Category Archives: Kabala

Her Seviyeyi Hatırlamak

Şamati 34, “Toprağın Kazancı” adlı makalesinde Baal HaSulam şöyle yazar: “Ayrı olmaktan nefret etme düzeyine gelmeden önce, ayrılığın ne demek olduğunu deneyimlemiş olmamız gerekir, yani neden ayrı olduğumuzu. Kişi ancak bu durumdan sonra uzak oluşu düzeltmek istediğini söyleyebilir.”

Kişi, Sadece kendini ıslah etmekle kalmaz, aynı zamanda uzaklaşma için kendini kısıtlar. Bu, ancak bu ayrılığın ne olduğunu anlaması durumundadır. Ancak bu koşulu, bu tanımlamayı hatırlamıyorsa veya hiç yaşamamışsa, ondan korkmaz ve kör bir adam gibi buna yaklaşır.

Soru: Bu, kişinin daha önce bir ayrılık yaşaması gerektiği anlamına mı geliyor?

Cevap: Evet, kesinlikle. Ancak düştükten sonra, içsel olarak düşmeme durumunu koruyabiliriz. Tüm yaratılış nerede başlar? Parçalanmadan.

Yorum: Ama düşüşümüzü hatırlamıyoruz.

Benim Yorumum: Hatırlamıyoruz ama istersek hatırlayabiliriz. O zaman düşmeyeceğiz ve kırılmayacağız çünkü tüm olumsuz özellikler içimizde mevcut olacaktır. Başımızı tekrar tekrar duvara vurmamıza gerek yok. Başka bir deyişle, inişin, düşüşün tüm seviyelerinin manevi bir Reşimotu, içimizde kalır ve aynı seviyelere çıkarız ve her seviyeyi hatırlarız.

Bir Onluda Milyarlarca İnsan

Soru: Bir onluda çalışmak tüm insanlığı etkileyebilir mi?

Cevap: Küçük bir onlu ile tüm insanlık arasında hiçbir fark yoktur. Onludaki eylemlerimizle daha yüksek bir gücü uyandırırsak, o zaman bu sayede tüm dünyayı etkileriz. Bu, bir onlunun bile kendi içinde gerçekliğin tüm parçalarını içerdiği integral sistemin özelliğidir.

Onluyu, daha yüksek ışıkla pompalarsak, o zaman genişler ve tüm insanlığın boyutu da artar. Her bir dostta bir milyar insan olduğunu hayal edin. Dünyada sekiz milyar insan var ve bunların hepsi, Yaradan’ın (Keter) ve Malkut’un noktası hariç, bu onlunun içindedir.

Bizler ilerledikçe, bu onlu içindeki tüm gerçekliği ifşa etmeye başlarız, tüm insanlık, tüm dünyalar, her şey onun içindedir, sadece içine daha derine nüfus etmek zorundasınız.

Son Nesil — Kadınların Zamanı

Birçok nesil boyunca, kadınlar gölgede kalmış durumdaydı. Fakat bizim zamanımızda, onlar uyanmaya ve öne çıkmaya başlıyorlar çünkü bizler, insanlığın gelişiminin son aşaması olan, tüm erkekler ve tüm kadınlar arasında birliğin getirilmesi ve daha sonra erkekler ve kadınların birlikte Yaradan’la birleşmesi gereken, son nesilde yaşıyoruz.

Kabalistler son neslin gelişi ile ilgili yazdılar ve onun bütün işaretlerini, küresel koronavirüs pandemisinin yanı sıra, yakın gelecekte gerçekleşecek diğer olayları değerlendirdiler.

21. yüzyıldaki ilerleme, bizleri birbirimizle birleşip manevi seviyeye yükselmekten başka yapacak bir şeyin olmadığı bir duruma getirdi. Ve burada, yeni bir insanlığın doğuşunda, kadınlar vazgeçilmez rollerini yerine getirmelidir.

