Category Archives: Rabaş

Rabaş: Manevi Devrim

Rabaş, Polonyalı Yahudilerin bir köşede, küçük bir toplulukta ayrı ayrı oturup çalışma zihniyetine sahip olmayan, inançsız, ruhen kesinlikle yabancı insanlara öğretmeyi kabul ederek bir devrim yaptı.

Aniden Tel Aviv’den tamamen inançsız olan kırk öğrenci size gelir ve siz onları kabul eder ve onlara kalbinizi verirsiniz. Bütün bunlar Bnei Brak’ta kapalı [Ortodoks] bir toplulukta olmaktaydı.

Anlaşılmaz bir şeydi: “Ne? Aşlag dindar olmayanlara ders vermeye mi başladı?! Ve onlar genç ve evli değiller mi?! Bu nasıl olabilir?!”

Kabala’nın, sadece kırk yaş üstü insanlar için olduğuna inanılıyordu. Ona yirmi beş yaşındakileri getirdim! Kabala’nın sadece Talmud’u zaten bilen dindarlar için olduğuna inanılıyordu. Bu kitapları hiç açmayan, tanımayan ve onları hor gören adamlar getirdim! Kipayı sadece cenazelerde veya bir şey olduğunda takarlardı.

Bu tür insanları, tüm adetlere rağmen Kabala çalışmasına kabul etti – kırk yaşın altında, evli değil, kendilerini Tora ile doldurmamış! Bu nasıl olabilir? Ama bunun için çabaladı. Farklı bir zaman gelmişti.

 

Baal HaSulam’ın İfşaları Sayesinde

Bugün dünyada kaç kişi gerçek bir korku ve çaresizlik duygusu içinde? Çektikleri acıya bir gerekçe bulamıyorlar, ne yapacaklarını, yarın ya da birkaç ay sonra kendilerini nasıl besleyebileceklerini bilmiyorlar. Bazıları, milyarlarının hali ne olacak diye endişelenirken, diğerleri ise son kuruşları bittiğinde nasıl hayatta kalabileceklerini bilemiyorlar.

Herkes kendi hayatında kendince acı çekiyor ama kimse var olmaya nasıl devam edebileceğini anlamıyor. Ve bizler, birdenbire yukarıdan öyle bir hediye aldık ki, bu dünyaya küçük ve mutsuz, bitap düşmüş hayvanlar olarak değil, insan bakış açısıyla bakabiliriz. Ve tüm bunlar, Baal HaSulam’ın ruhu aracılığıyla bizlere ulaşan ifşaları sayesinde oldu ve Rabaş, bizimle Baal HaSulam arasında bir geçiş adaptörüydü.

Baal HaSulam, son ıslahına ulaşmış olan mükemmel ruhu aracılığıyla, sonsuzluk dünyasından bize gelen ışığın kanalıydı. Ama kendini bizim seviyemize alçaltmak istedi çünkü aksi halde insanlarla bağ kuramazdı. Ve ancak birçok derece alçaldıktan sonra, On Sefirot Çalışması’nı ve Zohar Kitabı’na Giriş’i yazabildi. Daha önceden sahip olduğu dereceyi, olabilecek en yüksek seviyeyi, kelimelerle hiçbir şey söylenemeyecek yerden geldiği için idrak edemeyiz.

Bunun anlamı, o, ışığın arzularla örtülmediği Atzilut dünyasının GAR derecesi ve yukarısında olduğuydu. Oradan, insana hitap edemedi ve duyulamadı ve bu nedenle kendini alçaltmak istedi. Ve aslında Yaradan’ın kendisinden beklediği görevi, bilinçli şekilde isteyeceğini ve yerine getireceğini bilerek, tamamlamış oldu.

Ve bizler Rabaş, Baal HaSulam ve insanlık arasındaki bir orta seviyedeyiz. Bir taraftan, Baal HaSulam’ın ne dediğini anlamak için yükselmemiz gerekiyor. Öte yandan, insanlara inip bizden neye ihtiyaçları olduğunu ve mesajımızı hangi biçimde kabul edebileceklerini anlamamız gerekiyor. Bu iki kutba, yukarıya ve aşağıya ulaşabilmemiz gerekiyor.

Baal HaSulam ve Rabaş bizlere üst seviyelerden konuştular. Ve bizler, dünyaya dokunabilmek ve onu uyandırabilmek ve sonra tüm insanlıkla birlikte, Mahsom aracılığıyla yükselip, üst Malhut’a bağlanabilmek için, en altta, Parsa’nın altındayız. Bu bizim görevimizdir.

