Category Archives: Toplum

Koronavirüs Öncesi ve Sonrası

Soru: Çalışmamız ve bağımız sayesinde dünyaya ıslah mı getiriyoruz?

Cevap: Evet, dünyaya olumlu bir unsur getiriyoruz çünkü onun birleşmesinden bahsediyoruz, insanların iyi bağlarla bağlanması gerektiğinden bahsediyoruz.

Elbette bu, dünyaya belirli bir olumlu yön,  bir tür ıslah getirir ancak bu yeterli değildir. Egoistik dünya için, bizlerin nispeten özgecil yanımız,  şüphesiz ki dünyanın gidişatının yönünü düzeltmek için çok küçüktür.

Dürüst olmak gerekirse, umarım şimdi, önceki koşullarımıza ve yönetim biçimlerimize döndüğümüzde, işletmeleri açtığımızda vb., yine de nasıl sınırlanmış olduğumuz ve nasıl farklı davranmamız gerektiği ile karşı karşıya kalacağız.

Soru: Karantinadan çıktıktan sonra, insanlar dünyanın farklı olduğunu anlayacak ve değişimleri sayesinde bunu kabul mü edecekler?

Cevap: Her durumu değerlendireceğimiz, belli bir içsel koşula geleceğimizi düşünüyorum: Koronavirüs öncesi ve sonrası.  Onları karşılaştıracağız ve işleri nasıl farklı bir şekilde yapabileceğimizi düşüneceğiz. İnsanların bizimle bir ilgisi olmasa bile, çağrılarımızı duysalar da, onlar gerçekliği bu şekilde algılayacaklar.

Soru:  İnsanların bu dönüm noktası nerededir? Acıyı biriktirmeleri mi gerekiyor,  böylece bir noktada bir değişme olacak ve bizi desteklemeye hazır olanların patlayan büyümesi başlayacak?

Cevap: Evet, bir yandan, bu acı ve memnuniyetsizlik birikiminden olacak.

Ancak öte yandan, bir öncekinden daha iyi bir koşul görmek için de farklı bir yol izlememiz gerektiğini anlamaya başlayacağız.

Bu nedenle, her türlü darbede göreceli bir eksiklik olabilir, ancak bunun yerine iyi bir geleceğe dair net bir vizyon olacaktır. Şuan eskiye dönerken yine de bunu düzeltmek isteyeceğimizi düşünüyorum.

Bütün Acılar İçin, COVID-19 Bir Ceza Değildir (Linkedin)

Her gün, insanlardan bana sadece altı ay önce hayatın onlara gülümsediğini ve şimdi kaybolduklarını söyleyen e-postalar ve telefonlar alıyorum. Dünyaları yıkıldı ve hiç bir gelecek görmüyorlar. Bu yürek parçalayıcı. Her geçen gün insanlık daha fazla çaresiz, tedirgin ve yolunu kaybetmiş hissediyor. İnsanlar çocuklarını besleyemeyeceklerinden korkuyorlar.

Virüsün, mikrobu başkalarına bulaştırmamayı düşünmemizi zorunlu kıldığı gibi, yiyecek, su, konut ve güç kaynağı söz konusu olduğunda da başkalarını düşünmeye başlamak zorundayız. Ama olan şey yukarıdan bir ceza değildir; bu, birleşmek için, kendimizden ziyade birbirimizi düşünmek için bir çağrıdır. Sadece birlikte çalışırsak geleceğimizi garanti edebiliriz.  Çok uzun zamandır yaptığımız gibi, yalnız davranmak ve sadece kendimiz için endişelenmek, durumu daha da kötüleştirecektir. Ne kadar uzun süre oyalanırsak, kıtlık çemberine o kadar çok insan katılacaktır.

COVID-19, karşılıklı sorumluluğun ideal katalizörüdür: maske takmaz ve mesafemizi korumazsak, sadece virüse yakalanma riski taşımayacağız; başkalarına iletme ihtimalini de daha fazla arttıracağız.

Kendimize ve diğerlerine, şu ya da bu nedenle halen nefret ettiğimiz insanlar da dahil olmak üzere, herkese sıkı bir şekilde bağlı ve bağımlı olduğumuzu öğretmek zorundayız. Hepimiz bunun içinde beraberiz, tüm şehir, tüm ülke, tüm dünya.

Eğer çok fazla kişi hastalanırsa, gıda üretimi ve tedarik zincirleri aksayacak ve açlık insanları şimdiye kadar gördüğümüzden çok daha kötü bir çaresizliğe sürükleyecektir. Her Amerikalının temel ihtiyaçlarını, sadece esas ürünleri aldığını görmek için, her topluluk, şehir, eyalet ve tüm ülke bir araya gelirse,  hepimizin aynı teknede olduğumuzu anladıklarından dolayı, bu, ülkeyi yeni ve iyi bir geleceğe hazırlamak için yeterlidir. Ve o zaman Koronavirüs’ün verdiği tüm acılar için, bunun bir ceza değil karşılıklı sorumlulukta bir ders olduğunu anlayacağız.

Korona Partileri – Bu Dünyayı Umursamamanın Bir Göstergesi (Linkedin)

Onlar, COVID-19 salgınından beri etraftaydılar ama şimdi oldukça tuhaf bir şeye dönüşmüşler gibi görünüyor. İnsanlar, dünyanın her yerinde Korona Partileri, diğer adıyla, ′′ karantina partileri ′′ düzenlediler: ABD, Avustralya, Belçika, Estonya ve birçok ülkede gençler, her zaman yaptıkları gibi, kurallara itaat etmeyerek,  isyan ediyor gibi görünüyorlar.

Ancak son zamanlarda, sanki insanlar virüsle enfekte olmak için bu partilere kasten gidiyor gibi görünüyor. Testi pozitif çıkan veya zaten belirtiler gösteren insanların etrafında takılıyorlar ve virüse yakalanmada para için yarışıyorlar.

