Category Archives: Yaradan

Birçok Düşüş Ve Birçok Yükseliş

Hiçbir düşüş olmadan manevi yolda ilerlemek mümkün mü? Şüphesiz ki düşüş olmasaydı, nihai hedefe asla ulaşamazdık. Sonuçta, tam olarak düşüşler sayesinde yükseliriz.

Bizler durup dururken yükselemeyiz. Gerçek ihsan etme uğruna manevi bir eylem gerçekleştirmek için içimde hiçbir güç yoktur,  anti-egoist bir perde yoktur ve üstesinden gelmek için hiçbir güç yoktur. Ben tamamen alma arzusundanım ve nasıl ihsan edebilirim ki?

Peki yukarıdan ne yapılır? Düşüşe sürüklenirim ve acı çekerim ama tutunurum. Düşüş esnasındaki en önemli şey, olağan günlük rutinden sapmamaktır: çalışmak ve çabalamak, çalışmak ve çabalamak… Ne olursa olsun, bir eşek gibi inatla yolda kalmak.

Ve sonrasında, Yaradan’ın benim için bu düşüşleri düzenlediği ortaya çıkar, peki öyle olsun. Ama ben yine de yola devam ederim. Ve o zaman hiçbir şey yapamadığım tüm düşüşlerim, her şeyi sanki ben yapmışım gibi hesaba katılır.

Düşüş istemediğimiz için ağlarız çünkü bize hoş değildir. Ama düşüşlerde Yaradan’ın üzerimizdeki çalışmasını görmemiz gerekir. Bu nedenle, çok sayıda düşüşümüz olsun çünkü bu çok sayıda yükseliş olacağı anlamına gelir!

 

Her Koşulun Üstesinden Nasıl Gelebilirim?

Bana verilen her koşulun üstesinden nasıl gelebilirim? Dostlarımla ilişkilendirirsem her koşulda çalışabileceğimi görürüm. Kendinizi aşağıdan ve yukarıdan, her iki yönden de incelemelisiniz: bir yandan tüm dostlardan daha düşük hissetmek ve aynı zamanda grubun aktif bir üyesi olarak gruba yatırım yapmak.

Bu, aynı zamanda hem en düşük hem de en yüksek koşulda olduğum ve daha sonra kendimi onluya göre doğru bir şekilde inşa ettiğim anlamına gelir. Kendimizi her zaman inşa ettiğimiz manevi Partzuf’a göre kontrol ederiz.

Kendimi onlunun merkezine göre pasifize ederim. Onlu benim teknem, on Sefirot, grubumdur. İçinde birey yoktur, sadece Yaradan’ın kendi şartlarına göre ulaşmamızı istediği ortak bağımız vardır.

O her birimizin içinde sahip olduğumuz tüm nitelikleri keşfetmemiz için içsel koşullar, egoizm ve içsel nitelikler oluşturur ve tüm bu yükle dostlarıma katılırım ve onlarla bir çember, bir küre, bir tekne, manevi bir kap oluştururum.

Herkesin görevi, tüm dostları tek bir kapta birleştirmek, onları kendi nitelikleriyle doldurmak ve bunun kendisine bağlı olduğunu hissetmektir.

Herkesin görevi, tüm dostları kendi nitelikleriyle doldurmak için tek bir kapta birleştirmek ve her şeyin ona bağlı olduğunu hissetmektir. En düşük Sefira olan Malhut yerine, en yüksek Sefira olan Keter olabilirim. Kendimi ve onluyu bu şekilde inceler, dostlarımla bu şekilde çalışırım.

Elbette tüm bunları yapan ben değil, üst ışıktır. Kendimi Yaradan’ın önünde pasifize ettiğim ve benden istediğini yaptığım ölçüde, O’na tutunarak, her şeyi nasıl yaptığını ve bana neler olduğunu giderek daha iyi anlarım.

Yaradan’ın Doğasını Edinin

Soru: Sık sık, kişinin kendisi için isterse, bunu yaparak ruhuna zarar verdiğini söylüyorsunuz.

Yaradan’dan kaderimi değiştirmesini istemeye değer mi?

Cevap: Ne için? Gerektiği gibi davranın, giderek daha iyi olmaya çalışın ve o zaman Yaradan’ın Kendisi her şeyi değiştirecektir. Siz O’nun kurallarına uymaya çalıştığınız ölçüde, O da sizinkine uyacaktır.

Soru: Diyelim ki bir seçim yaptım ve Yaradan’ın niteliğini edindim, O’nun niteliklerinde hala O’nun gücü altında mı olurum?

Cevap: O’nun değil kendi niteliklerinizin. O’nun doğasını alıyorsun. Senin oluyor. Bu durumda, kendi gücünüzü ve kendinizi gerçekleştirme fırsatını elde edersiniz. Ve zaten kendi gücünüz altındasınız, O’nun  değil.