Zohar – Mitler ve Efsaneler

Soru: Zohar Kitabı etrafında pek çok hikâye var. Onlardan hangisi güvenilirdir?

Cevap: Bu bilinmiyor. Bu Kitap uzun bir süre gizli kaldığı için, gerçek Kabalistlerin – Ari ve Baal HaSulam’ın, söyledikleri dışında hiçbir varsayıma inanmıyorum.

Rabbi Şimon, Meron Dağı’na gömüldü. Olan şey bu. Tek bir şey biliyorum: Rabaş, Rabbi Şimon’un mezarına gitti ve ben ondan, kaynağa bağlı kalarak ne kadar yükseldiğini hissettim.

Asla başka bir yere gitmedi: Ağlama Duvarı’na ya da Rambam, Ramchal veya Rabbi Akiva’nın mezarlarına gitmedi; sadece Rabbi Şimon. Onun için bu sadece yaslanmaktı.

Soru: Rabbi Şimon, Rabbi Akiva’nın öğrencisiydi. Kaç yaşında onunla çalışmaya başladı?

Cevap: O zamanlar çok küçük yaşta başlarlardı. Prensip olarak hayatı boyunca çalıştı ama kaç yaşında başladığını bilmiyorum. Kural olarak, çocuklar üç yaşından itibaren Tora’yı ciddi bir şekilde çalışmaya başlarlardı. On Sefirot Çalışması’na Giriş‘te ve kutsal yazılarda yazılan budur, bir adam oğluna üç yaşından itibaren ihsan etme niteliklerini öğretmekle yükümlüdür.

Yorum: Rabbi Şimon’un nasıl Rabbi Akiva’nın öğrencisi olduğuna dair iki versiyon duydum. Birincisi, henüz erken çocukluk döneminde olağanüstü yeteneklere sahip olmasıydı. İkincisi, evliyken okumaya geldi ve Rabbi Akiva onu kabul etmek istemedi. Sonra Rabbi Şimon, iddiaya göre onu Tora çalışmalarını Romalılara anlatacağı konusunda tehdit etmeye başladı ve daha sonra onu kabul etti.

Cevabım: Şahsen ben bunu okumadım ve okumak da istemem. Benim için ne fark eder? Biz, bir kişinin içsel ediniminden bahsediyoruz.

Bu dünyaya hayvan kabukları içinde bakmıyorum. Onların içlerinde ne olduğunun ne önemi var?! Ben bu dünyaya sadece onu yöneten ve her şeyi belirleyen güçlerin bakış açısından bakıyorum. Hiçbir anlamı olmayan ve kendi başına var olmayan bir şeye neden bakayım?

Yorum: Ancak bu hikâyeler Kabala öğrencilerine Meron Dağı’nda tura çıkarıldıklarında anlatılıyor.

Cevabım: İnsanları daha fazla içsel bir çalışmaya çekmek için böyle söyleniyor. Ne yapabilirsiniz? Bir kişi yavaş yavaş edinime çekilmelidir. Yeni başlayanlara kuantum fiziğini öğretmeye başlayın ve onlara zamanın, mesafenin, hareketin olmadığını, her şeyin sonsuzluk, sınırsızlık olduğunu söyleyin. Onlara kuantum dünyasını açıklamaya çalışın. Dünyada kaç kişi bunu anlar? Ve maneviyat bundan daha da yüksektir.

Öğretmen-Öğrenci İlişkisi

Soru: Öğrencilerinizin, sizi bir arkadaş olarak görebilecekleri bir zamanın geleceğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Bunu isterdim ama pek olası değil. Bunu henüz görmüyorum ve benim hakkımda öğrencilere özel bir fikir veren o enerjiyi bozmaktan korkuyorum.

Gerçek şu ki, bir öğretmen, öğrencinin gözünde, öğrencinin kendisi ile aynı olduğunda, sorun ortaya çıkar. Hareket enerjisini kaybeder; öğretmenden aldığı bilgilerle ilgili her türlü şüphe ortaya çıkar; onu önemsemez. Öğrencinin kendini öğretmene yakın hissetmesi için, öğretmenini tanrılaştırdığı duruma hazır olması gerekir. Bu kolay değil.

