Category Archives: Kabalistler

Üst Akıldan Beslenme

Soru: Kolektif bilinç olgusu maddi dünyada var mı?

Cevap: Gerçek şu ki, tüm dünya kolektif bilince sahiptir. Ancak Kabalistler ondan çıkarlar. Bu dünyada yaşayan diğerleriyle bilinç ortaklığını kaybedenler, kolektif egoist bilincin üzerine çıkmak ve başka bir tür bilince girmek istedikleri için Kabalistler’dir.

Kolektif bilinç formu, bu dünyada yaşayan herkese verilir çünkü hepsi üst akıldan beslenir. Bu doğaldır. Sonuç olarak, beynimiz nedir? -sadece üst bilince bir adaptör. Daha fazlası değil. İçinde hiçbir şey olmuyor. O, bizi üstümüzde olup bitenlere bağlayan devasa bir sistemdir.

Kabalistin Koşulları

Soru: Dostlarımızda bu tür değişiklikler görürken, öğretmenin dışsal davranışında neden yükseliş ve düşüş durumlarında herhangi bir değişiklik görmüyoruz? Başkaları yükseliş ve düşüş durumundayken, her zaman bu kadar enerji dolu olmayı nasıl başarıyorsunuz?

Cevap:  İçinde bulunduğunuz koşullardan ben zaten geçtim. Uzun zaman önce, bu durumların geçici olduğunu ve karanlığı izleyen gecenin geldiğini, geceden sonra sabah ve ardından gündüzün geldiğini ve onların hepsinin yardımcı durumlar olduğunu kabul ettim.

Başımı eğip beklemem gerektiğini ve hatta şafağın zamanını, manevi ışığı hızlandırabileceğimi anladım. Her zaman, bir şeyler yaparak kendimi meşgul edebileceğim bir durumda olmamın nedeni budur.

Düşünmeme yardımcı olan politik veya sosyal bir TV programını izlemem gereken durumlar var, böylece gerekli kelime dağarcığını ve terminolojiyi oluşturabilir ve dünyada neler olup bittiğini vb.daha iyi anlayabilirim.

Bunun dışında Twitter’da yazılar yazıyorum, haftada birkaç kez basına yazı yazan yazarlarla toplantılar yapıyorum. Kabala Bilgeliği, psikoloji vb. ile ilgili çeşitli konularda programların çekim seanslarına katılıyorum ve Zohar Kitabı hakkında akşam dersleri veriyorum . Yani, her zaman çalıştığımı görebilirsiniz.

Sizinle bir sır paylaşmak istiyorum: İçinde bulunduğum duruma göre, Kabala Bilgeliğinin farklı kısımlarıyla meşgul olurum. Örneğin, “Kabala Bilgeliğinin Önsöz” veya On Sefirot’un Çalışması’nı incelemek için özel hassasiyete gerek yoktur. Bu yüzden duygularım uyuştuğunda ve bir kütük gibi olduğumda, bu kısımlara dönüyorum. Öte yandan duygularım canlandığında, Şamati’deki  makaleleri veya Rabaş’ın makalelerini inceliyorum.

Her gün ertesi günün dersine hazırlanmam gerekiyor. Ders saat üçte başlarsa, dersten iki saat önce uyanır, sıcak bir duş alır, kendimi ısıtır ve uyumayacağımdan emin olurum. Kırk yılı aşkın süredir bu programa göre yaşıyorum ve bu nedenle bu alışkanlığı geliştirdim.

İşimi çok ciddiye alıyorum. Materyali bilmeme rağmen, konuya girmek, öğrencilerle bağ kurabileceğim duruma girmek ve onlarla temasa hazır olmak, onları hissetmek böylece onlar da beni hissedebilsinler diye, dersten önce üzerinden geçiyorum.

Her dersin başında on-on beş dakika konuyu onlara tanıtıyorum ve onlara yeni bir şekilde sunmaya çalışıyorum. Bu, sürekli zihinsel çaba gerektiren son derece yaratıcı bir çalışma olduğu anlamına gelir, bu yüzden uyurken bile bu düşünceler beni terk etmiyor ve hepsini içimde yaşıyorum.

Öğrenciler benim sahip olduğum en önemli şey. Onlarla büyük bir huşu içinde ilişki kuruyorum. Hayatımın temeli onlar.

