Category Archives: Uncategorized

“Hayatın Anlamı” Virüsü Tarafından Enfekte Olmak

Soru: Bir anda anlamsız gelen bir hayata atıldığını hisseden insanın ilk adımı ne olmalıdır? Ne için çalıştığını bilmiyor ve hayatın burnunun dibinden geçtiğini hissediyor. Kişi, anlamı ve kendi kaderini tayin hakkını keşfetmeye başlamak için ne yapabilir?

Cevap: Ne için yaşadığını sormalı. Aslında, bu yönde bize yardımcı olacak daha fazla virüs gelecektir. Onlar bizi sarsarak ve önceki ilişkilerimizden kopararak bize çok yardımcı olmaktalar. Temel olarak her birimizde içsel değişiklikler yapmaktalar.

Bilmiyoruz ama bu oluyor ve bizler değişiyoruz. Koronavirüs, hepimizi etkileyen, içinde manevi yük bulunan biyolojik bir etkidir.

 

Kendini Düşünmeyi Bırakanlar

Soru: Ludmila Kozakova size şöyle yazıyor: “Bir kişinin kendini düşünmeyi bıraktığında manevi bir embriyo haline geldiğini söylüyorsunuz. Ama kendini düşünmeyi bıraktığında aptal olarak kabul edilir. Bu konuda ne yapmalı?”

Cevap: Başkalarının ne düşündüğü önemli değil. Onların ne düşündükleri ne fark eder ki? Bana nasıl bakıldığına ya da bakılmadığına dikkat edersem, ne yani, onlara dava mı açmalıyım? Peki, başka ne yapmalı? Gerçeği hala aramalı, sürekli keskinleştirmeli ve onunla yaşamalıyız.

Yorum: Söylediğiniz şey ağır değil mi: Kişi kendini düşünmeyi bıraktığında manevi bir embriyo haline gelir mi? O tamamen durur!

Cevabım: Hayır, bu doğru değil. Sürekli aradığı üst güçle tamamen birleşip, onun içinde çözünmek ve onu daha çok ve daha çok hissetmek ister.

Kişi bunun içinde kaybolur ve bu yüzden ona embriyo denir. Ve sonra daha da büyür ve sadece bir fetüs değil, bir bebek, bir yetişkin olur ve bu üst güçle aynı seviyeye yükselir. Böylesine bir duruma ulaşan ve doğa seviyesine yükselen bir insan için bunun ne anlama geldiğini hayal edebiliyor musunuz – yukarı ve aşağı! Bu inanılmazdır! Bir yandan.

Öte yandan, bu bizim hedefimizdir ve bunu kendi irademize karşı başarmalıyız.

“Sessizlik Altındır” (Linkedin)

Öğretmenim Rav Baruh Şalom Aşlag (RABAŞ) ile sohbet ederek sayısız saatler geçirdim. Çoğunlukla, günlük sabah yürüyüşlerimiz sırasında yalnızken ya da sık sık gerçekleşen iki günlük Tiberias gezilerimiz sırasında konuşurduk.

Bir keresinde ona ben yanına gelmeden önce ne yaptığını sordum çünkü onunla tanıştığımda çoktan yetmiş üç yaşındaydı. “Yalnızdım.” dedi. Biriyle konuşmaya ihtiyaç duyup duymadığını sorduğumda basitçe “Hayır.” dedi.

Bugün, ayrılışından otuz yıl sonra ne demek istediğini anlıyorum. Odamda tek başıma oturuyorum ve dışarı çıkma ya da kimseyle konuşma ihtiyacı duymuyorum Burada yüz yıl oturabilir ve ne olursa olsun aldırmayabilirdim. Ara sıra geziyorum ama kapanmalar başladığından beri çoğunlukla tek başınayım ve gayet memnunum. Öğrencilerim olmasaydı ya da Kabala bilgeliğini dünyaya yayma gereği duymasaydım tek kelime etmezdim.

