Category Archives: Kabalistler

Öğretmenin Manevi Çizgisini Takip Etmek

Baal HaSulam’ın, manevi derecede tuttuğu öğrencileri vardı. O öldüğünde, o dereceden düştüler. Aynı şey bizim öğrencilerimiz için de geçerli olabilir. Şu anda onlar belli bir seviyeye geldiler ama ben bu dünyayı terk ettiğimde… Bunun nasıl devam edeceğini düşünmek bile istemiyorum.

Doğal olarak, onları tutan güç düşecek ve benimle manevi alanda iletişim kuramayacaklar. Düşecekler. Bu, tüm Kabalistler ve onların öğrencileri için geçerlidir.

Yorum: Ama 15-20 yıldır sizinle çalışan öğrencileriniz var.

Cevabım: Bu zamana bağlı değildir. Bunu yapmak için, kişinin öğretmene sonsuz bir şekilde bağlı olması gerekir. Bu nedenle insanlar, oğlunun, babasının yerini almasını tercih ederler. Sonuçta, bir oğul, kural olarak, babaya karşı gelmez. Onu takip eder ve babasına zarar vermek istemez çünkü egoizm açısından bu aynı zamanda onun mülkiyetidir.

Bununla birlikte, diğer herhangi bir kişi kıskanır, kendini düşünür, içgüdüsel olarak sizin yerinize kendini yüceltmek ister. Üstesinden gelmemiz gereken şey de budur. Biz böyle yaratıldık ve bununla ilgili bir şey yapılamaz. İşte aynı zamanda sorun burada yatıyor. Öğrencinin “ben” inin üstesinden gelmesi ve öğretmeninin içindeki öğretmenle birleşmesi çok zaman ve çaba gerektirir, sadece birkaçı bunu yapabilir.

Geri kalanlar da ilerliyor, bir şekilde her insan kendi görevini yerine getiriyor. Ama öğretmenden sonra birileri manevi çizgiyi takip etmeyi başarır, diğerleri ise yapamaz.

Rabaş bunu Baal HaSulam ile yaptı. Bunda başka kimse başarılı olamadı. Hiç kimse! O zamanları yaşamış olanlarla konuştum, bana dediler ki: “Baal Hasulam öldükten sonra, Rabaş dışındaki tüm öğrencileri…” Elbette bir şeyler yaptılar: buluştular, çalıştılar, başkalarına öğrettiler, ancak tüm bunların genel halk için sıradan kurslar olduğu açıktı.

Aynı şey Rabaş’tan sonraki zamanlar için de geçerlidir. Kenara çekildim, kimseyle uğraşmak istemedim. Sonra bir gruba doğru çekildim, beni zorla öğretmenleri yapmaya çalışan sadece beş altı kişilik bir grup; bunu istemedim. Nasıl yapılacağını bilmediğimden değil, ancak sahip olduklarımdan vazgeçmek zorunda kaldım çünkü kendimi mahvedebilirdim.

Genel olarak, her şey yukarıdan düzenlenmiştir. Daha sonra, onlara haftada en az bir kez ders anlatmamı isteyen öğrencilerin yavaş yavaş toplanmaya başladı. Muhtemelen bu, sadece zamanın gelmiş olduğu gerçeğiydi.

Bizi Mahsom’dan (Bariyer) Kim Geçirecek?

Soru: Bir öğrenci, öğretmenin yaşamı boyunca Mahsom’u (Bariyeri) geçmediyse, daha sonra geçme şansı nedir? Bunu öğretmenin yaşamı boyunca mı yapmalı?

Cevap: Tabii ki arzu edilen budur. Fakat bu yalnızca niteliklerin benzerliği ile yapılabilir, bu da kendini yola adama, öğretmene “bağlılık”, öğretmenin tüm tavsiyelerine uyma demektir, ve bu, onun gözünde öğretmenin kendisinden ne kadar önemli olduğu anlamına gelir. Başka bir deyişle, bu sadece Yaradan’a özgü bir eğitimdir.

