Category Archives: Kongre

Bilinci Tekrar Kazanmak

Kabala Bilgeliği kendi başına ortaya çıkmaz, insanlar onu kendilerinin gelişimlerinin içinde ifşa ederler. Kabala evrenin yapısına göre bizlerin tekrar başlangıç noktasına gelmemiz gerektiğini işaret eder.

Başlangıçta tek bir arzu yaratıldı ve bu ilk duruma sonsuzluk dünyası denir. Bu ilk durumda arzu ve arzuyu yaratan Işık mutlak benzerlik, kaynaşma ve birbirini karşılıklı tamamlama içinde var olurlar. Burada, arzu Işık ile doludur ancak bu yaratılanın gelecekte düşünülen durumudur. Yaratılan bu konumda halen hiçbir şey hissetmez.

Dolayısıyla, başlangıçta, yaratılan Yaratan’a, Işık’a zıt bir hale gelmelidir. Kendisini kaynaktan bütünüyle ayırmak için, yaratılan dünyalar denen gelişimin beş özel safhasından geçer. Haliyle, arzunun düşüşü vuku bulur, yani kendisinin kendi kök konumundan sürekli uzak tutulması.

İlk dünyaya Adam Kadmon denir. Adam gelecekteki bir insanın prototipidir. Daha sonra Atzilut dünyası, yaratılış dünyası, bunu Beria yani ortaya çıkma, sızıntı dünyası, sonra Yetzira yani oluşum, meydana gelme dünyası ve Assiya, aksiyon dünyası takip eder. Bunlar beş dünya, beş birbirini izleyen düşüşler, bayağılık, gizlilik ve Işık’ın doldurduğu arzudan ayrılmasıdır. Her bir sonraki basamak, Işık’ın orada daha fazla gizli formda var olması dışında sonsuzluk dünyası gibidir.

Hatta şimdi bile bizler sonsuzluk dünyasındayız çünkü başka bir şey yok. Öyle ki bu durum bizden birçok perdenin ardında gizlidir. Bunları açmalıyız, sıyırmalıyız ve daha sonra yavaş yavaş bizler kendimizi gerçek formda hissetmeye başlayacağız.

Bu bilinçsiz bir durumda yatan bir kişinin durumuna benzerdir. Bu bizim durumumuz, resimdeki (aşağıdaki resimde) 2. durumdur, burası bizim dünyamız. Bizler burada tamamıyla gizlilik içindeyiz sanki bilincimizi kaybetmişiz ve bazı içsel hayali dalgalanma, imajiner bir şeyler içinde var oluyormuşuz gibi.

Eğer bizler doğru bir yönde çaba sarf eder ve tekrar bilincimizi kazanırsak, ilk koşulumuza yükseleceğiz. Buna üçüncü durum denir. Bu da aynı zamanda sonsuzluk dünyasıdır. Bu duruma, düşüşte geçtiğimiz, mükemmellik hissiyatımızı kaybettiğimiz, Işık’ın tamamıyla yok olduğu zamandaki dünyaların aynı basamaklarından yükselerek ulaşırız. Aşama aşama aynı basamaklardan tırmanarak edinimi, yani bilinçsiz durumumuzdan bilinçli olana dönüşümü deneyimleyeceğiz.

Bilinçsiz durumdan bilinçli olana ilk geçişe bariyer, Mahsom denir. Bizim için en önemli olan şey bu Mahsomu geçmektir, bütünsel doğadan tamamıyla ayrık durumun algısından çıkmaktır.

Bizler şimdi doğayı sadece dünyamızın formunda hissediyoruz ve onu manevi arzular vasıtasıyla algılamıyoruz. Bizler dünyayı tamamıyla bağlantısız bir durumda iken tam dolu kullanımımız için olan aletleri kullanmadan deneyimliyoruz.

Bizler kendimizi beş duyu organımız tarafından hissediyoruz: koklamak, dokunmak, görmek, duymak, tatmak. Dolayısıyla, hissimizin kendisine hayvani bedenimiz vasıtasıyla karar verilir. Daha sonra, içeride, aklımızın içinde özel bir resim belirir. Beynimizin arkasında, algıladıklarımız her şeyi yansıtan bir çeşit ‘‘perdeye’’ sahibiz. Tüm bunların hepsi dünyanın tek bir resminde toplanıyor.

