Category Archives: Maneviyat

Adem Yasak Meyveyi Neden Tattı?

Soru: İlk insan, Adam HaRishon olarak adlandırılan koşul ya da insan hiç var oldu mu? İyilik ve kötülüğün bilgi ağacını içinde birdenbire hissetti mi?

Cevap: Evet. Ağaç, kişinin arzu edebileceği ve büyüyebileceği koşulları temsil eder.

İyilik ve kötülüğün bilgi ağacının meyvesini tatmakla, bunun zararlı olduğunu görür, çünkü onların üzerine çıkmak yerine egoist arzuları içinde bu hayattan almaya başlar ve aynı zamanda tüm üst dünyayı tamamen kaybeder.

Bizler, aşina olmadığımız belirli bir alanda var olmaktayız. Bu alan, ancak tüm içsel potansiyelimizi, tüm arzularımızı ortaya çıkarırsak bizim tarafımızdan bütünüyle algılanabilir. O zaman o, üst dünya olarak adlandırılacak.

Bu aynı alan, bizim tarafımızdan şu anda hissettiğimiz küçük gri dünyamızda çok sınırlı bir biçimde algılanabilir.

Dünyalar arasındaki fark, yaşam ve ölüm arasındaki farktır çünkü dünyamızdaki varoluş ölüm gibidir. Her zaman bir şeyi arzuluyorum ama asla bulamıyorum. Hayatım, doğduğumdan beri yavaş ilerleyen bir ölüm.

Soru: Neden Adem, birdenbire iyilik ve kötülüğün bilgi ağacından yemeye zorlandı? Sonuçta her şey çok güzeldi.

Cevap: Yaradan onu kasıtlı olarak, içinde bulunduğu durumu anlayabileceği şekilde ayarladı. Yaratılmış varlıklar olarak, sadece başka bir şeye bağıntılı bir şeyler hissedebiliriz.

Adam HaRishon mükemmel bir koşul içindeyken, onu mükemmel olarak hissetmiyordu. Henüz analizi veya sentezi, şüpheleri, arzuları, özlemleri veya bunların yerine getirilmesi yoktu. Aralarında farklılıklar olduğunu bilmiyordu. Her şey karşılaştırma yapıldığında anlaşılır. Her şey zıttı vasıtasıyla hissedilir.

Ama O, bu zıtlığa sahip değildi. Yaradan’ın kendisi için neyi sakladığını görmek için, yavaş yavaş daha yüksek edinime, üst dünyaya yükselmek için dünyamıza düşmesi gerekiyordu.

Sadece Talep Edebiliriz

İnsan, tamamen çaresizliğine ikna olmalı, kendi güçleri tarafından maneviyata ulaşmak için tüm umutlarını yitirmiş olmalıdır. Bu çok önemli bir neticedir ve kişinin, Yaradan’ın bıraktığı tek şans olan O’nunla bağ kurmak dışında, kendisinde başarılı olabileceği tek bir nitelik bile olmadığını anlaması uzun zaman alır.

İnsanın yapabileceği tek şey talep etmektir, başka bir şey değil! Diğer her şeyde ben sadece bir hayvanım ve sadece küçük bir iplik beni Yaradan’a bağlar. Bu ince ipi kavrayarak, bir hayvanın derecesinden insan derecesine kadar çıkabilirim.

Bir kişinin anlaması ve sormaya başlaması için, bu keşif yıllar alabilir. Kişi sadece bir şey için talepte bulunur: ihsan etme gücü için. Dostlarıma ihsan etmek, Yaradan’a ihsan etmek isterim; hayvan olarak kalmak istemem, insan olmak isterim.

Ve burada sorular ortaya çıkar. Neden insan derecesine ihtiyacım var? Niyetim ne? Hayvansal seviyede olmak benim için sıkıcı mı yoksa ihsan etmek mi istiyorum? Belki manevi derecenin benim için, egoizmim için daha iyi olacağını mı umuyorum? Maddesel dünyadan manevi dünyaya sınırı geçmek için, bunların hala açıklığa kavuşturulması gerekir.

 

Machsom’u Geçmek Ne Kadar Sürer?

Soru: Machsom’u geçmek ne kadar sürer?