Bir kadının koronavirüs sonrası yeni dünyadaki çalışması ile eskisi arasındaki fark nedir? Hala gerçekten anlamıyor ve hissetmiyoruz, ancak koronavirüsün bizi evlerimizin içinde, ailelerimizin içinde nasıl kilitlediğini, bizi eşlerimizle, çocuklarımızla, tüm sorunlarımızla nasıl yalnız bıraktığımızı görebiliyoruz.

Hayata tamamen farklı bir şekilde bakmaya başlıyoruz, çünkü gelecek belirsizliklerle kaplı. Ve şimdi bile, karantinanın hafifletilmesi ve görünüşte normal hayata dönülmesi ile ne olacağını bilmiyoruz ve yeni bir koronavirüs dalgasından korkuyoruz. Bunun dışında başka birçok tehlikeli virüslerin olması da mümkün.

Bizleri tek bir insanlık haline getirmek için, tüm bunların geldiğini anlamalıyız. Ve en önemlisi, kadınları dünyayı birleştirmek ve yönlendirmek için örgütlemektir. İnsanlar artık evde daha fazla zaman geçiriyorsa, bu, kadınların büyük bir güç aldığı anlamına gelir.

Birçoğu işini tamamen kaybedecek, diğerleri internet üzerinden evden çalışacak yani erkekler, çoğu zaman evde olacaklar. Ve eğer her şey evde yoğunlaşırsa, o zaman, elbette, kadın daha önemli, yüksek ve belirleyici bir konuma sahip olacaktır. Ev erkek tarafından değil, kadın tarafından idare edilir.

Ve böylece, akıllıca ve hassas bir şekilde hareket edersek, kadınlar erkekleri yavaş yavaş zaten gelmek zorunda olan ve yaklaşmakta olan dünyanın ıslahına çekebilirler. Hiçbir seçeneğimiz yok. Bunu erkeklerimize açıklamalı ve onları buna katılmaya ikna etmeliyiz.

Kadın, bir anne olarak, onları ıslaha doğru yönde yönlendirmek için, çocuklarına ve kocasına dikkat etmelidir. Ve o zaman, kesinlikle aile içinde barışı ve dünyadaki barışı sağlayabileceğiz, hem de Yaradan ile bağa yükseleceğiz.

Yani son nesil kadının zamanı olacaktır, eğer rolünü yerine getirebilirse. Eğer getiremezse, darbeler ve acılarla ıslaha doğru ilerlemek zorunda kalacağız.

Doğanın Her Seviyesinde Oynamak

Soru: Bu oyun hem dünyamızda hem de kişinin manevi çalışmasında toplumsal temelli bir prensip mi? Hangi hedefe doğru gittiğimi anlamalı mıyım, belirli prensipler almalı ve bu oyunda kullanmalıyım?

Cevap: Evet, aksi takdirde oyun oynamak mümkün değildir.

Bitkiler bile oyun prensibine sahiptir, sadece bizler bunu fark etmiyoruz. Hayvan dünyasında, küçük hayvanların birbirleriyle nasıl oynadıklarını açıkça görüyoruz, aksi takdirde gelişmezler. Ebeveynleri bunu anlar, onlara oynama fırsatı verir ve bu oyunu büyük bir sabırla ele alırlar.

Bize gelince, doğal olarak bir insanın oyun yoluyla geliştirilebileceğini biliyoruz. Başka yolu yoktur! Bu nedenle oyunun tüm unsurlarını kullanırız. Çocuklarımızın gelişebilmesi için kaç tane farklı oyuncak icat ettiğimize bir bakın.

Aynı şey Kabala için de geçerlidir. Kabala bizim için yepyeni bir dünya açar, bu dünyada kim olursa olsun,  insanın manevi olarak sıfırdan gelişmesi gerekir. Bu otuz ya da kırk yaşında, bilge ama kesinlikle maneviyatta gelişmemiş, hayatının en parlak evresinde bir bilim adamı da olabilir. Bu nedenle, bu kişiyi geliştirebilecek her türlü eylemi icat ediyoruz. Her şeyden önce, bunlar bir grup içinde gerçekleşen eylemlerdir.

