Category Archives: Yaradan

Manevi Bakış Açısından Hayat Ağacı

Soru: Kabalistler yazılarında “ağaç” terimini çok sık kullanmışlardılar. Bu terimi dünyamızda anladığımız haliyle ağaç hakkında değil, manevi seviyeler ve durumlar hakkında yazdıkları açıktır. Hayat Ağacı, bir insanın manevi gelişimi ile ilgili olarak ne anlama geliyor?

Cevap: Hayat Ağacı, Yaradan olan üst kökten, bir gövde ve dalların indiği, insanları, hayvanları ve yaşayan her şeyi besleyen ruhsal güçlerin, onları Yaradan’a daha da yakın hale gelmelerine yardımcı olmak için indiği anlamına gelir.

Yaradan’dan ortaya çıkan bitkisel dünya, tüm canlıların ve insanların Yaradan’ın seviyesine ulaşması için vardır.

Manevi açıdan bakıldığında, Hayat Ağacı üst sefira Keter ile alt sefira Malhut arasında, bir ara durumdur. İşte bu yüzden, bu iki zıt kategoriyi birbirine bağlamak için vardır: Yaradan ve yaratılan. Yaratılanın, Yaradan gibi olmak istediği ölçüde ve formda onlar bu fırsatı elde ederler ve Yaradan ile birleşirler.

Yorum: Çoğu zaman, Hayat Ağacı, kökleri üstte ve dalları altta olan bir çizim şeklinde tasvir edilir.

Benim Cevabım: Doğal olarak, çünkü kök Yaradan’dır ve dallar sebep ve sonuç olarak zaten daha düşüktür. Sebep her zaman üst dünyadadır ve onun etkileri dünyamıza yansır.

Yaradan’a Benzer Bir Form

Onlu, manevi bir Kli’dir. Herkesin en azından bir şekilde karşılıklı, ortak bir kapsayıcılık elde etmek için çabalayan diğerlerinin önünde kendini iptal etmesi gerçeğinden dolayı, bizler kendi niteliklerimizi Yaradan’a benzer bir forma getiriyoruz. Yaradan Kendini tamamen iptal eder ve karşılıklı kendini iptal etme yoluyla birleşirsek, bu şekilde manevi bir model, Yaradan’a benzer bir form inşa ederiz.

Bu benzerlik ölçüsünde, üzerimize belirli bir parıltının nasıl indiğini, yukarıdan bir gücün aramızda bulunduğunu hissetmeye başlayacağız. Ve o zaman Yaradan’a yaklaştığımızı ve O’nun da bize yaklaştığını hissedeceğiz.

Bu tür alıştırmalardan sonra, bu koşullar altındaki bağ kurmamızın bizi daha da yakınlaştırdığını ve bizi Yaratan’a ilerlettiğini göreceğiz. Yürümeyi yeni öğrenen ve ilk tereddütlü adımlarını atan küçük bir çocuk gibi, biz de zaten O’na doğru giden yoldayız ve bir ayağımızla sonra bir diğer ayağımızla adım atıyoruz.

Yürümeyi öğrensin diye bebeğinin bacaklarını dikkatle hareket ettiren bir anne gibi, bizim bacaklarımızı hareket ettirenin Yaradan olduğunu hissedeceğiz. Böylece, Yaradan’ın üzerimizdeki eylemlerini ayırt etmeye başlayacağız, bacaklarımızı sağa, sola hareket ettiren ve bize ilerlemeyi öğreten O’dur. Bizler hissedeceğiz ki Yaradan eylemlerimizin içerisindedir. Her eylemimizde O’nu ifşa etmek isteyeceğiz ve O’nu tam olarak bu çalışma ile ifşa edeceğiz.

Kendi başıma yürümediğimi ve dostlarımı kendim kucaklamadığımı ama Yaradan’ın bütün bunları benim için yaptığını anlayacağım. Ve ben de aynı eylemleri yapmaya çalışırken, O’nu ifşa etmeye başlarım ve kollarımı ve bacaklarımı hareket ettirenin ve aramızdaki tüm boşluğu dolduranın O olduğunu keşfederim.