Maneviyatı elde etmek için çok yetenekli, çok hevesli birçok öğrenci var ama onlar için kendilerine ait bir şeyin önemi, öğretmenin ihtiyaç duyduğu veya öğretmen için neyin gerekli olduğunun öneminden üstün geliyor.

Diyelim ki birisi sizin hakkınızda ve öğretmen hakkında hoş olmayan bir şey yazsa, hangisini daha fazla acıyla algılarsınız? Öğretmenin onurunu mu yoksa seninkini mi savunacaksın? Hangi özenle, nasıl yapacaksın?

Yorum: Ancak bu, bir kişinin gelişiminin farklı aşamalarına bağlıdır.

Cevabım: Şüphesiz, elbette! Ama öğretmenin ölümünden önce Mahsom’u geçmenin mümkün olup olmadığını soruyorsunuz. Bilmiyorum. Bu öğrencinin sorunudur. Her durumda, ölümden sonra çok daha uzun sürer.

Soru: Peki, öğretmen yapmazsa onu Mahsom’dan kim geçirecek?

Cevap: Aynı öğretmen, sadece farklı bir biçimde. Eğer öğrenci, onun hemen yanında bulunmasından yararlanamazsa, onu çevresinde farklı bir biçimde aramak zorunda kalacaktır. Tıpkı Yaradan’ı aradığı gibi.

Soru: Öğretmenden başka kimse olabilir mi?

Cevap: Hayır, hiç kimse! Bu maddeselleştirilmiş bir şey değil. Aynı öğretmen, sadece farklı bir formda ve bir insan olarak değil.

Yorum: Ama eğer dediğiniz gibi bir zincir varsa, siz Rabaş’dan sonra geliyorsunuz…

Cevabım: O halde üst yoldan geçmiş bir kişi olmalıdır. Öğrencilerle aynı seviyede olan birini nasıl koyabilirsiniz? Onlardan birini üstlerine koymak mı? Hangi temelde?

Soru: Bizim tutunmamız gereken derece sizsiniz. Ama siz giderseniz, bunu hangi formda yapabiliriz?

Cevap: Eğer bu formu keşfetmezseniz, o zaman elbette bu kötü olur. Ardından “deneme yanılma” yöntemini kullanarak çok uzun bir yol kat edeceksiniz.

Eğer bir öğrenci benimle olduğu halde on beş-yirmi yıl manevi dünyaya girmemişse, bensiz girebilmesi için aynı sayıda yıla daha ihtiyacı olacaktır.

Soru: Rabaş’la sizin aranız nasıldı?

Cevap: İhtiyacım olan her şeyi Rabaş’tan aldım. Sadece onun yanında olduğum gerçeğine güveniyordum. Sonra, ölümünden önce kurduğumuz aynı karşılıklı bağların daha derinlerine inmek için uzunca bir metot vardı.

Zohar – Mitler ve Efsaneler

Soru: Zohar Kitabı etrafında pek çok hikâye var. Onlardan hangisi güvenilirdir?

Cevap: Bu bilinmiyor. Bu Kitap uzun bir süre gizli kaldığı için, gerçek Kabalistlerin – Ari ve Baal HaSulam’ın, söyledikleri dışında hiçbir varsayıma inanmıyorum.

Rabbi Şimon, Meron Dağı’na gömüldü. Olan şey bu. Tek bir şey biliyorum: Rabaş, Rabbi Şimon’un mezarına gitti ve ben ondan, kaynağa bağlı kalarak ne kadar yükseldiğini hissettim.

Asla başka bir yere gitmedi: Ağlama Duvarı’na ya da Rambam, Ramchal veya Rabbi Akiva’nın mezarlarına gitmedi; sadece Rabbi Şimon. Onun için bu sadece yaslanmaktı.

Soru: Rabbi Şimon, Rabbi Akiva’nın öğrencisiydi. Kaç yaşında onunla çalışmaya başladı?

