Category Archives: Kongre

Dünya Kabala Kongresi, Ocak 2024

Dünyanın dört bir yanından katılan Kabala öğrencileriyle birlikte Dünya Kabala Kongremizi henüz tamamladık. Yaptığımız her şey – çalışma, yemekler, sosyal toplantılar ve şarkılar – bütün bir duaya ulaşmak için kalpten kalbe bir bağ kurmayı amaçlıyordu.

Bu, derin içselliği açısından gerçekten de türünün ilk örneği olan bir kongreydi. Bu gerçekten çok özel bir şeydi ve şimdi gelecek için bir örnek teşkil ediyor.

Dünyanın dört bir yanında öğrenciler, düzinelerce ülkeden sanal olarak bağlantı kurdular ve bazı durumlarda öğrenciler New York, Los Angeles, Chicago, Salt Lake City, San Francisco, Florida, Toronto, Guadalajara, Sao Paulo, Santiago, Togo, Barselona, Dordrecht, Vilnius, Minsk, Tiflis, Kiev, Moskova, St. Petersburg, Yekaterinburg, Krasnoyarsk, Novosibirsk, Kırım, Vladivostok, Bakü, Budišov, Astana ve Almatı’deki ayna kongrelerinde fiziksel olarak bir araya gelmek için, uzun mesafeler kat ettiler.

İsrail’de, kuzeyden ve güneyden tahliye edilenlerin yanı sıra, orduda görev yapan oğulları ve kızları olan birçok kişi de dahil olmak üzere, ülkenin dört bir yanından 1.600’den fazla öğrenci merkezimizde bir araya geldi. İsrail’de ve dünyanın dört bir yanında yaşadığımız zor durumların yanı sıra, bu kongrede kurduğumuz yürekten bağın Yaradan’a büyük bir memnuniyet ve sevinç getirdiğinden eminim. Umarım Yaradan’a dönmeye devam ederiz ve olumlu bir şekilde bağ kurmak ve Yaradan’a memnuniyet getirmeye devam etmek için birbirimizi desteklemeye ve teşvik etmeye devam ederiz.

Yaradan Gerçekten Kendini Bize İfşa Etmek İstiyor

Işığın ifşası, yalnızca kaba bağlıdır çünkü ışık tamamen hareketsizdir. Bu nedenle, tüm çalışmalarımız, Yaradan’ın büyüklüğünün ve niteliğinin bize ifşa edildiği boyut ve niteliğe göre kabı (Kli) inşa etmeye odaklanmıştır.  Bu nedenle, Yaradan’a “gel ve gör” (Bo-Re) denir.  Yaradan’ın büyüklüğü, O’nun ifşası için yarattığımız kap tarafından belirlenir.  Yaradan’ın yarattığı tüm alma arzularını ıslah edersek sonsuzluğa yani Yaradan’ın yarattıklarına sınırsız ifşasına ulaşırız.  O zaman, ıslahın sonundan sonra, henüz bilmediğimiz yeni edinim safhaları vardır.

Bu arada, aramızda hiçbir engel kalmasın diye bir araya gelip bağlanmamız gerekiyor.  Herkes egoizmini ne kadar kısıtlar ve kendini geçersiz kılarsa, Kli’mizdeki Yaradan’ın ifşası o kadar güçlü olur.  Elbette, Yaradan kendisini ancak onluda ifşa edebilir.

Her şey dostların bütünleşmesine bağlıdır – arzularımızı ve kalplerimizi ne kadar bağlayabileceğimize bağlıdır – bilginin miktarına değil.

Kırık bir kabın parçalarını, aralarında çatlak kalmayacak kadar yakın bir şekilde bir araya getirirsek, içindeki dolumu ifşa edebiliriz, ışık artık çatlamış bir fincandaki su gibi dışarı akmayacaktır.  Tamamlama, birliğimizin gücüne ve onun karakterine, üstesinden geldiğimiz egoizmin derinliğine ve nasıl birleştiğimize bağlıdır. Bütün bunlar, Yaradan’ın bize ifşasının şeklini belirler.

Yaradan tamamen yaratılanlara bağlıdır.  O, Kendisini bize verir, yaratılanlara O’nun ifşasını belirleme hakkı verir.

Yaradan gerçekten Kendisini bize ifşa etmek ister ve her seferinde gizlice bizi buna yönlendirir.  Ama Kendisini bize ifşa edemez;  aksi takdirde O’nun ifşası için Kli’ye, özgür iradeye, O’nun ihsan etme ve sevgiye yönelik kendi arzumuza sahip olmazdık.  Bu yüzden Yaradan her zaman gizli bir şekilde hareket eder, bizi görünmez bir el ile birleşmeye iter ve bizi uyandırmaya çalışır.  Aynı zamanda, gizlenmede kalır ve bunu başaramayacağımız gerçeğinden büyük ölçüde acı çeker.

