Category Archives: Sevgi

“Bir Büyükbabanın Kalbi” (Linkedin)

İlk kez büyükbaba olduğumda ve torunumu ilk gördüğümde kalbim sevgiyle doldu. Onu kollarımda tuttum; onunla oynamak, onu iyi hissettirecek bir şeyler yapmak istedim. O zamana kadar hiç böyle bir duygu yaşamamıştım.

Sevgi, bu dünyada olmamızın sebebidir; dünyanın yaratılma sebebidir. Ancak büyükbabanın toruna olan içgüdüsel sevgisi gibi doğal sevgiden farklı olarak, yabancılar arasında sevgiden ziyade doğal direnç, yabancılaşma ve düşmanlık vardır.

Ancak hayat tam da bu duyguların üstesinden gelinerek şekillenir. Her canlı, dirençleri ve zorlukları aşarak gelişir. Bu “engeller” büyüme ve gelişme ihtiyacını yaratır. Zorluklar ve dirençler olmasaydı, evrim olmazdı ve insanlar asla var olmazdı.

Bu nedenle başkalarından ayrılma, onlara yabancılaşma ve düşmanlık duyguları olumsuz duygular değildir; onlar büyüme için kaldıraçlardır. Onların üzerine yükselmek ve büyümek istemediğimizde onları olumsuz olarak görüyoruz. Onları reddetmek ve onlardan korkmak yerine, büyümek ve kendimizi geliştirmek için fırsatlar olarak görseydik, onları memnuniyetle karşılar ve onlardan çok faydalanırdık. Üstelik onların üzerine yükselerek, o “engellerin” ortaya çıkmasından önce sahip olduğumuzdan daha büyük ve daha sıkı bir bağ oluşturabilirdik.

Örneğin, insan vücudunun karmaşıklığına kıyasla tek hücreli bir yaratığın karmaşıklığını düşünün. Onlar kıyaslanamaz. İnsan vücudu gibi karmaşık bir sistemin yaratılmasının nedeni, tam da tüm karmaşıklık düzeylerinin insan organizmasını oluşturmaya gelmeden önce karşılaştıkları engellerdir. Bu nedenle, bir anlamda, yaşamlarımızı, varlığımızı, bizden önceki seviyelerde ortaya çıkan nefret ve ayrılığa “borçluyuz”.

Bu bize, bugün aramızda ifşa edilen nefretle yüzleşme görevimizden kaçamayacağımızı öğretmelidir. Nefret, evrimi ve daha büyük birliği teşvik etmekten başka bir nedenle ortaya çıkmaz. Direnişimizle yüzleşmekten ve yeni ve daha sert nefret seviyesinin üzerinde birleşmekten kaçınırsak, kendi türümüzün evrimini engelleyeceğiz ve bunun bedelini ağır ödeyeceğiz.

Gezegenimizi saran toplumsal krizlere karşı tavrımız bu nedenle aile içinde olduğu kadar doğal değil, bilinçli ve niyetle olmalıdır. Kendimizi aile gibi hissetmediğimizi kabul etmeli, aile ilişkilerini örnek almak için çaba göstermeli ve aramızda bu tür ilişkiler kurmak için birlikte çalışmalıyız.

Buradaki anahtar kelime “birlikte”dir. Karşılıklı yabancılaşmanın üstesinden gelmek, nüfusun tüm kesimlerinin katıldığı karşılıklı bir çaba ile olmalıdır. Aksi takdirde, bir parça diğerini sömürecek ve tüm başarı bir iskambil destesi gibi yuvarlanacaktır. Gerçekten tek bir aile gibi hissedene kadar, ayrılığımızın üzerinde birlik oluşturmanın ne kadar önemli olduğunun bilincini yerleştirmeliyiz. Bugün hayatlarımız ve sevdiklerimizin hayatları buna bağlıdır.

Yaradan Sevgisine Ne Zaman Ulaşırız?

Soru: Komşuya duyulan sevgi ile Yaradan’a duyulan sevgi arasında bir fark var mıdır?

Cevap: Bizim ıslahımızda, denildiği gibi bir fark vardır: “Yaratılan sevgisinden Yaradan sevgisine.”