Bilinçsiz durumumuzdan çıkışımız esnasında gördüğümüz bu değildir. Mahsomu geçer geçmez, tamamıyla farklı koşulları hissetmeye başlarız. Işık’ı bununla birlikte duyumsamaya başlarız. Arzumuz gerçek dünya hakkında doyumun, bilginin hazzını alır ve o zaman içimize tam bir resim çizilir.

Haliyle, Yaratan’ın planı, Işık’ın orijinal niyeti arzuyu yaratmaktır (Işık birincil, arzu ikincildir) böylece bu arzu yani yaratılan, Işık’a konum, güç ve hissiyatlar içinde eşit hale gelir. Doğal olarak, bu durum bizim dünyamızın üzerindedir, yani zaman, mekân, hareketin üzerindedir ve hayatın, doğumun ve ölümün üzerindedir.

İçimizde bu yeni duyguyu keşfederek, kendimizi doğanın tümü gibi sonsuzluk içinde var olduğumuzu hissedeceğiz. Kendimizi burada bu dünyada var olan bir ‘‘hayvan’’ gibi tanımlamaktan durduracağız. En küçük hissiyatımızın algımızdan sanki kaybolması gibi.

Dolayısıyla bilinci tekrar kazanarak, kişi kendisine olanı düşünebilir ve hatırlayabilir. Bu hissiyat bir yerde durur ancak bu öylesine küçük, önemsiz, güç olarak o kadar düşüktür ki yeni büyük dünyanın, sonsuzluğun ve mükemmeliğin içindeki var oluşunun farkındalığı tarafından bastırılır. İşte bu geçmemiz gereken Mahsomdur.

Moskova Kongresinin ilk dersinden

Umarım hep beraber egomuzun bizlere gösterdiği bu kırık algıdan çıkıp gerçek algıya gelebiliriz. Zira egomuzun bu durumu doğada artık her şeyi bitirdi ve bencilliği krizler olarak hayatlarımıza yansımakta.

Ayrılıktan Birliğe

İnsan toplumu iki parçaya ayrılır. Kalpteki noktası uyanmış olanlar insanlığın çok küçük bir kısmını oluştururlar; bu biziz. İnsanlığın geri kalan kısmının kalpteki noktası yoktur, halen onların içinde çok güçlü egoistik arzular vardır.

İki güç, olumlu ve olumsuz, içimizde hareket eder. Bizler, egolarımız arasında oluşturduğumuz bağ ve kendimizi çalışma ile geliştirerek manevi dünyayı edinmek için olan arzu ve çevreden aldığımız güçler vasıtasıyla ileri doğru hareket ederiz. Bu iki gücün (olumlu ve olumsuz) bağlanması sonucu olan birleşmeye orta çizgi denir.

Geri kalan insanlar Kabala ilminin açıkladığı gibi başka bir alternatiflerinin olmadığını hissederek aşama aşama bizlere bağlanırlar: Onlar egoizmleri de her zaman doyumu talep eder, bu yüzden acı çekecek. İnsan gelişiminin sürecinde adamın egoizmi sürekli büyümüş ve mümkün olduğunca kendisini doldurmaya uğraşmıştır. Bugün, ego doyumu edinmek umudunu kaybetmiş olduğundan, krizle yüzleşmiştir.

Bu durum insanları, kime ve nasıl yakınlaşacaklarını bilmeseler dahi bize yakınlaştırmak için yüreklendirir. Onların yollarını kolaylaştırmak için, Kabala Bilgeliğini dağıtmalı ve krizin düzeltilmesinin metodu olduğunu açıklamalıyız. Bizlere bağlandıklarında, hep birlikte orta çizgide çalışıyor olacağız dolayısıyla sonsuzluk dünyasına ulaşacağız.

Sonuç olarak ne kazanacağız? Bizler mükemmelliğe ve sonsuzluğa erişeceğiz. Realitemizin üzerine, evrenimizin yaratılışının ve tüm dünyamızın noktasının üzerine – Üst realiteye yükseleceğiz.