Bence derse fiziksel olarak gelenler ya da onları izleyenler bunu hissediyorlar ve bir günden diğerine ilerliyorlar.

Onlar her gün manevi bilginin bir kısmını, duygularını ve yeni bir bakış açısını, vb. alırlar. Dahası, bu sadece bir olay ya da olgu değil, gerçek içsel yenilenme, gerçek bir çalışmadır.

Niyetinizi Değiştirirseniz Dünyayı Değiştirirsiniz

Soru: Sık sık hayatın, engelin – Mahsom’un ötesinde başladığını söylemektesiniz. İnsanların öldükten sonra gittiği yerin Mahsom’un arkasında olduğunu varsayabilir miyiz?

Cevap: Hayır. Kabala’da niteliğe yer denir. Dünyamız bir egoizm niteliğidir, onu hissettiğimiz bir yerdir.

Soru: Mahsom’u geçişin, kişinin niyetindeki değişiklikle aynı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Cevap: Evet. Bu kesinlikle doğrudur. Daha önce, kendini dünyanın merkezinde hayal ettiğinde ve her şeyi sadece kendisi için yaptığında,  tüm niyetleri sadece kendisi içindi, egoizmi uğrunaydı, şimdi Yaradan’ı dünyanın merkezine koymakta ve her şeyi sadece O’nun için yapmaktadır. Bu tamamen farklı bir duygudur.

Soru: Bir Kabalist, Mahsom’u geçtiğinde bu dünyayı nasıl görür?

Cevap: Kabalist dünyayı mutlak bir iyilik, ihsan etme ve kesinlikle tüm alanı dolduran sevgi olarak görür ve bu niteliklerin içinde var olur. İfşaları, üst dünyanın ifşasıdır.

Babilliler’in Yeniden Yerleşimi

Yorum: İbrahim ve binlerce takipçisinin Babil’den ayrılış şekli ile İsrailoğulları’nın Mısır’dan ayrılış şekli arasında bazı benzerlikler var. Aradaki fark, İbrahim’in takip edilmemesi ve İsrailoğulları’nın Firavun ve ordusu tarafından takip edilmesidir.

Benim Cevabım: İbrahim, insanları çok basit bir şekilde böldü. Babilliler’in çoğunu, egoizmlerinden dolayı her halükarda dağılacaklarını bilerek bıraktı.

Bu, “Büyük Yorum” da (Midrash Rabbah) anlatılmaktadır ki o, İbrahim’in “Yaratılış Kitabı” ile aynı zamana atıfta bulunur.

Bu nedenle, bizler dört buçuk bin yıl önce yazılmış kaynaklara sahibiz. Elbette, bu yakın tarih değil, ama prensip olarak buna inanabiliriz çünkü bu eski hikayeleri ifşa ettikçe, bu kitaplarda yazılanların gerçekten doğru olduğunu giderek daha fazla görüyoruz.

Babil, başlangıçta yaklaşık üç bin kişilik tek bir ulusun yaşadığı bir yer olmasına rağmen, hala birçok eski kabile, klanın bir toplamıydı. İbrahim aynı zamanda “İvri” adlı bir kabileden geliyordu. Bu yüzden ona “İvri Abraham” deniyordu.

Güvenebileceğimiz ünlü tarihçi Josephus Flavius, insanların Dünya’nın her yerine nasıl yerleştiğini çok net bir şekilde anlatmaktadır: Babilliler’in bir kısmı Almanya’ya, bir kısmı Apenninler’e gitti, üçüncü kısım Doğu’ya Hindistan ve Çin’e, dördüncüsü kuzeye, Rusya’ya doğru, beşinci kısım Afrika’ya vb. gitti. Bunu başka isimlerle adlandırmasına rağmen,  esas olarak tahmin edebilirsiniz.

Zohar Kitabı: İnsan Suretinin Yeniden İnşası

Soru: Bizim neslimiz için tasarlanan Zohar Kitabı, neden bizim çağımızdan çok uzun zaman önce, ikinci yüzyılda yazılmıştır?

Cevap: Çünkü o, 2.000 yıl önce, manevi dünyanın en üst seviyede edinimi içinde olan,  ruhun tam ıslahı seviyesinde olan bilgeler tarafından yazılmıştır.