Biri olmadan diğeri olamaz. İlk olarak, komşumuza olan sevgiyi yeniden oluşturmalıyız.

Ve o zaman Yaradan için sevgiye ulaşırız. O’nun aramızda olduğunu ifşa ederiz. Başkalarıyla, verme ve onların koşulları için sorumluluk hissiyatıyla ilişki kurmaya başlarsam o zaman sevme koşulu gelir. Yani, kişinin komşusuna olan sevgisi sebeptir ve Yaradan’a olan sevgisi sonuçtur.

“Doğa İle Denge Nedir?” (Quora)

Doğa ile denge, aramızdaki bağlarda sevgi, karşılıklılık ve destek hislerini keşfetmek demektir. Bunu yaparak, doğanın içsel gücü ve temeliyle yani sevginin ve vermenin niteliği ile bağ kurarız.

Hayvanlar, İnsan Olmamıza Yardımcı Olacak

Yorum: Veteriner hekimler, günümüzde hayvanların depresyon nedeniyle çok sayıda hastalığa sahip olduğunu söylüyor. Eskiden evcil hayvan hastalıkları hakkında 50 sayfalık minik bir ders kitabı vardı ve şimdi 500 sayfayı dolduruyorlar.

Bir Rus veterinerlik ders kitabında okudum: “Yeterince yüksek zekaya sahip hayvanlar (köpekler, kediler) üzülüyorlar.” Sanki bir insandan bahsediyorlar: “Pencerenin dışı kasvetli ve soğuksa ve ev aynıysa, üzülüyorlar. Sahibi onları yürütmek için acele ediyorsa ve bu onun için zorunlu bir programsa ve bunda eğlence yoksa, hayvanlar üzülüyorlar. Sahibinin kendisi kötü bir ruh hali içindeyken, sinirli olduğunda, hayvan kendini yalnız hisseder.”

Görünüşe göre sanki hayvanlar hakkında değil, bir insandan bahsediyorlar.

Cevabım: Tabii ki onlar da bir ruha sahip.

Soru: Onlara her şeyi verdiğimizi söylüyorlar. Yani, onlar bizim tüm deneyimlerimizin, nefretimizin ve dünyada olup bitenlerin kurbanıdırlar.

Cevap: Hayvanlar çok hissediyor. Çok! Bir insandan çok daha fazlasını. İnsan unutabilir, dikkati dağılabilir, böyle sistemleri vardır. Ancak hayvanlar yapmaz. Sahibinin sahip olduğu şeyi direkt olarak hissediyorlar. Ve bu yüzden yanınıza uzanır, ağzını bacağınıza koyar ve gözlerinizin içine bakar ve işte bu kadar, onun için başka hiçbir şey yoktur. Siz onun tanrısısınız. Bu ürkütücü! Bizler onu anlamıyoruz, sempati duymuyoruz ve ihmal ediyoruz.

Soru: Gerçekten bir ustamız varmış gibi hissetmediğimiz için mi?

Cevap: Evet. Böyle bir örneğimiz yok.

Soru: Bu bize ne öğretebilir? Sorumluluk hissedebilir miyiz?

Cevap: Sonunda hepimiz birbirimizi etkiliyoruz. Yine de bitkisel, hayvansal ve insan doğası birbiriyle ilişkilidir. Yani onların çektiği acı bile bizimkiyle bağlantılı ve biz bunu hala bizim seviyemizde hissediyoruz. Dolayısıyla, hayvanlara dikkat edersek, tedavi edebileceğimiz birçok hastalık ve sorun var. Yani insanları iyileştirmek için hayvanlar aracılığıyla, bu seviyede bu depresyonların ve tüm bu sorunların daha da yayılmasına izin veremezdik. Ama onu takdir edip kabul edemeyiz. Kalplerimizde kedileri veya köpekleri anlamıyoruz.

Soru: Hayvanların aslında bizi tüm bu koşullardan iyileştirmek için ortaya çıktığını söyleyebiliriz miyiz?

Cevap: Yanımızda yaşayan hayvanları kendimizin bir parçası olarak kabul etmeli ve onlar aracılığıyla kendimizi iyileştirebileceğimizi ve düzeltebileceğimizi anlamaya başlamalıyız.

