Category Archives: Maneviyat

Kabala’da Bilgi Transferi

Soru: Manevi bilgi taşıyan birçok kitap, öğretmeni dinleyen ve sonra onun söylediklerini yazan öğrenciler tarafından yazıldı.

Modern araştırmalara göre, bu bilgi aktarım yöntemi, onun çarpıtılmasına yol açmaktadır çünkü diğer kişinin söylediklerinin yalnızca % 25’ini duymaktayız. Böyle bir aktarım nasıl güvenilir olabilir?

Cevap: Kabala’da bilgi aktarımı fiziksel dünyadakinden farklı bir şekilde gerçekleşir çünkü öğrenci sadece öğretmeni dinlemekle kalmaz, bir dereceye kadar egoizminin üzerine çıkarak ona ulaşır ve sonra edindiklerini yazar. Ve hala öğrenciden geçmesine rağmen, tamamen farklı bir bilgi aktarımı gerçekleşir, tamamen farklı bir kanaldır, bu da öğretmen ve öğrencinin niteliklerinin benzerliğinden gelir.

Bu nedenle öğrenci, öğretmenin söylemediği ancak bu derecede olan şeyleri bile “duyabilir”.

“Hayatın Anlamı Nedir? Hayatımızın Tek Amacı Mutluluk Mudur? ” (Quaro)

Mutluluk hayatımızın amacı değildir çünkü hissettiğimiz her mutluluk bizimle birlikte ölür. Eğer sonunda ölüyorsa ve bu ortadan kayboluyorsa, mutlu olmaktan nihayetinde ne kazanırız ki?

Hayatımızda mutluluk ya da dünyamızdaki özgürlük, sevgi ve başarı gibi diğer yüce hisler aracılığıyla bir amaç bulmakla ilgili olarak Kabala bilgeliği bunu Firavun olarak tanımlar. Firavun, mutluluğu ve diğer dünyevi zevkleri hayatın amacı olarak gören ve onu mezarına kadar takip edeceğini düşünen egoist ve materyalist bir hükümdardır. Bununla birlikte, bu hayatta elde ettiğimiz hiçbir mutluluk daha sonra devam etmez ve bu nedenle, gözümüzü ebedi ve sonsuz bir amaca dikmek akıllıca olur.

Hayatın ebedi ve sonsuz amacı nedir?

Bu sadece ruhumuzda, bedenimizin üzerinde, şu anda bildiğimiz ve beş duyumuzla hissettiğimiz her şeyin ötesinde var olmaktadır. Böylesine yüksek bir alanla temas kurarsak, hayatımızın amacına ulaşırız. Üstelik bunu mevcut bedenimizde yaşarken de yapabiliriz.

Bizi yöneten bu daha üst alanın  (“üst alan”, bedensel zihnimizin ve duygularımızın kavrayabileceğinin üstünde olan) algı ve duyumunun elde edilmesi, bize nereden geldiğimize, nereye gittiğimize, neye ve kime ait olduğumuza, bizi neyin yarattığının yanı sıra nasıl ve neden yaratıldığımıza dair tam bir algı ve anlayış verir.

Dahası, bu üst alana erişerek, gerçek ve sonsuz mutluluğu da keşfederiz. Bununla birlikte, bu tür bir mutluluk hayatın kendi başına amacı değildir, daha ziyade hayatımızın amacına yani ebedi gerçekliğe ulaşmanın bir yan ürünü olarak gelir.

Twitter’da Düşüncelerim / 28 Kasım 2020

Egoist niyeti arzudan ayırmak ancak dostlarla birleşmekle mümkündür. Bir ev kazık üzerine inşa edildiğinden, ortak arzuyu birlikte kazarız: delikler kazılır ve betonla doldurulur ve ardından bina üzerine dikey olarak dikilir. Egoist niyetleri kazarız ve onun yerine ihsan etme uğruna olan niyetleri koyarız.

İhsan etme niyeti haz arzusunun içindeki tüm boşluğu doldurduğunda, ardından bu suyu toprağı sulamak ve mahsulleri canlandırmak için kullanabiliriz ve hayvanların içmesine izin verebiliriz: eşekler, develer veya insanlar ve yavaş yavaş ıslahlara ulaşabiliriz. Kuyu kazmak manevi çalışmanın başlangıcıdır.

