Category Archives: Maneviyat

Doğada Saf İhsan Etme Var Mıdır?

Soru: İhsan etme durumu nedir? Bu durumda olan bir kişi ne hisseder?

Cevap: İnsanın doğasını, dünyanın durumunu ve tüm evreni inceleyen Kabala bilgeliği, maddesel seviyede hiçbir ihsanın olmadığını belirtir. Bizim dünyamızın tüm doğası egoizmdir yani alma arzusudur.

Kimse kimseye bir şey vermez. Hiç kimse yapamaz. Hiçbir cansız, bitkisel, canlı veya insan, karşılığında bir şey almadan kimseye bir şey veremez. Ve bu ihsan etme değil, daha ziyade bir değiş tokuştur, alıştır.

Karşılığında iyi bir şey almak için verirsem, bu, aldığım anlamına gelir. Bir mağazada satın alma için para ödediğimizde, ihsan m ediyoruz?

Soru: Öyleyse bu bir tür egoist özgecilik mi?

Cevap: Özgecilik diye bir kavram yoktur. Filozoflar tarafından uydurulmuştur.

Yorum: Ama siz kendiniz, vücuttaki hücrelere bir örnek verdiniz, sanki tüm vücudun iyiliği için veriyorlarmış gibi, diye.

Cevabım: Vücudun iyiliği için çünkü o olmadan yaşayamayacakları, vücudun genel metabolizmasına katılıyorlar. Ve kanser hücrelerinde bu tür bir arada varoluşun iç programı bozulur ve bu nedenle vücudu ve kendilerini öldürürler. Yani, kendi zararlarına hareket ederler. Tabiri caizse bindikleri dalı keserler.

Soru: Bu, doğada saf ihsan olmadığı anlamına mı gelir?

Cevap: Hayır. Sadece alım vardır. Bu nedenle bilgeliğimize, almanın bilimi olan Kabala bilgeliği denir çünkü açıkça alımdan söz eder.

Çok sık bir eşin kocasını: : “Sana tüm hayatımı verdim!” diye suçladığını duyuyoruz. Veya ebeveynler çocuklarına: “Size hayatımızı verdik!” derler.

Yine de kimse kimseye bir şey vermez! Sadece bu nesneye değer verirsek, o zaman ona vererek, aldığımızı hissederiz. Hatta sık sık: “Lütfen onu al, onu ye” vb. rica ederiz. Yani bizim için alma ve vermeme eylemi gibidir.

Bu nedenle, dünyamızdaki herhangi bir şeye, Kabala açısından doğru bir şekilde bakarsanız, kimsenin kimseye ihsan etmediğini ve yapamayacağını göreceksiniz! Bu, programımızın özünde yoktur. Mutlak ihsan sadece Yaradan’dan gelir.

Dış Engeller ve Manevi İletişim

Soru: İntegral eğitim kurslarında çok çeşitli insanlar eğitilmiştir.  Onlara bir profesör, bir çilingir veya bir milyoner dahil olabilir.  Herkes belirli bir iletişim biçimine alışmıştır.  Bir kişi için bazı şakalar tam bir tiksinti yaratabilirken, bir başkası için normaldir.  Bu durumda ne yapmamız gerekiyor?

Cevap:  Onların geçmiş faaliyetleri ve ilgi alanları nedeniyle bile hiçbirinin şu anda içinde olmadığı bir iletişim alanıyla uğraştığımız için, bunu belirli bir sorun olarak görmüyorum.  Yani grupta ne tür insanların olacağı önemli değildir.

Elbette, entelektüel olarak gelişmiş insanların Kabala biliminin söylediklerini hızlı bir şekilde kavramalarına yardımcı olan belirli gelişim aşamaları vardır.  Ancak, genel olarak bu önemli değil.  Bir kişinin manevi gelişimi ve insanların manevi bağlantısından bahsediyorsak, o zaman kesinlikle farklı insanlar bunun içinde yer alabilir.

Soru: Başka bir deyişle, dil, gelenekler, hatta belki giyim biçimi gibi dış engeller, iletişime engel olamaz mı?

Cevap: Hayır. Bu söz konusu bile olamaz.

