Category Archives: Toplum

Benzersiz İptal Seviyesi

Soru: Diyelim ki ben sağlık bakanıyım ve siz de maliye bakanısınız. Ülkenin, karantina için kapatılıp kapatılmayacağına bir saat içinde karar vermemiz gerekiyor. Farklı görüşlere sahip olacağımız nettir. Öyleyse, siz kendi fikrinizi,  ben de benim fikrimi iptal etmeli miyiz?

Cevap: Hayır. Hiçbirimiz kendi fikrini iptal edemez. Hiçbir faydası olmayacaktır. Burada tamamen farklı bir karar alma sistemi oluşturmamız gerekiyor, ancak kesinlikle bakanların kabinelerinden değil.

Egoist fikirlerinin üzerine çıkmak isteyen bir grup oluşturmalıyız. O veya başka bir egoistin tarafını tutmak değil, sadece kendi üzerlerine çıkmak. Bu ancak her birimiz diğerlerinin önünde kendimizi feshettiğimizde mümkündür.

Bunun için Onlu (Minyan) yeterlidir. Onludaki herkes diğerlerine karşı kendini feshetmeye başlarsa, o zaman toplumu hissedebiliriz, kendimizi feshettiğimizin ne anlama geldiğini hissedebiliriz.

Bu iptal noktası, Bina (yeni bilginin derecesi) derecesinin temeli olan, manevi gelişimimizin başlangıç noktası olacaktır. Bununla başlamalıyız.

Soru: Bu, birbirimizi kabul edip ortada bir şey bulsak bile hiçbir yere varamayacağımız anlamına mı geliyor? Çözüm farklı bir seviyede mi yatıyor?

Cevap: Evet. Ne yazık ki bu seviye hala belirsizdir çünkü gerçekten özel ve benzersizdir.

Yorum: Kavranması imkansız olan duygulardan bahsediyorsunuz.

Cevabım: Bu durumda, insanlık gözlerini kapatmadan ve bunu, zaten bu duyguya sahip olan insanlardan almadan önce biraz daha acı çekmek zorunda kalacak.

Korkunun Üstesinden Nasıl Gelinir?

Yorum: Bilim adamları en yaygın korkulardan, en az beşini belirlediler: salgın korkusu, sosyal izolasyon korkusu, yaşamın tamamen sanallaşması korkusu, çocuk sahibi olma korkusu ve insan genetiğine müdahale korkusu.

Cevabım: Bütün bu tür korkular günümüzde ortaya çıkıyor. Üstelik pandemi sayesinde daha da fazla ortaya çıkmaktalar. Bunun bizi ileriye taşıdığını düşünüyorum.

Soru: Korkuyu nasıl yenebilirim veya bu geçişi nasıl kolaylaştırabilirim?

Cevap: Sadece, tüm problemlerin üzerinde aramızdaki bağımızla-fiziksel bağ değil, yani karşılıklı yardımla, iyilik ve anlayışla. O zaman aramızda, hayatımızı güzelleştirecek bu tür dengeyi, bağı ve iletişim kanallarını yaratabileceğiz.

Ve hâlihazırda birbirimizden uzaklaşmamız gerektiği gerçeği de bizim yararımızadır çünkü mevcut ilişkilerimizle sadece birbirimize zarar verebiliriz.

Ahlak Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Soru: Ahlak, sosyal bilincin özel bir biçimi veya bir tür sosyal ilişki türüdür. Ahlaki yasaların ne zaman insan toplumunun önemli bir parçası haline geldiği kesin değildir, ancak Tanah’ın yazıldığı zamana atfedilebilirler. Kral Süleyman’ın yazılarının bazı ahlaki ilkeler içerdiğine dair kanıtlar vardır.

Ahlakın ne zaman ortaya çıktığını düşünüyorsunuz?

Cevap: Bu ne tür bir ahlak anlayışı olduğuna bağlıdır. Bugün itimat ettiğimiz ahlak, yaklaşık 6.000 yıl önce ortaya çıktı. 3500 yıl önce eski Babil’de yasalar şeklinde düzenlenmeye başladı.

İktidara gelen dünyanın tüm firavunları ve yöneticileri, hükümetin ve toplumun yapısı hakkında kendi politikalarını, kendi görüşlerini ve kendi felsefelerini sürdürmek istediler. Tüm ahlaki sistemler oradan ortaya çıktı.