Cevap: O zamanlar çok küçük yaşta başlarlardı. Prensip olarak hayatı boyunca çalıştı ama kaç yaşında başladığını bilmiyorum. Kural olarak, çocuklar üç yaşından itibaren Tora’yı ciddi bir şekilde çalışmaya başlarlardı. On Sefirot Çalışması’na Giriş‘te ve kutsal yazılarda yazılan budur, bir adam oğluna üç yaşından itibaren ihsan etme niteliklerini öğretmekle yükümlüdür.

Yorum: Rabbi Şimon’un nasıl Rabbi Akiva’nın öğrencisi olduğuna dair iki versiyon duydum. Birincisi, henüz erken çocukluk döneminde olağanüstü yeteneklere sahip olmasıydı. İkincisi, evliyken okumaya geldi ve Rabbi Akiva onu kabul etmek istemedi. Sonra Rabbi Şimon, iddiaya göre onu Tora çalışmalarını Romalılara anlatacağı konusunda tehdit etmeye başladı ve daha sonra onu kabul etti.

Cevabım: Şahsen ben bunu okumadım ve okumak da istemem. Benim için ne fark eder? Biz, bir kişinin içsel ediniminden bahsediyoruz.

Bu dünyaya hayvan kabukları içinde bakmıyorum. Onların içlerinde ne olduğunun ne önemi var?! Ben bu dünyaya sadece onu yöneten ve her şeyi belirleyen güçlerin bakış açısından bakıyorum. Hiçbir anlamı olmayan ve kendi başına var olmayan bir şeye neden bakayım?

Yorum: Ancak bu hikâyeler Kabala öğrencilerine Meron Dağı’nda tura çıkarıldıklarında anlatılıyor.

Cevabım: İnsanları daha fazla içsel bir çalışmaya çekmek için böyle söyleniyor. Ne yapabilirsiniz? Bir kişi yavaş yavaş edinime çekilmelidir. Yeni başlayanlara kuantum fiziğini öğretmeye başlayın ve onlara zamanın, mesafenin, hareketin olmadığını, her şeyin sonsuzluk, sınırsızlık olduğunu söyleyin. Onlara kuantum dünyasını açıklamaya çalışın. Dünyada kaç kişi bunu anlar? Ve maneviyat bundan daha da yüksektir.

Egoizm Dağının Üzerine Yükselmek

Tora’da anlatılan bütün koşullar, coğrafyadan, İbrahim’in grubunun Mısır’dan ayrılıp Sina Dağı’na yaklaşmasından, çölü aşıp İsrail Toprağı’na girişinden değil, insanların içsel koşullarından söz eder. Onlar, büyük bir egoizm gelişimi hissetmeye başladılar. Onlar için zordu ama yavaş yavaş birbirlerine bağlı olarak sürekli yükselip düştükleri ve sevgi, dostluk ve “komşunu kendin gibi sev” koşulunda kalmaya çalıştıkları bir noktaya geldiler.

Bu bazen işe yaradı bazen de yaramadı ama egoizmden kurtulmaları gerektiğini anlayana kadar böyle devam etti çünkü egoları o kadar büyük hale geldi ki onunla başa çıkmak imkânsızdı.

Bu dağa hemen atlayamazsınız, ancak yavaş yavaş egoyu kullanabildiğiniz ölçüde ortaya çıkarırsınız, onun üzerine yükselirsiniz ve böylece içinizde sürekli olarak olumsuz nitelikler ifşa olsa da kendinizi yükseltirsiniz. Ama onlardan korkmazsınız. Onlar sayesinde, onları doğru kullanarak yükseldiğinizi anlarsınız ve bu sizin manevi yükselişinizdir.

İbrahim’in grubu birbiriyle bağ içinde, “Mısır” denen egoizmden bu şekilde koptu, ayağa kalktı ve kendi üzerlerinde çalışmaya başladı. İlk olarak, birbirlerine zarar vermemek için karşılıklı yardım ilişkisi kurmaya başladılar çünkü bundan önce birbirlerine bağırıp çağırmaya hazırdılar. Sina Dağı, aralarındaki nefret dağını temsil eder.

