Category Archives: Yaradan

Manevi Benliğinizi Maddesel Benliğinizin Üstüne İnşa Edin

Soru: Kabala’ya göre, manevi olarak gelişmek, yani niyeti egoistten özgeciye değiştirmek için, kişinin doğasını değiştirmesi gerekir. Böyle bir alışkanlık nasıl geliştirilir?

Cevap: Bu bir alışkanlık olarak değil, insanın doğasının ne kadar kötü olduğunu görmesi nedeniyle acil bir zorunluluk olarak ortaya çıkar. Sadece bu nedenle bilinçli olarak onu değiştirmeye karar verir.

İlk başta bu duruma tamamen bencilce gelir çünkü bu şekilde davranmasının kendisi için daha iyi olacağını görür. Yaşamını, ölümünü, varoluş amacını ve daha büyük bir şeyi elde etmenin yolunu bilmek ve bu yaşam boyunca kendisini kontrol eden ve düzelten göksel mekanikleri öğrenmek ister. Başkalarının üzerine çıkmak, yarattığını hissetmek ister.

Bunun derinlerine inmeye başladığında, gerçekten diğerlerinden daha yüksek, diğerlerinden daha büyük olabileceğini ve kötü bir amaç için olmadığını görür. Sadece görmek, bilmek, yaratmak ister.  Kabala’nın açıkladıklarından, bunun ancak sıradan insan varlığının üzerinde olan yeni nitelikler – ihsan etme ve sevgi nitelikleri – edinerek yapılabileceği onun için netleşir.

Yavaş yavaş genel olarak, bunun muhtemelen imkansız olduğunu anlamaya başlar. Kendini aşması gereken, doğayla olan çalışmalarından, doğayla olan ilişkilerinden onu değiştirecek, düzeltecek ve egoizmin üstüne çıkaracak özel bir enerji almak için kendini ilerlemeye zorlayan çok ciddi bir dönemden geçer. Bu şekilde kişi, maddesel benliğin üzerinde manevi bir benlik inşa eder.

Doğamın Üzerine Yükselmek

Soru: Bir düşüncenin doğruluğunu ne belirler?

Cevap: Doğru bir düşünce, benim doğamın üzerine çıkmakla ilgili bir düşüncedir çünkü doğamızın üzerinde Yaradan’ın doğası,  sonsuzluk, sınırsızlık,  bütünlük, Cennet Bahçesi’dir, bizim doğamız ise cehennem, egoizm, kötülüktür ve bu yüzden onun üzerine çıkmamız gerekir.

Uygun davranıştan ve ahlaktan bahsetmiyorum, ama Yaradan’ı, Ein Sof dünyasını, sonsuzluğu, şimdi hissetmeye başlamak için doğamızın üzerine çıkma yeteneğimizden bahsediyorum, böylece dünyamızı üst dünya olarak hissetmeye başlamak ve içinde işleyen güçleri görmek için bedenimizin yaşamına veya ölümüne bağımlı olmayalım. Bizim ulaşmamız gereken şey budur.

Dünyaların İnşa Edildiği Küçük Tuğlalar

Soru: Yaradan dünyayı hangi yöntemlerle, hangi araçlarla ve hangi düzene göre yarattı?

Cevap: Arzuyla! Yaradan arzuyu yarattı ve onu O doldurur. Bir arzu ve bir dolgu, tüm dünyaların inşa edildiği küçük tuğlalardır. Bütün dünya bu küçük tuğlalardan, küçük arzulardan yapılmıştır. Birbirleriyle temasa geçip bağl kurduklarında, tıpkı bizim tuğladan binalar inşa etmemiz gibi, dünyalar yaratırlar.

Her tuğla, on Sefirot adı verilen on parçadan yapılmıştır. Bu on Sefirot belirli bir miktarda bir araya geldiklerinde daha büyük bir birim anlamına gelen Partzuf adını alırlar.

Bu Partzuf diğer Partzufim’lerle bağ kurduğunda buna dünya denir. Dünyalar birbirine bağlanır ve gerçekliği yaratır. Bu şekilde işler.

Tek Silah Duadır

Tek silahımız duadır. Yalnızca Yaradan’a yakarış bize yardımcı olabilir – başka hiçbir şey işe yaramaz. Dünyada herhangi bir şeyi belirleyen başka bir güç var mı? Ve Yaradan’ın yardımına kendinizden ne ekleyeceğinizi gerçekten biliyor musunuz?

