Category Archives: Uncategorized

Rahatsızlıklar İçin Minnettar Olun

Soru: Ders sırasında beni manevi eylemlerden uzaklaştıran bir düşünce aldıysam, bunu doğru kullanmak için içsel olarak ne yapmam gerekir?

Yanıt: Bu rahatsızlığı aldığın için şükret, çünkü dünyada kötülük yoktur; sadece iyilik vardır. Bu, rahatsızlığa nasıl baktığına bağlı.

Eğer doğru şekilde bakarsan, bunun iyi olduğunu göreceksin. Her engel önünüze konur. Bu tıpkı küçük çocuklar için egzersiz olarak bazı engeller koymamız gibidir.

Çocuğa her zaman yardım etmeyiz; bunun yerine ona, fiziksel olarak üstesinden gelerek daha akıllı olacağı, duygu ve zihninde daha gelişmiş hale geleceği egzersizler veririz. Biz çocuğun duygularını ve zihnini geliştiremeyiz, bu yüzden ona her türlü rahatsızlığı, çeşitli duyguları veririz ve onu sürekli rahatsız ederiz. Biz de bu şekilde rahatsız ediliyoruz. Bu nedenle şükretmelisiniz çünkü aksi halde küçük bir hayvan olarak kalacaksınız.

“Her Durumda Sakin Kalmayı Nasıl Öğrenebilirim?”

Her durumda sakin kalmak imkânsızdır. Ayrıca, her zaman sakin olmak zorunda da değiliz.

Doğa, sürekli egomuzu büyüterek bizi geliştirir. Çağlar süren insan gelişimine bakarsak, yemek, seks, aile ve barınma gibi temel hayatta kalma arzularından -mağara sakinleri olarak sahip olduğumuz arzulardan- medeniyetler olarak geliştiğimizde ortaya çıkan para, onur, kontrol ve bilgi gibi egoist arzulara kadar olan gelişimi görebiliriz.

Ego ne kadar büyürse, o kadar az sakin kalırız.

Kızgınlık, tedirginlik ve stres, kargaşanın nedeni olarak insan egomuzun farkına varmamız ve böylece egonun üzerine çıkmak için samimi yeni bir arzu geliştirmek için, doğanın bizi hissetmeye teşvik ettiği durumlardır.

Bu noktada, egonun üzerine çıkmak için cesaret ve güven hissettiğimiz destekleyici bir ortama ihtiyacımız vardır.

Böyle bir ortamın bir yönü, bizi insan egosunun üzerine yükseltmeyi amaçlayan düzenli öğrenme ve faaliyetlerdir, bu da bizi dengemizi bozacak her türlü kızgınlığa karşı korur.

Başka bir deyişle, çevremizle olan dengesizliğimizin kaynağının ego olduğunu kabul ederek ve egonun üzerine çıkmak için kendimizi düzenli olarak kalibre ederek, destekleyici çevremizi güçlendirmemiz gerekecek ve bu da yaşadığımız her türlü durumu kendi başımıza bırakıldığımızdan, daha hızlı atlatmamıza yardımcı olacaktır.

İnsan Tipleri

Soru: Neden insanlar hakkında kalıplaşmış yargılar vardır?

Cevap: Çünkü tüm içsel özelliklerimiz beş parçadan oluşur ve bunların her biri sırayla başka bir beş parçaya, başka bir beş parçaya bölünür ve bu şekilde devam eder.

Ancak bunlar çok net derecelendirmelerdir. Kök kısmını hesaba katmıyoruz çünkü o köktür ve dört kısım ondan gelir. Buradan da karakter türlerine, ırk türlerine ve genel olarak her şeye bir ayrımımız olur.

Soru: Neden bir kuralmış gibi, tipleri dış görünüşe göre belirliyoruz? Diyelim ki bu profesör, bu katil, bu alkolik vb. gibi.

Cevap: Her seviyede kendilerini farklı gösterdikleri için, bir insanın dış görünüşü ile nitelikleri arasında bir uygunluk vardır. Doğal olarak, kişi zaten bu tür davranışlar içindedir, iletişimde, hareketlerde, konuşmada ve düşüncelerde – her şeyde. Sonuçta, dört ana niteliğin (HaVaYaH) her biri, dörde bölünür, tekrar dörde vb. bölünmüştür. Dolayısıyla gruplara ayrılmış.

Yorum: Bir zamanlar, kamuoyunun bir kişiyi nasıl etkilediğine dair bir deney yapıldı: öğrencileri aldılar, onlara bir yüz gösterdiler ve kısa bir açıklama yaptılar: “Bu adam bir katil, soğukkanlı…” vs.  “Onu nasıl gördüğünüzü anlatın.” Ve kişi şöyle tarif etmeye başlar: “Evet, aslında o…”

Cevabım: Bu tamamen farklı bir konu. İnsanlara böyle bir ipucu verildi ve muhtemelen önyargılı bir görüşün onları gerçeklerden nasıl uzaklaştırdığını göstermek istediler.