Islahın Metodu, Bölüm 7

Islah Neyi Gerektirir?

Soru: İhsan etme niteliğinde benzersiz olan nedir?

Cevap: Bizim dışımızda olan ihsan etme niteliğini, var olduğu anlamda anlayamayız. İçimizde, onu sadece alma niteliğinin üzerinde anlayabiliriz. Sadece bu şekilde birinin diğeriyle karşılaştırmasına dayanarak her şeye ulaşabiliriz. Nitekim, Yaradan içimizde tamamen negatif nitelikler yaratarak, bize negatif olanların üzerine çıkarak tamamen zıt, pozitif nitelikler kazanma fırsatı verir.

Soru: Eğer kişi, dostun ihtiyaçlarını karşılamayı, kendi ihtiyaçlarının üzerinde tutarsa, bu bir ihsan etme derecesi midir?

Cevap: Elbette! DOstların ihtiyaçlarını ne kadar çok karşılarsa, kişinin ihsan etme derecesi de o kadar büyük olur.

Soru: Neyle dostlarımızı tamamlayabiliriz?

Cevap: Bu önemli değildir. En önemlisi, düşüncelerinizin neyi amaçladığıdır, niyetinizdir: diğerlerini tamamlamak mı yoksa kendinizi tamamlamak mı? Ne düşünüyorsunuz, kalbiniz nerede? Bir dostunuzu memnun ederek Yaradan’a memnuniyet getirmek mi istiyorsunuz yoksa Yaradan ya da bir dostunuz radarınızda değilken kendinizi memnun etmek mi istiyorsunuz?

Soru: Islahın; bilinçli ya da bilinçsiz olarak sürekli hesaplamalar yapan normal bir kişi gibi, her andan haz almak yerine, kişinin, başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının üzerine koyarak hesaplamalar yapması gerçeğinden oluştuğunu mu söylemeye çalışıyorsunuz?

Cevap: Evet

Yorum: Bu ütopiktir! Buna nasıl ulaşılacağı bile belirsizdir

Benim Yorumum: Grubumuz ve metodolojimiz bunun için var, bu konu üzerinde çalışmaya başlamak için.

Soru: Grup bir araçtır. Ya hedef? Yaradan’ın benden istediğinin bu mu olduğunu nasıl bilebilirim?

Cevap: Birincisi, Yaradan bizden sadece tek bir şey ister, O’nun gibi olmamızı. İkincisi, O’nun gibi olabilmemiz için, Yaradan bizi bu dünyaya koydu ve bizi gruba getirip şöyle dedi:  “Bunu alın. Metoda göre çalışmaya başlayın: dost sevgisinden Yaradan sevgisine. Sadece bu şekilde Benim gibi olabilirsiniz. ” Dost sevgisinin daha büyük olması ve Yaradan sevgisinden önce gelmesi gerektiğini unutmayın. Tüm kaynaklarda bununla ilgili yazar. Yaradan’a ulaşmak istiyorsak tam olarak böyle davranmalıyız.

Yeni İlişkilere Doğru

Baal HaSulam, “Zohar’ın Tamamlanması İçin Bir Konuşma”: Bilgelerimizin söylediği şey budur, “Tüm eylemleriniz Yaradan için olsun”, yani Yaradan ile birleşme için. Birleşmenin amacını yüceltmeyen hiçbir şey yapmayın. Bunun anlamı, tüm hareketlerinizin ihsan etmek ve dostunuza faydalı olması demektir. O zaman, Yaradan’la form eşitliğini gerçekleştirirsiniz; zira O’nun tüm aksiyonları ihsan etmek ve başkalarına fayda sağlamak içindir, öyleyse sizin, tüm hareketleriniz sadece ihsan etmek ve başkalarına yarar sağlamak için olacaktır. Bu, tam bir bütünleşmedir.

