Category Archives: Yaradan

Geleceğin Adaleti

Soru: “Son Nesil” makalesinde, Baal HaSulam gelecekte adalet konusuna değinmiş. Sizin bu konudaki fikrinizle ilgileniyorum. Bilmek istiyorum: Gelecek nesilde adalet olacak mı?

Cevap: Gelecekte insan bu yargıyı kendisi üzerinde nasıl uygulayacağını bilerek ve anlayarak, kendini yargılayacaktır. Her şey yalnızca ortak, kolektif iyilik uğruna var olacaktır. Ve sözde mahkemeler herkesin kendisini aşmasına ve birbirleriyle ve Yaradan ile bağ kurmasına yardımcı olacaktır.

Onlar, her bir kişinin hangi seviyede olduğunu, henüz neyi ıslah etmediği ve başkalarıyla hangi bağların kendisini ıslah etmesine yol açabileceğini görmesine izin verecekler.

Soru: Son nesilde yaşayan bir insanın motivasyonu Yaradan’a yakınlık hissetmek, ihsan etme niteliğine sahip olmak ve niteliklerde O’na benzemekse, o halde, onu besleyen şey, Yaradan’la birleşmek değil, toplumdan aldığı saygı olabilir mi?

Cevap: Temelde aynı şeydir.

Soru: Görünüşe göre toplumdan saygı görmek için mi çalışıyorum?

Cevap: Hayır, bu kesinlikle egoist bir ödüldür. Burada kastedilen şey oldukça farklıdır.

Toplum için çalışıyorum ve bunun için her şeyi yapmaya hazırım. Ama egoizmime çalışacak enerjiyi vermek için bu toplumdan yakıt almam gerekiyor. Bu nedenle, ondan bir ödül almak için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Ve ödül, ondan enerji almaktır, böylece bencilliğimin ötesinde her şeyi topluma verebilirim.

Soru: Bundan, mahkemelerin kişiyi yargılamaması, eğitmesi gerektiği sonucu mu çıkıyor?

Cevap: Elbette. Manevi ilerlemesine katılmalı ve kişide doğru niyeti yaratmalıdırlar.

Soru: Bunun gelecekte olacağını düşünüyor musunuz?

Cevap: Bu, bugün bile olabilir. Umalım ki öyle olsun.

Barışı Sağlamak İçin Özel Bir Kod

Hepimiz aynı kökten, eşsiz ve birleşik bir üst güçten geliyoruz. Bu dünyanın tüm sakinleri arasında her zaman alevlenen anlaşmazlıklar bile – bugün bize olanlar, bizden önce olanlar ve bizden sonra olacaklar – üst güçten geliyor, çünkü onun ondan başkası yoktur.

Yaradan bu anlaşmazlığı aramızdaki tüm farklılıkları, tüm formlarda ortaya çıkarmamız için yarattı: iyi ve kötü, acı ve tatlı, gerçek ve yalan, ışık ve karanlık. Sadece farklılıkları hissedebilir ve dikkate alabiliriz ve tüm suçları sevgiyle örtmek için, onların temelindeki bağlantıları ve çelişkileri belirleriz.

Zıt taraflar arasında ortaya çıkan anlaşmazlık olmadan bu mümkün değildir. Zıtlığımız ne kadar açığa çıkarsa, niteliklerimiz arasındaki farklar o kadar büyük olur, yaratılışı anlama, kendimizi hissetme ve nihayet hepimizin zıddı olan Yaradan’ı hissetme fırsatımız o kadar artar.

Aramızdaki tüm bu çatışmalar ve anlaşmazlıklar tesadüfen oluşmaz, Yaradan tarafından O’nu hissedebilmemiz ve tanıyabilmemiz için özel olarak yaratılmıştır. Bu nedenle, anlaşmazlık, varlığımız için gereklidir. Anlaşmazlıklar, farklılıklar ve çelişki duyguları yoksa var olduğumuzu hissetmeyiz.

