Category Archives: Maneviyat

Kabalistik Terimler: “Ruh”

Soru: “Ruh” terimi nereden gelmektedir?

Cevap: “Ruh” terimi “Neşama” kelimesinden gelir. Kabala’da, Yaradan’a benzer arzunun beş hali vardır: Nefeş, Ruah, Neşama, Haya ve Yehida.

Nefeş, Ruah ve Neşama ulaşabileceğimiz ve sürekli içinde kalabileceğimiz koşullardır. Bunların en büyüğü Neşama’dır. Bu nedenle, bu, manevi parçamızın adıdır.

Ek olarak, Haya ve Yehida olarak adlandırılan koşullar da var. Ancak bunlar, ruhun durumuna ek, geçici eklemelerdir.

Twitter’da Düşüncelerim / 18 Temmuz 2020

Arada sırada verilen manevi geni (Reshimo) gerçekleştirmek için sorumluluk duygusu içinde harekete geçmek gerekir. Bununla ne yapacaksın? Bunu nasıl gerçekleştireceksin? Sonuçta, tam olarak gerçekleşmesinden sen sorumlusun.

Senden talep edilen başka bir şey yok!

Dünyada iyilik yoktur. Yaradan yalnızca kötülüğü yarattığını savunur. Görevimiz sadece kendimizde ve her şeyde egoizmi görmek ve ondan o kadar nefret etmektir ki karşıt tarafı görünür olsun – iyilik, maneviyat.

Ve böylece kötülüğü görmek ve ondan üst dünyayı inşa etmek, tüm düşünce ve hislerde!

Virüsler Sıraya Giriyor

Soru: Dünyanın yakın geleceğini nasıl görüyorsunuz; örneğin, bu sonbahar?

Cevap: Virüsün gideceğini sanmıyorum. Mutasyona uğrayacak ve değişecek. Doğa bizi rahatsız etmeye başlayacak ve hasta olmamak ve bu darbeleri deneyimlememek için, neye benzememiz gerektiğini düşünmeye zorlayacaktır. Umarım doğadan doğru bir şekilde öğrenir ve ona göre davranırız.

Ve gerçek şu ki şimdi kaç kişinin hastalandığını sayıyor olmamız hiç önemli değil. Tüm sorunlarımızın sadece aramızdaki yanlış karşılıklı ilişkilerden geldiğini açıkça hissetmeliyiz.

Bu nedenle, yaz mı yoksa sonbahar mı olduğu önemli değil. Elbette, mevsimler önemlidir, ancak esas olan şey değildir. Bütün bu virüsler, içimizde ortaya çıkmak için sırada duruyorlar.

Evrensel Islah Sorunu

Soru: Bugün evrensel ıslah sorunuyla karşı karşıyayız. Ya da bir grup Kabalist tarafından, durumu kurtarmak için bir fırsat var mı?

Cevap: Ve eğer doğanın amacı tüm yaratılışın karşılıklı ve bütüncül bir şekilde birbiriyle bağlantılı olması, bağın ve sevginin niteliklerine ulaşmak ise, bir grup Kabalist durumu nasıl kurtaracak? Küçük bir grup bunu nasıl yapabilir?

Bu sadece herkese birleşme metodolojisini öğretmek, onlar için öğretmen olmakta bulunur. Bu nedenle, bu sürece kesinlikle herkes dahil edilmeden hiçbir şey olamaz.

Soru: İnsanlığın küçük bir kısmı gelen krizin özünü anlıyor, ama çoğu bunu bilmiyor. Kişi, tüm dünyanın ıslahı için, insanın değişmesi gerekliliğini tüm dünyaya nasıl iletir?

Cevap: Bu sizin çalışmanızdır ve bunu yapmalısınız. Mümkün olan her şeyi yapmaya çalışın.

Onlu — Yaradan’ı İfşa Etmek İçin Bir Cihaz

Yaradan ancak dostların içinde eriyerek, Bina seviyesine yükselerek ifşa olabilir. Bu, görünmez bir manyetik alanı tespit etmek için gereken bir cihaza benzer. Bu cihaz, üzerinde etkili olan ve kadranını saptıran belirli bir kuvvet olduğunu gösterecektir. Yani, bize gücün kendisini değil, onun bu güce tepkisini gösterir.

Kendimizi, dünyamızın tüm ölçüm aletleriyle aynı prensipte çalışan, Yaradan’ı ifşa etmek için bir cihaz yapıyoruz. Sadece içimizdeki her şeyi doğru bir şekilde organize etmek zorundayız ve böylece Yaradan’ı ifşa edebileceğiz.

