Category Archives: Maneviyat

Yaradan Herkesi Gözetir

Soru: Genellikle Klipot‘a düştükten sonra yükseliyoruz. Bunların içine düştüğünüz ve geri dönemeyeceğiniz bir durum var mı?

Cevap: Hayır, bu pratikte olamaz çünkü Yaradan, üst güç, herkesi gözetir ve bir şekilde herkesi yükseltir. Yani birisinin düşüp düşmemesi önemli değildir. Hatta bunun için denir ki: Erdemli insan bin defa düşer ve kalkar.

Soru: Öyleyse sadece zaman farkı mı var, biri bir saniyede düşüp kalkıyor, diğeri bir yılda?

Cevap: Bu, kişinin kendini yükselmeye hazırlama hızına bağlıdır.

Kendinizi Klipot’tan Nasıl Koruyabilirsiniz?

Soru: Klipot, ıslahın sonuna kadar bizimle kalacak. Kendimizi onlardan nasıl koruyabiliriz?

Cevap: Sadece dostlara yakınlaşarak, kişi sadece dostlarına tutunup onlarla bir olmak istediğinde. Başka bir yol yok çünkü Klipa uzaklaşmak, uzağa itmek, kendi içine yoğunlaşmak için, kendini diğerlerinden soyutlamak arzusudur.

Grupta, dostları ayırmak için hareket eden ortak bir Klipa vardır; bu gururdur, kıskançlıktır, vs.dir.  Ve özellikle ihsan etme niteliğinin, üst gücün, Yaradan’ın büyüklüğüne karşı hareket eden Al Menat Lekabel‘in (Amalek) Klipa‘sı vardır. Kişiye der ki: “Senin çıkarın, senin kazancın daha önemli.”

Soru: Bu, manevi çalışmanın ve arınmaların tamamından geçmenin ve Klipot‘a düşmemenin imkansız olduğu anlamına mı geliyor?

Cevap: Doğal olarak düşmeli ve yükselmeliyiz, düşmeli ve yükselmeliyiz. Bu şekilde düşüşlerimizden Klipa‘nın küçük bir parçasını kendimizle birlikte yükselteceğiz, biraz bu kabuktan, biraz egoizmden, biraz kıskançlık, haset ve diğer her şeyden. Egoizmimizin bu parçalarını yükselterek onları ıslah edeceğiz.

Kaybolmayan Maneviyat

Yorum: Çalıştayın ilginç bir özelliği var. Uygulandığı anda, kişi bir tür anlayışa varmış gibi görünür, ilham alır, cesaretlenir ve ertesi gün hepsi kaybolur.

Cevabım: Önemli değil. Bu durum, insandan kaybolsa bile, yine de onundur. Manevi gelişimde hiçbir şey kaybolmaz. Sadece şu anda bir şeyler kaybolmuştur çünkü yeni egoizm eklenmiştir.

Hiçbir şey geriye gitmez, sadece ileri gider. Hafızanızdan bir şey silinip gittiyse bunun nedeni, önceki manevi edinimlerinizi karartan yeni, henüz ıslah edilmemiş, egoist bir parçanın gelmesidir.

Manevi Gelişim Sorunları

Yorum: Bazı zamanlar, dün söyledikleriniz bizim için en önemli şeymiş gibi görünüyordu. Ama kısa bir süre sonra, başka bir sürecin önemine değiniyorsunuz, daha sonra bir sonrakine, durmaksızın. O zaman bu şöyle görünüyor: “Nereye gidiyoruz?”

Cevabım: Çünkü yolun başında olan bir kişinin bundan dolayı kafası karışır.

Diyelim ki seninle yolda yürüyoruz ve sana her türlü yönlendirmeyi veriyorum: “Hedefi düşün, daha geniş bir adım at, daha derin bir nefes al, kollarını daha geniş salla.” Sana göre bunlar birbirlerini iptal ediyorlar gibi görünür ama benim zihnimde öyle değildir.

Kişi, tüm bilgilerden algılayabildiğini hisseder ve duyar. Biz bu şekilde düzenlendik, aksi takdirde basitçe hiçbir şey yapamazdık. Bu şekilde en azından duyduklarımızı yapıyoruz.

