Category Archives: Karşılıklı Sorumluluk

Twitter’da Düşüncelerim / 25 Temmuz 2020

Kabala’ya göre, gerçekten egoizmden özgecilliğe yeni bir kuşağa geçiş yaşıyorsak, pandemiye karşı tek kesin çözüm insanlar arasında ve özellikle İsrailliler arasında iyi bir yakınlıktır. Toplumun ve hükümetin odaklanması gereken budur!

Hepimiz bir tür karşılıklı anlayışa ve yakınlığa duyulan ihtiyaçtan geri püskürtülürüz, fakat doğa bizi acıyla ona zorlar. Kabala öğrencileri herkese geleceğimizin yakınlığımızı kucaklmaya bağlı olduğunu açıklamakla yükümlüdür.

Aksi takdirde, ona geçiş kanlı olacak! Gelecek yakın!

İnsanlar, Koronavirüs’ün bizi zorladığı karşılıklı yakınlık ihtiyacını fark etmiyorlar fakat bizler bundan bahsetmeliyiz ve öğretmenlerimizin-Kabalistlerin kaynaklarını incelemeliyiz – bu toplumu hazırlayacak ve bizi yükseltecektir.

Sosyal Salgın İçin Aşılama (KabNET)

Kaygıyı, bilinmeyenden daha güçlü bir tetikleyici yoktur. Ve bizler şu anda bilinmezliğe doğru zorlu bir dönemden geçiyoruz.

Bu bizi korkutuyor. Kafa karışıklığı, karantina ve endişe, COVID-19’un yansımaları nedeniyle Amerikan akıl durumuna yönelik bazı tehditlerdir. Uzmanlar durumun sosyal bir salgına yakın olduğuna inanıyorlar. Bu çalkantılı sularda, su üzerinde kalmanın tek yolu bir destek ağı aracılığıyla, insan bağlantısı yoluyla kaygıya karşı bir bağışıklık sistemi inşa etmektir.

Gerçekte, sayısız gizli nedenlere dayanan, toplumumuzun çeşitli yönlerine olan güveni kaybettiğimiz, öngörülemeyen ve kontrol edilemeyen birçok unsur var. Bu insanları endişelendiriyor.

Elli yıl önce, gelecekten bu kadar korkmuyorduk. İlerleyeceğimizi ve her şeyin daha iyi olacağını düşündük. Şimdi yarının ne getireceğini ve çocuklarımız için bir şeylerin iyileşip iyileşmeyeceğini bilmiyoruz. Bu artık bir spekülasyon değil, görüyoruz ki dünya geriliyor. Yaklaşmakta olan sıkıntılar konusunda gerçek bir korkuyla karşı karşıyayız.

Kişi doğal olarak gelecekteki ihtimalleri bilmek ister; aksi halde şimdiki zamanda nasıl hareket edeceğinden emin olmaz. Geçmişte çoğu insan hayatlarının akışının ne olacağını büyük ölçüde düşünebilirdi. Hayat sade, toprağa yakın, mevsimlerin rehberliği eşliğinde ve doğaya yakındı.

Yıllar geçtikçe, doğanın yaşamın kökü olarak, içinde bulunduğumuz yüce sistem olarak algılanmasından uzaklaştık. Kendimizi birbirimizden uzaklaştırdık, bireysel başarıları yücelttik ve büyüyen egoizmin bize hizmet etmek için yaratıldığını hissetmemize sebep olan, acımasız rekabeti teşvik ettik.

Bundan sonra ne olacağını bilmiyoruz. Bizi neyin etkilediğini veya nasıl doğru bir şekilde tepki vereceğimizi bilmiyoruz. Doğadan uzak ve toplum olarak parçalanarak, sürekli belirsizliğin içine düştük.

Giderek dünyayı etkileyen şoklara alışmaya devam ederken, gerçekte hangi gücün hareket ettiğini ve tüm bu olayları bize getirdiğini merak ediyoruz. Çevremizdeki her şeyin kaynağını bulmaya çalışmak ve bunun doğa olduğunu anlamak, bizim için belirsizlik unsurunu gerektirir. Bu, bizi ona benzer hale getirmeye, birbirine bağımlı ve karşılıklı olmaya zorlayan aynı kuvvettir.