Islahın Nesli

Virüs için güvenilir bir çare vardır: bağ kurmak. Bu tüm sorunlardan bir cankurtarandır çünkü kesinlikle küresel ve bütünleyici olan doğaya benzer hale geliriz. Bu şekilde bağlanırsak, hayatımızın tüm sistemlerini doğru bir şekilde ayarlayacak olan doğanın ortak gücüne daha bağlı hale geliriz.

Doğada hepimizi kontrol eden genel bir yasa vardır. Bu yasaya yakınlaşmak ve onunla doğru etkileşime girmek için bağ kurmalıyız. Tıpkı cansız maddelerin, bitkilerin ve hayvanların tek bir ortak yaşamda birbirine bağlı olması gibi, insanların da bağ kurması gerekir.

Öyleyse neden doğada birinin diğerini yok ettiğini görüyoruz? Bunun nedeni biz insanların birbirimize egoist davranmamızdır ve egoizmimiz doğanın: cansız, bitkisel ve hayvansal diğer tüm seviyelerini etkiler. Eğer egoist arzumuzu ıslah, kurt kuzunun yanında huzur içinde yaşar ve doğada hiç kimse diğerine saldırmaz.

Doğa ile uyum içinde olmanın faydasını göreceğimiz herkes için aşikardır. Bizim neslimizde, bu uyum tüm insanlık tarafından sağlanmalıdır ve bu nedenle, buna ıslahın nesli denir.

“Eski Değerler Öldüğünde Yenileri Doğar” (Linkedin)

Bizim için hiçbir şey eşyalardan daha önemli değildi. “Eşyalar” derken, mutlaka nesneleri veya aksesuarları değil, bizi diğerlerinden ayıran, bizi özel ve benzersiz kılan her şeyi kastediyorum. Covid geldiğinde, bizi evlerimize kilitledi, bizi neredeyse görünmez kıldı ya da daha doğrusu sadece sanal olarak görünür hale getirdi ve neredeyse tüm “eşyalarımızı” anlamsız kıldı. Ama değerler olmadan yaşayamayacağımız için, çünkü o zaman hayvanlardan farkımız kalmaz, yenilerini geliştirmeye başladık. Şimdi, yavaş yavaş, başkalarıyla olumlu, karşılıklı bağlantılardan zevk almayı öğrenirken, saygı ve hayranlık kazanma zevkinden vazgeçmeye mecbur kılındık.

Sokaklardaki ve medyadaki atmosfer, tam tersi olabilir ama yeni bir gerçekliğin yolunu açan zayıf akımlar var. Dışarıdaki savaş, herkesin kendi için yaşadığı eski dünyanın son nefeslerine işaret ediyor.

Hiçbir başlangıç kolay değildir, şüphesiz yeni bir gerçekliğin başlangıcı da kolay değildir. Ancak, ne şimdi ne de hiç bir zaman geri dönemeyeceğimizi ne kadar çabuk anlarsak, geçiş o kadar hızlı ve kolay olacaktır. Eski değerler bize rekabeti, yozlaşmayı, sömürü ve kirliliği getirdi. Onlar depresyona, takıntıya, yabancılaşmaya ve izolasyona neden oldular. Ayrıca bizlere, sonunda onları birer birer öldüren Koronavirüsü de getirdiler.

Birdenbire diğer insanları düşünmemiz ve onların da bizi düşünmesi gerekti. Bu süreçte, rekabet etmekten ziyade iletişim kurmanın, alıp bırakmaktan ziyade almanın ve vermenin, yabancılaşmak yerine bağlanmanın ne kadar iyi olduğunu keşfediyoruz.

Şu anda kendi hakları için savaşanlar kaybedecekler. Her şeyden önce herkesi birleştirmek için savaşanlar, tüm farklılıkların ve tüm zorlukların galip gelmesini sağlayacaktır. Belki şahsen değil ama bağlantı yolu, ayrılık yolunu bozacaktır; basitçe bunun zamanı geldi.

Saygı ve Öz Kontrol

Soru: İnsana, birine saygı duymayı öğretmek mümkün müdür?

Cevap: Bizler sadece örneklerden öğreniriz. Bu nedenle, birine iyi bir örnek gösterdiğimizde, iyi insanlar olarak büyürler. Saygı olumlu bir duygudur. Ancak bazen kişiyi sınırlayabilir ve kişinin gerilemesine neden olabilir. Bu nedenle kişinin kendi kendini kontrol etmesi gerekir.

