Category Archives: Maneviyat

Ego’dan Korunan Alan

thumbs_Laitman_901Soru: Denmiştir ki, “arzu, her an İsrailoğullarının kalplerindedir ve eğer gerçekten isteselerdi, Kutsallık’ın varlığı ile ödüllendirilirlerdi.” “Eğer gerçekten isteselerdi” ne demektir?

Cevap:  Güçlü bir arzu, başka hiçbir şey değil sadece tekbir şey istememiz demektir. Sadece birbirimizde ve herkesin içinde birleşmiş olmak ve böylece aramızdaki bağda hiçkimseye yer olmayacak ve aslında manevi bir emiş meydana gelecek. Sadece Yaradan’ın bu boş alanda ortaya çıkabileceğine dair büyük bir arzumuz var.

Böyle bir yer aramızda ifşa oldu, hiçbirimize ait olmayan ve aynı zamanda hepimize ait olan. Orada egomuzdan başka bir yer yok. Aramızdaki bağda üst bir boyut keşfederiz.

 securedownload

Egomuz dışarıdadır ve bizler içeride biraraya geliriz böylece merkezde daha önce varolmayan boş bir yer vardır. Boş bir yer olarak böyle birşey yoktur, fakat burada yaratılmıştır ve orada sanki birşey yokmuş gibi hissederiz, Yaradan bile.

Böyle bir alanı egomuzu bir kenara fırlatarak yarattık ve birbirimize bağlanma tutkularımız saf bir niyet ile, egoya olan direncimizde bağlandılar. Bu yüzden, bu yer boş bir hale gelir ve zaten farklı bir boyuta aittir.

İçinde bulunduğumuz yer hayvansal seviyeye aittir ve boş alan insanın şekillenmesi için olan yerdir. Bu Yaradan’ın ifşa olduğu yerdir: ilk on sefirot, yani biz, bu bağa dahil olanlar.

Günlük Kabala Dersi, 2.Bölüm, 3/6/2014 ,  Shamati #66

Kanalları Açmak Işığın Çalışabilmesini Sağlar

thumbs_Laitman_910Manevi çalışma, Yaradan’a hizmet etmek olarak adlandırılır, bunun için tüm çalışmayı yerine getiren O’dur. Ben, manevi dünyada çalışmam, bunun yerine sadece çalışması, bazı bağlantıları aktif etmesi için Işık’ı davet eder ve Işık’ın bunların içlerinden geçerek, her şeyi organize etmesini sağlarım.

Bu yüzden, düzeltme hakkında düşünmek benim için yeterlidir. Bu dünyada, sıradan görünüşlü bir insan bile, düşenceleri sayesinde Işık’ı çekebilir.

Sadece Yaradan, Işık, çalışır ve etkiler, oysa bizler sadece bağlantıları düzeltiriz, kanalları açarız ve Işık’ın sistemin tüm parçalarında çalışmasını mümkün hale getiririz. O yüzden, dağıtım sistemi, düzeltmeye getirmek için tek olasılıktır.

Baal HaSulam, hiçkimsenin bir başkasının çalışmasını yerine getiremeyeceği hakkında yazmıştır. “Tıpkı yüzlerin aynı olmadıkları gibi, düşünceler ve karakterler de aynı değildirler.” Bu yüzden, bu dünyada bir kişiyi dahi kaybetmemeliyiz. Eğer bir kişi ortadan kaybolacak olursa, hiçkimse bu çalışmayı onun yerine gerçekleştiremez.

Dağıtımımız sayesinde, kişiyi içinde bulunduğu pislik ortamdan, tüm yaşamını sorguladığı bir yere getiririz. Onu gerçek çalışmaya çeker, tüm sistem genelinde, Işık kanalının onun için açıldığı aynı yere getiririz.

Bundan sonra, kişi kendi içinden çıkan kanalları aktive ederek aynı şeyi gerçekleştirir. Ancak, kişi bu zincirin arkasında durduğu için, yapmış olduğu her şey benim üzerimden geçer ve ben onun tüm çalışmasından zevk alırım. Bu nedenle, öğrencilerin niteliği ve sayısı ne kadar büyürse, o kadar da öğretmen yükselir.