Bugünlerde birçok insanın içinde kalpteki nokta uyanıyor: zaten milyonlarca insanda uyanmış durumda. Ve henüz kalpteki noktası ifşa olmamış bu insanlar egoizme ek olarak krizi hissediyorlar. Onlar olumlu gücün eksikliğini duyuyorlar, artık o olmadan yaşayamayacaklarını hissediyorlar. Krizi düzeltmek zorunda olduklarını biliyorlar, çözümün birliğin içinde saklı olduğunu hissediyorlar ancak bunu nasıl realize edeceklerini anlamıyorlar.

Küresel ve bütünleşmiş dünyada, her şey birlik olmalı; doğa bize bunu gösteriyor. Bugün, doğa, hepimiz tek bir bütün olduğu yer olan sonsuzluk dünyasına ulaşmamız gerektiğini gösteriyor. İşte kriz tam olarak bu şekilde gizlice bizleri bu yöne işaret eder ve yönlendirir.

Kriz, bu amaca doğru yönlenmesi gereken insanların içinde, kalpteki noktayı ifşa eder, çalışmadan ve gruptan edinebilecekleri olumlu bir güç. Kalpteki noktanın yardımıyla, bu insanlar sonsuzluk dünyasına doğru bağımsız bir şekilde ilerleyebilirler. Ve krizin birleşme gücünü vermediği insanlar ise aşamalı olarak, kalpteki noktası uyanmış insanlardan açıklama alacakları hissiyatın eksikliğini hissedenlerdir, onlara bağlanacak ve amaç için onlarla birlikte hareket edeceklerdir.

İspanya Kongresi, 2. dersten

Yaratan’ın Sinyalini Yakalayan Anten

Soru: Kabala hakkında konuştuğumuz zaman bilimden birçok örnekler veriyorsunuz. Guglielmo Marconi adında, radyonun hassasiyetini çok uzak mesafelerde iletişim kurmaya olanak sağlayacak şekilde artırarak ilk radyo alıcısını keşfeden İtalyan bir bilim adamı vardı. Öyleyse, bizlerinde diğerleriyle olan iletişimi geliştirmek için aynı şekilde ruhumuzun hassasiyetini artırmaya ihtiyacımız var mı? İnanç, Yaratan’la bağımızı sağlayan anten midir?

Cevap: Guglielmo Marconi çok büyük bir bilim adamı idi ve birçok sırları vardı. Bize keşiflerinin sadece çok küçük bir kısmını ifşa etti. Halen hakkında bilmediğimiz kolaylıkla dünyamıza tamamen nüfuz eden dalgaları keşfetti. O gerçekten eşsiz biriydi.

Bizler ‘‘dışımıza’’ çıktığımız zaman, aramızdaki bütün boşluğu dolduran genel bir enerji alanını algılamaya başlarız. Bu alan Yaratandır. Bu alanı algılamak Yaratan’ı, yani tüm ruhları bağlayan Üst Gücü edinmektir. O zaman bizler, hepimiz, O, Üst Güç, ‘‘Yaratılışın Düşüncesi’’ denen düşünce, bir bütün haline geliriz. İşte bu yüzden adama, Dome (Yaratan’a benzer) kelimesinden gelen Adem denir.

O’nunla bağlanacağımız bir konuma ulaşırız yani O’nun içinde var olduğumuzun fakındalığına ve anlayışına gelmek.

İnanç Bina’nın ( ‘‘Havana’’ veya anlamak kelimesinden gelir) Sefirasıdır. Diğer bir ifade ile ‘‘inanmak’’, gözlerinizi kapatıp, kör bir adam gibi hareket ederek bazılarının söylemiş olduğu bir şeylere inanmak değildir. Kesinlikle bu değil! İnancın temeli ihsan etmek gücüdür. İçsel ‘‘radyo alıcımın’’ kanalını değiştirebilirsem, bu aynı dalgaya kendimi en ince şekilde ayarlarsam bundan aldığım bilgiye inanç denir.

İtalya kongresindeki dersten.

En kısa zamanda tüm evrenle olan bağ noktamıza hassasiyetimizi artırmak dileğiyle.

Sevinç İhsan Etmenin Bir İşaretidir

Dün kab tv’yi seyrederken son Kongremizin kültürel programının yayınını gördüm. Kongreye dünyanın dört bir yerinden katılan grupların farklı dans ve etkinliklerini sahneledikleri yayın vardı. Muazzam bir seyirci ve çok özel bir atmosfer vardı, bu yüzden gözlerimi yayından almam imkânsız hale geldi. Sonuna dek izlemek zorunda kaldım.