Buna Shechina’ nın çektiği acı denir.  Yaradan, insanlara gerekli tüm imkânları verdiği ve elde ettikleri fırsatları kullanmadıkları için son derece üzüntü duymaktadır.  Ve Yaradan bize bundan fazlasını veremez.  Önceki koşulu henüz uygulamadıysak, bizi daha fazla ilerletemez.

Bu nedenle, aramızda Yaradan’a olabildiğince benzer ilişkiler kurmamız gerekir.  Yaradan gibi olmak, sonrasında “benzer” (Domeh) kelimesinden gelen, Adem olarak anılacak olan insanın görevidir.  Karşılıklı ilişkimiz, Yaradan’ın “gel ve gör” niteliğinin ifşasını belirler, O’na haz verir ve Shechina’yı, başımızın üzerindeki tozdan, egoist düşüncelerimizin ve arzularımızın üzerine yükseltir.

Bu nedenle kongrenin temel görevi, hep birlikte tek hedefe doğru karşılıklı ilerlemedir.

 

Yeni Çağın İlk Kongresi

İki hafta içinde sanal bir kongreye gidiyoruz. Bu kolay bir bağ değil çünkü bizler, onun için hazırlanmaya milyarlarca yıl önce, yaratılışın başında başladık. Ve bu sadece bizim maddi dünyamızda, ondan önce manevi dünyalarda birçok eylem vardı.

Ve nihayet, bunu başarmak için kırıklığı, bağın zıt formunu hissetmeye başladığımız noktaya geliyoruz.

Şu anda, hepimizin birlikte ve Yaradan ile birleştiğimiz, yaratılışın programına, amacına doğru sürekli bir yükselişin başladığı, en düşük başlangıç noktasındayız diyebiliriz.

Bu hedefe giden yoldaki ilk durak, iki hafta içinde düzenleyeceğimiz sanal bir kongre. Bu o kadar önemli değil gibi gelebilir ama önemi, ıslah olmamış bencil arzularımıza göre değerlendirdiğimizi anlamalıyız,  aslında kongreye katılan binlerce kişinin bu özel zamanda bir araya gelme arzusu çok önemlidir.

Bu, Koronavirüs döneminde düzenlenen ilk kongre. Şubat ayında, karantina başlamadan hemen önce büyük bir kongre düzenlemeyi başardık. Sanki son arabaya atlamıştık: Bir kongre düzenledik ve kapı hemen arkamızdan hızla çarptı.

Ve şimdi de Koronavirüs döneminde sistemimizi düzenlemeye başlıyoruz. Zaten ilk dalgasından geçtik ve bunun ne ile ilgili olduğunu anlayabiliyoruz. İnsanlık henüz ne olduğunu anlamıyor. Salgın gerilemeyecek;  bir gelişim silindiri gibi ilerleyecek ve insanlıktan yeni bir form oluşturacak.

Eğer sadece bu şekilde birbirimizle bağ kurabiliyorsak, bu devasa asfalt silindiri tam üzerimizden yuvarlanacak ve bizi yere yapıştıracak. Gelişim alanını beklemeyelim, ama kendi çalışmamız nedeniyle bunu yapalım. İyi davranmaları için, annelerinin cezalandırdığı yaramaz çocuklar olmamalısınız. Ve çocuğun çıkış yolu yoktur, şimdi bizlerin olduğu gibi, umutsuzluktan itaat etmek zorundayız, Koronavirüs ve bizim için sıradaki diğer virüsler bizden ne istiyorsa onu yapmak zorundayız.

Annenin yani doğanın, Yaradan’ın, neden bizi zorunlu tuttuğunu anladığımız ve onun taleplerini kendi rızamız ve iyi niyetimizle yerine getirmeyi isteyeceğimiz bir koşula yükselmemiz gerekiyor.

Yeni bir dönemin bu ilk kongresini, yeni bir duruma getirmek istiyoruz: eskisi gibi birlikte oturduğumuz, konuştuğumuz ve sarıldığımız zamanki gibi değil. Aynı odada oturmadığımız için üzüntü duymamalıyız; geçmişe üzülmemeliyiz. O zaten geçti. Yeni olan her şey, anlayış ve onay ile kabul edilmelidir.

Yeni koşullar, bizden daha fazla bağ talep etmekte. Ve maddesel değişikliklerin gerçekleştiğini görürsek, o zaman onlar bizleri daha da büyük bir içsel bağa uyandırmalılar, böylece dışsal formlar bizim kafamızı karıştırmaz, bir salonda birkaç bin kişinin oturması gerçeğiyle,  zaten bağlı olduğumuz yanılsamasını vermezler.

