Category Archives: Maneviyat

Twitter’da Düşüncelerim / 29 Ekim 2020

Ego (arzu) öldüğünde, kendim için talep etmeyi bırakır ve özgürleşirim. Gözlerim açılır, daha önce hissetmediğim, engellenen hisler de ve üst dünyayı hissetmeye başlarım. Birliğimiz yoluyla egonun üzerine çıkmalıyız ve Yaradan’dan O’na yapışmak için bize ihsan etme gücünü vermesini istemeliyiz.

Arzumuzla savaşmaya çalışmamalıyız – buna asla karşı çıkamayacağız. Sadece Yaradan’dan talep etmemiz gerekiyor ve her şey hallolacak. Yaradan’ın içimizde ihsan etme niteliğini açmasını, yani Kendisini ifşa etmesini istiyoruz. O zaman adam Yaradan gibi olacaktır.

Yaradan’dan uzak olmaktan veya bağımızın kopmasından korkmamalıyız. Şimdi bile Yaradan’ın içinde, O’na bağlıyız. Öyleyse şimdi, bu safhadan Yaradan’a yakın olma hissini, tüm düşüncelerimizle kalplerimiz ve aklımızla O’na yapışma arzusunu inşa edelim.

Kişinin bilinçli farkındalığı dışında hiçbir şey değişmez.

Biz bu dünyada doğduk, tüm dünyaların en kötüsünde. Haydi daha iyi bir safhaya yükselelim! Yaradan, bizden neşe içinde olmamızı istiyor, böylece birlik yoluyla mutlak iyiye, ışıkla dolu ve kötülükten yoksun üst dünyaya ulaşabilelim.

Grup neşe ve iyi bağlarla dolup taştığında Yaradan yaklaşır.

Tüm dünyada aramızda bir bağ kurmalıyız. Bu bizi koruyacak, güven ve neşe ile dolduracak ve Koronavirüs ve diğer tüm hastalıklara karşı bağışıklığımızı artıracaktır. Hiçbir zararlı faktör bize yaklaşamayacak, çünkü her şey sadece bizim bağımıza bağlı.

Aramızda bir Klipa (egoist arzu) varsa, virüslerin girebileceği yer burasıdır. Ama aramızda kutsallık için bir boşluk varsa, birbirimizle iyi bir bağ varsa, o zaman hiçbir zararlı virüs içeri giremez. Bu, doğanın kanunlarına aykırı olur.

Koronavirüs, manevi bir virüstür. İnsanlar arasında yaşayan ruha tepki verir. Aramızdaki nefretle beslenir. Onun içinde gelişir ve yaşar. Aramızda ne kadar düşmanlık, çatışma ve reddedilme olursa, virüs bu besleyici ortamda çoğalırken o kadar rahat hisseder.

Karşılıklı yakınlık, virüsün yaşadığı yeri, birbirimize olan nefretimizin içinde dezenfekte edebilmektedir. Birbirimize yaklaşamayacağımız zorunlu bir mesafe ile ayrılıyoruz – bu alan şikayet ve çekişmelerle dolu. Bu virüs için uygun bir ortam.

Doğa bizi yeni bir safhaya götürüyor. Neler olduğunu anlamak ve kendimizi buna uygun hale getirmek zorundayız. Bunu yapana kadar hiçbir şey değişmeyecek. Çocukları okula ve yetişkinleri işe döndüremeyiz – yeni bir şekilde davranmamız gerektiğini anlayana kadar evde oturacağız…

Sıkı Kısıtlamalardan Kurtulmak

Soru: Bir insandaki egoizm ne kadar büyükse, yaşam çerçevesine o kadar çok uyması gerektiği anlamına mı gelir?

Cevap: Elbette.  Bir kişinin egosu ne kadar büyükse, dünyamızın çerçevesi içinde bu onun için o kadar kötüdür, bu onu itaat etmeye zorlar ve sınırlarına hapseder. Ek olarak, büyük egoizminin içinde hissettiği Yaradan’ın hükmünü tam olarak kabullenmek amacıyla yüksek dünyayı anlamak için, daha fazla çaba sarf etmesi gerekir.

