Category Archives: Toplum

Duyguların Hizmetindeki Akıl

Soru: Kabalistik bilgiyi yayarken, kişinin alınan materyali anlamayabileceğini, ancak içinde bazı mekanizmaların tetiklendiğini ve bunun, açıklamayı aklıyla anlamasından daha önemli olduğunu söylüyorsunuz.

Bu nasıl çalışıyor?

Cevap: Evet, asıl mesele bunun önce duygularda gerçekleşmesi ve sonra aklın anlamasıdır.

Öyleyse neden aklı önemsemem gerekiyor ki? O sadece duygulara hizmet eder. Önce bir resim görüyorum, onu hissediyorum ve sonra onun hakkında düşünmeye başlıyorum. Dünyadaki her şeyde ve algımızdaki her şeyde bu böyledir. Akıl sadece duygularımın hizmetkârıdır. Duyguları tanımlar, ölçer, sıralar, karşılaştırır, analiz eder ve bana bir fikir verir.

Bu nedenle, eğer duygularım hakkındaki fikrimi değiştirmem gerekirse, bu bir iştir ve eğer duygularımı aklın yardımıyla değiştirmem gerekirse, bu farklı bir iştir.

Soru: Fakat Kabalistik bilginin fiziksel olarak yayılması nasıl gerçekleşiyor?

Cevap: Sadece yukarıdan. Işığın daha da geniş bir alana yayılması, daha da derinlere nüfuz etmesi için bir koşul sağlıyoruz.

Diğer insanlarla dışsal olarak bağ kurduğumuz için, ışığın bizim aracılığımızla onlar üzerinde etki etmesini sağlıyoruz. Bu şekilde onlar da yavaş yavaş fikirlerini, bize, dünyaya, her şeye karşı tutumlarını değiştiriyorlar.

Maddesel Yaşam Ne Zaman Değişecek?

Soru: Kudüs’te Kabalistik bir merkez oluşturmanın mantıklı olduğunu düşünüyor musunuz yoksa şimdilik anlamsız mı?

Cevap:  Bunun gerekli olduğunu düşünmüyorum çünkü bugün bizim için asıl olan, insanlığın durumu ve tüm sorunlarımızın gerçek çözümü hakkındaki bilgileri, dünyadaki tüm insanlara yaymaktır.

Biz bir eğitim kurumuyuz ve insanların sadece Kabala bilgeliği açısından nerede olduklarını bilmelerini istiyoruz.

Onlar yavaş yavaş, gerçekten de tek bir çıkış yolu olan bir koşulda olduğumuza ikna olacaklar: kendimizin üzerine yükselmek. Kendi kendimize değil – Kabalistik metoda göre – duyularımızı, gözlerimizi açacak ve bizi var olduğumuz bu küçük, kusurlu canlı dünyaya ek olarak ebedi mükemmel bir boyuta götürecek özel bir üst gücü çekerek.

Elbette, evrenin gerçek dış hacmini algılamaya başladığımızda, maddesel yaşamımız da değişecektir.

“Toplum Olarak Neden Bu Kadar Yozlaştık?” (Quora)

Her eylemimizin ve düşüncemizin arkasında, başkaları ve doğa pahasına kendimiz için haz almak istememize neden olan egoist bir arzu vardır.

Üstelik bu egoist arzu sürekli olarak büyür.

Geçmişte birbirimizle dost olabiliyorduk, günümüzde ise birbirimize, bir şeyler kazanmak için karşımızdakini nasıl kullanabiliriz merceğinden bakıyoruz. Ve böyle bir tavır için suçlanacak da değiliz. Çünkü bunun nedeni egomuzun büyümesidir.

Bunun hakkında ne yapabiliriz? İçimizde sürekli büyüyen bir tür hayvan var ve bizden etrafımızdaki herkesi ve her şeyi kendi çıkarımız için olabildiğince sömürmemizi talep ediyor.

Aslında, her zaman böyle bir istekle hareket etmiştik, ancak bugünkü kadar büyük değildi, bu yüzden onu, bugün hissettiğimiz gibi giderek artan olumsuz şekillerde deneyimlemiyorduk.