Soru: Yani onları genel olarak insanlaştırır mısınız?

Cevap: Hayır, ben sadece hayvanların insanlarla etkileşimini, bir hayvanın ne kadar empati kurduğunu ve insanı ne kadar tamamladığını ve insan deneyimlerini ve ıslahlarını kendi vasıtasıyla geçirdiğini anlıyorum.

Soru: Islahlarla neyi kastediyorsunuz?

Cevap: Demek istediğim, eğer kişi yanındaki hayvana daha fazla ilgi gösterirse, hayvan aracılığıyla kendisini ıslah edecektir.

Neden olmasın? Aynı zamanda ona kendi parçanı veriyorsun: biraz kalbinden, biraz da ruhundan.

Soru: Ve bundan sonra, eğer böyle yaşarsam, yavaş yavaş başkalarına böyle davranmaya başlarım?

Cevap: Elbette. Ve

mutlaka başkalarına değil. Onun aracılığıyla, bu köpek ya da kedi aracılığıyla ya da sahip olduğunuz her neyse. Bunu yaparak dünyaya iyi tavrınızı yayıyorsunuz! Bu zaten sizin ıslahınız. Bunu sizden nasıl beklediklerine, talep ettiklerine bir bakın. Hiçbir gizli düşünceleri yoktur; onlar hala hayvan seviyesindeler.

Bence hayvanlar, onlara doğru bir şekilde davranırsak, insan olmamıza yardımcı olabilirler.

 

Sonsuz Manevi Tatminin Sırrı

Maddesel dünyada tatmin, hazzı söndürür. Acıkırsam ve yemeye başlarsam, yavaş yavaş açlığımı giderir ve iştahımı kaybederim ve iştahla birlikte haz kaybolur. Sonuç olarak, boş kalırım, tam bir sıfır olarak ve bu, diğer her şeyde de öyledir.

İlk başta alevlenen ateşli aşk, yavaş yavaş rutin hale gelir ve soğur. Alışkanlık hazzın tadını köreltir ve sonunda onu öldürür, bu da ölüme yol açar.

Ancak manevi yaşam sonsuz ve mükemmeldir çünkü manevi eylemlere girmeden önce bile onları nasıl sonsuz ve mükemmel hale getireceğimizi öğreniriz, yani arzumuz yok olmaz, sadece büyür. Arzunun ana şey olduğunu anlamalısınız ve sürekli büyümesi ve kalitesi üzerinde çalışmalısınız.

Bu nedenle, manevi ilerleme, Adam HaRishon parçalandığında, Yaradan tarafından bizim için hazırlanan her türlü özellik tonunu içeren arzumuzun ne kadar gelişmiş ve çok yönlü olduğu ile belirlenir.

Ve bizler, bu arzuyu besleriz öyle ki ondan tek bir parçacık bile kaybolmasın. Tüm arzuların var olduğundan ve birbirini desteklediğinden, birbirlerini zenginleştirdiklerinden emin oluruz ve bu sayede NRNHY’ın tam ışığına, ıslahın sonuna ulaşırız.

Maddesel dünya ile manevi dünya arasındaki fark, bedensel eylemlerde doyumun arzuyu söndürmesidir. Ve maneviyatta, haz alarak arzuyu nasıl daha fazla artırabileceğimizi öğreniriz.

Bu nedenle, arzu bizim için asıl şeydir, tatmin değil. Sonuçta, tatmin, tamamen arzunun büyümesine ve doğru konumlandırılmasına bağlıdır. Arzunun kendisinin, büyüdüğü ve güçlendiği gerçeğinin tadını çıkarmaya başlarım.

Bu tamamen farklı bir çalışmadır çünkü arzumu yerine getirmeyi umursamam. Sonuçta, üst dünyada her zaman sonsuz memnuniyet vardır ve sadece her zaman doğru arzuya sahip olmak ve onu mümkün olduğunca büyütmek konusunda endişelenmem gerekir.

Bu nedenle, Yaradan’a yaptığımız dualar, istekler ve övgüler; O’na her yakarış o kadar önemlidir ki, çünkü koşulumuzu ve memnuniyetimizi onlar belirler. Aslında, içimdeki arzudan haz alırım.

