Category Archives: Realite

Manevi GPS

Soru: Beer Şheva’daki kongreden eve dönerken, bana yolu gösteren ve beni kavşaktaki gizli kameralar hakkında uyaran GPS’ime baktım. Neden manevi dünyada da bizim yerimize yolumuzu bize önceden haber verecek buna benzer bir seyir sistemi yok diye düşündüm? Bunun yerine sadece Kabalistlerin açıklamalarına ve peygamberlerin uyarılarına güvenmek zorundayız.

Cevap: Buna benzer bir seyir sistemi manevi dünyada  yok. Çünkü sen hep, senin dünyanda kimi zaman daha büyük kimi zaman da daha küçük olan aynı egoist arzunun içerisinde “seyahat ediyorsun.” Hem gelecekle ilgili belli varsayımlar yapabilmenin hem de diğerlerinin tecrübelerine güvenebiliyor olmanın sebebi bu. Hatta insanlar senin için sana yolu gösteren ve yolun her adımını ve tüm sürecini heceleyerek okuyabilen aletler yaratıyorlar. Bu önceden görebilmeni sağlıyor, yani büyümek ve olgunlaşmak, tıpkı onların büyümek ve pilot olmak isteyen bir çocuğa heceleyerek okumayı istedikleri gibi.

Ancak manevi gelişimde olayları önceden tahmin ve tasavvur edemeyeceğimiz koşullardan geçiyoruz. Orada herhangi bir seyir sisteminin olamayacağının sebebi budur.  Çünkü bir sonraki resmi önceden görmüyoruz ve bu resimleri görmek için gereken algının enstrümanlarından yoksunuz. Bunun yerine bize istenmeyen, tam tersi bir resim gösteriliyor. Diğerleriyle bağ kurma arzundaki eksikliğinin tam tersine çevirmen gereken gelecekteki form olduğunu idrak edersen eğer bu sana manevi bir GPS gibi hizmet eder. Var, fakat haz alma arzumuza, egomuza antipatik gözüken zıt resmi bize gösteriyor.

O noktadan itibaren herşey tüm bu koşulları kabul edeceğin tarza bağlı. Ancak böyle birşeyle karşılaştığında çoğu kez arkanı dönüp gidiyorsun, amacın orada olduğunu düşünüyorsun. “Manevi amaç çok kolay yada zevkli değil. Oraya neden gitmeliyim? Birazcık geriye çeksem daha iyi olurdu.” diye düşünüyorsun. Başka tarafa saptığın anda herkesin desteği, toplumsal takdirin yararları ve diğer herşey gibi bu dünyanın tüm araçlarının GPS’ini ediniyorsun. İnsanlar kendilerini belanın içine bu şekilde gömüyorlar.

Yaratan’ın Realitesini Kim Gözlemler?

Soru: Kim bu gözlemci, Yaratan’ın realitesini kim görür?

Cevabım: Bu alma arzusudur.  Bu arzu, cansız, bitkisel veya canlı (hayvansal) seviyelerdeki alma arzusundan farklı olarak kendi başına görebilme niteliğine sahip olan gelişimin dört basamağının dördüncü safhasındaki (Dalet) arzudur. Bu seviyelerde, arzu sadece kendini hisseder ve kendi içsel kısımlarını görür: cansız, bitkisel ve hayvansal doğa ve bu dünyadaki insan, kendinin içinden.

Dördüncü safhaya gelişmiş olan alma arzusu, diğer bir parçaya sahiptir ki buna ‘kalpteki nokta’ denir – ‘Yaratan’ın bir parçası’ ki bu parça aynı zamanda gözlem yapabilir. Gözlemin bu noktası yenidir ve bu noktadan, o kendisini Yaratan’ın tarafından görür.

Tek gerekli olan bu noktayı görmek ve ona büyük önem, canlılık ve olanak vermektir. Tüm bunların hepsi bu noktayı kendi içerisinden diğerlerine ‘yapışmak’ suretiyle başarılı olur.

Bu ‘diğerleri’ sadece kendi hayalleri içinde var olurlar. Realitede ise, kişinin dışında hiçbir şey yoktur. Ancak, kırılmanın sonucu olarak bu şekilde hissederiz.

Tüm Evren Aramızda

Soru: Ders esnasında kendime Zohar’ın bahsettiği şeyleri hissetmek istediğimi söylüyorum ama görüyorum ki bunun için gerçek bir arzuya sahip değilim. Bu arzuyu nasıl edinebilirim?