Muazzam acılar ve sıkıntılar aracılığıyla, güçlü ve anlamlı insan ilişkilerinin kalesi inşa etmenin önemini yavaş yavaş kabul ediyoruz. Bu önermeyi içselleştirdiğimiz ve bağlantılarımız üzerinde çalışmaya başladığımız için, sıcaklık ve şefkati, destekleyici düşünceler ve başkaları için endişeyi doğuruyoruz. Bu eylemler geleceğe olan güvenimizi artıracak ve mevcut belirsizlik durumumuzda bizi güvenli bir şekilde yönlendirecektir.

Gelecekteki toplum, insanların aralarında bağ kurmak için yaşadıkları bir toplum olmalıdır çünkü bağın içinde neşe ve bütünlüğü keşfedeceklerdir.

İnsanlar sosyal varlıklardır. Topluma o kadar bağlıyız ki, kıtlık ve korku hissettiğimizde, o bizlerin güvenli cennetimiz olmalıdır. Güven duygusu, karşılıklı garanti veren bir çevre yaratmalıyız. Sosyal salgının iyileşmesi için gereken tek şey budur.

Ortak İpliklerle Bağlı (Linkedin)

Her şey ortak ipliklerle birbirine bağlıdır. Demir, Dünya ‘ dan ve yıldızlardan gelir ve kanımızda oksijen taşımaya yardım ederek bize hayat verir. Bakteriler, yaklaşık 2.5 milyar yıl önce fotosentez yoluyla oksijen üretmeyi öğrendiler ve bu da sonunda insanlığın evrimini sağladı. İnsanlık on binlerce yıl boyunca gelişti ve günümüz bebekleri insanlığın birikmiş bilgisiyle doğmaktalar.

Aslında, doğum veya ölüm yoktur, ancak aynı varlığın tüm gerçeklikten oluşan sürekli bir gelişim süreci vardır. Kabala’nın “ruh” dediği varlık tüm özelliklerimizi, hislerimizi, deneyimlerimizi ve düşüncelerimizi içerir.

Her şey ortaktır. “Biz” olarak gördüğümüz şeylerin hiçbiri gerçekten kişisel değildir. Benliğimizi korumak için mücadele etmek yerine, ortak ruha bağlanmalı ve tam bağlı olmamızın sistemini hissetmeliyiz. Ve bu olmadan, tek bir varlık gibi yalnız hissederiz. Ancak bu, gerçek durumumuz hakkında yanlış bir fikirden başka bir şey değildir.

Gerçekte, bize başkalarından gelmeyen ve bizden tüm insanlığa ve tüm evrene gitmeyen tek bir hücre, düşünce, arzu veya dürtü yoktur. Egomuz olmasaydı hepimiz bunu hissederdik. Egoizm, hakkaniyet, ayrılık ve başkalarından yabancılaşma hissi, bu bütün bağlılığı deneyimlememizi engelliyor. Birlikteliğimizin mutlak bilinci yerine, tamamen karanlığın içinde, egomuzun duvarlarıyla çevriliyiz.

Ama biz bu şekilde kalmaya mahkum değiliz. Kaderimizde bu duvarları yıkıp, bilinçli insanlar olmak var. Bu yüzden toplum bize verildi, böylece birbirimizle bağ kurarak “pratik” yapabiliriz. Aramızda şefkatli bağlar kurmaya çalışırken, gerçekliği oluşturan önceden var olan bağları taklit ediyoruz ve böylece onları hissetmeye başlıyoruz.

Gerçek bilgelik, bilgi biriktirmekten değil, başkalarından gelen bilgiler, bize ve bizden başkalarına akarken, diğerleriyle bağı güçlendirmekten gelir. Öğrenmemiz gereken tek beceri başkalarını sevme zanaatıdır ve o zaman dünyanın tüm bilgisi kalbimizde ve aklımızdadır. İşte bu yüzden tüm sorunlarımızın çözümü samimi bağlarda, önemsemede ve karşılıklı sorumlulukta yatmaktadır. Bu duygular ve bu tutum bize sadece sosyal dayanışmayı değil, egoist benliklerimizle sınırlı kaldığımız sürece hayal bile edemeyeceğimiz bilgi ve farkındalığı kazandıracaktır.