Şimdi böyle bir şey yok; aynı odada değiliz ve fiziksel olarak birlikte olmak için bile çabalamıyoruz. Tek kalp tek adam gibi manevi olarak birlikte olmak istiyoruz! Ve dolayısıyla bu, yeni bir çağda tamamen yeni bir kongredir. İçinde, geçmiş kongrelerden hiçbir şey yok: yeni bir seviye, yeni bir yaklaşım, yeni bir tutum. Ve buna, yükselmemiz gereken manevi bir seviye olarak bakıyoruz.

Herkesle bağlantıda olmak istiyorum ama nerede ve nasıl? Manevi seviyeye, kongremizin yapıldığı manevi yere, Yaradan’ın içindeki alana yükselerek. Hepimiz bu alana gireceğiz ve orada var olmak, O’nun içinde birbirimizle birleşmek isteyeceğiz. Yaradan,  “alan” olarak adlandırılır ve bizi bekleyen bu ilk manevi adımda, Yaradan’la birlikte birbirimize destek olmak için, kongremizi, herkesi bir araya topladığımız bu alanda yapıyoruz.

Size kalbimdeki duyguları iletemem. Ancak, yeni bir çağın ilk kongresinde bu durumu birlikte keşfedeceğimizi ve Yaradan’ın içinde, birlikte aramızdaki bağı hissedeceğimizi umalım.

2020 İsrail Kongresi’nden İzlenimler

Soru: Geçmiş kongre hakkındaki izlenimleriniz neler?

Cevap : Bu kongre çok uzun bir süre bizim tarafımızdan hissedilecek. Henüz değerlendiremiyoruz. İnsanlar, gruplar ve kıtalar arasında güçlü ve ciddi bir bağ oldu. Dahası, tüm dünyanın, yayılan bir virüs ve diğer problemlerden panik içinde olduğu bir zamanda oldu: “Bize ne olacak?”

Bence harika bir zaman. Özel bir çağda yaşıyoruz. İnsanlık tarihinde ilk kez, üst dünyanın yeni bir koşuluna, hissine, farkındalığına giriyoruz.

Mısır’dan çıktıklarında küçük bir grup insanda sadece bir kez ifşa oldu. Ancak, parçalanmadan, karışıklık ve benzeri şeylerden sonra dünyanın tüm uluslarında sıfırdan başlayarak şimdi olacak olan, elbette özel bir durumdur.

Bu konuda çok mutluyum. Ne kadar harika, özel ve şanslı olduğunuz hakkında hiçbir fikriniz yok. Sonuçta, milyarlarca insandan, binlerce insandan oluşan küçük bir grup seçildi. Bu inanılmaz.

Şimdi kongre sonrası dönem başlıyor. Üstesinden gelme zamanı ve gerçek çalışma zamanı. Bazı düşüşler ve inişler kaçınılmazdır. Aslında iniş, aldığını öğüttüğü, çiğnediği ve özümsediği zaman ruhun ve bedenin özel bir halidir.

Ve çok fazla izlenimler aldık. Onları bile sonuçlandıramadık. Onları, ne denir, ağzımız açık yakaladık. Şimdi, bu izlenimler azar azar belirli bir arşivde depolanmaya başlayarak, zihnimizde ve ruhumuzda yavaş yavaş birikiyor.

Özümsenen malzemeyi kullanarak zaten bir sonraki aşamaya tırmanıyoruz. Önceki tüm bilgilerimiz yükseliş almaktadır.

 

Avrupa: Modern Zamanların Babil’i

Bugünün Avrupa’sı, insanlar arasında bölünmenin hüküm sürdüğü antik Babil’de yaşanan ayaklanma dönemini andırıyor.

Tarihte bu dönemi analiz etmek, bugün Eski Kıta’nın neden insanlığın özünü temsil ettiğini ve sosyal dokusunu onarmanın, nasıl dünyanın geri kalanında benzer zorlukları çözmek için önemli bir emsal teşkil ettiğini anlamamıza yardımcı olacaktır.

Yaklaşık 3 bin 800 yıl önce, Fırat’ın kıyıları ile Dicle nehirleri arasında, günümüz Irak yakınlarındaki bir çöl bölgesinde insanlık, Babil’de büyük klanlarla yaşadı ve birbirlerini önemsiyorlardı. Bu ilişki parçalanıncaya kadar birlikte akraba gibi yaşadılar. Egoist arzu, Babilliler içinde artmıştı: her biri, başkalarının pahasına giderek daha fazla kişisel yarar talep etmeye başladı, bu da kavga ve krizlere yol açtı. Aşırı şişmiş ego onları göklere kadar bir kule inşa etmeye zorladı, her biri evreni fethetmek için hissettikleri gururlu hırsın sembolik bir tezahürüydü.

Başlangıçta tek bir dil konuşuluyordu. Onların ideolojik ayrılıkları zaman içinde birçok dilin gelişimine yol açtı ve iletişim kurmayı bıraktılar. Karşılıklı yaşamları parçalara ayrıldı, dostluk ve tek bir kişiye ait olma hissi ortadan kalktı ve her yöne dağıldılar.

