Category Archives: Yaradan

Manevi Çalışmanın Temeli

Yaratılışın amacı yaratılanları Yaradan’a tam olarak benzetmek, O’nunla birleşmektir. Bu, manevi çalışmanın temelidir.

Amaca, arzunun yerine doğru niyetin inşa edilmesiyle ulaşılır.

Doğru niyete kısıtlama (Tzimtzum) ve Masah denir. Tzimtzum egoist arzunun daralmasıdır. Ve egoist arzu, özgecil niyete uygun olarak bir dereceye kadar ifşa olduğunda buna Masah denir. Aslında, perde eylemi kontrol eder.

Yaratılış düşüncesi, ortaya çıkan tüm egoist arzular için, yavaş yavaş bir daralma yaratılabileceğidir: önce, bu arzuyu hiç kullanmamak, sonra bir Masah, ihsan etme niyeti edinmek ve bu niyet ölçüsünde arzuyu hafifçe açmaya ve ona niyeti eklemeye başlamak.

İhsan etme uğruna bu şekilde alıyoruz. Bu, insanın ilkel arzusunu (alma arzusu) ıslah etmenin anlamıdır. Bu, insanı Yaradan ile bir olmaya, O’na tam benzemeye yönlendiren yaratılışın niyetidir.

Ve kişi ıslah metodunda ustalaşmada ne kadar ilerlerse, onun içinde daha fazla egoizm ifşa olur ve sağ ve sol çizgileri doğru bir şekilde karşılaştırmak ve kendi üzerinde doğru çalışmaya gelmek için egoizmine o kadar fazla Masah koyması gerekir.

 

Ben, Grup, Yaradan

Soru: Yaradan’dan istemek dostlardan istemek anlamına mı gelir?

Cevap: Hayır. Yaradan’dan istemekle dostlardan istemek aynı şey değildir. Yaradan bir dost değildir. “Ben, grup, Yaradan” deriz, bu da bu üç parametreyi birleştirmem ve bunların birbirine bağlı olduğunu görmeye çalışmam gerektiği anlamına gelir.

Dostlarla nasıl ilişki kurarsanız, Yaradan ile de öyle ilişki kurduğunuzu hayal edin. Dostlarla doğru ilişkiler kurmak için ihsan etme gücüne ihtiyacınız var ve ben bu gücü Yaradan’dan istiyorum.

Öncelikle, Yaradan’a bağlanmalıyım ama bunu yapacak güce sahip değilim ve bu yüzden Yaradan’a (1) dönüyorum, O’ndan bağ kurma gücünü (2) almak için.

Yaradan’a nasıl döndüğüm fark etmez ama dostlarla bağlanmak için bu güce ihtiyacım var çünkü bu olmadan, onlarla hiçbir bağ kuramayacağım. Ben bir bireyciyim ve kimseyle bağ istemiyorum. Kabala bilgeliğine ulaşan insanlar mutlak bireyselcilerdir.

Yaradan’dan talebim, O’ndan grup (3) ile birleşme gücünü almaktır. Bu güçle gruba dönüyorum, grubun etkisini alıyorum ve böylece Yaradan’ı buluyorum. Bu şekilde çalışır (çizimdeki yeşil çizgi).

Bağ kurma gücüne sahip olmak için önce Yaradan’ı kullanırım ve o zaman onu zaten Yaradan olarak keşfederim.

 

Doğanın Kategorileri ve Onların Edinilmesi

Soru: “Yokluk” veya “hiçlik” bir şeyin yokluğunu ele alan bir kategoridir. Fizikte buna boşluk denir. Ancak boşluk, bazı nesnelerin yokluğu olsa da, içinde alanlar vardır. Ve Kabala bilgeliği “yokluk” ve “yokluktan varoluş” terimleriyle ne anlatır?

Cevap: Yokluk ve yokluktan varoluş farklı şeylerdir.

Yokluk, herhangi bir yerdeki, hacimdeki veya boşluktaki herhangi bir şeyin eksikliğidir. Bu nedenle, “yokluk”, “hiç” veya “hiçlik” dersek, söz konusu yerde, formatta veya kategoride basitçe hiçbir gücün bulunmadığını söyleriz.

Ve yokluktan varoluş, var olan bir şeydir. Bu nedenle “varlık” veya “öz” olarak adlandırılır.

Dolayısıyla yokluk vardır ve yokluktan ortaya çıkmış bir şey vardır. Ama bu nasıl ortaya çıkabilir? Ne ölçüde var olur? Bu şeyin hangi özellikleri vardır ve onu en azından kim hissedebilir ve doğrulayabilir? Kime ve neye göre var olur?