Başkalarından tamamen egoistçe saygı beklemek, kişinin kendi üzerine yoğunlaşmasına neden olabilir. Sonuçta, eğer herkes onu onurlandırmaya başlarsa, büyümeyi bırakır ve ona verildiği sürece, durum ne olursa olsun yalnızca daha fazla saygı ister. Ancak saygı dışa yöneltilirse, bu ilerlememizi kolaylaştırır.

Yorum: Kendini gerçekleştirme veya manevi gelişim elde etmek isteyen biri için toplumdan gelen saygı belirtilerinin çok zararlı olduğunu defalarca söylediniz.

Yorumum: Bu tek kelimeyle felakettir! Bazen, kendiniz hakkında olumlu geribildirim duymak elbette iyidir, ancak genel olarak çevrenin, ilerlemeniz  için sadece doğru yönü göstermesi yeterlidir.

Olumlu geri bildirim ve iltifatlar kişiyi hoşnut hissettirir, gelişimini sınırlar ve her türlü öz yetersizlik hissini giderir.

Bu, kişiye başını kaldıramaması için baskı yapmakla ilgili değildir. Ancak, bilgi ve edinimle doldurulması gereken, kişide ek eksiklikleri ortaya çıkaran çok ciddi bir özdenetim çizgisi olmalıdır.

Bu konuda kaynaklarımızda çok şey yazılıdır. Örneğin, bir öğretmen öğrencilerinden çok fazla ilgi ve saygı görürse, manevi olarak gelişmeyi durdurabileceğini söylüyorlar. Bundan kaçınılmalıdır.

Batı’dan Doğu Kadar Uzak İnsanlar

Soru: Batılı insanlar çok fazla psikolojik baskı ve stres altındadır. Doğuluların aksine uzun süre hiçbir şeye konsantre olamıyorlar.

Son zamanlarda, Batılılar için çok sayıda eylem içeren özel meditasyon uygulamaları geliştirildi. Kişi, Hint öğretilerinde olduğu gibi sadece tek bir şeye oturup konsantre olmaz, aksine sakinleşmek için birçok eylemde bulunur.

Batılıların meditasyon yapması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Bunun pek yardımcı olacağını düşünmüyorum çünkü Batılılar ve Doğulular tamamen farklı psikolojik modellere, farklı amaçları olan kişiliklere sahipler. Batı toplumunda yaratılanlar ancak orada uygulanabilir. Ne Yerli Amerikalılar, ne Asya Hintlileri ne de Afrikalılar buna sahip olabilir.

Batılı bir şeyin, bir şekilde Rusya’da uygulanması mümkündür ama burada da görüyoruz ki, bu sadece zeka ve zihniyet düzeyi Batı ile benzer olan özel bir nüfus grubu için geçerlidir.

Prensip olarak her kıtanın, dünyaya, kendisinin ve toplumun gelişimine karşı tavır yönteminin, nüfus tarafından seçildiği kendi içsel ön koşulu vardır. Avrupalılar Avrupalı, Kuzey Amerikalılar Kuzey Amerikalı ise de temelde onlar, Yerli Amerikalıların kültürünü bastırmayı başaran Avrupalılarla aynıdır.

Güney Amerika, Güney Amerika’dır çünkü oradaki yerli halkların psikolojisi hakimdir. Güney Amerika ülkelerinden birine geldiğinizde, bunun özel bir dünya olduğunu hemen anlıyorsunuz. Asya ve Afrika’da da durum aynıdır.

Bir tür insanı, diğerine dönüştüremezsiniz. Yapabileceğimiz tek şey, herkesi kendi dünya algısına bırakmak ve herkes arasında uygun entegrasyonun gerekliliğini anlamalarını sağlamaktır. Aynı zamanda herkes kendi kültüründe kalır, Sovyetler Birliği’nde bir zamanlar söylendiği gibi: “biçim olarak ulusal, ancak içerik olarak sosyalist.”

Burada da aynıdır. İçerik Kabalistik olmalıdır. Bu, ortak bir dünyaya, bağa, nezakete ve sevgiye bir özlemdir, ancak bu, kişinin doğanın dilini anladığı ve diğerlerini doğru bir şekilde anlayabildiği biçimdedir.

