Category Archives: Yaradan

Birlik, Dünyayı Ve Her Birimizi Kurtaracak

Modern insan, Yaradan’dan gittikçe uzaklaşıyor ve giderek daha da kötüleşiyor gibi görünüyor, ancak bunun nedeni ışığın avantajının karanlıktan ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla, bu mesafe, tam olarak Yaradan’a yaklaşmanın işaretlerinden biridir ve Mesih’in nesline ait olduğumuzun bir işaretidir.

Bu, bugün ya da yarın üst ışığı ifşa etmeye başlayacağımız ve manevi merdiveni tırmanacağımız anlamına gelmez. Ancak dünyamızın, doğanın üst gücünün bizimle çok sıkı bir hesaplaşma içinde olduğu bir döneme girdiği açıktır ve bizim de acele etmemiz ve ilerlememizde bu güce mümkün olan her şekilde yardımcı olmamız gerekiyor.

Dünyayı ve her birimizi ancak birliğimizin kurtaracağını insanlara anlatmalıyız; aksi halde insanlık kendi kendini yok etme aşamaya gelecektir.

Mesih’in dönemi, insanların, Kabala bilgeliği ve Zohar Kitabı tarafından bize iletilen mesajı daha iyi anlama kapasitesine sahip oldukları bir zamandır. Bu mesaj, yukarıdan bize yaklaşmak ve kendini ifşa etmek isteyen bir gücün olduğunu söyler. Bu güç, kendisini keşfedebilmemiz, ona ulaşabilmemiz ve ona benzer hale gelebilmemiz için, duygularımızı ve zihnimizi değiştirmeye çalışır.

“Yukarıdan” demek, bu gücün bizim gibi egoistçe almaya değil, tamamen ihsan etmeye yönelik olduğu anlamına gelir. Yukarıdan demek ihsan etme, aşağıdan demek ise almak anlamına gelir.

Tora kişiyi etkileyen ve onun tüm arzularını geliştiren, onları doğru bir şekilde birbirine bağlayan bir ışıktır, böylece kişi yukarıdan gelen mesajı doğrudan alabilir, onunla dolabilir ve üst güçle bağ kurabilir.

Açık Tora ile meşgul olmak, kişinin yapabileceği türden bir çalışmaya başlamak anlamına gelir; bu, hayatın anlamını ve amacını keşfetmek isteyen dostlarla bağ kurmaktır. Bu yapmak için, “her biri dostuna yardım edecek” ilkesiyle hareket eden, birbirinin sevgisini kazanmak için çabalayan, giderek genişleyen bir çevreden oluşan bir grupta bir araya geliyoruz.

Bu savaş, bize tüm varoluş hakkımızın ancak birliğimize bağlı olduğunu açıkça gösterdi. Bugün bu zaten herkes için nettir.

 

Egoist Arzular Dünyamızın Temelidir

Soru: Genel sistemin parçalanması ne zaman oldu ve bu olgunun anlamı nedir?

Cevap: Kelim’in (Kapların) parçalanması, realitenin yaratılışının en başında meydana geldi. Sonuçta, onu yaratmak için doğanın tek gücüne yani Yaradan’a karşıt olan bu tür arzulara ihtiyacımız vardı.

Yaradan ihsan etme, tamamlama, sevme ve birlik olma arzusudur. Yaradan’dan bir şekilde farklı olacak ve yaratılış olarak adlandırılabilecek zıt bir arzunun ortaya çıkması için, verme arzusu birçok küçük egoist arzuya bölündü.

Her arzu yalnızca kendini nasıl tatmin edeceğini düşünür. Daha sonra evrimleştiğimiz doğamız, bu şekilde ortaya çıkmıştır. Egoist arzuların oluşumu, parçalanma sürecidir.

Bu arzular dünyamızın temeli haline gelmiştir: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan doğası.

Yaradan’ın Eylemlerini Nasıl Fark Ederiz?

Soru: İçimizde ifşa olan her arzu, direkt ışığın dört algısının akabinde gelir. Tüm arzularımızın ardındaki Yaradan’ın eylemlerini görmek için, bunu nasıl ifşa edebiliriz?

Cevap: Işığın tüm dostlarımızdan geçerek her birimize ulaştığı birlik sistemini, ancak birbirimizle olan bağımız sayesinde ifşa edebiliriz.

Işık onların içinden geçmeli, her birinde kendini ifşa etmelidir ve ancak o zaman son derecede olan sizler de onu ifşa edebileceksiniz. Dostlar sizin üzerinizde dururlar çünkü onlar sizden daha yüksektirler ve onlar, ışığın size yukarıdan aşağıya inme dereceleridir.