İçimizdeki egoist arzunun büyümesinin nedeni, sadece hayat deneyimlerimiz ve toplumumuzun giderek daha fazla yozlaşması değildir. Doğamızın özünde gerçekten egoist olduğunun, başkalarını ve doğayı mümkün olduğunca kendi çıkarımız için kullanmayı gerçekten istediğimizin ve böyle bir dürtünün bizi bir sürü olumsuz sonuca götürdüğünün, toplum olarak farkına varmamız gerekiyor. O zaman, bu farkındalık, bizde kendimizde köklü bir değişiklik yapma arzusu geliştirmelidir: egoist doğamızı özgecil bir doğaya dönüştürmek için, onlardan kazanmak için başkalarını nasıl kullanacağımızı düşünmek yerine kendimizi başkalarına fayda sağlamak için nasıl kullanacağımızı düşüneceğiz. Eğer böyle bir geçiş yapmazsak, toplum eninde sonunda parçalanacaktır.

“Bugün Kıtlık Riski Var Mı? Neden Var Ya Da Neden Yok?” (Quora)

Öğrencilerimden biri, ankete katılan uluslararası gıda güvenliği ve beslenme uzmanlarının neredeyse yüzde 90’ının “yenilikçi ve cesur eylem olmaksızın, küresel açlığın önümüzdeki on yılda artmaya devam edeceğini” tahmin ettiği bir rapora atıfta bulunarak, bana küresel bir kıtlık olasılığını sordu. Bu gerçekten de mümkün ve eski Kabalistik kaynaklar da çağımızda annelerin kendi çocuklarını yemesi kadar korkunç durumlara ulaşabileceğimizi belirtiyor. İşte bu kadar şiddetli olabilir.

Ancak, yaklaşan bir kıtlık fikrini, sadece ambarlarımızı ve depolarımızı doldurmak amacı ile düşünmemeliyiz Bu tür korkunç senaryoları göz önünde bulundurabilmemiz, bu tür durumlardan nasıl kaçınılacağı konusunda önceden ciddi bir şekilde endişelenmemiz ve bu tür krizlere neden olan temel nedeni öğrenip bunlarla başa çıkmamız içindir.

Sadece kıtlığın değil, başımıza gelen herhangi bir krizin arkasındaki temel nedeni araştırırsak, bunun insan ilişkilerindeki dengesizlikten, birbirimize olması gerektiği gibi davranmamamızdan kaynaklandığını görürüz.

Birbirimize karşı nasıl davranmalıyız?

Dengeli bir duruma ulaşmamıza yardımcı olacak bağlar kurmak için, birbirimiz arasında karşılıklı anlayışa ulaşmamız gerekiyor. Bugün ise tam tersini yapıyoruz, geriye hareket ediyoruz ve böylece hepimizin paylaştığı gemiyi sallıyoruz. Dünya böylece doğal olarak kıtlık ve yıkım dönemlerine doğru gidiyor.

Kendi kendimize getirebileceğimiz yıkım, bizi çok korkutmalı ki birbirimize karşı tutumumuzu değiştirelim ve bunu yaparak dünyayı değiştirelim. Yaklaşmakta olan kıtlık ve diğer krizleri düşünebilmemizin tek nedeni budur ve aynı zamanda genel olarak krizler ve ıstırap, deneyimlerimizin de nedeni budur: birbirimizle ilişki kurma biçimimizde olumsuzdan olumluya, egoistten özgeciliğe ve kayıtsızlıktan karşılıklı sorumluluğa doğru bir değişim meydana getirmek.

Böyle bir dönüşüm için katalizör ne olabilir?

Bunu başlatacak ve destekleyecek bir liderin olması gerektiğine inanıyorum. Dünyamız, insan toplumunun lideri olarak kabul edip takip edeceği, birleşme ve aynı zamanda kıtlık ve diğer krizlerin üstesinden nasıl gelebileceğimizden bahsedecek biri olmadan, zor bir yer. Elbette, bu ancak insanlar böyle bir lideri dinlerse işe yarar ve böyle bir kişiye kulaklarımızı açmamız için kıtlıklar ortaya çıkacaktır.

O zaman, bir kıtlık döneminden sonra, farklı olurduk. Hayata ve onun değerlerine karşı farklı bir tutum sergilerdik. Artık, hayatta kalmamızın büyük önemini ve günümüzün zorlu zamanlarında hayatta kalmanın bizim için ne anlama geldiğini hafife almazdık.

