Category Archives: Uncategorized

Akıl ve Bilgi Arasındaki Fark

Soru: Akıl nedir? Nerede bulunuyor? Onu neden kullanıyoruz? Bu bizim beynimiz mi, değil mi?

Cevap: Elbette akıl bizim beynimizdir. Ama biz bilincimizin kontrol edebildiğimiz iç kısmı olan manevi akıldan bahsediyoruz. Biz buna bilgi deriz.

Soru: Yaradan’la akıl yoluyla mı bağ kuruyoruz?

Cevap: Evet, bunun için çaba gösterirsek başarılı olacağız. Ancak şunu söylemek isterim ki, Yaradan’a yükselmek için gösterdiğimiz tüm girişim ve çabaların her şeye rağmen olumlu sonuçları olacaktır – şimdi değilse bile daha sonra.

Soru: Akıl ile bilgi arasındaki fark nedir?

Cevap: Bilgi basitçe veri birikimidir. Akıl ise beynin alınan bilgiyi işleme, sistemleştirme ve kullanma yeteneğidir.

Hepsi Parayla Alakalı

Soru: Neden dünyadaki tüm sorunların temelinde para var?

Cevap: Çünkü bu birbirimize yatırım yapmamızla eşdeğerdir. Ben bir şey veriyorum, dolayısıyla bir şey almam gerekiyor.

Soru: Eğer parayı çıkarırsak, sorunlar olmaz mı?

Cevap: Şayet ortak olan her şey kaldırılmışsa, tamamen hiç kimseye ait değilse ve herkes birbiriyle ortak bir bütün olarak ilgilendiğinde: ya ben alacağım, ya da vereceğim, ya da başkası alacak ya da verecek, tüm bunlar benim duygularımda eşdeğer olur, ancak o zaman paranın tamamen ortadan kaldırılmasından bahsedebiliriz.

Para, benim başkalarına karşı tavrımın bir örtüsüdür. Bu konuyla ilgili yapabileceğin bir şey yok.

Soru: Peki bizim dünyamızda para ortadan kalksa, sorunlar da ortadan kalkacak mı?

Cevap: Hayır. Sadece biz ne zaman duygularımızda kendimizin üzerine çıkarsak, o zaman bu dünyanın kendisi basitçe ortadan kaybolacaktır çünkü o yalnızca bizim duyularımızda mevcuttur.

 

Maneviyatta Alışveriş

Soru: Maneviyatta alışveriş var mıdır? Sonuçta kişi, kendisi için ihsan etme Kelim’ini, örneğin çaba yoluyla satın alabilir.

Cevap: Elbette. Egoizm, tüm bedenin kendisine ait olduğunu ve tüm kişinin de ona ait olduğunu söyler. Ve bu doğrudur. Tamamen egoist olduğumuz gerçeğiyle başlarız. Daha sonra bununla mücadele ederiz.

Biz belirli bir manevi çalışma yapıyoruz. Çaba, egoizmimize karşı yapılan bir eylemdir. Kendimizi egodan arındırarak, kendimize manevi bir derece satın alırız. Tekrar ve tekrar.

Metinler Üzerinde Çalışmak

Soru: Bazen manevi bilgilerin içinde boğuluyormuşsunuz gibi geliyor. Yapılacak en iyi şey nedir? Her sözü anlamaya mı çalışmalı, bu bilgiye kelime kelime mi yaklaşmalı, yoksa onluya bir fetüsün ana rahmine tutunması gibi yapışıp ışığın kaynağını onun içinde mi aramalı?

Cevap: Prensip olarak her iki yol da iyidir. Sadece bir kargaşanın içine girmemek için bunu karıştırmayın.

Bence öncelikle metni iyi bir şekilde ayrıştırmanız gerekiyor, böylece metindeki kelimelerle doğru içsel ilişkiler kurabilirsiniz. İçeri girdikten sonra iyice çiğneyip yutun. Bundan sonra bir sonraki aşamada ayrıştırmaya devam edebilirsiniz.

Soru: Eğer metin reddedilirse ve siz de onu kabul edemezseniz, o zaman ne yapmalısınız?

Cevap: Bu iyi değildir. Aslında metin reddedilmiştir ama yine de onu çiğneyip yutmamız gerekiyor, aksi takdirde daha fazla ilerlemeyiz. İçimizden bu şekilde geçmesi gereken bazı metinler var, zor. Sizi anlıyorum ama bundan kaçış yok, bunların üzerinde çalışmalısınız.