Soru: Aşağıdan yükselmek için onlarla nasıl bağ kuracağız?

Cevap: Onlara yardım etmelisiniz, arzularınızı, Hisaron’unuzu, talebinizi onlara eklemelisiniz. Ve sonra, bununla onları yukarı itecek, onlarla birlikte yükselecek ve onlarda uyandırdığınız ışığı alacaksınız.

Bu sistem, her birimizin Malhut’tan Keter’e kadar çalıştığı on Sefirot’tur; burada Keter Yaradan’dır ve Keter ile Malhut arasındaki ara derecelerin hepsi sizin dostlarınızdır.

 

Bu Herkes İçin Çözüm Olacak

Eğer araştırmaya başlarsak, olup bitenlerden bizim, İsrail halkının sorumlu olduğunu hemen anlayacağız. Biz, Tora’nın yolu denilen, düz ve doğru yolu takip etmedik. Bu nedenle artık yolumuzu düzeltmemiz gerekiyor.

Ve bu konuda birbirimizi desteklememiz ve güçlendirmemiz gerekiyor ki, ağıt yakmak ve pişmanlık duymak yerine, gerçeğin gözlerinin içine bakıp birlik, barış ve ortak uyum yolunda nasıl ilerleyeceğimizi ve bunu nasıl başarabileceğimizi çözebilelim ve düşmanlarımıza, evrensel uyuma giden yolun nasıl yalnızca herkes arasındaki birlikten geçtiğini açıklayabilelim, öyle ki kavga etmeyi ve birinin haklılığını kanıtlamayı bırakalım çünkü böyle bir yol çözüme götürmez.

Halkımızın gücü ancak birliktelikten gelir. Ve eğer birliğimizi Yaradan’a yöneltirsek, kendimizi yaratılışın merkezinde buluruz. Bu noktadan itibaren, sadece birilerini güç kullanıp yenerek değil, küresel birliğin her türlü düşmanlığın ötesinde mümkün olduğunu ve herkes için çözüm olacağını, herkese kanıtlayarak başarıya ulaşabiliriz.

Kendimizi adaletin zirvesinde hareket eden erdemliler olarak görmemeliyiz. Eğer öyle olsaydı, bugün bu durumda olmazdık.

Gerçekte durumumuz diğer uluslardan veya gruplardan daha iyi değil. Herkes tam bir karmaşa ve küresel parçalanma içinde. Bu nedenle, kimsenin arkasında bir gerçeğin olmadığını bilmeliyiz. Gerçek yalnızca Yaradan’a dönmek ve O’nun bizimle ilgilenmesi için O’na yaklaşmayı istemekte yatmaktadır.

İnsanlığın içinde bulunduğu tuzaktan kurtulmanın tek yolu, tüm insanlığı bir araya toplayan ve kimseyi o merkezin dışında bırakmayan, merkezi noktaya herkesin katılmak istemesidir. İyi ya da kötü olmayacak, uluslar ve dinler arasında anlaşmazlıklar olmayacak; bütün insanlar kardeş olduğundan, herkes diğerlerini bir topluluğun mensubu olarak kabul etmek zorunda kalacak.

Yaradan, egoizmimizin üzerine çıkabilelim ve ona karşı iyi bir doğa edinebilelim diye, hepimize egoist ve kötü bir doğa verdi.

İnsanlığın öylesi bir karanlığa düştüğünü, hakikatin nerede olduğunu, adaletin nerede olduğunu, barış içinde yaşamanın nasıl mümkün olduğunu kimsenin idrak edemediğini anlamalıyız. Bir yerde dış savaş yoksa iç savaş vardır. Bu nedenle doğru dengeyi sağlamak için kendimizi değiştirmeliyiz.

İnsanların, tüm insanları tek bir grupta, Yaradan’ın tek bir toplumunda birleştirebilecek üst gücü keşfetmelerini diliyorum. O zaman doğru koşul içinde olacağız.

Yaradan bizi tek bir halk olarak bir araya getirsin ve birbirimizle nasıl ilişki kuracağımızı, birbirimiz hakkında ne hissedeceğimizi ve düşüneceğimizi bize öğretsin. Aksi takdirde, bu savaşlar bugün de yarın da bitmeyecek, çok uzun yıllar devam edecektir.

Bu nedenle, Yaradan’dan bize gelişimimizde doğru yönü ve tüm uluslar ve insanlar arasında doğru tutumu göstermesini talep etmeliyiz.

