Category Archives: Tabiat

“Hepimiz Tek Bir Bilinç Miyiz?” (Quora)

Doğa, insanlıkla tek ve bütün bir sistem olarak ilişkilidir. Ancak şu anki bakış açımız parçalanmıştır çünkü duyumlarımızda doğanın bütünlüğünden kopmuşuzdur.

Doğa saf özgecil bir niteliktir, oysa bizim doğamız bunun tam tersidir – bencildir. Başka bir deyişle, doğa bizimle bir verme ve sevme tarzında ilişki kurar ve birbirimizden ve doğadan zevk almak istediğimiz yerde tavrımız zıttır.

Buna göre, doğa bizimle tek bir bütün olarak ilişkili olsa da, bizler böyle bir ayrım yapmayız ve doğaya karşı sürekli bir karşıtlık içinde var oluruz. Doğaya olan karşıtlığımız, yaşadığımız tüm sorunların ve acıların da sebebidir.

Bununla birlikte, doğa bizi, egoizmimizin doğanın özgecil niteliğiyle değiştirileceği bir duruma geliştiriyor ve o zaman tamamen kendimizi – tüm insanlığı – tek bir bilinç olarak algılayacağız. Bilinçteki bu değişime ulaştığımızda, doğanın yasalarına uymaktan gelen yeni, uyumlu bir varoluş keşfedeceğiz.

Şu anda bireyci egoist bilincimizden doğayla dengelenmiş özgecil bir bilince geçiş içindeyiz, ancak arzularımız böyle bir seviye için henüz yeterince olgunlaşmadı.

Bilinçteki bu kaçınılmaz değişime yardımcı olmak ve hızlandırmak, böylece onu zevkle ve farkındalıkla deneyimlemek için, bağ kurma bilgeliğini öğrenmemiz gerekir. Bağ kurma bilgeliği, doğanın özgecil bir şekilde nasıl işlediğini, doğamızın nasıl zıt olduğunu ve kendimizi ayrı egoist varlıklar olarak algılamaktan kendimizi doğayla dengelenmiş tek bir sistem ve ruh olarak algılamaya nasıl geçebileceğimizi açıklar. Böyle bir öğrenme olmadan, insan egosu doğaya karşı büyümeye devam edeceğinden, hayatımıza daha fazla acı ve problem girmesini bekleyebiliriz.

Bağ Kurmak Doğanın Ana Yasasıdır

Soru: İsrail topraklarına ulaşmak için karşılıklı garanti şartını kabul etmek zorunda mısınız?

Cevap: Toprak terimi, manevi temeli ifade eder. İsrail toprağı, Filistin veya İsrail Devleti değil, insanların karşılıklı sevgi koşulunda olduğu manevi bir niteliktir.

Yorum: Kabala, toprağın yani Eretz’in bir arzu olduğunu ve İsrail’in, Yaradan için, ihsan etme niteliği için çabalayanlar olduğunu açıklar.

Tora, halk Sina Dağı’na geldiği zaman, aralarında kin doğduğunda, onlara bir koşul verildiğini anlatır: Ya birleşeceksiniz ya da burası mezarınız olacaktır.

Cevabım: Birleşme doğanın ana yasasıdır ve bizler bunu gerçekleştirmeliyiz. Mesele şu ki, Büyük Patlama’dan sonra arzumuz çok sayıda arzuya bölündü ve onları birleştirmemiz gerekiyor.

Tüm doğa, kendi yasalarına göre ancak çok yavaş, kademeli olarak birleşmeye çalışıyor. Aramızda kendi seviyemizde, insan seviyesinde yani doğanın en yüksek seviyesinde birleşmemiz gerekiyor.

Sorun burada ortaya çıkıyor: Farkında değiliz, anlamıyoruz ve uygulamak istemiyoruz. Ama yine de bu görevi ya iyi niyetle ya da dedikleri gibi sopayla, mutluluğa tamamlamalıyız.