Canlı ve ölü arasında yaşam duygusunu veren bütün fark, sadece anlaşmazlıklar yoluyla var olur. Yaradan tüm yaradılışı O’nun zıddı olarak yaratmıştır ve bu karşıtlık hissi alma arzusunu ihsan etmeye yönlendirerek bize var olma ve onu lehimize çevirme fırsatı verir. Bu iki zıt formun birleşimi, bizim yaratılışı, kendimizi ve Yaradan’ı anlamamızı sağlar.

Dolayısıyla başka seçenek yok, her defasında, her derecede ve her durumda karanlıktan aydınlığa çıkmak, çelişkiler ortaya koymak zorundayız. Tam da çelişkili yanları birleştirerek yaratılışın özüne ulaşırız ve Yaradan’ın bizi neden bu niteliklerle yarattığını anlarız.

Bu yüzden anlaşmazlık şimdi bir savaş şeklinde alevleniyor. Bu savaş özeldir, sadece basit bir dünyevi kavga değil, öncekilere kıyasla çok daha içseldir. Bu, Yaradan’ın yarattığı doğa formlarını hissedip elde edebilmemiz ve sonunda O’na ulaşabilmemiz için, Yaradan’ın insanlığa aşılamak istediği ideoloji için yeni bir tür savaştır. Bir ustanın elindeki kil gibiyiz ve yeni bir zihin ve duygularla ortaya çıkıyoruz.

“Barış” (Şalom), “mükemmellik” (Shlemut) kelimesinden gelir. Dünya, Yaradan’ın adıdır, görünüşe göre birbirlerine bir milimetre bile yaklaşması imkansız bütün tartışan taraflar arasındaki bağdır.

Daha sonra birdenbire barış yapmanın özel bir şifresi, bir yöntemi olduğunu görürüz. Çatışan tarafları doğrudan birbirine yaklaştırmak imkansızdır, ancak üst güç aracılığıyla her şey birdenbire ortak varoluş için toplanır. Bu başka türlü olamaz! Üst güç, bu anlaşmazlığın dışında kendini hiçbir şekilde aramızda gösteremezdi.

Anlaşmazlıktan barışa (mükemmelliğe) gelmek gerekir. Biri olmadan diğeri imkansızdır ve bu nedenle her şey yüzleşmeyle, anlaşmazlıkların tanınmasıyla başlar.

Evrenin Programcısı ile Tanışın

Bizim dünyamız üst dünyanın bir baskısıdır, ama sadece bir baskı. Bu kelime birçok farklı nüans içerir.

Gerçek şu ki, dünyamızda bir baskı var, yani siyah bir arka plan üzerinde bir tür beyaz arka plan. Üst dünyanın doğasına benzer bir şey var, ancak tüm bunlar dünyamızın maddesine damgalanmıştır.

Maddi dünya tamamen egoisttir, en yüksek olanın karşıtıdır. Ve iki dünya arasında (baskı ve orijinal) var olan bizler, yapı ve dünya görüşü olarak çok karmaşık yaratıklarız. Kendimizle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Nereye gitmeli? Bilmiyoruz. Bizi kim kontrol ediyor? Bilmiyoruz. Ne oluyor? Bilmiyoruz. İçinde bulunduğumuz durum bu.

Yorum: Duyu organlarımız, bizim için yaşadığımız gerçekliği tasvir eder. Kokuları ve sesleri algılarız ve çeşitli nesnelere dokunuruz. Ama dediğiniz gibi dışarıda ne olduğunu tam olarak bilmeyiz. Şöyle ki, beyne sinyal gönderen duyu organlarımız her şeyden etkilenebilir.

Cevabım: Elbette. Hayal ettiğimiz gibi olmayabilir. Ana şey, beynimizde zaten tasvir edilen şeydir.

Yorum: Bugün, insanların kendilerini giderek daha fazla kaptıracakları yeni, sanal bir dünyada ustalaşmaya başladıklarına inanan bilim adamları, bunu yüksek sesle konuşuyorlar. Reality+ kitabını yazan David Chalmers’ı, içine girdiğimiz sanal bir dünya yaratabiliyorsak, o zaman onu daha yüksek seviyeden biri mi yarattı konusunu speküle etmeye iten şey buydu.