Soru: Hijyene dikkat etmeyen, dağınık giyinmiş insanlar kurslara gelirse, kişiye doğrudan bir açıklama yapmaya değer mi?  Ve bunu kim yapmalı?

Cevap: Moderatör.  İnsanları işten sonra bile temiz giysilerle gelmeleri konusunda uyarmalıdır.  Onun bir doktor veya atölyede çalışan işçi, bir kimyager veya garajdan tamirci olması fark etmez.  Hepsi, diğerlerinin kendilerini rahat hissedecekleri şekilde derslere gelmelidir.

Her Şey Düzeltilebilir

Soru: Birinin yapacağı hangi eylem, sizin asla o kişiye yakın olmak istememenize neden olur?

Cevap: Bunun olabileceğini sanmıyorum. Her şeyi düzeltmek için her zaman bir çeşit anlayış ve çözüm bulabilirsiniz. Dünyada düzeltilemez hiçbir şey yoktur.

Soru: İhanet bile mi?

Cevap: Evet! Her şey düzeltilebilir. Bu nedenle şöyle denir: “Ölüm meleği yaşam meleği olacak”, sonsuz yaşam.

Yaradan, Hoşgörü ve Kırmızı Düğme

Yorum: Uluslararası hoşgörü günü, neredeyse hiç hoşgörü görmediğimiz bir dünyada, 16 Kasım’da kutlandı. Sabır tükendi.

Amerika’da, Avrupa’da ve Asya’da  ne dersek diyelim, hoşgörü yok. Beyaz Rusya’da Etiyopya’da neler olduğuna bakın.

Cevabım: Dünya şimdi çok ciddi bir tepe noktasına, bir düşüşe giriyor.

Soru: “Hoşgörü” terimi sizin için ne ifade ediyor?

Cevap: Hoşgörü çok faydalı bir sözcüktür, nasıl uygulanacağını bilirsek, birbirimize karşı doğru tutuma sahipsek, dünyanın herkes için eşit ve eşit ölçüde var olduğu, böylece kimseyi başkalarına tercih etmeyeceğimiz çok iyi bir yöntemdir. Bu öğretilmelidir, bizler bu şekilde doğmadık.

Yaradan herkesi farklı kıldı. Ve bizler kendimizi eşit yapmalıyız. Bu nedenle burada, doğaya, Yaradan’a karşı gitmeliyiz. Ve aslında kendimize yaptığımız şey hakkında ciddi şekilde düşünün.

Yorum: Yaradan’a karşı gelmemiz gerektiğini söylediniz.  Yaradan bizi öyle yaratmış ki sabır yok, hoşgörü yok, ama siz  “Sabırlı olmak istiyoruz” diyerek, bize buna karşı koymamız gerektiğini söylüyorsunuz.

Cevabım: Elbette! Yaradan’ın Kendisi şöyle der: “Kötü eğilimi ben yarattım. Ve sizler bunu ıslah etmek zorundasınız. ”

Soru: Peki bunu nasıl yapacağız?

Cevap: Yaradan’dan başka bir gücü, hoşgörü gücünü, birliğin ve bağın gücünü, sabrın ve başkalarını kendisinin ayrılmaz bir parçası olarak anlamanın gücünü talep edin.

Soru: Bunu hangi noktada talep edeceğim?

Cevap: Bunun kendim dahil her şeyi mahvettiğini gördüğümde ve bununla hem fikir olmadığımda! Kişi ne olursa olsun dünyaya sırtını dönmenin, her şeyin çökmesine izin vermenin, onu onunla birlikte alaşağı etmenin en kolay çözüm olduğunu anladığında.

Her gün, yaşamak, kendini ıslah etmek, dünyayı düzeltmek vb. çok daha zordur.

Yorum: İnsanlığa yapmak istemediği bir iş veriyorsunuz.

Cevabım: Eğitimin tamamıyla ilgili olduğu şey budur – kendi kendini yok etmeyi kabul eden bir kişiye vermemiz gereken şey şudur: “Düğmeye basın ve bir anda hiçbir şey kalmayacak.” Bu çok kolaydır.