 

“Hizmetçi Peygamberden Daha Fazlasını Gördü”

Nihayetinde bilgelerimiz, “Bu benim Tanrım ve O’nu yücelteceğim” ayeti hakkında, deniz kenarındaki bir hizmetçinin peygamber Hezekiel’den daha fazlasını gördüğünü söylediler (Baal HaSulam, Şamati 151, “Ve İsrail Mısırlıları Gördü”).

Soru: Bu hizmetçi niteliği nedir? Peygamberden daha fazlasını görmemize ne yardımcı olur? Bu tevazu mu, alçakgönüllülük mü, birbirine karşı kendini iptal etmek mi?

Cevap: Elbette, daha fazlasını görmemize yardımcı olan budur. Sonuçta insanı karakterize eden şey gurur, kibir vb.’dir ve bu niteliklerimizi doğru kullanmalıyız.

Hizmetçi, ister erkek ister kadın olsun, kişinin sahip olabileceği en düşük seviyedir.

Sınırlı İnsan Algısı

Soru: İlk manevi edinim esnasında, bizim için görmenin yerini ne alır?

Cevap: Bizim algıladığımız, Hohma ışığı.

Soru: Peki, bu saf ışık algısı mı?

Cevap: Hayır, benim duyularımda algılandığı için, bu saf değil. Tıpkı şu anda her şeyi fiziksel görme ile algıladığım gibi, onu da manevi gözle algılarım.

Anladığım her şeyi, hâlâ kendi içsel bozukluğumda algılarım. Saf ışığı algılamam. Algımda oluşan şeye ışık derim.

Yaratılışta objektif olarak algılanabilecek hiçbir şey yoktur. Böyle bir anlayış yok! Her şeyi, niteliklerimin benim dışındaki bir nesneyle, benim dışındaki bir güçle örtüşmesi ölçüsünde algılayabilirim.

Benim dışımda var olan bir kuvvetin, bir cismin ya da herhangi bir şeyin ne olduğunu bilmiyorum ve asla bilemeyeceğim! Bunu hissedemem. Sadece dışımdaki şeyleri nasıl hissettiğimi algılayabilirim.

Diyelim ki, koku alma duyusu dışında hiçbir şeyi olmayan kör bir köpeğim var. Etrafında görüntülerden, farklı şekillerden, büyük küplerden, heykellerden ve hareket eden, konuşan ve bir şeyler yapan insanlardan oluşan büyük bir dünya var. Köpek duymuyor, görmüyor; sadece koku alıyor. Onun bütün dünyası bu.

Formları, insanların ifadelerini veya dışsal ifadelerini algılamaz. Her şeyi koku yoluyla algılar.

Bütün bir sistemi temsil ettiğimiz için (her birimiz), seni azarladığım zaman bir koku vardır; sevindiğimde farklı bir kokum olur vb. Ve köpeklerin milyonlarca farklı kokudan oluşan bir spektrumu vardır. Köpek bunu yakalar ve kendi dünya resmini oluşturur. Biz de böyleyiz.

 

Eğer Biri İftira Atarsa, Tüm Sistem Zarar Görür

 “Ağzınızın, bedeninize günah işletmesine izin vermeyin.” Kişi, ağzının, kötü bir düşüncenin ortaya çıkmasına ve kutsal antlaşmanın damgalandığı kutsal bedenin günaha girmesine neden olmasına izin vermemelidir. (Zohar Kitabı “Leila de Kalah [Gelinin Gecesi]” Giriş, Madde 131)

Kişi konuşmasına dikkat etmelidir. Ağzından yalnızca iyinin, gerçeğin ve doğrunun çıkabileceğini anlaması gerekir. Böyle bir durumda, kişi Yaradan’a yakınlaşır.

İftira kötü düşüncelere yol açar, bu da kutsal bedenin günaha bulaşmasına neden olabilir.

Kutsal beden, sadece düşüncelerimiz değil, aynı zamanda bu dünyadaki her türlü doyum için çabalamaya başladığımız zamandaki arzularımızdır. Dolayısıyla, kişi kendini bu tür arzu ve hazlara kaptırmamaya ve bunları kutsallık derecesine yükseltmemeye dikkat etmelidir.

Eğer kişinin, diğer insanlar veya Yaradan hakkında herhangi bir içsel şikâyeti varsa, o zaman prensip olarak bu normaldir. Ama bunları ağzıyla dökerse, o zaman hem kendisi hem de sözlerinin yöneltildiği kişi zarar görür çünkü hepimiz birbirimize bağlıyız.

Biz, sadece fiziksel dünyamızdaki mesafelerle ve birbirimizi duyamama ve hissedememe gibi nedenlerle birbirimizden ayrılırız ama gerçekte bunun önünde hiçbir engel yoktur. Dolayısıyla bir kişi iftira atarsa, o zaman tüm sistem zarar görür.

