Category Archives: Maneviyat

Hastalık, Yaradan’dan Ayrılığın Sonucudur

Bütün hastalıklar, Yaradan’dan uzaklaşmanın ve her şifa ise O’na yaklaşmanın sonucudur. Bu nedenle, Yaradan bizi ayıran yeni bir uzaklık gösterirse, bu yalnızca bize O’na yaklaşmak için çalışabileceğimiz yeni bir yer göstermek içindir.

Tüm koşullar, Yaradan’dan uzaklaşmak olarak görülmelidir çünkü O bize, önce kendi aramızda, sonra da Yaradan ile aramızda iyileştirilmesi ve ıslah edilmesi gereken yeni bir boşluk verir. Islah olmak yani sağlıklı bir duruma gelmek için, Yaradan’dan bizi yakınlaştırmasını isteyerek onu iyileştiririz.

Yaradan, O’na yaklaşmamız için bilinçli olarak bizi uzaklaştırır. Böylece her seferinde biraz daha uzaklaşırız ve sonra biraz daha da yaklaşırız, ta ki tam ve nihai bağa ulaşana kadar.

Doktor, dönüp bizi iyileştirmesini, kalplerimizi yabancı düşüncelerden, egoist arzulardan ve birbirimizden ayrı olmaktan iyileştirmesini istediğimiz Yaradan’dır. Hastalığın kaynağı burasıdır. Tek bir kalpte tamamen birleşene kadar Yaradan’dan aramızdaki tüm boşluğu iyileştirmesini istiyoruz.

Eğer kişi, Yaradan’la arasındaki uzaklığı kabul ederse, o zaman Yaradan’ın kendisi ile Yaradan arasındaki mesafeyi daha da artırmaktan başka seçeneği kalmaz, böylece kişi sonunda nerede olduğunu hisseder.

Sonuçta, eğer kişi hastaysa ancak henüz hasta olduğunu hissetmiyorsa, tedavi edilemez. Bu nedenle Yaradan çeşitli eylemler gerçekleştirir, böylece aramızdaki uzaklığı hissederiz ve bu ayrılığı iyileştirmek yani yaklaşmak, aşmak isteriz.

 

Ruhu 620 Kat Genişletin

Ruh, insanın içsel arzusudur. Ve eğer birbirimize yardım etmeyi istersek, o zaman birbirimizle bağ kurarız, daha yakınlaşırız, birbirimizin arzularıyla dolup taşarız ve tek bir kişi haline geliriz.

Yaradan, bize ne kadar bağ eksikliğimiz olduğunu hissetme, bağ kurma ve böylece başlangıçta var olandan 620 kat daha büyük bağ kurma fırsatını vermek için, yarattığı arzuyu parçalara ayırdı.

Biz ıslahlarımız ile birlikte, onun tüm gücünü, tüm yüksekliğini Adam HaRişon’un sistemine ekleriz. Bu ortak ruh çok küçük doğmuştu; iç hacmi yoktu. Ama Yaradan, yarattığı ruhu kırıp, onun içsel gücünü parçaladığı ve parçalarını birbirinden uzaklaştırdığı için, bu bize büyüme fırsatı verir.

Her birimiz kırık ruhun bir parçasıyız. Eğer tekrar tek bir ruhta birleşirsek, o zaman bu bağa, üzerine çıktığımız ayrılık kuvvetini de ekleriz. Bu yüzden bu ruhun gücünün 620 kat arttığı söylenir. Böylece bir araya gelip tek bir sistem kurarsak, Yaradan’ın yüksekliğine ulaşırız.

Bağ yoluyla daha yüksek manevi seviyelere ulaşırız. Sonunda, herkesin Yaradan’dan aldığı ihsan etme arzularını birleştiririz ve sonra üst güç içimizde kıyafetlenir ve kendisini yaratılışın başlangıcında olduğundan kat kat daha fazla ifşa eder.

Yaradan’ı her zamankinden daha gerçek ve içsel bir formda ediniriz. Islahımız sayesinde, üst dünyaların tüm parçaları giderek daha fazla birbirine bağlanır ve tek bir bütün halinde birleşir, bu da bizim onları tam anlamıyla edinmemizi sağlar.

Yaratılışın amacı, tüm üst dünyaları aralarında hiçbir fark kalmayacak şekilde birleştirmektir ve hepsi tek bir dünyaya, Keter dünyasına dönüşür.

 

Dünya Bizi İleriye İtiyor

Soru: Son zamanlarda kalbi ağırlaştıran bir eğilim var. Her zaman aktif olan insanların bir şeyler yapması çok daha zor hale geldi. Bu süreç nedir?