Cevap: Kesin olarak söylemek mümkün değil. Belki birkaç yıl, hatta birkaç on yıl. Her şey bir kişinin ne kadar yatırım yaptığına, ruhunun ne kadar derin olduğuna bağlıdır.

Eğer kişi ağır, derin bir ruha sahipse, bu onun büyük bir egoizme sahip olduğu anlamına gelir ve o zaman da Machsom’u geçmesi, üst dünya hissine çıkması, kendisini ve içindeki diğer şeyleri ıslah etmeye başlaması çok zordur.

Birkaç yıl içinde bile bunu oldukça kolay bir şekilde atlatan insanlar da var.

Genel olarak bu, ruhun egoizminin boyutuna bağlıdır. Bu nedenle, ağır egoizmle çok çalışma gereklidir.  Ama o zaman bu ruh dünyamızda ve üst dünyada çok şey yapabilir.

İbrahim ve Nemrut Arasındaki Çatışma

Yorum: Tanah’ın yorumcusu, ünlü Kabalistlerden biri olan David Altschuler, Kral Nemrut’un zamanından önce tüm insanların eşit olduğunu ve hiçbirinin diğerlerine hükmetmek için yükselmediğini yazdı. Ancak Nemrut, Dünya’ya hakim olmaya ve hükmetmeye başladı. Bundan sonra insanlar Babil Kulesi’ni inşa etmeye başladı.

Benim Cevabım: Babil Kulesi, İbranice Migdal Bavel, “lebalbel” (karıştırmak) kelimesinden gelir; karıştırmak, dillerin karıştırılması anlamına gelir. Bu, egoizmin insanlardan daha yüksek hale geldiği ve birbirlerini anlamayı bıraktıkları anlamına gelir.

Soru: Burada iki karakter ortaya çıkar: İbrahim ve Nemrut, iyiyi ve kötüyü, biri pozitif ve diğeri negatif gücü simgeliyor. İbrahim, ortaya çıkan çelişkilerin üzerinde birleşmenin gerekli olduğunu iddia etti ve Nemrut tüm dünyaya dağılmayı ve farklı yerlere yerleşmeyi önerdi. Buradaki direnç nedir?

Cevap: İbrahim, eskisi gibi aynı birliği istedi. Daha önce bu doğaldı ve şimdi çelişkiler yükseldiğinde, onların üzerinde bağ kurmak gerekiyordu. Nemrut, rasyonel bir karar için kapitalist gelişme denen şeyi savundu.

İkisi de haklıydı. Çünkü bir yandan İbrahim şöyle dedi: “İyi yaşadık. Şimdi egoizm yükseldi ve bizi ayırıyor. Birleşelim! ” Ancak Nemrut şöyle düşündü: “Neden birleşmemiz gerekiyor? Doğadan gelen her şey iyidir. Egoizm ortaya çıktıysa, bizi geliştirecektir. Neden kendimizi yeniden dengelemeliyiz ki?”

Soru: Aralarında bir çatışma çıktığı açık. Fakat Tora bedensellik hakkında konuşmadığına göre, içsel bakış açısından, kişinin içinde iki gücün: İbrahim ve Nemrut’un tezahür etmesi ne anlama gelir? Bu güçler nelerdir?

Cevap: İbrahim, birlik noktasını yükseltmek için bu iki noktaya sahip olan insanları, onu daha da yükseltmeye çağırdı, çünkü egoizm bu amaçla gelişiyordu.

Nemrut, egoizmin kendi benliği için gerekli olduğunu, böylece onu kullanarak fiziksel ve teknolojik olarak gelişmeye başlayacağımızı iddia etti.

“mered” (devrim) kelimesinden gelen Nemrut, bütünsel doğaya karşı çıktı. O, mümkün olan her yerde egoizmin kullanılması gerektiğine ikna olmuştu.

Soru: Egoizm doğa değil midir? Görünüşe göre Nemrut doğasını takip ederek doğal bir şekilde ilerliyordu.

Cevap: Neyi takip ettiğine bağlıdır. Doğa dengeye dayanır ve iç homeostazdadır. Egoizm, kanser gibi her şeyi bozar/saldırır.