Ama burada mesele para değil, meydan okumadır. Üstelik yetkililere karşı meydan okuma bile değil, bu sınırlara karşı meydan okumadır! İnsanlar, özellikle de gençler, sınırları aşmak ve kendilerini özgürleştirmek için gittikçe daha fazlasını istiyorlar. Asileşiyorlar çünkü kurallar onları zincirlenmiş hissettiriyor ve kurtulmak istiyorlar.

Bunu çok önemli ve olumlu bir işaret olarak görüyorum. Bu, insanların doğdukları dünyanın algısından çıkıp, yeni bir algı edinmek istediklerinin, sınırları, emirleri, kısıtlamaları olmayan bir dünya edinmek istediklerinin bir işaretidir. Oysa bilmedikleri şey, aradıkları dünyanın, sadece egonun üzerinde var olduğudur.  Egoları tarafından yönlendirildikleri sürece, tek yoldan kaçmaya çalışmakla aynı tuzağa düşmeye devam edecekler, bunun onlara sadece zarar verdiğini keşfedecekler, sonra başka bir yoldan kaçmaya çalışıp, yeni yolun da onları başarısız kıldığını keşfedecekler.

Onları hissediyorum, onlara sempati duyuyorum ve tek dileğim, realitenin zincirlerini kırmak için yapmaları gereken tek şeyin, kendilerini değil birbirlerini düşünmek olduğunu keşfetmeleri!  Sınırsız bir dünya bulacaklar: bu, diğer insanlarla ilgili düşünmektir ki kendilerini özgürce yetiştirmek ve ifade etmek için verimli bir toprak keşfedeceklerdir. Kişi sadece vererek, çalışmanın kendisinden güç elde edebilir ve kişi sadece vermekle kendini tam ifade edebilir.

Tarihimizin belirsiz bir dönemindeyiz. Y jenerasyonları boş durmayacaklar ve yönlendirilemeyecekler; onlar aktif, zeki ve meraklıdırlar ve biz, dünyanın nereye gittiğine dair cevaplar vermeliyiz. Onlara değişimi nasıl deneyimleyeceklerini öğretmezsek – dünyanın tek bir birlik haline geldiğini, yaptığımız her şeyin herkesi etkilediğini, hayatlarımız, sağlığımız, zenginliğimiz ve mutluluğumuz için birbirimize bağımlı olduğumuzu ve birlikte çalışmadığımız sürece hiçbir şey başaramayacağımızı, eğer tüm bunları onlara göstermezsek, onların merakları, hayal kırıklığına, sonra öfkeye ve sonra şiddete dönüşecektir. Bu gerçekleşmeye başlıyor bile; boşa harcayacak vaktimiz yok. Buradan ya en tepeye yükselebiliriz ya da en dibe düşebiliriz.

Koronavirüsten Korkmayın

Soru: Sıradan bir insan Koronavirüs’ten korkar. Ailesinin veya sevdiklerinin hastalanmasından korkar. Dikkatli bir şekilde tehlikeyi göze alıp, zırhlı iki maskeyle, onları takıp, dükkâna girer ve tek bir seferde haftalarca yetecek alışveriş yapar. İnsanın hayatı böyledir. Özellikle kitle iletişim araçları durumu daha da kötüleştirdiği için.

Herkesin korkuları var. Ben de yaptım. Böyle zamanlarda kişi nasıl yaşar ve davranır? Kişi, bu virüse nasıl adapte olabilir?

Cevap: Sakin olun, oturun, etrafta koşturmayı bırakın.

İnsan koşmak için değil, oturmak için yaratılmıştır. Ve düşünün: Hayat, 20. yüzyılın son yarısında kendimiz için yarattığımız yaşamdan nasıl farklı olabilir? Niçin yaşadığınızı anladığınız zaman, bu biraz farklı bir yaşam türüdür. Sadece koşmak, koşmak, düşüp, ölene kadar koşmak değildir. Koronavirüs’ün nereden geldiğini bilmiyoruz. Bu arada, bu artık önemli değildir. Sadece bunun iyi bir şey olduğunu söyleyelim.

Soru: Sıradan bir insan için tavsiyeniz bu mu?

Cevap: Evet. Virüs bizi durduruyor. Diyor ki: “Durun insanlar! Dünyalılar! Dünyaya neler yaptığınıza bakın! Üzerinde bulunduğunuz her şeyi mahvediyorsunuz. Sizi geliştiren, sizi yaratan, sizi besleyen, yaşadığınız doğayı yok ediyorsunuz.”

Dünyamız, bir dünya savaşına doğru ilerliyordu. Hayatın içinde, kişisel yaşamda bile bunun ortasında, dışarı çıkmanın olmadığını, kesinlikle kötü bir şekilde sona ereceğini, insanın çıkamayacağı sağlıksız bir durumun farkında olduğu koşullar vardır. Bizim içinde bulunduğumuz durum buydu.

Soru: Bu virüsün, insanlığı bir dünya savaşından kurtardığını mı söylüyorsunuz?

Cevap: Kesinlikle! Bu virüs olmasaydı, yakın gelecekte bir savaşla uğraşacağımıza inanıyorum.

Soru: Virüse minnettar olmamızı mı öneriyorsunuz?

Cevap: Tabii ki!

Yorum: Ben sıradan biriyim. Savaştan kaçınmak kesinlikle iyi bir nedendir.

Benim Cevabım: Ona yaklaşıyorduk! Başka seçeneğimiz yoktu! Egoistler olarak, piyasaların veya başka bir şeyin yenilenmesi için bizi sadece savaşın kurtarabileceği koşula doğru ilerlemeye devam ettik. Ve sonra tekrar, her şeyi yok ettikten sonra çalışmaya başlardık. Ve yine, aynı rutine düşüyoruz. Bu bizim yaptığımız şey.