Grubun, bu yolda nasıl yükselebileceğini bir düşünün. Bunun yardımıyla, Kabala Bilgeliği ve İntegral Eğitim ile ilgili bütün daireleri organize ederiz.

Esasında, Kabala Bilgeliğin’de de, İntegral Eğitim’de de aynı prensibin dağıtımını gerçekleştiririz: “O’ndan başkası yok” ve bundan başka dağıtımını yapacak birşeyimiz yoktur. Tüm Kabala Bilgeliği sadece bunun hakkında konuşur. Ve İntegral Eğitim metodu da aynı zamanda bu konudan bahseder, sadece farklı sözlerle.

İntegral Eğitim ve Kabala Bilgeliği arasında hiçbir fark yoktur. Basitçe söylemek gerekirse, eğer kişinin kalpteki noktası yoksa ve Üst Dünyaları edinmeyi arzulamıyorsa, ona her şeyi bu dünyadaki konseptler ile genel entegre sistem hakkında konuşarak ve dünyanın tek bir global köy olduğu şeklinde açıklarız.

Bu da aslında aynı şey hakkında bahsetmektedir, sadece kelimeler katılımcılara göre seçilir. Ancak, bu kişiler için ve diğerleri için bile, niyetimiz “O’ndan başkası yok” prensibini iletmektir.

Verona Kongresi, 2.Gün, 22/11/2014, Ders 4

İsrail ve Dünya Ulusları 

thumbs_laitman_922”Arvut (karşılıklı garantörlük)” makalesinde yazılmıştır ki, gereklilik sebebiyle tüm ulusların tuhaf insanları olmak üzere bizler seçilmişizdir. Yani özel bir grup, ”ulus” olmak için, yani aralarında karşılıklı garantörlük olan insanların bağı ile oluşmuş karşılıklı birlik kuvveti, karşılıklı yardım içinde bir bedeni bütünüyle tamamlayan insanların oluşturduğu bir grup. Bütün bu beden dünyanın yetmiş ulusu gibi bencilce olabilir. Çünkü Zeir Anpin’in yedi Sefirot‘unun her birisi özel on Sefirot‘tan oluşmuş olup, yetmiş manevi kökten oluşur.

Bu nedenle, genel kap kırıldığında, yetmiş bencil tohum oluşmuştu ve bunlar tüm insanlığa yayılmıştı. ”Dünyanın yetmiş ulusu” tanımının kaynağı, yani farklı bencilce eğilimler de buradan gelir.

Buna ek olarak ”İsrail ulusu” vardır. Üst Işığın etkisi altında iken, orada dünyanın tüm uluslarının arzularının ayrılışı gerçekleşir. Nitekim o zaman, genel egodan Yaradan’a erişmek isteyen arzular, ihsan etmek için ıslah edilmemiş olsalar bile, bir mıknatıs gibi çekilir. Onlara İsrail (Yaşar-El, Yaradan’a doğru) denir. Nitekim yetmiş ulusun arzuları yalnızca egolarına doğru yönelmiştir.

İşte genel bir kuvvetin Işığın etkisi ile nasıl ayrıldığı bu şekildedir. Başta parçalara ayrılmıştı, sonra karıştılar, ayrıldılar ve daha sonra da ayrılma gerçekleşti: bir parça yukarıya doğru yükselir, bu ”İsrail ulusu”dur ve bunun ikinci parçası durağan kalır, bunlar da ”dünyanın yetmiş ulusu”dur. Aslında onlar uluslar değil fakat manevi kuvvetler olup, doğada öne çıkar ve daha sonra kademe kademe insanların içinde ifade edilmiş olur.

Çok seneler önce, Antik Babil insanları kendilerini gerçekleştirme uğruna bir arzuyu uyandırdıklarında, Babilliler arasındaki bir kesim Yaradan’a erişmeyi arzuladılar ve diğer bütünden ayrıldılar. Bu ise İbrahim’in, yani Yaradan’ı ilk ifşa eden kişinin etkisi ile, evrimde hareket eden tek kuvvet ile gerçekleşti.