Koronavirüs – İçsel Yakınlaşmaya Doğru Bir İtiş

Soru: Bugün doğa bizi Koronavirüs vasıtasıyla ayırıyor. Teoride, içsel doğamızı göz önünde bulundurduğumuzda, bundan haz almamız gerekiyor gibi görünüyor çünkü herkes bireyselliğini göstermek için kendine özgü olmak ister.

Öte yandan, iletişim için çabalıyoruz, karantinadan çıkmak ve hayata eskisi gibi başlamak istiyoruz. Bu çatışmanın özü nedir?

Cevap: Öncelikle, dönemimizin hali hazırda Koronavirüs sonrası olduğuna inanmıyorum. Onu henüz geride bırakmadık ve ne zaman geride bırakacağımız bilinmiyor.

Koronavirüs mutasyona uğramakta, bütün virüsler ürer ve çoğalır, ortaya çıkar ve kaybolur. İnsanlar tekrar hastalanıyor gibi görünecek, ama aslında bu virüsün biraz farklı varyasyonları kendilerini bu şekilde gösterecekler. Çok yakında değil ama yine de virüsle ayrılacağız.

Öte yandan, virüs bizleri çok fazla ayırdı. Yavaş yavaş, fiziksel olarak birbirimize yakın olmaktan bizleri vazgeçirdi. Şu anda halka açık yerlerde: postanede, marketlerde, gişede vb. sıranın nasıl olduğunu görüyorum. Kimse birbirini sıkıştırmıyor. Aksine, herkes birbirine dayanmadan, mesafeli durmaya çalışıyor.

Genel itibariyle, bu övgüye değerdir çünkü geçmişte birbirimizin tepesine binme istekliliğimiz, kötü, nezaketsizdi ve birbirimize yakın olduğumuza dair yanlış bir fikir dışında, hiçbir şey vermedi.

Bugünkü durum daha kibar ve yardımseverdir. Bu arka plana karşısında, birbiriniz arasında gerçek bir yakınlaşma geliştirebilir ve gerçekten daha yakın olabileceğinizi, ancak içsel olarak, daha yararlı, sosyal, fakat farklı –  daha hassas, vücudun dışsal hareketlerinden değil, kalpten gelen bir dalgada olabileceğinizi hissedebilirsiniz.

Bu nedenle, Koronavirüs iletişimlerinden birçok olumlu, sağlıklı belirtiler görüyorum. Sonuçta virüs, içsel olarak yaklaşmamız gerektiğini göstermeli ve sonrasında aradığımız şifayı bulacağız.

Bu, arzularımızın gelişiminde yeni bir evrimsel aşamadır.

Virüs Değil Gelişmiş Bir Yazılım (KabNET)

Gelişmiş bir yazılım gibi, COVID-19 bizi işletmekte ve bizi içten değiştirmektedir. Virüs, insan olarak gelişimimizi öne çıkarıyor ve bizler, bencil insan ilişkilerimizi düzeltene kadar salgının devam eden dalgalarını yaşamaya devam edeceğiz.

Doğanın programı ile uyum sağlayana kadar etrafımızdaki durum değişmeyecek.

Koronavirüsü aracılığıyla doğa bizi insan bağlantısını yeniden tanımlamak için arkadan itiyor. Ancak, bizler henüz karşılıklı düşünceye, desteğe ve sorumluluğa yönelik insan ilişkilerini geliştirerek, salgınlara doğru bir şekilde yanıt vermedik. Toplum içindeki sektörler arasındaki sürtüşmeleri azaltmadık. Bu nedenle virüs bize tekrar ve tekrar vuruyor. Onun için, etkileşimlerimizi integral, tamamlayıcı bir şekilde düzenlemeye kendimizi zorlamalıyız.

Tıpkı doğanın tüm parçalarının birbirine bağlı olduğu bir sistem olması gibi, insan ırkı da tüm üyeleri arasında bütünleşik bir bağlantılar ağı geliştirmelidir. Ancak içgüdüsel olarak hareket eden hayvanların aksine, tek bir insanlığın eşit derecede hayati parçaları olana kadar, bilinçli olarak bağ kurmaya doğru ilerlememiz gerekir.