Bu nedenle, var olan tek şey, ihsan etme gücünü almaktan başka bir şey istemediğimde Yaradan’a en saf biçimde yapılan yakarıştır. Bu benim tek koşulumdur.  Ve bu duruma bir şey eklersem, o zaman sanki bir şeye kendim karar veriyormuşum gibi olur ve bu iyi değildir. Bu yanlıştır. Sonuçta, ihsan etmenin bu bilinmeyen niteliğinde ne olduğunu bilmiyorum.

Dolayısıyla, Yaradan’a dönmekten ve sadece ihsan etme gücünü, sadece Onlu’nun içinden istemekten başka bir şey yoktur. Buna “İsrail, Tora ve Yaradan birdir” denir. İsrail onlu içindeki kişidir. Tora, kişinin, Yaradan’ın verebileceği ihsan etme gücünü alma arzusudur. Ve bizler,  her üç bileşenin bir araya gelmesini isteriz.

Gerçekten birleştiklerinde, bu, ıslahın sonuna ulaştığımız anlamına gelir yani tüm arzularımız kaynakla, Yaradan’ın güçleriyle bir bütün halinde birleşir.

Ve burada umutsuzluğa gelmeliyiz çünkü egoizmim içinde her şeyi kontrol ettiğimi ve her şeyi kendim yapacağımı düşünürüm. Ama esasında, her şeyi yalnızca Yaradan belirlerken tam tersi duruma gelmek ve O’na boyun eğmek zorundayım.

Yaradan çok kıskançtır. Başka bir güce yönelmene dayanamaz – sanki gerçekte O’nun yanında başka bir şey varmış gibi. Sadece senin başka bir güce yönelmiş olduğun gerçeğinden değil, O’nun yanında dönebileceğin başka biri olduğunu düşündüğün için bile kıskanır.

İhsan Etmekten Haz Almak

Soru: Başlangıçta her şey benim için netti her şey düzgün ve yolunda gitti. Ama sonra Yaradan her şeyi o kadar karıştırdı ki, hayattaki çok önemli kararlarda bile kararlarım her saniye değişiyor. Bu nedir ve niçin böyledir?

Cevap: Esas olarak, aslında her şeyi raflardaki gibi düzenleyebilirsiniz ve bu çok karmaşık değildir. Sadece iki kuvvet vardır: ihsan etme niteliği ve alma niteliği ve siz ikisi arasındasınız.

Yaradan size hem pozitif hem de negatif kuvvetle yukarıdan aşağıya ihsan eder.

Negatif güç doğal olarak içinizde var. Bu sizin egonuzdur – çok yakın, çok sevilen ve tanıdıktır. Sizi sürekli yemeye, uyumaya, içmeye, seyahat etmeye vb.ne zorlar. Özellikle sol çizgide Yaradan’ı anlarsınız ve sağ çizgide anlamazsınız çünkü Yaradan bu çizgiyi sizden gizlemiştir. Ama ego sürekli size saldırır ve kaçabileceğin hiçbir yer yoktur. Bizi dinlemeye bile gelirsiniz.

Burada size başka bir niteliğin, ihsan etme niteliğinin olduğu ve onu Yaradan’dan alabileceğiniz söylenir.

Almak yerine ihsan etmekten haz almayı öğrenirseniz, hiçbir probleminiz olmayacaktır. Tıpkı çocuğuna her şeyi vermek, onu sürekli beslemek, onunla oynamak, onunla ilgilenmek isteyen bir anne gibi.  Çocuk zevk alır ve annenin çocuğuna her zaman bakabilmekten başka bir şeye ihtiyacı yoktur.

O halde yapmamız gereken tek şey, her şeyimizi vermeyi başaracağımız ve aynı zamanda vermenin, ihsan etmenin tadını çıkaracağımız bir duruma ulaşmaktır. O zaman hiçbir sorunumuz kalmayacaktır.

Kabala bilgeliğine gizli bilgelik denir çünkü onu hemen anlayamayız. Ama bu mümkündür. İhsan etmeye başladığınız an, kendi içinizde değil, dışınızda neler olduğunu hissetmeye başlarsınız. Ve dışarıda sonsuz, mükemmel üst dünya vardır.

Onu hiç hissetmiyoruz çünkü ondan izole edilmiş bir kabuğun içindeyiz. Tek problemimiz ihsan etme niteliğini edinmektir. O zaman “Ben”imizi değil, üst dünyamızı hissetmeye başlayacağız.

Yavaş yavaş bu fikre alışacağız. Tüm dinler ve tüm manevi uygulamalar, eğer maneviyat varsa, bir kişinin dışında, bizim dışımızda, benim “ben”imin dışında var olduğunu söyler. Ulaşmamız gereken durum budur.