Kabalist Şimon bar Yohai ve her biri özel bir manevi kategoriyi temsil eden dokuz öğrencisi bir araya geldiler ve bu bağın içinde, Yaradan ile tam bir benzerlik olan Adem tasvirini oluşturdular. Dolayısıyla, onlar bizim için, en düşük ruhlar için, en düşük seviyeden en yükseğe yükselme sistemini yaratabildiler.

Bu sistem zaten var. Onlar, yeniden inşası için bir tür plan oluşturdular: üst ışığın etkisiyle onun parçalarını nasıl toplayıp yapıştırabiliriz.

Bu şu şekilde olur: ruhlarının parçalarını bir araya toplamak isteyen insanlar vardır ve bu özlemle Yaradan’ı, üst gücü, ışığın gücünü, onların arasında bir yapıştırıcı oluşturması için çağırırlar. Ve böylelikle kendilerini yavaş yavaş birbirlerine yapıştırırlar.

Bir insan suretinin yeniden inşasının her aşamasında, ruh parçaları ile Yaradan arasındaki doğru etkileşim, Zohar Kitabı’nın etkisidir- birbirimizle nasıl adım adım birleşebiliriz, üst ışığın, bizi birbirine bağlayan üst gücün etkisini nasıl uyandırırız ve kendimizi yeniden inşa eder ve bizi tam, mutlak, mükemmel bir koşula getiririz.

En Doğal Eylem

Yorum: Kabala ilmini inceleyen bir kişi bazen o kadar belirgin bir duyguya sahiptir ki, o kadar büyük, görkemli, neredeyse anlaşılmaz bir ifşa onu beklemektedir ki, bunu yapabileceğine inanmaz.

Cevabım: Doğrudur. Ama gerçek şu ki bu ihtişam, sonsuzluk, mükemmellik ve dünyalar bizim içimizdedir. Kendimizi değiştirerek tüm bunları anlarız ve bu içimizde ifşa olur. Aslında, kişinin “ben” ini ifşa etmesi, kişinin kökenine, geldiği yer olan babasının evine, sizi yaratan Yaradan’a geri dönmek, insanın en doğal işidir. Sonuç olarak, yaratılış noktasına geri dönersiniz. Bu, en mükemmel, en iyi koşuldur. Bu nedenle de, gelişimin en doğal, dolaysız yoludur. Çok yakındır.

Soru: Birkaç kişinin nereden geldiklerini hatırladığı, büyük bir Kabalistin benzetmesini biliyorum. Ve en akıllısı, doğduğunda göbek kordonunun nasıl kesildiğini hatırlamış. Bu bir tür manevi eylem mi?

Cevap: Elbette, çünkü o, oradadır.

Manevi dünyada, kişi sıfırdan başlar, gerçek sıfırdan. Bu nedenle, başına gelen her şeyi kendisi belirler, onunla aynı fikirde olur, tüm koşullarını seçer, rahim içi manevi gelişimine, doğumuna ve sonrasında başına gelen her şeye katılır.

Zohar Kitabı – Üst Dünya İle Bir İletişim Sistemi

Zohar Kitabı bir sistemdir. Onu yazan on Kabalist, birbirleriyle birleşmeleri yoluyla, sonsuzluk dünyasını dünyamızla öyle kapattı ki, Zohar Kitabı’nı okumaya başladığımız zaman, adeta düğmelere basıyoruz ve aslında bu sistemi başlatıyoruz.

Yani, sadece basılmış olanı okumuyoruz. Kitap öyle düzenlenmiştir ki, kâğıda basılmış olan şeyler, bizden saklı olan içsel parçamızı, ruhumuzu doğrudan etkiler.

İnsan okumaya başladığında hiçbir şey hissetmez, ancak kişi bu sistemi kendi üzerinde başlatır, onunla bütünleşir ve daha yüksek bir gücün etkisine neden olur ki bu, kişinin kendi içsel kısmında, yani dışarı çıkmaya başlayan ruhunda tezahür eder.

Ve sonra insan ruhu ile üst ışık arasında temas olur ve kişi bu üst dünyada, en yüksek koşulda hissetmeye başlar. Bu kişinin ebedi, mükemmel boyuta çıkışıdır. Varoluşun bir sonraki seviyesine yükselmek için bu dünyada, bu hayatta iken başarmamız gereken şey budur.

Kabalistler Neden Düşüşlerden Haz Alır?

