Category Archives: Maneviyat

Yaradan’a Dönün!

Soru: Doğal olarak Yaradan’a tabi olduğumu anlarsam, nasıl doğru bir şekilde komşumu kendim gibi sevebilirim?

Cevap: Sadece kendinizi sevdiğiniz için komşunuzu her hangi bir şekilde sevmenin imkansız olduğunu ve size her şeyi Yaradan’ın verdiğini anlarsanız, o zaman O’na dönmelisiniz. Hepsi bu.

Ülkenizde ve genel olarak tüm dünyada olup bitenlerden sadece Yaradan sorumludur. O, bütün bunları, O’na yönelmemiz ve O’ndan doğamızı değiştirmesini istememiz için yapar.

Sonuçta, kendi isteğimizle Yaradan tarafından doğamızın değişmesi ile birlikte, tüm sinyallerin indiği en yüksek yönetim derecesine bir erişim vardır. Böylece, giderek O’nun yönetim düzeyine yükseliriz. Yaradan, evrensel bir yasadır, doğanın küresel gücüdür, her şeyi kendi içinde içerir, mutlak olarak her şeyi üretir ve kontrol eder.

O’na yükselerek, kendi içimizde üzerine çıktığımız alt katmanları hissedebiliriz. Bu yüzden her şeyi O ayarladı. Denilen şey şudur: “Kötü bir eğilim yarattım ve onun nereden geldiğini ve onu kimin düzeltebileceğini anlayacaksınız.” Herhangi bir kötülük, herhangi bir kötü tezahür, O’na dönmeye başlamamız için sadece Yaradan’dan gelir.

Bu çok basittir. Sadece bir araya gelip uygulamaya başlamamız gerekiyor.

Üstelik bunu bir kişinin yapması çok zor; kişi kendisi gibi düşünen insanlardan oluşan bir grubun içinde olmalı. Ne de olsa grubun desteğiyle herkes birbirini Yaradan’a doğru itip doğru yönlendirdiğinde, onlu içinde toplandığında ve aranızda ortak bir sistem oluşturduğunuzda; Yaradan’a, O’nu size karşı tutumunu değiştirmeye zorlayacak bir yakarışta bulunabileceksiniz.

Yaradan, O’ndan bizi değiştirmesini istememiz için sorunları bize özellikle verir. Ve O, Kendisi değişemez, O mutlaktır. O’nun doğasını ve bize karşı olan iyi ve nazik tutumunu anlamaya başlamamız için bizi O değiştirebilir.

Egoist doğamız özgecil bir yapıya dönüştüğü ölçüde, dünyayı, kendimizi ve çevremizdeki herkesi nazik, hoş ve birleşmiş olarak görmeye başlarız. Ama her şeyden önce, yalnızca O’nun bizi ıslah etmesi için Yaradan’a dönerken birbirimize destek olmalıyız.

Genellikle, Yaradan’dan Kendisini değiştirmesi ve bize daha iyi davranması istenir. Ve Kabala bize, O’nun bizi ıslah etmesi için Yaradan’a nasıl döneceğimizi öğretir. O zaman O’nun bize doğru ve iyi davrandığını anlayacağız. Biz değiştikçe, bunu hissetmeye başlayacağız.

Örneğin, bir çocuk, her zaman onu sınırlandıran ve eğiten ebeveynlerinin ona nasıl davrandıklarından hoşlanmaz. Ama daha akıllanınca bunun kendi iyiliği için olduğunu anlar ve her şeyi doğru şekilde kabul eder. Öyleyse iyi çocuklar olmaya çalışalım.

Kısıtlama Gelişim İçin Bir Koşuldur

Soru: Kısıtlama, insani gelişim için bir koşul mudur? Hızla ilerleyebilmek için kısıtlamanın nedeninin ve amacının farkında olmak zorunda mıyım?

Cevap: Kısıtlamalar, dünyayı ve çevremizdeki alanı keşfetmemiz için bize büyük fırsatlar sunar. Kısıtlamalar olmasaydı hiçbir şey hissedemezdik.

Kısıtlayıcı güçler nedeniyle herhangi bir sistemi, eylemi veya niteliği hissediyoruz: neden, ne için, nasıl?