Ve bununla ilgili olarak şöyle sorabiliriz, “Kişinin tüm hareketleri nasıl başkalarına fayda sağlamak için olabilir? Sonuçta, kişi kendisi ve ailesini ayakta tutmak için çalışmalıdır.”

Soru: Gereksiz ekonomik sektörlerin, gereksiz mesleklerin ve ürettiğimiz fazlalığın yakında ortadan kalkacağını söylüyoruz. Kişi bu durumu nasıl kavrayabilir? Mesleği gereksiz hale gelirse kendini nereye koyabilir?

Cevap: Doğa dört seviyeden oluşur: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan. İnsan ve hayvan doğası arasındaki fark nedir? Sonuçta,  vücudumuzun yapısına göre, kendimiz için belirli bir toplum ve koşullar yaratmamız gerektiğine dair ufak bir ilaveyle, kesinlikle hayvanız.

Sadece “derimiz” içinde yaşayamayız; giyinmek zorundayız. Hazır doğa ürünlerini yiyemeyiz, onları bir şekilde işlemeliyiz, pişirmeliyiz. Hastalanırız ve her türlü ilaçla tedavi edilmeliyiz. Başka bir deyişle, insan kendisine en yakın hayvan türlerinden daha gelişmiş olmasına rağmen, aynı zamanda, bu ölçüde ve hatta daha fazla kusurludur.

Hayvanların nasıl davrandıklarına bakarsak, çok geniş bir sosyal çevreleri vardır. Bizler sadece onların çevrelerini tam olarak anlamıyoruz.

Bir kişi kendi türüyle iletişim kurmaz. Sadece kendi ilgi alanları ile ilgilenir, örneğin, futbol ve benzeri şeyler, genel olarak ilişkilerini geliştirmek dışında başka her şey.

Hem genç hem de yetişkin hayvanlar, zamanlarının çoğunu ilişkilerinin, oyunlarının vb.nin gelişimine adamaktadır. Ve bu insanlar tarafından çok fazla gözden kaçırılır çünkü birbirleriyle karşılaşmamak için herhangi bir yere kaçarlar.

Kötü ilişkilerimizi irdelemediğimiz ve birbirimize yakınlaşmadığımız için acı çekiyoruz. Sonuçta, prensip olarak, doğanın gerekli gördüğü şeyi yapmıyoruz.

Hayatta bize verilen zamanın yüzde yüzünden fazlasını, tamamen gereksiz şeylere harcıyoruz. Örneğin, her gün işte 10 saat harcıyoruz ve doğada, düzenli iki ila üç saat.

Ama sonra geri kalan zamanda ne yapacağım? Hayvanlar bu zamanı ilişkilerine ayırırlar. Birlikte dinlenirler, güneşte uzanırlar, yol boyunca dolaşırlar, ağaçlarda otururlar. Biz ne yapıyoruz? Bizler sözde boş zaman olarak adlandırılan zamana vakit ayırmıyoruz, doğa ve birbirimizle olan ilişkilerin açıklığa kavuşturulmasına da zaman ayırmıyoruz ve bu nedenle durumumuz içler acısıdır.

Bu karmaşık, küresel ve integral virüs ortadan kalktığında ve bizlere, birbirimize yeni bir davranış tarzıyla yaklaşma fırsatı verdiğinde, dikkatlice düşünmemiz ve nasıl yaşayacağımıza karar vermemiz gerekiyor.

Doğa bütünseldir, boşuna hiçbir şey yapmaz, onun içindeki her şey hesaba katılır. Bu nedenle, şu anda gerçekleşen her şey, onun tüm parçalarının daha fazla etkileşimini netleştirmeyi amaçlamaktadır.

O, yalnızca daha mükemmel etkileşime doğru ilerliyor. Görünüşe göre uyumsuzluklarımıza ve nasıl daha doğru, daha iyi ilişkilere yol açabileceğimize dikkat etmeliyiz.

Umarım insanlık bunun için hazır olacaktır.

Birliğin Özü Ve Kökü, Bölüm 4

Neden Birleşmeliyiz?