Bu konuda, benden önceki birçok Kabalist gibiyim. Onlar da günlerini boş konuşmalarla geçirmediler. Birlikte çalışıp otantik Kabala kaynaklarından okudular.

RABAŞ ve benim eskiden yaptığımız da buydu. Tiberias’ta olduğu gibi yalnız kaldığımızda bile, karşılıklı oturur, Zohar Kitabı ya da On Sefirot’un Çalışması aramızdaki masanın üzerinde açık olur, yanlarında bir fincan Türk kahvesi, okur, okur, okurduk.

Arada bir RABAŞ bir şeyi açıklamak için okumayı bırakırdı ya da ben metin hakkında bir soru sorardım, ama çoğunlukla, ortak, manevi bir duyguya yükselerek aramızda okur, bağ kurardık. Başka pek de bir şeye gerek olmazdı, hiç bir şeye.

Savaş ya da seçim gibi ya da İsrail’de halkı dalgalandıran önemli bir olay olduğunda, konu hakkında birkaç kelime konuşurduk, fakat uzatmadan, boş laf konuşmadan. Hayatın amacını bir an olsun düşünmekten vazgeçmezdik; her saniye önemliydi.

Mişna’da, Rabban Gamaliel’in oğlu Şimon’un şöyle dediği yazılıdır: “Tüm günlerimi bilgeler arasında büyüyerek geçirdim ve gördüm ki insan için sessizlikten daha iyi bir şey yok. Eylemler haricinde çalışma en önemlisi değildir ve çok fazla laf konuşan kişi günahı getirir ” (Avot, 1:16).

Kabalistler sessizdir çünkü kalpleriyle dinlerler. Hepimizin parçası olduğu, Adam HaRişon adlı insan sisteminin kalbi olan ortak kalbimizi dinlerler.

Egomuzun balonu içinde kilitli olarak doğarız; ortak kalbimizi duyamayız. Onun yerine sadece kendimizi dinleriz.

Rabaş’tan öğrendiğim şey egonun ötesinde, derinlerde, ortak kalbi dinlemektir. Ruhumuzun derinliklerinde, egonun sınırlarını aşmak ve ortak kalbi hissetmek için bir özlem vardır. Onunla bağlantı kurduğumuzda, dışımızda ne olduğunu gerçekten duyabileceğiz. Tüm insanlığın ruhuyla, tüm doğayla ve onlar aracılığıyla Yaradan ile konuşabileceğiz.

Yapay Zeka Bir Ruh Edinebilir Mi?

Soru: Yapay zeka bir ruh edinebilir mi?

Cevap: Birincisi, bu zeka değildir. Neye zeka diyeceğimiz, neye demeyeceğimiz konusunda aramızda anlaşalım.

Farklı hareketleri doğru hesaplayabilen bir makine akıllı mıdır? İnsan kadar entelektüel olacak bir makine yaratma imkanımız yok. Bunu, edindiğim ilk meslek olan biyosibernetik konusunda bir uzman olarak söylüyorum. Biyolojik, Tıbbi Sibernetik alanında bir üniversiteden mezun oldum.

Biyosibernetik, canlı bir vücuttaki cihazlar, sibernetik aygıtlarla ilgilidir.

Bizden daha akıllı, bizden çok daha hızlı düşünen makineler yapabiliriz ama “zeka” kavramını tanımlıyorsak bu imkansız görünüyor çünkü zeka bize yukarıdan verilen bir özelliktir ve aynı özelliği mekanik veya biyolojik bir malzemede tam olarak oluşturamayız.

Bu nedenle makineler asla insanlardan daha zeki olmayacaklar. Evet, daha becerikli olabilirler ama daha zeki olmayacaklar. Hesaplamaları daha hızlı yapacak, hatasız çalışacak vb. ama entelektüel olarak bir insandan daha zeki olamayacaklar.

Yorum: Buna göre ruha sahip değildir.

Cevabım: Kesinlikle. Ruh, yukarıdan Yaradan’ın bir parçasıdır.

