Category Archives: Uncategorized

Kader Nedir? (Quora)

Kader, duygularımızda, yaşamlarımızda ve koşullarımızda yaşadıklarımızdır. Doğanın üzerimizdeki etkisinin ve doğa ile etkileşimimizin bir sonucudur.

Kaderimizin ne olduğunu öğrenebilme ve bunu yaparken de belirli bir miktar ve nitelikte çaba harcarsak kaderimizi yönetme yeteneğine sahip oluruz. Yani hem kaderimizi net bir şekilde anlayabilir hem de eğer istersek onun kontrolünü ele alabiliriz.

Kaderimizi anlamak ve onu kontrol etmek için öncelikle kendi işletim programımızı keşfetmemiz gerekiyor. Bunu yaparak, içinde bulunduğumuz süreci ve bunun bizi bir nesilden diğerine nihai bir hedefe ulaşmaya nasıl teşvik ettiğini net bir şekilde anlıyoruz.

Bu süreç, evrenimizin ortaya çıkmasından önce, yaratılışın başlamasıyla başlamıştır ve yavaş yavaş, şimdi içinde bulunduğu formdan tamamıyla başka bir forma geçeceği bir duruma doğru gelişmektedir.

Kabala ilminde “bu dünya” olarak adlandırılan mevcut realitemizde var olurken, kaderimizi değiştirme ve etkileme yeteneğine sahibiz. Kabala çalışmasıyla, kaderimizi her an etkilememize izin veren güçleri çekebilir ve bunu yaparak, maruz kaldığımız sayısız durumun doğasını değiştirebiliriz.

Örneğin, bir çocuğun ebeveynleri çocuğu okulda birinci sınıfa gönderdiyse, o zaman o çocuğun mezun olmadan önce birkaç yıl eğitim görmekten başka seçeneği yoktur. Soru, çocuğun bu yılları öğrenmekten ve başarmaktan zevk alarak mı geçireceği yoksa gereksiz bir yük taşımakla cezalandırılmış olarak mı hissedeceğidir.

Ulusal Karakterin Özellikleri

Soru: İskandinav ülkelerinde olduğu gibi, liderlerin dünya genelinde kendilerini sınırlandırabileceklerine inanıyor musunuz? Örneğin Finlandiya’da başbakan işe, güvenlik görevlileri olmadan ve hatta bazen bisikletle gidiyor.

Dünyanın bazı ülkelerinde böyle bir şeyi hayal etmek bile imkansızdır. Kimse bu kişiyi lider olarak algılamayacaktır. Seçkinlerin kendilerini korumak için kendilerine hakim olabileceklerini düşünüyor musunuz?

Cevap: Kendilerini korumak için – evet! Ama öyle bir zaman geldi mi bilmiyorum.

Bunun İskandinav ülkelerinde olması gerçeği, halk arasındaki özel ilişki ve ulusal karakterin özelliği ile açıklanır. Bu onlar için doğaldır. Bunun bir tür değişmez koşul olduğunu söyleyebilirim, genel olarak bu insanlara özgüdür.

Soru: Bu İsrail’de mümkün mü? İsrail ulusal karakteri bunu yapabilir mi?

Cevap: Hayır. Bu başka hiçbir yerde mümkün değildir.

Not: Ama Yahudiler adalete karşı en hassas olanlardır. Karşılıklı sevgi ve eşitliği ilk elde eden onlar olmalıdır.

Yorumum: Aynı zamanda onlar, İskandinav ülkelerinde görmediğimiz en şımarık ve en büyük egoizme sahipler. Orada insanlar çok seviyeli. Ancak burada insanlar herhangi bir sınırlama hissetmiyorlar. Bu onların içsel halidir.

Başkalarını Duymak Nasıl Öğrenilir?

Soru: Marina size şöyle yazıyor: “Başkalarını dinleme ve duyma yeteneğimi kaybettiğimi dehşetle anlıyorum. Ama buna sahiptim. Onu geri kazanmak mümkün mü?”

Cevap: Gerek yok. Tüm insanları duyman ve dinlemen gerektiğini düşünmüyorum.

Önce kendi içimizde ihsan etme konusunda nasıl düzgün çalışacağımızı öğrenmeli ve sonra insanları dinlemeye başlamalıyız. Ancak sadece dinlemeye başlarsanız, onların sorunlarıyla dolacaksın. Onların ıstıraplarıyla hasta olacaksın ve bundan da bir hayır gelmeyecektir.

Soru: O halde insan önce kendini başkalarını dinlemek için hazırlamalı mı?

Cevap: Evet. Çok iyi bir algılama sistemine, bilginin doğru işlenmesine, bu işlemenin sonucundan doğru geri bildirime sahip olmak gereklidir ve o zaman başkalarına doğru bir şekilde, düzgün bir şekilde davranabileceksiniz, birleşebilecek, tedavi edebilecek ve yardım edebileceksiniz. Aksi takdirde, ne yapacaksınız ki? Oturup ağlayıp her zaman empati mi yapacaksınız? Kimsenin buna ihtiyacı yok.