Bunların çok derin, ciddi, felsefi sorular denilebilir ancak Kabala’da bunlar basit, açık bir şekilde ele alınır ve her birinin kendi yeri vardır.

Önce en ciddi durumlardan birini hemen tartışmak zorundayız: bahsettiğimiz her şey, doğayı edinen ve onda yokluğu, varlığı, var olmayı, hiçliği, vb. bulan bir insanda gerçekleşir. Bu, belirli çabalar gösteren herhangi bir kişinin bu doğa kategorilerine ulaşabileceği anlamına gelir.

Soru: Öyleyse bunlar kişinin dışında kendi başlarına var olmazlar mı?

Cevap: İnsanın dışında olan hakkında, hatta Yaradan hakkında bile konuşamayız çünkü doğanın üst gücü yine içimizde hissedilir. Bu nedenle İbranice’de Yaradan’a “Boreh”, “Bo-reh“—”gel” ve “gör” denir. Yani gelip gördüğünde onu edinirsin ve onu tanımlarsın. Bu, sizinle ilgili olarak “Boreh” olarak adlandırılacaktır.

Soru: Ulaşılamayan ve görülemeyen bir güç anlamına gelen bir terim var mıdır?

Cevap: Şayet ona ulaşmak ve görmek mümkün değilse, onu nasıl tanımlayabilirsiniz? Hissetmediğimiz şeyi herhangi bir isimle adlandıramayız ve bu nedenle bunun hakkında konuşmayız.

Işık İçin Hangi Kap Uygundur?

Yaradan her şeyi doldurur, O her yerdedir. Bizler iyi olan ve her şeyi dolduran üst ışığın, üst gücün okyanusundayız. Ancak, bunu sadece uygun bir Kli’ye, bir kaba sahip olduğumuz ölçüde hissedebiliriz. Sonuçta, un taşımaya uygun bir torba ile su almaya gelemeyiz. Üst kuvveti hissetmek ve hatta ölçmek için Yaradan’a ne tür bir Kli uygundur?

Bu manevi kap korkudur. Bunun yerine, Yaradan’ın ifşasına tamamen uygun olmayan bir Kli getiriyoruz ve bu nedenle karanlıkta yaşıyoruz. Tek sorun kaptır çünkü Yaradan tüm gerçekliği doldurur. Yaradan’dan başka hiçbir şey yoktur; doğanın ortak gücüdür.

Yaradan’ın tüm hazzı Kendini yaratılanlara ifşa etmektir çünkü bize ancak bu şekilde haz verebilir. Şimdilik O, üzerimizde gizlilik içerisinde çalışıyor ve bu O’na mutluluk vermiyor. Bu yüzden Yaradan’ı ifşa etmek ve O’na haz verebilmek için O’nunla tarafından doldurulmak istiyoruz. Yani içimizde üst ışığı almaya çok büyük bir istek yok, ancak Yaradan’a bizi doldurma fırsatı vermek istiyoruz.

Yaradan’a sevgimizi göstermek istiyoruz ki böylece O’da yaratılanlara sevgisini gösterebilsin. Bütün bunlar, karşılıklı ihsan etme gücüyle, yaratılan varlıklardan yansıyan ışıkta ve Yaradan’dan gelen doğrudan ışıkta gerçekleştirilir.

Bu nedenle, Yaradan’ın ifşası için “Yaradan korkusu” olarak adlandırılan bir kap inşa etmemiz gerekiyor. Yani Yaradan’a bizi doldurması için gerekli koşulları sağlayamayacağımızdan korkarız.

Kendimizi Yaradan’a teslim etmek istiyoruz, böylece bizi dolduracak ve bizden haz alacak, istediği her şeyi bizimle yapacak. Bu nedenle, öncelikle egoizmimizi, kendimiz için haz alma arzumuzu kısıtlıyoruz ve sonra kendimizi mantık ötesi inançla Yaradan’a teslim ediyoruz. Bu ölçüde Yaradan Kli’mizi düzeltip doldurabilecektir.

Yaradan bizi ışığına uygun bir kaba nasıl dönüştüreceğini bilir. Bu hiç de basit değildir çünkü su, un ve tahıl için farklı kaplara ihtiyacımız olduğu gibi, farklı kapların gerekli olduğu birçok farklı ışık vardır. Her doluma uygun bir kap vardır ve biz onu kendimiz yaratamayız; bunu ancak Yaradan yapabilir. Ama bunu kendimizi pasifize edebildiğimiz ölçüde yapacaktır.