Hiçbir hayal kırıklığı ve keyifsiz yüzler görmedim zira herkes bu ortak arzudan etkilenmişti ve tüm salon sevinç, ümit, heyecan ve istekle dolmuştu. Ve hatta orada herhangi özel manevi ifşa yer almamış bile olsa ama basitçe, toplumun bu ruh hali bu yolda herkesi etkilemişti. Bunun parçası olan herkes bu anda mutluluğu ve sevinci hissetmişti.

Bu çevrenin etkisinin gücüdür ve ilerlemek için her an eksikliğini yaşadığımız tek şey budur. Yolda, ihsan etmenin ifşasının dışında talep edebileceğimiz başka bir şey yoktur, yani beni sadece ihsan etmeye, diğerleriyle bağ kurmaya bağlayacak ıslah ve başka bir talep yok, kendisi için (Hafetz Hesed (Merhamet niteliği))  herhangi bir şey arzulamayan Bina gibi.

Yaratan bizlerin O’na benzer hale gelmemizi istiyor: ihsan etmek için ihsan etmek ve daha sonra ihsan etmek için almak. İşte bu yüzden bizim ilerleyişimiz daima ”bilgi üstünde” olur, yani bizler ihsan etme niteliğinin yanı sıra hissiyatlarımızda beliren başka bir nitelik veya doyum için talepte bulunamayız. Daha ötesi, ihsan etme fırsatının bana verilip verilmeyeceği hakkında kaygı bile duymam. İçimde sürekli daha ve daha gelişen ihsan etmek için olan arzunun yanı sıra Yaratan’dan herhangi bir şey beklemem.

Dünya bu yaklaşımı henüz anlamıyor ve bizler de bu yaklaşımı bunun buradaki özünü işitmeye ve anlamaya aşama aşama yakınlaşabileceğiz. Tüm insanlık ıslahın bu sürecine girmiş bulunmaktadır ve bizler şunu anlamalıyız ki artık geri dönüş yok. Tarihi durduramayız. Tüm dünya bu yeni niteliğin – dünyayı yönetmeye başlayacak olan ihsan etme niteliği – doğrultusunda çok hızlı bir gelişimden geçiyor.

İşte bu yüzden Kabalistler manevi yolda amaca doğru bizi destekleyecek ve bize güç, arzu ve sevinç verecek bir çevrenin organize edilmesinin dışında başka diğer ifadelere sahip olmadığımızı söylerler. Bunun tümünü Yaratan’dan ve özellikle kendimizden alamayız, bunu ancak çevre verir.

İşte bu yüzden dağıtımımız Kongrelerdeki arzu, istek veren kültürel programlar gibi olayları vurgulamalıdır. Bu demektir ki ” iyiye bağlanmak” ki bizim seçimimizin parolasıdır. Bu tür,  birliği, sevinci aktaran programlar, daha ötesi her kişiye verilecek olan bu yaşamın gücüdür.

Kongrede Niyet

Soru: “Kitlelerin duası”‘na erişmek için önümüzdeki kongrede bana hangi niyet yardımcı olur?

Cevap: “Israil’liler birbirlerinin dostudur” diye yazdığı gibi kongremiz aramızdaki sevgi bağlarının ifşasına adanmıştır. Isra-il “Yaratan’a doğru” anlamına gelir. Dünya üzerindeki herhangi bir insan Yaratan’ı ifşa etmeyi niyet ettiğinde “İsrail” olarak anılır. “Israil duası”‘nın her zaman “Kitlelerin duası” olduğu ve “Yapacağız ve göreceğiz” diye yazdığı gibi, niyetin karşılıklı garantörlüğü edinmek olduğu açıktır. Diğer bir deyişle aramızda bir bağ oluşturacağız ve onun içerisinde Yaratan’ı ifşa edeceğiz; yapışmaya ve niteliklerin ihsan etme gücü ile benzerliğine erişeceğiz. Tüm çalışmamız gibi önümüzdeki kongre de insanlara yapmaları gereken işi açıklamak için tayin edildi. Sürgün sona erdi. Israil topraklarına geri döndük ve Israil seviyesine, Yaratan’a doğru yükselmemiz gerek. Doğa bu yüzden bize sürekli bu şekilde baskı yapıyor, aramızdaki bağı keşfedelim ve sonra dünya milletlerine yaratılışın amacını açıklayalım diye. “Milletler için ışık olmak” bu anlama gelir, yani tüm insanoğluna evrensel bağı ifşa etmelerinde ve manevi seviyeye çıkmalarında yardımcı olmak. Kabala ilmi bize dünyamızın var oluş süresinin, ilk ıslah ile başlayıp sona erene kadar, 6000 yıldan ibaret olduğunu söylüyor. Bugün 5,771 yılındayız ve tüm ıslahları 6000 yılına kadar olan süre zarfında tamamlamalıyız.