Babil’in manevi liderlerinden biri olan İbrahim, derinleşen sosyal anlaşmazlığın doğasını merak etti. Anlaşmazlığın, insanlığın egoizminin doğal ve kaçınılmaz büyümesinden kaynaklandığını keşfetti: başkalarını kendi çıkarları için kullanmaktan elde edilen haz, yıkılan insan ilişkilerinin kaynağıydı. İbrahim, çeşitli kabileler ve klanlar arasında dolaşarak yeni bir toplum inşa etme ihtiyacı hisseden herkese seslendi.

İnsanlığın geçmiş medeniyetlerinin 70 ulusundan temsilciler topladı ve İbranice “Yaşar-El” den  (Yaradan’a doğru)  gelen, “İsrail” adında yeni bir halk oluşturdu. İsrail halkı çok çeşitliydi. Herkes farklı diller konuşurdu ve çok çeşitli görüşlere ve algılara sahipti, ancak, İbrahim’in çadırında bir araya gelerek farklılıklarının üzerine nasıl yükseleceklerini öğrendiler. O zamanlar İsrail halkı arasındaki ortak payda, farklılıkların üstünde birlik fikriydi.

İbrahim’in öğrettiği bağ yöntemi, bizi bir arada tutan tek bir gücün olmasıydı: sevginin gücü. Onun metoduna göre, anlaşmazlıklarımız aynen kalmaktadır ancak bizler, “sevgi tüm günahları örter” ilkesiyle onların üzerinde yükseliriz. O, büyüyen egoizmin üzerinde,  sağlıklı ve olumlu ilişkiler kurmayı öğretti.

Babil’de uzun yıllar boyunca, görünürde sakin bir halde yaşadık, ancak daha sonra yüzeyin altında sessizce kaynayan ego taşmaya başladı. Üstelik onun döküntüleri bizim zamanımıza kadar devam etmektedir. Bizim egoizmimiz, varoluşun her seviyesinde değişiklik yaparak büyümeye devam etmektedir. Ego, kişisel çıkarları keskinleştirir ve küresel çatışmalara neden olur, devasa göç hareketlerini bir kıtadan diğerine iter, açlık ve yoksulluğa neden olur, ekonomileri çökertir, ilişkileri sabote eder, terör ve protestoları uyandırır.

Bugün, Avrupa kıtası, yukarıda belirtilen tüm değişikliklerin bir kapsamasıdır. Babil krallığı, bugünün Avrupa’sında gelişti. Zengin tarihine, eğitimine, kültürüne ve ileri bilim ve tıbbına rağmen, Avrupalılar, eski günlerin Babillileri gibi kendi içlerinde kalmışlardır – tecrit edilmiş ve yabancılaşmış bir halk. Tek kelimeyle: egoistler.

Mükemmel olduğu iddia edilebilecek bir kıta ya da ülke yoktur ancak bizler, Avrupa’ya odaklanmaktayız çünkü o insanlığın özünü temsil etmektedir:  38 ülkeye ayrılmış Avrupa’nın çağdaş medeniyeti,  her millet kendi dili, kendine özgü tarzı, kendi bencil karakterine rağmen zayıf bir birlik görünüşü sağlamak için çabalamaktadır.

Bugünün Avrupa’sı, yeni bir dünya düzenini fetheden, yöneten ve dayatan ülkelerin Avrupa’sı değildir. Gittikçe daha fazla Avrupalı, Avrupa’nın belirsiz geleceği hakkındaki sorulardan rahatsızdır. Yabancı kültürlerden, on binlerce göçmeni düzgün bir şekilde özümseyememe ve siyasi liderliğe nüfuz eden aşırılıklar, önümüzdeki yıllarda pek de iyiye işaret etmemektedir. Her şey ellerinde parçalanıyor ve daha da kötüye gidiyor,  hiç kimse gerçek bir çözüm sunmuyor. Ufukta, yeni nesil için parlak bir gelecek sağlayacak bir plan yok.

İnsanlık tarihinin eklenerek artan ümitsizliği yüzünden, aynı gemide birlikte olduğumuzu henüz anlamadık. Ya bir olarak yelken açarız ya da birlikte batarız. Suyun üstünde kalmak ve başarılı olmak için, İbrahim’in bağ kurma yöntemine, sessizce nesilden nesile geçtikten sonra büyüyen ve gelişen ve yalnızca insanlığın onu anlamak için olgunlaştığı zaman ifşa edilmek üzere, kitlelerden gizlenmiş olan Kabala bilgeliğine sahibiz. O zaman geldi, egoizmin zirveye ulaştığı ve onu dengelemek için bir yöntemin herkes tarafından erişilebilir olması gerektiği zaman geldi.