Yaradan Bize Dostlar Aracılıyla Parlar

Yaradan sevgisi, dost sevgisinden daha büyük olabilir mi? Yaradan’a dostlarımdan daha iyi davrandığım için, basitçe, olamaz. Ne de olsa, dostlar benim manevi Kli’mdir, şöyle söylendiği gibi: “Ve kişi dost sevgisinden Yaradan sevgisine ulaşabilir.”

Bu nedenle, Yaradan’a çekildiğimiz kadar, her şeyden önce aynı şekilde ve hatta daha güçlü bir şekilde, dostlarımızla birlik olmak için çalışmamız gerektiğini anlamalıyız. Ama uygulamada genellikle tam tersi olur. Kişi, Yaradan için çabalar ve bu onun amacıdır, ancak egoist doğası gereği, dostlarında, onluda, komşusuna olan sevgide, bu önemi görmez.

Yolculuğumuza bizi kontrol eden üst gücü bulma arzusuyla başlarız. Ama yavaş yavaş, dost sevgisine, birliğe ve tüm insanlığın önemine dayanan bir manevi Kli‘ye ihtiyacımız olduğunu keşfetmeye başlarız. Komşumuza karşı tutumun, bizim için Yaradan’a karşı olan tutumdan daha önemli hale geldiği ortaya çıkar.

Her şey olan, nihai amaç olan Yaradan daha önemli olsa da, aynı zamanda dostların önemi de bize ifşa edilir çünkü Yaradan bize parlarsa, bu onlar aracılığıyla olur. Dostlar benim için giderek daha önemli hale gelir ve kalbimde böyle bir grup imajı inşa ederim, böylece Yaradan’ı ve O’na karşı tutumumu ifşa edeceğim yer benim Kli‘m olur.

Bu nedenle, “Yaradan sevgisi, dost sevgisinden daha büyük olabilir mi?” sorusu çok basit bir cevap gerektirir: bugün grup, bizim için çok daha önemlidir. Nihai hedef yani Yaradan, her zaman yol gösterici bir yıldız olarak önümüzde dursa da, bu yol gösterici yıldıza ancak onlu denilen araçla ulaşabiliriz.

İnsan Gibi Yaşamak İstiyorsak

Yaradan’a bağlanmak için, sahip olmadığımız güçlü bir arzuya ihtiyacımız var. Arzular, parçalanmış ruhların bütününden ortaya çıkar ve bu nedenle güçlü olamazlar çünkü her şey kırıktır. Bu nedenle, kişinin uyanması sayesinde ortak ruhtan bazı küçük parçacıklar orada burada uyanır.

Bu genel uyanış, ona gerçekten açığa çıkabileceği bir yer yaratmamızı bekleyen saran ışıktan kaynaklanır. Bu saran ışık nedeniyle, kendimizi birbirimize bağlı buluruz ve bir grup halinde toplanma ve Kabala çalışma fırsatı elde ederiz. Bütün bunlar arzularımızı arttırmak içindir.

Ne de olsa arzularımız çok küçüktür ve aynı zamanda doğru bir şekilde yönlendirilmezler. Nerede ve ne amaçla var olduğumuzu bilmiyoruz. Bu, nerede olduğunu bilmeyen ama ona ne olduğunu, ona ne yapılması gerektiğini ve sağlıklı büyümesi için ona nasıl bakacağını bilen ebeveynleri olan küçük bir çocuk gibidir.

Dolayısıyla manevi olarak büyümek istiyorsak, bir gruba getiriliriz ve her türlü koşullardan geçeriz. Grup içinde doğru ilişkiler kurarak kendimizi doğru yönde hedefler ve böylece ilerleriz.

