Category Archives: Maneviyat

Manevi Duygular Nerede Ortaya Çıkar?

Soru: Dışsal iletişim ve aramızdaki bağ kurma girişimleri, içsel manevi duygularımın potansiyel gelişimi ile nasıl ilişkilidir?

Cevap: Manevi duygularınız sadece ve sadece başkalarıyla bağınızda ifşa olacaktır, kendi içinizde değil.

Yaradan nerededir? Ortak manevi alan nerededir? O, bizim aramızdadır, her birimizin içinde değil! Bunu çok iyi hatırlarsanız, bir hata yapmazsınız.

Egonun Sağlıklı Büyümesi

Soru: Bedensellik ve maneviyatta, egonun sağlıklı büyümesinin işaretleri nelerdir?

Cevap: Egonun sağlıklı büyümesi, onun üzerine yükseldiğimde ve manevi eylemler yaptığımda gerçekleşir. Bunu yaparak egoyu benim seviyeme yükseltmeye zorlarım.

Belirli bir manevi eylem yaptığımı varsayalım. Onun seviyesine yükselir yükselmez, egom da onun seviyesine yükselir. İlerlemeye, bir sonraki manevi eylemi gerçekleştirmeye ve bir sonraki seviyeye yükselmeye özlem duyarım ve egom da bu seviyeden daha da yükselir.

Birbirlerini bu şekilde takip ederler, denildiği gibi: “Dostundan daha büyük olanın arzusu daha büyüktür.” Görünen o ki iyi bir Kabalist olmak için büyüdüğünüzde, büyük bir egoist olursunuz.

Ama sonra ego, edindiğiniz manevi nitelik tarafından kontrol edilir, bu, ihsan etmek niyetiyle çalıştığınız anlamına gelir ve maneviyatınızı, manevi koşulunuzu itersiniz bu da egonuzu yukarı doğru iter.

Böylece, manevi seviyemiz ego sayesinde büyür, çünkü Yaradan’ın yarattığı her şey temelde egodur ve diğer her şey onun türevleridir.

Durmamalıyız!

Hanukkah özel bir bayramdır, yani yaratılan varlığın Malkut’tan Bina seviyesine yükselmesi demektir. Yani, kendi iyiliği için haz alma arzusuna bir sınırlama getirir ve üst ışık tarafından ıslah edilir ve ihsan etme uğruna yönelik niyeti edinir. İhsan etme uğruna ihsan etmek, Bina seviyesidir.

Hanukkah, Yunanlılara karşı kazanılan zaferin bir kutlamasıdır. “Yunan”, kişiyi bilginin üstüne değil de bilginin içine çeken gücün adıdır. Bu güç, Yaradan’a yakınlaşmaya çabalayan bir kişi bazı ihsan etme özelliklerini edindiğinde yani Bina seviyesine ulaşmak istediğinde ortaya çıkar.

Kişi ıslahı için çok çaba sarf eder, gruba, onluya, çalışmalara yatırım yapar ve ihsan etmenin ne olduğunu hissetmeye başlar. Ve işte bu zamanda, ihsan etmenin karşıtı güçler kişide uyanır: kişiyi yeniden egoizme çeken ayrılığın güçleri.

Bunun hakkında  “Yunanlılar bana saldırdı.” diye yazılıdır. İçimde egoist arzular uyanır ve onlara bir içsel savaş ilan etmem ve kişinin ihsan etmek ve bağ kurmak için mantık ötesi inançla gitmemesi gerektiği düşünceleriyle savaşmam gerekir. Onlar beni bu dünyada kalmaya, mümkün olduğunca ona yerleşmeye ve tadını çıkarmaya ikna ederler.

Bu, Yaradan’a ihsan etmeye yükselmeye çağıran Makabilerin yaklaşımına karşıt olarak “Yunanlılar” ın yaklaşımıdır. Bu iki görüş arasında, kişinin içinde olan bir savaş vardır. Bir yandan Yaradan’ı ve ruhumu ifşa etmek isterim. Ama öte yandan, hayat beni içine çeker, beni kendi zevklerinden haz almaya ve maneviyatı düşünmemeye teşvik eder.