Cihaz, bu olguyu algılamalı ve ona tepki vermelidir ve o zaman onun reaksiyonu ölçülebilir ve cihaz buna neden olan kuvveti tahmin etmek için kullanılabilir. Elektromanyetik kuvvetlerin ne olduğunu bilmiyoruz, ancak nasıl hareket ettiklerini biliyoruz: bu güçler, akımın bir telde akmasına veya pusula iğnesinin hareketine neden olurlar. Her zaman gücün kendisini değil, cihazın tepkisini görürüz ve bunu olayın kendisi ile adlandırırız.

Yaradan’ı ifşa etmek için kendimizden böyle bir pusula, bir indüksiyon devresi, üst kuvveti ortaya çıkaracak bir cihaz yapmamız gerekiyor. Yaradan şimdi içimizdeki her şeyi döndürüyor ama O’na dikkat etmiyoruz. Kişi, O’nu ayırt etmek için kendi içinde ne gibi bir değişiklik yapmalı?

Tüm çalışmalarımız bu kalibrasyonu, Yaradan’a ayarlamadan oluşur. Sorun şu ki, üst kuvvetin etkisine karşı kendi tepkimi hissediyorum ve bunu, Yaradan’ı içinde bulabilecek şekilde şifresini çözmem gerekiyor. O’nun arzum içindeki, bedenimdeki etkisine cevap veriyorum. Bu nedenle, arzumun, Yaradan’ın eylemlerini doğru bir şekilde anlamama izin verecek şekilde kendimi kalibre etmem gerekiyor.

Ve bunun için egoizmimin hiçbir şey istememesi amacıyla kendimi sıfıra indirgemem gerekiyor. Her cihaz önce bu şekilde kalibre edilir, sıfıra ayarlanır ve daha sonra ölçüm için kullanılabilir.

İlk kalibrasyonumuz, rüşvet almamak, önyargıyla yargılanmamak için, kendimiz için hiçbir şey istememektir. Bu kalibrasyonu onluda uygularız. Onlunun merkezine katılmaya çalışır ve tüm dostlarımla bağ kurmak istersem, cihazımı sıfırlarım. Şimdi, bu sıfırdan, Yaradan’a, O’nun benim üzerimdeki etkisine doğru bir şekilde cevap vermeye başlayabilirim.

Sıfırlama, onlu dışında zaten bir kişinin kendisi için hiçbir şey almamasına izin veren bir başlangıç noktasıdır. Egoizmim için hiçbir şey almadığımı doğrulamak için, onlumdan başka hiçbir göstergem yoktur. Önümde düşündüğüm dostlarım varsa, o zaman kendimi önlerinde iptal ederim. Kişisel olarak tarafsız olduğum, yani sıfır olduğum ortaya çıkar.

Bu şekilde, Yaradan’ın algılanması için doğru cihazı inşa ederiz. Üst kuvvetin etkisi altında onluda karşılıklı ihsan etmeyi uyandırmaya başlarız. Yaradan bizlere, O’nun aramızda olduğunu ifşa ettiğimiz ihsan etme gücünü verir. Sonuçta, onluda bu şekilde birbirimizle ilişki kurmaya başladık ve Bina’nın, ihsan etmenin niteliğini, direncin üzerinde mantık ötesi gücümüzü ve bilgimizi aldık.

Direnç de daha fazla hissedilmeye başlar çünkü bize elektronik bir cihazda olduğu gibi, bizi bağlayan bağın içinde akan bir güç gelir ve kendi içimizde direnç hissederiz. Bu yolla, “inanç” ve “bilgi” olarak adlandırılan potansiyellerin (üstte olan ihsan etme – altta olan alma arzusu) arasındaki farkları ölçebiliriz.

Ve bu inanç ve bilgi adımları yükselmeye başlar: Egoizmimizin gücü artar, ihsan etme gücü de artar ve bu şekilde yükseliriz. Malkut ve Bina arasındaki potansiyel farkı olduğu gibi aynı kalıyor -Zeir Anpin’in yedi Sefirot’u.

İlk başta bu sadece sıfırdı. Ama sonra yavaş yavaş yedi Sefirot’a doğru büyüdü. Zeir Anpin, yeni doğmuş ruhumun Partzuf’udur. Ruh, Bina ile ilgili olarak kendisini fesheden Malhut’la bağı nedeniyle Bina’nın karnında büyür.