Soru: Genel olarak, bu konuyu anlıyorum. Ama virüsle ne yapacağız?

Cevap: Her şeyden önce virüs küreseldir. Bu oldukça şaşırtıcıdır. Doğanın ya da aynı olan Yaradan’ın elinde tuttuğu ilginç şeylere bakın!

Yorum: Gerçekten. O herkese ulaştı.

Cevabım: Kesinlikle! Ve de usulca.

Yorum: Ve bundan önce, yangınlar, volkanik patlamalar, kasırgalar vardı ve her zaman çok uzak bir yerdeymiş gibi geliyordu. Sadece orada yaşayanlarla ilgiliydi, başka kimseyle değil. Aniden, bir küçük virüs… Herkese ulaştı! Kesinlikle herkese! Bu harika!

Benim Cevabım: Ve herkes bunu kabul ediyor, herkes hemfikir! İlk başta, bazı insanlar “Bu bizi ilgilendirmez! Kimin umurunda?” dediler. Ama bize gelir gelmez herkes mütevazı oldu ve buna hazırlandı.

Bu nedenle, bu virüsün özel misyonunu anlamalıyız. Bununla ilgili söylenecek çok şey yok. Virüs yerine kendimiz hakkında konuşmalıyız. Kendimizi ondan nasıl koruyacağımızı değil, kendimizi bireysel olarak ve birbirimiz arasında nasıl değiştireceğimiz hakkında.

Yorum: Bu yüzden, karantinada ailemle evde oturuyorum…

Cevap: Öyleyse, neden bu kadar seçici davrandığını düşünün. Sizi, karınız ve çocuklarınızla karantinaya soktu. Onlarla 10, 20, 30 yıl, içerde zaman geçirmediniz.

Yorum: Gerçekten. Bir anda, ilk kez; bu doğru.

Benim Cevabım: Ve şimdi isimlerinin ne olduğunu, her birinin ne yaptığını, hangi sınıfta olduklarını ve ne kadar büyüdüklerini vb. öğrenebilirsiniz. Ve şimdi nihayet, bu çocukları, kendinizi ve eşinizi anlayacaksınız.

Yorum: Aslında bu doğrudur. Benim evimde de böyle. Bir süredir evde oturuyorum. Eskiden sadece küçük bir mola verirdim.

Cevabım: Yazık sana!

Soru: Hayır, öyle demeyin. Birdenbire, ben oturuyorum, karım oturuyor ve yaşamla ilgili, genel şeylerle ilgili konuşmaya başlıyoruz. Hatta hayatlarımız ve geleceğimiz hakkında söylediklerinizi bile anladık. Bu tür konuşmalar yapmaya başladık. Ayrıca size, insanda kaçınılmaz olarak var olan korkuyu da sormak istedim. Ne tavsiye edersiniz? Enfeksiyon kapma veya başkalarına bulaştırma korkusuyla nasıl çalışmalıyız?

Cevap: Önceki virüslerden farkı nedir? İnsanlar grip veya diğer hastalıklardan ölmedi mi? Bunun hakkında konuşmuyoruz çünkü her yıl ölen belirli sayıda insana alıştık. Ne olmuş yani?

Bugün dahi, yüzdesi nedir? Tamamen doğal bir durum için paniğe kapıldığımız gerçeğinden bahsediyorum.

Soru: Bu, hepimizi baskılayan daha yüksek bir bilgeliğe mi işaret ediyor?

Cevap: Evet, elbette

Yorum: Bu gerçekten yukarıdan bir şeydir.

Akılcı insanlar seninle aynı şeyi söyler: Grip ve araba kazaları binlerce can alır! Bununla birlikte, onlar da evde kalırlar. Ayrıca yazıyorlar, ama onlar da bundan etkileniyor! Virüs onların içinde! Bu üst yönetim neyle ilgilidir? Ne istemektedir?

Cevabım: Bu, virüsün bana ilettiği bir şey değildir. Bana zihnimden, içsel hislerden nüfus eder! Bu tür bir virüstür. Aklımızda ve kalbimizde çalışır. Bu yüzden ona karşı farklı bir tutumumuz var. Peki, orada ne var? Yarım şişe votka içtim ve onu unuttum. Bu farklıdır. Yüksek rütbeli memurlar, cumhurbaşkanları, sokakları temizleyen insanlara kadar herkes onun gücü tarafından muzdarip durumda. Ve virüs her hangi birini enfekte ettiği veya öldürdüğü için değil.

Soru: Bunun nedeni kitle iletişim araçlarının durumu daha da kötüleştirmesi değil mi?

Cevap: Hayır! Bunu yaptıklarını düşünüyorlar. Bugün nereden geldiğine dair birçok komplo teorisi var ve sanırım internet bununla dolu olmalı.

Yorum: Tüm bu saçmalıklarla dolu! Pek çok teori, hayal bile edemezsiniz. Bunun amaçlı olduğu konusunda ısrar etmenize rağmen.

Cevabım: Bu, bir çocuk gibi insanlığı silkelemek için yapılır. Siz onu tüm saçmalığı kafasından çıkarmak için silkelersiniz, böylece farklı dinler ve farklı bir şekilde davranır.

Yorum: Aynı zamanda herkesi silkelemek! Bu inanılmaz! Bir başkandan, bir hademeye kadar.

Cevabım: Evet. Bu konuda çok heyecanlıyım. “O zamanda orada bulunacak kişiye ne mutlu.” Yani, bizler burada dönüm noktasındayız! Bu, dünyanın, ciddi bir yeniden yapılandırılmasıdır! Bunun finansal veya psikolojik değil, ideolojik bir yeniden yapılandırma olacağını umuyorum. Bu, dünya, hayatlarının amacını düşünmeye başladığında, özellikle manevi bir yeniden yapılanmadır.