Geleceğin Liderleri

Soru: Bugün dünyadaki değişimler, yenilikçi liderlerin ortaya çıkmasını gerektiriyor. Uzmanlar, iş dünyasının giderek artan bir belirsizlik altında gelişeceğini söylüyor.

Atılımları, liderlerin kendilerinin yapması gerekecek, bu da onların ruhsal durumlarını, değerlerini ve eylemlerini büyük ölçüde değiştirmek anlamına geliyor.

Bilim adamları çok sayıda yatırımcı ve şirket yöneticisiyle görüştü ve bu tür liderlerin sahip olması gereken birkaç temel özelliği açıkladılar: öngörme, başkalarına liderlik etme, teşvik etme, işbirliğine dayalı ilişkiler kurma ve başkalarına güvenme yeteneği. Bunlar devrimci bir liderin sahip olması gereken beş özelliktir. Hem devrimci olup hem de işbirlikçi ilişkiler ve güvenilir süreçler kuran, kendisini takip edenleri de cesaretlendiren ve yönlendiren bir lider nasıl olabilir?

Cevap: Böyle bir lider yetiştirmek imkansızdır. Onun böyle doğmuş olması gerekiyor. Biz sadece öğretebilir ve kişinin niteliklerine ince ayar yapabiliriz, ancak tüm bu yönler temelde doğuştan olmalıdır.

Yorum: Ama böyle insanlar yok.

Cevabım: Neden olmasın? Böyle insanlar var, sadece biraz ince ayara ihtiyaçları var.

Soru: Onları fark etmek mümkün mü?

Cevap: Bu tür insanları kademeli olarak farklı seviyelerde yetiştiren birçok devlet kurumu var. Bu, bir liderin ilerleyip bölge müdürü veya bir ticaret birliğinin yöneticisi konumuna gelmesi ve böylece çok özel bir kişi olarak yükselip zirveye ulaşana kadar ilerlediği anlamına gelir.

Soru: Liderler şartları dikte etmezler, bunun yerine değişiklikleri düzenler, çağırır ve yönlendirirler. Bu neden önemlidir?

Cevap: Çünkü kişi emir vermemelidir. Emir vermek hiçbir işe yaramaz. Sadece doğru koşulları oluşturmalısınız, böylece astlarınız ortak görevi anlayacak ve kendi başlarına yapacaklar.

Yorum: Liderler diğerlerini dinlemelidir. Bu, durumu değerlendirmelerini ve yeni fırsatların olduğu yerde ilk olmalarını sağlar.

Cevabım: Evet, astlarınıza hedeflenen başarıya yönelik inisiyatif almayı doğru bir şekilde öğretmelisiniz. Bu, her şeyi anlamaları, bilmeleri ve kendi vizyonlarına göre gerçekleştirmeleri gerektiği anlamına gelir.

Astlarınızın, tüm yardımcılarının ve diğer herkesin yerini alamazsınız. Yapmamalısınız. Her bakanın on milletvekili var ve onların da her birinin on yardımcısı daha var, vb. Onların işini alıp bir şey yapamazsınız.

Yorum: Liderler hedef konusunda tutkulu olmalı ve o zaman herhangi bir soyut stratejik plandan daha hızlı bir işbirliği ağı kurabilirler.

Cevabım: Evet, aslında bir liderin meşgul olması gereken şey budur.

Yorum: Yenilikçi liderler diğer insanların potansiyelini görür ve teşvik eder.

Cevabım: Aynen.

Soru: Gerçek lider nedir ve geleceğin lideri nedir?

Cevap: Tüm astlarına kendisinden üstün olmayı öğreten bir liderdir. Tüm dezavantajlarını bilir ve yeteneklerinin ne olduğunu bilir. Zaman içinde büyük iyi bir grubun merkezinde olmak için tüm astlarına yatırım yapar. Bu, bir grup yaratan ve grubun onu yarattığı gerçek bir liderdir.