Manevi Gelişimimizi Hızlandırmak

Soru: Zor manevi çalışmayı, arzu edilen çalışmaya nasıl dönüştürebiliriz?

Cevap: Bu, yavaş yavaş gerçekleşir. Saran ışığın ve ıslah eden ışığın etkisi altında uzun yıllar alır.

Rabaş ile çalışarak manevi yoluma yeni başladığımda, bana Baal HaSulam’ın Kabala bilgeliğini nasıl keşfettiğini anlattı.

Bir gün Baal HaSulam, Varşova yakınlarındaki küçük bir kasaba olan Porsov’da yaşayan öğretmenini ziyarete geldi ve öğretmeni evde yoktu, bu yüzden ofisindeki kitapları incelemeye başladı ve aşina olmadığı bir kitapla karşılaştı. İçine bakmaya başladı ve manevi dünya hakkında bir kitap olduğunu keşfetti. Bu, ARİ’nin yazdığı Hayat Ağacı olarak adlandırılan kitaptı. Baal HaSulam yazılanlara, hepsinin var olduğuna hayret etti.

Aniden öğretmeni odaya girdi ve “Kitabı geri koy, senin için değil” dedi. Baal HaSulam kitabı geri koydu ama ne arayacağını zaten biliyordu. Ertesi gün kitabı satın aldı ve okumaya başladı.

Sonra Rabaş beni şok eden bir cümle ekledi: “Fakat babam o kitapta yazılanlara ulaşmasının 30 yıl süreceğini bilmiyordu.” Kolunu tuttuğumu ve “30 yıl mı?” diye haykırdığımı hatırlıyorum. O zamanlar 33 veya 34 yaşındaydım.

Gerçi gelişimimizin hızlanması nedeniyle bugün çok uzun sürmese de, Kabala bilgeliğinin söylediklerini elde etmek ve resmin tamamını görmek için hala en az 20 yıla ihtiyacınız var. Bunun böyle olduğunu görmesem de 30 yıl oldukça gerçekçi görünüyor.

Bunun nedeni, insanı ıslah eden ve Yaradan’ı ifşa eden ışığın yavaş yavaş işlemesidir. Genel olarak, inanılmaz bir kozmik hızda çalışır ancak buna göre aynı kozmik mesafeleri aşmamız gerekir. Bu, dünyamızda milyarlarca kilometre ile ölçtüğümüz mesafelerle ilgili değil, çok daha fazlasıdır.

Işık sürekli içimizde çalışır ve arzumu bağladığım ölçüde ışığın üzerimdeki etkisini hızlandırırım. Yine de her saniye gerçekleşen çok sayıda küçük ıslahlar vardır ve bizim sabırlı olmaktan başka seçeneğimiz yok.

Kişinin maneviyatı elde etme arzusu varsa, onu geliştirmesi gerekir. Arzusu yoksa yine de bir şekilde katılabilmek için kaynaklara yaklaşması gerekir.

Bir öğrenci olarak, yatırım yapabileceğim uygun bir yer seçerdim. Herkes maksimum ihsan etmede Kabala bilgeliği ile meşgul olamaz, ancak dağıtımda, yazımda, materyalleri gözden geçirmede, arşivde çalışma vb. ile meşgul olabilir. Bu çok faydalıdır ve zamanı hızlandırır. Yoksa insanlık için uzun zaman alır tabi. Eğer bu bizler için olmasaydı ve içinde yaşadığımız zaman olmasaydı insanlık geçmişte olduğu gibi kalacaktı ve aslında hiçbir şey değişmeyecekti.

Eğer değişimler, tüm insanlığı ve tüm doğayı etkileyen ışık olmadan doğal bir hızda gerçekleşseydi, gelişimimiz çok yavaş olurdu. İnsanlar hiçbir değişiklik olmadan Orta Çağ’daki gibi yaşarlardı.

 

Yaradan’la Bağa Ulaşmak

Soru: Yaşadığım olumsuz durumların önemini en aza indirip Yaradan’ın önemini mi artırmalıyım yoksa kendi “ben”imin önemini mi en aza indireyim ki böylece yaşadığım olayları olumsuz ya da olumlu diye ayırmayayım bile?

Cevap: Kendinizi yok etmeye uğraşmanıza gerek yok, hem de hiç. Aksine, güçlü ve harika olduğunuzu düşünmelisiniz, böylece dünyayı iyi bir şekilde etkileyebilir ve dünya üzerindeki etkinizi de azaltmamış olursunuz.