Geçmişte büyük kıtlık dönemleri, savaşlar ve diğer krizler yaşanmışken, bugün temelde farklıdır çünkü içinde bulunduğumuz çağ, bizi egoist ilişkilerimizin kötülüğünün kitlesel farkındalığına hazırlıyor ki bu, içimizde kendimizi değiştirme arzusunu uyandıracaktı. Kabala ilminde böyle bir uyanışa “kötülüğün farkındalığı” denir. Bizlerin, kendi doğamızı “kötü” olarak algılayabileceğimiz bir duruma ulaşmamız, onu böyle tanımlamamız ve bundan gerekli dersleri çıkarmamız için çok büyük bir ıstıraplar gerekir. Yani, maddi refah için birbirleriyle yarışan bireylerden oluşan fare yarışına bir son vermeli ve birbirimize ve doğaya fayda sağlamaya çalıştığımız, birbirimizi etkilediğimiz, birbirine bağlı ve bir bütünün parçaları olarak hissettiğimiz pozitif bağlı yeni ilişkilere geçmeliyiz. Henüz orada değiliz ama o zaman, yaklaşıyor.

Dünya’nın Gerçek Tarihi

Dünya tarihi, ya dünyevi olarak ya da büyüyen egoist arzularımızda ortaya çıkan bir tarih olarak görülebilir.

Onu önümde, sözüm ona bu dünya denilen derin, üç boyutlu küresel bir perdede görüyorum. Çevremde ve onun içinde, canlı olan sinemayı izliyorum ve ona katılıyorum. Ama aslında o benim içimde, benim arzumdadır.

Tüm dünyamız, benim arzularım, benim projeksiyonumdur, ben onu sadece dışarıdan görürüm, kendi içimden değil. Dışarıda ya da içeride olması fark etmez ama tüm bunlar benim.

Bununla birlikte, algımın yanlışlığı bir kenara bırakılmalıdır çünkü tüm evreni kendim ve kendimin dışı olarak ikiye ayırıyorum çünkü egoizmim şimdiye kadar bu resmi böyle algıladı. Egomdan kurtulduğumda ise tüm bunların yalnızca kendi “ben”im olduğunu görecek ve her şeyi kendi dışımda değil kendi içimde hissedeceğim.

Büyük Patlama’dan cansız, bitkisel ve hayvansal doğaya kadar gelişen egoizmden bahsediyoruz.

İnsan doğası, sözde M.Ö. 50.000 yılında kendini göstermiş ve M.Ö. 5.000 yılına kadar, herkesin eşit olduğu ve herkesin aynı mala sahip olduğu ilkel bir komün toplumu gelişmiştir.

İlk olarak, cansız bir düzeyde işleyen arzular gelişti ve MS 5. yüzyılda servet için arzular ortaya çıktı. Bu dönem insanlığın çok hızlı bir şekilde geliştiği, ilk teknolojilerin ortaya çıktığı bir dönemdir.

M.Ö. 5. yüzyıldan M.S. 15. yüzyıla, Orta Çağ’ın sonuna kadar güç için mücadele edilen bir dönem olmuştur. Rönesans, büyük keşifler, matbaa ve diğer başarılarla birlikte, bilimlerin gelişme dönemi, 20. yüzyılın sonuna kadar süren aydınlanma çağı başladı.

İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl ve sonrası, doğanın sınırlarının ötesine geçerek daha yüksek bir seviyeye, Yaratıcı’ya benzerlik seviyesine ulaşan yepyeni bir dönemdir. Ancak biz bununla başa çıkamıyoruz. Tarihimizde ilk kez, başımıza gelenler konusunda kendimizi tamamen bilgisiz buluyoruz.

Pek çok farklı görüş ve teori var. Bunların hiçbirinin bize bir şey söylemediğinin farkındayız. Ancak, doğanın gelişimine bakarak, bizden bütünlük, birlik ve Kutsal Kitap’taki “komşunu sev” ilkesinin gerçekleştirilmesini gerektirdiğini tahmin edebiliriz.

Son Sürgünden Çıkmanın Eşiğinde

Babil, Mısır ve İran’dan art arda sürgün edildikten sonra, son dereceye yükselişin koşullarını, yani tüm insanlığın mevcut küresel krizinden çıkış yolunu bulduğumuz bir durumdayız.