Soru: Yani sadece gerçek bir amaç varsa (birine yardım etmek) kişi o duruma ulaştığında, o zaman duyacak ve dinleyecek mi diyorsunuz?

Cevap: Evet. Bu nedenle, diğer insanlarla olan bağımız, perde, Machsom, sınır adı verilen koruma yoluyla inşa edilir. Bu bir kalkan gibidir. Kendime ve başkalarına karşı çok sertleşirim ve onlardan ne aldığımı, onlara ne verdiğimi vb. çok ciddi bir şekilde sıralamaya başlarım.

Bu, kendine karşı katılık ve başkalarına karşı katılıktır, böylece onlar da dağılmadan doğru bir şekilde anlaşılmaya başlarlar. Bu, kibar olmak anlamına gelmez; bir ıslahtır. Bu çok, çok önemlidir. Her şey düşünülmeli, net bir şekilde tartılmalı ve ortak hedefe, doğru bir şekilde yönlendirilmelidir.

Buradaki sonuç çok basittir, var olma hakkına sahip olan herhangi bir doğru gelecek, insanlar egoizmlerinin üzerine çıkıp tamamen yeni bir sistem, yeni bir iletişim ağı ve aralarında etkileşimler yaratmak için birlikte çalışmaya başladıklarında yaratılabilir. O zaman tüm sorunlar ortadan kalkar ve insanlar tamamen yeni bir topluma dahil olur.

Soru: Peki Marina diğer insanları ne zaman duyabilecek ve dinleyebilecek?

Cevap: Aralarında doğru, karşılıklı ve yeni iletişim olduğunda, o zaman başkalarını duyabilecektir. Herkes sadece diğeri için, herkes için çalışır ve her şey insanın kişisel, özel egoizminin üzerine çıkar.

İnsanlar bu koşula ulaşacaklar. Bu doğanın gerekliliğidir! Duygusal olmak, inançlı olmak zorunda değilsin, öyle bir şey değil. Ya o, ya da hiçbir şey olduğunu önümüzde göreceğiz.

Soru: Neden onu bu kadar üzüyor? Şöyle yazıyor: “Bu hediyeyi kaybettiğimi dehşetle anlıyorum.”

Cevap: Bunun nedeni egoizmden kopmaktır. Ama bunu herkes yapmalı ve uzun süre onun içinde olmalıdır. Ta ki kişi “bu kadar, bu kapıyı kapatıyorum, bununla hiçbir ilgim yok, eylemlerimi ve ilişkilerimi başkalarıyla sadece onlar için paylaşıyorum, kendim için değil” sonucuna varana kadar.

Böyle bir paradigmaya, böyle bir ilişkiye geçtiğimde hemen kendimi özgür hissetmeye başlarım! Bu geleceğin toplumudur.

En Yüksek Dereceyi Nasıl Ediniriz?

Soru: Var oluşumuzun en üst derecesini nasıl edinebiliriz?

Cevap: Yavaş yavaş, bizim dünyamızdan başlayarak 125 manevi dereceye kadar.

Her birinde beş Partzufim bulunan Ein Sof (sonsuzluk) dünyasından dünyamıza inen beş dünya vardır ve her Partzuf’ta toplam 125 derece olmak üzere beş seviye vardır.

Ein Sof dünyasına ulaşana kadar bu seviyelere yükseleceğiz. Her seviyede egoizmi tersine çevirmeli ve böylece yükselmeliyiz.

Yani tüm bu seviyeler, egoistlerden, kendimizden daha yüksek, daha da yüksek içsel değişimler anlamına gelir.

Soru: Bu sayım nereden başlıyor?

Cevap: Sayım sıfırdan başlar. Bir gruba girdiğinizde ve gruptaki dostların önünde iptal olmaya başladığınızda, o zaman her şeyi bununla ilişkili olarak ölçersiniz. Bu seviye sıfırdır.

Aynı zamanda, tam olarak nerede olduğunuzu, yüksek veya alçak, yükselişleri, düşüşleri ve yol boyunca farklı dalgalanmaları bilirsiniz. Ve böylece yol boyunca ilerlersiniz.

Üzüntü İşareti

Soru: “Giysilerini yırtmak” ne demektir?

Cevap: Bu bir üzüntü işaretidir. Giysi, perde, örtü demektir. Bu bir ıslahtır. Ancak, bu ıslahın yetersiz, yanlış veya eksik olduğu ortaya çıkarsa o zaman parçalanmış gibi olur.

Veya tam tersine sevdiğimiz biri öldüğünde giysilerimizi yırtarız. Bu, o varken bizimle olan gücün bir yerlerde kaybolduğunun bir simgesidir.