ZA’in yedi sefirot’u — burası, tüm realiteyi ifşa ettiğim yerdir. Bilgi ile üst bilgi arasındaki bu boşlukta tüm dünyalar, tüm evren vardır. Başka bir şey yoktur. Bina’nın üstünde zaten Yaradan’ın nitelikleri vardır: Keter, Hohma, Bina. Bina’nın altında henüz doğmuş olan ZA’in nitelikleri vardır. Malkut ise Yaradan’ın yarattığı haz alma arzusudur. Bu nedenle, Malhut ve Bina arasında geliştirdiğim bu niteliklerin dışında, başka hiçbir şey yoktur – hepsi benim gerçekliğimdir.

Yaradan Bizi Yavaş Yavaş Islah Edecek

Eğer etrafta olan şeylerin içsel hissiyatları ve izlenimleri her gün yıkımı tamamlamaya daha yakın hale geliyorsa, günbegün doğru gerçeklik algısına nasıl ulaşabilirim?

Ben bunu yıkım olarak değil, Yaradan tarafından gerçekleştirilen ve bize kim olduğumuzu, ne olduğumuzu ve hangi durumda olduğumuzu düşünme fırsatı veren, manevi bir çalışma olarak görüyorum. Düşüncelerimizi henüz doğru yöne çevirmemiş olsak da, gerçek şu ki tüm dünyanın, ne olacağını ve neyin meydana geleceğini düşünüyor olunması, zaten büyük bir ıslahtır.

Yaradan bizi yavaş yavaş ıslah edecek. Bununla henüz hemfikir değiliz ama O, bunu da düzeltecektir.

Sonsuz Işığın Okyanusunda

“Manevi Edinim Meselesi” (Şamati 3) başlıklı makalede Baal HaSulam şöyle yazar; … gerçeğin sezinlenmesi, manevi edinim açısından üçe ayrılır: 1. Atzmuto (O’nun Özü), 2. Eyn Sof (Sonsuzluk), 3. Ruhlar…

3) Ruhlar, O’nun vermek istediği memnuniyeti alanlardır.

Ruhlar, Yaradan’ın ışığını, O’ndan gelen doyumu alan,  haz alma arzusudur.

Ein Sof, böyle adlandırılır çünkü Yaradan’ın ruhlarla bağını ifade eder. Aslında O’nu sonsuz bir kaynak olarak hissetmemiz için, bize haz vermek, bizi doldurmak ister. Bu bağdan başka hiçbir şey edinemeyiz ve bu yüzden başka hiç bir şey hakkında konuşamayız. Bu her şeyin başladığı Ein Sof ile bağın içindedir.

Üst dünyaya, Yaradan’a ulaşmaya başladığımızda, bu durumun sınırsız olduğunu keşfederiz. Bu sanki çevremizden istediğiniz her şeyi alabileceğiniz sonsuz bir okyanus varmış gibidir ve hepsi sadece arzunuza bağlıdır. Benzer şekilde, Yaradan’ın ışığını ifşa etmeye başladığımızda,  O bizi sardığından, sanki O’nun içinde yüzüyormuşuz gibi hissederiz.

Yaradan’ın ışığının okyanusunda olduğumuzu anlarız ve O’nun bize karşı tutumu tamamen iyi, sonsuz, sınırsız ve mükemmeldir. Fakat bu durumdan nasıl bir şey alabiliriz?

Yeni doğmuş gibi olduğunuzu ve ailenizin sizinle sınırsız sevgi ve yardımseverlikle ilişki kurduğunu düşünün. Ya daha sonrasında?  Ne isteyeceğinizi, ne talep edeceğinizi, ne yapacağınızı ve onlarla nasıl ilişki kuracağınızı bilmiyorsunuz çünkü mutlak bir sevgi ile karşı karşıyasınız.

Yaradan’ı ifşa etmeye başladığımızda yaşadığımız böyle bir durum, görünüşe göre insanı durdur, çünkü kişi böyle bir tavırla karşılaşırsa ne yapabilir?

Yaradan ile karşılıklı işbirliğimizin, kendimizi bir tür çerçeve içinde hissedebilmemiz için,  Yaradan ile aramızda bir tür engel yaratmaya çalıştığımızda, belirli sınırlarla inşa edilebileceğinin farkına varmaya başlıyoruz.  Aksi takdirde, bu sanki bir okyanusta yüzüyoruz ve hiçbir şeyi inceleyemiyoruz, hiçbir şey hissedemiyoruz gibidir.