Bir engelle karşılaşmazsam ve elim hiçbir şeye değmezse, sanki düşüyormuşum, kaybolmuşum gibi gelir ve hiçbir şey hissetmem. Ve bir şeyle karşılaştığımda, engelle etkileşim benim içimde bilgi üretir.

Bu nedenle eğitim kısıtlamadır.

Ruhun Yapısını Bilmek Onu Neden Geliştirir?

Soru: Üst dünya ve ruhun gelişimi hakkında bilgi sahibi olmak arasındaki bağlantı nedir? Ruhun yapısı hakkında edindiğimiz bilgiler neden ruhumuzu geliştirir?

Cevap: Çünkü manevi bilgi, beni değiştiren üst ışığı aldığımın bir göstergesidir. Bu okuldaki veya üniversitedeki bir öğretmenden duyduklarım gibi değildir, çünkü bir öğretmenden duyduklarım beni hiçbir şekilde etkileyemez.

Üst ışık bana girdiği ve niteliklerimi değiştirdiği ölçüde, bu nitelikleri algılamaya başlarım. Bununla birlikte,  sadece içimde meydana gelen değişikliklerin bir sonucu olarak bana ne olduğunu hemen anlamam.

Hangi Düşünce Daha Güçlü?

Soru: Düşüncelerimizle diğer insanları etkileyebilir miyiz ve hangi düşünce daha güçlü, bireysel düşüncemiz mi yoksa grubun düşüncesi mi?

Cevap: Bireysel bir düşüncenin, gerçekten yerine getirilmiş grup düşüncesine kıyasla aslında hiçbir gücü yoktur. Birbirinizle doğru bir şekilde bağ kurarsanız, yaratılış amacına yönelik her ortak düşünceyi doğru ve en iyi şekilde uygulayabileceksiniz.

Bununla birlikte, başka bir düşünceye girerseniz, bu sizi yine de yaratılışın amacına, ancak farklı bir yan yola götürecektir. Tüm insanlık tek bir hedefe doğru ilerliyor, ancak alternatif yollarla, kayalık yollarda ve bu nedenle insanlık asıl görevine, yaratılış amacına yavaş ve kötü bir şekilde ulaşıyor.

Doğrudan ilerleyebileceğimiz bir hedef var, ancak aklımızın yan hedefler tarafından dikkati dağıtılıyor. Ancak bir onluda toplanırsak ve kendimizi doğru hedefe yöneltirsek, sürekli ilerleyeceğiz ve diğer tüm nitelikler, arzular ve koşullar kendiliğinden çözülecektir.

Kabala’da Şansa Yer Yoktur

Soru: Fizikte, bir kişinin bir yönde her türlü çabayı gösterdiği ve tamamen farklı bir şey ortaya çıkardığı bir olgu vardır. Kabala’da da böyle bir şey var mı?

Cevap: Hayır. Kabala’da bu tür bir “kaza” yoktur. Kişi ne yapması gerektiğini bilir. O her zaman ilerler, bu giderek daha çok kendi içinde ihsan etme ve sevgi niteliklerinin gelişmesine neden olur ve onun kendisinden çıkmasına ve yükselmesine neden olur. Bu onun hareketi, onun yönüdür.

Soru: Ancak Yaradan’ın ihsan etme niteliğini edinmek istediğini söylese de aslında bunu istemez değil mi?

Cevap: Aslında, istemez. Ancak, çalışma sırasında, ona çevreleyen ışık denilen belirli bir üst enerji gelir ve bu onun farklı olmasına yardımcı olur.

Burada şansa yer yoktur. Işığın tarafından, zorunlu olarak bir dış etki ortaya çıkar ve esasen bizler bunu amaçlarız. Bilimde kendini bize aniden gösteren bir şeyi amaçlamıyorsak, burada tam olarak istediğimiz şey budur.

 

Tapınakta Yemekler

Yorum: Tapınakta sadece hayvanları kurban etmediklerini, aynı zamanda orada büyük yemekler düzenlediklerini tarihten biliyoruz.

Cevabım: Gerçek şu ki, Tapınak aynı zamanda bir çalışma yeriydi – ülkenin her yerinden insanların toplandığı bir yer. Bir kişi Tapınağa geldiğinde yanında kurbanlar getirmesi gerekiyordu ve bunlardan bazıları yemek hazırlamak için kullanılıyordu.

Bu yemekler ortak sofralara konur ve herkes gelip yemeğe katılabilirdi.