Cevabım: Doğal olarak burada bir şey kanıtlayamayız.

Biz, duyu organlarımızın içinde, beynimizin içinde tasvir edilen belirli duyumlarda varız. Bu gerçekliğin ne ölçüde nesnel veya öznel olduğunu da yargılayamayız. Ancak duygularımızın öznel olduğu kesindir. Ve bu gerçekliğin nesnel olabileceği gerçeği açık bir sorudur. Genel olarak, bizim için dünyamız hakkında net olan hiçbir şey yoktur.

Soru: Bizi daha yüksek bir Yaradan’ı düşünmeye iten bu sözde programcı kim? O tam olarak ne buldu? Amacı nedir? Neye ulaşmalıyız?

Cevap: Bu dünyadaki amacımız, onun programcısını gerçekten anlamak ve O’nun bizi ve etrafımızı neden bu şekilde yarattığını öğrenmektir. Her şey bize göre olur. Bu yüzden gerçekte neler olduğunu bilmiyoruz. Ama her şeyi neden bu şekilde ve ne amaçla programladığını bilmemiz gerekir.

Kabala, en önemli ve genel olarak tek görevimizin bu programcıyı, O’nun amacını, hedeflerini ve metodolojisini ortaya çıkarmak, keşfetmek ve ustalaşmak olduğunu söyler.

Başka neye ihtiyacımız var? Kim olduğumuzu, ne olduğumuzu, nerede ve nasıl var olduğumuzu ve ne için yaşadığımızı bir öğrenebilsek, bu bize şu sorunun cevabını verecektir: Bundan sonra ne yapılmalı? Ve bu yüzden, bilmiyoruz. Dünyamızın tamamen kaybolduğunu görüyoruz.

Soru: Böyle bir realiteyi yaratma kabiliyetine sahip biri, içinde yaşamış ve yaşıyor olduğumuz bu dehşetleri nasıl yapabildi?

Cevap: Her şey olaylara nasıl baktığınıza bağlıdır. Bizi var olduğu varsayılan bu evreni, genel olarak içinde bulunduğumuz bu büyük zihni hissetmemiz için yaratan bu büyük programcının görevinin; nerede, ne için ve neden olduğumuz konusunda mutlak cehalet içinde, bizi kaybolmuş, terk edilmiş ve reddedilmiş hissettiğimiz ve sonunda da bunu bilmeyi isteyeceğimiz bir duruma getirmek olması oldukça olasıdır.

Her şeyi kontrol eden üst gücü bilmekten başka seçeneğimiz olmayacak. Buna doğru ilerlediğimizi ve oldukça hızlı bir şekilde yaklaştığımızı düşünüyorum.

Egoizme Karşı Zafere

Yorum: Bizler, Yaradan ile bir anlaşma yapmadan önce, kişinin dostlarıyla, bir grupla anlaşma yapması gerektiğini öğreniyoruz çünkü bizim dünyamızda Yaradan cansız, bitkisel, hayvansal ve insan doğasına ait tüm nesnelerin arkasında gizlidir.

Cevabım: Gerçek şu ki Yaradan bizim hiç elde edemediğimiz bir güçtür. Bunu yalnızca özümüzde-egoizmimizde hissederiz.

İyi bir bağ, özgecil ilişkiler için, bozuk egoist koşulumuzu ve düşmanca bağlarımızı düzeltebildiğimiz ölçüde, Yaradan’a benzer hale gelir ve O’nu aramızda hissedebiliriz.

Bir insan başlangıçta sadece egoist niyet ve arzudan ibaret olduğundan, aramızda bir bağ kurmak için bu egoizm üzerinde çalışmak asıl çalışmamızdır.

Egoizmimizi onun seviyesine göre, gücüne göre ve egoist hedeflerimin dışında kalan her şeyi (tüm dünya için bu düşmanca arzu ve niyetleri yenerek),reddetme arzusuna göre beş parçaya bölerek, yavaş yavaş başkalarına daha yakın olur ve başkalarıyla bağa girerim.