Bulgaristan’da Kasım ayının ortalarında gerçekleşmesi planlanan Dünya Kabala Kongresi, İsrailliler ve onlarca diğer ülkelerin temsilcileriyle birlikte, kıtanın her yerinden yüzlerce Avrupalıyı bir araya getirecek.  Farklı dilleri ve lehçeleri konuşanlar, hayatın her kesiminden, farklı yaşlardan ve çeşitli dünya görüşlerinden erkekler ve kadınlar olacak. Birlikte, farklılıkların üzerinde birliğe doğru,  Avrupalılar arasında ve Avrupa- İsrail ve dünyanın diğer bölgeleri arasındaki bağa doğru – binlerce yıllık ayrılıktan sonra eski uygarlığın yeniden birleşmesine doğru küçük ama önemli bir adım atmak üzereyiz

Amacımız, aramızdaki bağın gücü sayesinde, sıcaklığı yayan ve dünyaya destek veren, bir tek sevgiye dayanan yeni bir kule inşa etmektir. Bu sıcak bağ, yıllar içinde çözülmüş olan bağları yeniden oluşturacaktır. Birleşmiş bir Babil olmaya geri dönelim, ama bu sefer karışıklık olmadan: sadece tek uyumlu bir sesle şarkı söylemek için,  ortak bir arzuyla.

Kongre sona erdikten uzun süre sonra kurduğumuz bağın yararını ve olumlu hissini algılayacağız. Her katılımcı ve grup eve döndükten sonra, görünüşte fiziksel olarak bir kez daha bağ kesilse de hala bir aileye ait olma hissine sahip olacağız. Bizden yayılacak sıcaklık, bize sadece kişisel güvence ve yaşamın müreffeh bir perspektifini sunmakla kalmayacak, ayrıca tüm sorunlara bir çözüm olarak ve daha iyi bir dünyaya giden bir yol olarak farklılıkların üzerinde birliği ön planda tutan bir toplumun olumlu bir örneğini sunacaktır.

Bizler,  birleşebilen ve bağın önemini tüm olası yollarla yaygınlaştırabilen bu nesildeki ilk öncüler gibi hissedeceğiz. Bağımızın gücü, her Avrupalının kalbine dokunacak, kaybedilen umudu geri getirecek, herkesi bir parçamız olmaya: herkesi kucaklayan sıcak aileye katılmaya davet edecek.

Europe: The Babylon of Modern Times

 

Avrupa: Karanlıktan Işığa

Baal HaSulam, “Ulus”;  Bu nedenle, her ulusun, kendi içinde güçlü bir şekilde birleşmesi şarttır. Böylece ulusun içindeki her birey, bir diğerine içgüdüsel bir sevgiyle bağlanacaktır. …

Bu demek değildir ki, ulustaki her birey, istisnasız böyle yapacak. Bu, bu uyumu hisseden insanların, ulusu var etmeleri demektir. Ulusun mutluluğunun ölçüsü ve devamlılığı, onların niteliğiyle, kalitesiyle ölçülür.

Ulusu destekleyen gücün ölçüsü, ulusu birleştirebilecek olan Üst güce benzemesine bağlıdır. Böyle bir ulus tüm zorlukların üstesinden gelebilecektir; çünkü ıslahlar gerektiren kırılma ve parçalanmaları kendi içlerinde ortaya çıkarırlar.

Bu nedenle, daha çok güçlenerek ve daha fazla birleşerek tüm günahları sevgi ile örtmek için, yolda birçok sorunla karşılaşmamız gerekecek. Sadece bu şekilde mükemmellik ortaya çıkar.

Her seferinde daha daha fazla günah ifşa olur ve zıt koşulu, yani sevgiyi, onların üzerine inşa etmek gerekir; umutsuzluğa kapılmadan ve pes etmeden. Dünya böyle inşa edilir ve bu şekilde ıslaha gelmesi gerekir.

Sorun şu ki, Avrupa ülkeleri bu kadar çok sayıda mülteci varken nasıl birliğe ulaşabilir? Aslında tüm bu mülteciler, Avrupalı ülkelerin tüm farklılıkların üzerinde bağlı olmaları gerektiğini anlamalarına yardımcı olmaktadır. Mülteci dalgasının, Üst güç tarafından gönderilen ve yıkıcı olmayan bir dalga olarak görülmesi gerekir. Bu yıkımdır, ama ıslah amacıyladır.

Elli yıl önce, Avrupa’da böyle bir mülteci durumunu hayal etmek imkansızdı. Avrupalılar kendilerini çok fazla korudular; her milletin, Almanların, Fransızların, İtalyanların bireyselliğini korudular. Uluslar arasındaki sınırlar çok net ve keskindi.