Virüs davranışımızı nasıl algılıyor ve yanıtlıyor? Biz ve virüs aynı doğa sistemindeyiz, tüm gerçekliği kapsayan ve tepkilerimize ve içinde olan her şeye cevap veren geniş bir sistemiz. Davranışlarımız sistemden beklenenin tersini yapmaya devam ederse, egoist ve dar görüşlü olmaya devam ederse, doğanın güçleri bizi tekrar hizaya sokmak için, sistemin daha güçlü bir şekilde yanıt vermesini gerekecektir. Davranışlarımızı değiştirmezsek, dünyanın hiçbir yeri pandemi için kalıcı bir tedavi bulamayacak çünkü virüs mutasyona uğrayacak ve tekrar tekrar kendisinin yeni versiyonlarını oluşturacaktır.

İlk ve en önemli sorun insanların birbirlerine karşı düşmanca tutumudur. Bu nedenle, virüs tam olarak bu karşılıklı önemseme noktasında baskı uygulamaktadır. Baştan sona tutumumuzu yeniden yapılandırmadıkça, birbirimize yaklaşmamıza veya normale dönmemize bile izin vermez. Doğanın, bizim ayrı, bağımsız birimler olduğumuzu hissetmemize bakmaksızın, bizi onun tek integral sisteminin bir parçası olarak gördüğünü anlamamız gerekir.

Diğer taraftan, aramızda düzgün bağlar kurarsak, dünyayı tamamen farklı bir şekilde şekillendirebiliriz. Aramızdaki yeni davranışlara ve ifadelere yol açacak, birbirimize karşı önemli bir algı, zihniyet ve tutum hissedeceğiz. Süreci fark etsek de etmesek de, çevrenin etkisi ile tüm içsel dünyamız daha iyiye doğru değişecek.

Sonunda virüsün geçtiği zaman gelse de eskisinden farklı insanlar olduğumuzu, değiştiğimizi keşfedeceğiz. Artık dünyanın bir köşesinden diğerine koşmak ya da piyasaya her yeni bir telefon modeli çıktığında alışveriş merkezlerine hücum etmek gibi bir dürtümüz olmayacak. Hayat daha basit, daha doğal olacak ve memnuniyetimiz esas olarak insanlar arasındaki daha yüksek kaliteli ilişkilerden gelecek.

Çevremizdeki her şeyle daha sorumlu bir şekilde bağ kurma ihtiyacını, dünyamızı mahveden boş materyalist hedeflerin peşinde koşma ihtiyacını anlayacağız. Şimdiye kadar, elde etme ve biriktirme fikri bizi kontrol altına aldı: İnsan her şeyin en iyisini kendi için almak, servet kazanmak ve her ne pahasına olursa olsun kontrol etmek istedi. Daha da geliştikçe, bir insan türü olarak en iyi yaşamımızın, ilişkilerimizi doğanın geri kalanında var olan bütünlükle uyumlu hale getirdiğimizde olacağını keşfedeceğiz.

Bütünlük, insan evriminde bir sonraki adımdır. Bu fikrin benimsenmesi ve içselleştirilmesi ve insanlar arasında gerçekleşmesi, bizi doğanın en güçlü içsel gücünü, doğanın tüm seviyelerini ve güçlerini tek bir bütünsel sisteme bağlayan tek gücü keşfetmeye götürecektir.

Zamanımızın krizleriyle başa çıkamamamız (dünyamızı her alanda ve her seviyede dolduran tüm karmaşa, bölünmeler ve yolsuzluk), gerçekliğin geri kalanını yöneten dengeli sisteme ne kadar zıt olduğumuzu keşfetmemize yardımcı olur. Öğrenme iki yoldan biriyle olabilir: Koronavirüs gibi daha küresel felaketlerin, tek bir sistemin parçası olduğumuzu, birbirimize bağımlı ve birbirimizin kaderini etkilememizi göstermek için bize vuracağı hoş olmayan yolla ya da kendimizi tek bir bütünsel sistem kavramına soktuğumuz ve aramızda önemseme, karşılıklılık ve tamamlamaya dayanan, yeni niteliksel ilişkiler geliştirmek için koruyucu önlemler almaya başlayarak, daha kolay bir yoldan öğrenebiliriz.