Doğanın Tüm Güçlerini Dengeleyin

Soru: Sürekli çatışma halinde olan negatif ve pozitif güçler, insan seviyesinde dünyamızda kendilerini nasıl gösterirler?

Cevap: Dünyamızda iyi güçleri neredeyse hissetmiyoruz. Yalnızca arkadaşlar, akrabalar, ebeveynler ve çocuklar arasında çok sınırlı bir şekilde hissederiz. Ya da onları bize iyi ilişkiler dayatan doğanın içgüdülerinde hissederiz çünkü aksi takdirde yaşam ve üreme olmazdı. Ve doğanın diğer seviyelerinde bu güçleri görmüyoruz çünkü onları dünyamıza getirmiyoruz.

Soru: Bu, örneğin cansız bir seviyede dengelenmiş pozitif ve negatif bir güç olduğu ve bu nedenle Dünya’nın, bu madde dokusunun var olabileceği anlamına gelir.

Fakat bu güçlerin dengede olmadığı bir dönem vardı ve aralarında sürekli bir mücadele vardı. Aynısı insanlıkta da oluyor. Ve bunun bir sonucu olarak, sürekli savaşlar iyi ve kötü güçlerin sık sık birbirleriyle savaş halinde olduğu yerlerde yapılır. Onlar dengeye geldiklerinde ne olacak?

Cevap: İyi ve kötünün güçleri ancak kişi bunların oranlarına, karşıtlıklarına müdahale ettiğinde ve doğanın tüm güçlerini dengelediğinde dengeye gelecektir. O zaman doğa, onu dolduran herkesin iyiliği için hareket edecektir.

Soru: Yaradan’a yani ihsan etme niteliğine olan arzumuzun henüz tam olarak şekillenmediğini ve bunun sonucunda savaşlar ve çatışmalar olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Evet.  Bu aramızdaki ilişkidir ki bu, doğanın tüm seviyelerinde ve Yaradan’a yönelik ilişkimizde olan tüm koşulları belirler.

“Hayatınızın Amacını Nasıl Bulursunuz?” (Quora)

Bizi her an hayatın amacına doğru geliştiren doğanın yüksek planını ve programını öğrenerek hayatımızın amacını bulabiliriz.

Doğanın planını öğrenerek, yavaş yavaş şimdiki enkarnasyonumuzda neyi gerçekleştirebileceğimizi, önceki enkarnasyonumuzda kaderimizin ne olduğunu, doğanın nasıl işlediğini, neden olduğumuz gibi yaratıldığımızı ve çevrenin etkisi altında gelişim şeklimizin nasıl olduğunu hissetmeye başlarız.

O zaman bu sisteme nasıl katılacağımızı ve onu nasıl kontrol edeceğimizi anlayabiliriz. Arzularımızı ve niyetlerimizi, doğanın yüksek planını öğrenmeye dayalı rehberlikle birlikte kullanarak, doğanın kontrol odasına girebilir ve her şeyin nasıl ve neden olduğu gibi yaratıldığını keşfedebiliriz.

Hayatın amacını sormak, bu keşfe doğru atılan ilk adımdır. Tarih boyunca ve bireysel yaşamlarımız boyunca, hepsi mevcut algı ve duyum seviyemize ait olan yemek, seks, aile, para, onur, kontrol ve bilgi arzuları yoluyla gelişiriz.

Anlam ve amaç arzusu, zaten daha yüksek bir algı ve duyum düzeyine aittir ve hayatın anlamını ve amacını sormak onun keşfinin tohumudur. Bu arzuyu, sonsuz ve bütün olan hayatın amacına nasıl yönlendireceğimizi öğrenerek, fiziksel varoluş seviyemizin üzerine nasıl çıkacağımızı öğrenir ve kendimizi, her şeyin nasıl ve neden işlediğini algıladığımız daha yüksek bir realitede yaşarken buluruz. Üstelik böyle bir edinim seviyesinden, aynı zamanda kendi kaderimizi nasıl etkileyeceğimizi de öğreniriz.