Egoist doğanın üzerine çıkarak, özgecil doğanın yardımıyla kaderinizi kontrol edersiniz ve böylece sonsuza kadar en iyi durumda var olursunuz.

İki Uyaranla Hareket

Yorum: Peygamberler kitabında, görevini tamamlayan Yeşu’nun, insanlara Yaradan’ın tüm güzel sözlerinden tek bir kelimeyi kaçırmamalarını ve O’na hizmet etme ahdini bozmamalarını vasiyet ettiği söylenir, aksi takdirde Tanrı’nın onlara verdiği bu topraktan kaybolacaklardır.

Bu talimatlar ve tehditler orada sürekli tekrarlanır.

Cevabım: Bunlar tehdit değil, bir şarttır, bir kural açıklamasıdır ki bunu yaparsan iyi bir duruma geleceksin, yapmazsan tam tersi. Bu bir doğa yasasıdır ve her seviyede, birbirine karşı böyle çalışır.

Soru: Açıklamalarınızda her zaman bir ızdırap unsuru var. Ve eğer kendimizi düzeltmeye başlamazsak, öyle ya da böyle yoğunlaşacaklar mı?

Cevap: Bu gereklidir. Bunun hakkında konuşmamız gerekir. Manevi seviyede ıslahlar yaparak, hayvan seviyesinde acı çekmeyi bırakacağız.

Soru: Kişinin sürekli korkması gerektiğini mi düşünüyorsunuz?

Cevap: Onları korkutmanıza gerek yok! Sadece onu ifşa etmeniz gerekiyor! Artık bir çocuk değil, bir yetişkin olduğu için, ona doğanın ve toplumun doğru resminin gösterilmesi gerekiyor.

Soru: İnsan bir uyaran tarafından arkadan itildiğinde hareket edebilir ve küçük bir aydınlatma ile öne doğru çekilebilir mi?

Cevap: Evet, ikisi de aynı anda. Sadece iki kuvvet tarafından.

Bu hareket çok basittir. Tek sorun, onun uygulanmasıdır. Hareket edeceğiz ve umarız ki uygulayacağız. Zamanımızda, Kabala biliminin kendisi bizim tarafımızdan ve bizim içimizde ifşa edilmektedir. Ve sonra kim onu doğru uygulamak isterse, o kişi için her şey iyi olacaktır.

 

Arzu ve Niyet

Kabala bilgeliğine göre, başlangıçta yalnızca Yaradan vardı – ihsan etme ve gerçekleştirme arzusu. O, bu arzuyu gerçekleştirebilmesi için, alma, yerine getirme arzusunu yaratmıştır. Bu yaratılışın özüdür.

Sonuç olarak, tüm evren iki zıt nitelikten oluşur: Yaradan’ın nitelikleri olan ihsan etme, tamamlama, sevme arzusu ve yaratılanın nitelikleri olan alma arzusu, başkalarının pahasına da olsa sadece kendini tamamlama arzusudur.

Alma arzusu, değişmek ve Yaradan’a benzemek için ihsan etmek zorunda değildir.  Kendinden bir şey yaymaz. Ancak, bir çocuğun annesini memnun etmek için yediği gibi, ihsan etmek için alabilir ve fiilen fiziksel olarak almasına rağmen, aslında onu memnun etmek için hareket ederken ihsan ediyordur. Bizler de Yaradan için aynı şeyi yaparız.

Biz her şeyi O’ndan alırız, ancak kendimizi kısıtlar ve sadece O’na memnuniyet vermek için alacağımızı kabul edersek, o zaman Yaradan’a eşit, ihsan eden oluruz. O bize ihsan eder çünkü O ihsan etme niteliğidir, biz O’na memnuniyet vermek niyeti ile alırız ve o zaman O’na eşit oluruz.

O’nunla olan niteliklerin denkliği bize Yaradan’ı ifşa eder ve biz O’nu hissetmeye, anlamaya, keşfetmeye ve O’nunla mutlak bağ içinde olmaya başlarız.

Yani, Yaradan sadece ihsan etme arzusuna sahiptir. Yaratılışın hem bir arzusu hem de bir niyeti vardır: “Yaradan’ın hatırı için” de dahil olmak üzere “kendi iyiliğim için” veya “başkalarının iyiliği için” alma arzusu ve niyeti.

Kişi, arzularını büyükten küçüğe ve niyetlerini “kendi iyiliği için” veya “başkalarının iyiliği için” olarak değiştirerek Yaradan’a göre kendini yükseltebilir veya alçaltabilir, O’na yaklaşabilir veya uzaklaşabilir. Bu durumda niyetin kendisi, eylemin özünü değiştirir. Islahımızın amacı budur.

