Category Archives: Kadın

Kadınların Bağ Kurması

Yorum: Daha öncesinde sadece erkeklerin bağ kurabileceğini vurgulamıştınız. Ve şimdi bu durum hem erkekler hem de kadınlar için aynı hale geliyor.

Cevabım: Evet, kadınlar öne çıkıyor ve hayatın her alanında giderek daha aktif rol almaya başlıyor.

Önceleri kadın doğum yapar, yemek pişirir, temizlik yapar, herkese ve her şeye hizmet ederdi. Ve ona büyük bir saygıyla davranılmasına rağmen, herhangi bir manevi çalışma söz konusu değildi. Hatta ibadet yerlerinde bile onlara yer yoktu. Bu durum sadece 100 ila 200 yıl önce ortaya çıkmıştı.

Ama bugün her şey eşit düzeyde. Dünya, tüm toplumlarda kadınların eşit hale gelmesi gerçeğine doğru ilerliyor. Ve bu yalnızca biz çok iyi olduğumuz için değil, küresel ıslaha doğru bir hareket olduğu için böyle. Hiç şüphe yok ki, kadın tarafı ortak çalışmalarımızda giderek daha etkili ve gerekli hale geliyor.

Bu nedenle onlara çok önem veriyorum. Bunlar ciddi arzular, ciddi güçler ve tüm erkekler ve tüm dünya üzerindeki baskılardır.

200 yıl önce bir kadının siyasete girmesi mümkün müydü? Ama bugün, ülkelerin üst düzey pozisyonlarda birçok kadın var.

Yani bu küresel bir eğilim çünkü dünya büyüyor. Egoizm öne çıkıyor. Kadın, egoizmi, alma arzusunu temsil eder. Bu nedenle o, daha talepkâr ve daha bağımsız hale geliyor.

Kadınlara saygı duyulması gereken çok şey var. Çok tutarlı, çok ciddi ve çok titizler. Onların ıslahlarında belli bir sınırlama var ama bu onların sınırlaması değil, doğanın iki parçaya bölünmesidir.

Bu nedenle kadınların bağ kurmasını, çok büyük ve ciddi bir mesele olarak görüyorum.

“Toplumumuzdan Kim Daha Fazla Sorumlu, Erkekler Mi Kadınlar Mı?” (Quora)

İnsani yardım kuruluşu Care’in kadınlarla ilgili raporunda dikkate değer istatistikler var. İlk olarak dünya genelinde erkeklerden 150 milyon daha fazla kadın açlık çekiyor ve açlıktan ölen insanların yüzde 60’ı kadın ve ayrıca yine dünya genelinde on milyonlarca kadın en son ve en az yemeği yiyor.

Bu, kadınların ailelerine, çocuklarına ve çevrelerine karşı doğal bir sorumluluk hissettiklerine işaret ediyor. Kadına yüklenen bu doğal sorumluluk hakkında Tora, “kadın evdir” diye yazar.

Kadınların doğum yapabilme yeteneği, kadınların neden bu kadar doğal sorumluluk ve başkalarını kendilerinden önce görme niteliklerini barındırdıklarının bir yönüdür. Onlar daha içgüdüsel bir doğa hissine sahiptirler. Bu nedenle Tora’da Yaradan, İbrahim’e Sarah’ın söylediklerini dinlemesini söyler. Bu, kadınların sahip olduğu içsel doğal bilgeliği tanımlar.

Doğanın köklerine göre, kadınlar zaten doğanın içindedir, oysa erkeğin doğası, doğanın ıslahıdır -doğanın üstesinden gelme ve doğanın ihsan etme niteliğine benzer bir ihsan etme niyetiyle ona rehberlik etme yeteneğidir. Kadınların bu içsel doğal bilgeliğini dinleme eğiliminde olsaydık, o zaman dünyada kesinlikle daha fazla düzen, daha az savaş ve ızdırap olurdu.

Bir Erkek ve Bir Kadın – Yaradan ve Yaratılan

Soru: Yaradan ve yaratılan ile karşılaştırıldığında, erkek ve kadın ilişkisi arasında ne gibi paralellikler kurulabilir?

Cevap: Yaradan ile yaratılan arasında var olan tüm hareketler, bağlar, yakınlaşmalar ve uzaklaşmalar, kadın ile erkek arasında gerçekleşir çünkü maneviyattaki bu durumlar, dünyamızdaki cinsiyet ayrımının kaynağıdır.