 

Neden Utanç Duymam Gerekiyor? (Quora)

Bizlere utanma niteliği verilmiştir ki, belirli çabalarla, kendi yararımız için haz alma arzularımızın içinde kilitli kaldığımız, doğuştan bedensel yaşamlarımızdan, bunun tam tersi olan ihsan etme arzusundaki manevi yaşama kademeli olarak yükselebilelim.

Kabala metodunda, manevi hedefe – ihsan etme arzusunun elde edilmesi – ilerlememizde bir aşama olarak, utançla yapıcı bir şekilde ilişki kurarız ve bunu bir grup ortamında yaparız. Yani, yaşamda manevi bir hedefe ulaşmak için benzer bir arzuyu paylaşan insanlarla kendimizi çevreleriz ve daha sonra “dostunu kendin gibi sev” ilkesine göre bu insanlarla nasıl yakınlaşabileceğimiz ve bağ kurabileceğimiz üzerinde çalışmaya başlarız.

Bunu yaparak, kendimizi doğanın sevgi ve ihsan etme gücünü çekecek koşullara hazırlarız ve bu yüce manevi gücü hissettiğimizde, onun karşısında kendi egoist doğamızı görürüz. Böyle bir süreç, özgecil manevi doğaya kıyasla kendi doğamızdan utanç duyana kadar devam eder ve bu ifşayı yapıcı bir şekilde kullanarak, kişisel fayda için sürekli olarak doyum almayı arzuladığımız mevcut bedensel seviyemizden çıkar ve sadece ihsan etme ve sevme arzusuyla doğanın kendi seviyesine yükseliriz.

 

İnancınızı Güçlendirin

Soru: İnancımızı güçlendirmemiz ve şüpheye düşmememiz için bize ne yardım eder? Onluda birbirimize nasıl destek olabiliriz?

Cevap: Öncelikle onlu içinde birleşmeliyiz. Öyle ki, birbirimize bağlı olup olmadığımız, birbirimize yardım edip etmediğimiz konusunda hiçbir şüphemiz olmayacak şekilde birlik olmalıyız. Tüm bu meseleler çözüme kavuşturulmalıdır.

Birbirimize bağlı olduğumuzdan ve dolayısıyla Yaradan’a bağlı olduğumuzdan kesinlikle eminiz.

Soru: Şunu doğru mu anlıyorum; Yaradan beni, hiç bir şüphe olmadan sadece inancım ölçüsünde ihsan etme niteliği ile onurlandırabilir?

Cevap: Bu ilki. İkincisi ise, ilki inanç duygusuna sahip olmak istemeniz kadar bile önemli değil. Yani, tam olarak Yaradan’ın sizinle ilişki kurduğu şekilde siz de O’nunla ilişki kurmak istiyorsunuz. Bu en önemli şey. İçimdeki her şeyi Yaradan’a ihsan etmek istiyorum ve bu durumda ne kadar aldığım ve O’nun bana ne verdiği benim için önemli değil.

 

Yaradan’a Teslim Olmamız Gerekir

Yorum: Kocası ölen yaşlı bir kadınla ilgili bir hikâyemiz vardı. Bütün bir hayatı birlikte mükemmel bir uyum içinde yaşadılar. Artık kocasının olmadığına bir türlü inanamadığı için bunu nasıl kabul edeceğini sordu.

Siz de tek kelimeyle teslimiyetin olması gerektiğini söylediniz. Soru yağmuruna tutulduk. Çok sayıda insan sevdiklerini kaybettikten sonra yaşamaya devam ediyor. Asıl soruları şu: Nasıl teslim olunur?

Cevap: Yaradan’ın önünde başınızı eğin. Her şeyi O yapar, her şey O’na bağlıdır, tüm iyilikler ve tüm kötülükler. O’ndan başka kimse yoktur. Başınızı eğip kabul edin.

Soru: Yaradan’la hiç iletişim kurmamış, bunu hiç düşünmemiş bir kişi olarak bunu nasıl hayal edebilirim?

Cevap: Hayır, siz her zaman O’nunla birliktesin! O sizin içindedir ve siz de onun içindesin. Ve siz birbirinize tüm yaşamınız ve tüm yaşamlarınız boyunca bağlısınız. Dolayısıyla kendinizi uzak veya reddedilmiş biri olarak hayal etmenize gerek yok. Ama O’nun iradesine boyun eğmeli, teslim olmalı ve yine de O’nu haklı çıkarmak için O’na doğru bir adım atmalıyız. Yapmamız gereken şey bu.

Yorum: Elbette güzel ama bir o kadar da zor.

Cevap: Kolay değil.

Soru: Ve siz tüm bunları “teslimiyet” kelimesi ile mi ifade ediyorsunuz?