Yaradan’la Bağa Ulaşmak

Soru: Yaşadığım olumsuz durumların önemini en aza indirip Yaradan’ın önemini mi artırmalıyım yoksa kendi “ben”imin önemini mi en aza indireyim ki böylece yaşadığım olayları olumsuz ya da olumlu diye ayırmayayım bile?

Cevap: Kendinizi yok etmeye uğraşmanıza gerek yok, hem de hiç. Aksine, güçlü ve harika olduğunuzu düşünmelisiniz, böylece dünyayı iyi bir şekilde etkileyebilir ve dünya üzerindeki etkinizi de azaltmamış olursunuz.

Soru: Diyelim ki polis veya vergi dairesi tarafından çağrıldım. Bu durumda bunun arkasındaki Yaradan’ı hemen görmeli miyim yani o anda O’nun önemini artırmalı ve sonrasında otomatik olarak polisin veya vergi dairesinin önemini azaltmalı mıyım?

Cevap: Bunu kasıtlı olarak yapmamalısınız. Her şeyle eşit ilişki kurmalısınız, o zaman çocuğunuzla oynamanız ya da polis tarafından sorgulanmanız ne fark eder? Yaradan’la bağ içindesiniz.

Eğer Yaradan’la bağa ulaşmaya çalışırsanız, o zaman sizin için bunun bu şekilde olması gerekir.  Bunu deneyin.

Doğanın Düzeltilmesi Gereken Parçası

Yorum: Çok sayıda deney, bitkilere bakan bir kişinin onları düşünceleriyle ne kadar etkilediğini göstermektedir.

Cevabım: İnsan düşünceleriyle sadece bitki ve hayvanları değil, taşları bile etkiler. Bizler bunu henüz irdeleyemiyoruz.

Yaratılışın tüm parçaları arasında öyle mutlak bir karşılıklı bağlantı ve öyle mutlak bir etkileşim vardır ki, bu güçler ağını görseydik, bu güçler sisteminde yalnızca biz insanların olumsuz ve zararlı bir unsur olduğunu görürdük.

Maddenin ne cansız, ne bitkisel ne de hayvansal formları özgür iradeye sahip değildir, onlarda egoizm yoktur.  Onlar doğanın içlerine yerleştirdiği yasalara göre var olurlar. Ancak insan, özgür iradesi ve bencilliği nedeniyle doğanın tek zararlı parçası haline gelir.

Soru: Burada kişinin özgür iradesi nerede? Hayvanlar içgüdülerine göre; insanlar ise başkalarını kullanma ve alma arzusuna göre hareket ediyor.

Cevap: Özgür irade, önceki yolumuzun kusurlu olduğuna ikna olduğumuzda başlar. Aynı zamanda, içimizde daha yüksek bir şeye karşı bir arzu yani bu dünyanın ötesine geçme, onun üzerine çıkma arzusu ortaya çıkar. Bu “yüksek”  kendini bize ifşa etmelidir.

Kabala buna yardımcı olur. Kendimizi düzeltebilmenin tek yolu budur.

“İnsanlar Açık Bir Kitaptır, O Nasıl Okunur?” (Linkedin)

Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da dünya çapında ivme kazanan ve “insan kütüphanesi” olarak adlandırılan özgün bir kütüphane var. Burada insanlar kitap ödünç almaya değil, insanlardan hayat hikayelerini paylaşmalarını istemeye geliyorlar.

Herkes gelip dünya görüşü ya da yaşam tarzı merak uyandıran bir kişiyi (örneğin bir mülteci ya da AIDS hastası, bir Tibetli keşiş ya da PTSD’den muzdarip bir asker, trans ya da uyuşturucu bağımlısı gibi) seçebilir ve onlarla sadece otuz dakika konuşabilir.