Soru: Kabala’da düşüşler ve yükselişler gibi durumlar vardır. Kabalistlerin düşüşlerden haz aldıklarını söylüyorlar. Neden?

Cevap: Deneyim, uygulama ve Kabalistik deneyimin bir sonucu olarak Kabalist düşüşlerinin, bir sonraki büyük yükselişten önce geldiğini anlamaya başlar. Bu nedenle, yükselişte olduğu kadar düşüşte de sevinir. Kişi, bu olmadan imkansız olduğunu anlar. Sonuçta düşüş, basitçe daha sonra doyum alacağı daha büyük bir arzunun başlangıcıdır.

Soru: Kabala’da bile çalışmanın kendisinin neşe uyandırması gerektiği görüşü vardır ve bu bir sınavdır. Kişi, gelecekteki durumundan değil, bir şeyden alacağı faydalardan değil ama çalışmanın kendisinden mi neşe duyar?

Cevap: Evet. Gelecekte değil, olduğum yerde,  şimdiki zamanda yaşamaya çalışmalıyım. Şu an ben de Yaradan’a, dostlarıma bağlıysam ve yaratılış amacını gerçekleştirme görevimi yerine getirmekteysem, o zaman hala güzel bir koşul içindeyimdir ve daha fazlasını istemem.

Her an kesinlikle iyi bir koşul içinde olduğumu hissediyorsam, gerçekten doğru yoldayım demektir.

“Kabalistler Söylentilerle Nasıl Başa Çıkıyor” (Linkedin)

 

Bir öğrenci bana Kabalistlerin kendileriyle ilgili söylentileri ve asılsız ithamları nasıl ele aldıklarını sordu: Onları tamamen görmezden mi geliyorlar yoksa başka bir şekilde mi ele alıyorlar?

Bu ilginç bir sorudur çünkü Kabala’nın başlangıcından bu yana, “Kabala bilgeliği” olarak adlandırılmadan çok önce, Kabalistler iftira ve aşağılanma ve hatta bazen onlara yönelik saldırganlık ve şiddetle uğraşmak zorunda kaldılar. Kabalistler ne kadar tatsız olsa da, nereden geldiğini bildikleri için, bu olguya her zaman sabır ve anlayışla yaklaşmışlardır.

İnsanlık tek, ancak bozuk bir sistemdir. Bozuk derken, bağlarımızı hissetmediğimizi ve bu nedenle birbirimize yabancı ya da düşman muamelesi yaptığımızı, böyle yaparken farkında olmadığımızı kastediyorum, tıpkı otoimmün hastalıklarda olduğu gibi, bağışıklık sistemi vücuttaki unsurları yabancılar olarak yanlış yorumladığında ve onlara saldırdığında,  böylece tüm vücuda zarar verdiği gibi, biz de kendimize zarar veriyoruz.

Kabala bilgeliğinin tüm amacı, bize bağlılığımızı ve karşılıklı bağımlılığımızı ifşa etmek ve birbirimize zarar vermemizi engellemektir. Bu yolla Kabala, her bir kişiyi ve tüm toplumu aynı anda iyileştirmeye çalışır. Bununla birlikte, bağlılığımızı hissetmediğimiz için, Kabalistlerin ve Kabala bilgeliğinin, bizi birleştirme çabalarını, bilinçaltımızda varoluşumuza bir tehdit olarak, sanki baş düşmanımıza yakın oturmaya zorlanıyormuşuz gibi yorumluyoruz. Sonuç olarak, bundan uzak dururuz ve başkalarını da aynısını yapması için uyarırız. Bu süreç, bilinçaltımızın derinliklerinde gerçekleşmesine rağmen, dünyamızdaki tezahürleri çok gerçektir.

İnsanlık, daha basit seviyelerde geliştiği ve esas olarak yiyecek, seks, aile, zenginlik, güç ve bilgi gibi temel ihtiyaçlara yönelik arzuları tatmin etmeye çalıştığı sürece, Kabala bilgeliğine ihtiyacımız yoktu. Yani, bağımızın farkına varmaya ihtiyacımız yoktu. Bu yüzden, Kabala’yı tanıtma/öğretme girişimleri şiddetli bir şekilde reddedildi.