Şimdi modern küresel felaketler tüm insanlığın önünde tezahür ediyor. Henüz tam olarak tezahür etmediler, ancak şimdiden onların biraz farkına varmaya başladık ve yaklaştıklarını hissediyoruz. Tehdit edici “tsunamiler” üzerimize geliyor. İnsanlar çılgın, düşüncesiz egoist eylemleriyle nasıl bir Pandora’nın Kutusu’nu açtıklarını anlamaya başlıyorlar.

Bugün Kabala metodolojisini eyleme geçirmeliyiz. Bu konuda yapabileceğim bir şey olduğu için mutluyum ve insanlara ne yapmakla yükümlü olduğumuzu, hangi durumda olduğumuzu, bunun nasıl bir dünya olduğunu ve ne gibi fırsatlara sahip olduğumuzu açıklayabilirim.

Bu yöntemi, bir laboratuvarda olduğu gibi, kendi içimizde keşfedebildiğimiz ve daha sonra tüm dünyaya sunabildiğimiz, etkili olduğunu gösterebildiğimiz, pratik olarak nasıl çalışılacağını gösterebildiğimiz, tüm insanlığa örnek olabildiğimiz ve mümkün olan en kısa sürede nazik, hızlı bir şekilde üst güç durumuna yani ihsan etme ve sevgi niteliğine geri döndürebildiğimiz için mutluyum.

Medeniyetin Çöküşünün İşaretleri

Soru: Günümüzde herkesin kendi görüşü var ve herkes bunu ifade etmesi gerektiğini düşünüyor. Kişisel görüş nedir ve ne kadar önemlidir?

Cevap: Gerçek şu ki, egoizm büyüdü. Yüz yıl önce insanlar daha mütevazı olsalardı ve kendilerine ve başkalarına, kendi sınıflarına ve diğer sınıflara, sosyal konumlara ve sosyal kültüre bölünmeyi anlasaydılar ve nerede, ne zaman, hangi toplumda hayır diyebileceklerini bilselerdi keşke, artık tüm modern liberalleşmeler, kişinin her şeyi ve her yerde yapabileceğine inandığı bir duruma yol açtı. Özgürlük!

Sonuç olarak, ne bilgisi, ne kültürü, ne de herhangi bir becerisi olmadığı için, insan “domuz kulağından ipek bir kese” gibidir. Gördüğümüz bu. Her şeyden önce, bu tür davranışlar medya tarafından teşvik edilir ve gösterilir. Gazeteci olmak için ne gerekiyor? Hiç bir şey. Git ve işe alın. Nasıl “iyi” yazılacağını biliyorsanız, o zaman hemen bir kadroya katılabilirsiniz ve bu kadar. Ve daha sonra…

Elbette üst düzey gazeteciler var ama onlar daha çok analist, bilgili ve özel bir zihniyete sahip insanlar. Bu zaten bir meslek, bir iç kültür. Politikacıların üstünde olabilirler. Ama bunlardan kaç tane var?

Geri kalanlar, muhakeme yürütmeden rutin şekilde çalışanlar.  Gençlere akıllarına gelen her şeyi nasıl yapacaklarını gösteriyorlar. Gençler, kendilerini ifade etmeyi bu bireylerden öğreniyor ve bir nesil böyle yetişiyor. Her nesilde, onların ne tür bir medya tarafından yetiştirildiğini görebilirsiniz. Ve bu ortamlar tavrı ayarlar. İçine bakarsanız başlıklar kışkırtıcıdır ama metinde hiçbir şey yoktur.

Genel olarak, tüm bu ucuz numaralar, insanlara gerçeğe ve kişinin kendini nasıl ifade edebileceğine karşı küçümseyici bir tavır öğretir. Asıl mesele, tamamen boş bir şeye kıkırdamak ve gülmektir çünkü bu alışılmış bir şeydir. Her şey bunun üzerine kuruludur.