Gelecek kaderimiz, doğanın bütünsel gücünün elindedir. Yani Birbirimize ne kadar yaklaşırsak ve ilişkilerimizle doğa ile bütünleşmek için ince ayar yaparsak, şimdi bizi rahatsız eden tüm sıkıntılardan daha çabuk ve daha acısız bir şekilde kurtulabiliriz. En derin ve en anlamlı yazılımla uyum sağlamak için insani bağımızı iyileştirerek, yepyeni bir insani gelişim seviyesine yükselmeyi başarabiliriz.

“Neden Nefret Ediyoruz” (Linkedin)

Tüm doğada, insanlar dışında zerre kadar bir nefret yoktur. Hayvanlar birbirlerinden nefret etmez; benzersiz bir insan yardımcısıdır. Ancak, sadece insanların birbirlerinden nefret etmesinin ve böylesi bir tutkuyla yapmasının derin bir nedeni var. Kıskançlık, güç ve saygı arayışı içimizde her zaman büyür. Gittikçe affetmez hale geliyoruz.

Geçmişte, çocukların birlikte oynadığını ve birbirleriyle arkadaşlığın tadını çıkardığını görebilirdiniz. Günümüzde, onları birbirleriyle karşı karşıya getiren ve umursadıkları tek şeyin kazanmak olduğu, oyun konsollarıyla oynamaktalar.

İki yüzyıl öncesindeki kedileri bugün yaşayan kedilerle karşılaştırırsanız, daha kötü olduklarını göremezsiniz. Fakat iki yüzyıl önce yaşayan insanları kendi kuşağımızla karşılaştırırsak, büyük büyükanne ve büyükbabamıza göre çok daha fazla ben merkezli, yetkili, ilgisiz ve genellikle çok daha kötü insanlar olduğumuzu göreceksiniz. Nesilden nesile, kötülüklerimizde daha kavgacı, incitici ve daha yapmacık hale geliyoruz.

Ancak görünen kalıcı düşüşün, iyi bir nedeni var. Doğamızda bilinçli bir ıslah yapmak sadece bizim kaderimizde var olduğu için, düşüşteki tek tür biziz. Son yıllarda ve özellikle de son birkaç ayda, nefret seviyelerindeki ani yükselişin nedeni, nefretin o kadar şiddetli olması gerektiğidir ki bu bizleri, onu iyileştirmenin bir yolunu aramaya zorlayacaktır.

Nefret ne kadar artarsa, kendi başımıza üstesinden gelemeyeceğimizi o kadar çok anlayacağız, ancak bunun üstesinden gelmeliyiz, yoksa medeniyeti ortadan kaldıracaktır. Bu da, bizi, irademize karşı olsa bile, onu birlikte iyileştirmek için çalışmaya itecektir. Ve her birimizde yaşayan bir düşmana karşı bu zorunlu işbirliği, birbirimizi sevmemizi teşvik edecektir. Nefretin yoğunluğu olmasaydı, sevmeye gerek kalmazdı. Nefretle tek başımıza mücadele yenilgimiz olmasaydı, birbirimize dönmezdik.

Hissettiğimiz nefret asla yok olmayacak. Eğer yok olsaydı, sevme ihtiyacımız da yok olurdu. Sevgiyi artırmamızı sağlayan şey, tam olarak büyüyen nefrettir. Nefret ve sevgi, “iki ayak” üzerinde ilerledikçe, insan duygularının derinliklerini, çatışmaların üstesinden nasıl gelebileceğimizi, öfke ve nefrette hüküm sürdüğümüzü ve bu süreçte insan doğasının derinliklerini öğrenmeye doğru yürüyoruz.

Sadece nefretin rolünü ve önemini anlarsak, gerçekten sevebiliriz. Ve bunu yaptığımızda, hepimizin, tüm renklerin, ırkların, inançların ve kültürlerin nefret dolu bir şekilde yaratıldığını göreceğiz, ama sadece nefreti kendi irademizin sevgisine dönüştürmek için.