Ama hayır, herkesi bu değersizlik, önemsizlik, hoşgörüsüzlük bataklığından nasıl çıkaracağımı düşünmek zorundayım. Başlarını kaldırmak, gözlerini açmak ve dünyaya yeni bir şekilde bakmaya başlamak için herkesi yukarı çekmeliyim.

Soru: Onları nereye götürdüğümü bilir miyim?

Cevap: Elbette.

Soru: Bu daha iyi dünya,  nasıl bir şey?

Cevap: Birbirimiz hakkında iyi düşünmektir. Daha fazlası değil. Ve daha önce hiç hissetmediğimiz doğanın iyi gücünü anında çekeriz. Bugün hala bizi yöneten kötü güç yerine, farklı, iyi bir güç hissedeceğiz.

Sadece bu gücün tesiri altında olmayı istememiz gerekir.

Yorum: Hangi noktada bu gücün tesiri altında olmak ve herhangi bir şeyi değiştirmeye başlamak isterim? Sonuçta, eğer her şey benim kötü eğilimimse, çünkü benim doğam böyleyse, sadece beni rahatsız etmek için o geri gelecektir.

Diyelim ki birine kötü bir şey yapıyorum, bazı olumsuz düşünceler yolluyorum ve bu bana on kat daha kötü geri geliyor. O zaman sizi anlayabilirdim. Sonra durup şöyle düşünürdüm: “Vay canına, onun hakkında kötü düşündüm ve her şey elimde patladı.” Bunu, Yaradan, bir bumerang gibi on kat geri gelsin diye yaptıysa, anlayabilirim.

Cevabım: O zaman bir hayvan olurdunuz! Yanlış hiç bir şey yapmazdınız yani tam olarak iyi ve kötü eylemler arasında yatan, özgür iradeye sahip olamazdınız.

Soru: Evet, sopayı takip ederdim. Sopa bana vurursa, ondan nasıl kurtulacağımı biliyorum. Yanlış mı?

Cevap: Bunu yapmakla, bir insanı robota dönüştürürsünüz, bu tamamen Yaradan’ın niyetine aykırıdır.

Soru: Ama o bana bir bumerang gibi geri gelmezse, başkalarını bastırarak daha da zenginleşirsem, bu olurken, bu düşünce nasıl ortaya çıkacak?

Cevap: Koşullar sizi oraya getirecek.

Soru: Acı çekmek mi?

Cevap: Evet. İyi düşünceler, iyi yaşam tarafından tetiklenmez.

Soru: Sürekli hakkında konuştuğunuz eğitim nerede?

Cevap: Hiç kimsede yok.

Soru: Peki onu kim tanıtacak?

Cevap: Sadece Kabalistlerin yapabileceğine inanıyorum. Dünyaya doğru kaynakları göstermeleri gerekir. Ve dünya buna yavaş yavaş geliyor.

Soru: İnsanların er ya da geç Kabalistlere gelip bu eğitim talimatını isteyeceğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Evet, onlara bu yöntemi öğretmek için.

Soru: Öyleyse, dünyamızın yasalarının yardımıyla bu dünyada bir şeyler düzenleme girişimlerinden sonra, insanlık bunun imkansız olduğunu ve başka kurallara ihtiyaç olduğunu anlayacak mı?

Cevap: Evet. Umarım, kırmızı düğmeye basmalarından biraz daha önce olur.

Kişisel Edinimden Küresel Bağa

Soru: Her insan kendi Yaradan’ına mı sahiptir?

Cevap: Evet, her birimiz Yaradan’ı kendimizce hisseder ve O’nu bireysel olarak ediniriz. Sonra bağ gerçekleşir ve tek bir Yaradan’a sahip olduğumuz bir koşula geliriz. Yaradılışın anlamı ve amacı bizim bağ kurmamızdır.

Yaradan bizi aynı yollardan geçirir. Önümde, şimdi ne çalışmamız ve kendi içimizde neye ulaşmamız gerektiği hakkında konuştuğum, birkaç yüz öğrenci var. Her biri bunu, kendi duyularında olduğu kadar onların üstünde de hissediyorlar. Yani, her kişide, Yaradan’ı bireysel edinim gerçekleşir. Daha sonra, yavaş yavaş bu onlara, yüzlere ve binlere ulaşır.