Soru: Dünya değişecek mi, yoksa her şeyi unuttuğumuz gibi unutacak mıyız? İkinci dünya savaşı, böyle felaketleri bile!

Cevap: Maddesel seviyede gerçekleşen her şey yüzyıl içinde unutulur. En fazla yüzyıl!

Soru: Yani, bu da unutulacak mı? Virüs de unutulur mu?

Cevap: Eğer buna izin verirsek, unutulacaktır.

Soru: Yani buna izin vermemeli miyiz?

Cevap: Hayır! Bunun artık bir virüs olmadığını anlamalıyız. Bu bize ne kadar korkunç bir dünya yarattığımızı, prensipte nasıl acı çektiğimizi ve kendimizi kölelere dönüştürmek için ne kadar aptal olduğumuzu gösteren üst bir merhamettir.

Sabah arabama koşuyorum, çalıştırıyorum, işe gitmek için trafikte iki saat harcıyorum, günü arabaya benzin almak ve eve gelmek için çalışarak geçiriyorum. Akşam eve geliyorum ve aptal bir TV şovu izliyorum.

Ertesi gün aynı şey kendim ve eşim için de tekrarlanıyor. Peki, çocuklarım nerede? Hiçbir fikrim yok. Çalışabilmemiz için, ödediğimiz bazı aktivitelerdeler ve onlara ödeme yapmak için çalışıyoruz vb. Bu kesinlikle korkunç! Bu olanlar korkunç! Bütün bu borçlar!

Yorum: Böylesine bir kısır döngü, sürekli bir fare yarışı, durmaksızın.

Cevabım: Bilerek böyle bir dünya yarattık kendimiz için. Bunu nasıl değiştirebileceğimizi düşünelim. Virüs bize yardımcı olacak. Gerçekten de, virüs bunu yapmamıza yardımcı olacak!

Soru: Virüs bu konuda bize yardımcı olacak. Ayrıca tüm korkuları geride bırakmamıza yardımcı olacak mı?

Cevap: Başka bir korku olmamalı, biri dışında: verilen anı doğru bir şekilde kullanma. Hepsi bu.

Soru: Doğru sonuçları almak için mi?

Cevap: Evet. Ve doğru sonuç çok basittir: düşünceler. Düşünceler! Ne için yaşadığımızı ve hayatlarımızı nasıl farklı şekilde inşa edebileceğimizi düşünelim.

Bazı küçük virüslerin, bizi çok sakin insanlara dönüştürebileceğini anlamaktayız: evde oturabiliriz, acele etmeyiz, milyarlara ihtiyacımız yok; yavaş yavaş ortadan kaybolacaklar, şükürler olsun, çok fazla kalmayacaklar vb. Hiçbirine ihtiyacımız yok. Sonsuz egoizmimiz içinde, para ve tüm zenginlikleri birbirimizin önünde göstermek için geldik. Hedefimizi değiştirelim.

Ve bu bugün mümkündür. Eğer virüs hepimizi temizleyerek bize biraz daha fazla etki ederse ne yapardık? Bakın: milyarlarca insan, bu virüsten sonra ne yaşayacaklar?

Soru: Bana söyleyebileceğini umuyordum: ne yaşayacaklar? Ekonomi çöküyor, insanlar işsiz.

Cevap: Tabii ki çöküyor! Görüyorsunuz uçaklar çakılıp kalmış, gemiler rıhtıma yanaşmış, ticaret yapacak bir şey yok, yapacak bir şey yok. Ve bunların hiç birine ihtiyacımız yok! Kendimize ihtiyaçları sağlayacağız ve hepsi bu! Her şey huzurlu olacak.

Soru: Peki, sağlıklı yiyeceklere ve iyi ilişkilere böyle mi ulaşıyoruz? Bu, mümkün mü?

Cevap: Tabii ki mümkündür. Neden olmasın? Virüs yok olmadığı sürece. Onsuz, işleri eski durumuna döndürmeye mahkûmuz. Kesinlikle. Bu nedenle, virüs yerine, kafalarımızı temizlemeli ve kendimizi makul bir duruma getirmeliyiz.

Soru: Virüsün gitmeyeceğini söylediğimizde, bu, bunun için kafalarımızı temizlemek anlamına mı geliyor?

Cevap: Bugünün durumunda kalmamız için ve çok, çok daha uzun süre, bizim iyiliğimiz için yaşamak istediğimizi anlamamız için. Kendi iyiliğimiz için demek, sonsuza dek olmak istediğim koşul için demektir. Bu çekici bir neden olabilir.

Yaşamlarımız boyunca yaptığımız tek şey, ölüm meselesinden kaçınmaktı. Virüs bize yeni bir bakış açısı sunuyor: Ölümden kaçmaya çalışmayın, bundan kaçınamazsınız. Bu hayali ölüm eşiğinin üstesinden gelmek için bir şeyler yapalım. Bunu yapabiliriz. Ölümsüz olmak mümkündür. Ve virüs bunu yapmamıza yardımcı olabilir.

Soru: Nasıl ölümsüz hale gelebiliriz?

Cevap: Bizi öldüren egoizmimizin üzerine çıkmalıyız! Egoizm, sadece birbirimize karşı kendimizi diğerlerinden daha güçlü ve daha zeki olarak göstermek istediğimizde harekete geçmiyor. Egoizm, bizi bedenlerimiz aracılığıyla sınırlı bir dünya algısına tutuyor. Dünyayı, içsel yapımız- ruhumuz aracılığıyla algılayalım. O zaman dünyayı oldukça farklı göreceğiz: sonsuz, sınırsız, mükemmel.