Ayrıca, gelişimin o kadar ileri bir aşamasındayız ki, bu bireysel olmaya son vermektedir. Yani, tüm insanlığın uyanmak zorunda olduğu son nesil denilen döneme giriyoruz. Bugün, küçük bir grubun veya bireysel Kabalistlerin uyanışı, önceki nesillerde olduğu gibi artık yeterli değil.

Hepimizin Adam HaRişon’un aynı arzusuna ait olduğumuzu anlamalıyız ve ona daha da yaklaşmalı ve onun içine dahil olmalıyız. O zaman Yaradan’ın bize daha somut bir şekilde yardım ettiğini göreceğiz.

Bugün dünyada böylesine büyük bir nefretin açığa çıkması tesadüf değildir ve bu her geçen gün daha da alevleniyor. Görünüşe göre bu, tüm savaşları zaten durdurması ve daha yüce şeylerle ilgilenmesi gereken insanlığın yüksek gelişme düzeyiyle kesinlikle uyumlu değildir.

Ama tam tersi olacaktır. Uzay uçuşlarını ve önemli konuları unutacağız. Eğer, bağımız üzerinde çalışmaya başlamazsak, insanlığın her geçen gün nasıl daha da dibe battığını ve sefil işlere daldığını hissedeceğiz. Sonuçta yapmamız gereken asıl şey herkesi Adam HaRişon sistemine bağlamak. İnsanlık bu metodu öğrenirse ve neden yanıldığını ve sürekli zor durumlara düştüğünü anlarsa, bu şekilde ıslaha daha da yaklaşacaktır.

İnsanlığın mühendislikte, yüksek teknolojide, bilimde, kültürde ve eğitimde daha fazla ilerleme kaydettikçe, sanki yıldızlara ulaşabilecekmiş gibi ilerleme kaydetmesi ve aynı zamanda Dünya gezegenindeki yaşamımızın giderek daha sefil, ürkütücü ve kasvetli hale gelmesi şaşırtıcıdır. Gübre içinde sürünen böceklere benzeyeceğiz.

Sonuçta, bağa doğru ilerlemezsek, diğer tüm başarılarımız bize hasar verecek ve bizi yenecek. Doğru gelişmemize izin vermeyecekler ve hayatımız daha da kötüye gidecek.

Bununla birlikte, egoizmin ıslahı, basitçe üstesinden gelmek imkansızdır. Egoizmimizin üzerinde bağ kurmalıyız. Yani, bugün egomuza karşı savaşmak zaten işe yaramaz, tıpkı her insanın bireysel olarak geliştiği önceki nesillerde olduğu gibi.

Bizim çağımızda, egoizmi yenmenin tek bir yolu var: birlikte, toplu olarak. Aramızda kurduğumuz bu bağ, sevgi, karşılıklı ilgi ve garanti alanı bizi kurtarmalı ve yeni bir duruma getirmelidir. Aksi takdirde başarılı olamayız.

“Kabala Dünyaya Ne Sunar?” (Quora)

Kabala bilgeliği çok basit bir şekilde dünyanın insan doğası tarafından kontrol edildiğini söyler ki bu sadece kendi yararına bir alma arzusudur.  İnsan doğasını düzeltmezsek yani onu tersine çevirerek, başkalarına ve doğaya fayda sağlamayı amaç edinemezsek, o zaman dünya, bir dünya savaşıyla kendini bitirecek noktaya dek bozulacaktır.

Eğer kurtarılmak istiyorsak, o zaman insan doğasını düzeltmeliyiz. Bundan başka bir yol yok.  Bize kaçınılmaz olarak gelmiş olan ve bizi geliştiren negatif güce ek olarak, doğanın pozitif gücünü de çekerek insan doğasını düzeltebiliriz. Bu iki gücü birbirine zıt olarak dengeler ve aralarında barış içinde yaşarız.