Soru: Öyleyse, temel arzular (yemek, seks, aile) seviyesinde olan insanlar, en özgür olanlar gibi mi görünüyor? Ve daha yüksek arzu seviyelerinde olan insanlar, kendilerini sıkı kısıtlamalar içinde mi hissederler?

Cevap: Elbette. Biri diğerinden daha yüksekte olan herkesin egoizmi daha büyüktür ve buna göre onunla çalışması gerekir.

Soru: Doğa ve toplum kanunlarına uymak isteyen bir kişi, sistemde faydalı bir unsur olmak için ne yapmalıdır?

Cevap: Bu yasaları incelemek/çalışmak, sebep ve sonuçlarının gerekliliğini anlamak yani bu yasaların arzu edilir hale geldiği bir düzeye ulaşmak.  Ve o zaman, onların, üzerindeki baskılarını hissetmeyecektir.

Aile Kurmanın Temeli

Soru: Daha öncesinde bir aile kurmanın temeli, kişi için gerekli ihtiyaçları sağlamaksa, bugün tüm bu ihtiyaçlar karşılandığında, bir aile kurmak için daha yüksek bir hedef aramak gerekir. Böyle bir hedef ne olabilir?

Cevap: Bunu modern dünyada göremiyorum. İnsanlık da öyle.  Ancak Kabala ilmi, ailenin,  daha yüksek bir güç gibi olmak için gerekli olduğunu belirtir. Bir aile kurma, doğurma ve çocuk büyütme yükümlülüğü bize daha yüksek gereklilik tarafından dikte edilir, böylece Yaradan gibi oluruz.

Hayvanları yönlendiren içgüdülerimiz olmadığı için ve ailelerin sorunlarını bağımsız olarak yoluna koyabildiğimiz için, kendimizi belirli değerlere bağlamalıyız. Onlar, daha yüksek bir doğanın gücüne olan benzerliğimizden gelir.

Soru: Yaradan, doğanın tamamını geliştiren bir ihsan etme niteliğidir. Bu nedenle, bu niteliğin benim içimde tezahür etmesi için ve nerede ve kiminle bağlantılı olarak uygulanabileceğini anlayabilmem için, bir ailem olmalı. Bunu kendi evimde içgüdüsel olarak öğreniyorum ve sonra bunu başka insanlara uygulayabilir miyim?

Cevap: Evet. Ve sonra onu doğru bir şekilde tüm topluma aktarırsınız.

Hedef, Darbelerden Daha Önemli Olduğunda

Soru: Dünyamızdaki olumlu izlenimleri kötü bir şey olarak nasıl algılayabiliriz? Nede olsa kişiyi Kabala Bilgeliği’ne odaklanmaktan alıkoyuyorlar.

Cevap: Doğrusu,olumlu etkileri çok net bir şekilde algılamalı ve bizi ters yöne yönlendirebileceklerinden korkmalıyız. Tabii ki, her türlü haz ve rahatlama bize ciddi şekilde zarar verebilir.

Kötülük, kişiyi yaşamın amacını ve kişinin varoluş amacını fark etmeye iterken, olumlu bir etki kişiyi görünüşte başka yöne yönlendirebilir ve kişiyi hedeften uzaklaştırabilir.

Soru: Bu, piyangodan iki milyon dolar kazanmanın, polis tarafından çağrılmaktan daha kötü olduğu anlamına mı geliyor?

Cevap: Elbette. Polis tarafından çağrılmak, kişiyi o kadar sarsar ki hemen: nerede, neden, nedir? diye Yaradan’ı aramaya başlar: Ama iki milyon dolar kazanırsa bu bir sorundur. Bir insan şimdi iki milyon doları sadece iptal etmekle kalmayıp aynı zamanda engele de çevirebilir?

Bu kolay değildir ve sadece ihsan etme niyetiyle alınırsa yapılabilir. Bu, burada Tsimtsum (Kısıtlama), Masah (Perde) vb .’nin zaten burada gerekli olduğu anlamına gelir. Çok karmaşık bir sistemdir.