Bunun din ile hiçbir ilgisi yoktur. Mükemmel ve sonsuz bir dünyada ne kadar yaşadığımızı kendi içimizde hissedelim. Kabala ilmi bunun hakkında konuşur. Herhangi bir dini veya başka bir şeyi savunmaz. Sadece insan ruhunu geliştirir. Böylece gerçekten mutlu olabiliriz.

Milyarlar şu ya da bu şekilde kaybolacak. İnsanın kaliteli, sağlıklı yiyeceklerden, normal kıyafetlerden ve sağlıklı aileden daha fazlasına ihtiyacı olmayacaktır. Bu aslında oldukça basittir: attığınız şey için, çalışmamak daha iyidir. Çalışmak ve atmak, çalışmak ve atmak. Bütün bunların nedeni,  komşumun yeni bir arabası var, ben hala eski bir arabayı kullanıyorum, vb.dir. Bütün bunlar ortadan kalkmalıdır.

Umarım insanlar internetteki materyallerimizle böyle bir duruma ulaşmanın mümkün olduğunu anlayacaklardır. Doğa, bunu yapmamıza yardımcı olacaktır. Aksi takdirde kendimizi yok edeceğiz. Doğa yardımcı olacak ve virüs bizi terk etmeyecek.

Twitter’da Düşüncelerim / 4 Temmuz 2020

Her manevi eylem tıpkı “ışığın avantajının karanlıktan ifşa olduğu” gibi ona karşıt bir eylemle başlar. Her şey sadece zıtlıktan algılandığından, diğer türlü bir şey hissedemezdik. Karanlık ışıktan önce geldiği gibi, karışıklık ve idrak eksikliği netlik ve anlayıştan önce gelir.

“Toprağın kazancı (arzu) her şeydedir.” Karanlık önceden, arzuda ifşa olmalı ve bizler sadece karanlıktan ışığı ediniriz. İnsanlığın evrimi, egonun büyümesi sayesinde ilerlemiştir. Şimdi bizi bu ego-arzudan çıkaracak olan üst kuvveti uyandırması gereken “son nesil” e geldik.

Bütün gelişimimiz, artık egonun (doğamız) içinde var olamayacağımız ve bunun üzerine çıkmamız gerektiğinin farkındalığına yol açmıştır.

Bugünkü safha önemli ve benzersizdir, benzerleri tarihte hiç var olmamıştır. Binlerce yıldır yaptığımız gibi var olmaya devam edemeyeceğimizi anlamaya başlıyoruz.

İnsanlık, egoizmin yukarıdan bir kuvvet olduğunu ortaya çıkarmaya başlıyor ve yardım için dönmemiz gereken egoizme zıt bir üst kuvvet var ki böylece kötülüğün gücünü iyiliğin gücüne, anti-egoizme dönüştürecek. O zaman yeni, üst dünyada iyi, mutlu hayatlar yaşamaya başlayacağız!

Her insanın başkalarını düşünüp, onların refahını önemsediği bir dünya yaratma girişimi başarılı olmadı! Böyle bir devrim, ancak içimizde farklı bir doğayı ifşa edecek olan Yaratan tarafından uygulanabilir. Mümkün olduğunca çabuk istemeye çalışmamamız gereken budur!

Koronavirüsün yakında yok olmasını ummamalıyız. Bizi yalnız bırakmayacak ve daha ciddi sorunlar buna eklenecek. Yakında, para, kaynaklar ve gıda ürünleri tükenecek ve insanlık muazzam bir şekilde acı çekecek.

Bunun yanı sıra kasırga, fırtına bulutları, çekirge, sel ve kuraklık yaklaşıyor

Sadece Yaradan’a dönerek sıkıntılardan kurtulabiliriz. Ona dönmeye başladığımızda, en mühim olanın problemlerden ve talihsizliklerden kurtarılmak olmadığını anlayacağız zira onlar bize verildi ki böylece Yaradan’a dönebilelim.

Düşen Doğum Oranları İnsanlık İçin Ne Anlama Geliyor? (Medium)

Şimdi bu dünyaya daha fazla çocuk getirmek doğru mu? Bu, ekonomik, sosyal ve çevresel belirsizliğin kadınları annelik hakkında iki kez düşündürdüğü günümüzde, her zamankinden daha fazla alakalı görünen bir soru. 2019’da yapılan resmi bir araştırmaya göre, ABD ‘ de doğum sayısı son yirmi yılda en düşük seviyelere ulaştı. Koronavirüs salgınının neden olduğu sıkıntıların rekor kıran istatistikleri daha da düşüreceği tahmin ediliyor. Ama rakamların ötesinde, asıl endişemiz dünya nüfusu için yaşam kalitesini, toplum yararına ilişkilerimizin kalitesini yükseltmek olmalıdır.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından yayınlanan son bir rapora göre, bir neslin yerini almak için gereken kadın başına doğurganlık oranı şu anda karşılanmayan bir düzey olan 2.1 çocuktur. Ön araştırmada ortalama olarak Amerika ‘ da kadınların sadece 1.71 çocuk doğurması bekleniyor. Ayrıca, geçen yıl toplam doğum sayısının 2018’den yaklaşık % 1 daha az olan 3.7 milyona düştüğünü de ortaya koyuyor.

COVID-19 karantinasının sonucunda tahmin edilen bebek patlaması gerçekleşmeyecek. Tam tersi: Amerika ‘ da virüs salgını nedeniyle doğum kontrol istekleri neredeyse iki katına çıktı. Yükselen işsizlik ve ekonomik baskı sonucunda ekonomistler, önümüzdeki yıl Amerika ‘ da yaklaşık 500,000 daha az doğum görmeyi bekliyor.