Soru: Bu, bizim dünyamızda “bu bir masa” dersek, bunun bir masa olduğu konusunda ortak bir anlayışa sahip olmamıza benzemekte. Yaradan ile ilgili de aynı mıdır?

Cevap: Aynı şeydir. Bu nedenle, genel anlamda konuşuyorum, ama yine de herkes kendi içinde bireysel olarak edinir.

Sonra bu bireysellik kaybolur çünkü birbirimizle tek bir kaynak üzerinden bağ kurmaya başlarız. Hepimiz için tek bir kaynağa sahip olmasaydık, hiçbir şekilde bağ kuramazdık.

Bu nedenle, bugün, dünyamızda, insanlar yaratılış programını tamamlamak veya sorunlardan kurtulmak için bağ kurmaları gerektiğinde, tek kurtuluş onların Yaradan için çabalaması ve O’nun aracılığıyla bağ kurmasıdır.

Ruhumun Kökü Nerededir?

Soru: Bir insan, ruhunun kökünün nereden geldiğini, Adam HaRishon’un hangi kısmına ait olduğunu nasıl bilebilir? Genel sistemdeki yerimi değiştirebilir miyim?

Cevap: Asla,  bu imkânsızdır.

Kişi ruhunun kökünü ancak ona ulaştığında veya ona yakınlaştığında ifşa edebilir. Genel olarak, kişinin buna ihtiyacı yoktur çünkü herhangi bir manevi kökün, her hücrenin ve ruh dediğimiz şeyin her parçasının işlevi, bedenin ihsan etmek için almak olan, diğer tüm bölümleriyle kesinlikle aynıdır.

Her biri görevini yerine getirmek için tüm bedenden alır ve sonra bedene geri verir. Kişi tüm bilgileri kendisi aracılığıyla, tüm enerjiyi ve tüm bilgiyi çeker ve yönlendirir, sonra da bedene geri verir. Aslında bu şekilde beden kendisiyle mutlak bir bağ içinde kilitlenir ve sürekli işlevini yerine getirir.

Gizlenme Bize Kendimizi Nasıl Islah Edeceğimizi Öğretir

Bizler, Yaradan’ı tamamen gizleyen özel bir realitenin içindeyiz. Ama O’nunla doğru bir şekilde ilişki kurarsak, o zaman realitenin tüm: cansız, bitkisel, canlı ve insan seviyeleri vasıtasıyla, yavaş yavaş Yaradan’ın bizden O’nu ifşa etmemizi istediğini anlarız.

Bu gizleme, bize Yaradan’ı ifşa etmek için kendimizi nasıl ıslah edeceğimizi, körü körüne inanmayı değil, üst gücü doğrudan ve açıkça edinmeyi, gizlenmeden ifşaya gelmeyi öğretir. Bu nedenle, bu dünyayı, Yaradan’ı ifşa etmek için bir fırsat olarak algılamalıyız. Maddi dünyanın ardındaki, manevi dünyayı, onun birçok safhasını ifşa etmeye başlayacağız ve her seferinde gizlilikten ifşaya yükseleceğiz.

Yaradan’ın, yaratılışın başından sonuna kadar düzenlediği bu tür çalışmalarla, akıl ve hisler kazanırız, Yaradan’ın nasıl gizlendiğini ve O’nu nasıl ifşa edeceğimizi öğreniriz ve gizlenme ve ifşa vasıtasıyla O’nun bize anlatmak istediğini anlarız.

Bilinir ki “Işığın avantajı karanlıktan algılanır,” ama karanlık ilk edinimdir. Sadece onun içinde ışığı ve Yaradan’ı ifşa etmeye başlarız, O’nun dilini öğreniriz, harfler – nokta,  çizgi, çember, üçgen, çubuk – biri diğerine karşı ortaya çıkan, farklı karanlık ve ışık formlarıdır.

Bu şekilde, yavaş yavaş anlayış kazanırız ve O’nu anlamak, hissetmek ve tüm evrende O’nun ortakları, oğulları olmak için, O’nun gizliliği ve ifşasının tüm formlarında kendimizi inşa etmemiz gereken O’nun programında ustalaşmak için, Yaradan ile aynı dilde konuşmaya başlarız.