Virüsler Sıraya Giriyor

Soru: Dünyanın yakın geleceğini nasıl görüyorsunuz; örneğin, bu sonbahar?

Cevap: Virüsün gideceğini sanmıyorum. Mutasyona uğrayacak ve değişecek. Doğa bizi rahatsız etmeye başlayacak ve hasta olmamak ve bu darbeleri deneyimlememek için, neye benzememiz gerektiğini düşünmeye zorlayacaktır. Umarım doğadan doğru bir şekilde öğrenir ve ona göre davranırız.

Ve gerçek şu ki şimdi kaç kişinin hastalandığını sayıyor olmamız hiç önemli değil. Tüm sorunlarımızın sadece aramızdaki yanlış karşılıklı ilişkilerden geldiğini açıkça hissetmeliyiz.

Bu nedenle, yaz mı yoksa sonbahar mı olduğu önemli değil. Elbette, mevsimler önemlidir, ancak esas olan şey değildir. Bütün bu virüsler, içimizde ortaya çıkmak için sırada duruyorlar.

“Gelecekteki En Kazançlı Kariyer veya Meslekler Nedir?” (Quora)

Sosyo-ekonomik altyapımız şu anda lüks endüstrilerden uzaklaşmaya ve yaşamın esaslarına daha fazla vurgu yapılmasına vesile oluyor. Ayrıca, daha fazla işin otomasyon ve yapay zeka tarafından ele alınacağı bir geleceğe gidiyoruz.

Benzer şekilde, ileriye baktığımızda, öncelikle insanların temel ihtiyaçlarının – gıda, barınak, giyim, eğitim ve sağlık – karşılanması gerektiğini ve yetkililerin, insanların temel ihtiyaçlarının karşılanmasına öncelik vermesi gerektiğini anlamalıyız.

O zaman, temel ihtiyaçlar yerine getirildikten sonra, insanlar ne yapacaklar sorusu geliyor?

Lüks malların talebinin azalması ve otomasyon ve yapay zekanın yükselmesi nedeniyle daha az işgücüne ihtiyaç duyulduğunda, daha önce hiç görülmemiş sayılara yükselen bir insan nüfusu ile birlikte, doldurmamız gereken yeni bir delik ortaya çıkıyor: sonuçta geleceğe doğru ilerleyen toplum için hangi meslekler ve kariyerler gerekli olacak, katkı sağlayacak ve faydalı olacak?

Materyalist rekabetçi yaşam tarzlarımız, daha temel şeylere odaklanmış olan, daha sakin ve daha dengeli yaşam tarzlarına dönüşeceğinden, toplumlar arasında mutluluk, destek ve güven duygusunu geliştirmek için, zamanımızın büyük bir kısmını öğrenmeye ve olumlu bir insani bağ atmosferi inşa etmeye harcamamız gerekecek.

Nüfusun büyük kesimleri düzenli olarak olumlu sosyal bağların öğretilmesi, öğrenilmesi ve inşasına- yeni kariyerleri veya meslekleri olarak- katıldığı zaman, yeni,  iyi-bağlarla birbirine bağlanmış toplumların çiçek açtığını göreceğiz.

Bu tür toplumlardaki insanlar, birbirlerinin ihtiyaçlarına, isteklerine ve duygularına ve ayrıca her bir insanın kendi çıkarları için başkalarını sömürmeye yönelik yıkıcı eğilimlerine karşı artan hassasiyetler geliştirecekler ve sosyal birlik ve dayanışmanın korunmasını sağlayacaklardır.

Bölücü hareketlerinin üzerinde olumlu bir bağ kurmayı amaçlayan bir topluma katkıda bulunmak için sonsuz alan vardır. İnsanların önerdikleri/sundukları beceri ve yeteneklerinin tamamı, olumlu bir toplumun yaratılmasına hizmet ettikleri sürece uygulanabilir.

Bununla birlikte, bağ kurma bilgeliğini öğrenmek için düzenli bir dozaj, daha fazla insanın bağ kurması için, herhangi bir faaliyetin ön koşulu olarak böyle bir sistemde bulunmak zorundadır.