Bu karmaşık değildir. Sadece yöntemi doğru algılamamız, yöntemi net bir şekilde kavramamız, doğru noktayı tıklamamız gerekiyor, hepsi bu! Bizler buna çok yakınız.

Ortak Kökte Bağlanma

Baal HaSulam, “İşleyen Akıl”: “Aynı öğreti içinde bile büyük farklılık vardır, çünkü biri diğerini bir elementte bile aşarsa, maneviyatları birbirinden ayırır. Fakat iki bilge aynı öğretiyi izlediğinde ve aynı bilgi ölçüsüne sahip olduğunda, onlar gerçekte birleşmişlerdir, çünkü onları ayıran ne olabilir ki?”

Her biri birliği kendi bireysel tarzında deneyimler ve algılar. İki insan duygularını hiçbir şekilde karşılaştıramaz çünkü her biri kendi kabı içinde algılar.

Sen ve ben bir şeyin tatlı olduğunu söylüyorsak, bu ikimizin de aynı tatlılığı hissettiğimiz anlamına gelmez. Ama ikimiz de Yaradan’a ulaşmak için aynı hedefi arzuladığımızda, o zaman nesnede değil, Yaradan’da, ortak kökümüzde birleştiğimiz için, O’nun bizi eşit kılacağı ve bağlayacağı duruma ulaşabileceğiz. O zaman mutlak birliğe ulaşacağız!

Soru: Kabalistler ne hisseder? Nereye bağlanıyorlar?

Cevap: Sadece kökte. Başka yolu yok.

Soru: Her birinin diğerini içinde barındırdığını söylüyoruz. Bu doğru mu?

Cevap: Evet. Kapalı, integral bir sistemde olduğu gibi.

Dolayısıyla, kişi bir diğerinin hareketini izlerse ve onu uygulayan bilgenin aklını edinirse onlar aynı akla ve güce sahiptirler. Böylece artık tamamen bütünleşirler…

Ancak birleşmiş olmalarına rağmen, her birinin hala kendi kişisel edinimi vardır.

“… tıpkı sevgili arkadaşıyla sokakta karşılaşan bir adam gibi onu kucaklar ve öper ve aralarındaki büyük birliktelik nedeniyle onları ayırmak imkansızdır.”

Çünkü onlar, edindikleri şey tarafından birleşmişlerdir. Onlar, büyük üst manevi özü edinirler ve farklı olmalarına ve kaynak farklı olmasına rağmen onları bir bütüne bağlar, bu, Yaradan’ın bir olduğu, ancak her birinin kendi köklerinde O’nu kişisel bir şey olarak tuttuğu anlamına gelir.

“Bu yüzden, konuşanda kural; Yaradan ile yaratılan arasında en iyi ayarlanmış güç akıldır. Akıl arabulucu olarak nitelendirilir, yani Yaradan o gücün bir kıvılcımını bahşetti ve bu kıvılcım sayesinde her şey O’na döner.”

Sonuçta,  insanlar Yaradan’ı edinmek için birleşirlerse, gerçekten Yaradan’ın onların ortak bütünü, yuvaları, aralarındaki ortak bağ, ortak kökleri, her durumun başlangıcı ve sonu olduğu duruma erişerek, O’nu edinirler.

Doğanın Gizli Gücü

Arzularımız tamamen farklıysa, pratik olarak nasıl ortak bir niyet oluşturabiliriz? Birbirimize ihsan etmek istersek ve bunu Yaradan’ın yardımı olmadan yapamayacağımızı keşfedersek, o zaman herkes Yaradan’ı kendine çeker ki O da dostlarına yardım eder.

Böylece, egoist alan yerine, içinde Yaradan’ın niteliklerini kullandığımız manevi bir ihsan etme alanı oluştururuz. Bu, Yaradan’ın aramızda ifşa edildiği anlamına gelir.

Aramızda Yaradan’ın gücünü, doğada saklı olan karşılıklı ihsan etme gücünü ortaya çıkarmak istiyoruz. Evrende bizden gizlenen birçok güç, göremediğimiz birçok yıldız, gezegen ve varlık vardır. Şimdiye kadar bunca aletlerimiz, teleskoplarımız ve radarlarımız tüm bunları tespit edemedi.

Ama tüm evreni dolduran bir güç var. Bilim insanları buna karanlık madde diyor. Fark edemediğimiz dalgalar olduğunu hissederiz. Şüphesiz bir uçtan bir uca tüm evrene nüfuz eden bir güç vardır (eğer evrenin bir ucu var diyebilirseniz). Bu güçler her yerde mevcuttur, çünkü onlar olmasaydı, evren uzun zaman önce parçalanırdı.