Saygı ve Öz Kontrol

Soru: İnsana, birine saygı duymayı öğretmek mümkün müdür?

Cevap: Bizler sadece örneklerden öğreniriz. Bu nedenle, birine iyi bir örnek gösterdiğimizde, iyi insanlar olarak büyürler. Saygı olumlu bir duygudur. Ancak bazen kişiyi sınırlayabilir ve kişinin gerilemesine neden olabilir. Bu nedenle kişinin kendi kendini kontrol etmesi gerekir.

Başkalarından tamamen egoistçe saygı beklemek, kişinin kendi üzerine yoğunlaşmasına neden olabilir. Sonuçta, eğer herkes onu onurlandırmaya başlarsa, büyümeyi bırakır ve ona verildiği sürece, durum ne olursa olsun yalnızca daha fazla saygı ister. Ancak saygı dışa yöneltilirse, bu ilerlememizi kolaylaştırır.

Yorum: Kendini gerçekleştirme veya manevi gelişim elde etmek isteyen biri için toplumdan gelen saygı belirtilerinin çok zararlı olduğunu defalarca söylediniz.

Yorumum: Bu tek kelimeyle felakettir! Bazen, kendiniz hakkında olumlu geribildirim duymak elbette iyidir, ancak genel olarak çevrenin, ilerlemeniz  için sadece doğru yönü göstermesi yeterlidir.

Olumlu geri bildirim ve iltifatlar kişiyi hoşnut hissettirir, gelişimini sınırlar ve her türlü öz yetersizlik hissini giderir.

Bu, kişiye başını kaldıramaması için baskı yapmakla ilgili değildir. Ancak, bilgi ve edinimle doldurulması gereken, kişide ek eksiklikleri ortaya çıkaran çok ciddi bir özdenetim çizgisi olmalıdır.

Bu konuda kaynaklarımızda çok şey yazılıdır. Örneğin, bir öğretmen öğrencilerinden çok fazla ilgi ve saygı görürse, manevi olarak gelişmeyi durdurabileceğini söylüyorlar. Bundan kaçınılmalıdır.

İyiyle Kötü Arasındaki Tarafsız Sınır

Doğa katı yasalara uyar, eğer bizler de onlara uyarsak iyi yaşayabiliriz, uymazsak darbe alırız.

Ama Yaradan, harekete geçmeye başlamamız ve darbeden kaçınmamız için,  özgürce seçim yapmamız için bize biraz zaman verir.  Kaçınılmaz olanla yüzleşmemek için bize hemen vurmaya başlamaz, ama O’nun gibi olma arzusundan, anlamamızı ve bilinçli hareket etmemizi ister.

Fiziksel yasalar, yerçekimi yasası gibi hemen harekete geçer.  Yokuştan atlarsam, düşünecek zamanım kalmadan hemen düşerim.

Fakat manevi dünyada, doğanın kanunlarını değiştiren, iyiyle kötü arasındaki farkı, aralarındaki mesafeyi yaratan bir Klipot sistemi vardır.  Ve bu nedenle bu mesafeyi, kendimizi hemen darbelere maruz bırakmamak, birbirimizle bağ kurabilmek ve ilaçla uyararak darbelerden kaçınmak için kullanabiliriz.

İlaç, Bina’nın kullanabileceğimiz gücüdür.  Maddi doğada böyle bir güç yokken, her şey basittir: ya eksi ya da artı.  Maneviyatta, eksi- artı vardır ve her iki kuvvete de dahil olduğumuz ve her iki zıtlığı içeren bir tampon bölge oluşturabileceğimiz, bunların ortada üst üste bindiği yer vardır.

İki kuvveti içeren bu sisteme “insan”, Adem denir çünkü o, haz alma arzusunu ve ihsan etme niyetini içerir ve bu nedenle Yaradan gibi oluruz.

Doğa bilimlerinin incelediği cansız, bitki ve hayvan dünyasında böyle bir ara sistem yoktur.  Bu nedenle bilim, sıradan, dünyevi bir insanın ve hatta manevi bir insanın bile psikolojisini kavrayamaz.  Manevi bir kişiyi anlamak için, bize kişinin nasıl düzenlendiğini açıklayan Kabala bilimi gereklidir.