Bağ kurma bilgeliğini öğrenmek; hem olumlu sosyal bağlantının geniş kapsamlı faydaları hakkında düzenli olarak bilgi edinmek, bunun yanı sıra bağ kurmayı geliştirici deneyimlere düzenli olarak katılmak anlamına gelir.

“Kazançlı” ve “yararlı” için tanımlamalarımız, o zaman böyle bir durumda değer vereceğimiz şeye göre değişecektir: kişisel imparatorluğumuzun herkes ve her şey üzerinde kurulmasına öncelik verdiğimiz rekabetçi-bireyci kar biçimleri değil, herkesin olumlu bir şekilde bağlı bir toplum inşa etmeye katkısından dolayı, herkesin nasıl önemli ölçüde sağlık, mutluluk ve güven kazanması açısından kârlılığı görürüz.

O zaman en kazançlı kariyer veya meslek ne olurdu?

İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılamada ya da insanların daha anlamlı etkileşim ve memnuniyetleri konusunda daha derin ihtiyaçlarına katkıda bulunmak için topluma hizmet etmek olacaktır.

Ne kadar gelişirsek, birbirimizle olan doğal bağımızın gerçekleşmesine o kadar yakınlaşırız ve bu bağı, giderek daha olumlu bir şekilde gerçekleştirme ihtiyacımız olur.

Bağlarımızı geliştirmek için ne kadar çok çalışırsak, yeni, uyumlu bir realitenin keşfi içinde kendimizi o kadar büyüteceğiz.

Lüks endüstrilerin öneminin düştüğü ve otomasyon ve yapay zekânın günümüzdeki mevcut işlerinin çoğunu üstleneceği bir koşul içinde, biz insanların, bizi insan yapan şey -olumlu bir şekilde bağ kurma ihtiyacımız – üzerinde çalışmamız gerekecektir.

Gitgide daha fazla katılımımız bu yönde artacağı için, o zaman çok daha büyük bir mutluluk ve doyum duygusunun kapıları çok daha fazla insana açılacaktır.

Kapitalizm Bitti, Sırada Ne Var? (Medium)

Uzun zamandır ölüyordu ama biz bilmiyorduk. Onu uyguladığımızı düşündük; insanoğlunun bugüne kadar gördüğü en gelişmiş ekonomik sistem sanıyorduk, aslında uzun zamandır kaputtu ya da Webster Sözlüğü ‘ nün tanımladığı gibi “tamamen bitti, yenildi, yok edildi, işlev göremedi”. Gerçekten de kapitalizm, sermayeleştirmeyi amaçladığı güç tarafından yok edildi: insan egosu.

İnsanlığın üzerine ilk kez doğduğunda, kapitalizm doğru zamanda doğru şeydi. Gelişmeyi, sağlıklı rekabeti ve birçok durumda, insanın çok çalışma isteğine dayalı iyi bir yaşam kurma şansını kolaylaştırdı. Ancak son on yıllardır emek ve gelir arasındaki bağlantı parçalandı ve ezildi, yerine finansal sihirbazlık ve siyasi kazanç için finansal gücün sömürülmesi veya tam tersi konuldu.  Ve sadece bağlantıyı kanıtlamak için kendinize şunu sorun: Eğer ülkedeki her endüstri ve her hizmet şu anda rekor seviyelere düşüyorsa, Wall Street nasıl en yüksek rekoru kırıyor? Emek ve kazanç arasındaki bozuk bir bağlantı böyle bir şeydir. Bu yüzden çok az kazanç elde edilir.

Şimdi Koronavirüs sayesinde, kapitalizmin normal seyrini sürdürdüğü belli oluyor. COVID-19’un ilk vurduğu, ilk düşüşten sonra gördüğümüz stoklardaki dalgaların kapitalizmin Son Gösterisi olduğuna inanıyorum. Son çöküşten önce ölmekte olan bir adamın ani iyileşmesi gibi, Wall Street de şu anda kutlama yapıyor. Ama kısa ömürlü olacak. Çok yakında, son düşüşüne başlayacak. Bu daha uzun bir süreç ya da daha kısa bir süreç olabilir, ancak her iki durumda da kapitalizm kendi yolunu çizmiştir.