Soru: Kişinin olumsuz bir güç olarak darbeler aldığını ve hemen Yaradan’a döndüğünü varsayalım. Sonuçta, bu egoist bir yakarıştır, peki bu onu nasıl ilerletir?

Cevap: Onu silkeler. Soru, Yaradan’a nasıl yakardığı ve onunla ne yaptığıdır. Öncelikle, ona Kendisini hatırlattığı için Yaradan’a teşekkür etmesi gerekir. Görünüşe göre darbe sayesinde Yaradan onu uyandırdı, o da karşılık verdi.

Soru: Böyle bir şey var mı, ne de olsa bu doğal değil?

Cevap: Eğer benim için hedef, darbelerden daha önemliyse doğaldır.

Manevi Gelişimimiz İçin Neye İhtiyaç Duyulur?

Soru: Manevi gelişimimiz için neye ihtiyaç duyulur?

Cevap: Manevi gelişimimizin temel koşulu, kim olduğumu, ne için yaşadığımı, her şeyin etrafımda nasıl döndüğünü ve buna nasıl katılabileceğimi, hayatımda sonsuz, bütün ve gerçek bir şeye nasıl ulaşmam gerektiğini ve dünyayı ve dünyanın sırlarını etkileyen güçler ağını nasıl açığa çıkaracağımı geliştirme ve anlama arzusudur.

İnsan tüm bunları yaşarsa, doğaya yani Yaradan’a kavuşma arzusu varsa, kişi sonrasında tüm gelişim yolunu belirleyecektir.

Bu, bir insanın çocukluğundan beri hayatın anlamı hakkında, neden var olduğumuz hakkında ne kadar düşündüğüne ve neden diğer insanların bunu düşünmediğine bağlıdır. Etrafına bakar ve insanların neden bu kadar kapana kısıldıklarını, küresel kargaşaya bu kadar karıştıklarını ve bunun içinde ne bulduklarını anlamaz. Bir insan nasıl bu kadar yüzeysel ve bedensel bir şeyle meşgul olmaz, bunun yerine bütün ve ebedi bir şeye tutunabilir?

Kişinin böyle bir arzusu varsa, maneviyata özlem duyar.

Soru: Hayatın anlamı hakkındaki sorular, manevi güçler ağıyla nasıl ilişkilidir?  Ne de olsa farklı bir boyut.

Cevap: Güçler ağı, ihsan etme, karşılıklı katılım, sevgi, kendinizden çıkma üzerine kurulduğu için doğrudan ilişkilidirler, ancak bu sorular temelinde işler.

Bu, soruların aynı kaldığı ve bu soruların çözümünü ancak içinizde ihsan etme niteliğini geliştirirseniz bulabileceğiniz anlamına gelir.  O zaman, var olan her şeyi yutmakla meşgul olmayacaksınız ama bunun yerine, herkesin olduğu yerde, kendinizden, egoist benliğinizinden çıkacaksınız.  Bu aslında nasıl davranmanız gerektiğidir.

Tek Motivasyon

Soru: Birçok kişi, çoğu insanın ücretlerle, bazılarının kariyer gelişimiyle ve bazılarının şirkette rahat bir atmosferde çalışmayla motive olduğunu söylüyor.

Çölde ağır bir taşı yuvarlayan bir adamla karşılaşan bir yolcuyu anlatan bir kıssa vardır. Gezgin ona “Ne yapıyorsun?” diye sorar. “Çalışıyorum, acı çekiyorum.” diye cevap verir. Daha sonra gezgin, aynı şeyi yapan başka biriyle karşılaşır. Sorusuna şu cevabı verir: “Ailemi geçindirmek için para kazanıyorum.” Ve üçüncüsü, “Bir tapınak inşa ediyorum” der.

Bu aynı eylemdir ama motivasyon, her biri için farklıdır. Kişi için en yüksek motivasyon ne olabilir? Diyelim ki çalışanlarınızı nasıl motive edersiniz?