20 Eylül 2015 tarihli Kabalist Dr. Michael Laitman ile Günlük Kabala Dersi’ne dayanmaktadır. Kabalist Dr. Michael Laitman’ın öğrencileri tarafından yazılmıştır/düzenlenmiştir.

Gel, Hisset ve Başar

Yorum: Tüm Kabalistik kaynaklarda, her zaman iki güç düşünülür, örneğin, Haman ve Mordecai, Musa ve Firavun, vb.

Cevabım: Doğada artı ve eksiden başka bir şey yoktur.

Soru: Prensipte, bunu basitçe iki kuvvetin etkileşimi olarak tanımlayabilir miyiz?

Cevap: Hayır, onu iki fiziksel kuvvet olarak tanımlayamazsınız. Aralarında birçok olası eylem, ifşa edilemeyen koşullar vardır ve bu nedenle dünyamızın imgelerinde alegorik olmaktan başka bir şekilde tanımlanamazlar. Artı ve eksiyi alıp, “Birbirlerine şöyle yaklaşıyorlar, böyle uzaklaşıyorlar…” diyemezsiniz.

Bu nedenle, Kabala, insanlara ıslahımızın tüm sorunlarını açıklamak için dünyamızın dilini kullanır. Kişi kendini ıslah etmeye başladığında bu nitelikleri hisseder ama ona “Ne hissediyorsun?” diye sormaya çalışır—söyleyecek hiçbir şeyi yoktur. Çünkü kişi güçleri hisseder ve onları ancak bizim dünyamızdaki somut örnekleriyle açıklayabilir. Sorun budur.

Önemli olan bunu yaşamamız, bunu hissetmemiz ve bunu başarmamızdır.

“Koronavirüsten Sonra Ne Olacak?” (Quora)

Bir noktada, Koronavirüs’ten kurtulacağız. Ancak, kısa süre sonra başka bir krizin insanlığı vurmasını kesinlikle bekleyebiliriz. İster Koronavirüs’ün başka bir kolu, ister tamamen başka bir pandemi veya başka bir kriz olsun, küresel ölçekte daha fazla kriz bekleyebileceğimizi söylememin nedeni, bunun, doğanın bizi yetiştirme biçiminin ayrılmaz bir parçası olmasıdır.

Doğanın bizi belirli bir hedefe nasıl yönlendirdiğini, bu hedefe giden yolda bize nasıl ifşa ettiğini ve doğayla denge kurmak için neleri değiştirmemiz gerektiğini anladığımızda, o zaman Covid pandemisi gibi, darbeleri doğanın planının temel parçaları olarak anlayabiliriz.

Doğa bize her seferinde bir tane olmak üzere dalgalar halinde darbeler gönderir, çünkü bize yönelik amacı, bizi doğayla dengelenmiş daha yüksek bir insani gelişme derecesine yükseltmektir. Bazen çocuklarına ders vermek için onlara sert davranan ve bunun sonucunda çocukların tutumlarında veya davranışlarında belirli bir değişiklik bekleyen sevgi dolu ebeveynlere benzetilebilir. Doğa, bize bir darbe vurduktan sonra genellikle onu düşünmemiz ve bizden beklediği değişimi gerçekleştirmemiz için zaman verir. Dolayısıyla Koronavirüs bir dizi darbedir ve doğanın bizden beklediği değişime adım atmazsak, birbirini izleyen her darbenin öncekilerden daha sert olmasını bekleyebiliriz.

Mevcut pandemiye özgü olan, küresel olan doğasıdır. Dünyadaki herkesi tıbbi, ekonomik, sosyal ve/veya psikolojik olarak çok çeşitli şekillerde etkiler, ancak sonuçta doğa hepimize bizden daha büyük olduğunu ve dahası hepimizin birbirimize bağımlı olduğumuzu hatırlatır.