– 11/10/10 tarihli dersten alıntıdır.

Bugünkü Ve Yarınki Koşulumuz

Soru: Kasım’daki kongrenin öncesinde, şu an içinde bulunduğumuz durumu nasıl tanımlardınız?
Cevap: Bir sıçrayış için hazırlık koşulunda olduğumuzu düşünüyorum; güçlerimizi ve taleplerimizi birleştirmeliyiz ve manevi baskı altında hazırlanmalı ve birleşmeliyiz. Eğer iyi şekilde hazırlanırsak kongrede içsel bir ifşa tecrübe edeceğiz. Yeni öğrenciler gerçek bir ifşa hissetmiyorlarsa bile onlar da en azından bir algı tecrübe edecekler. Kabala’nın özünü, birliğe olan ihtiyacı anlayacaklar; illüzyonlar solacak, kafa karışıklıkları ortadan kaybolacak ve her şey tek bir bütün, tek ortak bir resim olacak; tek işleyen Güç belirecek ve tüm “dekorasyonlar” sadece aramızdaki bağlantılar olarak kalacak. Bunun nedeni dünyanın bir illüzyon, gizlilik olmasıdır ve ben Yaratan ile bağ içerisinde olmadığım yerde farklı görüntüler görüyorum.
– 24/09/10 tarihli gruptaki birlik üzerine konuşmadan alıntıdır.

Yaratan Korkusu

Rabaş’ın Yazıları, makale “Toplumun amacı (1)”: “…dünyanın tamamı Yaratan korkusu için yaratıldı.”

Herşeyi “kendi içime” çekmeyi istemekte egoist duyularımızla algılayamadığımız yüce bir amaç var. “Kendimden” çıkmak “dışımda olan” için endişelenmek manevi korku (Yirat Hashem) diye adlandırılır.

Şu anda kendimi ne şekilde korumak ve doldurmak hakkında kaygı duyuyorum, bu kendisi için korkmak diye adlandırılır. Bilinç altında sürekli bize faydası olan şeyleri kendimize çekmek ve bize, egoizmimize zarar verecek şeylerden uzaklaşmakla alakadar oluyoruz. Aksine manevi korku kendi dışımda olan için korku yaşamam demektir. Tıpkı çocuğu için endişelenen, onu düşünen ve kendini sürekli onunla özdeşleştiren bir anne gibi diğerleri için, Yaratan için endişeleniyorum.

Komşuma için duyduğum bu korku ve endişede, kendimin (kişinin egoizmi) dışında, Üst Realiteyi hissediyorum.

23/07/10, Mega Kongre Ders 1

GERÇEKLİĞİMİZDEKİ METRİKS

Kabala bilgeliğine Tora’nın İçselliği deniyor. İçselliğin Bilgeliği. Neticede, Kabalanın bahsettiği hep içimizde olup bitenler sadece. Aslında bedenlerimiz ve tüm madde dünyası yok, bu yüzdende bu dünyaya ilüzyon, hayal dünyası deniyor. Realiteyi doğru algılamaya başladığımızda aslında tüm olup bitenlerin arzumuzun içinde gerçekleştiğini hissetmeye başlıyacağız. Arzumuz bize, dışımızda birşeylerin: cansız, bitkisel, canlı ve insanlardan oluşan, birşeylerin olduğu hissini yaşatmakta ancak aslında tüm bunlar sadece arzumuzun içinde vuku bulan farklı fenomenler.

Matriks içinde yaşıyoruz, anlamak zorundayız ki oluşan ne varsa hepsi hislerimizin içinde oluşuyor. Sadece haz-alma arzusudur tüm bu oluşan fenomenleri hisseden ve bunun hiç unutulmaması çok önemlidir çünkü gerçeğe olan bu yaklaşımımız “herşeyin bana bağlı olduğu ve dışımda olana değil” bizleri kendi içsel ıslahımıza yönlendirir.