Doğanın bir yandan rekabet üzerine inşa edildiği, diğer yandan karşılıklı zıt iki sistemin dengesi üzerindeki etkileşim üzerine inşa edildiği anlaşılır. Bir sistem Nemrut, diğeri İbrahim’dir. Sorun, onları nasıl dengeleyeceğimizdir.

Niyetinizi Değiştirirseniz Dünyayı Değiştirirsiniz

Soru: Sık sık hayatın, engelin – Mahsom’un ötesinde başladığını söylemektesiniz. İnsanların öldükten sonra gittiği yerin Mahsom’un arkasında olduğunu varsayabilir miyiz?

Cevap: Hayır. Kabala’da niteliğe yer denir. Dünyamız bir egoizm niteliğidir, onu hissettiğimiz bir yerdir.

Soru: Mahsom’u geçişin, kişinin niyetindeki değişiklikle aynı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Evet. Bu kesinlikle doğrudur. Daha önce, kendini dünyanın merkezinde hayal ettiğinde ve her şeyi sadece kendisi için yaptığında,  tüm niyetleri sadece kendisi içindi, egoizmi uğrunaydı, şimdi Yaradan’ı dünyanın merkezine koymakta ve her şeyi sadece O’nun için yapmaktadır. Bu tamamen farklı bir duygudur.

Soru: Bir Kabalist, Mahsom’u geçtiğinde bu dünyayı nasıl görür?

Cevap: Kabalist dünyayı mutlak bir iyilik, ihsan etme ve kesinlikle tüm alanı dolduran sevgi olarak görür ve bu niteliklerin içinde var olur. İfşaları, üst dünyanın ifşasıdır.

İhsan Etmenin Başlangıcı

İçimizde Yaradan’ın ifşası, “embriyo” denen bir durumla başlar. Bu, Yaradan’ın ilk ifşasının hissi olan, ihsan etme etme embriyosuna içimizde bir yer hazırlayarak gerçekleştirilmesi gereken ilk manevi eylemdir.

Bunun için, arkadaşlarla karşılıklı dahiliyet sağlamak gerekir, böylece birliğimiz kendimiz için değil, başkaları için olur.

Henüz Yaradan’ın iyiliği için hareket edemeyiz ve bu nedenle şimdilik yaratılan sevgisinden Yaradan sevgisine gelmek için, sadece yarattılanları sevmeliyiz. Bağ öyle olmalıdır ki, hiç kimse kendi egoizmiyle kalmaz, ancak başkalarına katılmak, orada kaybolmak, arkadaşların arasında boğulmak ister. Egoizmin gücü olan “Ben” ini herkes kaybederse, o zaman aramızda Yaradan’ın ifşası için bir yer oluşacaktır.

Manevi embriyo için hazırlık şu şekildedir:

  1. Herkesin kendisini geçersiz kılması,
  2. Kişinin egoizmine ek olarak, kendinden çıkması ve başkalarına dahil olması,
  3. Tüm bu karşılıklı katılımları birbirine bağlama.

Böylesine minimum bir bağa ulaştığımızda, içimizde, bu kendini feshetmeyi ve birleşmeyi koyabilecek, Yaradan’ın ifşasına bir yer oluşur ve içimizde bir embriyo gibi, ihsan etme özelliği, bir diğerinin içinde bir form olarak büyümeye başlar.

İhsan etme gücünün bu embriyosunun, daha fazla büyümesi ve gelişmesi için her seferinde kendi içimizde bir yeri temizlemeliyiz. Egoizmimizi her tür niteliklerde, arzularda, düşüncelerde, farklı seviyelerde iptal ederiz, her seferinde ihsan etme gücünün alma gücü yerine içimizde tezahür etmesine izin veririz. Alma gücünü ne kadar azaltırsak, ihsan etme gücü yani Yaradan içimizde, o kadar çok kıyaftelenir.

Her adımda, Yaradan, tüm arzularımıza, tüm dünyaya hakim oluncaya kadar Kendisini daha büyük bir güç, genişlik ve içsel derinlikle ifşa eder. Yaradan ve O’nun adı, tek bir arzu ve tek bir ışık gibi, tüm insanların ortak birliği içinde tek olacak.