Nitekim insanların diğer bölümü bunu hissetmediler ve İbrahim’in etkisi ile onlar ise olumsuz eğilimlerin zıttını hissettiler. İşte bu şekilde dünyanın tüm ulusları bütün dünyaya yalnızca bencilce edinimleri arzulayarak yayıldılar. Bu nedenle denir ki: ”bizler, tüm ulusların arasından ‘seçilmiş’ olma gereksiniminden dolayı şeçildik”. Yani burada demek istenilen, bizim içimizde mevcut olan niyeti ispatlamamız gerekir.

Nitekim bu görevi İsrail insanları üzerlerine aldılar ve karşılıklı garantörlüğe giriştiler. Bunun aksine, dünya uluslarının insanları burada yer almadılar. Çünkü hakikat onları kendi başına böyle yapmaya zorladı.

Bu sebeple Babil’in tümü iki gruba ayrılmıştı. Bir grup ”İsrail ulusu” (doğrudan Yaradan’a erişmek isteyenler) ve ikinci grup da ”dünya ulusları” (egolarına erişmek isteyenler) olmuştur. Her bir grup kendi düzenine göre gelişmiş ve daha sonra birbirleri arasına karışmış ve şimdi de bir araya gelmişlerdir. Bu andan itibaren bizler insanlığın gelişimi adına yeni bir özel safhaya girmiş oluruz.

Fakat dünyanın son ıslahı, dünyadaki tüm insanları Yaradan arzularına ilişkin birliğe getirmek üzerine olacaktır. Nitekim Yaradan dünyadaki tüm insanlara ifşa olacaktır. Erdemlilerin yazmış oldukları gibi: ”Yaradan ülkenin kralı olacaktır” ve o günde O ve O’nun ismi ”Bir” olacaktır. Yaradan ışıktır. Yaradan ve O’nun ismi ışığın dört seviyesinin “Yud-Hey-Vav-Hey,” arka plandaki beyazın üzerindeki siyah harflerin ifşasıdır. ”O ve O’nun ismi” demek, dünyamızdaki her bir ifşanın iyi, bütün ve sonsuz yani Işığın kendisi gibi olacağı anlamına gelir.

Ve o gün denilir ki: ”Ve ülke Yaradan’ın bilgisi ile dolacaktır ve tüm uluslar bunun üzerine akmalıdır.” Bilgi tüm ulusların arzularına ifşa olacaktır. İsrail ulusu için aynı şey geçerli değildir, nitekim o yalnızca kendi görevini yapacaktır. Nitekim dünya uluslarının ıslah edilecek egoları sayesinde, Yaradan’a ilişkin büyük genel bilgi ve idrak ifşa olacaktır.

Fakat İsrail’in tüm dünyaya olan görevi, bizim atalarımızın İsrail ulusuna olan görevine benzer. Bizler dünyanın tüm uluslarının öğretmenleri olmalıyız ve onlara bizim gibi aynı merdiven seviyelerine yükselmeleri konusunda yardım etmeliyiz.

Ve Yaradan’a memnuniyet getirmek için İsrail insanlarının uyguladığı her emir (arzumuzun ıslahı), ödül almadan ve kendini sevmekten uzak olacak şekilde (saf ihsan etme hareketleri), tüm insanlığın gelişimi için bir dürtü hizmetindedir. Sonuçta, bizler bağ içindeyiz ve bizdeki pozitif virüsü tüm insanlığa geçiririz… Haktan olan tarafın ölçüsünün kenarına değene kadar… Saran Işığı kendimiz üzerinden tüm insanlığa, onları ıslah edene kadar geçiririz. Yaradan’ın tüm ışığının bütün evrimde muhakkak şekilde ifşa olduğu gibi.

Bu nedenle, birbirimiz ile kişisel bağ konusunda ciddi bir sorunumuz vardır. Yani bütün bir Işığa benzer olacak şekilde ortak bir arzu oluşturabiliriz.

Işık bir, eşşiz ve birleşmiştir; O tek bir eşsiz arzuyu oluşturmuş ve daha sonra da bir amaç doğrultusunda bunu küçük parçalara ayırmıştır.

Ve şimdi, bu Işığın yardımcı etkisi ile bizler kendi başımıza  daha önce olduğu gibi,  Işığın yeniden genel arzuyu oluşturacağı zamandaki seviyeye erişmemiz gerekir -bir, eşsiz ve birleşmiş şekilde.