Ancak prensipte, insanları dış görünüşlerine göre az çok yargılayabilirsiniz. Bu, mesela büyük dolandırıcılar, zihinsel bozukluğu olanlar veya deliler için geçerli olmayabilir, onlar süper zeki bir görünüme sahip olabilirler.

Ve bugün bunun hakkında pek bir şey söylemek imkânsız çünkü egoizmimiz gelişme sürecinde o kadar yükseklere ulaştı ki, görünüşte en sakin, zeki insanlar bile kendilerini birdenbire çeşitli baskılar altında, daha önce kendilerine özgü olmayan çeşitli dürtüler altında buluyorlar. Bu nedenle, artık kimse kimseye inanmıyor.

Harfler – Işığın Arzular Üzerindeki Etkisi

Soru: Yaradan’ın adı neden Yod-Hey-Vav-Hey olarak anılır?

Cevap: Yaradan, siyah arzunun arka planına karşı kendisini tasvir eden ışıktır. Dolayısıyla ışığın siyah bir fon üzerine çizdiği her türlü şekil, Yaradan’ın adını oluşturan harflerdir. Yani O’nun eylemlerini bu şekilde algılarız.

Soru: Bu, birisinin arzuları üzerinde ışığın tesirini hissederek bunu harflerle veya yazılarla tasvir etmesi anlamına mı gelir?

Cevap: Evet, Tora böyle yazılmıştır.

“Neden Bazı İnsanlara Diğerlerinden Daha Fazla Güvenme Eğilimindeyiz?” (Quora)

Bazı insanlara diğerlerinden daha fazla güveniriz çünkü onlara güvenmekten başka seçeneğimiz yoktur.

Örneğin bebekleri ele alalım. Bebekler kimseye güvenmez. Bebekler annelerinden başka kimseyi tanımak ve annelerinden ayrılmak istemezler. Bebekler büyüdükleri ve beşiklerinden odalarına, tüm evlerine ve belki de arka bahçelerine kadar çevrelerini tanıdıkları ölçüde, bu tanıdık çevrelerdeki insanlara karşı bir ölçüde güven geliştirirler,  onlara aşina olurlar. Bebekler daha yakın ve tanıdık olanlara yaklaşır ve tanıdık olmayanlardan uzak durur. Diğer bir deyişle güven, kazanmamız gereken bir özelliktir.

Daha sonra, çevremize, toplumumuza, etrafımızdaki dünyaya aşina olduğumuz ölçüde -kimin bize daha yakın ve uzak olduğunu belirleyerek- belirli insanlara karşı buna uygun şekilde güven geliştiririz.

Hayvanlarda da bu tür örnekleri görebiliriz. Tarih boyunca evcilleştirdiğimiz kediler ve köpekler gibi belli bir güven ilişkisi kurduğumuz hayvanlar var. Evde aslan yetiştiremeyeceğimizi biliyoruz, ancak zamanla bazı hayvanlara karşı bir güven düzeyi geliştirdik – burada hayvanlar bize bir dereceye kadar güvenir ve biz de onlara güveniriz – ve sonra onların yavrularını alıp kurduğumuz güven derecesine göre bir tür ilişki geliştirmeye başlayabiliriz.

Korkunun Gücü

Soru: Çoğu zaman büyük etkinliklerden veya kongrelerden önce insanların bir şekilde kendilerini uzak tutmaya başladıkları, onların önemsiz olduklarını düşündükleri ve etkinliklere katılmadıkları durumlar olur. Bu koşulların üstesinden gelmemekle bir şey kaybediyorlar mı?

Cevap: Elbette, hiç şüphesiz! Asıl sorun, arzu, ıstırap ve korku hazırlığı içindedir. Bağ, bir sonraki seviyede başarılı olacak mı? Sonuçta, eğer işe yaramazsa, büyük bir darbe, bir başarısızlık olacak ve o zaman elbette hayal kırıklıkları ve çeşitli sorunların ortaya çıkması yoluyla bir ıslaha dönüşecektir.

Ancak bizim farklı davranmamız gerekiyor. Kendi baskımızla ilerlemeli ve daha yüksek dünyaya doğru yol almalıyız.

Soru: Ne yapmalıyım? Bir insan için asıl mesele sadece katılmak mıdır?

Cevap: Hayır, bedenen ve ruhen bu işin içinde olmalısınız ve kendinizi büyük bir tutkuyla, büyük bir endişeyle ve işe yaramayabileceği korkusuyla hazırlamalısınız çünkü böylesine inanılmaz bir fırsat hayatta bir kez gelir.