Soru: Diyelim ki polis veya vergi dairesi tarafından çağrıldım. Bu durumda bunun arkasındaki Yaradan’ı hemen görmeli miyim yani o anda O’nun önemini artırmalı ve sonrasında otomatik olarak polisin veya vergi dairesinin önemini azaltmalı mıyım?

Cevap: Bunu kasıtlı olarak yapmamalısınız. Her şeyle eşit ilişki kurmalısınız, o zaman çocuğunuzla oynamanız ya da polis tarafından sorgulanmanız ne fark eder? Yaradan’la bağ içindesiniz.

Eğer Yaradan’la bağa ulaşmaya çalışırsanız, o zaman sizin için bunun bu şekilde olması gerekir.  Bunu deneyin.

Yaratılışın Özünü Edinmek

Soru: Baal HaSulam’ın şu sözlerle biten bir şiiri var:

“Gerçeğin sözlerinin tadına varacaksın,

Bozulmamış sözler söylemek için.

Ve her şeyi göreceksin,

Kendi gözlerin görecek, bir yabancınınki değil!”

İnsan ne görecek? Burada kişiye ifşa edilen nedir?

Cevap: Dünyamızın maddesel görüntüsünden değil, insanın yaratılışın özünü edineceği gerçeğinden bahsediyoruz. Bu en yüksek hazdır. Bir kişiyi tamamen doldurur ve kişinin artık başka bir şeye ihtiyacı yoktur.

Karanlığı Aydınlatan Kıvılcımlar

Neden kutsallığa, Yaradan’ın ifşasına, birleşmeye, tüm yaratılışın ıslahına giden yolda, saf olmayan arzuları, Klipot’u beslemeliyiz? Bu arzular neden gerekli? Yaradan’ın kırılmayı, egoist arzular ile ihsan etme arzularını karıştırmak için bilerek yaptığını anlamalıyız.

Ve çalıştığımızda, kirliliğin (Klipa) ne anlama geldiğini, kutsallığın ne anlama geldiğini, kutsallığı Klipa’dan nasıl çıkaracağımızı anlayarak, bundan gelişiriz ve Yaradan’ın ne yaptığına, neden ışık ve karanlıktan oluşan bir yaratılışı yarattığına, alma arzusundan ve ihsan etme arzusundan ve birini diğerinden nasıl ayırdığımıza dair akıl, duyarlılık ve anlayış kazanırız.

Tüm hayatımız hayal kırıklığı ve zorluklarla dolu bir arayıştır. Ve tüm bunlar, alma ve verme, ışık ve karanlık arasındaki tüm bu gerilimlerden kıvılcımlar çıkarabilmemiz içindir. Yalnız ışık ya da tek başına karanlık bize yardım edemez, ancak sadece birini diğeriyle çarpıştığımızda, sanki taşı taşa çarpıyormuşuz gibi, kıvılcımlar saçarız.

Bizi dolduran ve maddenin ötesinde böylesine yüksek anlayışlara götüren bu kıvılcımlardır ki, onların içinde Yaradan’ı edinmeye başlarız. Yaratılışın içinde Yaradan’a doğrudan ulaşacak, O’nu anlayacak ve hissedecek hiçbir yetenek yoktur.

Fakat tam da karanlığı aydınlatan kıvılcımları üreten bu sürtünme sayesinde Yaradan’ın bizim için hazırladığı yolu anlamaya başlayabiliriz.

Birçok zor durumdan geçeriz, o zaman aniden zifiri karanlıkta ve anlaşmazlıkların içindeyizdir, Yaradan’ı bilmemizi sağlayan aydınlık parıldar, sonra bir başkası ve bir başkası.

Bu tür birkaç kıvılcım tutuşturduktan sonra, artık Yaradan’ı ve O’nun eylemlerini nasıl tanıyacağımızı hissederiz.

Kişisel Arzulardan Ortak Arzulara

Bunlar, Kâhin Elazar’ın, Nuh’un oğlu Yeşu’nun ve İsrailoğulları kabilelerinin atalarının (evlerinin) başları tarafından Şilo’da Yaradan’ın önünde, buluşma çadırının kapısında kura ile veraset olarak bölüştürülen miraslardır. Ve onlar toprakları bölüştürme işini bitirdiler. (Yeşu 19:51).

Yaradan’ın O’na ulaşabilmesi için yarattığı ve Kendine çektiği ortak arzu, Yaradan ile aynı şekilde, ihsan etme ve sevgi niteliği üzerinde çalışmalı ve grup içinde yaptığımız gibi hareket etmelidir. Bir grupta birleştiğimizde, ortak arzumuz, niyetimiz, çalışmamız ve deneyimimizin yardımıyla Yaradan ile nasıl ilişki kurduğumuzu anlayabiliriz.

