derken kastedilen budur.

Peki ya sıradan insan? Onun için de durum aynıdır. Dolayısıyla, suçlanacak olan kim ve suçlanacak olan nedir? Hiç kimse ve hiçbir şey.

Kabala, herhangi bir kişiye, ancak potansiyel olarak bütünsel bir sisteme, içinde sonsuzluğu, mükemmelliği hissedeceğimiz ve başka bir dereceye, tam anlamıyla İnsan derecesine erişeceğimiz “kabımızın” duvarlarının inşasına bağlantıyı teşvik etme fırsatını elde ettiği ölçüde atıfta bulunur.

Bizler şu anda hala hayvan seviyesindeyiz. Diğerlerine göre daha gelişmiş olmasına rağmen, bu yine de bir hayvan derecesidir. Beden için yaşıyoruz.

Soru: Ama başkaları üzerinde güç sahibi olmanın hazzını, kişi kendisi üzerinde tam güç sahibi olmaya dönüştürmeye çalıştığında… sevgi, aynı zamanda psikolojik hazırlık da gerektiren uzun bir süreçtir, değil mi?

Cevap: Kabala en yüksek psikolojidir. Size neyden yapıldığınızı ve onunla nasıl çalışacağınızı gösterir.

 

Yanından Geçip Gitmeyin!!

Soru: İnsanların Kabalistleri dinlemeye başlamak için, gerçekten her şeylerini kaybetmeleri mi gerekiyor? Her şeylerini kaybettiklerinde tamamen farklı bir yaklaşıma sahip olacaklarını söylemek doğru mudur?

Cevap: Gerçek şu ki, bir yandan dünyanın iyice sarsılması gerekiyor, öte yandan dünyaya Kabala’yı anlatmalıyız. Bu olmadan onu keşfedemeyecekler. İnsanların her zaman fark etmeden yanından geçip gittikleri ve sonra aniden fark ettikleri bir vitrin olmalı.

Harry Potter’da gösterildiği gibi: birden bire duvardan, 9 ¾ platformuna girersiniz. Normal bir Londra caddesinde yürüyorsunuz ve aniden bir yan kapıdan içeri giriyorsunuz ve takvimde 20. yüzyıl olmasına rağmen aniden orada 15. yüzyıl beliriyor.

İşte tüm insanlık öteki dünyanın girişinden bu şekilde geçer. Onlara her şey açıklanmıştır ama onlar henüz bunu hissetmezler. Başlarını çevirip Kabalistik kitapların, hayatın anlamına dair açıklamaların ve medyamızın sergilendiği bu vitrine bakma ihtiyacı duymuyorlar. Sadece onları fark etmiyorlar; onlara bir göz atıyorlar ve yollarına devam ediyorlar. Sadece onları fark etmiyorlar; onlara bir göz atıyorlar ve yollarına devam ediyorlar.

Bu içsel acı çekmeyi, içsel bir arayışı gerektirir: “Kendimi nasıl kurtarabilirim? Dünya ve kişisel olarak bu durumdan çıkış nerede?” Bu soru ciddi bir şekilde ortaya çıktığında, cevap arayışı da başlayacaktır.

Dünyanın birçok ülkesinde olacak durum budur. İnsanlıkta bu bir takıntı haline gelecek: “Ne yapmalıyız? Ne için ve nasıl?” İşte o zaman insanlar kesinlikle Kabala yönüne yeniden bakacaklar.

Aniden şöyle diyecekler: “Ah! Bunu daha önce nasıl fark edemedik? Meğer internet bu bilgilerle doluymuş! Şu devasa miktardaki materyale bakın! Biz ne yapacağımızı, nereye gideceğimizi bilmiyoruz ama onlar nereye gideceklerini biliyorlar: her türlü grup, merkez, açık üniversite, radyo, televizyon; her şey orada var.”

Öyle ki, bir taraftan biz buna hazırlanıyoruz; diğer taraftan onların içsel manevi sarsıntıları onların Kabala’ya dikkat etmelerini sağlayacak.

Ama biz onların sarsılmasını beklememeliyiz. İnsanları sevmelisiniz çünkü onlar sizin birer parçanız. Şimdi onları henüz hissetmiyorsunuz ama bunun sizin ayrılmaz parçanız olduğunu hissetmeye başlayacaksınız.

Birdenbire onları kendinizden daha yakın hissedeceksiniz. İnsanlığın geri kalanının sizin için ne anlama geldiğini keşfettiğinizde, onları kendinizden daha çok sevmeye başlayacaksınız. Bu sizin en içsel, en önemli ve sizin en sevilen parçanızdır.

İhmal ettiğiniz, dokunamadığınız, düşünemediğiniz ve kesinlikle yanınızda görmek istemediğiniz, en nefret ettiğiniz, en uzak durduğunuz insanlar, birdenbire en çok arzu edilen ve en sevilen olarak ifşa olacaktır.