Küresel karşılıklı bağımlılığımızı bu kadar net bir şekilde aydınlatarak, karşılıklı bağımlılığımızla en iyi nasıl ilişki kurmamız gerektiğini – birbirimize yardım ettiğimizi, desteklediğimizi ve cesaretlendirdiğimizi ve başkalarının ihtiyaçlarını kendimizle ilişkilendirdiğimiz kadar değerli gördüğümüzü düşünmek akıllıca olacaktır. Bu, doğanın bize öğretmek istediği derstir ve eğer karşılıklı bağımlılığımızı daha olumlu bir şekilde gerçekleştirmek için birbirimize karşı tutumlarımızda bir değişiklik yapmazsak, o zaman giderek daha fazla küresel ölçekli krizin bizi böyle bir kararlılığa getirmesini bekleyebiliriz.

İnsan vücudundaki hücrelerin, kendi bireysel ihtiyaçlarının üzerinde tüm vücudun sağlığına hizmet etmek için çalıştıkları gibi, küresel ölçekteki krizlerde de doğa, hepimizin tek bir küresel sistemin parçası olduğumuzu göstermeyi amaçlar. Bu nedenle, bizim için değerli ve önemli biri hakkında düşündüğümüz şekilde, insanlığı sevgiyle, özenle düşünmeye başlamamız akıllıca olur.

Bu zorluğun anahtarı, ellerimiz ve bacaklarımızla hiçbir ilgimizin olmamasıdır – hepsi birbirimize karşı tutumlarımızda bir değişikliğe işaret eder. İnsanlık arasında yaşayan karşılıklı bir ilgi ve düşünce atmosferi geliştirirsek, o zaman böyle bir tutum değişikliğinin – daha fazla pandemi ve diğer küresel ölçekli krizleri durdurmaktan, kişisel ve sosyal ölçekte ilişkilerde büyük gelişmelere ve daha fazla mutluluk ve güven, daha iyi sağlık ve anlam ve bollukla dolu yaşamları içeren yan ürünlerine kadar, nasıl sayısız olumlu değişiklik meydana getirdiğini göreceğiz.

 

Kabalist Dr. Michael Laitman’ın öğrencileri tarafından yazılmış/düzenlenmiştir.

2021 Yılı—Kölelik Çağının Sonu

Bir yıllık karantinadan sonra ekonomi nihayet açılmaya başladığında, yeni bir olgu ortaya çıktı: İşletmeler, yüksek işsizlik oranına rağmen üretime devam etmek için gerekli sayıda işçiyi işe alamıyor. Koronavirüs pandemisi nedeniyle işini kaybedenlerin herhangi bir iş fırsatı aramak için acele edecekleri ve çalışanlarla ilgili herhangi bir sorun yaşanmayacağı varsayılmıştı.

Ve hala, hem İsrail’de hem de dünyada büyük bir işgücü sıkıntısı var. Ve bu sadece düşük ücretli, vasıfsız işler için değil, aynı zamanda yüksek teknoloji, hukuk büroları, muhasebe için de geçerli. Bu nedenle ofisler küçük bir kadro ile ve azaltılmış bir programla çalışmak zorundalar.

Daha önce bu işleri yapanlar ise evde oturuyorlar, pandemi nedeniyle devletten iyi bir ödenek alıyor ve işe dönmek için aceleci değiller. Bu paradoksu yani devasa bir işsizlik seviyesi ile işçi bulmanın imkansız olduğunu nasıl açıklayabiliriz?

Çalışmak isteyen yeterli insan yok. Birçoğu bu arzusunu kaybetti. Sonuçta, açlık veya sosyal baskı tehlikesi altında değiller. Devlet yardımı alırken kanepeye uzanabilir, gazete veya kitap okuyabilir, TV seyredebilir veya ailenizle birlikte plaja gidebilirsiniz.

Ve aslında, bunda yanlış bir şey yok, çünkü bazen “oturup hiçbir şey yapmamak daha iyidir” deniyor. Dünya, iş yerinde aşırı zorlamak için yaratılmadı. Bir işe yaramayan bir sürü iş var, o yüzden evde oturmak daha iyi olmaz mıydı? En azından çevre iyileşecek ve kirlilik azalacaktır.