Bunu kendi deneyimlerimden biliyorum – öğretmen için yemek pişirdiğinizde, onunla denize, saunaya gittiğinizde, hastanede onunla ilgilendiğinizde ve o hasta ve çaresiz olduğunda sizin onu beslemeniz, yıkamanız ve temizlemeniz gerekir. Rabaş’ın iki eli ve yüzü yanmıştı ve ben birkaç hafta onunla birlikteydim.

Bunların hepsi, öğrenci ve öğretmen için yukarıdan gelen karmaşık süreçlerdir ve birbirleriyle bu şekilde çalışmalı ve kendilerine bunun neden verildiğini anlamalıdırlar. Öğretmen anlar. Ancak bir öğrenci için bu korkunç bir sorundur! Bu sırada ne olduğunu, öğrenciye hangi düşüncelerin, ipuçlarının ve korumaların verildiğini anlamamız gerekir.

Yorum: Tüm dünyamız, örneğin başkan ve çevresi gibi, hiyerarşi üzerine kuruludur. Ama onların ilişkisi, kesinlikle sizin öğretmenle tanımladığınızdan farklıdır.

Cevabım: Bir öğretmen ile size öyle düşünceler, arzular ve koşullar verilir ki, onu göz ardı etmek için bolca fırsatınız olur. İyi bir şeye uyum sağlamak sizin için çok zor. Çok zor. Çalışma budur ve bu bir mücadeledir.

Grupta dostlarınızı, onluyu ve Yaradan’ı gözünüzde yükseltmeniz gerektiğini söylüyoruz, amacın öneminin, ona doğru ilerlemek için harcayabileceğiniz enerjiyi belirlediğini söylüyoruz. Ama bir öğretmenle bu daha da zor. Bunun nedeni, grupta dostlarınızın desteğine sahip olmanızdır. Yaradan ile ilgili olarak, ayrıca grubun desteğine de sahipsiniz. Öğretmene gelince, dostlarının öğretmeni yücelttiğini görmek yeterli değildir.

Dahası, bu öğretmenin nasıl davrandığına bağlıdır. Bazıları, onu putlaştıracak, ona saygı duyacak ve ona bağlı olacak insanları çekmek için her şeyi yapar; bu bir kişiyi işlemede tamamen Doğu’ya özgü bir kurnazlık tekniğidir. Bu anti-Kabalistik bir varoluştur.

Ben onu yapmam. Şehrin sokaklarında hızlı adımlarla özgürce dolaşan, tamamen sade bir insan olan Rabaş ile çalıştım; dedikleri gibi hiçbir durumda insanlardan kopmadı.

Onun yanında, bir insanın tam olarak böyle olması gerektiğini hissettim. Hepimiz Yaradan’ın altında eşitsek bunun başka yolu yoktur. Ve bunun için ona saygı duydum.

Ancak şöyle söyleyenler oldu, “Peki, bu nedir? Bu bir öğretmen mi? Bu saygın bir manevi lider mi?” Nerede bu yüz elli kilo ağırlık, nerede bu iletişimdeki bu önem ve yavaşlık? Soru sorduğunuzda beş dakika sonra yavaşça size dönüyor, birkaç kelimeyi yanıtlıyor ve ondan bir tür yanıt duyduğunuzdan zaten memnun oluyorsunuz, konuşmadaki ihtişamı nerede? Bunun hiçbir şeyi yok! Çünkü her şey eylemlere dayalıdır.

Baal HaSulam için de durum aynıydı çünkü biz doğayla, bilimle, bir insanı değiştirme metodolojisiyle uğraşıyoruz. Bunun din ile alakası yok, manipülasyon yok; size bir yöntem verilir ve onu nasıl kullanacağınız öğretilir. Bu kadar.

Yorum: Yine de, birçok insan size büyük saygı duyuyor.

Cevabım: Tüm bunları, kişinin kendi üzerinde yaptığı çalışmada, kişiyi değiştirmenin açıkça pratik yollarına dönüştürmeye çalışıyorum. Bana sadece söylediklerimi dinlemesi gerektiği ölçüde saygı duymasına izin veririm. Hepsi bu. Ondan daha fazla bir şeye ihtiyacım yok!

“Sessizlik Altındır” (Linkedin)

Öğretmenim Rav Baruh Şalom Aşlag (RABAŞ) ile sohbet ederek sayısız saatler geçirdim. Çoğunlukla, günlük sabah yürüyüşlerimiz sırasında yalnızken ya da sık sık gerçekleşen iki günlük Tiberias gezilerimiz sırasında konuşurduk.