Cevap: Bugün Kabala çalışan insanlar, yeni bir sisteme girmeye ve onu anlamaya ve tanımaya başlıyorlar. Onlara o kadar çok bilgi verdim ki, kelimenin tam anlamıyla onun içinde yaşıyorlar. Bizim var olduğumuzu, birbirimiz arasında, bizimle Yaradan arasında ve bizimle dünyanın geri kalanı arasında bir karşılıklı etkileşim sistemimizin olduğunu anlıyorlar.

Bizler, Yaradan ile tüm dünya arasında bir ara bağlantıyız ve tüm bunları tek bir ortak sisteme bağlamalıyız. Bu süreci uygulamakta olduklarının farkına varmaya başlıyorlar.

Dış dünyaya erişimi kabul etmek onlar için zordu. Bizler her zaman, her yerden, daha fazla dostu çekmek için çalışıyoruz ki, onlar da manevi edinimi, Yaradan’ın ifşasını arzulasınlar.

Ancak burada biz, rahat yaşam koşulları dışında hayatta hiçbir şeye ihtiyacı olmayan insanlara hitap ediyoruz. Elbette bu çok zayıflatıcı bir şey ve sizi yoldan çıkarır.

Ama bu tam olarak, insanların artık normal bir şekilde var olmak için gerekli ihtiyaçlara sahip olduğu gerçeğidir ve bu ancak karşılıklı sorumluluk temelinde, evrensel bir insan topluluğu yaratılarak çözülebilir, bu da bize en sonunda üst ışığı alabilmemiz, onu kendimizden tüm insanlığa aktarmamız ve tüm dünyanın ıslahı için büyük bir ilerleme sağlar. Bunun için, biz şimdi pratik Kabala çalışmaya başlıyoruz.

 

Dostlar Değilse Kim Yardım Edecek?

Tek bir ana soru vardır: İnsan bir düşüşten kendisini nasıl kurtulabilir? Gerçekte, bizi en zor koşullarda kurtaran güvenilir çare, bir dostun yardımıdır. Benimle aynı derecede, aynı seviyede ve aynı doğadaki bir dost.

Ve eğer ben kendimi kurtaramıyor ve düşüş koşulundan yükselemiyorsam, o zaman bunu bir dostun yardımıyla yapabilirim. Bir dostum benimle bağ kurduğunda bana güç, enerji ve uyanış katabilir ve böylece beni kurtarabilir.

Bu nedenle, eğer ilerlemek ve manevi basamaklarda giderek daha yükseğe tırmanmak istiyorsak, o zaman tek yolumuz dostları bulmaya çalışmaktır, böylece onlarla birlikte birbirimize yardım ederek maneviyata yükselebiliriz.

Dostlar dışında yardım beklenecek kimse yoktur. Önemli olan birbirimizi desteklemek ve dostların yardım edeceğini ummaktır. Aslında bütün sistem öyle bir şekilde inşa edilmiştir ki, birlik olmak ve birlikte ilerlemek zorundayız. Bu nedenle birbirimize yardım etmekten başka seçeneğimiz yok. Hepimiz birleşeceğiz ve bağ ne kadar büyük olursa, yükseliş de o kadar büyük olur, yaratılış hedefine doğru o kadar yükseliriz.

Sonuç olarak, manevi merdiveni tırmanmak ancak birlik olup birbirimize yardım ettiğimiz ölçüde mümkündür.

Bir dostuma yardım ederek, aslında kendime yardım ettiğimi anlamak gerekiyor. Bir dostuma güç vererek, onun manevi derecelerinde yükseltmesine yardımcı olmayı isteyerek, ben kendimi yükseltirim. “Her biri dostuna yardım etti” desteğiyle, daha da yükselebiliriz.

Nihai hedefe ulaşıldığında, herkes herkesle bağ kurar ve herkes bir dostuna, bir dostu da ona dahil olur ve hepimiz ilk insan Adam HaRişon’a benzer bir sisteme dönüşürüz. Ama bu sistemin, bu Adem’in gücü, daha önce olduğundan 620 kat daha büyük hale gelir.

Yaradan bu sistemi yaratıp sonrasında bizi kırdığı için, bize egomuzun üstünde bağ kurma fırsatını verdi. Ve ayrılığımızın, egoizmimizin üstesinden geldiğimiz zaman, kendimizi, yaratılışın başlangıcında olduğundan 620 kat daha yüksek bir insan varoluşunun zirvesine yükseltiriz.