Bilimin bir insan hakkında bildiği her şey, onun hayvansal seviyesine aittir ve deneysel olarak elde edilir.  Bu, biyolojik beden için ilaçlar yapmamızı sağlar.  Ancak insanın kendisi, onun içsel özü, herhangi bir aletle ölçüm ile erişilemez ve herhangi bir doğrulamaya tabi değildir.

Genelde cansız maddeler, bitkiler ve hayvanlar üzerinde çalıştığımız için, yalnızca Kabala bilimi bir kişiyi aşağıdan değil, yukarıdan, en yüksek seviyedeki enstrümanlar aracılığıyla inceleyebilir.

Bu nedenle, mevcut krizde Kabala bilimi ve yöntemleri dışında hiçbir şey insanlığa yardımcı olamaz.  O zamana kadar acı çekmek zorunda kalacağız.  Bu nedenle, ıslah yöntemi hakkındaki bilgileri mümkün olan tüm yollarla yaymaya çalışıyoruz.

Twitter’da Düşüncelerim / 27 Kasım 2020

Şu andaki ego-zihnimiz ve kalbimiz anlamında “mantık içinde” olmak ile ihsan etmekte “mantık üstünde” olmak arasındaki farkı hayal etmeliyiz. İşte bu şekilde “mantık içinde” ve “mantık üstünde” yi, maddi dünyadan manevi dünyaya geçişe ayıran sınıra yavaş yavaş yaklaşmaya başlarız.

Üst dünyaya girmiyoruz, onu inşa ediyoruz. Bu hazır bir biçimde mevcut değil. Tüm öncüller onu yaratmamız için hazır. Manevi dünyayı haz alma arzumuzdan inşa ediyoruz ve kısıtlama yapıyoruz, perde ve üzerine yansıyan ışıkla. Üst dünyayı bu yansıyan ışıkta inşa ediyoruz.

Yansıyan ışığımız ne kadar yüksekse, üst dünyanın ne olduğunu o kadar iyi hayal ederiz. Ondan önce yok. Her şey sadece bizim arzumuzda mevcuttur: ya alma ya da ihsan etme uğruna. Bir de Üst Kaynak vardır, ancak arzularımızda ve niyetlerimizde hiçbir şekilde yoktur.

Üst dünyayı, birbirimize karşılıklı ihsan etmeyi amaçlayan arzulardan inşa ederiz. Bu “ruh” dur. Hissettiğimizden farklı bir realite hayal etmeliyiz – herkesin bağlı olduğu bir realite. Aslında böyle var olur: birleşik bir entegral dünya olarak ama ego beni bu gerçeklikten ayırır.

Herkes birbirine bağlıdır ve ıslah olmuştur. Yalnızca ben başkalarından ayrıldığımı hissederim ve onları kendi kusurlarımdan yargılarım. Kendimi düzeltir ve tüm yaratılışın safhasını doğru bir şekilde hayal edersem, o zaman göreceğim: Yaradan’ın ifşası olan Şehina, tüm yaratılanlarda kıyafetlendir, onları birleştirir ve onların içinde işler.

İhsan etme uğruna niyetleri edinerek, insan kuyuyu tıkayan taşını (taş kalbi) değiştirebilir ve sonra herkes kuyunun suyunun tadını çıkarabilir. Su ile dolu kuyu, mesela Hasadim’in ışığı, yaşayan su ile dolu bir kuyudur.  Hasadim’in ışığı dünyaya güç bahşeder, yeni bir hasat vererek.

 

Birleşme Yeri Değiştirilemez

Henüz manevi dünyayı ifşa etmemiş olsam da, bu dünyada sıradan bir insan olarak yaşamadığım, Kabalistik bir grupta çalıştığım için mutluyumdur. Yaradan beni gruba getirdi ve şöyle dedi: “Bu iyi kaderi seç!”

Başka bir deyişle, O, hepimizin var olduğu ebedi sistemdeki yerimi hazırladı ve bana ifşa etti.  Yaradan’ın kasıtlı olarak benimle ilgilendiği ve elimi tuttuğu, annemin beni ilk kez anaokuluna götürdüğü gibi, beni her gün gruba getirdiği için onur duyarım.