Bu yüzden ilk aşk acıları çok tatlıdır. Onlar fiziksel tatmin değil, haz verenlerdir. Tatmin gelir ve gider ve geride boşluk bırakır. Ruhu doldurabilen ve hafızada kalan bu özlemdir.

Tüm sanat eserlerinin zihinsel ıstıraptan, özlemlerden ve duadan bahsettiğini görürüz. Bu nedenle, gerçek tatminin, sevilen kişiyi özlemekten geldiğini unutmamalıyız.

Tatmin sadece arzuyu artırıyorsa, bu maneviyatta olduğumuzun bir işaretidir. Sadece kendimden vazgeçmeye çabalarken, dolumu bastırmam, aksine onun için yeri genişletirim ve arttırırım.

Orta Çizgi Nasıl Oluşturulur?

Soru: Orta çizgiye geçmek için sağ çizgiden isteyerek nasıl vazgeçebiliriz?

Cevap: Hiçbir şeyden vazgeçmemelisiniz. Orta çizgi, sağ çizgi ile sol çizgi arasındaki doğru kombinasyonun bir sonucu olarak ortaya çıkar.

Bir yandan, orta çizgi, ikisi sayesinde var olur. Sağ çizginin,  yalnızca karşısında ona zıt olan sol çizgi olduğundan dolayı sağ çizgi olduğunu söyleyebiliriz. Aslında, iki çizginin uygulaması orta çizgide gerçekleşir. Bu, bir çizginin diğeri olmadan var olamayacağı anlamına gelir. Karşılıklı var olarak birbirlerini belirler ve tanımlarlar.

Soru: Orta çizginin herhangi bir özel, açık göstergesi var mı ve bunun gerçekten orta çizgi olduğunu nasıl idrak edebiliriz?

Cevap: Orta çizgi, denge ile edinilir. Tıpkı bir ipin üzerinde yürüyen bir insanın, bir sopa yardımıyla kendini sürekli dengelemesi gibidir. Sizin için de aynısıdır. Eğer bunu unutursanız orta çizgiye sahip olmayacaksınız çünkü o, kendi başına değil sadece iki zıt çizginin birleşimiyle var olur.

 

Komşunuz Hakkında Düşünmeye Çalışın!

Soru: Komşu kimdir?

Cevap: Herhangi biri. Kişi, sistemimizi dengede tutmak için gereken her şeyi yaparsa, o zaman onun için önemli olan tek şey ihsan etmektir. Aslında bu kolaydır. Bir başkasını düşünmeye çalışın ve tüm saçmalıkların, tüm sorunların kafanızdan nasıl kaybolup gittiğini göreceksiniz. Aynen böyle – kendimden diğerlerine.

Soru: Komşu gerçekten dünyadaki herhangi bir insan mı?

Cevap: Evet. Deneyin. Fiziksel seviyede bile. Kabalistik seviyede, bizler zaten bağ sistemiyle ilgileniyoruz.

Yorum: Başkası için bir şey yapmak için bir tür yakıt almam gerekiyor. Bunu neden yaptığımı anlamam gerekiyor.

Cevabım: Size yakıt verilecek. Ayrıca harekete geçmeniz için size kalori verilecektir.

Soru: Ama kişi için komşuyu düşünmesi doğal değil, değil mi?

Cevap: Güç talep edin, böylece mümkün hale gelecek.

Soru: Tüm bunlara neden ihtiyacım var?

Cevap: Bunu yaparak, Yaradan’la eşitliğe ulaşırsınız.

Hayatımızın Peri Masalının İyi Bir Sonu Olacak Mı?

Soru: Tüm ulusları birleştiren bir şey var – peri masalları. Herkesin hayatının bir parçasıdır. Hayata peri masalları dinleyerek giriyoruz. Bir tür ahlak, çocuklar için anlaşılabilir olması için onlar aracılığıyla bize aktarılır. Sonra büyüyoruz ve peri masalları anlatmaya devam ediyoruz, ama onlara hikayeler, masallar vb. diyoruz. Bilgeler ayrıca alegorik olarak yazarlar ve bir peri masalı aracılığıyla çok şey aktarırlar.