Cevap: Sadece eğitim yoluyla. Dünyadaki en önemli işi yaptıklarını anlamaları gerekir. Her an, dünyayı iyileştiren ve tüm evreni bir sonraki varoluş derecesine yükselten çabalar gösterirler.

Bunun ötesinde hiç bir çalışma yoktur çünkü her bir parça diğerleriyle tek bir bütün olarak etkileşime girdiğinde, dünyayı bütünsel bir duruma getirir. Ve dünya giderek daha fazla tek bir organizma oluşturmaktadır. Ne yaptığımıza dair farkındalık, doğru gelişimimiz için gerekli bir teşviktir.

 

Twitter’da Düşüncelerim / 26 Ekim 2020

Koronavirüs, birbirimize karşı içsel tavrımızı dış parametrelerde ifade ediyor: Bazı insanlardan 1 metre nefret ederken ve diğerlerinden 10 metre nefret ediyorum. Karantina mesafesi aramızdaki nefreti yansıtır.

Kötü bir tutumumun olduklarına yaklaşmama izin verilmiyor.

Kötülüğün farkındalığı, insanlara ne kadar kötü davrandığımı gördüğümdedir ve tutumumu düzeltmem gerekiyor. Bu, Koronavirüse karşı tek etkili çare olacak.

Maneviyatta yakınlık, form eşitliği yasası tarafından belirlenir. Yeni bir gerçeklik algısı edinerek, sizin hakkınızda nasıl düşündüğüme bağlı olarak size yaklaşabilir veya uzaklaşabilirim: iyi ya da kötü. Sizin için iyi dilersem, o zaman yaklaşabilirim.

Manevi bir alandaki yüklü parçacıklar gibiyiz, keyfi olarak yaklaşıp uzaklaşamayan, ancak her zaman aralarında dengeyi sağlayan. Tutum değiştiğinde mesafe değişecektir. Bu, kendimizi hızla düzeltmemize ve tek kalpte tek bir adam olmamıza izin verecek.

Tek kap tek bir adam olduğumuzda, aramızda herhangi bir fark olmayacak – sadece tek bir büyük arzu olacak. Hiçbir hastalık veya virüs kalmayacak. Virüs aslında sağlıklı olmaya dönecek çünkü bizi bu safhaya, evrensel bir kucaklaşmaya getirdi.

Doğada gizlenmiş olan üst gücün yardımına ihtiyacımız var. Bu güç hayatın kaynağıdır. Yaradılışın tüm parçacıklarını yarattı ve yaşam hissine ulaşıncaya kadar onları geliştirdi. Bize yardım etmesi için, artı ve eksiyi tüm derecelerde birleştiren bu kuvvete ihtiyacımız var aynı zamanda bizim derecemizde de.

Temel test şudur: Bir kişi neyi arzu eder ve arzusu ne kadar güçlüdür. Niyet değişikliği, araba vitesini ileri geri doğru değiştirmek gibidir, bu da Yaradan’a ve yaratılanlara doğru ileriye mi ya da geriye mi hareket ettiğimi belirler.

İnsanlıktaki en önemli değişiklik, yaşamdaki hayal kırıklığı, hissizlik, herhangi bir şey için çabalama isteksizliğidir … Bu, sonunda yaşamın yeniden değerlendirilmesine, yaşamdan daha yüksek bir hedef bulma ihtiyacına yol açacaktır… O zaman hayata geri dönme arzusu daha yüksek bir anlam kazanacaktır …

İnsanlar hissizlikten, kendileri hakkında düşünmenin bir anlamı olmadığının farkına varacaklar. Daha ziyade başkalarını düşünerek, hayat yeni bir anlam kazanacak. Her şey başkalarıyla ilgiliyse – o zaman bir öncekinin zıttı olan yeni, manevi bir dünya ediniriz.