Evrenin tüm parçaları arasındaki etkileşim güçleri mevcutturlar ve tüm maddi sınırlamalarımızın üzerinde çalışırlar. Bu güçlerden bazıları gizlidir; yani onları ancak ihsan etme niyetini edinirsek açığa çıkarabiliriz. O zaman artık maddeyle ve bedensel gerçeklikle sınırlı kalmayacağız.

Kabala Bilimi’nin Misyonu

Soru: Kabala’yı insanlara mümkün olduğunca nasıl yaklaştırabiliriz?

Cevap: Gerçek şu ki, temel arzularımız yemek, seks, aile, para, onur, şöhret, bilgi içindir.

Bu dünyada onlar insanları meşgul ediyorlar.

Kabala, bu arzulara hiçbir şekilde dokunmaz ve onları karşılama niyetinde değildir.

Soru: Ancak adam (Adem) kavramı, “Domeh” (Yaradan’a benzer) kelimesinden gelir. Kabala bu tür insanlara nasıl yakınlaştırılabilir?

Cevap: Bu başka bir konu! O zaman tamamen farklı insanları,  içlerinde Adem (Yaradan’a benzer) denen şeyin gelişmeye başladığı insanları kastediyoruz.

Yani, hem erkekte hem de kadında, dünyadaki her bir insanda, kendini gösterebilen Yaradan’a benzerliğin içsel görüntüsü, sonunda her birimizde gelişmelidir.

Bu Kabala’nın görevidir: kişinin Yaradan’a benzer hale gelmesine yardım etmek.

On Sefirot Yaradan’ın Nitelikleridir

Baal HaSulam, “İşleyen Akıl”: Onun nitelikleri kutsal Sefirot’tur…

Bunlar, üzerinde çalıştığımız ve içinde var olduğumuz aynı on Sefirot’tur. Geliştiğim ölçüde, bu nitelikleri edinirim ve böylece Yaradan’a karşı tutumumu Malhut’tan Keter’e doğru ve Yaradan’ın bana karşı olan tutumunu Keter’den Malhut’a doğru yönetmeye başlarım.

İşte bu, O’nun dünyasına rehberlik eden ve Kendi ihsanını ve iyiliğini onlara veren işleyen akıldır.

On Sefirot vardır: Keter, Hohma, Bina, Hesed, Gevura, Tiferet, Netzach, Hod, Yesod ve Malhut. Keter Yaradan ve Malhut benim, ve Keter ile Malhut arasındaki diğer her şey benim niteliklerimdir.

Buna neden “Yaradan ile Dvekut” dendiğini anlamalıyız, çünkü sadece bir öğrenme gibi görünüyor.

Bu sadece materyali çalışmakla ilgili değildir, çünkü onun üzerinde çalışarak Keter’den bize, Malhut’a inen, bizi yöneten ve niteliklerimizi değiştiren üst Işığı çağırıyoruz. Bu durumda kendimizi Malhut’tan Keter’e geri götürebiliriz ve o zaman içimizde doğru iki taraflı bağ ortaya çıkar.

Egoist Gelişimin Sınırlılığının Farkına Varmak

Kabala, hissettiğimiz tüm krizlerin, tamamen egoist gelişimimizin kısırlığını ve sınırlılığını anlamamız için gerekli olduğunu söylüyor. Bizler, iletişimimizde ikinci bir olumlu güçten yoksunuz. Bu güçlerden sadece biri üzerinde yaşayamazsınız. Dünyamız sadece olumlu etkilerden yoksundur. Her şey sadece her bireyin yarar ve haz elde etmesi için hareket eder.

Bütün bunlar, yaklaşımımızın yeniden değerlendirilmesine yol açmalıdır. Dağılan aileler, dağılan devletler, tüm insanlık dahil olmak üzere dünyamızın yönetimine olumlu güçleri getirmek konusunda çok ciddi olmalıyız ve tıpkı tüm doğa gibi iki güç arasında var olmalıyız.

Tüm doğanın varlığı iki kuvvete dayanır: artı ve eksi.

Bizim ilişkilerimizde, herkes battaniyeyi kendi üzerine çekmektedir. Bir yandan bu insanlığın sorunudur.

Öte yandan, bu bizim gelişimimizdir, böylece bilinçli olarak doğamızı pozitif bir güçle destekleme ihtiyacına ve her iki gücün doğru etkileşimine geliriz.