Kabalistik bir yemeğe genellikle onun yardımıyla manevi olarak yükselmek isteyenler katılır. Ne için bir araya geldiklerini anlarlar; bu büyük bir iç çalışma, büyük bir çabadır.

Ortak Bir Bütünün Parçası Olmak

Kabala’da bireysel gelişim yoktur. Kişi kolektifin organize bir parçası haline gelirse, Kabala yardımcı olur.

Gerçek şu ki, egoizmimiz çalışmayı bırakır. Öyle hallerden geçer ki bizi kendi dışına iter.

Bizler bireysel egoist yolu çoktan tamamladık ve insanlığın ne kadar ileri gideceğini bilmediğini görüyoruz. Ancak Kabala, bir sonraki gelişim seviyesinin bireysel memnuniyet, elde etme veya kendiniz için bir tür uygun yer bulma seviyesi olmadığını, kolektif düşünce ve arzulara ulaştığınız durum olduğunu söylüyor.

Tüm kararlar sadece grupta, onluda verilir. On kişi, Yaradan olarak adlandırılan doğanın ortak bütünsel gücünü aniden keşfettikleri özel bir düşünce arzusu ve özlemiyle birbirlerine bağlanırlar. Bu, herkes kendi egoizminin üzerine çıktığında ve diğerleriyle sanki onun bir parçasıymışlar gibi bağ kurduğunda, onların doğru bağı vasıtasıyla ifşa olur.

Bireyselliğin üzerinde yükselerek ve kendi aralarında tek bir ortak bütün inşa ederek, onun içinde, yeni bir algılayıcıda, yeni bir duyguda, doğanın bu ortak gücünü, form eşitliği yasasına göre hissetmeye başlarlar.

“İnsan Gelişiminin Eşsizliği” (Linkedin)

Fiziksel olarak insanlar diğer maymun türlerine çok benzer. Aslında diğer türlerden çok daha az yetenekliyiz: Çok daha zayıfız, daha yavaş hareket ediyoruz, hastalıklara karşı daha duyarlıyız ve ağaçlara tırmanamıyoruz. Peki nasıl oldu da “Dünyanın efendileri” haline geldik? Cevap yeteneklerimizde değil, sadece insanların sahip olduğu eşsiz bir arzuda yatıyor: bu dünyanın ötesine geçme arzusu, maneviyata duyulan arzu!

Maneviyata duyulan bu arzu, bizi, durumlarını veya koşullarını sorgulamayan diğer tüm türlerden daha akıllı yapan ve beynimizi geliştiren sorular sormamıza neden olur. Ancak sadece hayatı nasıl daha rahat veya kolay hale getireceğimizi sormuyoruz; en önemlisi hayatın ne için olduğunu soruyoruz. Sanattan teknolojiye, sanayiden bilime, dine ve felsefeye kadar geliştirdiğimiz her şey, bizi insan yapan her şey, hayatın amacını aramakla ilgilidir. Bu arayış bizi Dünyanın efendisi olduğumuz noktaya kadar geliştirdi.

Yine de, hayatın amacını arayış, bizi diğer tüm hayvanların çok ötesinde geliştirirken, aynı zamanda bizi yoğun bir şekilde hüsrana uğrattı. Dünyanın bu günlerde içinden geçtiği anlaşılmaz çılgınlık, hayatın anlamı hakkındaki ıztırap verici sorunun cevabını bulma arzusundan kaynaklanıyor. Genellikle bilinçsiz bir dürtü olan bu çılgınca arayışımızda, her yöne doğru koşuyoruz ve yolumuzdaki her şeyi yok ediyoruz.

Ama amacımızı kendi içimizde değil, aramızda bulabileceğimizi yavaş yavaş anlayacağız. Hayatın amacı, bizi her şeyin nasıl ve neden çalıştığını anladığımız yani yaratılışın arkasındaki düşünceyi anladığımız bir düzeye yükseltmektir. Bunu başarmak için, her bir parçayı özel olarak değil, tüm parçaların gerçekliği yaratmak için birlikte nasıl çalıştığını incelememiz gerekir. Başka bir deyişle, aramızdaki bağları anlarsak, gerçeği anlayacağız ve kendimizi anlayacağız. Ancak o zaman dünyanın çılgınlığı sakinleyecek.