Bu nedenle, onlu ile başlayıp daha sonra daha da genişleyerek, birbirimizle ne kadar bağ kurar ve bağlanırsak, son ıslaha çok daha yaklaşırız ve sonunda bunu başaracağız.

 

“Bütünlük Ne Demektir?” (Quora)

Bizler sevginin, ihsan etmenin ve bağın üst gücünün yaşamlarımıza girdiğini hissettiğimiz zaman, bütünlüğü anlayabilir ve takdir edebiliriz çünkü yalnızca bu güç, gerçekten bütündür.

Bu üst güce, Kabala bilgeliğinde hem “Yaradan” ve hem de “Doğa” denir; yani Yaradan ve Doğa, niyetimizde üst güç ile aynı yörüngeye ulaşarak bütünlüğü deneyimlememiz için bizi değiştirme yeteneğine sahip olan sevgi ve ihsan etme gücü ile eşanlamlı olarak ele alınır.

Bu nedenle Kabala çalışmanın amacı, başlangıçta üst gücün hissini edinmektir. Bundan önce bütünlüğün ne olduğunu anlayamayız ve üst güç, kendisini bize özellikle en eksik niteliklerimizle göstermeyi seçer.

“Sevginin Ve İhsan Etmenin Üst Gücü Olan Yaradan’a Dönmek” (Quora)

Yaşamlarımızdaki en önemli ve ihtiyaç duyulan eylem – sevginin ve ihsan etmenin üst gücü olan – Yaradan’a dönmek ve O’nun bizi yarattığı bu durumdan – kötü eğilimden, başkalarının zararına kendi çıkarımız için egoist alma arzusundan – kendimizi ıslah etmemize yardım etmesi ve bizi ihsan etme arzusuna yönlendirmesi için O’ndan yardım istemektir.

Bizler, bu şekilde ıslah olmuş olacağız yani egoist arzumuzun yerine ihsan etme arzusunu edineceğiz ve manevi gerçekliği hissetmeye başlayacağız.

Şu anda egoist arzularımızda yozlaşmış bir maddesel gerçekliği, kısa ömürlü, geçici hazların ve eksik algıların gerçekliğini hissediyoruz. Manevi gerçekliği keşfederek, varlığımızın üzerinde sonu olmayan bir dünyayı, sonsuz ve mükemmel bir yaşamı da hissedebileceğiz.

Böyle bir ifşayı harekete geçirecek olan tetikleyici, bizim kendi talebimizdir; Yaradan’dan bizi manevi gerçekliğe yükseltmesini istememizdir. O, bizden böyle bir talep umar ve bekler. Bu nedenle hayatımız boyunca duadan daha önemli ve özel bir eylem yoktur yani ben-merkezli arzularımızdan kurtulmamıza ve birbirimizle bağ kurmamıza yardımcı olması için Yaradan’a dönmek. Dahası, birbirimizle bağ kurduğumuz ölçüde, Yaradan’ın sevgi ve ihsan etme niteliğinin bağımızı aydınlatmasıyla birlikte, aynı şekilde Yaradan’la da bağ kurarız. Bu aslında hayatımızda çok büyük bir öneme sahiptir.

Bir Kişiyi Etkileme Seviyeleri

Soru: Bazen ders sırasında hiçbir şey duyamıyorum; bu sanki kütük gibi olmaya benziyor ve bazen de her kelimeye sıkıca yapışıyorum. Hangisi daha iyi ve neyi hedeflemeliyim?

Cevap: Kişinin dersteki insanların genel alanıyla iki türlü bütünleşmesi vardır. Eğer düşüncelerinde ve arzularında onlarla hiç birlikte değilse, o zaman sadece yer kaplıyor demektir. O sırada pratik olarak içinden neredeyse hiçbir akım geçmez; bir alıcı bile değildir.

Zaten pek de fazla bir şey ona bağlı değil, belki de kendisine belli bir içsel, duyusal bilinç bütünlüğü verilmiştir. Bazen her şeyi açık bir zihinle algılarız, bazen de yarı bilinçli, yarı uykuluyuzdur. Bazı içsel psikolojik durumların bize müdahale etmesi oldukça olasıdır. Ve tüm bunlar bizi etkiler.

Bununla birlikte kişi, birlikte çalıştığı kişilerin genel sistemiyle olan bağına, daha önce onlarla ne kadar bağda olduğuna, bugün daha pasif olsa bile yine de ona yardım edeceklerine ve onunla ilgileneceklerine dair, onlarla bir anlaşma yapıp yapmadığına bağlıdır. Onlar sadece onunla değil, bu genel sistem içerisinde görevlerini üstlenebilecekleri noktayı geçici olarak terk eden herkesle ilgilenirler.