Yaradan beni oraya getirir ve şöyle der: “İşte senin grubun, onlarla bağ kur ve bu bağın içinde Beni ifşa etmeye başlayacaksınız. Seni gruba getirmekten daha fazlasını yapamam. Geri kalan her şeyi onun içinde yapmak zorundasın ve seninle grubun içinde birleşeceğiz. Grubun içinde kendimi farklı şekillerde ifşa ediyor olacağım: bir öğretmen olarak, bir dost olarak, ancak bu grupla bağ kurarsan, Beni ifşa etmeye ve maneviyatta büyümeye başlayacaksın.”

Twitter’da Düşüncelerim / 26 Kasım 2020

Maneviyat yolunda, yardım talep etmeyi ya da almayı istemeyerek ölü bir insan gibi olurum.

Haz alma arzusu ile çalışmak iki aşamada gerçekleşir. 1. Onun üstesinden gelerek ve ihsan etme eylemlerini gerçekleştirerek haz alma arzumla savaşırım, . 2. Maneviyat arzusu için savaşırım, çünkü o kaybolur.

Egoist arzuyu eşmek ve içindeki boşluğu ifşa etmek istiyorum ki böylece bu dünyadan cennete, manevi dünyaya ulaşabileyim.

Maneviyat için arzu, Yaradan’ı edinme ve O’na yapışma arzusunu, ihsan etme ihtiyacını edinmek istiyorum. Önümde manevi bir alana dönüştürmek istediğim “düz toprak” yatıyor.

İnsan, arzusundan kendisi için olan niyeti çıkarmalıdır. Yaradan, arzularımıza bilerek egoist bir niyet yerleştirdi

Dinlerde olduğu gibi, hiçbir zaman mantığımızı iptal edip onun altında ilerlemiyoruz ama daima mantık ötesinde ilerliyoruz. Mantık ötesi inanç mantığa dönüşür ve bizler bir kez daha onun üzerine çıkmalıyız – manevi derecelerde bu şekilde yükseliriz.

Yaradan’a yaklaşmak ve O’nu hissetmek için ihsan etme niteliğine ihtiyacım var. Yaradan tek adam, tek ruh yarattı ve onu birçok parçaya böldü ki böylece bu pikseller kendi başlarına birbirine bağlansın. Tek bir adamda yeniden bağlandıklarında Yaradan’ı daha çok hissederiz.

Dünyamız, Yaradan tarafından yaratılan ve her seferinde yükselmemiz gereken temeldir. Bu dünya, tüm kırık kapların bir deposudur. Bu dünyaya daha alçak, kırık bir arzu aşılanmak için düşüyoruz ve onu düzeltmek ve doldurmak için yükseliyoruz. “Yükselmek ve düşmek” manevi yoldur.

İçimizde maneviyata direnen ve manevi çalışmayı bozan ne kadar çok soru, niyet ve düşünce keşfedersek, mumumuzun fitili o kadar kalın ve güçlü hale gelir. Direncin üstesinden geliriz – ve fitil daha fazla yağ emer. Işık yukarıdan gelir ve mumumuzu yakar.

Maneviyattan reddedilme, başkalarına ve Yaradan’a karşı nefret, hissedilmeli ve kavranmalıdır. Maddesellik ve maneviyat arasındaki bağ, maneviyattan reddedilerek, reddedilmenin üstesinden gelerek ve Yaradan’a bağlanarak olur. Bu, bu dünyayla manevi dünyayı birbirine bağlayan, sımsıkı sarıldığımız iptir.

Arzum dışında hiçbir şeyim yoktur. Hayatım boyunca rasyonel mantığı takip ettim ve aniden ona karşı mı çıkacağım? Kabala bilgeliği bizi akıl ve mantık olmadan ilerlemeye zorlamaz, bize onların üzerine çıkmayı öğretir. Akıl ve mantık kalır – onları göz ardı etmeyiz ancak onların üzerine yükseliriz ve tam tersini yaparız.

Bir kişinin aklı ve mantığı ne kadar gelişirse, mantık ötesi inançla hareket etmede o kadar yükseğe erişir, fiziksel dünyada da daha akıllı hale gelerek ve manevi dünyada daha da ilerleyerek. Kişi her zaman büyüyor: mantıkta ve sonra mantık üstünde.

İçimizde kalbimizdeki noktayı – yukarıdan kutsallığın bir parçasını, ihsan etme filizini ifşa etmek istiyorsak, bu amaçla birçok kuvvet uygulamalı ve grup içinde birbirimize yardım etmeliyiz. Ruh denilen tam ölçüye ulaşana kadar, içimize yerleştirilen bir damla semen gibi içimizdeki ihsan etme gücünü geliştiriyoruz.