Birbirimize olan bağları anlamak için doğanın yarattığı ağı yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Bu yüzden birbirimize sahibiz. Gerçekliğin geri kalanında var olan aynı türden bağları aramızda kurarsak, gerçekliğin geri kalanını anlayacağız. Gerçeği anladığımızda, bunun denge ve uyum üzerine kurulu olduğunu fark edeceğiz. Her parça yalnızca ihtiyaç duyduğu kadarını alırken, geri kalan işlemleri sistemin korunmasına yardımcı olur. İnsan toplumunda, bu ancak insanlar arasında karşılıklı bir sevgi gelişirse yapılabilir. Bu durumda, sadece ihtiyaçları kadarını kendilerine alacaklar, daha da önemlisi toplum yararına canı gönülden çalışacaklar.

Tıpkı aile üyelerinin birbirlerine karşı anlayışlı olmaları ve birbirlerini sevdikleri için birbirlerine yardım etmeleri gibi, gerçekliğin tüm parçaları içgüdüsel olarak saygılı olduğundan ve birbirinin devamlılığına yardımcı olduğundan, tüm insanlık bilinçli olarak bu tür bağları geliştirebilir ve böylece tüm varoluşu anlayabilir. Tüm yaratılmışlara içgüdüsel olarak gelenler, bize zahmetle ve çok geç geldiğinden, içgüdülerle hareket eden otomatik varlıklar değil, hayattaki amaçlarını ve bunu nasıl gerçekleştirebileceklerini bilen bilinçli insanlar olacağız.

Herkes Kabala Çalışabilir

Soru: Neden kadınlara Kabala öğretilmemesi gerektiğine dair bir görüş var?

Cevap: Kabala genel olarak kimseye öğretilmedi. Gelişiminin bin yılı boyunca, yaklaşık 3.500 yıl önce sadece küçük bir süre için kullanıldı. O zamandan beri, insanlar tarafından uygulanmayı bıraktı.

İlk Tapınağın yıkılmasıyla, Kabala yaygın kullanımdan düştü. Mısır’dan İsrail topraklarına giderken, çölde göçebeyken sadece birkaç on yıl boyunca var oldu.

İlk Tapınağın yıkılmasıyla, zaten insanlardan ayrılmaya başladı ve İkinci Tapınağın yıkılmasından sonra, ne olduğunun anlaşılması neredeyse tamamen son buldu ve sadece bireysel Kabalistler için bir kader olarak kaldı.

Ancak, çalıştıklarımızdan açıkça görülüyor ki, bir yandan, kişi (erkek veya kadın) bireysel olarak başkalarıyla ortak bir grup oluşturdukları bu tür temaslara girdiğinde, bu bireysel gelişimin yoludur.

Onun içinde, belirli bir metoda göre, kesinlikle eksiksiz bir içsel manevi bağa ulaşırlar, “ben”lerinin üzerine çıkarlar ve “ben” yerine “biz” gibi hissetmeye başlarlar. Yani, “biz” onların ortak, kolektif “ben”idir. Ve bu kolektif “ben”de, aralarındaki bu çok yönlü bağda, yeni bir güç, yeni bir nitelik görürler – karşılıklı ihsan etme ve sevgi niteliği.

Neden Yaradan’ı Doğrudan İfşa Edemiyoruz?

Soru: Sadece Yaradan’ı değil, dünyadaki birçok olguyu bir aracı olmadan doğrudan ifşa etmek neden mümkün değil?

Cevap: Bu aracıyla ilgili değil, kendi içimde bu güce nasıl bir benzerlik yaratabileceğimle ilgilidir. Bu durumları neyden yaratabilirim ki?

Bu nedenle Kabala, Yaradan’ı algılamak için en güvenilir şeyin kendi içinizde bir dedektör oluşturmak olduğunu söyler. Bu, ancak birkaç kişiyle bağ kurduğunuzda ve onlarla O’nun her birimizle olan ilişkisiyle aynı ilişkiyi kurduğunuzda mümkündür.

O’nu hissedemeyiz, ihsan etme, etkileme veya yayma niteliğine sahip değiliz. Ancak, küçük bir çember içinde aramızda böyle bir nitelik yaratırsak, o zaman onların içinde, Yaradan’ın üzerimizdeki etkisini ifşa etmeye başlarız.