İnsanların, kendilerini ölüme götüren egoizmin ve bunun üstesinden gelme ihtiyacının farkına varabilecekleri yer burasıdır, kendini önemsemeyi başkalarını önemsemeyle değiştirmek pahasına bile – Kişi hareket etme, sosyalleşme, yaşama gücü ve motivasyonu kazandığı sürece ve sonrasında belki de insanlar tamamen farklı bir gelecek görecekler.

 

Başarı = Çalışma + Dua

Grup içinde, aramızda mümkün olduğunca çok doğru bağ, doğru nitelik, Hasadim inşa etmeye çalışmalı ve bu konuda beklememeliyiz. Genellikle içsel Klipa kişiyi ikna eder: “Bekle ve her şeyi alacaksın. Yaradan sana merhamet edecek ve sana yardım edecek. ”

Ancak talebimiz olmadan, aşağıdan uyanmadan yani çalışmaya başlamadan yukarıdan yardım alamayız. Bunu bilmelisiniz.

İnsanlar yıllardır tek bir noktada duruyorlar ve Yaradan’ın onlara maneviyat vermesini bekliyorlar. Ama çalışmaya başlamadınız! Başlamalısınız ve her şey çökmek üzere olduğunda ve dayanılmaz bir yükün sırtınıza düşmek üzere olduğunda yalvardığınızda, o zaman Yaradan size yardım edecektir. Bu anın, tutulması ve akılda bulundurulması gerekir. Manevi çalışmanın sırrı budur: bizler başlarız ve Yaradan bitirir; bu her eylemde böyledir.

Her şey bana bağlıymış gibi davranmalıyım. Ve yolun ortasında birdenbire kendi başıma baş edemediğimi fark edersem, o zaman eylemlerime bir dua ekleyeceğim. Böylece çalışmam ve duam, birlikte bunun gerçekleşmesi için gerekli koşulları yaratır. Bunu hatırlayın, uygulamaya başlayın ve bunun sizin için yolu nasıl açtığını göreceksiniz. Adım adım kesinlikle ilerleyeceksiniz.

Kişi uzun yıllar bekler ve çalışmaya kendisi başlamak istemez, yukarıdan bir mucize bekler. Egoizmimiz bizi ikna eder: “Bekle, Yaradan sana merhamet edecek, gelecek, her şeyi yapacak ve kendini sana gösterecek.” Ama bu olmayacak! Çalışmaya başlayıp başa çıkamayacağımızı görene ve sonra yardım isteyene kadar, Yaradan gelip bunu yapmayacak.

“Rab benim için bitirecek” denir. Ama bu tam olarak şudur: “O bitirecek.”  Başlamak benim sorumluluğumdur. Bu nedenle, uzun yıllardır çalıştığından ve başarı görmediğinden şikâyet eden biri, doğru çalışmamıştır. Çalışmaya başlamak, ondan hiçbir şey gelmediğini öğrenmek, dua yükseltmek ve Yaradan’ın işin içinde yer almasını talep etmek zorundaydı. O zaman O’nun yardım edeceğini göreceksiniz.

Yaradan, çalışmalarınıza katılmak ister, ancak yalnızca sizinle birlikte, çocuklarla yaptığımız gibi. Bir çocuk bir şeye kendi başına başlarsa ve sonra bir yetişkin ona yardım ederse, o zaman çocuk bunun nasıl yapılması gerektiğini anlar ve öğrenir. Bu çalışmaya insanın değil, Yaradan’ın çalışması denir. Sonuçta, Yaradan bunu yapmaktadır! Ama yalnızca kişinin gerçekten yardıma ihtiyacı olduğunda.

Kişi Eylemlerinin Sorumluluğunu Ne Zaman Üstlenir?

Yorum: Jonathan Swift, “Çeşitli Konular Üzerine Düşünceler” de şöyle yazmış: “Tüm hazların uyumu, eşit derecede acı ve sükûnetle dengelenir;  bu,  bu yıl, gelecek yılın gelirinin bir kısmını harcamak gibidir ”

Benim Yorumum: Kabala’nın bakış açısına göre bu tam olarak doğru değildir. Çünkü eğer bir kişi kendi hür iradesiyle doğmuyorsa, doğduğu aileyi seçemiyorsa ve ailesi böyle olduğu için kendisini hiçbir şeyden mahrum bırakmadan mükemmel bir şekilde yetiştirilirse, ondan hiçbir şey isteyemezsiniz. Yani kişi daha yüksek bir tasarıma uygun olarak yapılmıştır.