Onların bu koşullarına, “çöl” denilebilir çünkü ihsan etme çalışması, egoizme herhangi bir doyum getirmediği için, bundan tat almamışlardır. Böylece, tamamen Bina seviyesine yükselene kadar, 40 yıl boyunca kendi üzerlerinde çalıştılar.

Sonra, sözde çölde 40 yıl dolaşma koşulundan geçtiler.  Dolaşmak, sürekli bir arayışı sembolize eder: Kendimden sürekli yükselttiğim bu egoizm içinde, Bina niteliğini, ihsan etme niteliğini nerede bulabilirim?

Zohar Kitabının Harfleri, Bağları Açıklar

Soru: Zohar’ın bahsettiği harfler, aramızdaki bağ türlerini mi ifade ediyor?

Cevap: Elbette! Sadece aramızdaki bağı! Ruhlar arasındaki bağ olmasaydı, Zohar’ın yazarları hiçbir şeyi edinemezlerdi. Her şey aramızdaki bağ ağında edinilir.

Neyi ediniriz? İhsan etme güçlerini. Bu ihsan etme güçlerinin toplamına, aramızdaki bağda ifşa ettiğimiz Yaradan (Bo-Re, Gel ve Gör) denir; bu, ihsan etme ve sevgi niteliğidir.

Bunu güçler formunda edinirsek, o zaman bu bizim arzumuzdur, ışığı ifşa etmek için bir kaptır. Onun içinde bir izlenime, ışığa ulaşırsak, o zaman bu Yaradan’dır, bir kapta, bir arzuda açığa çıkan ışıktır. Bunun dışında hiçbir şey yok.

Zohar’da veya Kabalistlerin tüm kitaplarında okuduğumuz her şey, niteliklerin denkliğine göre, bir kişinin, bir Kabalistin, arzuları dâhilinde ihsan etme gücüne erişmesinden edindiği izlenimlerdir. O bize arzularını, elde ettiği gücü, dışsal bir biçimde açıkladığı izlenimini anlatır.

Bunu müzikle, şarkılarla, güzel sözlerle ifade etmek mümkün olabileceği gibi Kabala, Talmud veya efsanelerin diliyle de anlatılabilir. Ama nihayetinde Kabalistler edinimleri bize anlatırlar.

Kabalistler Neden Gece Çalışırlar?

Soru: Gece neden zihinsel aktivite için en verimli zamandır? Prensip olarak, Kabalistler, her zaman düşüncelerin yoğunlaşmasının çok daha net olduğu geceleri çalışmışlardır.

Cevap: Birincisi, fizyolojik olarak şartlandırılmıştır çünkü kişi, bu süre zarfında yapacak başka bir şeyi olmadığını hisseder ve herkes uyurken bazı işlere konsantre olabilir.

İkincisi, o sırada kişide pek çok uyarıcı merkez aktive olmaz ve bu nedenle kişi tek bir şeye daha kolay konsantre olabilir.

Üçüncüsü, eğer manevi çalışmadan bahsediyorsak, o zaman bu, gerçekten manevi köke, kökten dala veya daldan köke bağlanmanız gereken zamandır. O zamanda, kişinin içinde bir edinim elde etmeye devam edeceği yeni arzular yaratılır.

Bu tür çalışmalar gece yarısından itibaren başlar. Bu nedenle Kabala, insanları gece saat on ikide kalkmaya ve çalışmaya başlamaya teşvik eder. Gece on iki yani gece yarısı, gecemizin yarısı değil, koşula bağlı gecedir. Bütün geceyi gün batımından ilk ışık huzmesinin görünümüne kadar on iki parçaya bölerseniz, o zaman orta kısım, altıncı, koşula bağlı saat, gece yarısı olacaktır.