Başlangıçta ne dünya vardı, ne insanlık, ne de insanlar arasında ayrım. Bunlar tam olarak Yaradan yaratılanı yarattığı için ortaya çıktılar – Yaradan’dan alan bir şey.

Yaradan, yaratıcı ve gelişen eril bir güç olarak kabul edilir. Yaratılan, gelişmesiyle Yaradan’ın algısına ve O’nunla bir olma arzusuna ulaşan, alan, çoğalan ve genişleyen dişi bir güçtür. Bu yaratılış amacının içindedir.

Bedensel dünyada, biyolojik protein bedenlerimizde, bu dünyevi seviyede gerçekleşir. Protein seviyesindeki doğru uygulama aynı zamanda tüm yaratılışın tüm seviyelerinde, doğru duruma gelebilmesi için de gereklidir. Bu birlikteliğin ötesinde hiçbir şey yoktur.

Bu nedenle Kabala, güçlerdeki bu birliği inceler ve doğada her seviyede – insanlar arasında, doğanın parçaları arasında ve insan toplumunda – olan her şeyi ve bir kişinin her türlü politik, ekonomik, ticari, aile ve diğer sistemleri kendi doğasına göre yarattığını anlar.

Kabala, evrensel bir bilgeliktir çünkü en evrensel şeylerle çalışır: iki güç, Yaradan ve yaratılan. Bunların bir hiyerarşi aracılığıyla yavaş yavaş dört dünyaya nasıl indiklerini, dünyamızı nasıl oluşturduklarını ve onun içinde aynı farkındalığa nasıl ulaştıklarını açıklar. Her şey çok basittir.

Erkek Ve Kadın: İdeal Bir İlişki

Fiziksel dünyada, bir erkekle bir kadın arasındaki ilişkilerin başlangıcını ve sonunu çok sık gözlemleriz çünkü dünyamız egoist bir temel üzerine kuruludur. Bu manevi dünyada olamaz çünkü sonsuz bir süreklilik, “sonsuz bir doyum” vardır.

Soru: Bir insanın protein yaşamı (fiziksel ya da dünyevi yasami) için manevi kuralların ideal kullanımı nedir?

Cevap: Yaradan ile yaratılan arasındaki ilişki gibi olmaktır! Buradaki varlığımızın amacı budur; Yaradan ile sonsuz, büyük ve güçlü olan temas hakkında bilgi edinmek ve bunu sonsuzluk dünyasından bizim dünyamıza kadar her seviyede inşa etmek. Bu, insanın son ıslahıdır. Ve doğanın geri kalanı da insana dâhildir.

Bir erkek ve bir kadın arasındaki ideal ilişki, birbirlerini doğru bir şekilde tamamlamaya başladıklarında gerçekleşir ve böylece ihsan etme ve sevginin gücü olan Yaradan aralarında ifşa olur. Üst bir edinim yoksa bu gerçekleşemez.

Bu nedenle, bizim dünyamızın seviyesinden hiçbir şey çözülemez.

Birbirimizde Ne Arıyoruz?

Soru: Neden kadın, bir erkekte insan arar ve erkek onun daha dışsal özelliklerinden tatmin olur?

Cevap: Kadın, her şeyden önce, bir erkeğin insan potansiyeline bakar ve erkek onun görünüşüne bakar yani hayvansal seviyesinden tatmin olur.

Erkek, hayvansal çekime kapılır. Kadın, insana ulaşmaya çalışır. Bu kesinlikle doğaldır çünkü bu iki obje – erkek ve kadın –  Zeir Anpin’in üstte olduğu, ışık, yaşam ve hazzın kaynağı olan Zeir Anpin ve Malhut’u temsil eder; bu nedenle erkeğin, kadından herhangi bir doyum elde etme yolu yoktur. Ona en düşük derece olarak bakar çünkü o gerçekten aşağıdadır.

Ama erkek kadının arzusuna, kadının erkekten ne aldığına, erkeği kadına ne vermek istediğine bağlıdır. Sonuç olarak, doğru etkileşim onları tamamen birbirine eşit kılar.

Ama başlangıçta arayışta, manevi dünyada eril bir ilke olarak erkek, her zaman altında duran arzunun feminen tarafını arar çünkü bu ihsan etme, tamamlama niteliğinin altındadır. Ve kadın, onu dolduracak bir erkekte güvenilirlik arar.

Soru: Kadının erkeğe, kendisini neden insan olarak görmediğini sorduğunda, kadının talebi makul müdür?