Sonuçta, tüm gizlenmeler yalnızca ifşayı destekler. Gizlenme ortadan kalkmaz ama üst gücü ifşa ettiğimiz, karanlığı ve ışığı kendi içimizde birleştirdiğimiz ve ıslahın sonuna ulaştığımız bir arka plan haline gelir.

Gizlenme, ifşanın arka planı karşısında algılanır ve gizliliğin arka planına karşı ifşa algılanır. Önemli olan her iki koşul içinde de olmaktır ve birinden diğerine ve kendi başınıza geri dönebilmektir ve böylece Yaradan’ın mesajını, O’nun dilini anlamaya başlamak ve bize ne söylemek istediğini bilmektir.

Bütün yaratılış,  bizimle ilişkili olarak kendilerini gizlenme ve ifşa olarak gösteren, iki güçten oluşur: artı ve eksi, ışık ve karanlık. Bu yüzden yaşadığımız her koşulda, her gün ve her an, içinde gizlenme ölçüsü ve ifşa ölçüsü olduğunu görmek için,  koşuldan uzaklaşmamak çok önemlidir.

Asıl mesele, bize her zaman gizlenme ve ifşayla örülmüş bir dünya çizen, Yaradan’ın tam önünde durduğumuzu unutmamaktır. Sanki beyaz bir kağıda siyah harfler yazıyormuş gibi, Yaradan bize O’nun tavrını, O’nun doğasını ifşa eder, böylece O’nu inceleriz, anlamayı ve işbirliği yapmayı öğreniriz ve böylece O’nunla yapışmaya ulaşırız.

Hayatımız boyunca, her koşulda, Yaradan’ın biraz gizlenmesi ve biraz ifşa edilmesiyle mevcut olduğumuzu hatırlamalıyız ve bu iki formu birleştirerek O, bizim için, dünyayı ve kendimize dair hissiyatımızı çeker. O zaman, kendimizi dünyamızda hissetmek için değil, Yaradan’ı yani bizi ve dünyamızı nasıl inşa ettiğini hissetmek için, O’nun içine daha derinlere dönmenin doğru yolunu bileceğiz.

Bizi Besleyen Enerji

Soru: Kişi, büyük ve karmaşık bir sistemin parçasıdır. Sistemik ilişkileri sürdürmek için doğal olarak içsel enerjiye ve güce ihtiyacımız vardır. Bizi besleyen enerji kaynağı nedir?

Cevap: Bu, cansız, bitkisel, canlı ve insan olmak üzere, tüm seviyelerde egoist bir tatmindir.

Bir sonraki seviyeye geçmek istiyorsak, o zaman bu enerjiyi, bedenlerimizi sadece onların varlığı için gerekli olduğu ölçüde beslemek için kullanmalıyız ve  “ben” imizi başkalarına ihsan etme ve sevgi ile doldurmalıyız. O zaman, ihsanla doldurulan yeni bir tür tatmin almaya başlayacağız. Bu tamamen farklı bir varoluş bilincinin hissiyatı olacaktır.

Soru: Öyleyse, aslında, kişi aynı anda iki tür enerji alabilir mi?

Cevap: Evet. Bedenim için kesinlikle bilinçli olarak hayvansal doyum alırım çünkü benim durumum bunu bana emretmektedir.  En yüksek tatmin, tamamen farklı bir şekilde, başkalarına ihsan etme ve sevgi niteliğinde çalıştığım yerdir.

Soru: İnsan neden bazen enerjiden yoksundur?

Cevap:  Onun kaynağını görmez ve onu neden alacağını ve nasıl doğru kullanacağını bilmez. Bu nedenle, güçsüzlük, amaçsızlık, kayıtsızlık ve nihilizm halleri, onu hem kendi içinde hem de dünyada, kişinin değerlerinin doğru bir şekilde yeniden-değerlendirilmesine götüren ve ardından kişiyi bir sonraki aşamaya götüren iyi durumlar.

Yorum: Sistem yaklaşımı açısından bakıldığında, enerji eksikliğimiz sistem için pek iyi değildir çünkü kişi onun içinde dengesizleşmeye başlar.