Doğanın pozitif gücü sevgi, ihsan etme ve karşılıklı düşünmedir. Kötü eğilim yani insan egosu içimizde bulunur ama onunla başa çıkmaya çalışmamalıyız. Yalnızca ona karşıt iyi bir eğilim geliştirmemiz ve doğanın olumlu gücünü çekmeye odaklanmamız gerekiyor.

Doğanın pozitif gücü her yerde mevcuttur, oysa kötü eğilim kalbimizdedir, bu insanın doğasıdır.  Tüm dünyayı kendi yararına kullandığı ve hatta başkalarını incitmekten zevk aldığı için hayatımızdaki olumsuz ve yıkıcı her şeyin arkasında o vardır. Bununla birlikte, içimizde bir de olumlu bir güç vardır.  Bu ikisi arasındaki fark, kötü gücün istemsiz olarak ortaya çıkmasıdır, oysaki pozitif gücü kendi çabalarımızla üretmemiz gerekir.

Olumlu gücü hayatımıza çektiğimizde, iyi bir dünyada yaşadığımızı hissedeceğiz. Dünyanın iyiliği için hem olumlu hem de olumsuz güçleri nasıl kullanacağımızı bileceğiz. İşte o zaman herkes arasında olumlu bir bağa, her şeyin iyi ve hoş göründüğü bir karşılıklı yardımlaşma durumuna ulaşacağız. Hayatta hiç kimseden kötü bir şey gelmeyeceğini, herkesin birbirine dostça yaklaşacağını ve bizim de o samimi atmosfere dâhil olduğumuzu göreceğiz.

Bu küresel ölçekte ne anlama geliyor? Bu, şu anda insanlar ve ülkeler arasında tanık olduğumuz kötülük yerine, sadece pozitif gücü keşfedeceğimiz anlamına geliyor.

Bugün yüzleşmekte olduğumuz küresel risklerin diğer tarafında, pozitif gücü hayatımıza çekersek eğer dünyayı dolduracak nitelikler olan bağ, sevgi, sıcaklık ve karşılıklılık vardır. O zaman doğanın ve bizim yarattığımız her şeyin, bizlerin yararına hareket ettiği bir duruma ulaşacağız ve hiçbir yerde belirli bir bireyin bir başkasının pahasına kazanç elde ettiğini görmeyeceğiz.

Neden Tanrı Değil De Yaradan?

Soru: Inna soruyor, “Neden her zaman “Tanrı” değil de “Yaradan” diyorsunuz?

Cevap: Tüm dinlerde, inançlarda olan ve genel olarak tüm insanlar için var olan “Tanrı” ismini, bir güç olarak bildiğimiz, bizi belirli bir amaç için yaratan, üst, tek ve mükemmel güç olan Yaradan’dan ayırmak için.

Tanrı, bizim üzerimizde var olan ve bir şekilde her şeyi kontrol eden bir şeydir. Ve Yaradan, tam olarak yaratıcıdır. Her saniye yeniden yaratıyormuş gibi, O bu dünyayı yaratır. Yaradan çok daha kişisel bir kavramdır.

Tanrı, Tanrı gibi bir şeydir! O benim dışımdadır ve sürekli olarak vardır. Ancak Yaradan bağlayıcı, zorlayıcıdır ve benden bir şey bekler.

Soru: Benden ne bekliyor?

Cevap: Şu ki, O’ndan ıslahlar istemeye başlayacağım. Yani, O’na tamamen bağımlı olduğumu ve sadece O’nun bana O’na benzeyeceğim koşulu verebileceğini keşfedeceğim.

Ondan bir şey yapmasını isterim ve O yapar. Hayal edebiliyor musunuz?! Bir yandan güçsüzüz, diğer yandan biz yönetiyoruz.

Soru: Bu, benim kendi başıma hiçbir şey yapamayacağım anlamına mı geliyor?

Cevap: Ama bensiz de kimse bir şey yapamaz. Yani ben hiçbir şey yapamam ama yine de ben istemeden, talep etmeden, talimat vermeden hiçbir şey olmaz.