Sonra aniden her şey büyük bir hızla değişmeye başladı. Üst programa göre, herkes içinde bulunduğu kırılmayı ifşa etmelidir. Yabancı güçleri içeri sokmadan, ıslahın gerekli olduğunu keşfetmek nasıl mümkün olabilir? Bu yüzden birkaç milyon insan Avrupa’ya girdi; kültürlerinde, eğitimlerinde, dinlerinde ve davranışlarında yabancı olan insanlar.  Artık belirgin bir zıtlık yoktur.

Sonuç olarak, Avrupalılar yavaş yavaş bir seçenek olmadığını anlamaya başladılar, yapabilecekleri tek şey bağ kurmaktır. Bu bağın nasıl sağlanabileceğini henüz keşfetmekteler. En akut ve uzlaşılamaz olan dini farklılıklar nedeniyle, ne kadar gerçek dışı olabileceği önemli değil; başka bir yol yok.

Avrupalılar, birlik ve bağa ulaşmanın anahtarını bulmanın gerekli olduğunu anlıyor. Ve anahtar, her şeyden önce, Kabala’nın sunduğu ‘tüm günahları sevgiyle örten’ integral (bütüncül) bağ yöntemindedir.

Bu, Üst gücün yardımı ile yerine getirilir. Kendi başımıza birleşemeyiz; yalnızca koşullarımızı yaratırız; böylece bizlerin, yani İsrail’in aracılığıyla, bir bağlantı kanalında olduğu gibi, Üst güç tüm halk kitlelerini etkilemeye başlayacaktır.

Bu onların rızasını gerektirmez; aniden farklı bir şekilde konuşmaya ve davranmaya başlayacaklar. Dün kökten dinci olmaları, hangi dine inandıkları, nasıl düşündükleri ve dünyanın yetmiş milletinden hangisine ait oldukları önemli değildir. Hepsi tek bir ulus gibi olacaklar.

Asıl mesele, Avrupa’nın sorunlar yaşadığı ve bir çözüm bulmamız gerektiğidir. Bu nedenle, özellikle Bulgaristan’daki Avrupa Kongresi öncesinde, Avrupa’daki ve dünyadaki bütün Kabalistik grupları birleştirmek çok önemlidir. Bu şekilde, Avrupa’ya bağ ve birliğin ışığını getirebiliriz.

Avrupa, karanlıkla, çaresizlik duygusuyla, ümitsizlikle ve bir çıkış yolunun yokluğuyla giderek daha fazla etkilenmektedir. Ancak, aniden çelişkilerin nasıl yumuşadığını, fikirlerin, düşüncelerin ve arzuların nasıl değiştiğini göreceğiz. Sonuçta, her şey düşüncede kararlaştırılır ve düşünceler aniden yenilenir.

Bu kadar kökten dinci ve milliyetçilerin, onlardan biraz farklı olan biriyle konuşmak istememiş olanların bile, aniden bu kadar değişmesi nasıl mümkün olabilir? Ancak, Üst ışık her şeyi değiştirebilir. Şimdi karanlığı koyulaştırdığı için onu ıslah edecek. Bizim için en önemli şey bunun için iletken bir kanal olmaktır, bizim işimiz budur.

Europe: From Darkness To Light

 

Kongre: Diğerlerini Özümsemek

Soru: Bazı dostlardan kongreye fiziksel, bazıları sanal olarak katıldığında, tüm onlularla nasıl iletişim halinde olabiliriz?

Cevap: Fark nedir? Kongrede rastgele onlular olacaktır. Dostlarımın nerede olduğu önemli değil.

Kongre, tüm onluları, tüm dünya Kli’sini, görüşleri, hisleri – tüm dostlarımızda olan her şeyi, özümsemek için tasarlandı, kendi onlumla gelmem ve “Bu İtalyan grubu, burası onların masası” şeklinde işaretli masaya oturmam için değil.

Burada ya da Roma’daki evimde ya da başka bir yerde otursam ne fark eder ki? Herkesle karışmak, onların ruhlarını ve canlılıklarını olabildiğince hissetmek zorundayım ve bu ölçüde ilerleyeceğim.

İlerlememiz, birbirimizle karşılıklı olarak nasıl birbirimize karıştığımıza bağlıdır; bu bizim gücümüzdür – her birimiz ayrı ayrı değil, ancak birlikte!

Bu yüzden, bırakın dostların bir kısmı buraya gelsin ve bir kısmı orada kalsın, fark yoktur; asıl mesele, tüm dostlarımın izlenimlerini, sevgilerini, hislerini ve amaca yönelik özlemlerini sürekli olarak özümsemeye çalışmamdır. Bu güçlere ihtiyacım var.

Congress: Absorbing Others

2019 Çöl Kongresi’ne Hazırlık

Yaradan’a memnuniyet vermek için, hiç kimsenin bireysel arzusunun etkili olacak kadar güçlü olmadığı, ortak bir arzumuz olmalıdır. Yaradan, bizim birliğimizin sonucudur ve O’na yalnızca bağımızın merkezinden, onlunun merkezinden erişilebilir. Ne kadar çok ortak bir arzu elde etmek istersek, Yaradan ile o noktadan itibaren bağ kurabiliriz.