Hangi değişikliklerin meydana geleceğini paylaşmak imkansızdır. Onları ruhunuzun bir parçası, sadece en içerideki kısmı olarak algılayacaksınız.

 

 

Geleceğin Dünyasının Yapısı, Küresel Karşılıklı Garantidir

Birbirleri için karşılıklı garanti, tüm insanlığın yukarıdan alması gereken bir ıslahtır. Sonuç olarak, herkes Adam HaRişon formuna gelmek yani ortak akıl ve kalbe sahip tek bir insan gibi olmak zorunda kalacaktır.

Aramızda herhangi bir bölünme görmeyeceğiz ve kendimizi tek bir bedende var hissedeceğiz: hem manevi anlamda hem de tüm arzularımızı, düşüncelerimizi, niteliklerimizi ve umutlarımızı içeren bedensel anlamda.

Aramızda hiçbir ayrılık olmayacak. Kendi kendimize bizi neyin bölebileceğini araştıracağız ve böylece bu farklılıkları ortadan kaldırıp bir olacağız. O zaman Yaradan’a benzer bir insan, Adem formunu edineceğiz.

Bu asil hedefe tüm insanlar ve tüm uluslar tarafından ulaşılması gerekmektedir, çünkü geleceğimiz buna bağlıdır. Umalım ki bu mümkün olan en kısa sürede gerçekleşsin. Tüm bunlar, bizi birbirimizden ayıran hiçbir şeyin kalmaması ve şu anda keşfetmekte olduğumuz tüm farklılıkların bağın güçlerine dönüşmesi için bizi ayıran duvarları nasıl yıkabileceğimize bağlıdır. Ve o zaman karanlık ışık gibi parlayacaktır.

Ne kadar sıkı bir şekilde birleşirsek, üst ışığın,  Yaradan’ın aramızdaki tüm boşlukları nasıl doldurduğunu o kadar çok hissedeceğiz. Ve bağ kurmayı bozan tüm engeller, tam tersine birleştirici güçlerin kaynağı haline gelecektir. Bu nedenle 620 kat daha büyük birlik, edinim ve Yaradan’ın ifşasının hissini, tek bir manevi Kli olarak birlikte hissedeceğiz. Bütün bunlar karşılıklı garanti sayesindedir.

Karanlığın ışık gibi parlayacağı söylenmiştir. Yani henüz üstesinden gelemediğimiz farklılıklar, çatışma güçleri, tersine dönüşecek ve güçlü bir bağa, öyle güçlü bağlara dönüşecek ki, herkesin herkesi bir gibi desteklediği, tek bir sistemde, tek kalpte, tek bir bütün gibi hissedeceğiz.

Çatışma destekleyici bir güce dönüşecektir. Mesafenin, farklılıkların, iç direncin ve kişinin diğeri tarafından reddedilmesinin ıslahı sayesinde aramızdaki küçük, neredeyse algılanamaz ışık 620 kat kazanım elde edecektir. O zaman herkes tüm dünyanın hiçbir farklılık ve engel olmaksızın Yaradan’ın gücüyle dolu tek bir kişi olduğunu açıkça hissedecektir. Böylece bütün bir karşılıklı garantiye ulaşırız.

Son Islaha Giden Yol

Biz insanlar, küçük çocuklar gibi ıslah edilmeden yaratıldık ki, kendimizi ıslah etmek için çok çalışalım ve çabalarımızla Yaradan’a eşit bir duruma ulaşalım, O’nun gibi olalım ve O’nun bizimle ilgili düşüncesini ve planını anlayalım.

Bu, son ıslaha doğru yol almamız ve Yaradan’ın bizi neden bu kadar çok kırdığını, bunu neden kendi başımıza ıslah etmemiz gerektiğini, zamanın her anında hangi koşullarda olmamız gerektiğini ve bundan ne öğreneceğimizi anlamamız içindir. Tüm bu yolu bitirdiğimizde, bir şeyler için anlayışlı ve hazır hale geleceğiz ama ne için olduğunu bilmiyoruz.

Dünyamızda yozlaşmış olduğumuzu keşfetme fırsatının olduğu, Kabala’nın yardımıyla kendimizi ıslah etme ve son ıslah durumuna ulaşma fırsatının olduğu anlayışını ancak şimdi edindik. Bundan sonra bize ne olacak bilinmiyor.

Sonuçta, tüm yaratılışın ıslah olmuş mükemmel durumuna, Yaradan’ın karşısında tek bir bütün ve tek bir organizma haline gelindiğinde ulaşılır. Yaradan ve yaratılan eşit ortaklar haline gelirler, birbirlerine benzerler; kendi doğal nitelikleri bakımından zıttırlar ve dışsal sevgi ve ihsan etme durumları bakımından kesinlikle aynıdırlar. Bundan sonra onlara ne olacak, bilmiyoruz. Bunu anlayamayız.