Yorum: Kabala’ya gelenlerin çoğu, standart bir şekilde düşünüyor. Diyelim ki iş dünyasında olduğu gibi bir yön seçtik ve hedefe doğru gidiyoruz, sonra önemli olanın nihai kazanç değil, sürecin kendisi olduğu bir süreçle karşı karşıya kalıyoruz. Kişinin kafası karışmaya başlıyor ve ne yaptığını anlamadığını düşünüyor yani net bir maddesel çerçevesi olmuyor.

Cevabım: Evet. Bu nedenle insan, kendisi için dar bir şey seçer ve ona tutunur, tıpkı küçük bir çocuğun oyuncağına ya da bebeğine tutunması gibi ve böylece yoluna devam eder. Bu yeni başlayanlar için doğaldır.

Bunu görürüm ve kişinin gelişmesini beklerim. Yapacak bir şey yok, çünkü biz böyle büyüyoruz.

On Sefirot Çalışması Nasıl Hissedilir?

Soru: “Kalpteki nokta”ya sahip olan bir kişinin, On Sefirot Çalışması’nı (TES) asla anlayamayacağını ifade etmeniz ne anlama geliyor?

Cevap: Kalpteki noktaya sahip olan ve onu geliştiren kişi, TES‘i ancak manevi gelişimi ölçüsünde anlayacaktır. Ve henüz manevi olarak gelişmemişken, bunu tamamen mekanik olarak algılayacak ve bu ona hiçbir şey vermeyecektir. Bir şekilde TES ile bağ kurmaya çalışacak, ancak genel olarak yaklaşım bu değil.

Ben de eskiden böyleydim. Maneviyata ulaşmak için çabalıyordum ama kendimi On Sefirot Çalışması‘nın önünde bulduğumda, onu fizik gibi çalışmaya başladım. Ona nasıl yaklaşacağımı ya da onu nasıl tutacağımı pek de bilmiyordum. Bu bir süre devam etti.

Ve manevi duyumlar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığında, ben de onlara göre uyandım.

Soru: Yani buna mekanik bir yaklaşımla mı geldiniz?

Cevap: İlk başta evet, yaklaşımım tamamen mekanikti. TES‘in herhangi bir bilim gibi olduğunu, çalışmanız gerektiğini ve sonunda anlamaya başlayacağınızı düşündüm. Ama sonuç olarak, bir duyguya ve bunun sayesinde ne hissettiğimi anlamaya geldim.

Ve ondan önce, ilk yıllarda, materyale duygularla girmeye çalışmadan, spekülasyon yapmak için çok zaman harcadım. Genel olarak duyguları görmezden geldim. Sadece saf bir aklın, maymundan bir insan yapacağına ve bu nedenle duygularımızdan herhangi birinin içimizdeki hayvan olduğuna inanıyordum. İstersen duygularını tatmin et ama bunu yüce bir şeyle karıştırma diye düşündüm; bu senin hayvanın, neden onu daha fazla geliştiriyorsun?

Ve bir insanın, bir hayvanın ötesinde gelişmesi gerçeği benim için anlaşılmazdı. Başkalarına yönelmek, başkalarına dâhil olmak, özgecilik, sosyalizm, komünizm vb. hepsi bana göre çok iğrenç, tamamen gerçek dışı, gereksiz ve çirkindi. Bu nedenle, bana “dost sevgisi”, “dostluk içinde olmak” dendiğinde, bu nasıl bir ana okuludur?!

Perdede bazı hisler olduğunu hissetmeye başlamadan önce birkaç iyi yıl geçti. Prensip olarak, bir kişinin bunu yapması 20 ila 30 yıl sürebilir.

Manevi doğum en zor olanıdır çünkü bu koşul içinde, önceki tüm astronomik ve jeolojik süreçlerden geçersiniz. Manevi anlamda, büyük patlama noktasından itibaren kendinizi geliştirmeye başlıyor gibisinizdir. İçinizde insan ortaya çıkmaya başlayana kadar, doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerinden geçersiniz. Ve bu insan, başkalarıyla olan bağınızın bir ölçüsüdür.