Günümüz toplumu çocuk sahibi olma arzusu geliştirmiyor. İnsanlık geliştikçe, insanların egoları büyüyor, hayatın her yönüyle ben merkezli bir yaklaşım üretiyor, çocuk sahibi olmak konusunda giderek isteksizleşiyor. Ego günden güne, nesilden nesile büyüyor ve insanları, bugün birçok gencin evlenmek bile istemediği noktaya kadar, kendilerini memnun etmeye odaklanmasına neden oluyor. Çiftler hayata karşı yeni bir yaklaşım geliştirdiler, kendini tatmin etme etrafında merkezli ve birçok kişi neden özgürlüklerini kaybedip çocukların ihtiyaçlarını gidermek için kendilerini bağlamaları gerektiğini sorguluyorlar.

Aynı zamanda, tıbbi gelişmeler bize doğumlar üzerindeki kontrol hissi verdi. Kadınlar artık çocuk isteyip istemediklerini, ne zaman ve nasıl olacağını, kariyerlerine veya yaşam önceliklerine bağlı olarak seçebilirler. Bebeğin cinsiyetini bile gebe kalmadan önce seçebiliyorlar. Hamilelik ve doğum hakkında çok az bilgi sahibi olan geçmiş toplumun naif çiftinden, iyi planlanmış ve dikkatle hesaplanmış bir doğum toplumuna dönüştük.

Doğurganlık oranlarındaki ani düşüş, çalışmaların teyit ettiği gibi birçok ülkede küresel bir eğilim olarak gözlendi. Ama bu illa olumsuz bir durum değildir. İnsan şu soruları sorabilir: ′′ Zaten dünya çapında 8 milyarlık bir nüfusumuz olduğuna göre, bunu neden artırmamız gerekiyor? Ne için?”

Aslında kişinin amaca, sadece yaşamaktan daha yüksek bir amaca ihtiyacı vardır. Bir insana doğurganlık ne verir? Her insanın yeryüzündeki hayatı amaçlıdır. Her insan kendi egoist doğasını düzeltmek içindir. Bu hedefe, yeni bir insanlık, karşılıklı sorumluluk ve birliğe dayanan bir insanlık doğana kadar, aşamalı olarak başkalarıyla bağ kurma süreci ile ulaşılabilir.

Dünyanın şu anda ihtiyacı olan şey nitelikli bir değişimdir, nicel bir değil. Her insanın kendi egoist doğasının üzerine yükseldiği ve çevresine fayda sağlamayı amaçladığı bir toplum, milyarlarca insana ihtiyaç duymaz. Bu, niceliksel bir değişiklik yerine, niteliksel bir değişikliği özetler.

Aklımızı işgal etmesi gereken şey doğum sayısı değil, çocuklarımızı nasıl eğiteceğimize dair endişedir. Çocuklarımızı başkalarını sevme, hayatın amacı, insanlar arasındaki doğru bağı keşfetme yönünde eğittiğimizde, bu mümkün olduğunca çok sayıda çocuğu dünyaya getirmenin zamanı olacak.  Küresel ve bütüncül bir sistemde, her çocuk tüm insanlığın gelişimine muazzam faydalar getirir.

21. Yüzyılın Köleleri

Soru: 19. yüzyıldaki insanlar bilimsel ve teknik devrim olmadan,  sadece kendilerini beslemek için günde 16-18 saat çalıştılar. Teknik bir devrim olmasaydı, 2-3 saat çalışma ve ihtiyaç duyduğunuz her şeye sahip olma fırsatı nereden gelebilirdi?

Cevap: Teknolojinin ve tüm bilimlerin gelişmesine karşı olduğumu söylemiyorum. Kişinin yarattığı şeyin, onu kontrol eden şey haline geldiğini söylüyorum. O bir sahipten, köle haline gelir.

Bankalarımıza ve finans kurumlarımıza ne olduğuna bakın. İnsanı köleleştirdiler. Kişinin o kadar çalışması gerekmiyor.

Bana 19. yüzyılı örnek olarak getirirseniz ve bende size 21. yüzyılı örnek olarak getiririm. Bugün insana ne oldu? Kişi daha az saat çalışabilir mi? Hayır. Daha özgür hisseder mi? Hayır.

Peki, onun performansına ne oldu? O, özellikle daha daha fazla insanı köleleştirmek ve emeğinin ürünlerini denize atmak için kullanıldı. Aksi takdirde, çalışmasaydı, ne yapardı?

Bir sürü boş zamana sahip olacak! Bu da tehlikelidir. Serbest düşünce başlayacak, yetkililer için uygunsuz veya sakıncalı olabilecek her türlü toplantı başlayacak, yeni eğilimler ortaya çıkacak vb. Buna ihtiyacımız yok!

İnsanların günde 15 ila 20 saat ya da en az 10 çalışmasına müsaade edin. Ancak kişi 10 saat çalışırsa, onlara işe gelmeleri için iki saat ve işin üstüne iki saat vereceğiz ve bu iyi sonuç verecektir. İnsan eve gelir, akşam yemeği yer, yarım saat televizyon seyreder ve yatağa gider. Ve bu sürekli olarak yaşanır.

Ona uzak bir yerde bir tatil rezervasyonu yapacağız. Bu yüzden dönecektir ve onu reklamlara boğacağız: Bunu henüz görmediniz, henüz satın almadınız, vb. Böylece hayatının geri kalanı boyunca böyle çalışacak. İnsan 19. yüzyılda bir köleydi ve 21. yüzyılda da bir köle olacaktır.

Ancak burada bir sorun var: Sahiplerimizin istediği şey bu, ancak doğa bununla aynı fikirde değil. Ve bu yüzden Koronavirüs ve diğer şeyler var.

Kendi aramızda ayrılmaz, doğru, dostane bir bağımlılık ve karşılıklı anlayış elde etmemiz gereken, “son nesil” denilen bir koşula girdik. Eğer bu gerçekleşmezse, sadece virüslerle değil, başka herhangi bir şeyle cezalandırılacağız.