Soru: Ama nasıl talep edeceğim? Yaradan’dan bir şey yapmasını nasıl isteyebilirim?

Cevap: Onu Zorlayın! “Oğullarım Beni yendi.” Bu şekilde O’nun çocukları olduğumuzu ve O’nun bizi tam da böyle bir rol için yarattığını hissetmeye başlarız. Bütün bunlar, elbette, şaşırtıcı.

Soru: Başlangıçta “Tanrı değil” dediniz çünkü Tanrı tüm insanlar için kişisel bir algıdır. Bir insanın bu algıda olmasını istemiyor musunuz?

Cevap: Hayır. Yaradan, yaratıcıdır. Tüm yaratılışı her an yeniden hayata döndürür. Bu yüzden buna her dakika tepki vermeli ve her saniye Yaradan’ın yaratışını hissetmeli ve görmeliyiz.

İbranice’de Yaradan “Bo u-Reh” dir (“Gel ve gör”). Gelmeniz, ifşa etmeniz ve görmeniz gerekiyor. Yani, içinde hareket olan daha kapsamlı bir isimdir.

Bilinçsiz Bir Durumdan Bilinçliliğe

Soru: Manevi algı seviyesine ulaştığımda, mevcut “ben” duygumda neler olur?

Cevap: Şu andaki “Ben”iniz, tüm büyük miktarda arzular ve düşünceler ile ilişkilidir. Onun kesinlikle tüm yaratılışı içerdiğini hissedersiniz. Bütün dünyalar, bütün “Adem” sensindir.

Kabala, başlangıçta böyle bir yapının cansız, bitkisel, hayvansal ve insani doğa seviyelerinin mükemmel, Işık, Yaradan, üst güç tarafından yaratıldığını söyler.

Ama bu yapıya kendini tam anlamıyla deneyimleme fırsatı vermek, kendini yeniden tanımak, onu yaratan kuvvete yani Yaradan’a eşit hissetmek ve bağımsız olmak için, bu durumdan çıkıp onun tam tersi durumun içine girmek, mükemmel bir durumdan mükemmel olmayan duruma geçmek, kendinizi ondan tamamen ayırmanız ve ancak ondan sonra kim olduğunuzu fark etmeye başlamanız ve yavaş yavaş bu ayrılığı kendinizin düzeltmesi gerekir.

Örneğin, bir kişiye en hoş, en iyi şeyleri verirsek ve hayatını istediği her şeyle doldurursak, o zaman bunu kanıksar. İlham almaz,  haz almaz ve etkilenmez. Her şeye sahiptir ve bu onun için standarttır.

Onu bu koşuldan çıkaralım ki, tam tersi olmanın ne demek olduğunu hissetsin diye, ona her iki koşul arasındaki farkı kendi başına değerlendirme ve yavaş yavaş iyi bir koşula yaklaşma, ancak kendi çabalarıyla onu kazanma fırsatı verelim.

Aynı zamanda, içinde kötü bir durumdan sürekli bir izlenim kalır, onun gittikçe daha net bir şekilde farkına varır. İyi koşula yaklaşırken, karşısındakine göre daha rahat, mutlu, ebedi bir hâl görür ve aralarındaki farkı giderek daha fazla hisseder. Bu iyi koşulu kendi başına kazanırken, kötü olanı kaybetmez. Böylece, kesinlikle kötü ve kesinlikle iyi olan iki parçayı birbirine bağlayarak, onları birbirine karşı hisseder.

O zaman eksi sonsuzdan artı sonsuzluğa bir algıya sahip olur ve gerçekten sonsuz olduğunu hisseder. Esasen bu, Yaradan’ın, üst gücün bize hissiyat olarak vermek istediği şeydir.

Bu koşula geldiğimizde, tüm olumsuz ve olumlu şeyler bir araya gelip, tek bir evrensel mükemmel uyum içinde birbirini tamamladığında, bu tam bir ıslah durumudur.