Bir keresinde ona ben yanına gelmeden önce ne yaptığını sordum çünkü onunla tanıştığımda çoktan yetmiş üç yaşındaydı. “Yalnızdım.” dedi. Biriyle konuşmaya ihtiyaç duyup duymadığını sorduğumda basitçe “Hayır.” dedi.

Bugün, ayrılışından otuz yıl sonra ne demek istediğini anlıyorum. Odamda tek başıma oturuyorum ve dışarı çıkma ya da kimseyle konuşma ihtiyacı duymuyorum Burada yüz yıl oturabilir ve ne olursa olsun aldırmayabilirdim. Ara sıra geziyorum ama kapanmalar başladığından beri çoğunlukla tek başınayım ve gayet memnunum. Öğrencilerim olmasaydı ya da Kabala bilgeliğini dünyaya yayma gereği duymasaydım tek kelime etmezdim.

Bu konuda, benden önceki birçok Kabalist gibiyim. Onlar da günlerini boş konuşmalarla geçirmediler. Birlikte çalışıp otantik Kabala kaynaklarından okudular.

RABAŞ ve benim eskiden yaptığımız da buydu. Tiberias’ta olduğu gibi yalnız kaldığımızda bile, karşılıklı oturur, Zohar Kitabı ya da On Sefirot’un Çalışması aramızdaki masanın üzerinde açık olur, yanlarında bir fincan Türk kahvesi, okur, okur, okurduk.

Arada bir RABAŞ bir şeyi açıklamak için okumayı bırakırdı ya da ben metin hakkında bir soru sorardım, ama çoğunlukla, ortak, manevi bir duyguya yükselerek aramızda okur, bağ kurardık. Başka pek de bir şeye gerek olmazdı, hiç bir şeye.

Savaş ya da seçim gibi ya da İsrail’de halkı dalgalandıran önemli bir olay olduğunda, konu hakkında birkaç kelime konuşurduk, fakat uzatmadan, boş laf konuşmadan. Hayatın amacını bir an olsun düşünmekten vazgeçmezdik; her saniye önemliydi.

Mişna’da, Rabban Gamaliel’in oğlu Şimon’un şöyle dediği yazılıdır: “Tüm günlerimi bilgeler arasında büyüyerek geçirdim ve gördüm ki insan için sessizlikten daha iyi bir şey yok. Eylemler haricinde çalışma en önemlisi değildir ve çok fazla laf konuşan kişi günahı getirir ” (Avot, 1:16).

Kabalistler sessizdir çünkü kalpleriyle dinlerler. Hepimizin parçası olduğu, Adam HaRişon adlı insan sisteminin kalbi olan ortak kalbimizi dinlerler.

Egomuzun balonu içinde kilitli olarak doğarız; ortak kalbimizi duyamayız. Onun yerine sadece kendimizi dinleriz.

Rabaş’tan öğrendiğim şey egonun ötesinde, derinlerde, ortak kalbi dinlemektir. Ruhumuzun derinliklerinde, egonun sınırlarını aşmak ve ortak kalbi hissetmek için bir özlem vardır. Onunla bağlantı kurduğumuzda, dışımızda ne olduğunu gerçekten duyabileceğiz. Tüm insanlığın ruhuyla, tüm doğayla ve onlar aracılığıyla Yaradan ile konuşabileceğiz.

Büyük Kabalistlerle Bağlantı

İnsan gelişiminin tarihi boyunca, aynı ruhlar dünyamıza iner ve Kabala metodolojisini yayar. Büyük Kabalist Baal HaSulam’ın ruhu, kendisinin de söylediği gibi, Ari’nin ruhunun bir sonucuydu. Ve Ari’nin ruhu, Raşbi’nin ruhunun bir sonucuydu.

Baal HaSulam’ın takipçileri onun öğrencileriydi ve özellikle en büyük oğlu Baruh Aşlag (Rabaş) ve Rabaş’ın bir öğrencisi olarak ben, bu çalışmayı sürdürüyoruz.

Soru: Öğretmeniniz Baal HaSulam’ı hissediyor musunuz?

Cevap: Baal HaSulam’ı bir dereceye kadar, ama öğretmenim Rabaş’a kendimi çok yakın hissediyorum; onunla bağlantı halindeyim.