Soru: On Sefirot Çalışması‘nın duyusal girişine hangi noktada ulaştınız? Sonuçta, geçmişte bilimle yakından ilgiliydiniz.

Cevap: Ben çok büyük bir egoisttim, yalnızca saf bilime, deneyime ve gerçeklere inanan, duygulara inanmayan bir mühendis idim. Psikoloji benim için tamamen hükümsüz bir şeydi.

Soru: Peki duyusal hislere nasıl geldiniz?

Cevap: Bu, gelişmekte olan bir gücün etkisidir ve hiçbir şekilde yönlendirilmemiştir. Başka hiçbir şey değil! Bu şekilde, bu güç beni geliştirdi ve aniden, arzuların önce geldiğini ve ancak onlardan sonra arzuların incelemesine yönelik düşünceler, bazı hesaplamalar ve araştırmalar olduğunu anlamaya başladım.

Sevgiyi Nerde Bulursunuz?

Soru: Bir keresinde maddesel sevginin, sadece “kötü eğilimi” sakinleştirmek için hormonal güçlü bir istek olduğunu ve bizim yapımızda sevgi olmadığını söylediniz. Doğru mu anladım?

Cevap: Sevgi, bilinçli olarak onun üzerinde çalışan insanlarda ortaya çıkan, karşılıklı egoizm, reddediş ve nefretin üzerine çıkmaya dayanan karşılıklı bir çekimdir.

Bu duygu, birinin diğeri ile bütünleşmesi için ortaya çıkar: Ben onun arzularındayım, o da benim arzularımda. Egoizmin üstüne çıktığımız, onu iptal ettiğimiz ve onun yerine diğer insanların arzularını karşılamak için onlarla çalışmayı istediğimiz, komşunuzu kendiniz gibi sevmeyi istediğiniz ölçüde, tam da burada sevgi ortaya çıkar.

Fakat sevginin kendisi ne anlama gelir? O, bizden gelmez. Tam olarak kişisel egoizmimizi yok ettiğimiz ve birbirimize dâhil olduğumuz için, ışık bu karşılıklı dâhiliyete girer. Sevgi olan, Yaradan ifşa olur.

O Gülün İki Durumu

O gülün iki durumu vardır:

1) Katnut- oluşumunun başlangıcıdır yani içinde yalnızca Sefira Keter vardır, içinde onun Nefeş ışığı kıyafetlenmiştir ve alt dokuzu Atzilut‘un dışına, Beria dünyasına düşer.

2) Gadlut- alttaki dokuzun Beria dünyasından Atzilut dünyasına yükseldiği ve onlarla, birlikte on Sefirot ile tam bir Partzuf inşa ettiği zamandır. (Rabbi Shimon bar Yochai [Raşbi], Herkes İçin Zohar, Gül).

Soru: Kendini ilk kez bir Kabala dersinde bulan yeni bir öğrenciye ne tavsiye edersiniz?

Cevap: Bizim Kaynağımıza “Sonsuzluk” (Ein Sof) denir. Oradan, Adam Kadmon (AK) dünyası aracılığıyla, ışık ortak Tabur‘a (göbek) iner. Aşağıda Atzilut dünyasının Partzufim‘i bulunmaktadır: Atik, Arih Anpin (AA), Aba ve İma (AVİ) ve ZON (Zeir Anpin ve Nukva). Ve onların altındakiler Beria, Yetzira ve Assiya dünyalarıdır.

Atzilut dünyasında neler olup bittiğini çalışıyoruz. Bizim için bu son derece önemlidir çünkü burası yönetimin idare edildiği ve geçmişin, şimdinin ve geleceğin bulunduğu yerdir. Burası, Hohma (Bilgelik) ışığının yayılmasını sınırlayan Parsa (sınır, ayırma çizgisi) ile son bulur.

Aşağıda, BYA dünyalarında, kırılmış ruhlar vardır ve sonsuzluktan gelen ışığın ortak bitiş çizgisinin (Sium) altında bizim dünyamız vardır. Burada, manevi olarak uyanana kadar bedenlerimizin içinde var oluruz.