Manevi Çalışmanın Etkililiği

Manevi çalışmanın etkililiği, onun önemini ne kadar hissettiğime ve çevrenin desteğine bağlıdır. Bu şu demektir: sanki fırtınalı bir denizde seyreden tek bir teknedeymişiz gibi hissettiğimiz bir dinamiğe sahip sürekli değişim geçiren bir gruba bağlıyım. Bununla birlikte,  değerli hedefe, vaat edilen kıyıya doğru yol alıyoruz.

Ana şey, bizi kontrol eden ve her şeyi hem içeriden hem de dışarıdan düzenleyen üst gücün alanının içinde olduğumuzu anlamaktır; bizi değiştirir, kafamızı karıştırır, engeller ve bize yardım eder. Bir yetişkinin çocuğu ile oynadığı gibi bizimle oynar, gelişimimize katkıda bulunan her türlü arzu ve düşünceyi içimizde uyandırmaya çalışır; böylece çocuk büyür ve gelecekteki yetişkin yaşamına hazır hale gelir.

Bu, manevi olarak ilerlemek için onludaki dostlar aracılığıyla Yaradan’dan almak istediğimiz yardımdır.

Üçüncü Tapınak Bir Bina Değildir

Soru: Anya soruyor; “Ne zaman üçüncü tapınak inşa edilmiş olacak? O zaman huzurun geleceğine ve birbirimizi öldürmenin, birbirimizden nefret etmenin yasak olduğunu anlayacağımıza yürekten inanıyorum. Barışın gelmesini çok istiyorum. Söyleyin bana, ulusunuz Birinci ve İkinci Tapınakları inşa etti; mutlu bir zamandı, değil mi? Üçüncü Tapınağı kim inşa edecek? Bu nasıl olacak? İnşayı hızlandırmak mümkün mü? Peki o zaman dünyamız barışa ve mutluluğa kavuşacak mı? Doğru anlıyor muyum?”

Cevap: Yazdıklarınıza dayanarak tam olarak ne anladığınızı bilmiyorum. Üçüncü Tapınağı inşa edeceksek, o zaman şimdi yanımıza Çinli, Tayvanlı veya Arapları almamız gerektiğini anlıyorum.

Onları toplayın, yapı malzemeleri toplayın, tasarımı ve diğer her şeyi yapacak büyük bir ofis kiralayın. Nasıl görünmesi gerektiğini düşünecek uzmanları işe alın vb. ve yavaş yavaş inşa etmeye başlayın. Dünyanın her yerinden para toplayın.

Ancak şu konuda anlaşalım: Üçüncü Tapınak bir bina olmayacak. İnsanların kalplerinden, var olmasını dileyenlerin arzularından inşa edilecektir. Ve içinde bitkisel veya hayvansaldan gelen maddi, somut, hiçbir şey olmayacak, sadece insan arzusu olacaktır.

Soru: Yani Tapınağın inşaatçıları bizler miyiz?

Cevap: Bizi arzularımız! Onlar, birleşmek ve birbirini tamamlamak isteyenler, onlar böyle bir durumda Yaradan’ı içine alacak yeri bir araya getirebilirler. Yaradan’ın taşlara ihtiyacı yoktur. Yaradan’ın arzuya ihtiyacı vardır! Aynı zamanda bu ev olacak olan, birbirimiz arasında birleşme özlemimiz, Yaradan’ın tüm insanlığa ifşasının yeri olacaktır.

Soru: Yani Yaradan sadece böyle bir eve mi girebilir? Birliğe, herkesin bağına yönelik tek bir arzuda. Yüreklerden inşa edilen ev bu mu?

Cevap: Evet.

Soru: Pencereleri ve kapıları var mı?

Cevap: Onlar arzulardır! Hiçbir şeye gerek yok. Yalnızca arzular, kolektif arzular, sadece birlikteliğimizde, bağ içinde, birbirimizle sevgide olduğumuzda birleşir. Böylece, Yaradan’ın niteliğine eşit olacak bir duruma ulaşacağız. Ve buna Üçüncü Tapınak denir.