Eylemi değiştiremeyiz, ancak niyeti “kendi iyiliğimiz için”den “başkalarının iyiliği için”e çevirerek, eylemimizin anlamı tersine değişebilir ve almak yerine ihsan etme haline gelebilir. O’nu memnun etmek için Yaradan’dan alırsam, bu durumda O’nu memnun eden yani ihsan eden sayılırım.

Çalışmamızı bu şekilde anlamaya başlarız: alma arzusunu ihsan etme niyetiyle doğru bir şekilde birleştirerek, kişi kendini doğru bir şekilde oluşturur, Yaradan’a göre uyum sağlar. Buna üç çizgide çalışma denir.

Yaradan’a Benzeme

Soru: Sebep sonuç arasındaki ilişkinin anlamı nedir? Bir hastalığın düzeltilmesi değil de, hastalıkla mücadele ile aynı şey midir?

Cevap: Hayır. Hastalığın kendisini düzeltiriz. Egomuzu düzelttiğimizde, onu tamamen farklı bir sisteme, bir alma sistemi yerine bir ihsan etme sistemine dönüştürüyoruz.

Her biri kendi egosunu kısıtlar ve sonra bir Masah (perde) ve yansıyan ışık vardır, bu da kişinin görünüşte kendisi için alabileceği tüm iyiliği almak istemediği anlamına gelir. Kişi onu yalnızca var oluşunu sürdürmek için alır ve diğer her şeyi diğerlerine verir.

Bu duruma ihsan etme denir. Ortak bir genel sistemde bağ kurabildiğimiz ölçüde, aramızda akan ve içimizde Yaradan olarak ifşa olan ihsan etme niteliğini bu bağ içinde hissedeceğiz.

Aramızdaki karşılıklı ilişkiler yoluyla üst kuvvete benzeyerek, bir şekilde diğerlerinin içinde de ifşa olmasını sağlarız. O bizim için dışsal olarak mevcut değildir, ancak O’nu hissetmek istiyorsak, birbirimize ihsan etme nitelikleri, arzuları ve eylemleri aracılığıyla aramızda bağ kurmaktan başka bir yol yoktur. Dahası, bu şimdi hayal ettiğimiz ihsan etmeyle aynı değildir.

Bu, kendi üzerinize, kendinize karşı yükseldiğiniz çok karmaşık bir eylemdir. Bunu yaparak, bir dereceye kadar Yaradan’a benzer olursunuz.

Elbette gücün kendisi O olduğundan, Yardan’da böyle Tzimtzum (kısıtlama), gerginlik ve diğer tüm çabalar yoktur. Fakat O’nu içinizde hissetmek için çabalarsınız, bu da Yaradan’a benzerlik koşulunu koruduğunuz anlamına gelir ve sonra O size bu şekilde ifşa olur. İnsanın, İbranice “Yaradan’a benzemek” kökünden gelen “Âdem” olarak adlandırılmasının nedeni budur.

Yaradan kendi başına var olmaktadır ve bizler nasıl olduğunu bilmiyoruz ama O, içimizde ihsan etme gücü, sevgi, bağ ve aramızdaki karşılıklı eylemlerin gücü olarak ifşa olur. İşte Kabala bilgeliğinin tüm ilgili olduğu konu budur. Biz Yaradan’a benzeriz ve O da içimizde ifşa olur. Bu, Yaradan’ın kişiye ifşasına vesile olan form eşitliğinin koşuludur.

 

Üst Güçler Nelerdir?

Soru: Üst güçler nelerdir? Bunlar melek mi, tanrı mı yoksa ruh mu?

Cevap: Kabala, kendi başınıza türetebileceğiniz ve sonuç çıkarabileceğiniz hiçbir şeyle aynı fikirde değildir. Bütün bunları reddeder ve böyle bir şeyin olmadığını iddia eder!

İki güçten oluşan bir dünya vardır: olumlu ve olumsuz, egoist ve özgecil. Maddesel düzeyde bu kuvvetler zıttır: artı-eksi, çekim-itiş, soğuk-sıcak vb.

İnsan seviyesinde,  bunlar çekicilik ve sevgi ya da reddediş ve nefret ile ifade edilirler. Sonsuzluk dünyasından bizim dünyamıza kadar tüm yaratılışın yapısı bu iki kuvvetten oluşur. Sadece onlar vardır.

Olumlu güç, çekim, doldurma ve ihsan etme gücü Yaradan’ın gücü olarak adlandırılır ve O’ndan kaynaklanır.

Olumsuz güç, sonsuzluk dünyasında pozitif gücün yanında belirir ve onun zıddından doğar. Ve bu iki güç tüm evreni yukarıdan aşağıya doğru, bizim dünyamıza kadar, beş dünyanın hepsini şekillendirir. Ve sonda, en altta olan bizler, olumsuz gücü almalı ve onu olumlu güce benzer olacak şekilde dönüştürmeliyiz. Misyonumuz budur.