Şehrin göbeğinde bakımlı yeşil bir bahçede, röportaj yapılan kişiler hayatlarının hikayesini açık ve sakin bir şekilde anlatacak ve “okuyucu” özgürce soru sorabilecek ve diyalog kurabilecektir. Buradaki amaç, yaygın olarak zulme uğrayan canlı insanlarla tanışmak ve onlarla önyargı veya tabu olmadan yüzleşmektir.

Varsayımsal olarak, dünyadaki tüm insanların hikayelerini, her ne ve kim olursa olsun dinleyebilseydik, ortak bir şey keşfederdik: hepsi birer yıkım hikâyesidir ve çevrelerinin onlar üzerindeki etkisinin, çocukken aldıkları eğitimin ve onları yıllar içinde şekillendiren toplumun bir sonucudur.

Bölünmüş ve kutuplaşmış bir dünyada, hoşgörü inşa eden bir insan kütüphanesi girişimi, hem anlatıcı hem de dinleyici olarak insanlara yardımcı olabilir, ancak yalnızca ikisinin kafasını karıştırabilir. Anlatıcı, kendi anlatısına hapsolmuş bakışlarından konuşur çünkü hiçbir özel hayat hikayesi, gerçekten mutlu bir insanlıkla biten büyük ve ortak hikayemizi okumaya götürmez.

Ortak hikayemiz, tüm doğa ve insanlık sistemindeki her şeyi yönlendiren, önceden var olan ve sürekli işleyen bir plan olan yaratılış planıyla başlar. Büyük patlamadan başlayarak, cansızlarda sonsuz sayıda parçacığın yayılmasından, bitkisel, canlı ve insan derecelerinde yaratılış, tüm parçalarını birbirine bağlamaya, tüm ayrıntılarını toplamaya ve gruplandırmaya ve tüm yaratılanlar arasında birlik ve yaratılışın harika ahenkli gücü hissini getirmeye devam eder. Bütün hikaye budur.

Yaratılışın doğal evriminden kaynaklanan, bireysellik duygumuzu güçlendiren, bizi diğerlerinden ayıran ve bizi diğerlerinden üstün hissettiren bir diğer faktör olan, her insanda artan egoist doğa ile hikayenin konusunu karmaşıklaşır. Bu nedenle, paylaşılan hikaye gözden kaçırılır.

Sonuç olarak, insan kütüphanesindeki konuşmacılar, hayat hikayelerini “en çok satanlar” olarak damgalarlar ve hayat tecrübelerini gerçek bir kahramanlık gibi gururla şişirir ve yansıtırlar. Doğuştan egoist insan doğamızın nasıl olduğunu görmek yerine, diğerini yok etmek için erken yaşlardan itibaren herkeste işleyen kötü içgüdü, insan toplumu olarak bizi başkalarını suistimal etmeye yöneltmiştir.

Anlatıcı doğal olarak sorunu yumuşatacak, belirli bir renk tonuyla renklendirecek, diğerlerine muhtemelen takip etmeyecekleri tavsiyeler verecek ve kişisel örnek dinleyicinin kafasını karıştıracaktır.

Toplumu yöneten ve yaratılış amacına ulaşmamızı engelleyen yaygın bencillikten etkilenmek ve hayatın amacından saptığımızı anlamak yerine, biz sadece kendi yarattığımız yaşam biçimlerini övüyor, güzel sözlerle yaşatıyor ve hayatın özü olarak tanımlıyoruz.

Samimi insan sohbetinin engellenmesi veya yasaklanması yoktur, her birinin kimliğini geri almaya yer yoktur, ama en önemli şey, bu kişisel hikayelerde tüm hikayeyi, bir yeniden bağlanma hikayesini, insanlığın dostane ve destekleyici ilişkilerinin hikayesini ararken ortaya çıkan aynı gizli noktayı bulmak ve vurgulamaktır. Bu kitap herkesin açması içindir.

“Yaradan Acı Çekmeye Neden İzin Vermekte?” (Quora)

Dünya ıstıraplarla dolu ve bizler cinayeti, hırsızlığı veya insanlar üzerindeki her tür acıyı haklı çıkaramayız.