Yaratılan varlıklar olarak, bizler ancak kendimizi belirli nitelikler ve etkilere bağlı olarak hissetmemizi sağlayan spesifik, doğru yapılar olduğunda var olabiliriz.  Ancak yapı yoksa, bu durum tarif edilemez veya hissedilemez ve hiçbir şekilde bunu niteliklerimize entegre edemeyiz.

Kendimizi bir yapının içine koymalıyız, Yaradan’ı bu yapıya dahil etmeliyiz ve o zaman tutumumuz veya O’nunla olan bağımız hakkında konuşabileceğiz.

Ruhların ve Dünyaların Algısına Ulaşın

Baal HaSulam, Şamati 3, “Manevi Edinim Meselesi”: Dünyada, pek çok derece ve ayırt ettiğimiz şeyler sezinleriz. Bilmeliyiz ki derecelerden ve anlayıştan bahsederken ruhun dünyalardan aldıklarına bağlı olarak konuşmaktayız. Bu şu kural dâhilinde olmalıdır: “Edinmediğimize isim vermeyiz.”

Üst dünyalarda, ruhların bulunduğu birçok seviye vardır ve her biri kendi seviyesinden alır.

Bizler bunu hissetmeyiz ama tüm ruhlar bizim içimizdedir ve onları ifşa etmemiz gerekir. Bizler, ruhlarımızın varlığını belli bir seviyede yönettiğimizde ve sonra yükseldiğimizde, bu koşulları derece derece ediniriz. Yani, ruhlarımızı ve bulundukları safhaları hissedecek ve anlayacağız.

Bu, dünyaları hissedeceğimiz ve edineceğimiz anlamına gelir ve farklı eylemler gerçekleştirerek, ruhlarımızı dünyaların seviyelerine yükseltebilir ve böylece yaratılışı daha fazla görebilir, hissedebilir ve algılayabiliriz.

Arzulara Bağımlılık

Soru: Arzularıma bağımlı olduğumun farkına nasıl varırım ve daha sonra bunların benim arzularım olmadığını nasıl anlarım?

Cevap: İlk önce onların sizin arzularınız olduğunu ve onların içinde olduğunuzu ve onların sizi yönettiğini keşfedersiniz. Onlardan çıkmaya ve onların üzerine yükselmeye çalıştığınızda, aslında sizi kontrol ettiklerini ve onların sizin arzularınız değil, sizin kötü ev sahibiniz, egonuz olduğunu anlamaya başlarsınız ve böylece yavaş yavaş onlardan çıkarsınız.

Soru: Bir Kabalist, sıradan insanların aksine, bir sonraki anda içinde hangi arzunun, hangi düşüncelerin ortaya çıkacağını etkileyip, seçebilir mi?

Cevap: Hayır, ancak hangi düşünceye veya hangi arzuya uyacağını seçebilir ve sadece uymakla kalmaz, kendi takdirine göre kullanır ve yerine getirir.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada İnsan, Bölüm 3

İnsanlık Tek Bir Organizmadır

Soru: Bizler, birbirine bağlı bir dünyada yaşıyoruz ve bu bağ her seviyede kendini gösterir. Herkes kelebek etkisi, domino etkisi, kolektif zeka, kalabalıkların bilgeliği vb. gibi fenomenleri bilir.

Her türlü problemi çözmek için kalabalığın bilgeliğini kullanan “kitle kaynaklı çalışma” adı verilen, bir disiplin bile vardır. Birbirine bağlı olmayı; karşılıklı sorumluluk, birinin veya bir şeyin birbirine bağımlılığı, hiçbir tarafın diğeri olmadan yapamayacağı bir ilişki olarak tanımlar.

Kabala’da, bu karşılıklı garanti yasası 3000 yıl önce tanımlanmıştır. Bu yasa nedir?

Cevap: Karşılıklı garanti (Arvut),  hepimiz birleşik bir entegre sistemi temsil ettiğimiz zamandır.

Henüz dünyadaki tüm insanlardan bahsetmiyoruz, ancak prensipte doğa bizleri, birbirimize tamamen bütünsel olarak bağlı olduğumuzu fark etmeye doğru iter. Bu nedenle, tamamen birleşik tek bir organizma olabilmemiz için, birbirimize karşı tutumumuzda, ilgimizde ve karşılıklı yardımlarımızda değişmeliyiz. Bir beden!

Bu şu anlama gelir; tıpkı bedenime özen gösterdiğim ve içgüdüsel olarak bunun için en iyisini istediğim gibi, doğada da aynı rolü üstlenmeli ve herkesin aynı seviyeye ulaşması için çabalamalıyım.