Biz kendimizi, arzularımızda, ancak ÜstIşığın fonunda algılayabiliyoruz, herşey yalnızca ÜstIşık sayesinde! Neticede ÜstIşık Sonsuzluk Dünyasıdır. Orada kendimizi, benzer gerçekliği ve koşulları edinmedikçe, ışıkta olan nitelikleri edinmedikçe görmemiz mümkün değildir.

Düştüğümüz 125 basamak, bizleri indikçe artan bir mesafede ÜstIşıktan uzaklaştırdı ve biz o konumun koşullarında kendimizi görmekteyiz. Dolayısıyla çevremizde gördüğümüz herşey, sadece, içinde farklı seviyeler barındıran kendi arzumuz: Cansız, bitkisel, canlı ve konuşan seviyelerde, bayağılığın dört seviyesi (KabaArzular). Bunlar bizim ÜstIşıkla olan farklılıklarımızın göstergeleri, bizim realitemizin resimleri, bu dünya görüntülerimizin fotoğrafları.

Dolayısıyla hakiki realiteyi ifşa ve gerçek olan resimle örtüşebilmek için göstereceğimiz çaba bizi daha rafine olmaya ve hepimizi birtek olarak görmeye zorlayacak. Neticede aramızda ne kadar çok birlik sağlayabilirsek o kadar çok Işık içine dahil olur ve böylece sonsuz yaşamda, EinSof da ilerlememiz mümkün olur.

Yaşanan tüm bu fenomenler, ki onları dışımızdaymışlar gibi algılıyoruz, rüya misali yok olurlar, çünkü aslında biz yalnızca Işığın içinde var oluyor, yaşıyoruz. Bu öncül temelin iyi anlaşılması Kabala Bilgeliği için çok önemlidir çünkü tüm diğer felsefi, dinsel ve farklı metotlardan ayrıldığı noktadır.

Kabala Bilgeliği insana sadece kendi arzusunu ıslah etmesini ve Işığa benzemesi gerektiğini söyler ve fiziksel hiçbir eylem buna dahil değildir.

24-02-10 “Halk için Zohar” kongresinde 7.dersten alıntıdır.

BU KONGRE KAÇ ÖĞRENİM YILINA BEDEL?

Soru: Eğer, Ruhsal terazinin bir kefesine, şubat ayında gerçekleşecek olan Zohar kitabına adanmış kongreyi yerleştirirsek, bu acaba kaç öğrenim yılına eşdeğer olurdu?

Cevabım: Bunu ancak kongre bitiminde değerlendirip söyleyebilirim. Bunu şu anda bilemem, aslında herşey sizlere bağlı! Sizin hangi güçte birbirinize bağlanacağınıza koşullu! Hangi güçte içsel değişimi arzulayacak ve ne ölçüde bireysel egoizminizin üstüne çıkmak isteyeceksiniz? işte tüm bu şartlara bağlı olacak ıslahınız. Yukarıda hiçbir sınır mevcut değil, tüm engeller sadece içimizde ve oradan çıkıyorlar.

08-02-10-Zohar Kitabına Giriş dersinden alıntıdır.

Yaratan’ı Nasıl Tadarız

Soru: Derslerinizin birinde bebek örneğini vererek onların her şeyi ağızlarına götürüp tat alarak dünyayı keşfettiklerini söylemiştiniz ve şu deyimi çağrıştırdı “Tattı ve gördü ki iyi oldu” fakat nasıl tattı ?

Cevap: “TATMAK” Bu tat alımına verilmiş ve sonra reddedip alma ya da kabul etme demek değil.

Deyimde diyorki eğer yalnızca tat alırsan göreceksin ki Yaratan ihsan etme niteliğidir, sadece iyiyi ve daha iyiyi oluşturandır. Sen bunu “Tat alma vasıtasıyla” tespit edeceksin, yani kendinde, kendi içinde.

Buradaki düşünca ve niyet, senin gidip satın alman ve sonra aldığının ne olduğunu tatman. Çünkü ihsan etme niteliğine gidiyorsun ve alma niteliğine değil ve dolayısıyla anla ki bu en iyi olandır.

Antalya Kongresinden