Cevap: Tabiki. Bu doğadan gelir. Ama eğer birbirleriyle doğru bir şekilde eşleşirlerse ve birbirlerini tamamlarlarsa, o zaman kesinlikle karşılıklı olarak eşit olduklarını görürler.

“Çocuklarımızı Başkasına Bıraktığımızda” (Medium)

Birkaç haftadır İsrail’in Qiryat Shemona kasabasındaki polis, beş anaokulu öğretmeninin bakımları altındaki on üç çocuğu istismar ettiği, bir çocuk istismarı vakasını araştırıyor. Web kameralarıyla belgelenen olaylar, öğretmenlerin çocukları bir elinden tutup havaya kaldırdıkları, yataklara fırlattıkları, başlarına battaniye örttükleri, üzerlerine yaslandıkları ve başlarının üzerindeki örtüyü kaldırmalarını engelledikleri fiziksel ve duygusal istismardan oluşuyordu. Kameralar, hükümetin birkaç yıl önce başka bir çocuk istismarı vakasının ardından, anaokullarında olan her şeyi belgelemeyi yasalaştırmasından sonra anaokuluna yerleştirilmişti.

Çocukların kimliğini doğrulamak için kaydedilen videoları izlemek zorunda kalan dehşete düşmüş ebeveynler, tamamı eğitimli ve sertifikalı öğretmenler olan kadınların çocuklarına karşı nasıl böylesi canavarlara dönüştüklerini anlamıyorlar. Annelik içgüdüleri neredeydi?

Burada dikkat etmemiz gereken iki şey var: 1. Daha önce de söyledim ve burada tekrar edeceğim, bir anaokuluna veya okula ne kadar çok kamera yerleştirsek de bu istismarı engelleyemeyecek. Birkaç yıl önce ilk söylediğimde insanlar bana inanmadı; her anaokuluna kameralar yerleştirme fikri onlara harika geldi. Kameraların tacizci öğretmenleri dizginleyeceğini düşündüler. O zaman bile bunun olmayacağını biliyordum çünkü insan doğası her türlü nasihatten daha güçlüdür ve kameraların varlığı tacizci öğretmenleri caydırmayacaktır.

2. Hiçbir kültürde ve hiçbir doğal ailede, anne her gün saatlerce evden ayrılırken, bebekleri bakıcıların ellerine bırakmak kabul edilebilir değildir. Bebekler en az iki yaşına gelene kadar her zaman evde annelerinin yanında tutulmalıdır. Doğal olan yol budur ve bundan vazgeçmiş olmamız, daha da ilerlediğimiz anlamına gelmez, doğadan koptuğumuz anlamına gelir. Suçlanacak ilk annelik içgüdüsü, öğretmenlerin değil çocuklarını onlara emanet eden annelerindir.

Bir annenin bebeği olduktan birkaç hafta veya birkaç ay sonra işe dönmesi gerektiği fikri temelde kusurludur. Kariyer ve refahı çocuklardan daha yüksek önceliğe koyuyoruz, bu yüzden çocuklarımızın incinmesine şaşırmamalıyız. İnsanlığın doğuşundan bu yana ve tüm doğada anneler çocuklarını bir başkasının bakımına teslim etmeyi hayal dahi edemezler. Sadece biz, ilerleme sayesinde, doğadan daha akıllı olduğumuzu düşünmeye başladık. Şimdi aptallığımızın bedelini ödüyoruz.

Dahası, insanlar giderek daha fazla narsisist hale geldiğinden, birçok sosyoloğun “narsisizm salgını” dediği şeyi deneyimlediğinden, çocuklarımızın istismar edilme riski şimdi eskisinden daha da büyük ve zamanla artmaya devam edecek. Büyüyen egoyu hiçbir şey durduramaz. Bu nedenle, öğretmenlerin savunmasız çocukları istismar etmesini hiçbir şey engelleyemez.

Kadınların çalışmasına karşı değilim ama bence bunu her çocuğun hayatının ilk birkaç yılında en azından evden yapmaları gerekiyor. Kadınların çocukları için orada olmaları gerekir ve ne kadar profesyonel ve şefkatli olursa olsun hiçbir yardımcı onların yerini alamaz. Okuyucular görüşlerimi geri kalmış veya modası geçmiş bularak alay edebilirler; onları oldukları gibi adlandırmayı tercih ederim: doğal.

Aile, ebeveynlik, çocuklar ve çocuk yetiştirme kavramlarının tamamını yeniden düşünmemiz gerekiyor. Sürekli kariyer işleri ve uzun saatler peşinde koşmamak için, hayatımızı nasıl yeniden düzenleyebileceğimizi anlamamız gerekiyor.