Tarihi Bireysellikten Kolektif Akla

Soru: Kolektif akıl ve grup etkileri unutulmuş bilgeliktir. Bir zamanlar atalarımız bu bilgiyi kullandı ve sonra yıllarca unutuldu. Bugün bilim, yeterince tuhaf bir şekilde toplulukların bilgeliğe sahip olduğunu ve kolektif aklın, bireylerinkinden çok daha büyük olabileceğini ortaya koyuyor.

Bu bilgelik neden unutuldu ve onu ancak bugün keşfetmeye ve kullanmaya başlıyoruz?

Cevap: Önceden insanlığın kolektiviteye ihtiyacı yoktu. İlk önce bireyselliğe, bireyin egoist izolasyonuna ve de bireyin ve kolektifin karşıtlığına doğru gelişti.

Bu gibi durumlarda, bireysel kişilik her zaman kazanır, çünkü toplumu nasıl yöneteceğini, ifade etmeyi, kazanmayı, öne geçmeyi ve liderlik etmeyi bilen güçlü insanlardır. Bu nedenle, toplum onlara uzanır, onların önünde eğilmeye hazırdır, çünkü kolektifin bu şekilde var olması daha kolaydır.

İnsanların bencillik düzeyleri farklıdır. Bu nedenle, en bencil olan ileri atılır. İnsan toplumunun gelişiminde “bireyin tarihteki rolü” çok önemlidir. Nitekim, bu eğilimin düşüşüne doğru evrimleşmeden önce binlerce yıl geçti. Bireyin rolü ortadan kalkmaya ve kolektif onun yerini almaya başlıyor.

Bunu her yerde görüyoruz: işletmelerde, sporda, gruplarda. Birleşme gücünü taşıyan bir grubun birçok insandan oluşmasına rağmen bir kişi olduğu sonucuna vardık. Yeni bir şeyler yaratabilen ve ileriye atılabilen bir gruptur.

Yorum: İnsanlık, insanların bir ateşin etrafında oturup her şeye birlikte karar verdikleri ilkel komünal sistemden beri gelişiyor. Sonra 500 ila 600 yıl önce, Rönesans döneminde kişilik gelişiminde bir artış oldu. Ve bugün, bireysellik zamanının geçtiğini ve kolektif gelişimin başladığını söylüyorsunuz.

Yorumum: Ekip tek bir birey gibidir.

“İnsan İlişkilerinin ve İletişiminin Özü Nedir?” (Quora)

İnsan ilişkilerinin ve iletişiminin özü, karşılıklı uyumlu bir bağ halinin tezahüründedir.

Uyumlu bir şekilde bağ kurmadan önce, her birimiz birbirimizle ilişkilerimizde ortaya çıkan sayısız olumlu ve olumsuz hisler yaşarız. Sonuçta bu değişim, yeni ve uyumlu bir bağ türünün oluşumuna yol açar.

Bununla birlikte, ilişkilerimizin ve iletişimimizin bizi uyumlu bir bağa götüreceğinden nasıl emin olabiliriz?

Bu bizim hazırlığımıza, yani aldığımız eğitime, sosyo-kültürel etkilere ve yetiştirilme şeklimize bağlıdır.

Kendi içimizdeki ilişkilerimiz ve iletişimlerimiz hakkında endişelenmemize gerek yoktur. Bunun yerine, kendimizi en iyi şekilde nasıl hazırlayacağımızla yani uyumlu bir şekilde bağ kurmak için kendimizi çevreleyen eğitimsel, sosyal ve kültürel etkilerle ilgilenmeliyiz. Bu, çocuklarını okula veya başka bir toplantıya göndermeden önce başkalarına nasıl davranmaları gerektiğini öğütleyen bir anneye benzer.

Kendimizi uyumlu bir şekilde bağlanmaya hazırlayarak, yani kendimizi olumlu insan ilişkilerini ve iletişimini öğreten ve örnekleyen bir çevre ile çevreleyerek, sonrasında kendimizi yepyeni bir hissin açığa çıkmasına yakınlaştırabiliriz: başkalarının düşüncelerini, arzularını ve ihtiyaçlarını kendimizmiş gibi hissetmek. Böylesine paylaşılan bir algı ve his, insan ilişkilerinin ve iletişiminin özüdür.

İnsanlar Neden Motivasyonlarını Kaybeder?