Cevabım: Bu, onu arayışında ileriye doğru iter. Bu arayışta kendini yeni koşullar içinde bulur. Böyle bir ihtiyacı olmasaydı, asla gelişemezdi. Dedikleri gibi, “Dünyayı sevgi ve açlık yönetir.”

Soru: Ona verilmiş herhangi bir koşulda, kişi nasıl mutlu ve tatmin olabilir?

Cevap: Bu hedefe bağlıdır. Size bazı hoş olmayan nitelikler, duygular ve eylemlerle bile geliyorsa, bu önemli değildir. Asıl mesele şu ki, sonunda daha fazlasını elde edersiniz. Her şey, hedeflediğiniz şeyin değerine bağlıdır.

Her Şeyde En Yüksek Etkiyi Görmek

Soru: Tüm sorunlar bize Yaradan tarafından mı gönderilir?

Cevap: Bunlar sorun değildir ama beni etkilerler. Belki sadece ben,  onları yanlış anlıyorum ve bu nedenle onların gereksiz ve zararlı olduğunu düşünüyorum.  Her şeyin Yaradan’dan geldiğini anlamalıyım, böylece O’na, uygun, ters bir bağlantıyla doğru şekilde uyum sağlarım.

Soru: Bu, bir Kabalistin herhangi bir rahatsızlığı, örneğin bir hastalığı, Yaradan’ın kendisini ileriye taşıyabilen olumlu etkisi olarak kabul edilebileceğine inandığı anlamına mı gelir?

Cevap: Elbette. Yaradan’ın yaptığı her şey her birimizi ve herkesi O’nunla bir araya getirmeyi amaçlamaktadır. Bu, cansız, bitkisel, canlı ve insanlar da dahil olmak üzere, tüm çevrenin O’na yaklaşmamı engelleyen bir tür engel olmaması için böyledir.

Kişi,  her şeyde O’nun en yüksek etkisinin yalnızca bir örneğini görmeye kendini alıştırmalı ve karşılığında aynı şekilde tepki vermeye çalışmalıdır. Her şeyin arkasındaki tek gücü görme metodu, Kabala bilimidir.

Manevi Dünyaya Girişin Eşiğinde

Soru: Egoizmi ortadan kaldırmayıp, onun yerine küçük bağ köprüleri kurmamız ne anlama geliyor? Odağımı ortaya çıkan egoizmin üzerine değiştirirsem, hala onu bir şekilde dönüştürmüş olmuyor muyum? Yoksa bana mı öyle geliyor, aslında o aynı mı kalıyor?

Cevap: Manevi dünyaya girmenin eşiğinde zihnimizde ve duygularımızda sorunlar hissetmeye başlarız. Bu, fizikçilerin ışığın ikiliğini keşfetme şekline benzer: onun parçacıklarının yapısı veya dalgalı yapısı.

Elektronlar ve fotonlar, bir kişinin gözlemleyip gözlemlemediğine bağlı olarak parçacık veya dalgalar gibi davranır. Bu, onun fiziksel yasalara değil, algılama yasalarına bağlı olduğunu anladığımız anlamına gelir.

Fizikte neyle uğraştığımızı tam olarak anlamadığımızı gösteren kanıtlar ve denemeler vardır. Fizikte her şey formüllerle, grafiklerle, iğnelerin bir metredeki hareketiyle veya ekrandaki rakamların titremesiyle ifade edilse de gerçekte ne olduğunu hala anlamıyoruz.

Dünyevi aklımız, mutlak egoizm üzerine kuruludur ve anti-egoizm üzerine inşa edildiğinde, ona zıt olan hiçbir şeyi anlayamaz ve algılayamaz. Dahası, bu sadece anti-egoizm değil, artıdan eksiye geçiştir. Bir yandan kendi egonuzun perspektifinden, diğer yandan benim egoizmimin perspektifinden farklı düşünüyorsunuz. Bu bize hiçbir şey veremez.