Fakat bizim bunu talep etmemiz gerekir; dünyamızda bir şeyi yapmayı denediğimiz zaman görürüz ki, bu konuda başarılı olamayız ve bize yardım etmesi için Üst Işığı talep etmemiz gerekir. Bu talebe ”MAN‘ı yükselmek” veya dua denir. Nitekim şayet bu doğru ise, bencilce değilse, bu hareketi tamamlamak için yöneltilmiş ise, o zaman Işık bunu yerine getirir.

10.6.2014 tarihli Soçi Kongresinden, 3. Ders

Ego Çöp Yığınının Üzerindeki Umut Kıvılcımları

laitman_2008-12-24_8202_wSoru: Tora’nın verilişi, saf olmayan 49 kapıdan geçiş ve Mısır’dan çıkış esnasında olan bağ koşullarının arasındaki fark nedir?

Cevap: Saf olmayan 49 kapı bizim tüm kaplarımız, bütün arzularımız, kalplerimiz olup, hepsi almak içindir, dipteki atılmış çöptür. Yalnızca kalpteki nokta, ihsan kıvılcımı her bir kalpten dışarı çıkar ve bütün bu kıvılcımlar bir olacak şekilde bütünleşir.

Bu  birleşmiş kıvılcımlara Musa adı verilir. Onlar Yaradan ile bağ kurmak isterler ve bu nedenle dağın tepesine doğru yükselirler ve bu esnada tüm kalpler saf olmayan 49 kapı içinde kalırlar. Mısır’dan çıkış esnasında, Yaradan’ın ifşasının gerçekleşmesi, kıvılcımların kalplerden ayrılabilmesi, onları egolarından çıkarmak için gerekliydi.

Kıvılcımlar kalplerden ayrıldığı zaman, onlar Tora’ya erişmek için bir kap olacak şekilde birleşebilirler. Sonuçta, Tora’nın Işığı edinildiğinde, her seferinde kalplerin seçilmiş bölümünün alınıp ıslah edilmesi gereklidir. Onları hazırlamak ve kıvılcımların boyuna doğru yükseltmek gerekir.

Bu aşamaya ihsan etmek için ihsan adı verilir, alma arzusunun ihsan etme boyuna yükseltilmesidir. Daha sonra da ihsan etmek için niyet ile daha fazla çalışma vardır.

Kabala sabah dersine hazırlıktan, 3/6/2014

Düşünce – Hareket – Hareketin Sonu

thumbs_laitman_540Soru: Tanah’ta anlatılan manevi kuvvetler ile olan bağ bizim güncel, ölümlü yaşamımızı nasıl etkiler?

Cevap: Tanah her şeyi içinde barındıran temel bir kitaptır. Tanah’ın ilk kitabı Tora, düşünce şeklindeki tüm evrendir. Peygamberlerin kitabı bu etkiye eklenmiştir. Aynı zamanda kutsal el yazıları da bu hareketin tamamlayıcı unsurlarıdır.

Tanah iç bölüme ayrılmıştır (HBD-HGT-NHY) ve bize ruhun ortak kabının tüm bilgisini, tüm evreni verir. Bu sistemi anlamaya başlayan kişinin aklı artık karışmaz. Kişi bu kitaplardaki tarihi anlatımı göremeyecektir. Bu kitaplar hiç bir zaman modern çağa kadar bu şekilde tesire maruz kalmamıştı.

Bu kitaplar her zaman kutsal olarak dikkate alınmış olup, bizler bunları anlasak da anlamasak da, içeriklerinin sorgulanmaması gerekir. Orada yazılan her kelimenin doğru bir ifadesi vardır fakat bizler bunun farkında değilizdir.

Orada dine ilişkin bir şey yoktur. Gerçek bir araştırmacının bu kitabın ne hakkında yazdığının anlaşılmadığını fark etmesi bütünüyle doğru bir yaklaşımdır.

Kişi Tanah’a basit bir ölçü çubuğu ile yaklaşmaz; fark eder ki, kimsenin henüz hissetmediği bir gerçeğe işaret eder. Fiziksel olarak yalnızca beş duyumuzla bizler Tanah’ın neden bahsettiğini anlayamayız. Sonuçta, bu bizim dünyamızı saran ve idare eden bir alandır.