Bununla egoizmimin üzerine çıkarım, onu yenerim ve böylece bencil arzularımın beş adımını da aşarım. Beşle çarpılan beş adım ve yine beşle çarpıldığında, beni Yaradan’dan, O’na benzerlikten ayıran yüz yirmi beş adım verir. Bunlar, edinme, ıslah ve birbirimizle yakınlaşma aşamalarıdır.

Zohar Kitabı – Yaradan Üzerine Bir Çalışma

Rabi Şimon Bar Yochai [Zohar Kitabı’nın yazarı], Tora’nın sırlarını ifşa ediyordu ve dostlar onun sesini dinliyor, onunla bağ kuruyorlardı ve her biri, bu birliğe kendi payına düşeni katıyordu (Ramchal, Adir BaMarom (Mighty On High). ), 24).

Rabi Şimon ve dokuz öğrencisi, etkileşimlerinin tüm koşulları içinde, Yaradan’ı edinmek için o kadar güçlü bir arzuya sahiptiler ki, aralarında karşılıklı bir içsel bağ yaratmayı başardılar. Bu, “dostlar sesini dinliyor, onunla bağ kuruyordu” anlamına gelir.

Onlar, Tora’dan pasajlar okuyorlardı, her biri bu metinlere tepki veriyor, duygularını anlatıyor ve diğerlerini tamamlıyordu ve onlardan biri tüm öğrencilerin sözlerini yazmaktan sorumluydu.

Birbirlerine bağlı olduklarından, izlenimlerini, edindikleri, hissettikleri ortak kaynak olan Yaradan’dan dile getirdiler ve böylece O’nu analiz edebildiler, doğrulayabildiler, O’nu etkileyebildiler ve O’ndan bir cevap alabildiler.

Yani, bu ortak kaynaktan edindikleri izlenimler, Yaradan hakkında çok ciddi bir çalışmadır.

 

İdeal Bir Yargıç İmajı

Yargıçlar döneminde, yargıcın temel işlevi, kişinin kendi niteliklerini yargılamaktı: ne zaman iyi olduklarını ve ne zaman olmadıklarını ve tam olarak neyin iyi veya iyi olmadığını bilmek ve böylece kendini ıslah etmek için ilerlemek, dua etmek, ihsan etme ve sevme niteliğini vermesi ve insanı egoist doğasının üzerine çıkarması için Yaradan’a dönmektir.

İdeal bir yargıç imajı, kişini içinde, egoizminden kesinlikle kopabileceği, kendine bir dereceye kadar hakim olabileceği, kendini kontrol edebileceği ve daha yüksek bir ihsan ve sevgi niteliğine dönüşebileceği niteliktir.

Bu nedenle, öncelikle yargıç neyin iyi neyin kötü olduğunu belirlemek zorundadır. Ve sonra kötü olanın üzerine çıkarak iyi olanın seviyesine yükselir.

Soru: Bu bir insanın içinde yetiştirilebilir mi yoksa kalıtsal mıdır?

Cevap: Bu insanın içinde geliştirilebilir.

İnanç Olmadan Dua Etmek Mümkün Mü?

Soru: İnanç olmadan dua edebilir miyim?

Cevap: Nasıl dua edeceksiniz? Kime? Niye? Ne için dua edeceksiniz? Sonuçta, Yaradan ile kesinlikle hiçbir bağınız yok.

Tabii ki, bu bağı elde etmek için dua edebilirsiniz. O zaman, duyularınızda pratikte bulunmayan Yaradan’dan isteğiniz, O’nu hissetmeye başlamanız olmalıdır. İçinizde ortaya çıkmaya başlayan bu histen, yavaş yavaş Yaradan ile bir bağ geliştireceksiniz. Bu şekilde yapılmalıdır.

O’na dönmekten korkmayın. Yaradan ile bir arkadaş, bir ortak gibi, kim olduğu önemli değil, konuşmaktan korkmayın. O, sizi gerçekten anlar. Sadece O’nunla bir diyalog başlatmalısınız ve O’na her şeyi anlattığınızda ve O’ndan bir cevap almak istediğinizde bu bir diyalogdur.