Hanukkah’ın simgelediği ve karanlıkta gerçekleşen bu savaştır. Kişi, Yunanlıların gücü altına girdiğini yani tamamen haz alma arzusunun gücü altında girdiğini hisseder ve kişinin onu yenme şansı yoktur. Kişi, Yaradan tarafından bu şekilde yaratılmıştır.

Ve o zaman kişi, kendi içinde en azından Yaradan’la bir tür bağ arar ve bir parçacık bulur, ona tutunur ve kurtuluş için dua eder. Ve Yaradan kişiyle birleştiğinde ve onu egoizminden çıkarmaya başladığında, O, kişi için bir mum yakıyor gibi gelir. Bu şekilde kişi yavaş yavaş karanlıktan aydınlığa çıkmaktadır.

Yaradan ile bağlantısının minicik bir mumunu yakar ve o daha küçük olamaz. Fakat kişinin yaktığı mum Yaradan ile bağlantılı olduğu ve Yaradan ebedi olduğu için bu mum yanar ve yanar ve içindeki yağ yanıp yok olmaz. Kişi bu şekilde kendi egoist niyetinden çıkar ve ihsan etme niyetine,  Hanukkah’ya,  Bina seviyesine, ihsan etme uğruna ihsan etmeye ulaşır.

Yaradan’la daha önce ulaşılamayan bağa ulaştığımız “Mantık Ötesi Birlik” adlı sanal kongremiz sona erdi. Bu bağı sürdürelim ve onu yok etmemeye çalışalım. O zaman, bu ufacık bağın, bu ince mumun içinde, ıslahın sonuna kadar ihsan etme uğruna almaya ulaşana kadar, nasıl her zamankinden daha güçlü bir ateş yaktığımızı hissetmeye başlayacağız.

Hanukkah sadece yolun ortasıdır. Yolun yarısında olduğumuzu ve sadece, kongrede ulaştığımız bağı korumamız ve onu daha da geliştirmemiz gerektiğini anlayalım.

Durmamalıyız. Durmak ölüm demektir! Yalnızca her zaman devam edin. Durma yerine ulaştık ve egoizmimize yenilenmiş bir güçle saldırmak ve daha da büyük birliği sağlamak için, kendimizi yeni bir yolla, yeniden inşa etmemiz gerekiyor.

Herkes, egoizminin üzerine çıkma gücüne sahip olduğunu hissetmelidir. Ve şimdi egoizmimizin ve dostlarımızın egoizminin üzerinde birleşmeye başlayabiliriz, hem benim hem de onun tüm günahlarını sevgiyle örtebilir ve bir bağ kurabiliriz.

Haydi, bu yasayı uygulamaya başlayalım: “Sevgi tüm günahları örter.” Bu, kongre sonrasındaki çalışmamızdır. İyi şanslar!

Topaç Nedir Ve Hangi Sembolizme Sahiptir? ”(Quora)

Dreidel (dörtkenarlı topaç), kenarlarında İbranice harfler bulunan bir topaçtır. Harfler, “burada büyük bir mucize oldu” anlamına gelmektedir.

Topacı döndürmek Hanukkah geleneklerinden biridir.

Topaç, hangi harfin üzerine yere düştüğünü görmek için döndürülür ve dönerken, topaç hayatımızı simgeler: bizler hayatlarımızı daireler çizerek  “döndürüyoruz” ve sonunda sadece hepimiz birlikte ortak bir merkez etrafında döndüğümüzde (tek olarak birleşmek için ortak bir hedef) gerçek mutluluğu, uyumu ve hayatımızın amacını elde edeceğimizin farkına varacağız.

“Menorah Nedir ve Neyi Sembolize Eder?” (Quora)

Menorah (7 kollu şamdan), ruhun içinde yani ihsan etme niyetiyle ıslah olmuş insan egosunda, aydınlatan manevi ışığın tezahürünü yani ihsan etme niteliğini sembolize eder.

Menorah yapmak fiziksel olarak zordur çünkü geleneksel olarak mumlar için, yedi kabı desteklemek için kalıplanması gereken tek bir altın parçasıdır. Benzer şekilde, egomuzu (başkalarının pahasına haz alma arzusu olan insan doğamız) başkalarına ihsan etme formunu üstlenecek şekilde biçimlendirmek oldukça karmaşık bir iştir.