Cevap: Evet. Bence doğru kelime bu. Çünkü insan bu sözü bulunca sevinir. Önünde eğilecek biri olduğunda, hiçbir gerekçeye ihtiyaç duymadan kabul eder. Evrenin gücüne olan bu teslimiyet duygusu her şeyi kapsar.

Hiç Savaş Olmasın Diye

İnsanlar soruyor: Eğer Yaradan şefkatli ve merhametliyse 7 Ekim’de meydana gelen böyle bir felakete nasıl izin verebilir?

Her şeyin, üst gücün yönetimi altında gerçekleştiği bilinmektedir, ancak Yaradan fiziksel bedenleri hesaba katmaz ve bir suçlunun öldürmesine izin verdiği zamanlar vardır. Peki böyle bir suçun bir daha asla yaşanmaması için, biz yukarıdan merhameti nasıl çekebiliriz?

Bu ıstırap ve acıyla, Yaradan gerçekten nerede ıslahtan yoksun olduğumuzu gösteriyor. Ve ıslah yalnızca aramızdaki bağda gereklidir, başka hiçbir yerde değil. Savaş olmasını istemiyor muyuz? Haydi birleşelim ve savaş olmasın! İnsanların ölmesini istemiyor muyuz? Öyleyse birlik olalım ve hiç can kaybı olmasın!

Önemli olan aramızdaki bağlantı, yakınlıktır. Bu yasayı tüm kalbimizle, tüm aklımızla, tüm ruhumuzla hissetmemiz gerekiyor. Yapacak başka bir şey yok; sadece birbirinize daha da yakınlaşın.

Ve bu yakınlıkta, tüm İsrail’in birbiri için garantör olduğu, karşılıklı garantiyi ortaya koymalıyız. Ve eğer biri kötü davranırsa ve ayrılığa yol açarsa, o zaman suçlanacak olan o değil, hepimiziz.

Ve bu, sanki hiçbir şeyle ilgisi yokmuş gibi sakin ve erdemli hissetmek için kendisini herkesten soyutlamak isteyen egoizmimize o kadar zıttır ki. Ama aslında her birimiz, dünyada olup biten her şeyin sorumlusunun ve suçlanacak kişinin kendisi olduğunu anlamalıyız.

Böyle bir bağ için karşılıklı destek ve kalplerini açmak için  “her birinin dostuna yardım etmesi” gereklidir. Herkes, ıslahın yalnızca evrensel, karşılıklı ve hep birlikte Yaradan’a doğru yapılabileceği anlayışına herkesin ulaşmasını zorunlu kılması gerekir. Hayat, diğer milletlere örnek olmak ve yol göstermek için bizi tam bir birleşmeye zorlayana kadar üzerimizde baskı kuracaktır.

Ama önce bizim birbirimize hangi yoldan ilerleyeceğimizi göstermemiz gerekiyor. Ve burada herkes, Yaradan’ın önünde tüm dünyadan yalnızca kendisinin sorumlu olduğunu ve tüm dünyayı Yaradan’a çekmekle yükümlü olduğunu hissetmelidir. Bu gerekli bir koşuldur; herkesin en azından asgari seviyde ıslah olması ve böylece dünyayı Yaradan’a, birliğe doğru ileriye çekmesi gerekir.

Ve eğer bu olmazsa, o zaman dinozorlar gibi biz de yok olacağız ve Dünya gezegeni kendi varlığına son verecek. Bu nedenle, tüm insanlığın kurtuluşunun yalnızca kalplerin birliğinden kaynaklanabileceğini anlayabilmemiz için, kalplerimizi yumuşatmak için her yolu denemeliyiz.

Artık milletimizin kalplerini sevgiye açmasının, birbirleriyle hesaplaşmanın değil, tam tersine tüm farklılıkların üzerine çıkıp dünya barışına birlikte ilerlemenin zamanıdır. Haydi kalplerimizi açalım ve Yaradan’ı içimizde hissetmeye çalışalım ve bunun tüm dünyayı ne kadar faydalı bir şekilde etkileyeceğini görelim.

Dünyanın kanunu böyledir, aramızda barış olana kadar hiçbir yerde barış olmayacaktır.

Manevi ve Dünyevi Arzu Arasındaki Fark

Dolayısıyla, üst dünyalar ile bu dünya arasındaki tek fark, O’nun bolluğuna dahil olan alma arzusu tam olarak gerçekleşmediği sürece, onun hala bu dünyanın üzerindeki manevi dünyalarda olduğu kabul edilir (Baal HaSulam, ” Kabala Bilgeliğine Önsöz,” #2).

Soru: Arzu bir kez gerçekleştiğinde, bu dünyada zaten mevcuttur. Manevi dünyadaki bir arzu ile bizim dünyamızda gerçekleşen aynı arzu arasındaki fark nedir?