Soru:  “Doğa” ve “Yaradan”, Gematria’da, aynı sayısal anlama sahiptir. Buna “doğa” diyebilirsiniz, buna  “Yaradan” diyebilirsiniz,  “doğa yasaları” veya “Yaradan’ın yasaları ya da emirleri” diyebilirsiniz. Bunların hepsi aynıdır. Doğanın amacı nedir?

Cevap: Doğanın tek bir amacı vardır: özellikle ondan kovulmuş gibi yaratılmış, doğa ile uyum içinde olmayan yaratılanları, doğa ile bütünsel bir sisteme getirmektir ki böylece onlar,  bu yolla gelişimleri vasıtasıyla kademeli olarak birbirleriyle ve doğa ile birlikteliklerinin en iyi durum olduğunu belirleyebilirler.

Soru: Görünüşe göre, bizi geliştiren iki eğilim veya iki güç vardır. İlk güç yayılır ve birleştirir, ikincisi alır ve özümser.  Ve her seviyede bu şekildedir.

Cansız seviyede, atomlar moleküllerle birleşir ve bu moleküller daha karmaşık organizmalara dönüşür. Aynı birleşme, küçük kabile oluşumlarından insanların, mega kentlere entegre olduğu, insan seviyesinde gerçekleşir.

Öte yandan, egoizmin sürekli büyümekte olduğunu görüyoruz. Yani madde sürekli olarak gittikçe karmaşık, çeşitli, bölünmüş ve gelişmiş bir hale gelmektedir. Bu iki eğilimi anlamak neden önemlidir? Bizler neden birleşmeliyiz?

Cevap: Birleşmeliyiz çünkü genel doğa gibi olmalıyız. O, tüm tezahürlerinde bütün ve küreseldir. Galaksiler parçalansa da, yıldızlar patlasa da, gezegenler oluşsa da, bunların hepsinin genel bir eğilim içinde olduğunu görürüz.

İlk olarak, hepsi birbirine bağlıdır. Bu nedenle, eğer evrenin her hangi bir yerinde en küçük parçacıkta bile bir şey olsa, o zaman neredeyse tüm evren bunu hisseder. Sonuçta, her şey tek bir kökten gelir ve “Büyük Patlama” adı verilen bir kuvvetin etkisi altındadır.

Her şey Big Bang’den dışa doğru yayılır. Bu nedenle, maddenin bizim tarafımızdan bilinen ve bilinmeyen tüm parçalar, her seviyede, tüm olaylar, tüm yasalar birbirine bağlıdır.

Kozmolojide, Büyük Patlama’dan sonra meydana gelen bu sürece, tüm elementlerin her türlü maddeyi birleştirmeye, entegre etmeye ve oluşturmaya başladığı andaki, büyük birleşme süreci olarak adlandırılır.

Seçme Özgürlüğü, Bölüm 6

Kabala’nın bakış açısından “Kader”

Soru: Kabala’nın bakış açısından kader diye bir şey vardır. Ben onu değiştirebilir miyim?

Cevap: Kader aslında her birimizin doğasında vardır, yani hangi koşula ulaşmamız gerektiği.  Sadece bu hedefe doğru, nihai koşulumuza doğru hareket tarzımız bize bağlıdır, bundan başka bir şey değil.

Yine de, benim için taslağı çizilmiş olan koşula kesinlikle geleceğim ve şuan bile onu yaşamaktayım.  Aslında oradayım, ama özgür irademin gerçekleşmesi için buradayım.

Soru: Genellikle kaderin değiştirilemeyeceğini söyleriz. Yaradan gibi olmak, tam ıslaha ulaşmak, nihai hedef anlamına mı geliyor: Bu herkesin kaderi mi?

Cevap: Bu, Yaradan’ın programının anlayışının, onunla hemfikir olmanın, bağlılığın ve çabanın ifadesi olan, özgür iradedir. Bu programı haklı çıkarmak istediğinizde, onunla hemfikir olduğunuzda ise, bu hedefe doğru gitmek genellikle egoizme aykırıdır.