İnsanlar arasındaki etkileşim çeşitli düzeylerde gerçekleşir: duyusal ve bilgisel düzeyde, ya bizim dünyamız düzeyinde ya da daha derin katmanlarda. Bu bizim çalışma şeklimizdir.

Baal HaSulam, bir kişi yalnızca Çince konuşsa ve derslere otursa bile yine de bir şeyler hissetmeye başlayacağını yazar. Elbette bu zaman alacaktır ama bunun bir önemi yok. Belki de bu duyguların içine daha da doğrudan girecektir, zira kendi içindeki üst dünyayı, bu sistemi, bu içsel bağı, bu zinciri ifşa etmeye başlayacaktır.

1983 yılında Kabala üzerine yazdığım ilk kitabımda, dünyamızın bu güçlerden örülmüş bir sistem üzerinde yer aldığına dair hislerimi paylaşmıştım. O zamandan bu yana uzun yıllar geçti, ancak bu izlenim değişmediği gibi daha da güçlendi ve kendini daha fazla ifşa etti. İzlenim doğruydu. Biz bu sistemi Kabala’da çalışıyoruz.

Yorum: Ama derslerde kendine hâkim olamayan ve uyuyan öğrenciler var.

Cevabım: Önemli değil! Onların zamanı henüz gelmemiştir. Şimdilik içsel potansiyel biriktiriyorlar ve sonra bunu başaracaklar. Bir kişinin bünyesinin ne kadar karmaşık, ne kadar ciddi olduğunun, sahip olduğu farkındalık ve duygu eksikliğinin kuluçka döneminin ne kadar şiddetli ve uzun olduğunun pek de önemli olmadığını söyleyebilirim. Bırakın devam etsin.

 

Oyuncak Ödülden Gerçek Ödüle

Ödül beklemeden, ihsan etmek için yapılan doğru çalışma, yalnızca dostları ve onlar aracılığıyla Yaradan’ı düşünmek, onlara manevi çalışmalarında yardım etmeyi istemek anlamına gelir.

Bu niyeti her zaman korumak gerekir yani daha da çok bağlanmak ve bu yükü Yaradan rızası için hep birlikte kaldırmaya çalışmak gerekir. O zaman, yükün giderek ağırlaştığı gerçeğine rağmen, bunu her seferinde nasıl daha da iyi yaptığımızı göreceğiz.

Dostlar kalbimde çünkü Yaradan’ı üzerimizde yükseltmek ve yüceltmek olan ana ortak amacımız uğruna, onlardan güç almak ve sahip olduğum tüm gücü onlara aktarmak için onlarla bağ kurmak istiyorum.

Burada gerçek bir manevi ödül dilemek için, bir seçim yapmamız gerekiyor. Sonuçta, doğamız gereği, gerçek bir araba yerine oyuncak bir araba hayal eden çocuklar gibi, egoist bir tatmin arzusuna kapılırız.

Sonra akıllanırız ve oyuncak ödülü göz ardı etmeye başlıyoruz, ancak henüz gerçek ödüle de ulaşmayız. Sonuçta, bunu yapmak için dostlarınızla bağ kurmanız ve onlarla birlikte bu “gerçek arabayı” zihninizde ve kalbinizde inşa etmeye çalışmanız gerekir. Manevi çalışma böyle başlar.

 

Yaradan Her Zaman Kişinin Yanındadır

Kişi, Yaradan’ın kendisine her an farklı etkiler ve olaylar aracılığıyla hitap ettiğini görmeye çalışmalıdır. Aslında, Yaradan her zaman kişinin yanındadır ve onun üzerinde çalışır.

Bu yüzdendir ki eğer insan aramayı bırakmazsa ve hissettiği her şeyin Yaradan’dan geldiğini her zaman hatırlar ve O’nunla bağ kurmayı arzularsa, asla doğru yoldan sapmaz ve daima Yaradan’a yönelir.

Herhangi bir zamanda, herhangi bir olayın arkasında, Yaradan’ın kişiye hitabı gizlidir ve burada her şey, sadece kişinin ne ölçüde sürekli olarak Yaradan’a yönelebildiğine bağlıdır.

Bazen Yaradan, kişiye rahatsızlıklar göndererek onun soğumasına neden olur ama bu onu yoldan çıkarmak için değildir; tam tersine onu uyandırmak ve ona öğretmek içindir. Ebeveynler de bir çocuğa yürümeyi bu şekilde öğretirler; çocuk çaba göstersin ve kendilerine doğru bir adım atsın diye geri çekilirler.