Artık evden çalışmaya alışırız sanıyordum ama görüyorum ki pek çok kişi ofislerine geri dönüyor. Bunun nedenini anlayamıyorum. Bundan kim kazançlı çıkıyor?

Kadınların yapmayı sevdikleri şeyi yapmaları gerektiğini düşünüyorum; geçimleri buna bağlı olduğu için değil, işlerini sevdikleri için çalışmalılar. İşleri onlara tatmin ve doyum vermeli ve onları daha mutlu etmeli, çocukları için daha fazla stresli ve endişeli değil.

Elbette kendi çocuklarını istismar eden anneler ve babalar da var. Bu, hepimizin geçmesi gereken eğitim sürecinin bir parçası. Bununla birlikte, bir bütün olarak, çocuk istismarını önlemenin tek yolu, çocukları annelerinin bakımına bırakmaktır. Düşüncemizi yeniden düzenlememiz gerekebilir, ancak bu anneler dahil herkesi daha mutlu edecek ve benim için önemli olan tek şey bu.

Kabala ve Aile Modeli

Soru: İnsanlığın gelişim tarihine bakarsak, ailenin iki ana modelini görebiliriz: Bir erkeğin baskın olduğu Doğu ve bir erkeğin rolünü bir şekilde kaybettiği ve prensipte bir kadının sorumlu olduğu Batı modeli. Kabala açısından en doğru model hangisidir?

Cevap: İkisi de değil. Aslında iki model vardır ve Kabalistik model bunların ortasındadır. Bu fark takvimlerin derlenmesi için de tipiktir: Batı modeli bir güneş takvimi, Doğu modeli bir ay takvimidir ve Yahudi takvimi güneş ve ayın korelasyonuna dayanan ortada bir takvimdir.

Aynı şey sadece takvim tarihleri için değil, aynı zamanda güçler, dünya görüşleri, hayata, bilime, sanata yaklaşımlar, toplumdaki her türlü dava ve önleyici tedbirler vb. için de geçerlidir. Her şey orta çizgiye dayanmaktadır.

Yani iyi ve kötü yoktur. Bir araya getirilmesi, doğru bir şekilde birleştirilmesi gereken zıt nitelikler vardır ve bunların bağlantısıyla mükemmelliğe ulaşırız. Ancak bu şekilde ne dişi ne de erkek tarafı inkar etmeden, doğadaki tüm güçleri doğru bir şekilde kullanabileceğiz. Sadece aralarında altın bir denge bulmamız gerekiyor.

Gelecek, Kadın Liderlere Mi Ait?

Yorum: Bloomberg’in, Covid Direnç Sıralamasına göre Finlandiya, İsveç, Danimarka, Norveç ve Bangladeş salgına en dirençli ülkeler arasında yer alıyor. Bu ülkelerin hepsinin ortak noktası, başbakanlarının kadın olmasıdır.

Bazıları, kadın liderlerin, özellikle kriz durumlarında, dinlemeyi bilme, arabuluculuk becerileri, gerçek pragmatizm, çatışmalara direnç gösterme ve ayrıca nasıl ekonomik olunacağını bilme gibi avantajlar sağlayan niteliklere sahip olduğunu öne sürüyor. Ayrıca kadın liderlerin kriz durumlarında erkek meslektaşlarına göre daha iyi çalıştıkları ve bu krizde sağlık hizmetlerini ekonomiden daha ön planda tuttukları ileri sürülmektedir. Son zamanlarda, bir kadının, insanlığın ilerlemesini yönlendirebileceği gerçeği hakkında giderek daha fazla konuşuyorsunuz.

Yanıtım: Evet, ilerleme sağlayabilir.

Tanrı da erildir; her erkek gibi kadınlardan korkar. 🙂

Soru: “Onlarla uğraşmamak daha iyidir.” O’nun söylediği bu mu?

Cevap: Evet.

Soru: Kadınlar gerçekten böyle özel niteliklere sahip mi?

Cevap: Onlar yeteneklidir. Hayatları boyunca çevrelerindeki insanlarla, başka kadınlarla, çocuklarla, kocalarla çatışma içindedirler. Her şeyi idare etmeleri gerekir – ev işleri, çalışma hayatı…

Erkek her şeyi kadına bırakır ve siyasete girer, kimsenin ihtiyacı olmayan bir işe girer. Bu işler bozulmaya ve krizlere girer. Ancak kadın için her şey olduğu gibi kalır (iş, ev, çocuklar) bunların yanında çocuk taşır, doğurur ve besler.