 

Bırakın O Aramızda Barış Yapsın

İçsel savaşı kazanmanın tek bir yolu vardır: tüm suçları sevgiyle örtmek ve kimin haklı kimin haksız olduğunu tartışmanın ötesine geçmek. O zaman içsel savaşın bir sonucu olan dünyevi savaş da sona erecektir.

Savaş, her şeyden önce manevi anlamda zaferle bitmezse, o zaman dünyevi zafer yardımcı olmayacaktır. Savaş bir süreliğine yatışabilir, ancak kesinlikle devam edecektir.

Bu nedenle, tüm suçları sevgiyle örtmek için savaşmalı, bu çatışma ve yüzleşmede gerçeğin kimin tarafında olduğunu bulmaya çalışmamalı, her iki kutbun üzerine çıkmalıyız. Bu yalnızca, tüm çatışma güçlerinin Yaradan’dan geldiğini ve ancak onların kaynağına yükselerek, O’na yükselerek, onları uzlaştırabileceğimizi anlarsak mümkündür.

Çatışma Yaradan tarafından düzenlenir, O’ndan başkası yoktur. Sadece iki karşıt gücü birleştirerek, iki çizgiden hangisinin doğru olduğunu seçerek değil, orta çizgide yürüyerek kazanabiliriz. Yaradan savaşı başlattı ve yürütüyor ve bu nedenle, yalnızca O’na bu anlaşmazlığı uzlaştırma talebiyle başvurulursa bunu sona erdirilebilir. Yazıldığı gibi: “O, göklerinde barışı sağlayan, bize barışı versin.”

Islahları zamanında yapmadık ve bu nedenle yolsuzluklar ihmal edilmiş bir hastalığın alevlenmesi olarak birikmiş ve patlamış durumda. Ve şimdi olan da budur. Onlarca, hatta yüzlerce yıldır bu sorunlar insanlığın içinde saklanıyor, bir iç hastalığın belirtileri olarak orada burada patlak veriyor.

Bir problem ortaya çıktıysa, bunun daha önce de var olduğunu anlamalıyız. Şimdi, bu görünür olduğunda, onu düzeltme ve ıslahın sonuna ulaşma fırsatına sahibiz.

Yaradan bizim için parçalamayı ayarladı. Egoist gücün hüküm sürdüğü paramparça bir dünyaya sahip olmamız bizim suçumuz değil. Sadece bunu ifşa etmemiz ve Yaradan’dan bir ıslah yapmasını istememiz gerekiyor, çünkü bunun aracılığıyla bizler Yaradan’a bağlıyız.

Her şeyi o yapar, biz değil. Sadece ortaya çıkan tüm problemlerden önce O’na dönmeliyiz. Tüm bunların O’nun tarafından düzenlendiğini ve O’ndan ıslahlar istememiz için bilerek yapıldığını anlıyoruz. Buna ‘Oğullarım Beni yendi’ denir.

Her Zaman İhtiyacımız Olanı Alırız

Soru: Kendimize çektiğimiz ışıkla ne yapabiliriz?

Cevap: Talep ettiğiniz şey ıslahın ışığıdır. Size gelir gelmez, onunla ne yapacağınızı hemen anlamaya başlarsınız. Ne de olsa, bu gücün, bu anlayışın, bu ışığın size gelmesi için bir talepte bulundunuz.

Bu nedenle, sadece harekete geçin. Ne istediysen ona göre alırsın.

Aslında, her zaman ihtiyacımız olanı alırız. Belki kendi taleplerimizi anlamıyoruz ama her an ihtiyacımız olanı alıyoruz. Üstelik sadece Yaradan’dan alıyoruz, O’ndan başkası yok. Sadece bunu nasıl doğru kullanacağımızı düşünmeliyiz.