Kokusunu, sesini, alışkanlıklarını, onunla saatlerce ve yıllarca süren iletişimi hatırlıyor olsam da fiziksel bir duyudan bahsetmiyorum. Ki bunlar da geride kalan, birlikte iletildiği ve Rabaş’la beraber olma ve onun iç dünyasını hissetme arzusuyla güçlendirildiği için çok canlı duyulardır. Manevi seviyede bu tür sürekli bağlantı bazen tamamen dünyevi anıları da kışkırtır.

Milyonlarca dünyevi anıyı koruyabilirim ama onlara ihtiyacım yok. Rabaş ile daha içsel bir bağlantım var, bu yüzden dünyevi duyguların ve anıların bir anlamı yok. Bu onun sözlerini veya görünümünü özlediğim anlamına gelmiyor çünkü aramızda akan içsel bilgiler var.

Ve bunu Baal HaSulam ile ilgili olarak söylemem. Bir duyum var; onunla ilgili içsel seviyede bir anlayış var. Ama bu daha çok ruhu anlamakla ilgilidir, onunla birleşmekle değil; bağlantı, duygulardan çok zihin düzeyindedir. Ve öğretmenim (Rabaş) ile bu, daha çok duygu düzeyindedir.

Kabala Bilgeliğini Yaymanın Zorlu Yolu

Yorum: Baal HaSulam, geniş kamusal faaliyetlerde bulunarak, genel olarak tanınan Kabalist çerçevesinin ötesine geçti. Ünlü kişilerle bir araya geldi ve daha önce hiçbir Kabalistin yazmadığı makaleler yazdı.

Cevabım: Baal HaSulam, Kabala bilgeliğini mümkün olan her şekilde tanıtmaya, dağıtmaya ve yaymaya çalıştı. Diğer birçok Kabalistle, bilim insanı, devlet adamı ve sıradan insanlarla bir araya geldi. Polonyalı işçilerin coşkusunu bir şekilde kullanmak ve onlara dünyamıza neler getirebileceklerini ve Kabala bilgeliğinin yardımıyla hayatlarını nasıl değiştirebileceklerini anlatmak için 1 Mayıs gösterileri sırasında Polonya’ya gitti. Genel olarak konuşursak, Kabala bilgeliğini yaymak için elinden gelen her şeyi yaptı.

Rabaş çok daha mütevazı ve daha düşük bir seviyedeydi. Zaten büyük bir direniş gücünün olduğu bir zamanda yaşadı ve bu nedenle, açıkça söylemek gerekirse, pek çılgınca davranmadı. Onun yanında büyüdüm ve eylemlerinin ne kadar sınırlı olduğunu gördüm.

O vefat ettiğinde, onun mirasını sürdürdüm ve karşılaşabileceğim herhangi bir muhalefete aldırmadan Kabala bilgeliği fikrini her dilde ve dünyanın her yerinde, internette ve mümkün olan her yerde yaymayı kendime hedef koydum. Bütün dünya beni lanetlese bile, bunu yine de yapacağım. Nitekim, dünyanın direnişine rağmen, ben hâlâ buradayım.

Yorum: Ama öte yandan Rabaş yine de babası gibi büyük bir devrimciydi. Tamamen dindar olmayan kırk öğrenciyi kabul etti.

Cevabım: Evet, yine de nazikçe yaptı, çok sert değildi. Bu, ileriye doğru büyük bir adımdı.

Büyük Kabalistler Grubunun Sonuncusu

Yorum: Derslerde ağırlıklı olarak Baal HaSulam ve en büyük oğlu Rabaş’ın yazılarını inceliyoruz. Görünüşe göre tüm büyük Kabalistler zincirini daralttık.

Cevabım: Geri kalan Kabalistlerin yazıları her ikisinde de yoğunlaşmıştır. Bu nedenle Baal HaSulam ve Rabaş’ın yazılarını inceleyerek hiçbir şeyi kaçırmıyoruz. Birincisi, onlar bize en son ve en yakın olanlardır. İkincisi, onlar gerçekten yirminci yüzyılın modern Kabalistleridir.

Üçüncüsü, birçok nesiller boyunca önceki tüm Kabalistler bir şekilde Baal HaSulam ve Rabaş’ın yazılarında toplanmış ve yoğunlaşmıştır ve bu nedenle hiçbir şey kaybetmiş değiliz.