Peri masalında ne vardır?

Cevap: Her şey! Kesinlikle her şey. Bir oduncu, bir prenses, bir kral, çizmeli bir kedi, tekerlekli bir balkabağı var, ne istersen. Atların toynaklarını gergin bir şekilde hareket ettirmesi ve benzeri şeyler. Prensesini arayan mutsuz bir prens. Ya prens kurbağaya benzer ya da prenses yüksek bir kulede bir yere hapsolmuştur. Ne isterseniz, her şey mümkün. Bir peri masalı her şeyi yapabilir! Ve dahası, sanki çıplak bir biçimde kendini çok açık bir şekilde gösterir.

Yani onlar severler, birlikte olmak isterler. Biri yardım etmez, biri ona karşıdır. Her şey açıktır. Peri masalının güzel yanı budur. Dünyamızda birçok yetişkin gerçek peri masallarını izlemekten zevk alır. Bunların peri masalı olduğunu bilmelerine rağmen.

Soru: Neden? Bu gerçeklikten bir kaçış mı?

Cevap: Bu aslında hayatımızdan daha gerçektir.

Soru: Peri masalın gerçekliği nedir?

Cevap: Adalet ödüllendirilir, sadakat ödüllendirilir. Ancak tüm bunlar, egoizmimizin labirentlerinden, her türlü kuytu köşesinden, kıvrımlarından, pek çok virajdan geçmek zorundadır.

Soru: Öyleyse peri masalı gerçekten ne olacağını mı anlatmakta? İyilik kötülüğe karşı zafer mi kazanacak?

Cevap: Kesinlikle. Aksi takdirde hiçbir şey başlamazdı. Tüm peri masallarının iyi bir sonu olmalıdır, çünkü zaten başlangıçta ayarlanmıştır.

Soru: Ya kötü sonu olan peri masalları, peki ya onlar?

Cevap: Böyle bir şey yok. Bu, bitmedikleri anlamına gelir.

Bir peri masalı, sondan itibaren yazılır. Ama iyi bir sonun içinde, bir başlangıç, bir sonuç, bir zirve olmalıdır. Genel olarak, kesinlikle her şey ve her zaman iyi bir son. En başından beri tasarlanır.

Benim sonucum şudur: Bir peri masalı baştan başlamalıdır. O zaman bir tür gösteri süreci olmalı; eğitici, suçlayıcı vb., Kahramanlar birbirinden uzaklaşmalı ve olanlardan mutsuz olmalı, bu öldürmek ister ve işe yaramaz, bu kaçmak ister ama yapamaz, evlenmek isterler, işe yaramaz vb.

Yani, bütün bunlarda aralarında bir bağ bulamıyorlar ve bu masalı kim yazıyor? Yaradan! İşte o zaman, her biri kendi yöntemleriyle çözümlerden yavaş yavaş umutsuzluğa kapılırlar: “Ne yapmalı?” diye. Sonra bir üst iradenin altında olduklarını anlamaya başlarlar ve sonra her şey kendileri için yoluna girmeye, bir araya gelmeye başlar. Ve bu üst iradenin, üst gücün onları doğru karara, iyi bir sonuca götürdüğü anlaşılır. Ve iyi zafer.

Soru: Şimdi gerçekten bizim zamanımız hakkında mı konuşuyordunuz?

Cevap: Tam da bizim zamanımızda, bu üst güç, insanlığın sorulara üst güç olduğunu söylemekten başka bir cevabı olmadığı zaman, çeşitli durumlarda kendini göstermeye başlıyor.

Yorum: Ve insanlığa göründüğü gibi, bu kaba peri masalı hareket etmeye başlıyor.

Cevabım: Ve sonra nazik olacak! Çünkü sizi nihai çözüme- onu tasarlayan, geliştirmeye ve yapmaya başlayan ve şimdi onu bitirmesi gerekene yönlendiriyor.

Soru: Ve bizler sevgiye,  mutluluğa mı yönlendirildik?

Cevap: Evet!