KabTV’den “Yeni Bir Yaşam”, 22.1.2015

Bizler Uyku Olmadan Yaşayamayız

thumbs_laitman_433_02Soru: Rüyalarımızda herhangi bir özel anlam var mıdır?

Cevap: Genellikle rüyalarımız bizim önceki tecrübelerimiz veya gizli olanımız ile ilgilidir. Bizim aslında olmadığını sandığımız bilinçaltındaki arzular ve amaçlara ilişkindir. Fakat bizim geleceğimizi ifşa eden rüyalar vardır.

Bir seferinde sınava girmeden önce bir rüya gördüğümü hatırlıyorum. Rüya daha sonra gerçekleşen bir durumu daha sonrasında gösterdi. Önceden benim bazı şeyleri önceden görebilme yeteneğim vardı. Fakat bizim bu bilgiyi kullanabilme kapasitemiz yoktur. Bu bilgiyi de aynı zamanda diğerlerine ifşa edemeyiz. Yani bizim pasif ifşalarımızın bir faydası yoktur.

Bu çeşit bir bilgi hakkında konuşma arzunuz veya gücünüz yoktur. Bu sanki sizin içinizde hapsolmuştur. Bazı zamanlarda yakınımda olan insanlar hakkında bazı şeyleri sanki onların yaşam senaryolarını biliyormuşum gibi önceden görebiliyorum. Yine de ben onlara bir şey bahsedemem. Fakat önceden görmüş olduğum şeyler daha sonra gerçekleşmişti.

Kabala rüyaları deşifre etmez nitekim onlar fiziksel dünyaya ilişkin şeylerdir. Bedenimiz yalnızca bir ”hayvandır”. Her hayvan rüya görür. Küçük çocuklar devamlı rüya görürler. Rüyalar onların büyümesine yardımcı olur.

Genellikle, yaşamımız doğaüstü, belli, alışılmış ve yenilik taşımayan durumlardan oluşur. Bütün günlerimiz birbirine benzer. Bu sebeple gelecekteki önemli, daha hakiki görevimize bizi iten rüyalar görürüz. Rüyalar hissiyatımızı ve zekamızı yükseltir. Onlar bizi bir sonraki aşamaya hazırlar.

Rüyalar bizi gelecekte bekleyen seviyeler ile başa çıkabilmemize yardımcı olur -manevi yükselişlerimize. Rüyalar olmasa, yaşamımız çok tekdüze olur ve hayvanların yaşamına benzer. Alışılagelmiş şekilde yaşardık: sabah uyanır, işe gider, eve döner, akşam yemeğini yer, saçma bir TV programını izler ve uyurduk. Bundan başka bir şey olmazdı!

Hatta diyebiliriz ki, rüyalarda insanlar ortak bir düşünce ile insanlar bağ kurar. Doğada fiziksel olsa da, birleşmiş tek kuvvet, tek arzu. İşte bu şekilde büyürüz.

İşte bu yüzden ilkel yaratıklar hiç uyumaz ve gece gündüz uyanık kalırlar. Onların yalnızca sezona ilişkin senelik bağ ile alakalı devirleri vardır. Daha karmaşık yapıdaki hayvanlar, insanlar gibi aynı uyuma özelliklerine sahiptirler.

Uykusuz yaşayamayacağımız bir tesadüf değildir. Uykusuz geçen sayılı geceler sonrasında kişi zihnini kontrol edemez. Zihnimiz uyku molası olmadan doğru şekilde fonksiyonlarını sürdüremez. Niçin?

Bir seviyeden diğer seviyeye geçişimizde bunu uyku seviyesi ile ayırmak dışında başka bir seçeneğimiz yoktur. Bu olay Kabala terimleri ile açıklanabilir. Uyanma seviyesine ”GAR” (üst bölüm) denir. Bu seviyede aktif ve uyanık oluruz. Bizler alır ve ihsan eder, bulunduğumuz ortam  ile duyularımızı ve entellektüel bilgilerimizi değiştiririz.