Baal HaSulam ve Rabaş, yazılarında Zohar Kitabı, Sefer Yetsirah ve benzeri gibi daha eski Kabalistik kaynaklara güvendiler. Kendi yazdıkları yazılar da var. Onları okumak ve çalışmak bizim için daha kolaydır.

Prensip olarak, bundan daha fazlasına ihtiyacımız yok. Ayrıca, onların yazılarının çerçevesini aşmadan, Kabala bilgeliğini tam olarak edinebilir ve onu ıslahımız için gerekli bir şekilde uygulayabiliriz.

Soru: Baal HaSulam ve Rabaş güneş ışınlarını yoğunlaştıran bir mercek gibi mi?

Cevap: Evet, Baal HaSulam kendisinden önceki her şeyi bizim için topladı. Zohar Kitabı’nı ve Ari’nin yazılarını açıkladı. Dünyayı daha yüksek bir davranış sistemi aracılığıyla yönetme bilgeliği olan Kabala ilminde, onun açıklığa kavuşturmadığı önemli bir konu yoktu.

Baal HaSulam her şeyi açıkladı, bilgeliği bize yaklaştırdı ve bizim anladığımız bir dilde ifade etti. Onun yazılarını çalışmazsak, gerçekten dünyadaki hiçbir şeyi, onun davranışını ve amacını anlayamayacağız.

Bir Kabalistin Dünya İçin Endişesi

Yorum: Dünyanın perspektifinin düzeltilmesi gerektiğini söylüyorsunuz, ama haberleri izlediğimde dünyada hiç hissetmediğim farklı şeyler olduğunu görüyorum.

Bu beni biraz endişelendiriyor çünkü her zaman haberleri dinleyen ve dünyada olup biten her şeye karşı çok duyarlı olan ve herkesi sanki kendi oğullarıymış gibi derinden önemseyen Rabaş’ı düşünüyorum. Bu, duygularımın Rabaş’ın duygularına hiç benzemediği anlamına geliyor.

Benim Yorumum: Henüz Rabaş’ın seviyesine ulaşmadığınız için bu o kadar da kötü bir şey değil. Umursamanız iyi bir şey, önemsemeye devam edin.

Rabaş, dünyanın tüm sorunlarını, onun içinde nasıl tezahür ettiklerini anladı ve tabi ki onun için çok acı vericiydi. Siz, insanlığın çocuklarınız gibi olduğunu hissetmiyorsunuz ve bu nedenle kayıtsızsınız. “Ne olmuş yani bir şey yanıyorsa, biri öldürüldüyse, bir şey olduysa? Dünya çapında her gün milyonlarca insan öldürülüyor.”

Rabaş ise bunu manevi olgu olarak hissetti, bu da tüm dünyanın onun önünde olduğu anlamına geliyordu. Aslında dünyada olup biten her şeyin kendisine nasıl ağır bir yük gibi yüklendiğini görebiliyordu.

Bize öyle geliyor ki, tamamen egoist bir bakış açısıyla bir Kabalist, bulutların üzerinde bir kuş gibi, tüm maddi sorunlardan arınmış, dünyamızı unutarak, hiçbir şeyi umursamadan yüzüyor. Hayır. Her şey onu ilgilendirir çünkü dünyanın genel ıslahını önemser.

“Öğretmenim ve Ben”

Facebook Sayfamdan Michael Laitman 22.09.2020

Şubat 1979’da soğuk ve yağmurlu bir akşam, arkadaşım Chaim Malka ile her zamanki gibi Kabala kitaplarını araştırırken, bunun umutsuz olduğunu anladım. “Chaim,” dedim, “hemen şimdi bir öğretmen bulacağız.” Arabaya bindik ve insanların Kabala çalıştığını duyduğum, Ortodoks bir şehir olan Bnei Brak’a gittik. Ön cama sanki yağmur boşalırken; arabayı sıfır görüş mesafesiyle neredeyse kör bir şekilde sürdüm. Ama içsel olarak sürüyordum; devam etmek zorundaydım.

Şehre girdikten sonra nereye gideceğimiz konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Birden, kaldırımda karşıdan karşıya geçmek için bekleyen bir adam gördüm. Yağan yağmurda etraftaki tek kişi oydu. Pencereyi açtım ve selin içinden bağırdım: “Kabala’yı buralarda nerede çalışıyorlar ?!”

Adam ilgisizce bana baktı ve “Sola dönün ve meyve bahçesine doğru sürün. Caddenin sonunda karşıda bir ev göreceksiniz; Kabala’yı çalıştıkları yer orası.”