Ne olursa olsun, her an mutlaka bizden bir saniye bile ayrılmayan Yaradan ile muhatap oluruz ve ihtiyacımız olan tek şey O’nu terk etmemektir. Yaradan’ın bize karşı tutumunu nasıl hissedersek hissedelim, asıl önemli olan O’nunla doğrudan bağı kesmemektir. Yani Yaradan’dan aldığımız her izlenime, kalpten bir şekilde Yaradan’ın bize hitap ettiği gibi karşılık vermeye çalışmalıyız.

Kişinin hala bilgiden yoksun olması önemli değildir, kişi sadece Yaradan ile bağ içinde olmak ister ve bu nedenle Yaradan’ın kendisine hitabına karşılık vermeye sürekli hazır olmaya çalışır.

 

Yanından Geçip Gitmeyin!!

Soru: İnsanların Kabalistleri dinlemeye başlamak için, gerçekten her şeylerini kaybetmeleri mi gerekiyor? Her şeylerini kaybettiklerinde tamamen farklı bir yaklaşıma sahip olacaklarını söylemek doğru mudur?

Cevap: Gerçek şu ki, bir yandan dünyanın iyice sarsılması gerekiyor, öte yandan dünyaya Kabala’yı anlatmalıyız. Bu olmadan onu keşfedemeyecekler. İnsanların her zaman fark etmeden yanından geçip gittikleri ve sonra aniden fark ettikleri bir vitrin olmalı.

Harry Potter’da gösterildiği gibi: birden bire duvardan, 9 ¾ platformuna girersiniz. Normal bir Londra caddesinde yürüyorsunuz ve aniden bir yan kapıdan içeri giriyorsunuz ve takvimde 20. yüzyıl olmasına rağmen aniden orada 15. yüzyıl beliriyor.

İşte tüm insanlık öteki dünyanın girişinden bu şekilde geçer. Onlara her şey açıklanmıştır ama onlar henüz bunu hissetmezler. Başlarını çevirip Kabalistik kitapların, hayatın anlamına dair açıklamaların ve medyamızın sergilendiği bu vitrine bakma ihtiyacı duymuyorlar. Sadece onları fark etmiyorlar; onlara bir göz atıyorlar ve yollarına devam ediyorlar. Sadece onları fark etmiyorlar; onlara bir göz atıyorlar ve yollarına devam ediyorlar.

Bu içsel acı çekmeyi, içsel bir arayışı gerektirir: “Kendimi nasıl kurtarabilirim? Dünya ve kişisel olarak bu durumdan çıkış nerede?” Bu soru ciddi bir şekilde ortaya çıktığında, cevap arayışı da başlayacaktır.

Dünyanın birçok ülkesinde olacak durum budur. İnsanlıkta bu bir takıntı haline gelecek: “Ne yapmalıyız? Ne için ve nasıl?” İşte o zaman insanlar kesinlikle Kabala yönüne yeniden bakacaklar.

Aniden şöyle diyecekler: “Ah! Bunu daha önce nasıl fark edemedik? Meğer internet bu bilgilerle doluymuş! Şu devasa miktardaki materyale bakın! Biz ne yapacağımızı, nereye gideceğimizi bilmiyoruz ama onlar nereye gideceklerini biliyorlar: her türlü grup, merkez, açık üniversite, radyo, televizyon; her şey orada var.”

Öyle ki, bir taraftan biz buna hazırlanıyoruz; diğer taraftan onların içsel manevi sarsıntıları onların Kabala’ya dikkat etmelerini sağlayacak.

Ama biz onların sarsılmasını beklememeliyiz. İnsanları sevmelisiniz çünkü onlar sizin birer parçanız. Şimdi onları henüz hissetmiyorsunuz ama bunun sizin ayrılmaz parçanız olduğunu hissetmeye başlayacaksınız.

Birdenbire onları kendinizden daha yakın hissedeceksiniz. İnsanlığın geri kalanının sizin için ne anlama geldiğini keşfettiğinizde, onları kendinizden daha çok sevmeye başlayacaksınız. Bu sizin en içsel, en önemli ve sizin en sevilen parçanızdır.

İhmal ettiğiniz, dokunamadığınız, düşünemediğiniz ve kesinlikle yanınızda görmek istemediğiniz, en nefret ettiğiniz, en uzak durduğunuz insanlar, birdenbire en çok arzu edilen ve en sevilen olarak ifşa olacaktır.

Hangi değişikliklerin meydana geleceğini paylaşmak imkansızdır. Onları ruhunuzun bir parçası, sadece en içerideki kısmı olarak algılayacaksınız.