Ancak günümüzde, yavaş yavaş yeni arzular geliştiriyoruz – yaşamın anlamını, kökenini ve amacını bilmek gibi. Hepimizin birbirimize bağlı olduğu gerçeğini kavrayamadığımız sürece, hayatı anlamak imkânsızdır,  elbette onun amacını da. Tıpkı insan vücudunu tek bir hücreyi, hatta tek bir organı inceleyerek anlayamayacağınız, ancak tüm vücudu, tüm hücreleri, organları ve (esas olarak) aralarındaki bağlantıları ve etkileşimleri inceleyerek anlayabileceğiniz gibi, tüm insanlar arasındaki bağlantıları anlamadan hayatı anlamak ve elbette insanlığı anlamak imkansızdır. Bu yüzden, bu günlerde dünyanın her yerinden binlerce insan Kabala öğrenmeye geliyor: Onlar her şeyin birlikte nasıl çalıştığını bilmek istiyorlar.

İnsanlık tarihine bakarsanız, Kabala, nispeten yeni bir fikirdir çünkü gelişimimizin son aşamasıdır. İlk Kabalist, yaklaşık 6.000 yıl önce yaşamış olan Adem’di. Bilgi ve algılarını kendi öğrencilerine aktaran bazı öğrencilere sahip olmasına rağmen açık bir öğretim yöntemi, kişinin izleyebileceği ilkeler yoktu ve dolayısıyla insanlığın içsel birliği fikrini devreden/sirküle eden bir sistem yoktu.

Kabala’yı insanlık için bir çare olarak gören ilk kişi İbrahim’di. Bu, aynı zamanda, bağ hakkında bir şeyler duymayı reddeden çağdaşlarının direnişiyle ilk karşılaşan kişi olmasının nedenidir. Direnişe rağmen binlerce kişi İbrahim’in sözleriyle ilgilendi ve onun öğrencisi oldu. Onlara birliği öğretti ve kendi aralarında uygulamaya başladılar. İbrahim’in öğrencilerinin benzersizliği, başlangıçta yabancı ve genellikle düşman olan klanlardan ve kabilelerden gelmeleriydi, ancak İbrahim’in öğrencilerine katıldıklarında birbirlerine çok yakınlaştılar.

İbrahim, grubunu kan bağlarından ziyade sadece birliğe dayalı olarak oluşturarak, birliğin erdemlerini kanıtlamıştı. Bir bakıma, grubu diğerlerine göre büyük bir avantaj elde etti çünkü onlar bütün bir organizma haline geldiler, geri kalanı ise ayrı hücreler veya organlar olarak kaldılar.

İbrahim’in grubunun yaşadığı nefret ve özellikle İbrahim’in kendisi, şimdi “antisemitizm” olarak adlandırdığımız nefretin kaynağıdır. Bu, en derin seviyesinde, egonun kendi kimliğini kaybetme korkusuyla herhangi biriyle veya herhangi bir şeyle birleşmeye direnmesidir. Birliğin, yaşamanın en iyi yolu olduğuna dair derin his, egonun onu kabul etme ve egemenliğini bırakma itirazıyla birleştiğinde, insanlar için başa çıkması çok zor olan bir uyumsuzluk yaratır. Sonuç olarak, birlik fikrinin elçilerinden (İbrahim’in grubunun torunları), Yahudilerden nefret ediyorlar.

İbrahim’in grubu, İsrail halkına dönüştü. Yüzyıllar boyunca, İbrahim’in buyurduğu ilkelere göre yaşadılar, yani bu birlik, Yahudi halkının tüm kurallarının üzerine inşa edildiği temel ilkedir. Bu nedenle bilgelerimiz “Komşunu kendin gibi sev” in Tora’nın büyük kuralı olduğunu söylediler. Bununla birlikte, sonunda Yahudiler de içlerindeki aşırı egolarına yenik düştüler ve herkes gibi bencil ve İbrahim’in grubuyla yaptığı gibi, Yahudiliğin temeli olarak birlik ilkesinden ve onların birliğe örnek olma yükümlülüğünden habersiz hale geldiler.

Yahudilerin birlik ilkesini terk etmelerinin sonucu Kabala’ya direniş oldu. Aslında, ulusların Yahudilere karşı antisemitizmi, Yahudilerin Kabala’ya itiraz etmesine neden olan, aynı korkudan kaynaklanıyor – ne kadar inkar etmeye çalışsak da, egonun, birleşme gerekliliğine, hepimizin bağlı olduğu gerçeğine direnci.