“Maske Takmak Koronavirüs’ün Yayılmasını Durdurabilir Mi?” (Quora)

“Hafta sonu ‘Anma Günü’nden bu yana en az 14 eyalette Koronavirüs olarak hastaneye yatışlarda artış görülmüştür. Arizona şu anda 1000’den fazla yeni günlük vaka görüyor ve eyaletin eski sağlık müdürü alarm veriyor, ” CBS This Morning (12 Haziran 2020) bildirdi.

Koronavirüs, ekonomilerimizi yeniden açtığımıza ve Koronavirüs öncesi hayatlarımıza geri dönmeye çalıştığımıza dikkat etmez.

O, bizler ciddi bir tutum ayarlaması yapana kadar daha fazla insana bulaşmaya devam edecek.

Bu ayar nedir?

Bu, kaygı merkezimizin değişmesidir: Kendimiz için kaygıdan, başkaları ile ilgili kaygıya.

Başka bir deyişle, bizler doğal olarak kendimizi ve ailelerimizi korumak için ne yapmamız gerektiğini düşünmekteyiz.

Ancak, Koronavirüs bize endişemizi başkalarına yönlendirmemiz gerektiğini gösterdi: diğer insanları korumak, onlara sağlıklı ve virüssüz kalma koşulları sağlamak için ne yapmamız gerektiğini düşünelim.

Hepimiz, virüsün yayılmasını durdurmak için, kişisel hijyenin sürdürülmesi, maske takılması ve birbirimizden fiziksel mesafemizin tutulması dahil olmak üzere belirli koşulların sağlanması için, birbirimize bağlıyız.

Bu nedenle, bu koşulları kendimizi korumayla değil, öncelikle başkalarını korumayı aklımızda tutarak sürdürürsek, Koronavirüs’ün yayılmasını durdurabiliriz.

Virüsün yayılmasını durdurmak için yürüttüğümüz eylemlere, başkalarının yararı için olan niyeti yerine getirme vasıtasıyla, Koronavirüs’ün üstesinden gelmenin yanı sıra, başkalarını düşündüğümüzde hastalıktan ve diğer zararlı olaylardan gerçekten korunabileceğimiz anlayışına da ulaşacağız.

Başkalarına, topluluğumuzun ve toplumun korunması ve yararı üzerinde odaklanırsak, o zaman hastalık ve ölümü yayan bir virüs yerine, sağlık, esenlik, barış ve mutluluğu yayan pozitif bir virüs üretirdik.

Bu nedenle, Koronavirüs ile sadece bir hastalık veya pandemi olarak değil, karşılıklı bağımlılığımızda bir ders olarak bağlantı kurmak akıllıca olacaktır: başkalarının sağlığı ve refahı onları önemsememize bağlıdır, aynı şekilde kendi sağlığımız ve refahımız, bizi önemseyen diğerlerine bağlıdır.

Krizler, Doğada Dengesizliğin Bir Sonucudur

Soru: Şimdi birçok ülkede insanlar yavaş yavaş sokaklara çıkmaya, kafeleri doldurmaya ve alışverişe gitmeye başlıyor. Bu evden çıkışa, krizden çıkma denebilir mi?

Cevap: Hayır. Krizden çıkmak, gerçekten krizde olmanın, ondan kurtulmanın ve zaten çıkmış olmanın ne demek olduğunu anladığımız demektir. Bize ne olduğunu anlayana kadar onun içine giremedik bile.

Bu virüsün doğasını, ondan nasıl tamamen kurtulacağımızı, başka formları olup olmadığını, tekrar nüksedenlerin olup olmadığını vb. bilmiyoruz. Bu nedenle, nerede olduğumuzu bildiğimizi, emin bir şekilde iddia edemeyiz.

Her şey her zamanki gibi: kişi mümkün olduğunca rahat, konforlu ve basit bir şekilde yaşamak istiyor. Artık evde kalmaya tahammül edememekteyiz ve bu nedenle bir süre kapalı kaldığımız yerden kaçarak “krizden çıkıyoruz” diyorlar. Ama bu şekilde krizden gerçekten kurtulduğumuzu söylemem.

Gerçek şu ki kriz, bizi onun tüm parçaları ile bütünsel bir şekilde birleşmiş görmek isteyen doğanın, üzerimizdeki baskısının bir sonucudur. Onun cansız, bitkisel ve hayvansal seviyeleri birlikte uyum içinde çalışır. İnsan egoizminin hatası nedeniyle, doğa bizi çerçevesinden atar, bizi kendi dışına koyar.

Krizleri ve felaketleri, tsunamileri, volkanları, kasırgaları ve depremleri ile doğa, içinde çok kötü, dengesiz güçler uyandırdığımızı ve ayrılmaz bir parçası olmak istemediğimizi gösterir. Bunu yapmak için birbirimize bağımlı, aramızda birbirimize bağlı hale gelmeliyiz. Ama bunu istemiyoruz ve bunu yapamıyoruz; bu nedenle insanlık sorunlara sahiptir.

Şimdi doğanın bizi bir sopayla mutluluğa itmeye başladığı noktaya geldik. Böylece bizi kaçınılmaz olarak bağa doğru, birbirimize ve doğaya karşı daha doğru bir tavır yönünde iten her türlü virüs aktive oldu. Yakın gelecekte, nasıl davranacağımızı anlayana kadar bu daha net hale gelecektir.

Soru: Kriz duygusu, kötülüğün dünyayı yönettiği duygusu mudur?

Cevap: Kriz duygusu, doğada neden olduğumuz egoistik rahatsızlıkları dengelemek için kendini gösteren zorlayıcı doğa güçleridir.