Bu arzuyu nitelik ve nicelikte geliştirmeye ve büyütmeye devam ederiz. Asıl mesele, her birimiz için, kişinin içinde ne tür bir arzu olduğunu ve Yaradan’a yönelik, ortak Malhut’a, ortak arzuya katkıda bulunmak için her an ne kadar kararlı olduğunu kontrol etmemizdir.

Sevginin hazinesi (kabı), inançtır. Sevgi, inanç Işığına, Hasadim Işığına dönüşen Hohma Işığıdır. Yaradan’a karşı sevgi Işığını almak için, kendimizde böyle bir kap geliştirmemiz gerekir.

Bir dosta ihsan etmenin, Yaradan’a ihsan etmekle aynı olduğu yazılıdır. Haz alma arzumla ilgili olarak, onluya, gruba, dünyaya ya da Yaradan’a ihsan etmem arasında bir fark yoktur. Sonuç olarak, içerisinden almadığım için, kendimi arzumdan ayırırım. Ancak, ihsan etmenin kendisinde, dostlara mı, Yaradan’a mı verileceği konusunda hala bir fark vardır.

Eğer kişi, dostuna karşı saf sevgiye ve ihsan etmeye ulaşırsa, bununla birlikte Yaradan’a karşı sevgi ve ihsan etmeye de ulaşır, diye yazılmıştır. Onludaki öğrenme ve çalışmaların yardımıyla, Yaradan’ın gerçek/öz niteliklerini onlarda görmek için, dostlara karşı tutumumu değiştirmek zorundayım. O zaman dostlara olan sevgim o kadar tam/eksiksiz olur ki, Yaradan sevgisi onun içerisinde ifşa olur.

Tüm eylemlerinizin; güç, gurur, bencillik uğruna ve doğru niyetin tersine, egoistçe olduğunu keşfettiğinizde, nasıl aynı güç ve coşku ile devam edebilirsiniz? Bencilce davrandığımızı, tüm niyetlerimizin ve eylemlerimizin mutlaka kendi iyiliğimiz için olacağını anlarız. Fakat aynı zamanda, ters yönde de hareket etmek isteriz. Buna “Mısır’daki sürgünden çıkmak” denir.

Bizler, egoizmimizin gücü altında, yalnızca kendimiz için niyette, gruba karşı egoist bir tavır içerindeyiz. Bunun farkında olmalıyız ve aynı zamanda eylemlerimizin özgecil bir hale geleceği umuduyla hareket etmeye devam etmeliyiz. Henüz doğru niyetlere sahip olmasak, sadece eylemler yapsak bile, bu şekilde, Islah Eden ışığı çekeriz.

Niyetimiz özgecil olsaydı, zaten içsel Işık ile çalışıyor olurduk. Şimdi Saran Işıkla çalışmaktayız ve fark budur – şimdiye kadar ihsan etme uğruna bir niyet yoktu. Ego içinde, sadece kendimiz için niyette olsak bile, yalnızca eylemlerimizi sanki veriyormuş gibi düzenler, saran Işığı uyandırırız.

Dolayısıyla bizler, eylem dünyasında yaşamaktayız. Yine de, halen tam tersi formda iken ıslah eden Işığı uyandırabiliriz. Bu, insanları kalpteki noktaya göre ayırır. Onlar, ihsan etmenin, Yaradan’ın, özgecil bağın varlığını hissedebilirler, ancak ona ulaşmakta yetersizdirler. İhsan etmenin gücünü anlarlar, ancak kendilerini tam tersi bir koşulun içinde bulurlar. Bu nedenle, eylemleri aracılığıyla, ıslah eden Işık denilen, ihsan etme derecesinden etkilenmeye neden olabilirler.

Sadece içinde egoizme ve kalpteki noktaya, iki zıt niteliğe sahip olan insanlar, bunu yapabilirler. Egolarının içinde, doğalarına uygun olarak, sürgünde, Firavun’a köle olarak güçlü bir şekilde hareket ederler. Ancak bununla birlikte, kalpteki noktanın baskısı ile ihsan etmeye ulaşmayı, kölelikten kaçmayı ve sürgünden çıkmayı hedeflerler. Umut ışıltısını hissettiklerinde, bir kez daha egodan kurtulamadıklarını anlarlar, bu tekrar ve tekrar devam eder. Ta ki “İsrail’in çocukları çabaları yüzünden iç çekti…ve haykırışları göğe yükseldi” koşuluna gelene kadar.