Bu nedenle, bir kadın gerçekten yeni bir dünya doğurma yeteneğine sahiptir. Bu bir erkeğin işi değildir.

Soru: O halde geleceğin kadınlara ait olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunu anlarsak, ilerleyecek miyiz?

Cevap: Evet. Tora’da Tanrı’nın İbrahim’e, “Sara’nın sana söylediklerini dinle” dediği yazılıdır. Çünkü O, her şeyi böyle yaratmıştır. Islah edilmiş egoizmi dinleyin.

Yorum: Bu zaten Kabalistik bir kavram.

Cevabım: Bu çok önemlidir. Kendinizi değil, ıslah edilmiş egoizmi dinleyin. Esas olarak, günlük seviyemizde bir kadın, erkeklerden çok daha pratik, çok daha makul ve çok daha dengelidir.

Eksikliğin Yerini Doldurma – Karşılıklı İlişkilerde Bir Alıştırma

Soru: Bir kadın eve ve aileye çok şey verdiğini hisseder. Verdiği her şey ona sürekli verdiğini ama hiçbir şeyinin olmadığını, nefes alacak havasının olmadığını ve hiçbir şey almadığını hissettirir. Bu nasıl açıklanabilir?

Cevap: Karşılıklılık olmalıdır. Aile üyelerinin, ondan aldıklarını hissetmeleri için ondan alırken ne yaptıklarını öğrenmeleri gerekir ve böylece kadın onları doldururken kendini de doldurur. Bu, ortak duygudan yoksun olduğumuz için, öğrenmemiz gereken bir şeydir.

Karı koca arasındaki ilişkilerde genellikle böyle olur; her biri diğerine verdiğini ama hiçbir şey almadığını düşünür ya da ne aldığını anlamaz.

Soru: Belki ilerlemek için her birimizin yapabileceği bir egzersiz var mı?

Cevap: Bu, kişinin hayata karşı tutumu ile ilgili olduğu için, her gün sürekli olarak öğrenmemiz gerekir. Hayatımız boyunca, doğduğumuz andan itibaren sadece egomuzu yani tek yönlü bir sistemi nasıl geliştireceğimize dair ipuçları alırız. İhtiyacımız olan, ilişkilerimizdeki karşılıklılığı, aramızda nasıl bağ kurduğumuzu sürekli görmektir. Ve aslında ortada, aramızda, birbirimizden hiçbir şeye ihtiyacımızın olmadığı ilişkilere ulaşmamız gerekiyor.

Alma ve verme ilişkileri geliştirmemiz gerekiyor, böylece sana verme yeteneğinin yanı sıra, sadece nasıl hissettiğimi sana göstermek için senden alıyorum çünkü sana ihtiyacım var.

Soru: Aslında birbirimize ne veriyoruz?

Cevap: Sadece bir arzu; her biri başkalarına bir arzu verir ve böylece aramızda iyi ve doğru bağlar geliştiririz. Aslında hiçbirimizin doğru bir tavır dışında bir şeye ihtiyacı yoktur.

Herkesin her şeye sahip olduğunu, ancak kişinin verecek birine, ilgilenecek birine ve zihinsel tatmini alacak birine ihtiyacı olduğunu varsayalım. Arzularını tatmin etmek için diğerine bakmam ve ona kendi tarafımdan katılımcı olma hissi vermeye çalışmam gerekiyor. Benim katılımım maddi anlamda değil, bu önemli değil, daha çok zihinsel tatmindir. Bunu yaparak, aramızda sadece bir bağ değil, birbirimiz olmadan yaşayamayacağımız bir ilişki olduğunu da hissedeceğiz.

Bugün zaten aramızda karşılıklı bağımlılığı hissediyoruz ve evrimimizde herkesin, onlara vermek, onların kalplerini açmak ve onlarla ilgilenmek için dünyadaki tüm insanlara ihtiyacı olduğunu gerçekten hissettiği bir duruma ulaşacağız. Ve kişinin kendisi neyle dolu olacak? Başkalarının ondan almaya hazır olması ve tam tersi gerçeği ile. İşte o zaman hepimizin gerçekten birbirimize sınırsız tatmin sağlayacağımız bir duruma ulaşacağız.