Egolarımızın tüm çabalarına rağmen, realite hepimizin birbirimize bağlı olduğunu kanıtlıyor. Geçen her günle birlikte, bizi birbirine bağlayan daha fazla yol ve daha fazla yapı keşfediyoruz. Ve bağlılığımızı ne kadar çok keşfedersek, Kabala bilgeliğinin çevremizdeki dünyayı anlamamız için zorunlu olduğunu o kadar çok anlarız. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda, basit halktan dünya liderlerine kadar herkes, bağlarımızın inceliklerini anlamadan, hayatlarını yönetemeyeceklerini ve kesinlikle ulusları yönetemeyeceklerini keşfedecekler. Kabala bilgeliği kendini, dünyayı anlamak ve insanlığın birbirine bağlı gerçekliği ve tüm gerçeklikle eşleşen insanlar arasında bağ kurmak için kullanılan yöntem olarak göstermek zorunda kalacaktır.

Baal HaSulam – Yaradan ile Bağımızın Kanalı

Öğretmenimiz Baal HaSulam’ın vefatının yıl dönümü özel bir gündür. Bu, bizi Yaradan’a bağlayan ruhtur, içinde yaşadığımız son nesil için Kabala bilgeliğinin kapılarını açan kişidir.

Onun öğretisi olmadan, daha önce aldığımız ve gelecekte de alabileceğimiz bir şeyle ödüllendirilemezdik. Bilgi, yaklaşımın tamamı, metodoloji ve erişim aşamaları, bunların hepsi bizim için Baal HaSulam tarafından hazırlandı. Elbette, her şey bize Yaradan’dan gelir ama bu yüce ruh aracılığıyla.

Kabala (alma) bilgeliğinin böyle bir isme sahip olmasının nedenlerinden biri, onun nesilden nesile aktarılmasıdır. Her öğrencinin bir öğretmeni olmalıdır. Yalnızca yukarıdan özel yardım alan istisnai kişiler, Yaradan’ın edinimine kendi başlarına doğrudan ulaşabilirler. Bu nedenle, maneviyatı edinmiş bilgelerle, büyük Kabalistler ile her zaman bağda olmalıyız, böylece nesilden nesile ilerleyebiliriz.

Her şey kişinin öğretmeni ne ölçüde takip edebileceğine bağlıdır. Bunun içinde herkesin kendi zorlukları vardır. Bu doğaldır çünkü dereceler yukarıdan aşağıya doğru bu şekilde düzenlenir. Aşağı olanın egoizminin üstesinden gelmesi ve üstteki ile bağ kurması zordur.

Dünyamızda, hayvansal düzeyde, böyle bir sorun yoktur, çünkü doğa bir çocuğu yetişkinlere bağımlı olmaya mecbur eder. Bununla birlikte, Kabala bilgeliğini incelemeniz gereken insan seviyesinde, bunu yapmak kolay değildir. Orada, ondan bir şeyler öğrenmek için eğilmemiz ve öğretmenin yüceliğini en üst düzeye çıkarmamız gerekir.

Tabi ki bu öğretmeni onurlandırmak için değil, sadece öğrencinin yararı içindir. Öğrenci öğretmenden daha az hissederse, daha çok eğilip öğretmenden alabilecektir. Bu dünyanın bilimlerinde, bu gereklilik o kadar kesin değildir, sonuçta orada öğrenci öğretmeni eleştirmeli ve onu kontrol etmelidir.

Bununla birlikte, Kabala bilgeliğinde kişi, Yaradan’ın önünde eğilmezse hiçbir şey edinemez. Bu nedenle, ona tüm nesillerin hocalarından gelen kaynaklardan ders veren öğretmenden aldığı her şeyin önünde eğildiği ölçüde, o kadar çok edinim alır. Sadece bu formda küçük olan büyük olandan alabilir.

Bu nedenle, Baal HaSulam’ın ne kadar istisnai ve büyük bir adam olduğunu anlamamız gerekiyor. Tüm eserlerini ve mirasını hiçbir eleştiri olmadan kabul etmeliyiz, o zaman onun ruhuyla bağ kurmaya başlayacağımızı ve onun aracılığıyla Yaradan’ın üst gücünü alacağımızı umabiliriz.