Soru: Kişinin Özgürlüğü yok mu?

Cevap:  Elbette hayır.  Yani bundan o sorumlu olmamalı.  Ancak kendini yeniden yaratamaya başlamak için açık ve kesin bir fırsatı olduğunda,  o zaman bundan sorumlu tutulacaktır.  Ama aynı zamanda, ona gerçekten bu fırsat verildiği ölçüde.

Zenginden fakire, sağlıklıdan hastaya dünyamızda var olan tüm insanlar, istedikleri şeyler, yaşam biçimleri, bu onların varoluş şekildir.  Onlar ile ilgili şikayet olamaz.

Soru: Ama yine de hak iddia etmiyor muyuz?  İnsanları nasıl yargılıyoruz?

Cevap: Yani mahkemeleriniz tarafından yargılıyorsunuz.  Mahkemeleri siz icat ettiniz ve siz yargıçsınız.  İnsanları nasıl yargılayabilirsiniz?  Ne için ?!  Beni bu şekilde yaratan Yaradan’dan ve Yaradan’ın benim üzerimde böyle bir etkiye sahip olmaları için yarattığı ebeveynlerimden gelen, bende olan şey için mi?

Peki ben kimim?  Kullanabileceğim ve kendimi geliştirebileceğim noktayı, özgürlük noktasını nerede bulabilirim?  Bunu yapmanın doğru yolunu nasıl bilebilirim?  Neden yapayım?

Bir insan kendisine doğa tarafından verilmeyen neye sahiptir ki?  O halde kendini nasıl değiştirebilir?  Eğer kendimi değiştirmem gerekirse, o zaman bir kaldıraca sahip olmalıyım.

Bir insan ne tür bir özgür iradeye sahiptir?  Bu nedir?  Özgür irade yoktur. Kişinin, birinden ya da bir şeyden almadığı, yoktan ortaya çıkacak özgür bir hareketini, özgür bir arzusunu, özgür bir düşüncesini gösteremezsiniz.  Öyle bir şey yoktur!  Bu nedenle insan özgür değildir.

Soru: Yani ben doğa tarafından mı yaratıldım ve doğa beni başlangıçtan mezara kadar yönetiyor mu?

Cevap: Kesinlikle her şeyde!  Üstüne üstlük,  bir de özgürlük yanılsaması vardır!

Soru: Burada doğa benimle oynuyor.  Bana özgürlük yanılsamasını veren nedir?

Cevap: Bu, kendinizi insan gibi hissettirmek için özel olarak böyle yapıldı.

Özgürlük, ancak bir kişinin içinde onun dünyevi gücüne karşı koymaya başlayan,  başka bir güç, daha yüksek bir güç doğduğunda ortaya çıkar. Kişi, ancak aralarındaki farkta, aralarındaki mesafede, her iki güçten bağımsızlık kazanabilir ve özgür seçimini elde edebilir.  Ancak hayatta bir anlama ihtiyaç varsa.

Hayatın anlamı ancak bağımsızlık arayışında anlaşılır.  Mesele başkaları gibi olmakla ilgili değildir, nasıl olduklarına bağlıdır, örneğin bazıları daha zengindir.  Başkalarından örnek almayın!  Kendime ihtiyacım vardır.  Kendi benliğime.

Soru: Zengin ya da fakirden tamamen farklı olan nedir?

Cevap: Kişi ıssız bir adada olsa bile bu gerçektir.  Benim tek hedefim kendimi bulmaktır.

Soru: Kişi için arayış bununla mı başlar?

Cevap: Evet.  Özgür olmadığını anlaması gerçeğinden, özgürlüğün ne olduğunu aramaya başlar.  Özgürlüğün, her şeyden önce, kendisini tamamen dolduran, ona boyun eğdiren egoizminin üzerine çıkmaktan ibaret olduğunu anlamaya başlar.  Bir insan bu bencillikten kurtulamasa bile bunu ister.