 

“İnsanların Öldükten Sonra Melek Olup Cennete Gittikleri Doğru Mu?” (Quora)

Hayır.

İnsanların ölümden sonra gerçekleştiğine inandıkları sayısız olay, sadece ölümle ilgili teorilerdir ve hatta insanların ölüme yakın deneyimlerde deneyimledikleri olaylar, girdikleri geçici klinik ölüm durumu içindeki psikolojik tepkilerdir.

Eğer şimdiki hayatımızda ruhumuzun net bir algısını ve hissini elde edemezsek, bedenimiz ölür ve çürür ve şimdiki hayatımızda ulaştığımız arzu seviyesi yeni bir beden alır. Bu süreç bizler dünyamızda, bedenlerimizde yaşarken sonunda ruhumuza kavuşana kadar devam eder.

Bu nedenle, şu anki bedenlerimizde hayattayken, ruhumuzu edinme, manevi dünyayı edinme fırsatını duyarsak, o zaman bu fırsatı iki elimizle tutup manevi yükselişimize başlamamız akıllıca olur.

Öldüğümüzde başımıza geldiğini düşündüğümüz her türlü meleklere ve diğer olgulara inanmayı bırakmalıyız. Eğer şu anki yaşamlarımızda manevi dünyanın hiçbir ifşasını gerçekleştiremezsek, o zaman ruhumuz olmaz ve arzumuz sonunda manevi yükseliş sürecine başlamak için olgunlaşana kadar yeni bedenlerde enkarne olmaya, deneyim ve ıstırap biriktirmeye devam ederiz. Kabalistik metinlerde yazıldığı gibi, “Yaşamınızda dünyanızı göreceksiniz.”

Sabrımızı Nasıl Geliştirebiliriz?

Soru: Kişi gerektiği kadar sabrı nasıl geliştirebilir?

Cevap: Bu sadece amacın önemini göz önüne almak ile olur. Ne için doğdum? Neden varım? Ne için yaşıyorum ve neden ölüyorum? Hayatın anlamı, gerçekten de, her an iyi hissetmek mi?

Bu elbette dünyevi beden için çok önemlidir. Hepimiz buna hemfikiriz çünkü bu bizim doğamızdır. Her birimiz farklı ölçüde de olsa acıdan ve zorluklardan korkarız; ancak bu böyledir ve bu konuda hiçbir şey yapamayız çünkü bu bizim egoist doğamızdır.

Ancak eğer bir gruptaysam ve grup bana yolumuzun büyüklüğünden ve hayatın amacının öneminden bahsediyorsa ve gruba karşı başımı eğerek kişisel gururumu işin içine katmayıp, onların bana hissettirdiği amacın öneminden etkilenip bana bu doğrultuda etki yapmalarına izin verirsem; ilerlemek için kendimde güç bulmaya başlarım.

Buna ek olarak arkamdaki köprüleri yakmak da önemlidir.  Ben öğretmenimi bulduğumda önceden sahip olduğum her şeyi yaktım. Güzel bir işe ve bir insanın hayatta ihtiyaç duyduğu her şeye sahiptim, ancak geriye dönüş olmasın diye, artık hiçbir şeyi geri getirmemek için hemen eski hayatımdan ayrıldım. Öğretmenim Rabaş’ın yanında yaşamak için evimi taşındım ve bu sayede geçmişimle her türlü teması kesmiş oldum.

Yeni bir hayata başladım, daha mütevazi, her anlamda daha kısıtlı ama öğretmenimin yanında bir hayat. Yani hayatımı değiştirmek zaten çok zordu.

Çevrenin ve olumsuz düşüncelerin etkisinde kaldığımızda, denizcilerin fırtınalı dalgaların onları denize düşürmemesi için kendilerini güverteye bağlaması gibi, biz de mümkün olduğunca kendimizi doğru yola bağlamalıyız.

 

Psikolojinin Bittiği ve Kabala’nın Başladığı Yer

Soru: Bir Kabalist, bir psikologdan daha iyi bir karakter uzmanı mıdır?

Cevap: Bir Kabalist, insanların özünü bir psikologdan daha iyi anlar. Ancak öte yandan, bir psikoloğun kişinin küçük özel sorunlarını bir Kabalistten daha iyi çözmesi mümkündür.

Soru: Hangi durumlarda psikoloğa başvurmayı önerirsiniz?

Cevap: Kabala çalışmayan herhangi bir kişiye, başkalarıyla iletişim kurmakta veya belki de kendini anlamakta zorluk çekiyorsa, bir psikoloğa başvurmasını tavsiye ederim.

Ama ne için var olduklarını, hangi amaca ulaşmaları gerektiğini keşfetmeleri gerektiğini hisseden insanlar zaten bir Kabalist öğretmene ihtiyaç duyarlar.