Bana göre daha rahatsız edici soru “Sırada ne var?” Çünkü eğer dikkatli olmazsak, işaretler yeni bir karanlık dönemi gösteriyor. Radikal güçler giderek daha sertleşiyor ve demokrasiyi ve kapitalizmi devirmeye ve totaliterliği kurmaya çalışıyor. Komünizm, Faşizm veya Nazizm biçimini alabilir, ancak hangisi olursa olsun, normal halktan yararlanamayacaktır.

Ancak, bu sadece boşta kalırsak olur. Bugün dünyanın, parçaları birbirine bağlı olan ayrılmaz bir sistem olduğu herkes için nettir. Her birimizin yaptığı her şey tüm insanlığı etkiler. Böyle bir sistemde sadece kendimizi önemsemek, göze alamayacağımız bir ayrıcalıktır. Hareketlerimizi sadece kendimize göre değil, topluluklarımız, şehirlerimiz, ülkelerimiz ve nihayetinde dünyanın yararına göre hesapladığımız, daha kapsayıcı bir düşünce geliştirmeliyiz. Eğer bunun farkındaysak, o zaman oturup olayların kendi başlarına gelişmesine izin vermek için hiçbir mazeretimiz yoktur. Birbirimizden sorumlu olduğumuz sözünü yaymamız gerekiyor.

Şu anda gördüğümüz şiddetli mücadeleler, sadece nefret ve ayrılığı artırdıkları için, karşılıklı sorumluluk amacına zarar vericidir. Birbirine bağlı ve birbirine bağımlı olmak, birbirimizi önemsediğimiz anlamına gelir. Ve aynı fikirde olmadığım ailemin bir ferdine karşı şiddet gösteremeyeceğim gibi, her ne sebeple olursa olsun hoşlanmasam da başkalarına karşı şiddetten kaçınmalıyım.

Sosyalizmi desteklemiyorum ve kesinlikle herhangi bir komünizmi de desteklemiyorum. Özel bir siyasi bağlantım da yok. Benim ilgim, insanlığın refahı. Buna göre, önemseme, karşılıklı düşünme ve karşılıklı sorumluluğu destekliyorum.

Kapitalizmin yıkılışından sonra ortaya çıkan ekonomik sistem, daha önce hiç denemediğimiz bir şey olacak çünkü aile olmadıkça, birbirimize hiç değer vermedik. Bu yeni ekonominin net bir taslağı yok çünkü henüz birbirimizi önemsemeye başlamadık ama önemsemeye başlar başlamaz, ne yapmamız gerektiğini bileceğiz.

Bu biraz ilk defa anne olmak gibi. İlk çocuğuna sahip olana kadar nasıl anne olacağı hakkında hiçbir fikri yoktur. Ama çocuk doğar doğmaz aniden öğrenir. Yapması gerekeni hisseder çünkü sevgisi, anneliğine rehberlik eder.

Aynı şey önemsemeye dayalı bir toplum için de geçerlidir. İnşa etmeye başlayana kadar nasıl olması gerektiğini bilemeyiz. Ama ilk adımımızı attıktan sonra bilgi, birbirimize olan ilgimizden gelecektir.

Bu mümkün ve acildir. Eğer beklersek radikal, totaliter güçler çok fazla çekiş kazanacak ve toplumu tam tersi yola sokacaktır.

Twitter’da Düşüncelerim / 16 Temmuz 2020

 

Covid-19 iyilik için bizimle birlikte ise, bunu zihniyetimizi (niyetimizi) değiştirerek kaçabileceğimiz doğal bir fenomen olarak incelemeliyiz. Bu virüs bize tüm dünya vatandaşları hakkında küresel ve iyi düşünmeyi ve buna göre davranmayı öğretmek istiyor. Bizi yeniden eğitecek!

Kabalistlerle “Doğa” kelimesinin sayısal olarak 86’da “Her şeye kadir” kelimesine eşdeğer olduğu konusunda hem fikir olmalıyız. Ve Her Şeye Kadir olanın Yasalarına, Doğanın Emirleri diyebiliriz, ya da tam tersi Her Şeye Kadir olanın Emirlerine, Doğanın Yasaları diyebiliriz.

Çünkü bunlar bir ve aynıdır. (Baal HaSulam, Barış).