Soru: Anya, Yahudilerin Birinci ve İkinci Tapınağı inşa ettiklerini ve onların yıktıklarını söylüyor. Üçüncü Tapınağı kim inşa ediyor?

Cevap: Dünyanın bütün milletleri. Tüm dünya.

Soru: Tüm dünyayı buna, Üçüncü Tapınağı inşa etmeye ne zorlayacak?

Cevap: İnsanlık, iyi niyetlerin, düşüncelerin veya Allah korusun, acı, zayıflık, savaş ve büyük ıstırap durumlarının gerekliliğini fark ederek Üçüncü Tapınağı inşa etmeye teşvik edilecektir.

Yorum: Ki ne yazık ki daha yakın görünüyor.

Yanıtım: Hayır, onların kesiştiği bir yerde olmalı.

Soru: Anlamı, belki bir şey öne çıkacak ve bir şey ileride belirecek ve bir şey arkadan itecek?

Cevap: Mısır’dan çıkmaya benzemekte. Mısırlılar arkadan kovalıyordu ve Musa önden yürüyor ve doğruca Kızıldeniz’e gidiyordu. İkisi de iyi değil ama gitmeniz gereken durum bu.

Soru: Ve böylece Üçüncü Tapınağın inşasına doğru mu gideceğiz?

Cevap: Evet.

Soru: Ama kesinlikle inşa edilecek?

Cevap: Kaçınılmazdır! Zaten zorunludur; yapılabilecek bir şey yok. Tam da bu noktadan hareketle, yaratılışın başlangıcı ve var olan her şeyin başlangıcı gelir.

Soru: Yani Yaradan insanlığa bu koşuldan bakıyor ve bizi davet ediyor diyebilir misiniz?

Cevap: Evet.

“Affedecek Gücü Nasıl Buluyorsunuz?” (Quora)

Affetme gücünü nasıl bulabiliriz? İnsan doğasını anladığımızda ve doğamızın bizi olduğumuz gibi olmaya zorladığını anladığımızda bağışlama gücünü bulabiliriz.

Bununla ilgili olarak “Beni yapan Zanaatkâra git” diye yazar. Başka bir deyişle, “Bana neden kızıyorsun?” “Neden beni suçluyorsun?” “Beni bu şekilde yapan, beni her zaman bu şekilde harekete geçiren ve çalıştıran Yaradan’a gidin. Ben kendi adıma bir hiçim.”

Başka bir deyişle, önünüzde tüm bunları Yapan ile bağ kurmanız gereken kuklalar var. Kabala ilminde “Yaradan” olarak adlandırılan, her şeyin ve herkesin arkasındaki güçle ilişki kurarak, önünüzdekileri doğru anlamak, onları Yaradan’ın size karşı temsilcileri olarak görmek için bir talepte bulunursunuz. O zaman, hayatınızdaki her şeyin doğada, cansız, bitkisel, hayvansal ve insan seviyelerinde, Yaradan’ın size karşı tutumunu keşfetmeniz için var olduğu idrakine ulaşırsınız.

Yaradan nedir? Kabala ilminde diğerleri arasında “doğa”, “üst ışık” ve “üst güç” de dahil olmak üzere birçok isim verilen Yaradan, doğanın genel gücüdür, realitenin genel yasasıdır: sevgi, ihsan etme ve bağın niteliği, gücü ve yasasıdır. Din ve inançla alakası yoktur.

Bizler, bir düşüncede varız. Bunu devasa bir bilgisayar programı gibi düşünün. Nihayetinde bu sistemde her insanın rolü, “Komşunu kendin gibi sev” nihai koşuluna ulaşmamıza yardımcı olmaktır. Bu, tüm gerçekliğin, tüm yaşamımızın ve varoluşumuzun yasasıdır.