Soru: Psikolojinin nerede bitip Kabala’nın nerede başladığı nasıl anlaşılır?

Cevap: Kişi dünyamızın çerçevesi içinde yaşıyorsa, onunla baş edebiliyorsa ve tatmin oluyorsa, o zaman Kabala’ya ihtiyacı yoktur; psikoloji ona yeter.

Fakat eğer kendisinin ve çevresindeki dünyanın içsel güçlerini edinmeden ve anlamadan doğru bir şekilde gelişemeyeceğini anlarsa, bu onu çeker ve insanlığın içsel mekanizması hakkında bilgi eksikliği tarafından engellenirse,  o zaman zaten Kabala bilimine ihtiyaç duyar.

 

Kader Kontrol Edilebilir

Soru: Kader, önceden belirlenmiş ve öncelikle kişiyi veya tüm milleti etkileyen tüm olaylar ve koşulların toplamıdır. Bu tanıma katılıyor musunuz?

Cevap: Hayır, katılmıyorum çünkü kaderden bazı koşulların birleşimi olarak bahsedemezsiniz. Kader, bize duyularımızda, hayatımızda, koşullarımızda olan şeydir ve doğanın veya (onunla aynı olan) Yaradan’ın üzerimizdeki etkisinin ve onunla etkileşimimizin bir sonucudur.

Soru: İnternette bulduğum bir şeye göre kaderin üç ana özelliği var: bütünlük, bilinmezlik ve insan iradesinden bağımsızlık. Sizce bu doğru mu?

Cevap: Hayır. Bütünlükle ilgili olarak, kişisel kaderler ve ortak kaderler ve aynı zamanda mutlak kaderler olduğunu söyleyebilirim.  Bilinmezlik ve bağımsızlık konusuna gelince, tam aksine, elbette istersek kaderimizi öğrenebilir ve onu yönetebiliriz ve bunun için belirli bir miktar ve nitelikte çaba gösterebiliriz. Yani hem algılanabilirlik hem de kontrol bizim elimizde olabilir. Bize bağlıdır.

Yorum: Farklı halkların tarihine ve kültürüne bakarsanız, çoğu durumda kader olumsuz, kasvetli, anlamsız, kör ve acımasız olarak tanımlanır.

Cevabım: Böyle söylüyoruz çünkü olup bitenlerin özünü ve amacını anlamıyoruz.

Yorum: Bu arada, Yahudi dininde de peygamberlerde de iyi bir şey yazılmamıştır.

Cevabım: Bu nasıl baktığınıza ve kime göre söylendiğine bağlıdır. Esasen, insanlığın kaderi kendisine bağlıdır. Burada bir tür ölümcül kader hakkında hiçbir şey söylenemez.

Soru: Kadere hangi sıfatı verirdiniz?

Cevap: Yönetilen.

“Bilim Adamları Yaşlanma Sürecini Tersine Çevirmeye, Yavaşlatmaya ve Durdurmaya Ne Kadar Yaklaşıyor?” (Quora)

Öğrencilerimden biri, yakın zamanda Dr. David Sinclair’in Harvard’da yaşlanmanın nasıl yavaşlatılabileceğini gösteren ve yeni keşfedilen canlılık genlerini aktive ederek daha genç olabileceğimizi gösteren araştırmasıyla ilgili beni bilgilendirdi ve öğrencim bu olguya yanıt vermemi istedi.

Başlangıç olarak, “sonsuza kadar genç” olmayı istemek bir lanettir. Bu tür isteklere sahip olmak yerine, doğanın bizi yönetmesine izin vermek, her şeyin zamanı geldiğinde olmasına izin vermek çok daha iyi olurdu.

Yaşlandıkça fiziksel gücümüzün kaybı, hayattaki mutluluğumuz üzerinde hiçbir etkiye sahip olmamalıdır. Her şey, doğayla ne kadar uyumlu bir şekilde bağ kurduğumuza ve onun güçlerinin bizi olumlu yönde etkilemesine izin vermemize bağlıdır. O zaman, şimdiki yaşamımız sona erene kadar hayatın olması gerektiği gibi akmasına izin verebilirdik ve o zaman pişmanlık duymazdık.

Sadece kalbimizde “genç” olmayı hedeflemeliyiz, birbirimize ve doğaya giderek daha fazla pozitif bağlanmayı arzulayarak bunu başarabiliriz. O zaman, dünyayı sürekli yeniden keşfeden, hayatımıza anlam ve neşe katan çocuklara benzer bir yaşam enerjisine ve zevkine sahip olurduk. O zaman, yaşlandıkça düşüş olmadığını, bizi hayatımızın amacına: birbirimizle ve doğayla tam bir denge ve uyum durumuna, daha da yaklaştıran bir yükseliş olduğunu görürdük.