Kişi yapamadığında ama yapmak istediğinde, o zaman egoizmde kalma çabalarına rağmen onu bundan çıkaracak olan bir dış gücü kendine çekme fırsatı bulur.  Egoizmden kurtulmak istemiyorum ama bunu yapıyorum ki bu daha yüksek güç, beni yine de dışarı çeksin.  Çok ilginç bir eğilim vardır!  Ama harikadır.

Soru: Peki egoizmden çıkmak istemediğim bir duruma ulaşıyor muyum?

Cevap: Tabii ki çıkmak istemiyorum.  Kimse istemez!  Tüm manevi seviyelerde, kimse bunu yapmak istemez.

Soru: Bir insan bu kadar uzun süredir bunun için çabalıyor, neden istemiyor?

Cevap: Nasıl çabaladı?  Hiçbir şeyin farkında değildi.  Şimdi, tamamen bencil olduğu ortaya çıktığında, yapamaz.  Bundan nasıl ayrılabilir?

Soru: Öyleyse, bu egoizm onun için çok mu değerli?

Cevap: Evet. Bu, Mısır’dan ayrılmanın, Kızıldeniz’i geçmenin tüm ıstırabıdır.

Soru: Bu nasıl olur?

Cevap: Bu, tamamen mantıksız eylemler yaptığınız için olur ve bu eylemler sizi dışarı çıkarır.  Ve sonra: “İstemiyorum, istemiyorum!” dersiniz – ama artık çok geçtir.

Twitter’da Düşüncelerim / 24 Ekim 2020

Tüm kültürleri özümsedik. Tek bir ulus olarak toplanmamıza izin verilmeyecek – ta ki bizler tüm ulusların bir araya gelmesini dileyene kadar Başkalarını düşünene kadar ve sonra, tam da bu uğurda, kendimizi düzeltiriz ve her açıdan gelişebiliriz- herkesin gelişmesini önemsiyorsak.

Bir kişi ancak dostlarına yardım ettiğinde, kendisini iyileştirmeyi değil dostlarını iyileştirmeyi önemsediğinde iyileşir. O zaman gerçekten her sorunun üstesinden gelebilir.

Bir eylemin özü niyetle ölçülür. “Daha fazla ihsan etme” niyeti bir kişiyi Yaradan’a yaklaştırır ve”daha fazla alma” niyeti onu Yaradan’dan uzaklaştırır. Ortada, bir kişinin nerede olacağına karar verdiği nötr bir sıfır noktası vardır…manevi dünyada mı yoksa fiziksel dünyada mı?

Bu, Yaradan’ın dünyasında mı yoksa kendi kabuğumda, kendi dünyamda mı olduğumu belirler.

Niyeti kontrol etmek için kişinin dikkatini anlık eylemden uzaklaştırması gerekir, böylece eylem önemsiz hale gelir ve asıl mesele şu olur: Bu eylemi kimin için yapıyorum ve bu eylem kime fayda sağlıyor.

Başkalarını önemsemek egoist doğamın tam tersidir. Ama hepsine sevgi ile yaklaşmaya başlayana kadar duran, bitkisel, hayvan ve insan derecelerinin üstesinden gelerek kendimi değiştirebilirim. Benden gizlenenlerin yaratılanlar olmadığını, Yaradan olduğunu ifşa edeceğim böylece doğru ihsan etme niyetini inşa edeceğim.

Yaradan, Kendisini bana hemen göstermek istemiyor, bu dünyanın farklı görüntülerinin arkasına saklanıyor. Eğer onlar aracılığıyla, başkalarına karşı iyi bir tavır sergilemeyi öğrenirsem, sonuçta Yaradan’a ihsan edeceğim. Gerçekte, Yaradan onların arkasında değil, onların içinde.

Yaratılanlar bana, Yaradan’a “ihsan etme uğruna” niyetine ulaşmama yardım eder.