Ancak, bu dünyadaki acı ve ıstırabımızın bizi bir ıslaha yani adaletin kabulüne, sevinç ve şifa hissine götürebileceğini hissettiğimizde, acıyı ve ıstırabı haklı çıkarmaya başlarız. Genel olarak, acı ve ıstırabın, görünüşte dünyada gerçekleştirdiğimiz günahlara veya ihlallere bir yanıt olarak gelmediğini anlayamayız.

Acı ve ıstırap sadece tek bir amaç için ortaya çıkar: onun nedenini ve amacını aramamızı sağlamak. Darbeler, sonunda yaşam için daha büyük bir anlam ve amaç aramamızı sağlamak için bizi arkadan dürten bir sopa görevi görür.

Sorun şu ki, neden dövülmemiz gerektiğini anlayamayız ve darbeler çok ciddi olabilir. Dünyada o kadar çok acı ve ıstırap var ki, haksız ve gereksiz gibi görünüyor. Bununla birlikte, acı ve ıstırap, bizi daha akıllı yapan tek bir arzuda birikir: belirli bir görevi yerine getirmek için yaratıldığımızın farkındalığının başlangıcı.

Aslında, haksız acı ve ıstırap duyguları ve nedenleri hakkında soru işaretleri uyandıran, görünüşte anlamsız olan bu kadar çok ıstırabın neden meydana geldiğinin anlaşılmaması, tam olarak neden meydana geldiğidir.

Acı ve ıstırap, bizi sonunda acının ve ıstırabın gerçek nedenini aramaya yönlendiren bir soru işareti bırakır. Bu gerçek nedeni, sonunda acı çekmenin anlamını aramaktan hayatın anlamını aramaya geçtiğimizde buluruz.

Bununla birlikte, genellikle acı ve ıstırabın temel nedenlerini aramamız için olduğuna dair hiçbir fikrimiz yoktur, ancak yine de, acı çekmemizin tek nedeni budur.

 

“İnsanları Düzeltmemiz Gerekiyor Mu?” (Quora)

Nesiller boyunca dünya reformcularının zayıflığı, insanı, düzgün çalışmayan ve tamir edilmesi gereken yani kırılan parçalarını çıkarıp onları iyi parçalarla değiştirmek olarak görmeleridir. – Kabalist Yehuda Aşlag (Baal HaSulam), “Dünyada Barış.”

İnsanda kusurlu hiçbir şey yoktur ve onun içinde hiçbir şeyin değişmesi gerekmez. Her şey insana doğa tarafından verilmiştir, o kadar farklı olumsuz nitelikler, hatta öldürme ve çalma arzuları bize Tanrı ya da Yaradan tarafından verilmiştir. (“Doğa” ve “Tanrı”, Kabala ilminde aynı sevgi ve ihsan etme gücü olarak kabul edilir. Gematria’da “Tanrı” ve “doğa” sayıca eşittir.)

İnsanları hapsederek veya infaz ederek ıslah edemeyiz. Kendimizi, doğamızı ıslah etmemiz veya başka bir deyişle, onlara karşı en olumsuz dürtülerimizin üzerinde olumlu bir şekilde bağ kurmamız gerektiği anlayışına ulaşabileceğimiz çerçevelere yerleştirerek kendimizi ıslah edebiliriz.

Olumsuz niteliklerimizi yok etmeden, gelişimimizin bir sonraki aşamasına geçmemiz ve diğerleriyle ilgili olarak olumsuz dürtüler yerine olumlu dürtüler edinmemiz gerekiyor.

Olumlu bir dürtüyü olumsuz dürtülerimizin üzerine bu şekilde aktif olarak uyguladığımızda, artı ve eksi arasında, aynı alanın negatif ve pozitif kutupları arasında olduğu gibi yeni bir bağlantı durumu hissetmeye başlayacağız. O zaman yepyeni, barışçıl ve uyumlu bir realiteyi hissetmeye başlayacağız.