Dua kalpte çalışmaktır, çünkü mantık ona direnir ve kişi mantığa karşı gelmelidir. Yaradan’dan doğamın direndiği şeyi istiyorum. Her dua, kalpte özel bir çalışma gerektirir. Yaradan için çalışmam gerektiğini mantığımla anlamak istemiyorum, mantık ötesi inançla çalışmak istiyorum.

İçimdeki her şeyin direnişini hissediyorum: Birliği, çalışmaları, özgecil eylemleri, dağıtımı, dostlarla bağı istemiyorum. Beni Yaradan’a yaklaştıran araçlardan yararlanmak istemiyorum. İçimdeki direnci görüyorum – bu benim egomun içinde ama dışarıda tam tersini yapıyorum.

Hiçbir şey ve hiç kimse beni buna zorlamaz, mantık üstünde ihsan etmek uğruna her şeyi yapacak kuvvetleri bulmaya çalışan benim. Mantıktan mantık üstüne, arzunun üstüne geçiş bu şekilde gerçekleşir. Bu fiziksel dünyadan manevi olana geçiştir. Manevi dünya mantığın üzerine, benim olağan arzumun üzerine inşa edilmiştir.

Bir ego-bedenin içinde olduğum için onu nasıl Yaradan gibi olmaya, egonun üstündeki ihsan etme niteliğinde dönüştürdüğümü hayal edebiliyorum. Bu nedenle, kendimi her seferinde daha büyük bir egoist kabukta hissetmekten ve ve ondan Yaradan’ı arzulamaktan mutluyum.

Kendi menfaatim için değil, başkalarının menfaati için hareket edersem, onlardan izole edilmem için hiçbir neden olmaz. Bana zarar veremezler. Aksine, uzay giysisinin sınırlarının ötesinde orada bulunan her şeyi herkesin yararına kullanabilirim.

En Önemli Şey Birbirine Bağlı Kalmaktır

Yaradan için özlem duyarsak, bizi düzelten, yakınlaştıran ve organize eden ıslah eden ışığı çekeriz. Gün geçtikçe bize yeni düşünceler ve yeni arzular geldiğini hissederiz. Onlar tesadüfen hiç yoktan ortaya çıkmazlar; tüm bunlar, içinde var olduğumuz tek sistemin unsurları gibi, bilinçli olarak gerçekleşir.

Tesadüfî hiçbir şey yoktur. Bu yüzden dünkü kadar keskin olmadığım için kendimi suçlamamalıyım. Dün daha ciddi düşünüyordum ve daha derin hissediyordum ama bugün birdenbire bunu yapamıyorum. Oysa tüm bunlar benim koşuldan koşula doğru ilerlemem için yukarıdan organize edilmiştir.

İhtiyacımız olan en önemli şey birbirine bağlı kalmaktır. Yapmamız gereken tek çaba budur. Ve diğer her şey yukarıdan ayarlanacaktır.

Kıskançlık Bilgeliği Artırır

Soru: Bilgelerin “Kıskançlık bilgeliği artırır” ifadesi ne anlama geliyor? Neyle ilgili?

Cevap: Bilgelere baktığımda, onlara olan kıskançlığım beni onlar gibi olmak için çalışmaya ve öğrenmeye itiyor demektir.

“Kıskançlık, arzu ve onur, bir kişiyi bu dünyadan çıkarır” diye yazılmıştır yani onu şu anda bulunduğu yerden daha yüksek bir dereceye yükseltir.

Yorum: Aristoteles, insanların zaman, yer, yaş ve şöhret açısından kendilerine yakın olanları çoğunlukla kıskandığını belirtmiştir.

Benim Yorumum: Elbette sonuç olarak birkaç bin yıl önce yaşamış olanları kıskanamam.

Kıskandığım bir kişiyle bazı ortak anlayış ve duygu seviyelerine sahip olmalıyım. Julius Caesar veya Tamerlane çok uzakta ve benim için anlaşılmaz. Kıskançlığın nesnesini hayal etmeliyim, onun yerinde ne hissedeceğimi anlamalıyım ve sonra kıskanabilirim.