Menorah’ın kaplarının her biri yani insan egoist niteliklerinin her biri, Menorah’ın özelliklerinin manevi ihsan etme ışığının üzerinde aydınlatabileceği değerli bir kap oluşturması için belirli bir boyut ve şekil almalıdır.

Yedi kap, yedi tür aydınlatmayı temsil eder, buna Kabala bilgeliğinde Hesed, Gevura, Tifferet, Netzah, Hod, Yesod ve Malkut’un Sefirot’u denir. Işık, Malkut’un son Sefira’sına ulaştığında, o zaman Malkut, ihsan etme formunu üstlenerek, diğer yedi nitelik gibi olur. Başka bir deyişle, Menorah’ın altın metalik gövdesi ile temsil edilen insan egosu, manevi ihsan etme niteliği ile belirli bir seviyede form eşitliği kazanır ve böylece Menoradaki yedi mumun hepsinin yanabileceği bir araç haline gelir.

Bu nedenle Menorah, ihsan etme ve sevginin manevi ışığına belirli bir seviyede benzerlik kazanmış, insan egosunu sembolize eder. Menorah’a ek olarak, her kaptaki mumları yapmak için gerekli olan yağ ve fitil vardır ve tüm bu nitelikler, insan egosunun ihsan etme niyetini edinebilmesi ve böylece manevi ışığı yukarıdan aydınlatmaya davet edebilecek, manevi bir kap oluşturması için birlikte çalışır.

Tüm bu yapı içinde, Menorah’ın ihtişamı, en yüce manevi ihsan etme niteliği ile benzerliğe ulaşan, en egoist bileşenin – Malhut, altın – tezahüründedir.

Böylece Gizlilik Yaradan’ı Gizlemez

Soru: Yaradan, akıl ve duygulara göre ifşa olduğunda ne olur? Onu tamamen haklı çıkarır mıyım, çıkarmaz mıyım?

Cevap: Doğal olarak Yaradan’ı haklı çıkarırsınız. Ancak gerçek şu ki, ifşa, hiçbir yere gitmeyen gizlenme üzerinden gerçekleşir.

Diyelim ki Yaradan’ın eylemlerinde, kendime göre bir şeyler ifşa ettim. O, bana iyilik yapan iyi gibi gelir ve beni hedefe götürür. Ve sonra bu sanki gizliliğe girmişim gibi benden saklanır, ben sanki ifşanın içindeymişim gibi davranmak için, elimden gelenin en iyisini yapmalıyım.

Diğer bir deyişle, gizlilik beni Yaradan’dan izole etmez, aksine ifşa içindeymişim gibi davranmamı mümkün kılar.

Soru: Yaradan’ı kendim gizlediğimi söyleyebilir miyim?

Cevap: Elbette. Egoizmim O’nu benden gizler. İfşa koşulundayken, kendimi egomla ilişkilendirmiyorum ve onu Yaradan’dan gizliyorum.

Soru: Yani çift ve tek gizlenmede, Yaradan Kendini egoizmimden mi gizler?

Cevap: Pek çok farklı nüans vardır: Ya Yaradan Kendisini benden gizler ya da beni kendimden gizler.

Gerçek şu ki, her bir koşul dört dereceden oluşur ve her birinde kendimizi maksimum ifşa içindeymiş gibi kabul etmeliyiz. Yaşadığım koşullar ne olursa olsun, başıma gelen her şeye sanki tam bir ifşadaymışım gibi davranmaya çalışmalıyım böylece hiçbir karanlık, hiçbir gizlenme beni düşürmesin.

 

Biz Hayalperestlerdik

Gerçek şu ki, Yaradan tüm evreni doldurur. Hakikat (“Emet”), “Alef” – “Mem” – “Tav” (“א – מ – ת”) harflerinden oluşur, yani yaratılışta var olan üç güçten. “Alef – א” alfabenin ilk harfidir, Keter’dir, Yaradan’dır. “Tav – ת” alfabenin son harfidir, Malkut’tur. Ve “Mem – מ” ortadadır, Keter ve Malkut’u birbirine bağlayan Bina’dır.