Mesele, aynı amaç içinde olmakla ilgilidir, biri egoist diğeri ona zıt olan iki tür duygunun olduğu tek bir arzu içinde, ancak ikisi de aynı amaçta, aynı anda var olur. Bunun için Tevrat’tan güzel bir örnek vardır, Yaradan İbrahim’e  “Senin soyun İshak aracılığıyla hesaplanacak”, o senin geleceğin ve insanlığı hedefe doğru yönlendirecek der ve kısa bir zaman sonra ekler, onu al ve öldür, “yakmalık sunu olarak onu orada kurban et”.

Bu iki zıtlık nasıl bir arada var olabilir? Tabii bununla ilgili yüzeysel yorumlar var, görünüşe göre ölüm yoluyla görünüşte başka bir hayata ulaşır.

Ancak bunun tamamen farklı bir algı, farklı bir matrisle ilgili olduğunu ve karşıtların yalnızca bir arada var olamayacaklarını, aynı zamanda birbirlerini tamamladıklarını ve yine de karşıt olarak kaldıklarını anlamamız gerekiyor.

Zıtlıktan bahsettiğimizde, nasıl var olduklarını anlamasak da biri varsa diğeri de var demektir ve bunun tersi de geçerlidir. Bunun için üst ışık üzerimize inmeli, kavramlarımızı, duyularımızı genişletmelidir ve ancak bunlar manevi hale geldiklerinde, bizler bunun farkına varacağız.

Bu aslında onluda ulaşmaya çalıştığımız şeydir, dünyayı farklı bir seviyede yani farklı bir akılla, farklı bir yürekle, farklı bir algıyla, farklı bir farkındalık ve kabulle görmek.

Bunu yapmazsak, hiçbir şey yapamayız. İsrail’de seçimlerden önce neler olduğuna bakın, 20 farklı parti birbiriyle savaşıyor ve birbirlerini yutmaya hazırlar. Avrupa’da ve tüm dünyada neler olduğuna bakın. Bu sadece başlangıçtır. Dünyevi seviyemizde hiçbir şekilde çözemeyeceğimiz sorunları göreceğiz. Çıkış yok!

Mesele şu ki, ilahi takdir bizi birbirimize yakınlaştırıyor, ortak bir zemin bulamıyoruz çünkü her devletin, her ulusun egoizmi sürekli büyüyor. Geçmişte artan egoizme göre birbirimizden uzaklaşmayı başardıysak, şimdi ilahi takdir bizi baskı altına alıyor, bizi birbirimize doğru itiyor ve biz bunu değiştiremeyiz.

Ya dünya algımızın doğru, manevi bir algıya dönüştürülmesini talep etmeye başlayabiliriz ya da doğrusal olarak yakınlaşarak kendimizi savaşa sürükleyeceğiz. Çünkü sürekli olarak birbirimize yakınlaşırsak ve aynı zamanda gittikçe daha zıt kalırsak başka bir yol olmayacaktır.

Yaradan, içten ve dıştan iki güçle üzerimizde etki eder. O, bir yandan içimizdeki egoizmi geliştirir, diğer yandan bizi giderek daha da yakınlaştırır. Geçmişte birbirimizden uzakta yaşadık ve yalnızca gerektiğinde iletişim sağlardık, bugün bizler, ortak bir arka bahçedeyiz.

Yarın aynı evde olacağız ve daha sonra aynı odada olacağız. Buna nasıl katlanacağız? Dahası, egoizm her birimizde içsel olarak büyürken, aramızdaki artan yakınlık gerçekleşiyor. Bu tür yollarla Yaradan, bizi O’na dönmeye zorluyor.

Aynı zamanda, sadece doğru koşulda olanlar O’na dönecektir. O’na öylece haykıramazsınız. İnsanlar asırlardır boşuna O’na haykırıyorlar.

Kabala bilgeliğine göre, onlularda bir araya gelmeli ve onluların içinde doğru atmosferi yaratmalıyız, burada,  “onlu nasıl tek bir bütün olabilir?” meselesine bir çözüm bulmak isteriz.

Tüm dünya onlulara bölünecek ve böylece herkes ıslah olacaktır. Bize, onluları inşa ediyormuşuz gibi gelebilir ama aslında öyle değil. Gelecekte, ilahi takdirin tüm bu düşünceleri, duyguları ve kararları içimize aşıladığını anlayacağız.