İki zıt nitelik, yalnızca İsrail’de, Yaradan’a doğru yönelen bir kişide var olur. O, alma arzusunun kontrolü altında olduğunu fark eder ama aynı zamanda ihsan etmeyi, kendisinin üzerine yükselmeyi düşünür. Onun için bu, felsefe ya da psikoloji değil, yaşamın asıl amacıdır. Bu arzu ona, arzu dahilinde, egoizmin içinde manevi bir nokta olarak verilir.

Preparing For The Convention In The Desert 2019

Kongrelerin Amacı

Yakında bir kongre yapacağız. Tek bir itiş gücünde bir araya gelmeye hazır olalım. Bu büyük bir güçtür! En azından bir kaç dostumuzun olduğu, Dünyanın her ülkesinde, ne kadar çaba harcandığını hayal edin! Ve hemen hemen her ülkede, dünyanın her yerinden dostlara sahibiz.

Bu kongreyi, tüm kalbimizle/içtenlikle, mümkün olduğunca etkileyici yapalım ki bu bize büyük bir itiş verir.

Bizler çok farklı ön aşamaları zaten geçtik, kendimizi, egoizmimizin üzerinde, özgecil güçlerin ağında bulabileceğiz ve her birimizde değil, aramızda, hiç değilse biraz, en küçük manevi nitelikleri hissetmeye başlayacağız diye düşünüyorum.

Birdenbire, dostlarınızla ilgili belli manevi niteliklerin, hareketlerin içinizde nasıl ortaya çıktığını göreceksiniz – onlar için ne arzuluyorsunuz ve onlardan ne hissediyorsunuz. Ayrıca aranızda, içinde Yaradan’ın ifşa olduğu bir iletişim ağı vardır.

Bunu yapabilirsiniz. Bu, kongrenin amaçladığı şeydir.

The Purpose Of Congresses

Twitter’da düşüncelerim-2-6-18

Uluslara Yahudilerin üst ışığın dünyamıza düşüşündeki rolünü ifşa ederek, onlarda misyonlarını yerine getirme arzusunu uyandırmayı umuyoruz, peygamber Yeşaya’nın söylediği gibi.

Tüm artan krizler ve Mesih savaşları genellikle Yahudileri birleşmeye zorlamak için ve böylece dünyayı değiştirecek olan üst ışığı çekmek için gerçekleşiyor- nefret ve bencillikten ihsan etme ve sevgiye

Düşüncenin gücü yaradılıştaki en büyük güçtür. Bizler; olan düşüncelerin olan her şeyi nasıl belirlediğini görmüyoruz. Dünyayı sarmalayan ve yöneten güçlerin ağını görmeyi öğrenmemiz lazım. Kabala dünyayı kendi düşüncelerimizle nasıl yönettiğimizi açıklıyor.

Babil’de ve Mısır’da bolluk vardı ancak ‘Ne için yaşıyorum’ a cevap yoktu. Bu soru Yahudileri Mısırdan çıkışa ve buna sebep Yaradan’a doğru yönelmeye zorladı. Hayatın anlamını edinmek onun kaynağını edinmektir.- Yaradan. Bugün bu soru ortaya çıkar!

Zohar Kitabına Giriş: Ulusların artan baskısından kurtuluş Zohar ve Tora’nın (Kabala) manevi kısmıyla meşgul olmaya bağlıdır. Dünyadaki tüm yıkımlar ve Israil’in halkının düşüşü, Yahudilerin Tora’nın manevi kısmını terk etmelerinden kaynaklanıyor.

Polonya Meselesi: Elbette biz değişmediğimiz sürece Yahudi sorusuyla ilgili olarak dünya hiç değişmeyecek. Dünyaya gerekli olanları vermediğimiz sürece: sevgi, kaygısız hayat ve gelecekte güven- mutluluğun anahtarı.

Henry Ford: Yahudilerin ulusların kutsanmayı alacağı kehaneti yerine getirmesi zorunludur. Eğer İsrail, dünya misyonunun altın buzağıdan yerine getirilmeyeceğini fark etmiş olsaydı, şu anda Yahudilerin davranışlarından rahatsız olan insanlığın birleşmesinde bir faktör olurdu.

Şubat 20-22; Sizi Kabala kongresine davet ediyorum. (Israil) Kabala bilgeliği hakkında ve dünyamızın yapısı hakkında öğreneceksiniz, eylemlerimizi ne yönlendiriyor; dünyamızın meselesini nasıl iyice kavranır ve onu yöneten sisteme nasıl girilir ve hepimiz için maksimum faydayı nasıl alırız?

Gerçekliği bozulmamış realiteyi hissetmek ne demek?

İhsan etme niteliğine, başkalarına iyilik yapma endişesine, onların arzuları doldurmaya, onlara kendimi düşünmeden ne istiyorlarsa vermeye geldiğimde üst dünya beni engeller olmadan kabul eder ve ona entegre olurum.

My Thoughts On Twitter, 2/6/18