Fakat aktif seviyeler arasındaki geçişler için uyku molasına ihtiyacımız vardır. Uyuyan seviye alt bölüm olup, buna VAK denir. Bu Hohma Işığının kayboluş seviyesidir. Bu daha büyük bir seviyenin bölümüdür. Uyurken insanların hayvana dönüştüğü doğru değildir. Onlar hâlâ uyku seviyesinde olan insanlardır. Rüya görüp görmediğimiz fark etmez. Temel olan şey, uykuların bizim ‘içimizden geçmesidir’.

İşte bu yüzden bizler yeni bir güne hazır şekilde uyanırız. Biz uyurken doğa bizim içimizde ”araçları hazırlar” ki, nitekim bir sonraki görevimize yine ihtiyacımız olsun.

İnsanların 8-10 saat uyku uyuması bir tesadüf değildir. 6-7 saatten daha az uyuyan kişiler kendilerini kötü hissederler. Yetersiz uyku manevi bir engel haline gelir. Uyku ve gecedeki rüyalar bencilliğimizin bir parçası olan saf fiziksel olaylardır. Bunların maneviyat ile ilgisi yoktur.

Soru: Bizler uyurken bile egoizmin gücü altında mıyız?

Cevap: Tabii ki! Başka hangi gücün olabilir ki? Bedenimiz ve onun tüm sistemleri bencilcedir. Yalnızca uykuya yattığımız için maneviyata doğru hareket ediyoruz anlamına gelmez. Aniden dostlarımıza ilişkin ihsan etme ve sevgi niteliğini edinmek mümkün değildir. İhsan etme niteliğine sahip olmadığımız gerçeği, bizim hala bu fiziksel dünyaya ait olduğumuzu ifade eder. Fiziksellik ve maneviyat arasındaki tek fark niyettir: kendi adımıza mı yoksa diğerleri adına hareket edip etmediğimiz hususudur.

KabTV’den, ”Yeni Bir Yaşam”, 11.1.2015

Nahşon İhsan Etmenin Doğasıdır

laitman_2008-12-24_8202_wSoru: Kızıldeniz’e ilk atlayan kişi olan Nahşon ben Amminadab’ın doğası insanın içindeki neyi sembolize eder?

Cevap: Nahşon ben Amminadab’ın adlandırdığı Gematria (sayısal değer), manevi halin boyutunu temiz Bina‘nın doğasını gösterir.

Kişiye bir su duvarına karşı gelme fırsatını verir. Bir yandan, su yani bu yumuşak doğa yaşamın temeli olup, diğer yandan da sert doğa gibi yani Gevurot şeklinde kendisini belli eder, mahkeme kuvveti.

Suyun içinde gizlenmiş olan yumuşak ve sert kuvvetler yalnızca egoizm üzerine yükselindikten sonra hareket ettirilebilir. Nahşon’un bunu yapabilmesi mümkündür çünkü kişi egoizmi kırmadan önce, kişi bütünüyle Yaradan ile bir olurken her şey ayrılır.

Dünyada hiç bir boşluk yoktur: ya alma, egoizm ya da ihsan etmek yani Yaradan’ın doğası. Egonun üzerine bir kez yükselindikten sonra, boşluğa girmezsiniz ama Yaradan’ın doğasına girmiş olursunuz. Nuh’un gemisine girmiş olduğu zaman yaptığı gibi. Yani buradadır, siz ihsan etme doğasına girişi sanki kozaya giriyormuş gibi yaparsınız ve bunun içinde mevcudiyetinizi sürdürürsünüz. Bu Nahşon’un etkisidir. Sel felaketi hikayesinde olduğu gibi deniz birisine zarar verir ve başka birisi de kurtarılmış olur.

Nitekim Nuh ve Nahşon hareketleri aynı fakat farklı seviyelerde ortaya çıkan ve gelişimin dört aşamasına geri dönerek yeniden başlayan hareketlerdir. Bu her aşamada gerçekleşir. Bu manevi ilerleyiştir.

Kabtv’den ”Ölümsüz Kitabın Sırları”, 30.4.2014

Çaresizlikten ve Endişe Etmekten Korkmayınız

Laitman_00003Soru: Yakın bir zamanda sokakta bazı insanlar ile karşılaşmış ve hiç beklenmeyen müdahaleler sonucunda kendimi çaresiz ve umutsuz bir halde bulmuştum. Nasıl etrafında daireler çizmeden, direkt olarak amacımıza odaklanabilirim?