Soru: Peki bu arzunun gelişmesi kime bağlıdır?

Cevap: Hep birlikte karşılıklı sorumluluk koşulunda olmamıza.

Hiçbir Şey Silinmez

Soru: Henüz manevi edinimde olmadığınız zaman, dünyaya dair tamamen egoist algınızı hatırlıyor musunuz? Ve sonra, her şeyi farklı bir seviyede algılamaya başladığınızda, daha önce size görünen bazı yönleri, bazı yanılsamaları sildiniz mi?

Cevap: Hiçbir şey silinmedi. Sadece her şeyi daha net, anlaşılır ve daha büyük bir uzlaşma ve hoşgörü ile algılıyorum, yaşlandığım için değil, bir insanın içinde olanın tüm tezahürlerine olan ihtiyacı gördüğüm için.

En korkunç, en iğrenç ve kimsenin haklı çıkaramayacağı her şeyin aynı kaynaktan, üst güçten geldiğini ve ne yazık ki bazen kendini böyle korkunç şekillerde gösterdiğini görüyorum.

Ve tabi ki, insanlara yardım edilmesi, gerçeğin onlara aktarılması ve ıslah edilmesi gereken bir malzeme gibi davranıyorum.

Dışarıdan Gelen Eleştiriler

Yorum: Dışarıdan gelen eleştirilerin, grubun doğruluğunun ek bir kanıtı olarak görülmesinin, kültlerin tanımlayıcı bir faktörü olarak iddia edilmektedir.

Benim yanıtım: Bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Dışarıdan gelen eleştiriler, neyle uğraştığımızı anlamayan insanların doğal eleştirileridir.

Eleştirileri dikkate almamamız gerektiğini düşünüyorum. Kişisel olarak, bu beni sinirlendirmiyor ve beni eleştirenle karşı karşıya getirmiyor. Ona saygısızlık etmiyorum. Bana karşı çıkan filozoflar bile var. Onların sözlerini hiçbir şekilde eleştiri olarak algılamıyorum.

Konuyu anladığınız zaman, bu konunun bilgisi açısından net bir fikriniz olduğu zaman eleştirebilirsiniz. Ya bilmiyorlarsa? Yani, kendileri buna erişmemişlerdir. Öyle bile olsa, Kabalistler arasında da anlaşmazlıklar vardır çünkü bu bilimdir ve bu evrenin belli bir kısmının ifşasıdır – kademeli olarak, adım adım, gittikçe daha büyük bir ölçüde. Dünyamızdaki bilim insanları gibi, daha çok ifşa eden Kabalistler ve daha az ifşa edenler vardır.

Bu nedenle aralarında tutarsızlık, anlaşmazlıklar ve benzeri şeyler vardır. Bunu anlıyorum. Orada devam eden çok ilginç kavgalar var. Her birinin gelişmekte olan evreni nasıl algıladığına ve neden algıladığına adanmış tüm kitaplar var. Ama bunu açıkça, anlamlı bir şekilde tartışıyorlar. Neden olayları sizden farklı algılıyorum? Sorun nedir? Neden aynı şeyi farklı algılayacak şekilde inşa edildik?

Farklı türde ruhlar vardır. Bazıları doğrudan ışıkla ilgilidir, diğerleri saran ışıkla, vb. Ve tam da bunların çatışmasında, netleşme sürecinde, her ikisinin de daha büyük bir yükselişi gerçekleşir. Kendi aralarında hararetle tartışırlar ama bunlar aynı edinimde, aynı dünyada olan insanlardır, konuşacak şeyleri vardır, birbirlerini anlarlar ve açıklamaları çok ciddidir.

Peki burada konuşacak ne var? Ben bir roman okuyor ve ağlıyorsam ya da televizyonda bir film izliyor ve gülüyorsam ve yanımda bir kedi oturuyorsa, o buna nasıl katılabilir? Hiçbir şekilde. Sadece kulağını benim çıkardığım seslere doğru hareket ettirir ve düşünür: “Efendinin nesi var? Keşke sessizce oturup uyusa.”

Eleştirenler için de aynı şey geçerli. Kabala çalışmalarınızla onları rahatsız ediyorsunuz. Sizde her şeyi açıklayabilecek bir şey olduğunu ve bir falcı olmamanıza rağmen tahminlerinizin gerçekleştiğini düşünüyorlar. Krizden çok önce, krizin geleceğini söylemiştim. Ve başladığında da bitmeyeceğini söyledim. Ama onlar bağırdılar: “Kriz bir ya da iki yıl içinde sona erecek.” Şimdi de susuyorlar ve benimle çelişmiyorlar.