Şunu anlamalısınız ki hakikat; düşüncemize ve duygularımıza göre bize görünen şey değildir. Dendiği gibi: “Gözleri var ama görmeyecekler; kulakları var ama işitmeyecekler. ” Yani, sanki kör ve sağır gibi nerede olduğumuzu hissetmeyiz, gerçek dünyayı hissetmeyiz, onun içinde dokunarak hareket ederiz.

Ancak bu ıslahın olduğu yerdir. Yaradan, bu gizliliği bilerek yarattı, böylece mükemmelliğe ulaşabiliriz, yani gizlilikten ifşaya, akıldan mantık ötesi inanca, Malhut’tan Bina’ya, almaktan ihsan etmeye gelebiliriz.

Kişi dış dünyayı hissettiğini düşünür ama aslında kendi içinde hapsolmuştur ve kendini içeriden hisseder. Bütün gerçeklik içimizdedir. Tüm evren, galaksiler, yıldızlar, gezegenler ve üzerindeki her şeyle dünya, hepsi “Ben”im.

Bu, sanki bilincimi kaybetmişim ya da rüya görüyorum gibidir. Bazen rüyamda bir yere yürüdüğümü, gerçekmiş gibi bir şeyler yaptığımı görüyorum. Ama sonra uyanıyorum ve gerçek realitenin hayal ettiğim gibi olmadığını görüyorum.

Maneviyat ifşa olduğunda da aynı şey bize olur. Bir rüyada olduğumuzu anlarız ve şimdi uyandık ve gerçek realiteyi gördük.

Mantık ötesi inanç, gerçekliğin şu anda hayal ettiğim gibi olmadığını anlamak anlamına gelir. Aslında ben, beni kontrol eden üst gücün, Yaradan’ın içindeyim. Ve önümde görünen uçsuz bucaksız dünya benim içimde ve tüm dünyamı doldurmak ve her şeyi bir düzene oturtmak için Yaradan’ın gücünü çekmeliyim.

İnsan, tüm evreni dolduran Yaradan’ı ifşa etmek için elinden gelenin en iyisini yapmalıdır. Bu da ancak onlu aracılığıyla, kaybolup dostlarınız içinde eriyerek mümkündür, onları o denli özümsersiniz ki Yaradan’ın tüm dostlarınızın arkasında olduğunu ve O’nu ifşa etmenizi beklediğini hissederiniz.

İşte bu şekilde inanç ışığını algılamaya, yani Yaradan’ı hissetmeye başlarım. Buna mantık ötesi inanç denir. Mantık, gözler tarafından görülen ve kulaklar tarafından duyulan eski gerçeklik duygumdu. Ama şimdi fiziksel algının ötesinde gerçekliği hissetmeye başlarım ve dostlarım aracılığıyla, manevi Kli’mi dolduran, Yaradan’ın, ruhumun on Sefirot’unun  ifşasına ulaşırım. Böylece ilk manevi ifşaya gelir ve daha da ileriye gitmeye devam ederiz.

Orta Çizgi – İnsanın Yolu

Nefret, reddedilme, anlaşmazlık ve yanlış anlama, özünde, birliğin zıt formu olan Yaradan’ın zıt biçimidir. Bizler bundan, yavaş yavaş Yaradan’ın edinimine geliriz.

Nesilden nesile ne kadar çok gelişirsek, kendimizi o kadar diğerlerinden ayrılmış bireyselciler gibi hissederiz. Yine de tüm günahları sevgiyle örttüğümüzde, tüm farklılıkların üzerinde bağ kurabileceğiz.

Reddetme ve bağ arasındaki, nefret ve sevgi arasındaki fark, Yaradan’ın ifşa oluşunun yoğunluğunu verir. Bu fark, üzerinde bağ ortaya çıktığı arzunun derinliği olarak kalır: kısıtlama, perde ve yansıyan ışık. Sonra eksi ve artı arasında, tüm karşıtları bir tutkal gibi birbirine bağlayan Yaradan’ın ifşasının gücünü hissederiz.

Bu nedenle Yaradan, Adam HaRishon’un ortak ruhunu kırdı, kırılan parçaların arasına tüm Gücüyle girdi ve orada Kendi zıt formunda kaldı. Böylece tamamen yapışmaya gelene kadar, O’nun zıttından, sevgiyi nefretten, birliği ve bağı reddetme ve yanlış anlaşılmalardan anlayabilir ve O’nu ifşa edebilirdik.