Ve bu, her onlunun, kendi içinde üst gücün embriyosunu büyütmeye başlaması için, Yaradan’ın ifşasına koşullar yaratması gerçeğiyle başlar. Malkut’umuz kendisini ıslah eder ve içinde Yaradan’ı hissetmeye başlayabilir. Niteliklerinde kısıtlama yaptığı, bencilce kullanmak istemediği için, onlar yavaş yavaş ihsan etme niteliğine dönüşürler.

Böylelikle Yaradan bir formu diğerinin içine yerleştirir, egoist formumuz içinde özgecil bir form ortaya çıkmaya ve gelişmeye başlar.

Bütün bunlar çabalarımıza, bilgimize ve anlayışımıza uygun olarak ifşa olur, böylece bu çalışmada kendimizi Yaradan’ın ortakları olarak hissederiz; O’nu hissetmeye, O’nu anlamaya ve O’na haz vermeye başlarız.

Yaradan İçin İçimizde Yer Açalım

Gerçekliğin tamamı bizim büyük egoizmimizle doludur. Tüm dünya, cansız doğa, bitkiler, hayvanlar ve insanlar, tüm bunlar, Yaradan’ın gücü olan ihsan etme gücüne yer açmaya başlamamız gereken egoist arzumuzun dereceleridir.

Kendi içimizde, dünyayı algılayışımızda, aramızdaki bağlantıda çalışırız ve Yaradan’ın, O’nun ihsan etme niteliğinin embriyosunu yerleştirebileceği ve içimizde büyümeye başlayabileceği bir yer yaratırız.

Yaradan bizi hem içeriden hem dışarıdan etkiler. İçinde var olabilmemiz için, kendisini bilerek kısıtlayan beyaz ışığın içindeyiz. Böylece, kendimizi Yaradan’ın varlığından özgürleşmiş boş bir alanın içinde buluruz ve O’nu hissetmeyiz.

Bu boş alana bir ışık huzmesi girdi ve bu boşlukta manevi nesneler ve dünyalar inşa etmeye başladı. Bu nedenle, Yaradan’ın içindeyiz, O’nun tam kontrolü altındayız. Ancak bu, Yaradan açısından böyle görünmektedir.

Yaratılan varlıklar açısından, Yaradan’ın kontrolünden sözde özgür olan boş bir alanda var oluruz, çünkü bu kontrolü görmeyiz ve hissetmeyiz. Dolayısıyla bu dünyanın ve hayatımızın efendisi olduğumuzu düşünürüz.

Ama aslında, Yaradan bizi eğitir ve bizi gerçekte nerede olduğumuzu bilmediğimizin farkındalığına götürür. Sonra hayatımızın neye bağlı olduğunu aramaya başlarız ve her şeyi belirleyen ve gerçekleştiren üst gücün olduğunu keşfeder ve onu ifşa etmeye özlem duyarız.

Geçmiş nesillerin tüm Kabalistlerinin, Kabala Bilgeliği olarak adlandırılan, Yaradan’la bağ kurmamızı sağlayan yöntemi ifşa etmelerine ve bu dünyadaki yaratılmış varlıklara Yaradan’ı ifşa etme metodunu bize aktarana kadar yaşadıkları şey budur.

Kabala İle Temasa Geçmek

Soru: Neden Kabala ile az da olsa temasa geçen insanlar bile birkaç ay içinde daha iyiye doğru değişmeye başlar? Depresyondan çıkarlar, çevrelerindeki dünyayla daha iyi etkileşim kurarlar, düşmanlarıyla barışırlar vb.

Cevap: Gerçek şu ki bu onlara umut verir, tünelin sonundaki ışığı, hayatın bir anlamı olduğunu, bir devamı olduğunu gösterir.

Yani, onlar geniş bir resmi, insan etkileşiminin tüm doğasının bir panosunu ve hepsinin bir sonraki boyuta nasıl yükseldiğini ifşa ederler.

Babilliler’in Yeniden Yerleşimi

Yorum: İbrahim ve binlerce takipçisinin Babil’den ayrılış şekli ile İsrailoğulları’nın Mısır’dan ayrılış şekli arasında bazı benzerlikler var. Aradaki fark, İbrahim’in takip edilmemesi ve İsrailoğulları’nın Firavun ve ordusu tarafından takip edilmesidir.