Ancak bunların hepsi bir düşüşün belirtileridir. Tüm medeniyetler yavaş yavaş bu şekilde yok oldu. Pek çok farklı medeniyeti ve dönemi içinde barındıran egoist medeniyetimizin, hem zaman içinde hem de aynı anda var olan birçok medeniyete bölünmesi bakımından gerilemesinin son dönemindeyiz. Bugün dünyada altı ya da yedi tane var, insan gelişiminin kaç farklı aşamasından geçtiğimizden bahsetmiyorum bile. Günümüzde, bunların hepsi bir sona geliyor.

Bağ Kurmak İyilik Adına Olmadığında

Yorum: Prensip olarak, dünyamız bağ üzerine kuruludur. Her iki durumda da, insanlar bir tür girişim yaparak, örneğin futbol vb. bir fikir etrafında toplanırlar.

Cevabım: Onlar egoist bir amaçla bağ kuruyorlar – diğerinin kazanmasına izin vermek yerine, bağdan kar elde etmek. Başkalarını yenmek için güçlü olması gereken mafya veya bazı örgütler gibi.

Bağ kurmak, iyiliğe, barışa, sevgiye veya üst gücün ifşasına yönelik değilse, yapılmamalıdır. Her durumda bu, birlik, kardeşlik, eşitlik ve dayanışma fikirlerinin bozulduğu Sovyetler Birliği örneğinde gördüğümüz gibi, kötü bir sonuca yol açar. Başlangıçta gerçekten herkesi bu fikre çağırıyorlardı, herkes kardeş, eşit kabul ediliyordu, herkes birleşmişti, bir istek vardı ve herkesin yüz yirmi ruble (çok az) kazanması önemli değildi.

Bu insanları cezbetti ve Batı’da katbekat daha fazla para kazanmalarına rağmen, buna eşdeğer bir şey öne süremediler. Öyle ki biri beş yüz kat, diğeri ise sadece beş kat daha fazla alıyordu ve insan için aradaki bu fark her şeyi yok eder. Ama herkes yüz yirmi kazandığında, o zaman bu daha iyidir. Keşke bu fikir desteklenebilseydi…

Ama bu manevi bir altyapı gerektirir. Bu nedenle, kimsenin bunun nasıl yapılacağını anlamadığı o zamandaki uygun eğitimin eksikliği, bu sonucunu verdi.

İnsanlığın Gelişiminin İki Yolu

İnsanlığın gelişmesinde iki yol vardır. Bunlardan biri korkunç ve ıstırap doludur. Karşı koyacak bir şey olmadan, sürekli bir egoizm büyümesi vardır, acı bizi defalarca, nesilden nesile yavaş yavaş öldüresiye döver, bizi savaşa, kıtlığa, hastalıklara, her türlü iklim felaketine, her türlü belaya sürükler!

Burada herhangi bir sorun ortaya çıkabilir! Aniden öyle bir felaket tüm dünyayı kasıp kavurabilir ki, nüfusun yarısı bir tür enfeksiyondan ölebilir. Önümüze her türlü bulaşıcı ve genetik sorun gelebilir. Bu nedenle, tüm bunları yaşamamamız ve bizi ileriye doğru itecek olan egoizmimizi kademeli olarak test edebilmemiz için bize Kabala bilgeliği verildi.

Ne de olsa, dünyamızın en düşük egoist seviyesinden, en yüksek manevi derecenin büyük egoizmine kadar, tüm egoizmi ifşa etmek zorundayız. Bu ölçeğin en düşük seviyesi olan mevcut durumumuzdan hareket edersek, o zaman 125. dereceye ulaşana kadar muazzam, inanılmaz acılar yaşamak zorunda kalacağız. Aynı zamanda insanlar ölemeyecekler bile çünkü onlar için ölüm bir kurtuluş olacak, intihar ederek bile kendilerine yardım edemeyecekler.

Dünyamızın birbirini ne kadar kolay mahveden insanlara dönüştüğünü görüyoruz. Üst güçlerin bizimle nasıl oynadığı, medeniyetimizin ne kadar sallantıda olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yok.

Nasıl güzel bir şekilde gelişilebileceğini tüm dünyaya göstermeli ve üst gücün yardımıyla kademeli olarak etkileşimler kurmalıyız. İnsanlar bunun mümkün olduğuna inanamıyor çünkü üst gücü kendilerine çekebilecek bir metodları yok. Sadece bizde var. Bizler bu teması kuruyoruz çünkü benden ve bizlerden diğerlerine geçebilecek olan Kabala’yı çalışıyoruz.