Meyve bahçesinin yanındaki evde, öğretmenimle tanıştım, Rav Yehuda Leib HaLevi Ashlag’ın ilk oğlu ve halefi Rav Baruch Shalom HaLevi Ashlag (RABAŞ), Zohar Kitabı üzerine yaptığı Sulam (Merdiven) yorumundan sonra Baal HaSulam (Sulam’ın yazarı) olarak bilinen 20. yüzyılın en büyük kabalisti.

Sonraki on iki yıl boyunca, RABAŞ’ın kişisel asistanı olarak hizmet ettim ve baş öğrencisi oldum. O’nunla sabah üç saat, akşam iki saat herkesle birlikte çalıştım. O’nu yalnız başımıza günlük gezilerine, sahile ya da parka götürürken dahi çalıştım. İkimiz hafta sonlarını birbirimizin şirketinde geçirdiğimiz her hafta sonu O’nunla çalışıyordum ve bir ay hastanede kaldığında uygun zamanlarda O’nunla çalıştım. İster ders sırasında ister araba sürerken veya başka bir fırsatta olsun, maneviyatla ilgili sorabileceğim tüm soruları sordum. O’na sordum çünkü bilmem gerekiyordu. O’nun,  bin yıl öncesine dayanan bir soyun son halkası, son Mohikan olduğunu biliyordum ve bu öğretiyi devam ettirmem gerektiğini de biliyordum.  Her dersi kaydettim ve sözlerini not aldım. O’ndan elimden gelen her şeyi, kelimelerin dışsal ve içsel anlamlarını özümsedim, böylece zamanı geldiğinde onları aktarabilirdim.

Birkaç yıl sonra, RABAŞ bana manevi çalışma yapacağım arkadaşlara ihtiyacım olduğunu söylediğinde O’na kırk öğrenci getirdim. Onlar için, kişinin sıradan bir insandan bir Kabaliste – insan doğasının en içsel inceliklerini ve Yaradan’la olan ilişkisini bilen – ilerlemesi hakkında paha biçilmez denemelerini yazmaya başladı.

RABAŞ’ın denemeleri sadece öğrencilerinin değil, hepimizin, her birimizin yolunu açtı. Şimdi bu denemeler, maneviyata ulaşmak isteyen herkese yolu gösteren bir deniz feneridir. Bize birbirimizle nasıl ilişki kuracağımızı ve yol boyunca içimizde keşfettiğimiz duygu ve durumlarla nasıl ilişki kuracağımızı öğretirler. RABAŞ, babasına çok benzer şekilde, bir öncüydü, sonsuz cesaret, şefkat ve insanlık sevgisinin öncüsüydü.

1991’de ölümünden sonra, insanlar benden öğretmenliğe başlamamı istediler. RABAŞ beni hala onunla birlikteyken öğretmeye teşvik etmişti, bu yüzden insanlar bana başvurduklarında kabul ettim ve Bnei Baruch (Baruch’un oğulları) adını verdiğimiz bir çalışma grubu kurdum. Gerçekten bizler o zaman çok arzu ettik, adı hak etmeyi ve öğretmenimin manevi çocukları olmayı arzuladık.

Bugün, O’nu vefatının 29. yıl dönümününde anarken, Bnei Baruch adını hak etmeye, O’nun sevgi ve birlik yolunda yürümeye ve dünyadaki tüm susamış ruhlara otantik Kabala bilgeliğini yaymaya devam edeceğimizi umuyorum.

“Ve bir kez bu giysiyi talep ettiğimde sevginin kıvılcımları içimde ışıldamaya başlar. Kalbim dostlarla birleşmeye özlem duyar ve bana öyle gelir ki, gözlerim dostlarımı görüyor, kulaklarım onların sesini duyuyor, ağzım sevgi ve neşe içinde onlarla konuşuyor, eller kavuşuyor, ayaklar daireler çiziyor ve dünyasal sınırlarımın ötesine geçiyorum. Dostlarım ve benim aramdaki geniş uzaklığı unutuyorum… ve bana öyle geliyor ki dostlarım ve benim haricimde dünyada başka bir gerçeklik yok. Bundan sonra, “ben” iptal oluyor ve onlarla kaynaşıyorum ta ki dostlarımın haricinde dünyada hiçbir gerçekliğin olmadığını hissedene kadar” (RABASH, Mektup No. 8).