Cevap: Bu bizim müşterek düşüncelerimizin yarattığı bir problem. Belki de Zohar’ın bizim ilerlemiş koşullarımızdan bahsettiğinin tam olarak farkında değiliz ve bu kitabı okurkenki en önemli şey bu koşulları edinmeye yönelik arzumuzdur.

İlerlemiş koşullarımız neler? Hepimiz birliği oluşturduğumuzda ve aramızdaki bağın içerisinde maneviyatı, müşterek ihsan etme niteliğini, Yaratan’ı ifşa ediyoruz. Zohar Kitabını okurken tam olarak hissetmeniz gereken özlem budur. Diğer türlü tüm okuma boşunadır ve hiçbir şekilde bize yardımcı olmaz. Hatta içimizde karanlığın, negatif uyanışın algısını almak olarak sonuçlanır. Mesele ile ilgili başka bir seçim yoktur: Her halükarda ilerlemeliyiz ve bu durumda irademize karşı ilerleriz.

Bu yüzden herşey Zohar Kitabını okuma esnasında ilerlemiş koşulu ne derecede doğru biçimde tasavvur edebildiğimize bağlıdır, yani aramızda içerisinde ihsan etmek, sevgi, karşılıklı garanti  ve tüm dünyalarda ve realitenin tamamında hüküm süren birleşmeyi ifşa ettiğimiz bir bağ olduğunu ne kadar gördüğümüze bağlıdır.

Herşey sadece aramızdaki bağda ifşa olur: realitenin tamamı, sonsuzluğa kadar olan tüm dünyalar. Islahın Işığını Zohar Kitabını okurken bu koşulu ifşa etmeyi arzuladığımız ölçüde çekeriz.

– 12/08/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.

Gerçek Realiteye Uyanmak

Zohar kitabını okurken iki sistem içerisinde var olduğumuzu düşünmeliyiz. Biri “Sonsuzluk Dünyası” diye adlandırılan, Yaratan tarafından yaratılan değişmez ve var olan tek sistem.

Baal HaSulam’ın “Zohar Kitabı’na Önsöz”’de anlattığı gibi bu koşul daimidir. Yaratan tüm yaratılışı bir anda tek bir düşünceyle son koşulunda yarattığı ve şekillendirdiği için orada, “yaratılanları mutlu etmek” olan O’nun yaratılış planında yaşıyoruz. Baal HaSulam ayrıca On Sefirot’un çalışılması, 1. Kısım, “İçsel Yansıma” bölümünde yaratılışın planının onu yaratması için Yaratan açısından yeterli olduğunu açıklıyor.

Yaratan herşeyi bir eylem aracılığı ile gerçekleştiriyor. Bu realite kusursuz ve devamlı ve orada arzulanan koşula ulaşmak için basamaklar yok. Yaratan’ın başlangıçta olmamızı planladığı şekilde, tüm kusursuzluğumuzla bu mükemmel koşulda yaşıyoruz.

Ancak bu kusursuz koşula ilaveten kendimize göre başka bir realitede daha yaşıyoruz. Biz sanki bilincimizi kaybettik, Yaratan’ın bizi içinde yarattığı o kusursuz realiteyi artık idrak etmiyoruz.

Bu iki koşul birbirlerine paralel mevcutturlar. Kendi çabalarımızla gerçek realitenin algısına gelmemiz lazım. Bunu çevreyi kullanarak yapıyoruz: kitaplar, hoca ve grup.

İçinde yaşadığımız ama bayağı algılarımız ile hissetmediğimiz o gerçek koşula geri dönmeli, bilince geri kavuşmalı, uyanmalıyız. Kabala ilmi bize “bu dünya” diye adlandırılan bilinçsiz koşulda yaşarken o kusursuz realiteyi öğrenebilmemiz için verildi. Karşılıklı çabalarımızla ona benzemeye çalışarak, onda bizi oraya geri götürmeye kadir olan bir gücü uyandırabiliriz.

Bu güç ıslah eden ışıktır. Bu güç bizi iyileştirecek ve egoizmimizi ıslah edecek. Yavaş yavaş sanki varolmamış gibi gerçek yaşamı hissetmeye başlayacağız. Önceden “sanki bir rüyada” olduğumuzu keşfedeceğiz.

07/07/10 tarihli Günlük Kabala Dersinin (Zohar) ikinci kısmından alıntıdır.