Grup, ben fiziksel olarak burada olmasam bile benim aracılığımla ışığı alıyor ve alacak. Bu bağlantı hiçbir yerde kaybolmaz, ne olursa olsun aynen kalır. Aynı şekilde, diğer tüm Kabalistler üst ışığa giden bağlantı halkalarıdır, bütün bir zincirdir.

Bu nedenle insanlara bu fırsatı vermemiz gerekiyor. Sanki bir insana, “Al onu! Bak, üst kuvvetin, üst ışığın indiği bir tüpüm var. Onu alabilir, kendini düzeltebilir ve bu hayatta, bu dünyada en iyi şekilde davranabilirsin. Bu size manevi enerji verecek, nerede, neden, nasıl ve ne için yaşadığınıza dair bir fikir oluşturacak ve hayatınızı doğru bir şekilde düzeltebileceksiniz.

Şimdi, bu andan itibaren, dünyamızda acı çekmeden, üst dünyanın sonsuz güzel zevklerine ulaşmada gelişiyor olacaksınız. Tüm kâinata, Yaradan’a, hayal bile edemeyeceğiniz mertebelere ve boyutlara kavuşacaksınız. Bu, fantastik resimleriyle dolu olan Hollywood değil. Evrenin ortasında, tüm dünyaların ortasında duran bir insan olacaksın.”

“Daha İyi Bir Gelecek İçin, Hangi Sosyal Yapıyı Geliştirmeliyiz?” (Quora)

Artık insan toplumunda, aileleri, kasabaları, şehirleri ve ulusları kapsayan tamamen yeni bir yapıya giriyoruz. Günümüzde milletler, ayrı ayrı sebzelerin salataya dönüşmesi gibi, yeni bir karışım formu ile yer değiştirmiştir. Bu, özellikle Avrupa’da belirgindir. Otuz – kırk yıl önceki gibi bir yapı artık yok. Mesela eskiden bir şehri ziyaret edip o şehrin karakterini görebiliyordunuz, bugün ise durum artık öyle değil.

Çünkü bizler, hayatımızda yeni bir yapı belirlemek zorunda kalacağımız ciddi değişimler yaşıyoruz. Öncelikle hayatımızın anlamının ne olduğunu irdelememiz ve buna göre yeni bir yapı oluşturmamız gerekecek.

Böyle bir sona doğru ilerlerken, kendimize ciddi ciddi şu soruyu sormalıyız: Hayatın anlamı nedir? Ne için yaşıyoruz? Geçmişte, neden yaşadığımıza dair net bir resmimiz vardı. Genç bir eşle evlenmek için yaşardık. Biz onların ailesini bilirdik, onlar da bizimkini bilirdi ve birlikte yaşamaya ve bir ev inşa etmeye başlardık. Her şeyi önceden bilirdik. Bugün, bu durumdan çok uzağız.

Belirli mesleklere dahil olmak, örneğin biyolog veya psikolog olmak istiyorsak, o zaman kendimizi hazırlamamız, üniversite okumamız, bu alanlarla ilgili çeşitli biyolojik veya psikolojik eserler ve kitaplardan çalışmamız gerekir. Daha sonra kendimizi birkaç yıl bu tür ortamlara yerleştiririz ve mesleklerimizi geliştiririz ve ardından belki de bir doktora veya başka uzmanlıklara da ilerleriz. Bu açıkça ortaya konmuştur. Ama dünyamızda, kuzey yıldızını bu şekilde takip eden kaç kişi var ki?

Hedefimizi belirlemeli ve ona nasıl ulaşacağımıza dair bir plan yapmalıyız. Toplum, böyle bir planın gerçekleştirilmesinde kilit faktördür. Geçmişte bizi destekleyen toplumlarımız vardı. Bugün, bu tür hedefleri destekleyen bir topluma ihtiyacımız var. Destekleyici bir topluma olan ihtiyacı mesleklerimizden de anlayabiliriz. Kendi başımıza kalırsak hiçbir şey başaramayız çünkü o zaman, hayvanlar gibi oluruz ve kendi içgüdüsel yapıları olan vahşi hayvanlar gibi bile olamazsak, o zaman kayboluruz.