Gece saati, kırk dakika, elli dakika veya bir saat yirmi dakika olabilir. Mekanik saatler kullanıyoruz, ancak genel olarak doğada saatler mekanik değil, güneş ve ay saatleridir. Bu nedenle saatler koşullara bağlıdır.

Vücudumuz da kendi içsel koşullu saatine göre aynı şekilde çalışır. İnsan vücudu kış ve yaz aylarında uyku sırasında tamamen farklı çalışır. Bütün bunlar Kabala’da dikkate alınır. Yani, gece ve gece yarısı tamamen astronomik değerlerdir ve nerede ve nasıl olursa olsun işleyen saate göre, mekanik değillerdir.

Yorum: Ama farklı bölgeler var.

Cevabım: İnsan doğayla bağlantılıdır; onun ayrılmaz bir parçasıdır ve ondan ayrılamaz.

Ve bölgeler gerçekten farklıdır. Bu nedenle, nasıl çalışılacağına dair bir sorun var. Ancak birlikte çalışmamızın bizim için yine de daha iyi olduğuna inanılıyor. Bu en önemlisidir.

Baal HaSulam, ortak çalışmanın, ortak yakarışın ve ortak eylemlerin diğer tüm parametreleri geçersiz kıldığını yazıyor.

Özel Bir Ruh

Soru: Maneviyatı edinen insanın, içinden yandığını ve bunun gerçekten hissedilmeye başlandığını söylediğinizde, kendi algıladıklarınızdan mı benzerlikler alıyorsunuz?

Cevap: Tabii ki kendimden! Dünyada var olan her şeyi, insan kendi içinde yaşar. Bakın herkes hayatını nasıl yaşıyor: kısa ya da uzun, az ya da çok refah içinde, ıstıraplı, problemli, biraz bundan, biraz bundan.

Soru: Böyle ağır şeylerden bahsediyorsunuz! Tüm bunları hissetmek için gerçekten bunu bizzat yaşamak zorunda mıydınız?

Cevap: Bunun içinde geçerek, sağa veya sola saparsam ya bir “gözleme”ye dönüşeceğimi ya da bunun mükemmel bir şey olacağını gördüm – trenimi sorunsuz bir şekilde yavaşlatacak yumuşak bir yastık.

Soru: Peki, bu durumlardan geçtiğinizde, her birini açıkça hissettiniz mi?

Cevap: Evet, çünkü kişi genellikle orta çizgide yürür. Onu yavaşlatan bir bariyere yine çarpar ama bu, durmanız gerektiğinde sizi tutan kancalar gibidir. Bu idrakler sizi yavaşça yavaşlatır.

Soru: Ve herkes bu seviyelerden geçmek zorunda mı kalacak?

Cevap: Tabii ki, bu bir zorunluluktur: sağ ve sol çizgiler, bunun üzerine orta çizgiyi inşa edersiniz. Bu, hangi biçimde yani ne ölçüde olduğuna bağlıdır. Benim ruhuma göre, benim çok çalışmam ve çok dağıtım yapmam gerekiyordu. Ruhlar arasında böyle ruhlar vardır, yüksek değil sadece özeldirler. Öğretmenler veya sorumlu liderler ve benzeri olmaları gerekir.

Bir keresinde Rabaş’ın eski bir öğrencisini ziyaret ettiğimizde, bana bakarak şöyle dedi: “Sana bakıyorum ve bunu kaç yıldır yapıyorsun. Bir keresinde Rabaş dahil herkesle kavga ettiğini ve onunla sahile gitmeyi reddettiğini hatırlıyorum. Sonra onunla ben gittim. Ve orada ona sordum: “Rav, neden bu Laitman’ı kovmuyorsun? Bakın kendinde nelere izin veriyor!”

Rabaş, “Onu kovmak isterdim ama onun özel bir ruhu var” diye yanıtladı. O zaman anlamamıştım ama şimdi görüyorum ki pes etmiyorsun, devam ediyorsun ve hep bir hedefi vurmaya sürekli devam ediyorsun.”