Cevap: Bu kafa karışıklığı seni daha derinlerdeki anlayışlara getirmek üzere bilerek verilmiştir. Bu her aşamada, her seviyede ve herkesin başına gelir.

Bu noktayı açıklığa kavuştur ve bu daha açık ve net bir hale gelecektir. Sonrasında daha birçok buna benzer durumlar ile karşılaşacaksın ve  her zaman kendini çaresiz hissedeceksin. Çaresizlik, herhangi birşeyi düzeltme gücünün senin ellerinde olmaması ve durumun kontrolünün sende olmaması gerçeğinden gelir ancak aslında bu iyi birşeydir. Burada eksikliğini duyduğun şey ise, evsahibine tutunmak ve O’nunla iletişim halinde olmaktır

Yoluna devam etmekten başka yapabileceğin birşey yoktur. Herkes bu tarz koşullara, anlayışlara ulaşır ve sen onları güzel bir şekilde tarif etmene rağmen, hala üst Işık ile bir iletişimin yoktur. Bu tarz bir kontağın olsaydı bile, yine de bağlantı kopuklukları olacaktı ve bu yüzden de yol boyunca her kendini çaresiz hissettiğin belli bir noktada, bir seviyeden bir sonrakine yükselebilecektin.

Bu tıpkı Kral Davut’un Tehilim (Mezmur) Kitabı’nda yazmış olduğu gibidir: “Yüzünü benden gizledin ve ben korktum.” Bu, insanı biraz sarstığından ve kabukları (Klipot) ondan aldığından güzeldir. Kişi, korku, endişe, güvensiz ve kayıp olmuş durumlarındayken, aslında bu güzel bir şeydir. Tüm bunların nereden geldiklerini ve Yaradan’ın, nasıl, sizi O’na yapışmaya davet ettiğini görmeliyiz.

Günlik Kabala Dersi’ne Hazırlık 03/06/2014

Sihirli Tiyatro  

thumbs_laitman_433_02Soru: Kabala Bilgeliği’nin özel, doğaüstü güçler barındırdığını söyleyebilir miyim ?

Cevap: Doğaüstü olan bir şey yoktur. Kabala, güncel hakikatta nasıl davranmamızı ve bu esnada, yaşam zamanında nasıl cennete erişebileceğimizi açıklayan bir bilimdir.

Kabala kitapları sihir ile ilişkili değildir. Evet, onlara ”kutsal” denir çünkü onların yardımıyla nasıl ”kutsal” hale gelebileceğimi öğrenirim. Başka bir deyişle, ben ihsan etmeyi, dostumu sevmeyi, verici olmayı ve iyilik etmeyi nasıl yapacağımı öğrenebilirim.

Soru:  Kabala kitaplarını kötü bir şey için kullanabilir miyim? Örneğin, bazı kimseler belli bir kişiye karşı odaklanarak özel ritüeller düzenlerler.

Cevap: Bu bir tiyatrodur. Psikolojik olarak bunun biraz etkisi olabilir ama bundan daha fazlası olamaz.

Kendi gücüne sahip olan bir Kabalist’in kimseye zararı olamaz. Neticede o Yaradan’a yakındır ve kötülük de ondan gelmez.

Diğer yandan öyle durumlar vardır ki, Kabalistler’in faydası dokunur. İnsanlara çok büyük zararı dokunan büyük bir haini etkisiz (nötr) hale getirir.

Sonuçta, iyiye dayanabilmeyi ve verici olmayı öğrenmem gerekir. Yalnızca bu şekilde ortak, mutlak iyiliğe doğru hareket ederim ve nitekim bu da bana, kendime fayda sağlar.

Kabtv’den ”Yeni bir yaşam”, 18.1.2015

Denizi Ayıran Doğa

thumbs_laitman_744Midraş ”Beşalah”: Deniz henüz ayrılmamasına rağmen, İsrail oğulları dev dalgalara doğru daha derinden hareket etmeye devam ettiler. Su onların boyunlara kadar yükselmişti.

Musa elini yuvarlanan dalgalara doğru uzattı ve denize emretti, ”Yaradan adına, yolu aç!” Fakat deniz bu emre uymadı.