Ruhlar, arzularını, ıslah taleplerini Atzilut dünyasının Malhut‘una yükseltirler. Zeir Anpin ile olan bağı kullanır ve ruhların arzusunu O’na yükseltir.

Zeir Anpin‘in Malhut‘a bağlanması ölçüsünde, onlar ZON adı verilen ortak bir Partzuf haline gelirler ve AVİ‘ye yükselirler. Malhut, anne Partzuf olan İma‘ya yükselirken, Zer Anpin baba Partzuf olan Aba‘ya yükselir.

ZON, “anne ve babayı” onlara gerekli tüm ışıkları, ıslahları ve tamamlanmayı vermeleri için  zorlar ve sonra onlar yerlerine geri dönerler. Orada “büyük” haline gelirler; büyüklük koşulu Gadlut‘u edinirler. Bu, Gül’ün yani Malhut’un iki halinin anlamını netleştirmemize yardımcı olur: Katnut ve Gadlut.

İlk durumda, yalnızca üst Sefira’nın noktasını temsil eder – Keter, oysa diğer dokuz Sefirot‘u Parsa‘nın altındadır. Ayrıca Klipot‘un (pislik, kabuklar) güçleri de buradadır. “Dikenler arasında bir gül” ifadesinin anlamı budur: Klipot arasındaki Malhut. Bu, Malhut‘un ilk, en küçük halidir.

Yetişkinlik durumunda,  Malhut, alt dokuz Sefirot‘unu yükseltir, Zer Anpin ile birleşerek bir Zivug (çiftleşme) yapar ve böylece tüm güzelliği ile çiçek açan gerçek bir gül olur. Malhut, yalnızca “dikenleri” yani Kelim’leri (kaplar) Zeir Anpin tarafından bağlanmamış ve tamamlanmamış olduğu zaman, onunla Zivug’a yükselebilir ve bu hale gelebilir.

Bütün bunlar, parçalanmış ruhlar tarafından, bir araya geldiklerinde uyandırılır ve Zeir Anpin ve Malhut‘un ıslahını sağlayanlar onlardır. Bizim bütün çalışmamız burada yatmaktadır: onlar son hallerine ulaşana kadar ZON’un ıslahını sağlamak.

Duadan Daha Önemli Bir Şey Yoktur

Duadan daha önemli bir şey yoktur çünkü tüm kaderimiz ve tüm geleceğimiz buna bağlıdır. Dualarımızı Yaradan’a yükseltebildiğimiz ve bu O’nun içine, “Yaradan” denen bu sisteme girdiği ölçüde, taleplerimize cevap alacağız.

Bu nedenle Yaradan’ın bizim için bir şey yapmasını bekleyemeyiz; bu da ancak istek ve dualarımızı tekrar tekrar dile getirirsek mümkündür.

Kişi Yaradan’a dua ederken, kurtuluşunun gelip gelmediğine bakmamalıdır, çünkü baktığında, birçok davacı onun eylemlerine bakmak için gelir. (Herkes için Zohar – “Miketz – Ve Benjamin’i Gördüm,” Madde 209)

Dualarımızı Yaradan’a yükseltmeliyiz. Soru, bir yanıt bekleyip beklemememiz gerektiğidir. Belki de bu kadar beklememeliyiz; asıl mesele talebi yükseltmektir ve Yaradan buna nasıl cevap vereceğini ve hiç cevap verip vermeyeceğini zaten seçecektir.

Bu nedenle asıl mesele, Yaradan’a talepleri nasıl ilettiğimiz hakkında sürekli olarak düşünmektir.

Bir cevap alıp almadığımıza gelince, Yaradan’ın her zaman cevap verdiğini anlamalıyız ama belki de O’nun cevabını tam olarak anlamıyor ve hissetmiyoruz ve O’na tekrar tekrar sormaya devam etmeliyiz. Denildiği gibi: “Keşke bütün gün dua etsen!”