Her şey tek bir bütün halinde birleştiği zaman, bu tamamen farklı bir zihindir ve farklı duygulardır. Bu, Yaradan denilen o tek gücün gerçek halidir.

Bir gün oraya varacağız. Umarım bu çabuk olur. O zaman, tek bir bütün ve tek bir organizma olarak tam bir bağa yeniden kavuştuğumuzda, bir sonraki aşama gelecektir.

 

Geleceğin Mesleği: Kalplerin Bağının Mimarı

Halen Yaradan rızası için nasıl davranacağımızı bilmediğimiz için, grubumuzun iyiliği için, dostlarımızın iyiliği için hareket etmeliyiz. Aynen sıradan bir hayatta olduğu gibi, kişi hiçbir zaman sadece kendisi için yaşamaz. En nihayetinde onun zaten ebeveynleri, çocukları ve hatta torunları vardır ve hepsinin iyiliği için yaşıyordur.

Bazen insanın her şeyden vazgeçip, ıssız bir adaya gidip sadece kendisiyle ilgilenmenin hayalini kurduğunu duyarız. Ancak bu yalnızca çaresizlikten kaynaklanmaktadır, zira insanın başkalarıyla bağ kurması gerekir.

Modern medya bizi giderek daha fazla birbirimize bağlıyor. Sonuç olarak, sadece bilgisayarımızın içinde değil, beynimizin, kalbimizin içinde, kaçmanın imkânsız olduğu bir yerde, tüm dünyayla birlikte yaşadığımızı hissedeceğiz. Bu şekilde, Yaradan bizi tek kalp, tek adam olarak birleşmeye mecbur edecektir.

Biz bu bağı şimdi reddediyoruz, ancak başka bir çözüm olmadığı için, kısmen bilinçsizce, kısmen de kendi arzumuz doğrultusunda bu mutlaka gelecektir.

Herkesin insanlar arasındaki bağ kurma alanında uzman olması gerekecek. Tıpkı bugün herkesin bilgisayarı nasıl açacağını, nasıl şifre gireceğini, e-posta ve diğer uygulamaları nasıl kullanacağını bilmesi gerektiği gibi, gelecekte de kalpler arasında bağ kurmak için, giderek daha fazla bilgiye ihtiyacımız olacak.

“Bir Anneden Öğrenilecek En İyi Şey Nedir?” (Quora)

Annem vefat ettiğinde, ki ben 70 yaşımı çoktan geçmiştim, bütün hayatım boyunca beni kollarında taşıdığını ve ancak ayrıldığı o anda benim gitmeme izin verdiğini hissettim.

Bebekken tamamen annelerimizin bakımına bağımlıyız ve annelerin bebeklerine gösterdiği doğal ilgi, diğer tüm insani arzulardan çok daha önemlidir. Bunun nedeni, annenin bebeğine bakma ve onunla bağ kurma arzusunun bizim diğer tüm arzularımızdan (yemek, cinsellik, aile, zenginlik, saygı ve kontrolden) önce gelmesidir.

Bir annenin çocuğuna gösterdiği ilginin, büyük önemini sık sık vurgularım çünkü insanlığı uyumlu ve barışçıl bir konuma getirmek için, bu şefkatli gücü kullanmamız gerekiyor. İnsan toplumunun iyi geleceği buna bağlıdır.

Kabala bilgeliğinde, Bina Sefira’sını, bir annenin çocuğuna gösterdiği ilginin bu dünyadaki örneğine bir şekilde benzeyen, bir koruma, sarma ve kalkan olarak, yalnızca vermeyi ve ihsan etmeyi arzulayan bir nitelik olarak ele alırız.

Eğer Bina‘nın bu gücünü kullanmak yani kendimizi ihsan etme gücüyle sarmak istersek, o zaman annesinin kucağındaki bir bebeğe benzer hale geliriz. Kabalistlerin “Hassadim‘in (merhamet) ışığı” dediği, doğadaki bir güç olan Bina‘nın özel gücünün korumasını kazanırız, bu da hayatımızdaki her türlü acıya neden olan olumsuz egoist güçleri uzaklaştırır.

Bir annenin bebeğine gösterdiği doğal ilgiye benzer şekilde, toplumdaki ilişkilerimizi bir şemsiye gibi kaplayan, yalnızca ihsan etmek isteyen yüce bir şefkat gücü hissi. O zaman birbirimize karşı olumsuz davranamayız çünkü zararlı egoist güçler aramızda mevcut olan ihsan etme gücü olan “anneden korkar”.