“Doğanın Öğretme Yöntemini Öğrenmek” (Medium)

1930’ların başında, öğretmenimin babası, büyük Kabalist ve ünlü düşünür Baal HaSulam, insanlığın barışı nasıl başarabileceğini ve bu olmazsa ne olacağını özetleyen “Barış” başlıklı çığır açan bir makale yazdı. Diğer şeylerin yanı sıra, doğanın, yaratılan varlıklar yönelme biçimini, bağımsız oluncaya kadar onları nasıl yetiştirdiğini dile getirdi. Onun sözleriyle: “Bir insanın yaratılışını örnek olarak ele alalım: Ataların sevgi ve hazzı onun ilk nedendir, zira bu onların görevlerini yerine getirmelerini garantiler. Gerekli damla babadan çıkarıldığında… doğa, onun için bilgece, güvenli bir yer sağlar ve yaşam almaya hak kazanır. Doğa aynı zamanda onun günlük ekmeğini de tam olarak verir. Doğa ayrıca, anne karnında onun için harika bir yer hazırlamıştır, böylece hiçbir yabancı ona zarar veremez.”

“Tıpkı eğitimli bir dadı gibi onu bir dakikalığına bile unutmadan, her ihtiyacını karşılar, ta ki dünyaya gelebilecek gücü kazanana dek. Doğa, sonra da onu bırakmaz. Sevgi dolu bir anne gibi, onu büyüyene ve kendi yaşamını sağlayabilene dek, zayıf günleri süresince yardımcı olmak için “Anne” ve “Baba” adı verilen, güvenebileceği sevgi dolu, sadık insanlar getirir. Tıpkı insanlar gibi, tüm hayvanlar, bitkiler ve nesneler, varlıklarını ve türlerinin devamını garantilemek için akıl ve sevecenlikle bakılırlar.”

Bununla birlikte, Baal HaSulam, büyüdüğümüzde, sorumluluk almalı ve birbirimize gitgide daha saygılı davranmalı, birbirimize ve tüm doğaya özen göstermeliyiz diye tembihler. Doğanın derslerine ne kadar direnirsek, bize daha ısrarlı ve acı verici bir şekilde öğretir. Ve neredeyse bir asır önce Baal HaSulam; doğanın bize öğrettiği ders, almaktan ziyade vermek üzerine kurulu bir toplum inşa etmektir diye yazmıştır. Bizler isteksiz olduğumuz için, “insanlık iğrenç bir kargaşa içinde kavruluyor ve kavga, kıtlık ve onların sonuçları şimdiye kadar sona ermedi.”  diye eklemiştir.

Ancak, doğanın derslerinin, ağır/acımasız olması gerekmez. Baal HaSulam şöyle yazıyor: “Şaşılacak olan şey, doğanın, yetenekli bir yargıç gibi, gelişimimize göre bizi cezalandırmasıdır. İnsanlığın geliştiği ölçüde, yaşama gücümüzü ve varlığımızı edinirken acıların ve eziyetlerin de çoğaldığını görüyoruz.”

Sonuç olarak, Baal HaSulam şöyle yazıyor: “Doğanın bize emrettiği, başkalarına tüm gücümüzle ve bütün kesinliğiyle ihsan etme sevabının, bilimsel ve gözleme dayalı bir temeline sahipsiniz, şöyle ki içimizden kimse, toplumun hiçbir üyesi yine toplumun mutluluğu ve başarısını güvenceye alacak miktardan daha az çalışmayacaktır. Ve bunu bütünüyle yerine getiremeyecek kadar başıboş kalırsak, doğa bizi cezalandırmaktan vazgeçmeyecek ve intikamını alacaktır.”

Son olarak, Baal HaSulam, II.Dünya Savaşı’nın başlamasından sadece birkaç yıl önce, “Ve bugün çektiğimiz darbelerin dışında ayrıca, gelecek için çekilen kılıcı da dikkate almalıyız.” diye uyarıyor. “Doğru sonucu çıkarmak gerekiyor – doğa bizi sonunda yener ve hepimizi, onun kanunlarını tam anlamıyla izlemek adına, ellerimizi birleştirmek zorunda bırakır.” diye de ekliyor yani “başkalarına ihsan etme kuralına uymak.”

Doğanın aşamalı öğretim yöntemi, onlar dinlemedikleri için, Avrupa’nın yok olması ve on milyonlarca insanın ölümü ile sona erdi. Şimdi artan nefret döngüsünün, uğursuz bir girdap haline geldiğini görüyoruz, bu, tüm dünyayı bir kez daha boğmakla tehdit ediyor ve bedel, önceki dünya savaşından bile çok daha ağır olacak.

Son Nesil Yazılarında Baal HaSulam,  eğer, veren bir toplum ve karşılıklı sorumluluk toplumu kurma emrini üstlenmezsek, üçüncü bir nükleer dünya savaşının olacağını yazıyor. Nefret suçları ve uluslararası gerilimlerdeki artışa bakılırsa, tahmininin gerçekleştiğini görmek kolaydır. Fakat doğa yetenekli bir yargıçtır; bize eylemlerimize göre davranacaktır. Şimdi karşılıklı sorumluluğu seçersek, doğanın ağır derslerini önleyeceğiz.

Koronavirüs bize karşılıklı sorumluluğu uygulama şansı verdi. Tek yapmamız gereken iki yasaya uymaktır: maske takmak ve mesafemizi korumak. Bunu sadece birkaç hafta yaparsak, salgından kurtulmuş oluruz. Ama yapabilir miyiz? Dünyanın virüsten kurtulmasına yardımcı olmak için, başkalarına yeterince önem veriyor muyuz? Koronavirüs, birbirimize olan bağlılığımızın bir testidir. Başarısız olursak, doğa çok daha zorlu ve daha az sempatik bir öğretmen temin edecektir. Ve başarısız olmaya devam edersek, Baal HaSulam’ın tahmini gerçekleşecektir.