Bu nedenle, Adam HaRishon’un parçalarını tek bir sisteme bağlamak veya bizi birbirine yapıştıran Yaradan’ı ifşa etmek bir ve aynı şeydir.

Çalışma basittir: benim ve dostlarım arasında zıt formda Yaradan vardır, çabalarım, talebim ve dualarım vasıtasıyla, karanlığın ışık gibi parlaması için, reddetme gücünden bağın gücüne, yapışmanın gücüne dönüşüyorum. Sonsuz nefretin yerinde, aramızdaki kara uçurumda, en güçlü ışık, tam olarak açığa çıkan karanlık nedeniyle büyük bir gücün bağı ve sevgisi ortaya çıkacaktır.

Realitenin iyi ve kötüden oluştuğunu, birinin diğeri olmadan olamayacağını ve her ikisinin de eşit derecede önemli olduğunu anlıyoruz çünkü Yaradan’ın ifşa olması aralarındaki bağdadır. Sevgi geldiğinde nefreti sürdürmek çok zordur. Nefreti düşünmek istemiyoruz, tüm kalbimizle sevgiye çekiliyoruz. Nefrete tutunmak ve kendinizi sevgi okyanusuna atmamak çok daha zor bir iştir.

Ancak, bizler her ikisinden de oluşmalıyız ve ancak o zaman Yaradan’ın karşısında dururuz. Yaradan, mutlak iyiliğin tek gücüdür. Ancak bizler, iki kuvvet dahi ederiz ve bizimle birlikte olan Yaradan’ın yardımıyla, aralarında bir orta çizgi inşa ederiz.

Her insanın, her zaman iki görüş, iki güç, iki zıt arzu içerdiği gerçeğine alışmalıyız. Doğru yaratılışta, doğanın iki formu birleştirilmiş olmalıdır ve onların ortasına, Yaradan’ı yerleştirmek isteriz ki, “Yukarıda barış sağlayan O, bize ve tüm İsrail’e barış sağlayacaktır.” İyi ile kötü, aydınlık ve karanlık arasındaki farkı anlayarak, zıt durumların zıtlığı üzerinde üst gücü ortaya çıkarıyoruz. İyi ve kötüyü, nefret ve sevgiyi, ayrılık ve bağı, reddetmeyi ve dostlar arasındaki çekimi ifşa etmeye çalışırsak, aramızda Yaradan’ı ifşa eder ve bir orta çizgi inşa ederiz.

Nefret ve sevgi, birlikte mumu yakan yağ ve fitil gibi birbirlerini destekler. Her zaman direnç (fitil), bağ kurma güçlüğü, aynı zamanda yağ ve ışık olmalıdır. Realiteye karşı doğru tavrı böyle inşa ederiz.

Bu nedenle, dünyanın tüm iyi olma girişimleri, varoluşumuz için farklı bir yönteme ihtiyacımız olduğunu anlayana kadar, kötülüğün daha da büyük ifşasına yol açacaktır. Egoizmin istediği gibi, tüm karşıtları ortadan kaldırarak birbirimizi yok edemeyiz. Tam tersine, tüm karşıtları kullanarak orta çizgiyi inşa edebiliriz. Bu artık dünyanın her yerinde, özellikle en gelişmiş ülkelerde belirgin hale gelecektir.

Zıtlıklar kalır, ancak tüm günahlar sevgiyle örtülüdür. Bu yolu takip etmezsek, bir aile kuramayacağız ve aileyi sürdüremeyeceğiz, çocuk yetiştiremeyeceğiz veya ülke içindeki taraflar arasında ve ülkeler arasında barışı sağlayamayacağız. Doğada yıkıcı bir güç olacağız. Cansız maddeler, bitkiler ve hayvanlar, doğa tarafından kontrol edildikleri ve içgüdüsel olarak doğru bir şekilde hareket ettikleri için var olabilirler. Ama insanlar, ancak orta çizgiyi bulurlarsa var olabilirler.

Onlu, Dünyayı Nasıl Etkiler?

Soru: Yaratılışı yönetmek için onluyu birleştirmek ne anlama geliyor?