 

Dünya İçin Dua

Dünyadaki durum her geçen gün daha patlamaya hazır hale geliyor. Tüm dünya, Ukrayna’daki olayların hızlı gelişimini titizlikle takip ediyor. Ancak Kabalistler siyaset ve coğrafi sınırlarla ilgilenmezler.

Kabalistler tek bir şey isterler: mümkün olan her yerde sevgiyi eklemek ya da en azından nefreti azaltmak ve insanlar arasındaki çatışmayı azaltmaktır ve biz bunu yapmak için yardım etmeliyiz.

Bu nedenle, ana araç duadır. Duanın yardımıyla insanlar arasında daha büyük bir bağ kurmayı başarırsak, bu insanlığın yararına olacak ve Yaradan’ı memnun edecektir. Yaradan, Kendisinin karşısında, kırılmış yaratılanlar yaratmak zorundaydı ki, insanlık nefret ve reddetmenin ötesinde bağ kurmayı istesin. O zaman birliğin ne anlama geldiğini anlayacak, hissedecek ve keşfedeceğiz.

Ana şey, bağ kurmanın gücünü ortaya çıkarmaktır. Biri olmadan diğeri olamaz. Bu nedenle Yaradan herkesten daha fazla acı çekiyor ama başka seçeneği yok, doğayı bu formda yaratması gerekiyordu. Bizim görevimiz, duamız, arzumuz ve talebimizle, O’nu her şeyi ıslah etmeye zorlamaya çalışmaktır. O, bizim ıslah talebimizi bekliyor ve O her şeyi hemen yapacak. Bizim arzumuzdan başka bir şeye ihtiyacı yok.

Yaratılışta, başlangıçta eksik olan tek şey, Yaradan’ın iyi gücüne eşdeğer olma arzumuzdur. Yaradan, yaratılmışların arzusuna ihtiyaç duyar, bu yüzden bütün yaratılanları eksiklik içinde yaratmıştır. Ve bizim bu eksikliği ifşa etmemiz gerekiyor.

Bu nedenle, bizler barış, bütünlük, mükemmellik, sevgi ve bağ istemedikçe bu gerçekleşmeyecektir. Tam anlamıyla her seviyede bağ kurmayı istememiz gerekiyor. Bununla, tüm doğa, tüm dünyalar, hepimizin bağlı olduğu tamamen ıslah edilmiş duruma geri dönecek ve hepimiz, sonsuz ve mükemmel olan bağın gücünü ifşa edeceğiz.

Mesih, bir insan değil arzumuza göre ortaya çıkan ve kaybolan bir güç, bir ruhtur. Birbirimize yaklaşmak istediğimizde gelir, istemediğimizde gider. Mesih, bizi egoizmimizden ihsan etmeye, sevgiye ve bağlantıya çeken (Moşeh) bir güçtür.

Dolayısıyla bizi kötüden iyiye, ayrılıktan bağa, nefretten sevgiye çekecek bu güce ihtiyacımız olduğunu anlıyorsak, Mesih’e sesleniyoruz. Hadi bunu hep beraber yapalım.

Temel sorun, doğamızda var olan kayıtsızlıktır. Bazen belirli bir olay veya yaralı bir hayvan, kalbimize ülkeler arasındaki bir savaştan daha çok dokunur. Bu arada bizler, ıslah olmamış egoist nitelikler içinde var oluruz.

Bu yüzden kalbimize yakın olan şeyleri önemsiyoruz. Kendi evinizdeki küçük bir arıza, dünyadaki olaylardan, süpernova yıldız patlamalarından veya Dünya’nın diğer tarafındaki bir kasırgadan daha fazla endişelendiriyor. Egoizmimiz gerçeği bize böyle gösteriyor.

Ancak, tüm gücümüzle, birlikte Yaradan’dan onlu gruplar içinde kendimizden çıkmanın ne anlama geldiğini ve aramızda işleyen gücü hissetmemize izin vermesini istersek, o zaman aramızda bulunan üst gücü ifşa etmeye başlayacağız. O zaman bu dünya, bireysel egoizmimiz için değil, Yaradan için daha önemli olan şeyleri fark etmeye başlayacağız.