Ama böyle kötü olayları öngördüğünüzde kim memnun oluyor ki? Üstelik sizin öngörüleriniz yüzünden hiçbir şey değişmeyecektir.

Her şey sadece bizim yoğunlaştırılmış dağıtımımız sayesinde değişebilir ve sadece konuşmanın bir anlamı yok. Daha fazla eleştirmen olacaktır. Daha fazla insan bize iftira atacak, deyim yerindeyse herkesten nefret ettiğimizi çünkü gelecek hakkında kötü konuştuğumuzu söyleyecek ki: “Olanlar için biz kendimizi suçluyoruz.” da diyoruz. Ve bu böyle devam edecek.

Yani insanlar elbette kendilerini savunacaklardır; bu onların doğal tepkisidir. Hayat budur.

Tüm Koşullar İçimizdedir

Soru: Şimdiki zamanda hiçbir şeyin gerçekleşmemesi ilginçtir. En azından bizim için. Gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz ve düşündüğümüz her şey geçmişin bir ürünüdür.

Işığın bize ulaşması zaman aldığından, gördüğümüz her şey geçmişte kalmıştır. Diyelim ki ışığın Güneş’ten Dünya’ya ulaşması sekiz dakika sürüyor, o halde şu anda hiçbir şeyin olmadığı ama her şeyin çoktan olup bittiği bir resimde yaşadığımız ortaya çıkıyor. Bu ifadeye katılıyor musunuz?

Cevap: Elbette, bir ışık ışınının Güneş’ten Dünya’ya kaç dakikada geldiği fiziksel bir yasadır.

Soru:  En yakın yıldızdan gelen ışığın bize ulaşmak için dört yıl yol kat ettiği söyleniyor. Yani gördüğümüz şey aslında çoktan gerçekleşmiştir. Eğer manevi durumlardan bahsediyorsak, o zaman tüm koşullar da önceden belirlenmiştir ve sadece bizimle ilgili olarak mı ortaya çıkar?

Cevap: Manevi dünyada hız yoktur. Bu nedenle, olmuş, olmakta olan ve olacak olan tüm durumlar ve olaylar bizim içimizde meydana gelir. Hepsi zaten vardır, sadece bir kişiyle ilişkili olarak açığa çıkarlar.

Soru: Örneğin, bir yıl içinde gerçekleşmesi gereken bir tür savaş zaten yapım aşamasında mı var?

Cevap: Var ve gerçekleşebilir. Ancak gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bizim eylemlerimize de bağlıdır.

Genel Kaos

Soru: Modern dünyada, hızlı yakın ilişkiler çok yaygın, insanlar kelimenin tam anlamıyla herhangi bir önkoşul olmaksızın hızla bir araya gelip sonra ayrılabiliyorlar. Onlar ne kazanıyorlar, ne kaybediyorlar?

Cevap: Bu, düşüşümüzün gerekli yoludur. Bu durumda insanların ne kazandığını veya kaybettiğini söyleyemeyiz ve bu ancak düşüşümüzün sonunda netleşeceğinden, bundan hiçbir şey kazanmadığımızı, evliliğe ve aileye karşı tamamen farklı bir tutum paradigmasının gerekli olduğunu, kaybettiğimizi ve bu konuda çok şey kaybettiğimizi göreceğiz.

Ancak böyle bir atmosfer, modern kültürden kaynaklanmaktadır. Edebiyat, müzik, sinema; bak neler yapılıyor! Ve çocuklar bunun üzerinde büyüyorlar, tamamen farklılar. Farklı bir dünya görüşüne sahipler.

Bugün bir anne, 12-13 yaşındaki kızını bir jinekoloğa götürüyor, o da ona doğum kontrol hapı yazıyor ve o kadar. Anne artık kızının başına gelenleri düşünmüyor çünkü başka çare olmadığını biliyor. Ve kızı çekinmeden onunla sorunları hakkında kolayca konuşabilmektedir. Her şeyin yolunda ve normal olduğunu düşünüyor. Yani gençlerin hayata tamamen farklı bir yaklaşımı var, bu farklı bir kültür.

Bir önceki geleneksel anaerkil-ataerkilliği terk ettiğimiz ve sonunda hiçbir yere varamadığımız geçiş dönemi böyledir; eski bağları kopardık ama yenileri de yok. Bu genel kaos, insanın doğasını düzeltmeden hiçbir yere gitmeyeceğimizi hissetmeye başlayana kadar peşimizi bırakmayacak.

Bu arada, insan faaliyetinin tüm alanlarında kaosa daha da derinden gireceğiz: politik, sosyal, vb. Toplumda çok ciddi değişiklikler var önümüzde.