Benim Cevabım: İbrahim, insanları çok basit bir şekilde böldü. Babilliler’in çoğunu, egoizmlerinden dolayı her halükarda dağılacaklarını bilerek bıraktı.

Bu, “Büyük Yorum” da (Midrash Rabbah) anlatılmaktadır ki o, İbrahim’in “Yaratılış Kitabı” ile aynı zamana atıfta bulunur.

Bu nedenle, bizler dört buçuk bin yıl önce yazılmış kaynaklara sahibiz. Elbette, bu yakın tarih değil, ama prensip olarak buna inanabiliriz çünkü bu eski hikayeleri ifşa ettikçe, bu kitaplarda yazılanların gerçekten doğru olduğunu giderek daha fazla görüyoruz.

Babil, başlangıçta yaklaşık üç bin kişilik tek bir ulusun yaşadığı bir yer olmasına rağmen, hala birçok eski kabile, klanın bir toplamıydı. İbrahim aynı zamanda “İvri” adlı bir kabileden geliyordu. Bu yüzden ona “İvri Abraham” deniyordu.

Güvenebileceğimiz ünlü tarihçi Josephus Flavius, insanların Dünya’nın her yerine nasıl yerleştiğini çok net bir şekilde anlatmaktadır: Babilliler’in bir kısmı Almanya’ya, bir kısmı Apenninler’e gitti, üçüncü kısım Doğu’ya Hindistan ve Çin’e, dördüncüsü kuzeye, Rusya’ya doğru, beşinci kısım Afrika’ya vb. gitti. Bunu başka isimlerle adlandırmasına rağmen,  esas olarak tahmin edebilirsiniz.

İbrahim’i Kendi İçinde Keşfetmek

Soru: 12. yüzyıl Kabalisti ve filozofu Rambam şöyle yazdı: “İnsanlar İbrahim’in yanında toplanıp, onun sözleriyle ilgili soru sorduğunda, İbrahim onları doğru yola geri getirene kadar herkese anlayışlarının derecesine göre anlattı. Böylece binler ve on binler onun yanında toplantı- onlar İbrahim’in evinin halkıdır.”

Bu olaylardan 2.000 yıl sonra yaşayan Rambam, bunun böyle olduğunu nereden biliyordu?

Cevap: Bir Kabalist araştırma yaptığında, kendisi tüm bu durumları kendi içinde yaşar. Gerçek şu ki, içimizde var olan dünyayı görüyoruz. Dışımızda hiçbir şey yok.

Soru: Bir Kabalistin onu bu şekilde görmesi mümkün mü, hâlbuki sıradan bir insan onun dışında bir dünya görüyor?

Cevap: Sıradan bir insan, sözde çevreleyen dünyayı görür. Ona sadece bu dünya varmış gibi gelir. Kabalist, tüm bunların kendi niteliklerinde var olduğunu anlar. Yani, niteliklerini değiştirirse- ve bir Kabalist onları değiştirebilir- bu, zamanda yolculuk yapmak gibidir.

Örneğin hem Baal HaSulam hem de diğer Kabalistler, İbrahim’in söyledikleri hakkında yazarlar. Onun böyle ve bu tür koşullar altında konuştuğunu nereden biliyorlar? Bir nevi onda kıyafetlenirler.

Soru: Yani, Rambam İbrahim’i kendi içinde mi buldu?

Cevap: Elbette! Tüm bu nitelikleri! Bu durumları kendi içimde yaşarım, içimde İbrahim’i bulurum, onunla aynı koşulları, bağları, ilişkileri yaşar ve dünyaya onun gibi bakarım.

İbrahim’in niteliği benim içimde buna benzer nitelikleri biriktirmeye başlar. Nemrut nitelikleriyle onlar anlaşmazlığa sahiptirler. Bütün bunlar tek bir kişinin içindedir.

Kişinin içinde direniş, Nemrut ve İbrahim bölünmesini, alma niteliği ve verme niteliğini kendi içinde keşfettiği zaman başlar.