Bunu neden söylüyorum? Kendimi ön plana çıkarmak için değil. Bunda özel bir şey yoktur çünkü Yaradan görevi belirler ve kaldırır. Ancak herkesin bir görevi vardır ve yerine getirilmesi gerekir. Bunun bana baskı yaptığını hissediyorum ve bunu uyguluyorum. Ondan kaçmak mümkün mü? Bu yasak. Bununla hem fikir olup olmaman senin sorunun.

En azından kendimle ilgili olarak, Yaradan’ın planını haklı çıkarmaya hem fikir olmaya çalışıyorum. Bu nedenle, nasıl yaşadığım hakkında hiçbir sorum yok. Bunun yapılması gerektiğini hissediyorum.

Ve Kabala ile ilgili ilginç olan şey, ne kadar çok çalışırsanız, şu anda oynadığınız bu görüntünün gerçekte var olmadığını o kadar çok anlarsınız. İnsandan geriye hiçbir şey kalmaz! Bizim dünyamızda, onun tarihinde, olumlu ya da olumsuz, büyük ya da ünlü olan insanları hatırlıyoruz. Ama geriye hiçbir şey kalmadı! Yaradan onunla öyle oynadığı için, rolünü oynayan, aynı bütünsel nokta bu devasa sistemin içinde kalır. Ve işte bu kadardır.

Yani çok basit bir görevim var. Kendi ilmimden hissettiklerimin en fazlasını yapmaya çalışıyorum. Çalıştığı kadar işe yarar, olmazsa olmaz.

Bir Kabalistin Günlük Hayatı

Soru: Çok sayıda insanla tanışıyorsunuz. Konuştuğunuz kişiyle iletişim kurmak için ne kadar zamana ihtiyacınız var?

Cevap: Gerçekte kimseyle iletişim kurmuyorum.  Çoğunlukla, konuştuğum insanlar sadece ilgilendikleri konuları değil, aynı zamanda girişimimizin genel konularını, Kabala’nın dünyaya yayılması vb. konuları da tartıştığım öğrencilerimdir. Onlarla özel bir iletişim kurmama gerek yok, sadece neden bahsettiklerini anlamam gerekiyor.

İletişim kurduğum çok dar bir insan çevrem var. Ağırlıklı olarak iletişimimiz, fikrimi sormalarıdır. Ayrıca, bilimsel veya diğer sitelerden en ilginç materyallerden seçmeler alıyorum. Bu materyallerden alıntılar yapıyorum, üzerlerine yorumumu yazıyorum ve bloga ekliyorum.

Blog sayfam çok geniş okuyucu kitlesi için tasarlanmıştır. Tabii ki burada, Kabala ya da Kabala’ya neyin getirdiği ve buna neden ihtiyacımız olduğu ele alınmaktadır. Ancak, genel olarak, oldukça yalındır. Ekonomi, siyaset ve öğretim hakkında materyal sağlar, böylece giren bir kişi genel bilgi de edinir.

Çeşitli medya kanallarında, Kabala’nın dağıtımı veya bütünleyici eğitim metodolojisi ile meşgul öğrencilerim de oradan materyal alır veya ufuklarını genişletmek için okurlar. Blog yazmak gün içinde çok zamanımı almıyor ama yine de sistematik olarak bunu yapıyorum.

Kabalistik materyaller üzerinde çalışmak, onları işlemden geçirmek ve hazırlamak dışında kalan zamanımı çoğunlukla stüdyomuzda program çekimleriyle geçiriyorum. Derse ek olarak bu, günde üç saatimi alıyor. Zamanım böyle geçiyor.

Gerçekte kimseyle iletişim kurmuyorum, buna ihtiyaç duymuyorum. Ne için? Ne veriyor? Bir zamanlar ziyaretçi kabul etmekle meşguldüm. Her gün onlarca kişi sorunlarıyla bana geldi.