Arzuların Gelişimi, Bölüm 11

Birliğe Engel

Baal HaSulam, “Matan Tora” (Tora’nın Verilmesi) Madde 12: “ ‘Hoyrat bir eşek insana dönecektir’ diye yazar, çünkü kişi yaratılışın rahminden çıktığında son derece kirli ve aşağılık bir durumdadır, yani her hareketi başkalarına küçücük bir iyilik içermeden kendi etrafında dönüp duran ona monte edilmiş kişisel-sevgi bolluğunun içindedir.”

Soru: Kişi esasen bir egoist olarak doğar. Anladığım kadarıyla Kabala’da ıslah edilmesi gereken benmerkezci algıdır değil mi?

Cevap: Bu belirli bir egoizmdir. Islah gerektirir.

Bu, herkesin içgüdüsel olarak belli bir tavır almak istediğinde, adamın iyi olmak için bir tür hesaplama yaptığı zamanki hayvansal egoizmle ilgili değildir. Bu, doğal bir egoizmdir, onunla savaşmaya gerek yoktur.

Doğal arzularımız (yemek, cinsellik, aile vb.) hiç egoist sayılmazlar. İnsanlar bunun egoizm olduğunu ve onunla savaşılması gerektiğini düşünüyorlar. Hayır, bu yanlıştır. Sadece birliğimize izin vermeyen egoizmle savaşmalıyız, dostluk, bağ ve sevgi koşulu içinde diğerleriyle birlikte olmalıyız.

Bu nedenle, kişi bir şekilde diğer insanlarla etkileşime girmeye çalıştığında ortaya çıkan muhalefet güçleri,  gerçek egoizmdir.

Soru: Bir başkasını incitme pahasına haz almak, birini kullanmak – bu da aynı zamanda egoizm midir?

Cevap: Elbette çünkü bunlar, aynı zamanda diğerleri ile birleşmemizi engelleyen güçlerdir.

Birliğin Özü Ve Kökü, Bölüm 3

Manevi Eylemler Ve Dünyevi Terimler

Yorum: Ortaçağ’ın birçok Kabalisti ve hatta filozofu, tüm birincil kaynaklarda dünyamız hakkında tek bir kelime olmadığını, sadece zamanın, mekanın ve hareketin üzerinde olan nesnelerin ve fenomenlerin olduğunu yazıyor. O zamanlar bile insanlar böyle şeyleri zaten biliyorlardı.

20. yüzyılın büyük Kabalisti Baal HaSulam, On Sefirot’un Çalışılmasında (Talmud Eser Sefirot,) şöyle yazar: “Kabalistik kitapların yazarları ‘dünyevi’ terimleri yalnızca daha yüksek, manevi kökleri belirtmek için, sembol olarak kullanırlar.”

Benim Yorumum: Kabalistlerin hikayeleri bize tuhaf gelebilir ama onlar, sadece manevi olayları ve eylemleri tarif ederler, dünyamızda olanlar şeyleri değil, bununla birlikte onları tanımlamak için dünyevi terimler kullanırlar. Bu nedenle hikaye, sanki dünyamızda gerçekten olmuş gibi algılanır. Ancak şu var ki bu, gerçekleşebilir ya da gerçekleşmeyebilir.

Soru: Kabalistler tarafından tanımlanan, tüm manevi koşulların, bir insanın ve tüm insanlığın yaşaması gerektiği yerde gerçekleşmediği ortaya çıkıyor. Durum böyle midir?

Cevap: Hepsi gerçekleşemez. Bir insanın ve insanlığın manevi gelişimindeki deneyimleri, dünyamızda sergilenen her şey değildir. Kişi, grup içinde genel ve özel egoizmle, birleşme ve ayrılıklar deneyimler, özel içsel olaylar ve kendisiyle bir mücadele yaşar.  Genel olarak, tüm bunlar içsel çalışmadır. Dünyamızda bir yansıması var mıdır? Böyle bir yansıma kural olarak çok önemsizdir.