Esas olarak, dua sırasında Yaradan’dan herhangi bir tepki beklememeliyiz çünkü Yaradan şüphesiz gerekeni yapacaktır ve talebimiz yalnızca bizden yükselmelidir.

“Yaslı Bir Eşe Cevap” (Linkedin)

Bir öğrencim bana aşağıdaki (kısaltılmış) mektubu yazdı: Sevgili öğretmenim, bana Yaradan ile nasıl konuşulacağını öğretmenizi rica ediyorum. 12 yıldan fazla bir süredir sizinle birlikte çalışıyorum ve yaklaşık iki ay önce kocam vefat etti. 28 yıldır birlikteydik, bana her zaman destek oldu ve çalışmama yardım etti. O bir melek gibiydi. İçimde kalbim kırılıyor. Kalbimin içinde onunla konuşuyorum; ondan tavsiye istiyorum. Bu bir çeşit diyalog. Ama o gitti; sadece Yaradan var. Bir kişinin görüntüsüyle konuşmaktan, doğrudan Yaradan ile konuşmaya nasıl geçebilirim? Lütfen bana yardım edin.

Sevgili …,

Öncelikle, kocanızın kaybı için başsağlığı diliyorum. İkincisi, fiziksel olarak vefat etmiş olması bir şey ifade etmez. Aksine, onunla bağın şimdi daha da güçlü, ancak ne kadar güçlü olduğunu hissetmiyorsun. Bu nedenle, kocan ile olan bağının kesilmiş olduğunu düşünme. Aksine, onun içsel, duygusal, manevi olarak seninle birlikte olduğunu hayal et. Onunla bu şekilde ilişki kurmalısın.

Onunla konuş ve Yaradan ile konuş; tek ihtiyacın olan bu. Nasıl istersen öyle konuşabilirsin. Basitçe konuş, hem o hem de Yaradan seni anlayacaktır. Yapabileceğin en iyi şey, olabildiğince en basit terimlerle konuşmaktır.

Kocan, tıpkı diğer her şeyin onun içinde olduğu gibi, üst kuvvete, Yaradan’a dâhil edilmiştir. Ne zaman birisiyle konuşsak, farkında olmasak da aslında Yaradan ile konuşuruz.

En büyük sorunumuz, Yaradan’dan başka hiç bir şey olmadığını idrak etmektir. İyi insanlar, kötü insanlar, etrafımızdaki her şey üst gücün, Yaradan’ın görünmesidir.

Kalpten gelen samimi sözlerin, en güzel ve en doğru duadır; ihtiyacın olan tek şey bu. En etkili dualar, bilgece de olsa başkaları tarafından yazılan metinlerden değil, kalbin derinliklerinden gelen dualardır.

Bu nedenle, sevgili…, kocanla ve Yaradan ile kendi sözlerinle konuşmaya devam et. Kendin için yapabileceğin en iyi şey bu.

Her Şey Ein Sof’a (Sonsuzluk) Dahildir

Dünyaların yaratılışından önceki zamandan bahsettiği için kafa karıştırıcı görünüyor. Öyleyse, burada üst ışığın doldurması gereken hangi gerçeklik var?

Durum şudur ki, var olan ve ıslahlarının sonuna kadar tüm olayları ile yaratılması kaderinde olan tüm dünyalar ve ruhlar, tam ölçü ve ihtişamıyla Eyn Sof’tadır. (Baal HaSulam, On Sefirot Çalışması, Bölüm 1, Kısım 1, Kısıtlama ve Çizgi) 

Bu, tüm realiteyi dolduran üst ışığın, olmuş, olan ve olacak her şey hakkında tüm bilgileri  mutlak olarak taşıması gerçeğiyle ilgilidir. Bu yavaş yavaş önümüzde açığa çıkıyor ve biz ona dünyamız diyoruz.

Yaratılışın en başında, her şey tek bir basit ışıkla yani Yaradan’ın gelecekteki yaratılanlara olan tam sevgisinin yayılmasıyla doldu.

Diğer bir deyişle, Yaradan yönünden bir yaratılış düşüncesi vardır ve her insanın son safhasına kadar kesinlikle her şey buna dâhildir.