Çok nadiren evden çıkıyorum, bir yere gidiyorum ya da ofisimin dışında bir şeyler yapıyorum. Bu benim karakterim, buna ihtiyacım yok. Ayrıca, bu dünyanın prensipte bir tiyatro ve gösteriş olduğunu önceden bilerek, ona doğru çekilmiyorum, bu dikkatimi dağıtıyor. Ben her zaman kendi içimde yaşadım ve yaşıyorum; hatta Kabala’dan da önce, en başından beri ben böyle bir insanım.

Yeni Bir Koşula Geçiş

Tora’da, bazı kötü karakterlerin ağaçlara asıldığı hikâyeler vardır. Kural olarak, daha iyisini hak etmedikleri için asılırlar.

Kişinin muhtemelen dünyamızdan alması gereken iyi tavrı tükettiği ve artık ortadan kaldırılması gerektiği gerçeğinden bahsediyoruz. İnsanlar için iyi bir şey yapacağına dair ümidi kalmamıştır ve bunun sembolü olarak bir ağaca asılır.

Yorum: Kabalistler her şeyin, en olumsuz olanın bile bir tür anlamı ve amacı olduğunu söylerler ama bu yıkımla ilgilidir.

Cevabım: Hayır, ölüm ya da asılma henüz nihai yıkım değildir. Onu yaksalar ve külleri rüzgârda savursalar bile, yine de son değildir. Bunu bir sonraki safha olan ıslah izler. Örneğin: su ısıtılırsa gaz haline gelebilir; donarsa katılaşır, başka bir duruma geçer. Ölüm de aynıdır, sadece farklı bir koşuldur, bir ıslahtır.

Bir Kabalist Neden Ölümden Korkmaz?

Soru: Bir Kabalist’in ölüm seviyesinin üzerinde var olurken, sıradan bir insanın ise bu seviyenin altında olduğunu söylüyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?

Cevap: Bir Kabalist ölümden korkmaz ancak sıradan bir insan sürekli bu korkuyu yaşar, kendini unutmaya çalışır ve hayatının sona ereceğini unutabilmek için çeşitli eylemlerde bulunarak kendi oyalar. Korku, ortadan kaybolmanın anlaşılmaz bir özelliği, yaşamın sona ermesi, “O zaman neden varım, neden yapıyorum tüm bunları?”

Ve bu sorular bizimle çok ilgili de olsa, hayatımızın dışında çözülmeden kalırlar. Biz sadece onları kendimizden uzaklaştırır, ikincil ve üçüncül faaliyetlerle meşgul olarak en önemli şeyi yokmuş gibi bir kenara bırakırız.

Ancak bu soruları bizim için en önemli şey olarak belirlersek, o zaman diğer her şey onları çözene kadar bir anlam ifade etmeyecektir. “Neden çocuk doğuruyorum? Neden varım? Hayatta her türlü küçük doyumun peşindeyim, ne için?!”

Ve Kabalist tüm bunları ifşa eder ve bu nedenle kesinlikle açık ve gerçek bir akış içinde var olur. Onun için her şey yerli yerindedir. Yarım ipuçlarıyla meşgul olmaz, doğumdan ve ölümden, bu hayatın sona ermesinden saklanmaz.

Her bir koşulun önemini anlar. Bu hayatta rasyonel davranır çünkü her olguyu mevcut perspektifinde, mevcut boyutunda, şimdiki öneminde – yaşam, hareket, ölüm, reenkarnasyon, belki de birkaç yaşamda olacak olan nihai bir hedefe ulaşılması ile uyumlu olarak ele alır. O tüm bu perspektifi görür.

Ve onun için bu küçük hayat, aslında birçok hayatın bir parçasıdır. Her hareketinin, her eyleminin nerede olduğunu anlar. Yani, bugünü ve yarını, bir sonraki anın anlayışı olmadan, olup olmayacağını düşünmeden –  “Ne olacaksa olacak,  ben ne yapabilirim ki?”- diyen sıradan bir insan gibi hareket etmez.