“Annelik İçgüdünüzü Kaybedebilir Misiniz?” (Quora)

Son zamanlarda yapılan araştırmalar, annelerin akıllı telefonlar ve dergilerle etkileşiminin anne-çocuk iletişimine zarar verdiğini ve bunun geri dönüşünün de çocuğun gelişimine zarar verdiğini gösteriyor. Araştırmada, sosyal medya ile etkileşim kurmak için telefonlarını kullanan anneler ve ayrıca dergi okuyan anneler, yeni yürümeye başlayan çocuklarıyla (iki ila üç yaş arası), telefonlarında veya dergilerinde olmadıkları zamana göre dört kata kadar daha az zaman harcadılar. Üstelik elinde telefon ve dergi olan anneler, çocuklarının isteklerine daha az yanıt verdiler, sosyal medyalarında olmadıkları zamanlara göre daha düşük kalitede yanıt verdiler ve hatta bazen çocuklarını tamamen görmezden geldiler.

Bağlılığın, sevginin ve ilginin sembolü olan annelerin, küçük çocuklarından çok telefonlarına ve dergilerine daha fazla ilgi gösterdiğini görmek ne anlama geliyor?

Bu, insan egosu büyüdükçe annelik içgüdüsünün nasıl azaldığının ve anne ile çocuk arasındaki doğal bağın nasıl zayıfladığının günümüzden bir örneğidir. Telefonlar ve dergiler bu duruma katkıda bulunuyor, ancak aynı zamanda, anneleri çocuklarından ayırma noktasına gelecek kadar bizi giderek birbirimizden ayıran insan egosunun sürekli büyümesi olan doğal gelişimimizle birlikte ortaya çıkıyor.

Egoist gelişimimizin bir sonucu olarak, günümüzde giderek daha az insan çocuk veya torun sahibi olmak istiyor ve giderek daha fazla insan yalnızca kendi bireysel yaşamlarıyla ilgilenmeye başlıyor. Böylesi bir gelişmenin, birbirimizden giderek artan kopukluk dolu bir yaşamda, hiçbir geçim kaynağı veya tatmin hissetmeyeceğimiz bir çaresizlik ve umutsuzluk durumuna ulaşana kadar ortaya çıkması gerekir.

Ancak, artan çaresizlik ile birlikte, birbirimize karşı artan uzaklığımızın temel nedenini (her birimizin içinde bulunan aşırı şişmiş insan egosu) doğru bir şekilde teşhis etme ve egoist dürtülerimizi “kendimiz” veya bizim “ben” imiz olarak tanımlamayı bırakma fırsatı geliyor. Başka bir deyişle, annelerin annelik içgüdülerini kaybetme noktasına kadar birbirimizden artarak kopmamızın ardındaki egoyu fark ederek, onun taleplerini dinlemeyi ve onunla bizim bir parçamız olarak ilişki kurmayı bırakmalıyız. Ancak o zaman bunu ıslah etmeye başlayabilirdik.

Ego, her an kendi arzularımızın yerine getirilmesini, herkesinkinden daha öncelikli hale getirir. Ego ne kadar büyürse, kendimizi ailelerimizden bile daha fazla düşünmeye sevk eder. Başka bir deyişle, ego kendini sevmektir ve bizi kendi çocuklarımızı, eşlerimizi ve ebeveynlerimizi sevdiğimiz kadar sadece kendimizi sevmeye yönlendirir, öyle ki başka hiç kimseye karşı hiç bir sevgi hissetmediğimiz bir noktaya kadar.

Büyüyen egoyu, hayatımızda bir dizi soruna neden olan bağımsızlığın artmasının temel nedeni olarak teşhis ettikten sonra, herkesle olan ilişkilerimizi sevgi dolu ve ilgili gösteren tutumlarla ilişki kuracak şekilde düzenlemeliyiz. Başka bir deyişle, bağlarımızı daha fazla sevgi, saygı, destek ve teşvikle zenginleştirme ihtiyacının farkındalığını artırarak, toplum üzerine kurduğumuz daha geniş pozitif bağlantı ağı, sevgiyi aile düzeyinde yeniden canlandırmak için bizi olumlu yönde etkilemeye hizmet edecektir. O zaman anneler, yepyeni bir seviyede de olsa, annelik içgüdülerinde bir canlanma yaşayacaklardır: bunlar yalnızca “içgüdüler” olmayacak, annelerin çocuklarına, ailelerine ve akrabalarına daha yakın olmaya yönelik bu yeni dürtüsü, doğada barınan pozitif sevgi ve ihsan etme gücü ile bağ gibi, daha yüksek bilinç düzeyinden bir annelik duygusu edinmesinden ortaya çıkacaktır.