Bu bağı fark etmeden Yaradan’a dönemeyeceğimiz anlaşılmakta. Neye ve nasıl hitap edeceğimizi bile bilemeyiz. Bu nedenle her grup, tam olarak ortak kolektif  arzusundan Yaradan’a dönmek ve bir araya gelmek için kendi görevi üzerinde  çalışmalıdır. Ardından, hepsi ortak bir ulusta birleşeceklerdir.

Kişi tüm arzularını düzenlemeli ve onları öyle bir şekilde inşa etmelidir ki, önce küçük arzularla başlamalı ve sonra onların yardımıyla tüm büyük arzulara doğru hareket etmeli, böylece kendisiyle diğerleri arasındaki bağa yönlendirilmelidir. Ve o zaman bu koşula göre, bu eylemlerden, bu deneyimden Yaradan’a nasıl döneceğini zaten anlayabilir.

Soru: “Küçük arzular” ne anlama gelir?

Cevap: Bunlar üstesinden gelebileceğim küçük egoist arzulardır. Ve henüz çalışamadığım ve yapamayacağımı bildiklerim de vardır. Ama tam da küçük arzularla çalıştığım için büyük arzulara yakınlaşırım.

Varoluşun İki Kavramı

Soru: Dünyamızdaki tüm insanlık neden Yahudiler ve diğer uluslar olarak bölünmüştür?

Cevap: İnsanlığın iki parçaya net bir şekilde bölünmesi bir kere eski Babil’de gerçekleşti. Var olan küçük bir uygarlık birdenbire büyük bir egoizme daldı.

Babilliler, Yaradan’a ulaşmak, O’nunla yani doğa ile savaşmak için gökyüzüne bir kule inşa etmeye karar verdiler. O kadar egoist bir şekilde zıtlaştılar ki birbirlerini anlamayı bıraktılar.

Böylece ileri bir varoluşa ilişkin iki kavram ortaya çıktı. Bunlardan biri İbrahim’in önderliğinde oluşturulmuştu; ikincisi Kral Nemrut’un önderliği altındaydı.

İbrahim, kendini göstererek birbirimizi reddetmemize neden olan ve bizi ayrılmaya zorlayan egoizmin, onun üzerine çıkmamız için özellikle yaratıldığına inanıyordu. Bunu birbirimizle çelişmemize rağmen yaparsak ve tek yasa ve tek millet varken nasıl birlikte yaşadığımızı hatırlarsak, birbirimize bağlı tamamen yeni bir varoluş biçimi ifşa edeceğiz.

Ve o zaman, kendimizi maddi doğanın üzerinde hissederek, tamamen farklı bir yaşam hissedeceğiz: sonsuz, mükemmel ve hayvani varlığımızın sınırları içinde olmayan.

İbrahim, egoizmin bizim yükselmemizin bir aracı olduğunu söyledi. Ona bu şekilde davranalım, kendimizi ondan ayıralım, egoya dışarıdan bakalım ve onun üzerine yükselmeye başlayalım. Egoizm sürekli büyüyecek ve biz sürekli onun üzerine çıkarak doğanın ortak bir gücü gibi olacağız: sevgi, ihsan etme, birlik, uyum.

Bu, dönemin önde gelen kuramcılarından biri olan İbrahim’ın ortaya koyduğu bir metodolojiydi.

Ve Nemrut’un teorisi şöyle dedi: “Hayır, bizim içimizdeki egoizm bilim, sanat ve insan toplumunun ilerlemesi için gelişir. Ego ile birlikte gelişelim, üstüne çıkmayalım, egoist doğamıza dışarıdan bakmayalım, onun içinde yaşayalım.” Doğal olarak bu teori, kişinin kendisiyle savaşmasını gerektirmediği için büyük destek gördü.

Böylece insanlık iki kısma ayrıldı: küçük bir kısım İbrahim’le birlikte gitti (kelimenin tam anlamıyla birkaç düzine insan) ve geri kalanı Nemrut’u takip etti. İbrahim’in yöntemi bağ içindi ve ikincisi ise ayrılık içindi.

Ayrıca, birbirlerinden karşılıklı olarak nefret eden egoistler, küçük bir toprak parçası üzerinde nasıl geçinebilirler ki? Sonra Babilliler dünyanın her yerine yerleştiler. Bu, Genesis Rabbah kitabında, Josephus Flavius’un eserlerinde ve diğer eski kaynaklarda yazılmıştır.