Deniz 6 günlük evrim içinde oluşmuş olan sınırlarını değiştirmek istemedi. Yaradan Musa’ya ekibinin sayısını artırarak denizi tehdit etmesini emretti. Ev sahibinin sopasını asi hizmetkarına kaldırdığında olduğu gibi. Fakat dalgalar geri çekilmedi ve kabarmaya devam etti. 

Daha sonra Şehina (Yaradan’ın mucizesi) denizin önünde belirdi ve deniz ayrıldı. ”Niçin şimdi, deniz, gittin mi?” diye sordu Musa. Cevap geldi: ”Ben yalnızca dünya kralının kendisi adına geriye çekildim!”

Uzak mesafede olan ülkelerde bile denizin gürültüsü ve kırılması duyulmuştu. Bu noktada, yalnızca Yam Suf  (son deniz) ayrılmamıştı, fakat bütün ülkelerdeki göller ve kuyular ayrılmıştı, hatta testilerdeki sular bile ayrılmıştı!

Nitekim bütün dünyada bir mucize ortaya çıkmıştı! Yam Suf  suyu (son deniz suyu) kendi malum yerini aldıktan sonra, dünya etrafındaki bütün sular ise kendi doğal seviyesine döndü. 

İnsanların hareket edişleri Bina’nın genel doğasında gerçekleşir ve Bina’nın tüm bölümleri, nerede olurlarsa olsun, Bina’nın doğasını Malhut’un doğasına gömmüştü. Nitekim şayet insanlar ihsan etme seviyesine erişirlerse, o zaman Bina her seviyede zincirleme bir olay şeklinde çalışmaya başlar. Bu nedenle, denir ki, ”göller ve kuyulardaki sular tüm ülkelerde ayrılmıştı ve hatta testi içindeki su bile ayrılmıştı.”

Soru: Deniz niçin Musa’nın emrine uymadı ?

Cevap: Egoizmden çıkabilmek için, bunun başarılması ancak  Üst Işığın yardımı ile, GAR de Bina etkisi altında ve büyük Hohma Işığı ile, ”Yaradan” adı verilen doğa ile olur.

Bunun yapılması için her çabanın harcanması gerekirdi fakat Nahşon dışında kimse bu fırsata teslim olmadı: ne Musa ne de Aron biliyordu, hatta rahipler bile ”Nahşon” doğası hakkında bir şey bilmiyorlardı.

Genelde kişinin önde ilerlemesine ilişkin bir doğası yoktur. Bitişe doğru koşan atletler gibi, bir liderin grubun önünde ilerlemesi gibi. Fakat bu grup bitiş çizgisine doğru beraber gelmelidir ve şayet birlikte koşmazlarsa o zaman ne birinci ne de sonuncu kişi bitiş çizgisine ulaşır.

Tüm grup için temel olan şey kutsal amaca doğru birliğe gelmektir. Grupta lider olan kişi önde olduğu için hızı tutmalıdır fakat her seferinde lider değişir. Bu şekilde herhangi bir kişinin karakteristik doğası yok olmaz fakat aksine bunların bir kişi rehberlik ettiğinde ve tüm insanlığa rehberlik ettiğinde en azından bir an için bile ortaya çıkması gerekir.

Diyelim ki, tüm insanlık bir dairedir. Ben bu dairenin  içinde genetik doğamlayım. Ben bu doğanın içinde iken, bir kere herkesin önünde ve bir kere de herkesin arkasında olmalıyımdır. Her bir kişi aynı şeyi yapar. Her bir insanın doğası iki kez kendini belli etmelidir: tüm insanlığın rehberi olarak ve insanların ona rehberlik ettiği şekilde.

Soru: ”İnsanlığa yol gösterme” kavramı bellidir, fakat neden tüm insanlık tarafından buna rehberlik edilmelidir?

Cevap: Biri olmadan diğeri olamaz. Çünkü yalnızca bu şekilde kişinin gerçek doğası kendini belli eder. Tüm diğer nitelikler birbirine karışmıştır. Nitekim kişinin kendine has niteliği yalnızca Keter ve Malhut olarak kendini belli etmelidir.

Kabtv’den ”Ölümsüz Kitabın Sırları”, 30.4.2014