“Çevrimiçi Yaşam Rehberi” (Linkedin)

Beğenelim ya da beğenmeyelim, çevrimiçi yaşıyoruz. Evde kalmak, pandeminin bir yıldan fazla sürmesinden sonra küresel boyutlara ulaştı. Artık birbirimize bağımlı olduğumuz, çeşitli çevrimiçi iletişim araçları ve platformları aracılığıyla birbirimizi sürekli etkilediğimiz her zamankinden daha açıktır. Bu yeni gerçeklikten en iyi şekilde nasıl faydalanabiliriz? Yeni ilişkilerimizin doğasını incelemek için doğru “gözlükler” takarak nihai faydayı elde edeceğiz.

Uzayan COVID-19 krizinin bir sonucu olarak, iş yerlerinin ve işletmelerin uzun süre kapalı kalması, şu anda sanal olarak çalışan, okuyan, iletişim kuran ve sosyalleşen dünya çapında milyonlarca Amerikalı ve insan için istihdam ve yaşam tarzını değiştirdi. Çevrimiçi yaşamın, sağlık krizi sona erdikten sonra bile yaşam tarzımızın uzun süreli bir parçası olarak kalması bekleniyor. Yakın zamanda yapılan bir Pew Research araştırması, ankete katılan kişilerin tam zamanlı olarak evde çalışanların % 71’inin, kendilerine böyle bir seçenek sunulsa bile pandemi kontrol altına alındıktan sonra bile bunu yapmaya devam etmek isteyeceğini ortaya koydu.

“Normal” hayat dediğimiz şey asla tam olarak geri dönmeyeceğinden, yeni çevrede uygun ve anlamlı bir şekilde yaşamayı öğrenmemiz iyi olur. Tüm kalpleri, tüm zihinleri, tüm arzuları, tüm düşünceleri birbirine bağlayan – her şey ve herkes arasında bağlantı kuran görünmez iplikleri hayal edin. Bu bağlantı ağının iki olası durumu vardır: ilk doğal durum ve proaktif seçim ve farkındalık yoluyla ulaşmamız gereken daha gelişmiş bir durum.

İlk durumda, ağ içindeki bireyler yalnızca kendi çıkarlarını hissederler ve arzularını yerine getirmek için başkalarını kullanmaya çalışırlar. Böylesine kendine odaklı bir yaklaşım, ağ atmosferini olumsuz ve yıkıcı bir rekabetle, kontrol, bölünme ve nefret duygusuyla doldurur. Temel olarak, hiç kimse sakin bir biçimde uyumaz; herkes şu ya da bu şekilde acı çeker.

Daha gelişmiş durumda, bireyler ortak bir hedefe sahip bir kolektifin parçası olduklarını ve tamamen birbirlerine bağımlı olduklarını hissetmeye başlarlar. Kolektifin üyeleri arasındaki ilişki karşılıklılık, tamamlama, verme ve sevgiye dayanır. İkinci senaryodaki başarının tanımı, herkesin başkaları için en iyisini yapmaya çalıştığı toplumsaldır.

Bu iki durum birbirine tamamen zıttır. Birinci durumda hissedilen dünya zor bir dünya iken, ikinci durumda hissedilen dünya güzeldir. Nerede yaşayacağımı belirleyen kim? Başkalarına karşı tavrımla, ben belirlerim!

Herkesle egoist bir kendini tatmin etme bakış açısıyla ilişki kurarsam, ilişkilerimizin her geçen gün kötüleştiği bir dünyada her zamanki gibi yaşarım. Ama kişisel egoizmimin üzerinde, ben olmayanların endişelerini de içeren bir tavır geliştirmeyi başarırsam, ters bir dünya bana açılacaktır, daha yüksek ve daha olumlu bir dünya ifşa olacaktır. Bunu şimdi hissedemememin nedeni, onu anlamak için gerekli nitelikleri henüz geliştirmemiş olmamdır. Bu, radyo yayınlarının çalışma şekline biraz benzer: hangi istasyonu dinleyeceğimi belirleyen şey, alıcımın ayarlandığı dahili frekanstır.