Bizler arzularımızla hareket ediyoruz ve zamanımızda bu arzularımız bireysel doğrusal gelişimine son veriyor ve yeni bir kolektif ve bütünsel gelişim aşamasına giriyorlar.

Başka bir deyişle arzularımız, bireysel arzular olan gıda, seks, aile ve barınmadan, sosyal arzular olan para, şeref, kontrol ve bilgiye doğru, nesiller boyunca artmıştır ve bizim çağımızda, geçmişteki arzularımız gibi doğrudan yerine getirilemeyen yeni bir arzu ortaya çıkmıştır.

Bu yeni arzu ancak diğer insanlarla uyumlu bir bağ ile yerine getirilebilir. Bu binlerce yıldır nasıl geliştiğimize dair temelde yeni ve farklı bir gelişmedir ve bu yeni arzunun ortaya çıkmasından sonra hayatlarımıza nasıl yön vereceğimizi henüz kavrayamadık.

Çağımızda ortaya çıkan küresel bağlantılı teknolojiler ve ekonomiler gibi olaylar, bu yeni arzunun yüzeysel bir ifadesidir. Başka bir deyişle, bizi giderek daha fazla birbirine bağlayan sistemler yarattık, ancak henüz tutumumuzu olumlu bir şekilde birbirimize bağlamadık. Teknolojik ve ekonomik yollarla yüzeysel olarak bağlanmak, nihayetinde bizi tatmin etmekte başarısız oluyor çünkü zihinsel ve duygusal düzeyde pozitif bir şekilde bağlanmamız gerekiyor. Bunu yapmak, hayatlarımızda yepyeni bir tür tatmin ortaya çıkaracaktır.

İçsel olarak bağımsız kalarak, dışsal olarak ne kadar çok bağ kurarsak ve kendimizi geçmiş yöntemlere göre yerine getirmeye ne kadar devam edersek, o zaman bedensel/maddesel çeşitliliğimizde ortaya konan zevklerin: yemek, seks, aile, para, şeref, kontrol ve bilgi peşinden koşarken motive kalmayı o kadar zor buluruz. Bununla birlikte, aynı şekilde içimizde ortaya çıkan bu yeni arzunun, nihayetinde ne istediğini ve onu nasıl yerine getireceğimizi henüz daha kabullenemedik.

Motivasyonumuzu ve yaşama sevincimizi yepyeni bir düzeyde tazelemek için yeni bir yönteme, yeni eğitime ve yeni ortaya çıkan bu arzu ile tanışmamıza,  bireyci-doğrusal bir paradigmadan bütünsel-analog bir paradigmaya önemli bir geçiş çağında nasıl yaşayacağımıza ve yeni bulduğumuz karşılıklı bağımlılığımızı ve birbirine bağlılığımızı uyumlu bir şekilde nasıl gerçekleştirebileceğimize rehberlik edecek etkilere ihtiyacımız var.

Günümüzde pek çok insan motivasyonunu kaybediyor çünkü artık bireyci kendi kendine hizmet yollarıyla kendilerini memnun edebileceklerini hissetmiyorlar. Bu nedenle, kendimizi tamamlama/memnun etme şeklimizi değiştirmemiz gerekiyor: Başkalarını tamamlamak için samimi bir niyet inşa etmemiz ve birbirimizi tamamlamayı hedeflediğimizde, mükemmel bir yaşamdan daha azını keşfetmeyeceğiz.

Dahası, karşılıklı sorumluluk ve birbirine bağlılık kanunları olan doğa kanunları, bu gelişmenin arkasında durmaktadır. Doğa kanunları, birbirimizle gittikçe daha fazla bağ kurmamıza rehberlik ediyor. Dolayısıyla, artan bağımızı olumlu bir şekilde gerçekleştirmek için ne kadar aktif adımlar atarsak, doğanın yasalarına o kadar çok uyum sağlar ve buna bağlı olarak, yeni kurulan bağımıza girmek için doğada ikamet eden olumlu güçleri uyandırırız. Bu gerçekleştiğinde, şu anda bildiğimiz ve hissettiğimiz her şeyin dışında, sınırsız yaşamın tadına varacağız ve bizi egoist benliğimizden çıkıp başkalarıyla uyumlu bir şekilde bağ kurmaya teşvik eden bir atmosferden kaynaklanan yepyeni bir motivasyon dalgası hissedeceğiz.