Cevap: Aradaki fark, arzunun kendisinde, niteliğinde ve seviyesindedir yani her şeyi neyle doldurmaya çalıştığındadır; bedensel, egoist arzular, hazlar, niyetler ve tatminler ya da manevi arzular. Arzuların arasındaki büyük fark, bunların derecelendirilmesi ve kademeli olarak ayrılmasıdır.

Soru: Bizim dünyamızda psikologlar, arzuları temel arzulardan, hayatın anlamını anlamaya yönelik arzulara kadar beş türe ayırıyor: “Ben kimim, neyim.” Bütün bunlar dünyevi arzular mıdır?

Cevap: Evet, hepsi dünyevi arzularla ilgilidir. Yani bunlar bizim dünyamızda doğmuş, bizim dünyamızda yaşayan ve onu var olduğu yer olarak hisseden bir insanın hissedebileceği arzulardır.

Soru: Fakat bu arzuların kökü, henüz gerçekleşmemiş olan manevi dünyadadır. Bir insan onları nasıl hisseder? Aynı arzu, mesela yemek için, maneviyatta da mevcut mu?

Cevap: Mesela bir kimyasal formül ya da fiziksel denklem çizersen, bu sizin maddedeki, hatta madde üzerindeki arzunun ifadesi olacaktır.

Soru: Ben sadece bu arzu manevi hale geldiğinde eklenen şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Maddi olan benim için açık, burada her şey net: Bir parça et alıyorsun, yutuyorsun ve reseptörler aracılığıyla bir tür haz alıyorsun. Maneviyatta bu nasıl oluyor?

Cevap: Maneviyatta da aynı şekilde oluyor. Doyumu alırsın, arzuyu onun içine çekersin ve arzunun doyuma ulaştığı hissini yaşarsın.

Soru: Yaradan bu formülün neresinde? O, bunun içinde nerede tezahür ediyor?

Cevap: O hiçbir yerde tezahür etmez. Sadece senin hislerinde.

Soru: Peki, O, bu haz ve bereket midir?

Cevap: Hazzın kaynağının hissiyatı Yaradan olarak tanımlanır.

Bir parça etin tadını çıkarırken, bu hazzın nereden geldiğini bilmiyorum. Sadece şunu biliyorum ki, eğer yiyecek reseptörlerimle temasa geçerse o zaman haz duyarım. Ben bu şekilde düzenlenmiş durumdayım. Maneviyatta bunun arkasında başka bir kaynak mı var yani bana bu ek hazzı veren birini hissediyor muyum?

 

Parsa – Dünyalar ve Arzular Arasındaki Sınır

Soru: Assiya dünyası ile BYA dünyaları arasında Parsa adı verilen bir tür sınır çizgisi var. İkinci kısıtlamanın gerçekleştiği yer burası mı?

Cevap: Evet, Parsa, üst ışığın aşağıya inemeyeceği kesin bir sınırdır. Dolayısıyla sonsuzluk dünyasından Parsa’ya ve Parsa’dan temele kadar, tüm dünyaları, tüm manevi alanı bölebiliriz.

Bizim çalışmamız, kırık, egoist arzularımızı aşağıdan yukarıya yükseltmek ve orada, Parsa’nın üstüne çıkarmak, onları birleştirmek ve üst ışıkla, Yaradan’ın varlığıyla doldurmaktır. Henüz yükseltemediğimiz tüm egoist arzular, Parsa’nın altında boş ve karanlık kalır.

Başka bir deyişle, çok fazla sayıda arzu vardır. Parsa’dan önce, bu arzular daha hafiftir ve onlara yalnızca ilk kısıtlama uygulanır (kişinin kendi iyiliği için alma yasağı). Ancak kendi iyiliğiniz için değilse, bunları kullanabilirsiniz.

Parsa, ötesinde karanlık arzularımızın var olduğu sınırdır ve onları Yaradan adına bile kullanamayız çünkü orada bu gibi niyetler olamaz.

Dolayısıyla, Kabala’nın bahsettiği ıslah yolunun tamamı, hem hafif hem de bayağı egoist arzuların ıslahıdır. Bayağı olanlar Parsa’nın üzerine çıkılarak ıslah edilir. Ve tüm bu arzular yalnızca Yaradan ile ilişkilendirilir. Yaradan ile olan bağı nasıl kullanabiliriz? – Yaradan rızası için ya da kendi iyiliğiniz için. Kişinin kendi iyiliği için olan, Parsa’nın altındadır ve Yaradan rızası için olan, Parsa’nın üstündedir.