Kişi, onu zorlayan koşullara uyum sağlayan haz alma arzusu olduğu için, bunda beklenmedik bir şey yok. Üzerinde baskı yoksa, kişi kımıldamaz.

Daha önce toplum, çalışmamanın imkansız olduğu tavrını benimsiyordu: iş yok – geçim kaynağı yok. Bu nedenle, kişi geçimini sağlamak, ailesini ve çocuklarını beslemek için iyi bir meslek edinme arzusundaydı. Bugün her şey alt üst oluyor: Aile kurma, çocuk yapma arzusu yok, çalışmaya da gerek yok.

Ve aslında amaç daha çok çalışıp iş sahibini zenginleştirmek değil, ne için var olduğumuzu anlamaktır. Sabahtan akşama kadar işletme sahibi vergi ödemekten kurtulup birkaç milyon daha kazanacak diye işi nasıl çarpıtacağını düşünen bir ekonomist olarak çalışmanın ne anlamı var? Ve kendimiz için çok daha fazla oyuncak üretmemize ve oynamamıza imkan veren teknolojik ilerlemenin faydası nedir?

Bir kişinin bu zamanı ailesine, çocuklarına ayırması ve gerçekten bilim, felsefe, Kabala yani manevi ilerlemeyi çalışarak kendini geliştirmesi daha faydalı olacaktır. Kendisi için inşa ettiği yapay dünyayı değil, içinde yaşadığı doğanın doğal dünyasını çalışacaktır. Ve böylece her şey sakinleşecek, baskı ve sorun olmayacak, boşanmalar olmayacaktır.

Aksi takdirde, insanı zincire vuran sistemleri biz kendimiz destekleriz.

Bir insan evde kalırsa, dünyayı ve ailesinin, milletinin ve tüm dünyanın hayatını daha iyi hale getirmek için düşünmek için zamana ve enerjiye sahip olacaktır. Son yüz yılda bizi

Evrenin Resmini Kim Çizer?

Soru: Beni bir arzudan diğerine çeviren benim düşüncem mi yoksa Yaradan’ın düşüncesi mi? Bir eşek için ineği değişmediğimden nasıl emin olabilirim?

Cevap: Her şey, olanlara karşı doğru cevaba bağlıdır. İşte Yaradan sizin için evrenin resmini böyle çiziyor. Aslında, onun içinde hiçbir şey yoktur, hiçbir şey yaşamamaktadır.

Doğanın tüm cansız, bitkisel, canlı ve insan seviyeleri, önünüzde gördüğünüz her şey, tüm bu nesneleri sizin için çeken arzunun dört aşamasına dayanan beyninizin bir yansımasıdır.

Bu nedenle, her şey onu nasıl algılayacağınıza bağlıdır. Bunu not edin ve yavaş yavaş gerçeklik algısında bu şekilde ustalaşmaya başlayın.

Twitter’da Düşüncelerim / 02 Haziran 2021

Dünyamızda sadece egoizmin üzerine yükselen İsra-El, irade (karar ve davranış) özgürlüğüne sahiptir. Aksi halde kişi, hayvansal egoizmi tarafından yönetilir.

Bu nedenle dünyayı, ihsan etme niteliğinde davranmak için seçimimize göre Yaradan tarafından kontrol edilen bir kuklalar dünyası olarak görmeliyiz …

Bizler, düşüncelerimizin ve ilişkilerimizin en yüksek güç olduğu kapalı bir doğa sisteminde varız!

İklimin bozulmasına ilişkilerimiz dışında hiçbir şekilde etki edemeyiz. Onlar yüzünden, daha kötüye doğru değişiyor ve onlar sayesinde daha iyiye doğru değişmeye başlayabilir.

“Doğa İle Denge Nedir?” (Quora)

Doğa ile denge, aramızdaki bağlarda sevgi, karşılıklılık ve destek hislerini keşfetmek demektir. Bunu yaparak, doğanın içsel gücü ve temeliyle yani sevginin ve vermenin niteliği ile bağ kurarız.