İçinde yaşadığımız ağ, tek ve aynıdır, herkes arasındaki bağlantılar, onları hissetsek de hissetmesek de zaten vardır. Eğer  “Komşunu kendin gibi sev” şeklinde yeni bir doğa geliştirmeyi başarırsam ve başkalarına sevgi ve düşünceli davranırsam, bu ilişkiler ağında beni iyilikle dolduran sonsuz ve eksiksiz bir güç hattı olduğunu hissetmeye başlayacağım.

Bu güç kaynağı bizi mükemmel bir şekilde yönlendirir ve hayatın hiç kimse veya hiçbir şey tarafından engellenemeyen çok yüce bir amacı olduğunu ifşa etmek için, anlayışımıza ışık tutar. Bu tutum değişikliği, insan ilişkilerimizde uygulamaya konulursa, sanal çevremizi aydınlatacaktır ve hayatımızın her anının, bir parmak dokunuşuyla tüm yaratılışı dolduran sevginin gücüyle bağ kurmak için bir fırsat haline geleceğini anlayacağız.

Sevgiye Geçişin Tek Yolu

Baal HaSulam, “ Özgürlük”: Tora ve Mitzvot, yalnızca İsrail’i arındırmak, içimizde doğuştan yerleştirilmiş olan ve genellikle kendini sevme olarak tanımlanan, kötülüğü tanıma duygusunu geliştirmek ve Yaradan’ın sevgisine giden bir tek geçiş olan “ başkalarını sevmek” olarak tanımlanan saf iyiliğe gelmek için verildi.

İnsanlar asla birbirleriyle birleşmezler, ancak Yaradan’ı özledikleri ve O’nu ifşa etmek istedikleri için, bu özlem onları birbirine bağlar. Başka hiçbir şey, ne bir anneyi çocuklarıyla ne de bir kocayı karısıyla, ailesiyle, akrabalarıyla, milletlerle veya insanlıkla gerçekten birleştiremez. Bu nedenle, örneğin, homojen bir karışımdan başka hiçbir şeyin kalmadığı karışık gazlar veya sıvılar gibi, mutlak kaynaşma içinde olduğumuz manevi kökenimize özlem duymalı ve ona dönmeliyiz. Bunun için Kabala verildi – bizi karıştırmak ve birleştirmek için.

Birleşmeye çalıştığımızda, bunu ne ölçüde başaramayacağımızı anlamaya başlarız ve Yaradan tam olarak birbirimize bağlı olduğumuz ölçüde algılanır. Bunun işe yaraması için ne yapmalıdır?

Hiçbir şey yapamayız! Ve bu “yapamayız”, bizim doğamızdır ve tıpkı bir mıknatısın aynı iki kutbunun birbirini itmesi gibi, birbirimiz tarafından itilmiş hissetmemize neden olan mutlak kötülüktür.

Kötülüğün farkındalığı, doğuştan kim olduğumuzu ve tek bir bütün olmak için ne ölçüde bağ kuramadığımızı gösterir. Bu, karşılıklı reddetme, egomuz, öz sevgimiz olarak tanımlanır.

Egonun gerçek gücünü, reddetmeyi, nefreti, başarısızlığı, birbirimize karşı uyanma eksikliğini hissetmeye başladığımızda,  tam tersi olan başkalarına sevgiyi hayal etmeye başlayabiliriz.

Büyük öğretmenimiz Baal HaSulam, bunun Yaradan sevgisine tek ve eşsiz geçiş olduğunu söyler. Bu nedenle, birleşmek için, güçsüz olduğumuz bir duruma ulaşmalı, onu tüm gücümüzle uzaklaştırmalı ve onu artık hiç istememeliyiz.

Sizden geriye hiçbir şey kalmadığında, kişinin sevgi gibi bir duyguya, başkalarının içinde tamamen fesholmaya nasıl dayanabileceğini hayal etmek zordur. Aslında size sevgi ve bağın gerçekte ne olduğunun farkına varmanızı sağlayan şey, başkalarının içinde tamamen fesholamayacağınız duygusudur.

Başka bir deyişle, reddetmenin sonucunda ona ulaşmazsak, sevgi bağını sürdüremeyiz. Nefret ve birleşememe durumundan sevgiye geçiş yapmanın tek yolu budur.