Adam HaRişon’un Birleşik Sisteminin Parçalanması

Parçalanmadan önce, evrende tek bir Adam HaRişon sistemi vardı.

Bu organizma, ihsan etmek, beslemek ve sevmek için olumlu bir arzuyla, Yaradan ile tam bir uyum içindeydi.

Ancak, zıt bir şey yaratmak ve dünyamızı zıtlıklardan oluşturmak için, sistem, Adem’in günahı olarak adlandırılan bir parçalanmaya uğradı.

Daha iyi anlatmak gerekirse, parçalanan arzuların kendisi değil, özellikle bağlar yani niyetlerdi. Böylece tüm doğa, tamamen en küçük parçalarına ayrılmış oldu ve bu parçalar daha sonra yeniden bir araya gelmeye başladı, ancak artık karşılıklı ihsan etme, çekim ve sevgi yasasına göre değil, tam tersine karşılıklı fayda sağlayan koşullara göre. Dünyamızın egoist doğası, işte bu şekilde yaratılmıştır.

Diğer bir deyişle, tüm güçler arasındaki özgecil bağların kopuşu, egoistik bağların ortaya çıkmasına sebep oldu. Tüm bunlar, Kabala’nın tanımladığı gibi, Büyük Patlama’dan önce, güçler dünyasında meydana geldi. Ve sonra, bu güçlerin yavaş yavaş bayağılaşmasıyla, dünyevi doğamız ve biz ortaya çıktık.

Kalbin Konuşması İçin Sessiz Olun

Soru: Siz devamlı olarak konuşmanın sessizlik içinde, kalpten olabileceğini söylüyorsunuz. “Kalbinden konuşmanın” ne demek olduğunu açıklayabilir misiniz?

Cevap: Bu, duygular aracılığıyla olur. Bir kişiye duygularınızı aktarmak istediğiniz ve bunun için uygun kelimeleri bulmak çok zor olduğunda, o zaman en iyisi susmaktır.

Bu, her insan için rahatsız edici değildir. Siz sadece sessiz kalırsınız. Böylece yavaş yavaş kelimeler olmadan birbirinizi anlamaya başlarsınız. Buna kalplerin sohbeti denir.

Soru: Öğretmeninizle sık sık sessiz kaldığınızı söylediniz. Bir şeyler söylemek zorunda olduğunuzu hissetmiyor muydunuz?

Cevap: Hayır, kesinlikle olmadı. Sadece onun yanında oturup düşünürsün ve o da öyle yapar.

Soru: Sizden bir şey söylemeye sevk etmedi mi? Hiç böyle bir şey olmadı mı?

Cevap: Hayır, gerek yoktu. Hiçbir şey yapmaya gerek yoktu. Bunlar öyle duygular, öyle anlardır ki her şey nettir. İçsel bir iletişim gerçekleşir; kelimeler olmadan, duyguların birinden diğerine ve geri akışıdır.

 

Fiziksel İletişim

Soru: Genellikle insanlar konuşurken göz teması kurmaya dikkat ederler. Neden bir kişiyi görmemiz gerekiyor?

Cevap: Kişi öncelikle görme, duyma, koklama ve dokunma yoluyla gerçekleşen bütün bir iletişim ister. Bütün bunlar, temasta olduğumuz kişilerle olan konuyu anlamamızın bir parçasıdır. Bu nedenle kendinizi onun izlenimleriyle doldurmanız tavsiye edilir. Bizim ihtiyacımız budur.

Ortak arzumuz; Hohma, Bina, Zeir Anpin, Malhut ve benzeri dünyevi özelliklerden oluşur: Hochma görme, Bina duyma, Zeir Anpin koklama, Malhut tat alma ve dokunma duyularıdır. Doğal olarak muhatabımızı tanımak, onu hissetmek için tüm bu hisleri edinmek isteriz. Bu her insanın arzusudur.

Dünya algımızın yüzde doksan dokuzu işitme ve görme, Hohma ve Bina aracılığıyla gerçekleşir. Dokunma duyuları, tat ve koku ise çok sınırlı bir aralıkta bize özgüdür.

Bizim için en yüksek bilgi alanı görmedir yani Yaradan’dan bize yayılan Hohma ışığına karşıdır. Bu nedenle ona bu kadar bağımlı olmamız ve iletişim halindeyken ona özel olarak dikkat etmemiz doğaldır.

Genellikle bir ortağı, bir kişiyi, eşi nasıl seçeriz? Sadece görme yoluyla! Fakat gözlerinizi kapatın, bambaşka bir dünya göreceksiniz, her şeyi farklı algılamaya başlayacaksınız.