Temiz Bir Ruh İçin Temiz Giysiler

Geçmişteki yüklerden arınmanın hazzını duymuyorsak, o zaman gerçekten arınmak da istemiyoruzdur. Nihayetinde, bizler hala Yaradan’a ait olmayan, ihsan etmeye ait olmayan hazlara özlem duyuyoruz, daha doğrusu egoistçe doldurulmak istiyoruz.

Kendi iyiliğimiz için almaktan, egoist niyetten kurtulmaya arınma çalışması denir. Bunu yapmak için, sanki suya girer gibi üst ışığa atlamalıyım ve kendimi tamamen onun içine sokmalıyım ki, ışık üzerimde etki etsin ve beni arındırsın.

Her yeni derecede bu böyle olur. Yaradan’ın ediniminin derecelerine yükseldiğimizde, O’na yaklaştığımızda, her derece kendimizi arındırma çalışmasıyla başlar. Bu ilk aşamadır. Biz zaten üst ışıkla bağ içindeyken, ikinci aşama zaten kutsallıktır.

Ama önce egoizmimizden kurtulmamız, suya, denize dalar gibi üst ışık yardımıyla kendimizi arındırmamız gerekir. Bir kez arındıktan sonra temiz giysiler giyebiliriz yani kısıtlama, perde ve yansıyan ışık.

Sonraki Adım Nedir?

Manevi yolda hep bilmediğimiz ve henüz hissetmediğimiz bir duruma yaklaşmaya çalışırız. Bunun için elimizde hiçbir veri yoktur, Reşimot yoktur.

Dünyalar yukarıdan aşağıya inerken, Reşimot’a sahiptiler ve bu verilere göre tüm Partzufim ve dereceler sırayla indi. Ama bizler aşağıdan yukarıya giderken nereye gittiğimizi bilmiyoruz.

Bu nedenle, bir dua yükseltmek ve bizi yeni bir duruma getirecek yansıyan ışığı çekmek için dostlarımızla bağ kurmamız ve iptal olmamız gerekir. Adımları kendimiz inşa etmiyoruz. Yalnızca bir sonraki adımla ilgili olarak kendimizi nasıl iptal edeceğimizi bilmemiz gerekir ve o zaman o bizi saracaktır.

Manevi Bir Egzersiz

Yaradan’a sevinçle dönmeye çalışın çünkü biz O’nun yarattığı dünyadayız ve yönelebileceğimiz biri var. Bunu yapmak için sürekli talep eden ve isteyen egomuzun üzerine küçük bir adım atmamız gerek. Bundan dolayı sürekli üzüntü ve memnuniyetsizlik içindeyiz.

Yaradan’a tatmin vermediği için ağlamayı bırakın. Aksine O’na dönebilirsek, bu zaten bir sevinçtir. Ve Yaradan ile bağ kurma fırsatının tadını çıkarmak istersem, o zaman Yaradan’dan bu sevinci almaya başlayacağım çünkü O’nun doldurabileceği Kli olacak. Bu sadece psikoloji değil, üzerinde sürekli çalışmanız gereken manevi bir egzersizdir.

Yaradan bize bu egzersizi verir, böylece ilgimizi kendimizden uzaklaştırıp Yaradan’a doğru çeviririz. Kendi içimi kazmak ve egoizmimde tatmin olmadığı için üzülmek yerine, sevinçle Yaradan’a dönerim ve bu benim manevi Kli’m olur.

Kişinin bu imtiyazı kabul etmesi uzun yıllar alır. Ama bu tavsiyeyi dinleyip yerine getirseydi, hemen ilerlerdi. Gün boyu, neşe içinde Yaradan’a dönmeye çalışın.

Herkesin bazen birkaç yıl sürebilen üzüntü ve şüphe dönemleri vardır. Ancak kişi Yaradan’a döndüğünü ve bu nedenle üst bir güçle karşı karşıya olduğu için her zaman neşe içinde olması gerektiğini anlar anlamaz, bu andan itibaren hayatında yeni bir aşama başlar. O şimdiden Yaradan ile bağa ulaşmıştır.

Annenin içindeki embriyonun kendisinin farkında olmadığı gibi, insan bu bağı henüz hissetmeyebilir. Ama o zaten manevi bir embriyo haline girer ve başına gelenlere rağmen neşe içinde kalırsa, bu, egoizminin üzerine çıktığı ve kısıtlama sınırından geçtiği anlamına gelir.

Yaradan’a O’nu memnun etme arzusuyla ulaşmayı başarmak, içimde olanları değil, dışarıda olan Yaradan’ı düşünmek, bu yapmamız gereken ana devrimdir. Bu manevi dünya ile sınıra girmektir.