Cevap: Onlu ve tüm yaratılış aynı şeydir. Onlu aynı sistemdir ancak daha küçük bir ölçekte. Onlu içinde yaptığımız şey, tüm yaratılışı, onlunun ona benzerliğiyle aynı derece etkiler.

Genel yaratılıştaki karşılıklı ihsan etme yasalarına benzer olma vasıtasıyla, onluda bir şekilde bağ kurabilirsek, egoizmimizin üstünde bu yasaları uygulamaya çalıştığımız ölçüde tüm dünyayı etkileriz. Dahası, etkimiz de çok güçlüdür çünkü bizler, küçük ve zayıf yeni başlayanlarız.

Görünüşe göre ne kadar büyürsek, her şeyi o kadar çok etkileyebiliriz. Gerçekte, bir yandan görünüşte daha büyük bir etkiye sahibiz ama diğer yandan daha az etkiye sahibiz. Bu, küçük çocukların dünya üzerindeki etkisi gibidir. Güç açısından büyük değil, ama etkisi bakımından büyüktür.

Bu, çocuklara yetişkinlerden çok daha fazla önem verdiğimiz anlamına gelir. Dünyanın ve onun geleceğinin merkezi bir parçası olduklarından, dünya onlara özen göstermeli ve onlar için hareket etmelidir.

Öyleyse ihsan etme niteliğinin gücü ve kalitesiyle, yaratılışı büyük ölçüde niteliksel olarak ve çok az da güçle etkileriz.  Bu daha sonra değişecektir çünkü egoist dünyamızla ilgili değil, manevi dünyalar hakkında konuşacağız.

“Ters Bir Dünya Gördüm”

Soru: Birbirimizden nefret ettiğimizi hissettiğimizde, nefreti ortadan kaldıramazsak hangi pratik eylemleri gerçekleştirmeliyiz?

Cevap: Kabalist bilgelerimizin söylediklerine göre değerlendirirsek, gerçekleştirebileceğimiz sadece iki eylem olduğunu görürüz.

Birincisi; dostlar aralarında konuşmayı bırakmamalı ve en azından sözlü bağlantı düzeyinde kalmalıdırlar. Birbirlerini anlamaya ve desteklemeye çalışmalılar ve aldıkları tüm rehberliğin Yaradan’dan kaynaklandığını bilmelidirler. Manevi eylemden dışarı atıldığımız seviyeye batmamalıyız ve gördüğümüz her şeyin gerçekte doğru olduğuna ve ıslah uğruna işleri bu şekilde düzenleyenin sadece Yaradan olduğuna inanmalıyız.

İkincisi, nasıl ve ne şekilde olursa olsun, her birimiz dostuna yardım etmeye çalışırken kendimizin üzerinde, birlikte çalışmalıyız. Çünkü bu bataklıktan, kendi saçımdan çekerek, kendimi dışarı çıkaramam.

Prensip olarak, onlu Yaradan’a dönerek bu şekilde çalışır. Kabalistlerin 2.000 yıl önce yaptığı şeyin aynısını yapmalıyız.

Bununla ciddi bir şekilde ilgilenmeye başlarsak, yakında bunun bizi nasıl olumlu etkilediğini hissedeceğiz ve üst ışığın işleyişini yavaş yavaş anlayıp üzerimizde hissedeceğiz, mevcut hislerimizde değil, mevcut anlayışımızda. Hem bütünsel hem de küresel olarak, bizim içimizde ek duygular ve içsel görüler ortaya çıkacaktır. Yaradan’dan ve onludan gelen hisler içimizde kalacak ve dünyayı farklı şekilde görmeye başlayacağız.

Dendiği gibi: “Ters bir dünya gördüm”, zıtların birbirini desteklediği farklı yasalara ve kurallara göre işleyen bir dünya, nefretin, aslında nefret tarafından desteklenen ve sürdürülen sevgiyi ürettiği bir dünya.

Baal HaSulam makalelerinde bize, aslında hepimizin farklı olması gerçeği sayesinde, yüksek gelişim seviyelerine ulaşabileceğimizi, ama aynı zamanda hiçbir şeyi öldürmememiz veya iptal etmememiz gerektiğini, çünkü toplumdaki görüşlerin çeşitliliği ne kadar fazlaysa, o kadar yüksek gelişim düzeylerine ulaşabilineceğinden bahseder.